Hububat rallisi

30 Temmuz 2012

Piyasalar denince akla ilk önce hisse senedi borsaları geliyor. Reel ekonomiyi yansıttığına dair “yaygın kanı” nedeniyle ilk bakışta bu piyasalarda ne olduğuna bakılmasını gerektiriyor! Ancak hisse senedi piyasaları dışında kalan ve her geçen gün daha fazla dikkat çeken bir piyasa var ki o da hepimizi yakından ilgilendiren; ve gün geçtikçe daha “finansal” olan emtia piyasası. Herkesin yakından tanıdığı altın bu piyasanın başrol oyuncusu iken bu piyasalarda dönem dönem endüstriyel metaller, petrol ya da tarımsal emtia öne çıkabiliyor.Son günlerde tarımsal emtia grubu öne çıkmış durumda. Daha da özele inildiğinde mısır, soya fasulyesi ve buğday dikkat çekiyor! Geçtiğimiz yıl pamuk çok dikkat çekmiş, vadeli kontratlarında pamuğun pound fiyatı 70 cent’lerden 220 cent’lere yükseldikten sonra yeniden 70 cent’lerin altına inmişti. Şimdi de benzer bir hareket hububatlarda yaşanıyor!Haziran ayının ikinci haftasında başlayan “hububat rallisinde” soya fasülyesi yüzde 36, buğday yüzde 54 yükselirken dün; bushel’i 817 cent’e çıkarak; tarihi rekor kıran mısır fiyatları ise yüzde 61 yükselmiş durumda. Bu hareketin ardında Amerikan Tarım Dairesi’nin (USDA-United States Department of Agriculture) küresel üretimin düşeceğine, stokların azalacağına dair tahminlerinin yanı sıra ABD’de yaşanan son 57 yılın en ciddi kuraklığının da payı büyük oldu. USDA’nin tahminlerine göre küresel soya fasulyesi üretim tahminler bu yıl için 3.9 milyon ton azaltıldı ve 267.2 milyon ton olarak tahmin edildi. Ha keza küresel mısır üretimi 44.7 milyon ton düşük tahmin edildi. Buğdayda küresel üretim; Rusya, Kazakistan ve Çin’de yaşanan düşüşlerin etkisi ile tahminler önceki aya göre 6.7 milyon ton azaltıldı ve 665.33 milyon ton olarak tahmin edildi.Fiyat artışlarında temel verilerin yanı sıra spekülasyon saikinin de rolü azımsanacak gibi değil. “İyi bir mazeret” bulan bedava para bir anda hububata yönelince çok hızlı yükselişler yaşandı. Endüstriyel metallerde, petrolde ve hatta altında bile son haftalarda bu denli sert yükselişler yaşanmamıştı.İşin kötü yanı bahsi geçen ürünleri “hepimiz” şu veya bu şekilde tüketiyoruz ve bu ürünlerin “finansal piyasalarında” yaşanan bu yükseliş eninde sonunda tüm kullanılara, yani bizlere enflasyon olarak dönecek!Üstelik bu durum merkez bankalarının talebi kontrol etmek için faizleri yükseltmeleriyle de çözümlenecek gibi değil. Tıpkı 2008 Temmuz’unda petrol fiyatlarında olduğu gibi... Korkarım önümüzdeki günlerde (en azından 10 Ağustos’ta açıklanacak USDA’nın yeni raporuna kadar) Fed ve ECB “bedava para paketlerini” açmaya devam ettikçe “hububat rallisi” bir süre daha devam edecek gibi...

Devamını Oku

Yeni ‘bedava para’ rallisi sürer mi?

