Cem Uzan, Başbakan’a mektup göndererek uluslararası tahkimde süren Libananco davasının Türkiye aleyhine geliştiğini ima edip topyekün uzlaşma ve mahsuplaşma istedi. Başbakan’ın talimatıyla Başbakan Yardımcısı Çiçek, Maliye Bakanı Unakıtan, Enerji Bakanı Güler ve TMSF Başkanı Ertürk, Uzan’la buluştu. Maliye ve TMSF toplantıya Emin Şirin ile giren Uzan’a 25 milyar dolara yakın ödenmemiş bir borç çıkardı. Toplantı sonuçsuz bitti
İki hafta önce Başbakanlık’ta Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla çok önemli, çok kritik bir toplantı yapıldı.
Masanın başında Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, iki yanında Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile Enerji Bakanı Hilmi Güler ve TMSF (Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu) Başkanı Ahmet Ertürk...
Karşı tarafta ise Cem Uzan ile İstanbul eski Milletvekili Emin Şirin...
Başbakan Tayyip Erdoğan, “hükümetin AB sürecini unuttuğu, savsakladığı” yönündeki eleştirilere kızıyor, tepki gösteriyor, ama gerçek ortada. Uzunca bir süredir sürecin ilerlemekte olduğunu söyleyebilmek güç.
Kuşkusuz bu sadece Türkiye’nin, hükümetin iradesindeki eksiklikten kaynaklanan bir sorun da değil. AB tarafından çıkarılan zorluklar, hükümetin reformlar konusunda elini güçlendirici yönde AB tarafından hiçbir olumlu adım atılmıyor olması da önemli.
Her altı ayda bir iki fasıl açılıyor ama hiçbiri kapatılamıyor. Türkiye pek çok alanda üstüne düşeni yapmış olmasına karşın AB’den vize çıkmıyor.
Hükümet için bu gelişme de sürpriz değil, böyle olacağı baştan beri biliniyordu. O yüzden de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Dışişleri Bakanı iken kabul edilen bir prensip vardı:
CHP’nin Ankara ve İstanbul büyükşehir belediyelerinde vurma planları yaptığı AKP de öteden beri İzmir Büyükşehir ve Ankara Çankaya belediyelerini CHP’nin elinden alarak etkisizleştirmenin hesaplarını yapıyor.
AKP bu hesapla CHP ve Deniz Baykal’a çok ağır bir darbe indirecek, deyim yerindeyse sesini, nefesini kesecekti. Bunun için hem İzmir hem de Çankaya adaylarını son ana kadar netleştiremedi. Arayış uzun sürdü. Hem İzmir’de hem de Ankara Çankaya’da CHP’yi vuracak, sol seçmenin de oyunu alabilecek en uygun aday bulunmaya çalışıldı. Başbakan Erdoğan bu iki adaylık konusunda fazlasıyla titiz davrandı.
İzmir için İzmir’in AP’li efsane belediye başkanı Osman Kibar’ın torunu, şimdiki Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener’in adı üzerinde duruldu. Nabız yoklandı ama olmayacağı anlaşıldı. Eski bakanlardan DYP’li Işılay Saygın önerildi, ama o da kabul görmedi. Erdoğan İzmir’i alacak aday arıyordu. Sonuçta en uygun ismin yine 2004’teki aday Taha Aksoy olacağı noktasında karar kılındı.
Taha Aksoy 2004 seçimlerinde yine AKP’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olmuş ve tahminlerin üzerinde bir oy oranına ulaşmıştı... AKP şu anda CHP’li belediyenin yıprandığını düşünüyor ve Aksoy’la seçimi alabileceği konusunda hayli umutlu.. Tayyip Erdoğan İzmir adaylığı sorununu parti içinde çözdü ve Aksoy’a güveniyor. İstanbul ve Ankara’da seçimi kazanma konusunda hiç kuşkusu olmadığı için şimdi bütün imkanlarıyla, bütün gücüyle kendi deyimiyle “Gavur İzmir”e asılacak. CHP’nin en önemli ve en kritik kalesini yıkmaya çalışacak.
Ergenekon konusunda kamuoyunun, toplumun büyük bölümünün kafası karışık. Özellikle de son bir hafta içinde meydana gelen gelişmeler, Ankara’da yürütülen kazı çalışmaları, kafa karışıklığını daha arttırmış durumda.
Gölbaşı ve Sincan yakınlarında ortaya çıkarılan cephanelikler, operasyonlara düne kadar burun kıvıranları, “Bundan bir şey çıkmayacak, bu bir yıldırma ve muhalefeti susturma operasyonudur” yaklaşımında olanlara dahi “acaba” dedirtiyor.
