Muhalefeti itibarsızlaştırma, sindirme stratejisi mi?

Haberin Devamı

“Hesap sormayı bırakın, gelin oturalım masaya, verin ekiplerinizi, ortak akılla yeni anayasa yapalım...”

Başbakan Tayyip Erdoğan, önceki gün partisinin grup toplantısında söyledi bu sözleri.

Erdoğan’ın muhalefet partilerine yönelik bu sözleri, 12 Haziran’daki seçim zaferinden sonra yaptığı “balkon konuşması”na uygun düşen bir çağrı.

Hiçbir siyasi partinin itiraz edemeyeceği bir çağrı bu. Çünkü 12 Haziran seçimleri öncesinde bütün siyasi partilerin ortak vaadiydi yeni anayasa. MHP de BDP de CHP de “yeni anayasa” demişti seçim kampanyasında.

Daha demokratik, sivil, özgürlükçü bir anayasa...

Toplumun bu yöndeki beklentisinin yüksek olduğu da ortada.

Başta Kürt meselesi olmak üzere Türkiye’nin temel ve öncelikli meselelerinin çözümü de yeni anayasadan geçiyor.

Tutuklu milletvekilleri nedeniyle yaşanan siyasal krizin gerisinde yatan da mevcut anayasadaki anti demokratik hükümler. Bu konuda da herkes hemfikir.

Özetle “ortak akılla yeni anayasa” tüm toplumun, dolayısıyla da siyaset kurumunun ortak talebi ve hedefi.

Ancak Başbakan Erdoğan’ın önceki günkü konuşması sadece bundan ibaret değil.

Başbakan Erdoğan, rakip siyasi partilere bir yandan anayasa için ortak uzlaşma çağrısı yaparken diğer yandan da bazı AKP kurmaylarını bile şaşırtacak ölçüde çok sert çok ağır suçlamalar yöneltti muhalefete.

Bunu yaparak, siyasette, iktidar-muhalefet arasında öteden beri var olan güvensizliği, yüksek gerilimi daha da derinleştirdi.

“Hani tutuklu arkadaşlarınız gelip yemin edinceye kadar Meclis’e girmeyecektiniz? Ne oldu? Diklendiniz ama dik duramadınız” diye CHP’yi tahrik etti, köşeye sıkıştırdı. Adeta “tükürdüğünüzü yaladınız” demeye getirdi.

MHP’yi şehitler üzerinden siyaset yapmakla suçladı.

Başbakan’ın ardından CHP Genel Başkanı Kemal kılıçdaroğlu da partisinin grup toplantısında Erdoğan’a yüklendi. O da sertlikte Erdoğan’ı aratmadı. O da çok ağır ifadelerle yanıt verdi. Başbakan Erdoğan’ı “omurgasızlık”la itham etti.

Başbakan, CHP’yi, cumhuriyetin ilk yıllarında, İsmet İnönü döneminde bazı camileri “ahır” haline getirmekle suçladı. Kılıçdaroğlu da AKP’yi “cami hırsızlığı” yapmakla...

Tıpkı bir ay önce seçim meydanlarında yaptıkları gibi...

Önceki gün yaşanan bu tablo, liderlerin Meclis’teki konuşmaları, seçimden yeni çıkmış bir Türkiye tablosu değildi. Yaşananlar daha çok, seçime hazırlanan bir siyasal ortamı andırıyordu.

Acaba iktidar-muhalefet ilişkileri bu dönemde hep böyle mi ilerleyecek? Yoksa bu Başbakan Erdoğan’ın bir taktik manevrası mı?

Yani bu yöntemle önce muhalefeti iyice hırpalayıp itibarsızlaştırmayı mı hedefliyor Erdoğan?

Muhalefeti iyice sindirip, köşeye sıkıştırdıktan da “Şimdi gelin, oturun masaya da uzlaşalım. Ama benim çizdiğim çerçevede” mi diyecek?

Önceki günkü görüntü öyleydi.

Ama bu yöntemin muhalefeti uysallaştırıp Erdoğan’ın çizdiği çerçevede uzlaşmaya mecbur bırakması gibi bir sonuç vermesi ihtimal dışı.

Aksine önceki gün Meclis’te yaşananlar sürdürülebilir bir iktidar-muhalefet ilişkisi de değildi.

Bu üslup ve ilişki düzeniyle Meclis’te siyasi uzlaşmayı sağlayabilmek de olası değil, yeni anayasayı konuşabilmek de...

O nedenle Erdoğan, bir şekilde muhalefete barış çubuğu uzatacak. Ama acaba ne zaman?

DİĞER YENİ YAZILAR