30 Temmuz 2012

Piyasalar bu hafta yapılacak Fed ve ECB toplantılarından gelecek ‘iyi haberlere’ göre pozisyon almış durumdalar. Her ne kadar ben bu iki büyük merkez bankasından herhangi bir ‘iyi haber’ beklemiyor olsam da piyasalar benimle aynı fikirde değil! Hafta başında pozitif seyrin devam etmesi durumunda borsalarda yeni “yüksekler” görülürse çok da şaşırtmayacaktır. İMKB’de şimdilik ilk hedef 64.750 seviyesi.Geçtiğimiz hafta başında İspanya kaygılarıyla piyasalarda yeni bir “dalga” başlayacağına değinmiş ve işlerin sarpa sarabileceğinden dem vurmuştum. Geçtiğimiz hafta başındaki hareketler de bu savı destekler nitelikteydi. Geçtiğimiz Pazartesi günkü yazımda haftanın başında bir düşüş, ardından da bir toparlanma beklediğime değinmiş; yazımı da “Haftanın ilk yarısında eğer bu seviyeler görülecek olur ise haftanın sonlarına doğru zayıf bir toparlanma görebiliriz! Fed toplantısı bunun iyi bir ‘mazereti’ olabilir. Ancak çok da sağlam bir dayanak olmayacaktır ” diye sonlandırmıştım. Benim beklediğim düşük seviyelere inilmeden “Fed mazereti” devreye girdi ve piyasalarda yeniden tahminimin de ötesinde bir “bahar havası” yaşanmaya başladı. Piyasalar yine “taşıma suyla değirmen döndürmeye” karar verdiler. Bana göre erken bir hevesti! Ama piyasa bu, nihayetinde benden daha fazla haklıydı. Euro/dolar düşük 1.20’lere in(e)meden 1.2390’lara çıkarken, İMKB bu yılın en yüksek seviyelerine geldi. Her ne kadar “bedava paranın” asıl muhatapları olan DAX (Alman Borsa Endeksi) ile Dow Jones (ve de S&P 500) henüz daha yeni yüksek (veya bu yılın yükseğini) görebilmiş değil! Ralliyi başlatan, Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Mario Draghi’nin euroyu ne pahasına olursa olsun koruyacaklarını söylemesiydi. Mali otoritenin bir an önce kurulması gerektiğinin altını çizen Draghi’nin, “Avrupa genelinde mevduat güvencesine geçilmesi ve euroyu korumak için gerekli olan adımlar hızla atılması gerekiyor. Eurodan geri dönülemez. Son 6 ayda alınan önlemlerin ekonomiye katkısı büyük” demesi piyasalara ihtiyaç duyduğu dayanağı/mazereti sağladı. Politika yapıcılarının, siyasetçilerin bundan farklı söylediği bir şey yok ki zaten. Yeni bir şey de yok. Ben Cuma günkü yazımda “Kuzey euro-Güneu euro” ayrırımından söz ederken de euronun korunacağını, korunamayacağı durumda da kuzey-güney diye ikiye ayrılması ihtimalinden söz etmiştim. Draghi de euronun korunacağını yinelerken, temel olarak bankalardan kaçışı engellemeye yönelik bir mevduat güvencesinden söz etmiş. İşe yarar mı? Hiç yoktan iyi diye düşündü piyasalar. Bu da euroyu toparlayan faktör oldu! Haftanın sorusu bu ralli sürer mi?Benim “bu hamlenin altı dolu değil” savıma rağmen haftanın ilk günlerinde pozitif seyir sürdürülmeye çalışılacak. Her ne kadar petrol, altın ve endüstriyel metallerle Çin Borsası bu “fikri” desteklemiyor olsa da... DAX’ta 6.875, Dow Jones’ta da 13.338 (bu yılın en yükseği) seviyelerinin test edilmesi ihtimali artmış durumda. 1.2320’nin altında kapanan euro/dolar paritesi de bu fikri tam olarak desteklemiyor olsa da hafta başında pozitif seyrin devam etmesi durumunda borsalarda yeni “yüksekler” görülürse çok da şaşırtmayacaktır. Ha keza İMKB’de de... Geride birçok boşluk bırakan İMKB 100 Endeksi yükseliş ivmesini korumaya çalışacak gibi görünüyor! Şimdilik ilk hedef 64.750 seviyesi. Bu seviyenin “kararlı” bir şekilde aşılması durumunda ise yeni bir “ralli” başlayabilir. Ki bu ralli İMKB’yi 68.350-69.000 seviyesine kadar bile taşıyabilir. Bu rallinin başla(ya)madığı; bir başka deyişle 64.750 seviyesinin aşılamadığı; durumda ise İMKB 100 için 61.650 seviyeleri resmin içine girecek.Merkez Bankası yeni bir aracı devreye alıyorGeçtiğimiz haftanın bizim piyasalarımızı yakından ilgilendiren açıklaması Merkez Bankası’ndan geldi. MB para politikası için “yeni bir araçtan” söz ediyor.