10. dalga diye adlandırılan son operasyonda üç emekli general, eski YÖK Başkanı ve çok sayıda muvazzaf subay gözaltına alınıyor, Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı’nın evinde arama yapılıyor. Ve iki emekli orgeneral ile eski YÖK Başkanı’nı mahkemeye sevk etme gereğini dahi duymadan serbest bırakıyor savcılık makamı. “Mahkemeye sevkini gerektirecek kadar bile delil olmaksızın kamuoyunun yakından tanıdığı bu isimler niye gözaltına alınıyor?” sorusunun yanıtı açıkta...
Neden? Bu isimler kamuoyu nazarında yıpratılmak, itibardan düşürülmek, yıldırmak için mi gözaltına alınmıştı?
Ergenekon’da 10. dalga da sonuçlandı, şimdi gözler 11. dalgada. Hatta Ergenekon soruşturması konusunda iyi haber alan gazetecilere göre 11. dalganın hedefi ve kapsamı da belirlenmiş. Yeni operasyon medya ve siyaset dünyasını hedef alacakmış, hatta bir eski Genelkurmay Başkanı da varmış...
Ergenekon tartışmalarının hemen her kritik noktasında Başbakan Tayyip Erdoğan başta olmak üzere her etkili ve yetkili şu hatırlatmayı yapmayı ihmal etmiyor:
“Sabredin. Kimse bağımsız yargıya müdahale etmesin, yanlış olsa bile bunu yine yargı düzeltecektir. Herkes müsterih olsun...”
İktidarın ve toplumun bir kesiminin oldukça memnun ve müsterih olduğu gelişmelerden yine muhalefet ve toplumun bir başka kesimi ise derin kaygı duyuyor.
Ergenekon operasyonları, dalga dalga gelen seri gözaltılar sadece Ankara’da değil ülke çapında ciddi bir gerilime, kutuplaşmaya yol açmış durumda.
Ancak önceki gün üç emekli generalin ve bazı muvazzaf subayların gözaltına alınması Ankara’da bir süredir sakin ve uyumlu gözüken asker-hükümet ilişkilerini de sarsıyor.
Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri’nin iki emekli komutanı, emekli orgeneraller Şener Eruygur ve Hurşit Tolon altı ay önce gözaltına alınmıştı. Bu emekli generallerin hâlâ neyle suçlandıkları belli değil. Henüz ortada iddianame yok. Yürütülen Ergenekon operasyonunda projektörler hep TSK’nın üzerine çevrili. Ergenekon’la ilgili bazı yayınlardan öteden beri çok rahatsız TSK.
Kurum olarak TSK’nın ve bireysel olarak da bazı eski komutanların terör örgütüyle bağlantılıymış gibi gösterilmesi, bilinçli bir yıpratma, itibardan düşürme kampanyasının ürünü olarak değerlendiriliyor.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile partisinin MYK toplantısı öncesinde konuştuk. Gelişmelerden büyük kaygı duyduğu belli olan Baykal, tepkisini, “Korkunç... İnanılır gibi değil, çok vahim” ifadeleriyle dile getirdi. MHP’li Mehmet Şandır’ın tepkisi de farklı değil. O da “Yargıya güveniyoruz. Yargı her şeyi aydınlatacaktır. Ama bu iş çığrından çıktı” diyor.
Ergenekon soruşturması çerçevesindeki seri operasyonların devam edeceği sürpriz değildi. 20 ay önce başlatılan bu operasyon “dalga dalga” sürüyor ve süreceği de ilgililer tarafından zaten ifade ediliyordu. Beklenmedik bir gelişme değildi operasyonların sürmesi. Ancak dünkü gözaltı dalgası yine de kamuoyunu şok etti.
Bütün ülkede olduğu gibi başkent kulislerinde de siyasetçiler, bürokratlar, yargı kesimi hatta emekli ve muvazzaf asker kesim de dahil herkes birbirine “Neler oluyor? Bu iş nereye gidiyor?” sorularını sordu.
Dünkü belki de en önemli sürpriz Onursal (emekli) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun evinin aranması oldu.
Ukrayna üzerinden gelen doğal gazın kesilmesi tabii ki Türkiye’ye heyecanlı saatler yaşatıyor ama bu kesintiler artık sürpriz olmaktan çıktı. 5-6 yıldan beri her kış yaşanan bir gelişme.
Rusya ile Ukrayna arasında fiyat ve ödemeler konusunda problem yaşanıyor ve hemen her kış da Türkiye’nin gazı kesiliyor.
Türkiye’nin bu konuda yaşadığı sorun sadece Batı hattından gelen Rus doğal gazının kesilmesiyle sınırlı da değil. İkinci önemli hat olan İran doğal gazında da kış aylarında kesinti oluyor. İran da şimdi Türkiye’ye ilave gaz vermeyi teklif ediyor ama çok değil geçen kış, “Havalar çok soğuk gitti, kendi vatandaşlarıma bile yeterli gaz veremiyorum” deyip Türkiye hattının vanasını kapatmıştı.
Rusya ile Ukrayna yüzünden meydana gelen sorun 5-6 yıldan beri rutin olarak tekrarlanıyor.