Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin partisine yönelik şantaj ve kaset komploları konusunda zamanında gerekli tepkiyi vermediği yönündeki eleştirilerini acaba nasıl karşıladı? Bahçeli’nin görüş ve eleştirileri karşısında ne düşünüyor?
Bu sorulara birinci elden yanıt alabilmek için dün Cumhurbaşkanı Gül’ün Basın Danışmanı Ahmet Sever’i aradık.
Sever, “Sorularınızı sayın Cumhurbaşkanı’na arz edeyim” dedi.
Daha sonra arayan Sever, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Bahçeli’nin eleştirileri konusunda yaptığı değerlendirmeyi şu şekilde aktardı:
CHP’de seçim yenilgisiyle başlayan dalgalanma kolay kolay durulacak gibi gözükmüyor. Muhalif kanatlar, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nu olağanüstü kurultaya ikna edebilmek için her yolu denemeye kararlı gözüküyor.
Peki muhaliflerin öncelikli hedefi Kılıçdaroğlu mu?
Hayır değil. En azından şimdilik değil...
Kılıçdaroğlu’nu eleştiriyor, suçluyorlar. Aday belirleme yönteminin, partiyi yönetme anlayışının yanlışlığını dile getiriyorlar. Seçim kampanyasında izlediği yöntemi ve söylemini, özellikle de Kürt meselesi ile ilgili görüş ve önerilerini yerden yere vuruyorlar.
“İktidar yürüyüşü parolasıyla 14 ay önce yola çıkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun “yeni CHP”si pazar gecesi alınan dramatik seçim sonucunun ardından şimdi kurultayı tartışıyor.
Aslında CHP’de her seçimin, her defasında yaşanan geleneksel seçim yenilgisinin ardından kurultay tartışmaları ve olağanüstü kurultaylar olağan bir durum.
Genel seçimlerdeki oy oranının yüzde 25,9’da kalması, bir süreden beri memnuniyetsizliklerini, tepkilerini açığa vurmamaya özen gösteren Deniz Baykal ve Önder Sav ekiplerini harekete geçirdi.
Adaylık beklentileri gerçekleşmeyenlerin de desteği ile Kılıçdaroğlu yönetimine karşı muhalif hareket genişliyor.
Muhalif hareket şimdi Kemal Kılıçdaroğlu üzerinde olağanüstü kurultay baskısı oluşturmaya çalışıyor.
Deniz Baykal, Antalya’dan sesini yükseltiyor, seçim sonucunu başarısızlık olarak değerlendiriyor, Kılıçdaroğlu‘nun izlediği politikaları eleştiriyor.
Evet, AKP önceki günkü seçimler sonucunda parlamentoda tek başına anayasa değiştirecek bir güce ulaşamadı. Geçen dönemde 341 milletvekili çıkarmışken şimdi 326’da kaldı.
Bu durum, yüzde 50 oy oranıyla elde edilen muhteşem zaferi gölgeleyecek mi? Ya da AKP’nin, Tayyip Erdoğan’ın elini kolunu bağlayacak bir durum mu?
Hayır, kesinlikle değil. Özellikle de yüzde 50 oy oranı ile elde edilen başarıyı gölgelemesi sözkonusu bile olamaz.
AKP’nin siyasal ve sayısal gücünü, bu gücü kullanımını da frenleyemez.
Oluşan yeni Meclis tablosuna bakıldığında temel bir değişiklik yok. Adalet ve Kalkınma Partisi yine ezici bir üstünlüğe sahip. CHP anamuhalefet olarak yola devam edecek. MHP ve BDP, muhalefet partileri olarak Meclis’teki yerlerini koruyacaklar. BDP milletvekili sayısını 30’un üstüne çıkararak göreli olarak güçlenmiş durumda.
Çarpıcı sonuç şu ki iktidar partisi bu seçimde oy oranını artırmış olmasına rağmen, geçen dönemde referandum yoluyla da olsa sahip olduğu tek başına anayasa değiştirebilme imkânını kaybetti. Oyu arttı ama milletvekili sayısı düştü.
Dünkü sandık sonuçları siyasi partiler açısından şu şekilde değerlendirilebilir:
AKP: Dünkü sonucun en önemli yanı, iktidar partisinin üçüncü kez açık ara önde çıkması. 2002 seçimlerinde yüzde 34‘le iktidara gelen AKP, 2007‘de yüzde 46,6‘ya ulaşmıştı, şimdi ise yüzde 50‘ye. Bu sonuç AKP açısından parlak bir zaferdir.
Hemen her seçimin bir bileni oluyor. 2007 seçimlerini Tarhan Erdem‘in Konda’sı nokta atışla tahmin etmişti. 2009 mahalli idare seçimlerini de Adil Gür’ün A&G’si. Yine her iki seçimde de anketler arasında büyük farklılıklar vardı. Yanılanlar küçümsenemeyecek farklarla sonuçtan şaşmıştı.
Acaba bu seçimin bileni kim olacak?
Bu sefer anket sonuçları birbirlerine çok yakın. Özellikle de seçimde birinci çıkacak parti konusunda hemen bütün anketler yüzde 45’in üzerini gösteriyor.
Zaten o nedenle de seçimin sonucu konusunda fazla bir heyecan duyulmuyor. Çünkü “Fazla bir şey değişmeyecek” algısı toplumun önemli bir kesimine hakim olmuş durumda. Tabii ki bu algı iktidar partisine yarıyor. İktidar bunu önemli bir taktiksel unsur olarak kullanıyor. Başbakan Erdoğan‘ın önceki gün açıkladığı yeni dönemin kabine yapısıyla ilgili açıklama da bu algıyı pekiştirmeye dönük.
Geçen dönem Meclis’in son günlerinde alınan kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi kafaları oldukça karıştırmıştı: “Acaba bunun altından ne gibi bir cinlik çıkacaktı?” “Genelkurmay Milli Savunma Bakanlığı’na mı bağlanacaktı” veya “AKP kadrolaşması yeni boyutlar mı kazanacaktı?”
Muhalefetin dillendirdiği pek çok soru işareti gündeme gelmişti.
Başbakan Tayyip Erdoğan, merakla beklenen düzenlemelerin ilk ve en önemli adımını dün partisinin genel merkezinde açıkladı.
Düzenlemenin şekli, biçimi ve zamanlaması tartışılabilir. Ama yapılanın gerçek anlamda bir yönetim reformu olduğu net.
Anketlere ve bazı tahminlere bakılacak olursa 12 Haziran Pazar günü yapılacak olan seçim pek bir şey değiştirmeyecek gibi gözüküyor.
Ama acaba öyle mi?
Zaten öyle olsa seçim yapmaya, bunca zahmete, masrafa gerek olmazdı. Her seçim şu veya bu ölçüde sürprizler getirebilir.
Ya da siyasi tablo değişmese bile ülke gündemi farklı bir rotaya oturabilir. En azından bugün gündemin ilk sıralarından uzak tutulmaya özen gösterilse de bazı temel sorunlar seçimden sonra tartışma gündeminin ilk sırasına oturabilir. Örneğin Kürt meselesi...