Önümüzdeki iki ay içinde açıklayacaklarmış. Büyük olasılıkla MB “kendi ihraç ettiği para” ile zorunlu karşılık kabul etme yerine döviz ve altın kabul etmeye başladı. Anlaşılan o ki “başka ülke paralarının” ve de altının oranlarıyla oynayarak para politikasına bir “esneklik” kazandıracak! Malumunuz son değişiklikle yabancı para cinsinden tutulabilecek karşılık zorunlu karşılık oranlarında yüzde 5’lik bir değişikliğe gitti ancak bu kez “çarpanı” 1.9’a çıkarttı. Ne diyor Merkez Bankası? Bankaların tutmaları gerken zorunlu karşılıkları TL yerine döviz tutmak isterlerse, tutmaları gereken TL’nin 1.9 katı kadar döviz yatırmaları gerekiyor. Halihazırda döviz fonlama maliyetleri, TL fonlama maliyetlerine oranla düşük olan bankalar karşılıkları döviz cinsinden yatıracaklar! Bu da görece olarak “şimdilik kaydıyla” bankalara maliyet avantajı sağlıyor. Ancak MB’nin “çarpanları” değiştirmesi durumunda bu avantaj da azalabilecek. Bu riskin artması borsadaki bankacılık hisselerini az da olsa gerebilecek.Bu haftaya has olarak bu olasılık şimdilik düşük görünüyor. Zira piyasalar bu hafta yapılacak Fed ve ECB toplantılarından gelecek “iyi haberlere” göre pozisyon almış durumdalar. Her ne kadar ben bu iki büyük merkez bankasından herhangi bir “iyi haber” beklemiyor olsam da piyasalar benimle aynı fikirde değil!TEPAV: Avrupa’daki kriz şiddetlenirse kur ve enflasyon artar, cari açık düşerTürkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), Avrupa’daki krizin derinleşmesi durumunda içeride hem kurun hem de enflasyonun yükseleceğini, buna karşılık cari işlemler açığının azalacağını savundu.TEPAV’dan yapılan yazılı açıklamaya göre, TEPAV Finans Enstitüsü ”Ekonomide Durum” başlıklı rapor yayınlamaya başladı. Finans Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Fatih Özatay’ın gözetiminde 2 ayda bir yayınlanacak raporun ilk sayısında mevcut durumun yanı sıra ekonomideki olası gelişmelere ilişkin senaryolara da yer verildi. Türkiye ekonomisinde yılın ikinci yarısında neler olabileceğini Avrupa’daki olası gelişmeler ışığında değerlendirmek gerektiğine işaret edilen raporda, bu gelişmelere Merkez Bankası’nın vereceği tepkilerin de belirleyici olacağı ifade edildi. Raporda yer alan 1. senaryo, Avrupa’da krizin şiddetlenmediği, Yunanistan’ın Euro Bölgesi’nden çıkış olasılığının yükselmediği, İspanya’daki durumun ise daha kontrol edilebilir hale dönüştürüldüğü, Portekiz ve İtalya’dan da kötü haberler gelmediği varsayımları üzerine inşa edildi. Raporda, Avrupa’daki krizin şiddetlendiği varsayımı üzerine şekillendirilen 2. senaryonun yaşanma olasılığının daha yüksek olduğu belirtildi. İkinci senaryoya göre oluşabilecek durum ise şöyle anlatıldı: “Risk alma iştahı ve yükselen piyasa ekonomilerine fon akımları azalır. Bu koşullar altında döviz kuruna yukarıya doğru baskı oluşur. Aynı zamanda özellikle yatırım ve dayanıklı tüketim harcamalarının olumsuz etkilenmesi beklenir. Bu, kredi talebini azaltır. Hem riskin artması hem de dış piyasalardan borçlanma olanaklarının azalması kredi arzını sınırlar. Sonuçta kredi hacminin artış hızında yavaşlama beklenir. Döviz kurunun artması enflasyonu yükseltir. Belirsizliğin artması ve kredi hacminin artış hızının azalması ile yurt içi talebin dizginlenmesi enflasyona olumlu etki yapar. Ama enflasyonu yükseltici etkiler ağır basar. Dolayısıyla, bir yandan büyüme oranının azaldığı, belki de ekonomik küçülmenin yaşandığı bir dönem yaşanırken, enflasyonun bir miktar yükseldiğine şahit olunabilir. Aynı ortamda cari işlemler açığının daha da azalması beklenir.”‘Yunanistan için daha fazla bir şey yapılamaz’Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble, Yunanistan için hazırlanan yardım programının fazlasıyla iyi şartlara sahip olduğunu, bunların dışında Yunanistan için daha fazla bir şeyin yapılabileceğini düşünmediğini söyledi.Bakan Schaeuble, ”Welt am Sonntag” gazetesinde yayınlanan röportajında, Yunanistan’ın daha fazla paraya mı yoksa daha fazla zamana mı ihtiyacı olduğu konusunda spekülasyonların yapılmasına gerek olmadığını, sadece Yunanistan’ın bu kötü durumdan kurtarılması için akılcı bir yolun olup olmadığına bakılması gerektiğini belirterek, ”Yardım programı fazlasıyla iyi şartlara sahip. Bu konuda daha fazla bir şey yapılabileceğini sanmıyorum” dedi.Yunanistan’ın iki seçim ve hükümetsiz geçen bir dönemden dolayı zaman kaybettiğinin herkes tarafından bilindiğini ifade eden Schaeuble, ”Sorun, programın hatalı olmasından değil, bunun Yunanistan tarafından yeterli derecede uygulanmamasından kaynaklandı” görüşünü ifade etti.Euro Bölgesi’ne dahil olmanın bir ülkeyi büyük bir rekabet baskısı altına soktuğunu kaydeden Schaeuble, ”Bu nedenle bu ülke rekabet gücünü köklü reformlarla düzeltmek zorunda. Yunanistan ayrıca, bütçe açığını azaltarak makul bir borçlanma sınırına ulaşmalı” dedi.Moody’s’in Almanya’nın ”Aaa” olan uzun vadeli kredi not görünümünü ”negatif”e çevirmesine ilişkin olarak da Schaeuble, ”Moody’s’in kararını yanlış buluyorum. Tabii ki, Euro Bölgesi’ndeki kriz riskler içeriyor. Ancak hiçbir ülke eurodan Almanya kadar faydalanmıyor. Bu nedenle krizin çözümüne katkı sağlamamız da doğru” değerlendirmesinde bulundu.

