Hayır değil. Tabii ki olursa itiraz edecek, “Birazını muhalefete bırakayım, onlar da zayıf kalmasın” diyecek değil. Ancak MHP’nin barajı geçeceği artık kesin olarak anlaşıldıktan sonra herhangi bir partinin 367 milletvekili sayısına ulaşabilmesinin mümkün olmadığını matematik ortaya koyuyor.
O nedenle bu noktadan sonra Başbakan Erdoğan’ın ve partisinin hedefi tek başına anayasa değiştirmek değil, tek başına güçlü iktidar.
Erdoğan 367 milletvekili hedefini, yeni anayasa projesini gerekirse tek başına ve referandum riski olmadan hayata geçirebilmek için arzuluyordu.
Ancak mevcut tablo ve mevcut siyasi dengelere bakıldığında bu artık hemen hemen imkansız. Bu sayıya ulaşabilmenin tek yolu vardı o da MHP’nin baraj altında, yüzde 9,9 gibi dramatik bir oy oranında takılıp kalmasıydı. Bugünkü durumda AKP kurmayları da kabul ediyor ki MHP barajın bir kaç puan üzerinde.
Siyasi partiler cumhuriyetin 100. yılı olan 2023 vizyonu konusunda birbiriyle yarışıyorlar. Özellikle AKP ile CHP ekonomiyle ilgili kadrolarını ve ekonomik hedeflerini yarıştırıyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı AKP’nin seçim beyannamesi ve 2023’e ilişkin ekonomik hedeflerinin ardından dün de CHP son derece iddialı hedeflerin yer aldığı “Yeni Ekonomi Stratejisi”ni açıkladı.
CHP’nin “Yeni Ekonomi Stratejisi” seçim beyannamelerinin ekonomi ile ilgili klasik hedeflerinden oldukça farklı. Alt alta dizilmiş parlak ve iddialı rakamlar, parlak sözlerden ibaret değil. Sağlam bir teorik ve rakamsal temele dayandırıldığı anlaşılıyor.
2023 yılında gayrisafi yurtiçi hasılanın 2,6 trilyon dolara, halen 10 bin dolar seviyesinde olan kişi başına milli gelirin üç kat arttırılarak 31.500 dolara yükseltilmesi hedefleniyor.
YSK’nın (Yüksek Seçim Kurulu) önceki gün akşam saatlerinde aldığı kritik karar siyasal gündemin altını üstüne getirmiş durumda.
BDP’nin desteklediği ve aralarında halen milletvekili olan iki ismin de bulunduğu 7 adayın veto edilmesine ilişkin YSK kararı bütün hesapları karıştırdığı gibi ülkeyi çok ciddi bir siyasal krizin de eşiğine getirdi.
BDP’den gelen “desteklediğimiz diğer bağımsız adayları da seçimden çekeriz” türünden açıklamalar gerilimi daha da tırmandırıyor.
Bu arada kimileri de YSK kararının gerisinde “derin devlet komplosu” arayışında.
“Popülizm yapmadık, yapmıyoruz. Ülkenin ve ekonominin gerekleri ne ise ona göre hareket ediyoruz...”
Ülkeyi idare eden veya idare etmeye talip olan siyasetçilerin hemen her seçim döneminde dile getirdikleri beylik ifade özetle böyle olagelmiştir.
Ama yine hemen her seçim döneminde kampanya siyasi partilerin popülizm yarışına sahne oluyor. Durum şimdi de farklı değil.
Geçmiş dönemlerde popülizm yarışının ekonomiyi tahrip edecek boyutlara vardırıldığı ve sonuçta topluma çok ağır bedeller ödetildiği görüldüğü için belki son dönemlerde daha ölçülü gidiliyor. Partiler birbirlerini “Kaynağı nereden bulacaksın?” diye sorgulayıp, desteksiz atışların önüne geçmeye çalışıyorlar. Özellikle de iktidar partisi AKP bu noktada çok hassas. Muhalefetin vaatlerini “kaynakları yok” diyerek boşa çıkarmaya çalışıyor.
