Asker sivil ilişkileri hep tartışmalı olageldi. Özellikle AKP’nin ilk iktidar aylarında açık veya kapalı kapılar ardında yaşananlar, su yüzüne çıkmış veya çıkmamış sıkıntılar.
Askerin hükümeti korkutma girişimleri, hükümetin askerin nabzına göre attığı geri adımlar.
AKP iktidarının ilk yılları bu şekilde oldukça zor ve sancılı geçti. Ve nihayet kırılma noktası 27 Nisan 2007 bildirisi...
Bu bildiri ve hükümetin karşı bildirisi gerçekten de asker sivil ilişkileri bakımından çok önemli bir kırılma noktası oluşturdu.
Yüksek Askeri Şura’nın Başbakan Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında dün sabah başlayan toplantısından kamuoyuna yansıyan fotoğraf aslında olup biten her şeyi açıklamaya yetiyor.
İstifa ve tutukluluk nedeniyle toplantı masasında bazı koltukların boş kalması, Hava Kuvvetleri’nin hiç temsilcisinin bulunmayışı elbette önemli. Ama daha önemli bir şey daha var dünkü fotoğraf karesinde: Başbakan’ın konumu...
Bugüne kadar Yüksek Askeri Şura toplantılarında düzen şu şekildeydi:
Baş tarafı genişçe tutulan oval masa. Başbakan ile Genelkurmay Başkanı baş tarafta eşit konumda oturuyorlar. Sağ başta Milli Savunma Bakanı, sol başta Kara Kuvvetleri Komutanı ve kıdem sırasına göre orgeneral ve oramiraller yerlerini alıyor.
“Hesap sormayı bırakın, gelin oturalım masaya, verin ekiplerinizi, ortak akılla yeni anayasa yapalım...”
Başbakan Tayyip Erdoğan, önceki gün partisinin grup toplantısında söyledi bu sözleri.
Erdoğan’ın muhalefet partilerine yönelik bu sözleri, 12 Haziran’daki seçim zaferinden sonra yaptığı “balkon konuşması”na uygun düşen bir çağrı.
Hiçbir siyasi partinin itiraz edemeyeceği bir çağrı bu. Çünkü 12 Haziran seçimleri öncesinde bütün siyasi partilerin ortak vaadiydi yeni anayasa. MHP de BDP de CHP de “yeni anayasa” demişti seçim kampanyasında.
CHP’nin yemin krizinin çözülmesinin ardından BDP de Meclis yoluna yakın gözüküyor. Bugün Meclis Başkanı Cemil Çiçek ile görüşecek olan BDP yöneticilerinin yarın yemin etmesi ihtimali yükseldi.
Boykot nedeniyle haftalık olağan grup toplantısını dün de Diyarbakır’da gerçekleştiren BDP’nin eyleminin iki temel gerekçesi var:
Birincisi Hatip Dicle’nin mazbatasının iptal edilip, kendilerinin kazandığı milletvekilliği hakkının AKP’li Oya Eronat’a verilmesi. Bu durumu, “AKP’nin hırsızlığı” olarak niteliyorlar.
İkinci gerekçe CHP ile aynı. KCK davasından tutuklu olan 5 milletvekilinin serbest bırakılmaması...
CHP’nin boykot krizi, AKP ile varılan uzlaşmanın ardından aslında geçen hafta bitmişti. Ama işin prosedürü, resmiyete dökülmesi hafta başına sarktı.
Altı paragraflık ortak bildiri sorunun çözümüne yetti. Başta Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP milletvekilleri de dün itibariyle yeminlerini ederek yasama faaliyetinin içine girmiş oldular.
“Tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılmasının yolunu açacak kuvvetli bir irade beyanı”nı şart koşan CHP, ortak bildiride yer alan şu cümleyi yeterli buldu: “Tüm siyasi partilerin ve milletvekillerinin, milletimizin kendilerine verdiği bu onurlu görevi yerine getirmeleri için TBMM’de olmaları gerektiğine inanıyoruz...”
Sorun aşıldı. Kimin, tükürdüğünü yalayıp yalamadığına, kimin diz çöküp çökmediğine bakılmadan iktidar ve ana muhalefet Meclis’te yeni anayasa da dahil özgürlüklerinin genişletilmesi konusunda ortak çalışma iradesi ortaya koydu.
MHP’nin başlattığı uzlaşma girişimi, ardından CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Meclis Başkanı Cemil Çiçek’le yapması beklenen görüşmenin saatinin açıklanması, dün siyasi kulislerde umutlu bekleyişe tavan yaptırdı. Ankara’da herkes “Tamam, kriz artık çözülüyor, Çiçek formülü hayata geçiyor” demeye başladı.
Ancak, görüşmenin ardından yapılan açıklamalar umutları yine kırdı.
Tarafların pozisyonunda dün akşam saatleri itibariyle en azından görünürde pek bir esneme olmadı.
CHP’nin iktidar kanadından beklediği açıklama gelmedi.
BDP’nin Meclis, CHP’nin de yemin boykotuyla başlayan siyasal krizde değişen bir şey yok. Gerilim devam ediyor.
Peki hiç adım atılmıyor mu?
Atılıyor elbette ama bir adım ileri iki adım geri atılıyor. O yüzden de ip giderek geriliyor.
Çözüm konusunda büyük umutlar bağlanan Meclis Başkanı Cemil Çiçek, iyi niyetle çalışıyor, taraflarla görüşüyor. Formül üretiyor, makul olanı göstermeye çalışıyor. Ama Çiçek bu temasları yürütürken bir yandan AKP sözcülerinin karşı tarafta tehdit olarak algılanan açıklamaları, diğer yandan CHP ve BDP’lilerin sert demeçleri gerilimi tırmandırıyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan, AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş’ın, CHP’nin tepkisini çeken 15 günlük süre tehdidini, “dil sürçmesi diyerek” düzeltiyor. Başbakan’ın konuşması devam ederken bu ifade kulislerde, “Acaba çözüm kapısı aralanıyor mu?” umudunu yeşertmeye başlarken sözlerin devamı geliyor, Başbakan muhalefete karşı sert tutumunu değiştirmeyeceğinin işaretini veriyor.
Yaşanmakta olan siyasal kriz hiç kimse için sürpriz değildi. Bağıra bağıra geldi kriz. Silivri’deki Ergenekon tutuklularının, Diyarbakır’daki KCK tutuklularının adaylığı kesinleştiğinde belirdi bu kriz ihtimali.
Belki tüm taraflar, 2007 seçimlerinde yaşanan Sebahat Tuncel olayının (Seçildiğinde PKK davasından sanık olarak cezaevindeydi, mazbatasını aldıktan sonra serbest bırakıldı) emsal teşkil edeceğini, mahkemelerin bu emsal kararı 12 Haziran’da seçilen milletvekilleri için de uygulayıp serbest bırakacağını umuyordu.
Ama bunun garanti olmadığı da biliniyordu.
Nitekim öyle de oldu.