Devamını Oku

Avrupa krizden çıkmak için euroyu ‘kuzey-güney’e ayırsın

27 Temmuz 2012

Yunanistan’ın drahmiye geçmesinin ardından İspanya’nın da Peseta’ya dönmesi konuşulmaya başlandı. Benim önerim, eski para birimlerine dönmektense, euroyu ikiye bölmek. Akdeniz’in güneyindeki sorunlu ülkeler (İrlanda da dahil edilebilir) Güney Euro; ekonomileri sağlam, diğerlerini finanse eden kuzey ülkeleri de Kuzey Euro kullanacaklar. Durumunu düzelten Kuzey Euro’ya çıkabilir, durumu bozulan da Güney Euro’ya inebilir.Yunanistan’ın Drahmi’ye geçmesi konuşuluyordu aylardır. Şimdi de İspanya’nın Peseta’ya dönmesi konuşulmaya başlandı! Pazartesi günü derecelendirme kuruluşu Moody’s; Komşu’nun euro birliğinden çıkması ve İspanya ile İtalya gibi ülkelere yardım gerekeceği ihtimalinin belirsizliği artıyor olmasından dolayı; Almanya, Hollanda ve Lüksemburg’un AAA olan notlarının görünümünü negatife çevirdi. Moody’s bununla da yetinmedi ve Salı günü de Avrupa Finansal İstikrar Fonu’nun (EFSF) görünümünü (“ana sponsorlarının” görünümlerini indirdiğinden dolayı) negatife düşürdü! Görünümler, notlar düşerken, İspanya ve İtalya tahvil getirileri yeni yükseklere/zirvelere çıkıyor. AB bölgesindeki “borç krizi” artık iyiden iyiye arap saçına dönmüş durumda. Zayıf ekonomisi olan ve yüksek faizlere “maruz” kalan ülkelerle, bunları bir anlamda fonlayan ve borçlanmasına “eksi faiz ödeyen” ülkeler arasındaki uçurum git gide büyüyor. Bu aşamadan sonra AB’nin önündeki seçenekler azalıyor. Yapılması gereken “daha federal” bir yapıya gidilmesi. Bu kolay bir süreç olmayacak. Bazı ülkeler “bağımsızlıklarından taviz vermek” zorunda kalacaklar. Hangi ulus buna razı olur, ciddi bir soru işareti. Ancak bu olmadan ortak bir maliye politikası, ortak bir borçlanma politikası yaratmak oldukça zor. Bunlar olmadan da “borç krizine” makul bir çözüm üretmek de güç. Daha federal bir yapıya geçilmeden, sadece bazı ülkeleri eurodan atmakla da bu kriz aşılamaz. Yunanistan Drahmi’ye, İspanya Peseta’ya, İtalya Liret’e dönse de; var olan borçları da yerel paraya dönüştürülmezse değişen bir şey olmayacak ki! Düşünün, bu ülkeler kendi para birimlerine geçtiler ve rekabetçi kur için devalüasyon yaptılar. Belki İtalya ve İspanya bundan kısmi olarak fayda sağlayabilir. Ancak borçları euro olarak kaldığı sürece borçluluklarında değişen bir şey olmayacak ve borçlarını ödemekte yine zorlanacaklar. Hadi diyelim ödemeye niyetliler, nesiller boyunca bu borcu ödemeye devam edecekler. Borçlarını da yerel paraya çevirirlerse, borçları reel bazda (ya da euro bazında) devalüasyon oranı kadar azalacaktır. Bu yöntem uygulanırsa mesele önemli ölçüde kolaylaşacak. Yerel paraya geçmek yerine ben daha kolay iki yöntem önereyim. İlki; doğrudan varolan euro borçlarında “tenzilata” gidilmesi. Böylelikle euroyu dağıtmadan sorun olan borçlar ödenebilir seviyeye inecek. Nesiller ipotek altına alınmayacak, sorunlu ülkelerin ekonomileri birkaç yıllık patinaj sonrasında yeniden toparlanıp, hızlanabilecek.Diğer alternatif ise euroyu (bölgesini) ikiye bölmek: Güney Euro-Kuzey Euro. Akdeniz’in güneyindeki sorunlu ülkeler (İrlanda da dahil edilebilir) Güney Euro; ekonomiler sağlam, diğerlerini finanse eden kuzey ülkeleri de Kuzey Euro kullanacaklar! Bu durumda doğal olarak Güney Euro’nun (GE) değeri; bugünkü tek euroya göre; düşecek, Kuzey Euro’nun (KE) ki ise yükselecek. Bugünden bakıldığında GE’nin dolar karşısındaki paritesi 0.80 olurken, KE/dolar paritesinin 1.50 olacağını varsayabiliriz. Değeri düşen GE, Akdeniz’deki euro üyelerinin ekonomilerini; borçları da GE cinsinden ödemeleri kaydıyla çalışır, büyebilir hale getirecek. KE ülkeleri daha değerli bir para birimi ile bir süre yaşamak zorunda kalacak.İki ayrı merkez bankası kurmak çok da anlamlı değil. Şu andaki Avrupa Merkez Bankası (ECB) her iki para bölgesi için farklı para arz düzenlemelerine giderek “paralel yönetim” becerilerini geliştirmek durumunda olacaktır. Ekonomisini ve borç ödeyebilme kapasitesini iyileştirenler; önceden belirlenmiş kurallar ve paritelerden KE’ye geçebilecek, ya da dengeleri bozulan KE üyeleri de GE “ligine” düşebilecek. Burada kritik olan “kuralların önceden belirlenmiş” olması gerekiyor! Kötü sürpriz güven kaybına yol açacağından; AB’nin bu aralar ihtiyacı olan son şey; bu konuda azami özen gösterilmeli. AB’nin önümüzdeki dönemdeki iki seçeneği ya kırk katır, ya kırk satır olacak.

