Yaşanmakta olan siyasal kriz hiç kimse için sürpriz değildi. Bağıra bağıra geldi kriz. Silivri’deki Ergenekon tutuklularının, Diyarbakır’daki KCK tutuklularının adaylığı kesinleştiğinde belirdi bu kriz ihtimali.
Belki tüm taraflar, 2007 seçimlerinde yaşanan Sebahat Tuncel olayının (Seçildiğinde PKK davasından sanık olarak cezaevindeydi, mazbatasını aldıktan sonra serbest bırakıldı) emsal teşkil edeceğini, mahkemelerin bu emsal kararı 12 Haziran’da seçilen milletvekilleri için de uygulayıp serbest bırakacağını umuyordu.
Ama bunun garanti olmadığı da biliniyordu.
Nitekim öyle de oldu.
Kestirilemeyen tek şey vardı: Sorunun başarılı bir şekilde krize dönüştürüleceği...
Herkesin makul bir noktada uzlaşabileceği, özellikle de CHP ile AKP’nin yeminden önce bir uzlaşma yolu bulabileceği sanılıyordu. Ama tam aksi oldu.
İş inatlaşmaya, kol bükme, “diz çöktürme”, “tükürdüğünü yalatma” noktalarına kadar vardırıldı.
Ve ne yazık ki, “uzlaşma Meclisi”, “Özgürlükçü, demokratik yeni anayasa yapıcısı Meclis” olacağı umulan 24. dönem parlamentosu, bir haftayı aşkın süredir iktidarla ana muhalefet partisi arasındaki halat çekme yarışına sahne oluyor.
Taraflar şu ana kadar bütün uzlaşma umutlarını boşa çıkardılar.
Attıkları adımların, verdikleri demeçlerin çözüme, uzlaşmaya en ufak katkı yapmayacağı çok açık.
İktidarın da ana muhalefetin de şu ana kadar izlediği çizgi adeta sorunun nasıl çözülemeyeceğini, krize dönüştürülebileceğini göstermeye dönük oldu:
* CHP çözüm için adım atın, en azından bağlayıcı bir deklarasyonda bulunun, diye AKP’ye çağrı yapıyor. AKP’den “Bağımsız yargıya müdahale etmemizi mi bekliyorsunuz” diye ters bir yanıt geliyor.
* CHP sözcüsünden (İçel Milletvekili İsa Gök), “Göreceksiniz AKP’ye diz çöktüreceğiz” diye anlamsız, tehditvari bir çıkış geliyor. Başbakan anında ve çok sert bir cevap veriyor: “Göreceksiniz tükürdüklerini yalayacaklar...”
Ardından Anayasa’nın 84. maddesi hatırlatılıyor. CHP ve BDP’li milletvekillerinin yemin etmeme eylemlerini sürdürmeleri halinde devamsızlıktan üyeliklerinin düşürülebileceğini hatırlatıyor. AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş, olayı biraz daha somutlaştırıp tarih de veriyor: 15 Temmuz’da devamsızlık hakları dolar.
Yani ondan sonra ara seçime gidilecek.
Üyeliğin düşürülmesi ve ara seçim tehditlerine dün önce CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, “Tehdit ve şantaja boyun eğmeyiz” diyerek aynı sertlikte net bir yanıt veriyor ve milletvekillerince ayakta alkışlanıyor.
BDP’nin yanıtı da Diyarbakır’daki grup toplantısında geliyor. Selahattin Demirtaş‘ın sözleri çok daha sert ve krizi farklı boyutlara taşıyabilecek nitelikte.
Bu tür karşılıklı tehdit ve inatlaşmalarla hiç bir yere varılamayacağını tüm taraflar görüyor ve biliyor aslında.
Ve krizi derinleştirebilecek, ipi daha da gerebilecek nitelikte söylenecek başka bir şey de kalmıyor geriye.
Acaba şu ana kadar yaşananlar olmayacakları göstermek için miydi? Bunun için mi bunca zaman ve enerji kaybetti Türkiye ve siyaset kurumu?
Özetle gerilimi tırmandırmak için yapılabilecek her şey, söylenebilecek her söz söylendi.
Bugünden itibaren belki de taraflar arasında özellikle de CHP ile AKP arasında yürütülen alt düzey temas trafiğinin ardından çözüme dönük görüşmeler başlayabilir.
AKP ile CHP arasında alt seviyeli bir gizli görüşme ve mesaj trafiği yürütülüyor. Dün konuştuğum bazı isimlerden bu trafiğin çözümü yaklaştırdığı izlenimini edindim.
AKP tarafında da CHP cephesinde de çözüm şekli farklı da olsa genel beklenti krizin bu hafta bitmeden şöyle veya böyle bir uzlaşma noktasına gelebileceği yönünde...
“Çözümün” değil “çözümsüzlüğün” yolları deneniyor...
Haberin Devamı