Yarışın fitilini CHP ateşledi. Genel Başkan seçildiği günden itibaren partisinin seçmen tabanını nasıl genişleteceği üzerinde çalışan Kılıçdaroğlu, farklı bir politik açılıma yöneldi.
Başbakan Tayyip Erdoğan uzunca bir süreden beri iki önemli noktanın altını çiziyor.
1. AKP’de tüzük gereği kendisinin dahil herkesin en fazla üç dönem üst üste milletvekili olabileceği.
2. Başkanlık sisteminin tartışılması...
AKP’nin önceki gün Yüksek Seçim kurulu Başkanlığı’na sunduğu milletvekili aday listesi bu iki nokta dikkate alınarak incelendiğinde ilginç sonuçlar ortaya çıkıyor.
Her seçim döneminde siyasi partiler hafif veya yüksek şiddette bir liste depremi yaşamıştır. Şimdi bu depremi önceki günden itibaren CHP yaşıyor, dün de AKP ve MHP sarsıldı.
Henüz hasarın tüm boyutları bilinmiyor. Çünkü liste depreminin bir de artçıları, daha önemlisi gecikmeli tsunami etkisi olacak. Onu bugünden kestirmek mümkün değil.
Çünkü bu depremin tsunamisi 12 Haziran gecesi sandıklar açılıp oylar sayıldıktan sonra yaşanacak.
Şimdi yaşananlar ufak tefek olaylar, küskünlükler...
Soru şu: CHP neden güçlü bir iktidar alternatifi haline gelemiyor?
Bu şimdinin sorusu veya sorunu değil aslında. Yıllardan beri tartışıyor, yanıt arıyor sosyal demokratlar. 1980 darbesinden sonraki yıllarda yaşanan soldaki bölünmüşlükten yakındılar. “Sol bölündüğü için iktidar olamadığı” söylendi.
Ama bugün artık bölünmüşlük söz konusu değil. Bülent Ecevit sonrası DSP’yi de büyük ölçüde bünyesinde eriten CHP, artık solun tek partisi. Hatta fazlası da var; merkez sağdan da önemli ölçüde destek alıyor bugün CHP.
Peki bu durum 12 Haziran’da CHP’yi iktidara taşımaya yetecek mi?
Türkiye’nin, Libya krizinde üstlenebileceği rol konusunda ABD başta olmak üzere batılı müttefiklerle yapılan görüşmelerde önemli mesafe kaydedildiği anlaşılıyor.
Görüşme ve pazarlıklar hala devam ediyor ama sorunun aşılabileceği büyük ölçüde ortaya çıktığı için Hükümet, Libya konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kapalı oturumunda yapılacak gizli görüşmenin hemen ardından “Yurt dışına asker gönderme tezkeresi”ni de Meclis’in onayına sunmaya hazırlanıyor.
Hükümet, operasyonun başlatılması ve yürütülüş biçimiyle ilgili çekincelerini koruyor. Özellikle de Fransa’nın tutumunun yarattığı güven bunalımı aşılabilmiş değil. Ancak, operasyonda komuta kontrolün NATO’ya geçmesi ve çerçevenin yeniden çizilmesi ile son bir haftadır yaşanan krizin tümüyle aşılabileceği (Fransa ile olan güven bunalımı hariç) umuluyor.
Libya’ya karşı Fransa’nın oldu bittiye getirmesiyle oluşturulan mevcut koalisyonun yeniden düzenlenmesi Türkiye’nin temel talepleri arasında yer alıyor.
Bu konuda mutabakatın sağlanması halinde NATO’nun liderliğinde oluşturulabilecek yeni koalisyon yapılanmasında Libya’nın da üyesi olduğu Arap Birliği ve İslam Konferansı gibi uluslararası örgütler de yer alacak.