Devamını Oku

Dikkat! Piyasaya yeni bir İspanya dalgası geliyor

23 Temmuz 2012

Valencia Bölgesi’nin Madrid’den yardım istediği İspanya, piyasalarda yeni bir ‘dalga’ başlatabilir. AB Bölgesi’ndeki gerilimin devam etmesi durumunda euro; bu haftanın ilk yarısında büyük ihtimalle 1.1865-1.1950 bandını test edebilir. Euro Bölgesi‘nde artan gerilime artan Suriye gerginliğinin de eklenmesi söz konusu.Piyasalara “yeni” bir İspanya dalgası daha geliyor! Geçtiğimiz hafta Valencia Bölgesi’nin, Madrid’den yardım isteyeceği haberleri İspanya için 100 milyar euroluk kurtarma paketinin imzalanmış olmasına rağmen piyasaları korkuttu. Valencia’nın yılsonuna kadar ihtiyacı olan rakam 2.9 milyar euro. Küçük bir rakam gibi görünüyor ancak sürekli olarak yeni “açıkların” duyulması endişeleri arttıryor. Cuma günü İspanyol 10 yıllık tahvilleri 7.28 ile “yeni bir zirve” yaptı. Beraberinde diğer “olağan şüpheli” İtalya’nın bonolarını da yukarı taşırken, tüm hisse senedi piyasalarını geriletti. Asıl olan euroya oldu. 1.2144 ile son iki yılın en düşüğünü gördü ve asıl önemlisi teknik analiz açısından kritik olan 1.2165’in altında bir haftalık kapanış yaptı. Haftanın ilk yarısında, Cuma’nın artçılarını izleyeceğiz. Özellikle hisse senetleri ve (zahire grubundaki emtia hariç) diğer varlık fiyatlarında da düşüşlere şahit olacağız. Bu hareket önemli bir düzeltme/düşüşün öncüsü olabilir. Bunu teyit etmek için bir süre daha geçmesi gerekiyor. Yine de tedbirli olamakta fayda var.AB’de gerilim artıyorAB Bölgesi’ndeki gerilimin devam etmesi durumunda euro; bu haftanın ilk yarısında büyük ihtimalle 1.1865-1.1950 bandını test edebilir! Almanya yeni bir söylem geliştirmedikçe piyasaların euroyu test etmeye devam etmeleri kaçınılmaz. Merkel’den de “ortak tahvil” konusunda yeni bir adım beklemek hata olacaktır. Zira Almanya halen daha diğer AB üyelerini önce “ortak bir mali politikaya” daha sonra da ulusal egemenliklerin bazı unsurlarının devredildiği “ortak bir AB hükümetine” zorlamaya çalışıyor. Diğer ülkeler buna direnç gösterdikçe de Almanya yeni bir adım atmıyor. Bu açmazın çözülmediğini gören piyasalar da atak üzerine atak geliştiriyor. Önce Yunanistan, İrlanda, ardından Portekiz derken şimdi İspanya salvo atışı altında. Bu durumun yakın zamanda da değişmesi zor görünüyor.Euro Bölgesi’nde artan gerilime bir de artan Suriye gerginliğinin eklenmesi söz konusu. Şam ve Halep’teki çatışmalar artarak devam ediyor. Suriye’deki çatışmaların yeni bir aşamaya geçmesi olasılığı yüksek. İç savaşta Esad’ın orantısız güç kullanımı ihtimali artarken, diğer yandan da geçtiğimiz hafta 4 önemli ismin öldürülmesiyle isyancıların “özgüvenlerinin” artıyor olması; şu ana kadar bizim piyasalarımızca fiyatlanmayan “Suriye faktörünün” yavaş yavaş fiyatlara girmesi olasılığını arttırıyor. Suriye meselesi bizi yakından ilgilendirieken, bir hamle de ABD piyasalarından gelebilir. Zira Fed’den “iyi haberi” alamayan piyasalar her ne kadar ay sonunda yapılacak toplantıya güvenerek “kuyruğu dik tutmaya” çalışsalar da yavaş yavaş III.BPP’nin bir sonraki toplantıya kaldığını kabulleniyorlar. AB’den gelen haberler de dirençlerini önemli ölçüde zayıflattığından dolayı endekslerin düşüş olasılığı artıyor.İMKB 60 binin altına inecek miS&P 500’de bu hafta 1.340 seviyesi önemli! Bu seviyenin altına inilmesi durumunda satışların artarak devam etmesi söz konusu. Özellikle 12 Temmuz’da görülen 1.325 seviyesinin altına inilmesi (ki bu aynı zamanda 50 günlük HO’nın da altına inilmesi anlamına gelecektir!) ABD piyasalarındaki satışları hızlandıracaktır. Haftanın ilk yarısında eğer bu seviyeler görülecek olur ise haftanın sonlarına doğru zayıf bir toparlanma görebiliriz. Fed toplantısı bunun iyi bir “mazereti” olabilir. Ancak çok da sağlam bir dayanak olmayacaktır.Piyasaların harareti artıyorSon olarak İMKB’ye de değinmekte fayda var. Temmuz başından bu yana 62 bin seviyesinin üzerinde tutunmayı başaran ancak 63.600’ün üzerine çıkamayan İMKB 100’de 62.300 seviyesi ilk destek. Ancak bu desteğin kırılması ve haftanın ilk yarısında 59.950 seviyesinin test edilmesi olasılığı oldukça yüksek. 60 bin (düz) seviyesinin korunması ve hafta sonuna doğru da bir parça toparlanma yaşanması olasılığı yüksek. Ancak toparlanmanın ne kadar olacağını bugünden kestirmek zor. Yaz sıcağında, piyasaların hararetinin daha da artacağı bir haftaya giriyoruz.

Devamını Oku

Merkez ‘pratikte indirime’ gidecek!

19 Temmuz 2012

Avrupa ve Çin merkez bankalarından gelen faiz indirimlerinden sonra dünkü PPK toplantısından bir faiz indirimi gelecek beklentisi artmıştı. Hafta başındaki yazımda ben de benzer bir beklenti içinde olduğumu ancak piyasadan farklı olarak faizin üst bandında değil de alt bandında (politika faizinde) bir indirim beklediğimi yazmıştım. Borsa ve bono faizleri de bu görüşü destekleyecek şekilde son bir ayda pozitif bir seyir izlemişti. Ancak Merkez Bankası Para Politikası Kurulu faiz oranlarında bir değişikliğe gitmedi. Tek değişiklik TL yükümlülükleri için tesis edilmesi gereken zorunlu karşılıkların; döviz olarak tutulabilecek kısmı yüzde 50’den 55’e yükseltildi. Ancak bu ilave kısım 1.9 katsayısı ile çarpılacak. Hesaplamalara göre bu artışın tamamı kullanılacak olur ise Merkez Bankası rezervlerinde 2.9 milyar dolarlık artış olurken piyasaya ise 2.8 milyar TL’lik likidite verilmiş olacak! Hazır döviz faizleri de düşmüşken; bankaların zorunlu karşılıklarını “marjinal” olarak düşürecek bir adım oldu bu!MB açıklamasında cari açığın kademeli daraldığını, enflasyon tahmininin; hammadde fiyatlarındaki gerileme sayesinde; aşağı yönde revize edilebileceğini belirtiyor! Negatif faiz! Önceki gün Almanya’nın ihraç ettiği 2 yıllık tahvillerin getirisi “negatif” oldu. Sadece Almanya mı? İsviçre başta olmak üzere Danimarka, Finlandiya ve Hollanda ’nın kısa vadeli tahvillerinin getirileri “eksi”. Yakında Avusturya da bu gruba dahil olabilir.“Kuzey Euro Bölgesi” ülkeleri diyebileceğimiz bu ülkelerin bonosunu aldığınızda; vadesi geldiğinde elinize yatırdığınız paradan daha az para geçecek demektir. Bir yatırımcı bunu neden tercih eder ki? Paranızı evde tutarsınız, hiç değilse azalmaz! Ama çalınma gibi bir riskten de çekiniyorsanız o zaman da bir tür “sigorta primi” ödeniyor olabilir. Negatif getirinin ardında ECB’nin son aldığı, ‘mevduata sıfır faiz uygulama’ kararının da etkisi yok değil. Bankalar paralarını ECB’den çekince bir yerlere yatırmaları gerekiyor. Kredi ver(e)meyince mecburen bonolara yöneliyorlar. Bir de euro dağılacak, nasılsa bu ülkeler dağılmadan daha kârlı çıkacaklar ve paraları değerlenecek diyenler olabilir. Bononun vadesi bittiğinde yatırımcıların ellerinde “daha değerli” bir para birimi olacak fikri de negatif getiriye razı olunmasını makul gösterebiliyor. Üste para vererek bonoları almayı düşünen Japon Merkez Bankası’nın “yeni stratejisini” de düşününce PPK’nın faizleri sabit tutuyor olması biraz garip algılanabilir! Görünen o ki bizim MB, piyasanın kendi kendine faizleri indiriyor olmasından memnun. Diğer yandan faizleri “nominal” olarak değiştirmese de pratikte indiriyor. Nasıl mı? Dünkü açıklamadan da anlaşıldığı üzere, MB önümüzdeki günlerde “istisnai günlere” daha az baş vuracak. Bu da bankalara sağlamakta olduğu fonlamanın faiz oranlarının alt banda yakınlaşması anlamına gelecektir. Nitekim yaklaşık 30 milyar TL civarındaki fonlamanın faizleri dün 7.80’nin altına indi!Bu hamlenin ekonomiye doğrudan bir etkisi olur mu? Yakın zamanda olacağa benzemiyor. Zira bankacılık sektörü sadece bu gelişmeyle kredi faizlerini düşürecek, hızlı kredi vermeye başlayacak değil! Merkez Bankası’nı bir süre daha izlemeye devam edecektir.

Devamını Oku

Amerikan tahviline yatırsa bile yıllık 88 bin $ kârı var

16 Temmuz 2012

Zuckerberg, Facebook’u halka açtı ve (Facebook’un halka açılma fiyatıyla 19.4 milyar dolar ile) dünyanın 40’ıncı en zengin insanı oldu. Halka arz biter bitmez sevgilisiyle evlendi. Rivayet olunur ki daha önce evlenseydi, servetini yeni eşiyle paylaşacaktı. Ancak para hesabına geçtikten sonra evlenince paylaşmak zorunda kalmayacakmış.Bu denli ince hesaplar yapan Mark Zuckerberg, yeni bir finansal “dahiliğe” daha imza atmış! 5.95 milyon dolara aldığı evin finansmanını, cebinde nakiti olduğu halde mortgage kredisi ile yapmayı tercih etmiş. Cebinde milyarlarca doları olan bir isinin 6 milyon dolara ev alması haber değil. Asıl haber olan Zuckerberg’in bu evi “30 yıllık mortgage” ile almış olması!Mortgage kredisinin faizi yıllık yüzde 1.05 imiş! Cari 30 yıllık mortgage faizlerinin yıllık yüzde 3.375 ile 5.50 arasında (kredi değerlendirmenize göre) değiştiği bir ortamda Mark’ın 1.05 faizi “süper düşük” kalıyor! Anlaşıldı, kredibilitesi yüksek, “iyi müşteri”. Ama bu kadar da “kıyak” çekilmez ki? Baktım Wells Fargo mortgage kredisinde en ucuzlardan. 30 yıllık krediye yüzde 3.375 faiz istiyor. Zuckerberg, 1.05’ten para bulmuş niye kaçırsın?Eh, banka kendisine bu kadar “iyi” davranınca, Mark da bankayı kıramamış, bu müthiş arbitrajı kaçırmamış. Ucuz krediden dolayı 139 bin 500 dolarlık yıllık avantajı var.Bir de reel kazanç var. Yani Zuckerberg sadece düşük faiz ödediği için diğerlerine göre yıllık 139 bin 500 dolar daha az para ödemekle kalmıyor, bir de cebine ekstra para koyuyor. Hiç bir şey yapmayıp, eve ödeyeceği yerde cebinde tuttuğu 6 milyon dolara yakın parayı aynen 30 yıllık ABD devlet tahviline yatırsa bile para yapıyor! Dün itibariyle ABD 30 yıllık tahvilleri yıllık yüzde 2.52 getiriyordu! Tarihin en düşük seviyesi olan bu seviyeye göre bile Zuckerberg, yıllık yüzde 1.47’lik ekstra kâr yapıyor. Yuvarlayıp 6 milyon dolardan hesaplarsak 88 bin dolarlık “açıktan” bir kâr imkânı demek bu! Dedim ya para, parayı çekiyor!

Devamını Oku

Faiz indirimi gelecek mi?

16 Temmuz 2012

Piyasalar Merkez Bankası’nın bu hafta yapacağı toplantıdan bir faiz indirimi bekliyor. Bu beklentinin oluşmasında birkaç faktör var. İlki önde gelen merkez bankalarının politika faizlerini indirmeleri ama daha da önemlisi ‘mevduat faiz oranlarını’ indirmeleri. Merkez Bankası’ndan faiz indirimi gelme ihtimalini arttıran ikinci unsur ise Türkiye’ye olan ilgi. Merkez Bankası’nın faiz indirimi bir anlamda ‘ayanın beyanı’ olacak.Yurtiçi piyasaları en fazla ilgilendirecek, bu haftanın sorusu 19 Temmuz Perşembe günü Merkez Bankası’nın vereceği faiz kararı olacak. 21 Haziran’daki toplantısında “haftalık politika” faizini 5.75’te tutan Para Politikası Kurulu, gecelik borç verme faizini de yüzde 11.50’de bırakmıştı.Piyasalar bu hafta yapılacak toplantıdan bir faiz indirimi bekliyor! Bu beklentinin oluşmasında birkaç faktör var. İlki önde gelen merkez bankalarının politika faizlerini indirmeleri ama daha da önemlisi “mevduat faiz oranlarını” indirmeleriydi! Günümüzde merkez bankalarından borç almaya çok da fazla ihtiyaç yok. Gerek Fed’in, gerekse ECB’nin verdiği likidite yine bu merkez bankalarında tutuluyordu. Önceki hafta bunu gören Çin, Danimarka ve ECB kendilerinde tutulan banka mevduatlarına/rezervlerine verdikleri faizleri indirdiler, hatta Danimarka örneğinde görüldüğü üzere eksiye çevirdiler. Danimarka Merkez Bankası’nda para tutan “üste para verecek”. Artık merkez bankacılığında yeni bir dönem açıldı! Artık merkez bankaları, bankaların kendilerinde likidite tutulmasını istemiyor. “Bende para tutmayın, gidin bu fonları kredi olarak ekonomiye kullandırın” diyorlar. Bankaların bu “zorlamayla” bu işi yapmaları zor.Merkez Bankası’ndan faiz indirimi gelme ihtimalini arttıran ikinci unsur ise Türkiye’ye olan ilgi. Halen daha Brezilya’dan sonraki en yüksek faizi veren; likit, güvenilir bir piyasa olarak bizim piyasalarımıza ilgi sürüyor. Bankalarımızın ve Hazine’nin çıkardığı döviz cinsinden tahvillere olan ilgi artarak sürüyor. Bu durumda Merkez Bankası’nın politika faizini indirmesi hem Hazine’nin, hem de bankacılık sektörünün işini kolaylaştıracak. Gösterge bonolar zaten yüzde 8 bileşiğin altına inmiş durumda. Merkez Bankası’nın faiz indirimi bir anlamda “ayanın beyanı” olacak!Politikacılar da bu hareketi memnunlukla karşılayacaklardır. Haziran ayının son haftasında AKP Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli’nin “Faiz koridoru daraltılmalı” söylemi hem bir “temenniyi” hem de müstakbel memnuniyeti ifade etmesi açısından önemli. Geçtiğimiz hafta da değindim... Benim beklentim 5.75 olan fonlama (=politika) faizinde 50 baz puanlık bir indirime gidilmesi buna karşın (gecelik) üst bandın korunması yönünde. Bu durumda koridor daralmıyor, tam tersine genişliyor olsa da; Merkez Bankası’nın eli daha da rahatlayacaktır. Böylelikle bir yandan politika faizleri “temenni doğrultusunda” düşecek, diğer yandan da gerektiğinde kullanılan “istisnai gün” uygulaması daha “etkin” olabilecek. Peki bu faiz indirimi ne işe yarayacak?Bankalar açısından yüzde 8.30 seviyelerinde olan “ortalama” fonlama 50 baz puan kadar olmasa da 30-40 baz puan arasında gerileyecek, gösterge bono bileşiklerine “yakınsayacaktır”! Diğer yandan yüzde 7.95 bileşik seviyeden kapanan gösterge bono faizlerini “haklı çıkarak” ve nihayetinde de Hazine’nin borçlanma faizlerini aşağı çekecektir. Asıl etki banka bilançolarında hissedilecek, Haziran sonunda yüzde 8.47’lerde kapanan gösterge bileşikler, böyle gidecek olur ise Eylül sonunda daha aşağıda olacak ve taşıdıkları bono portföyelerinden ek bir “kâr yazacaklardır”. Borsanın da satın aldığı bu durum.Bu arada enflasyon beklentilerinin de ‘şekillendirilmesinde’ önemli bir etkisi olacağını da unutmamak gerek. Hele ki petrol fiyatları 110 dolar “ortalama tahminin” altına inmişken... (Hatırlatmakta fayda var: petrol fiyatları düştü diye bizim petrol faturamız hemen düşmüyor. Yapılan vadeli anlaşmalardan dolayı etki gecikmeli olarak yansıyacaktır.)Borsaların yönü...JP Morgan’ın beklentilerden iyi açıklanan kârı; sanki diğerleri de aynı başarıyı gösterecekmiş gibi; AB finansal sektör hisselerini olumlu etkiledi. Devamı gelecek mi? Mutlaka artçıları olacaktır. ABD borsaları 50 günlük hareketli ortalamadan döndü! JPM bunun için sadece katalizör oldu bence! Bu arada 6 gün düşen ABD borsalarının Cuma günkü JPM haberini “abartmalarını” da anlayışla karşılamak gerek. Bu hafta içinde Dow Jones’ta 12.920 ve S&P 500’de de 1.370 seviyeleri önemli olacak. Bu seviyelerin aşılmasını beklemiyorum. Hafta sonuna doğru ABD’den gelecek konut verileri ile borsalardaki son yükseliş heyecanının kaybolacağını ve aşağı yönlü “büyük hareketin” başlayacağını tahmin ediyorum.Benzer şekilde İMKB’de de haftanın ilk günlerinde gerek ABD’nin geçtiğimiz hafta sonu kapanışı, gerek bu haftaki muhtemel faiz indirimi beklentisiyle birlikte yeniden 63.600 seviyelerinin test edilmesi söz konusu. Ancak bu seviyenin aşılması ihtimali az. Zira bir yandan fazi indirimi, diğer yandan Türkiye’nin “mukayeseli avantajı” fiyatlara girmiş durumda. Hatta “yatırım yapılabilir” nota yükseltilmemiz bile yarı yarıya fiyatlanmış durumda. Hal böyle olunca da İMKB’yi daha yukarıya taşıyacak ne var diye merak etmiyor değilim. Hele ki dünyanın gerisinden bu denli “pozitif ayrışmışken”...

Devamını Oku

Fortune 500’den notlar

10 Temmuz 2012

2011 yılının en büyük 500 şirketini yayınladı Fortune Türkiye dergisi. Finans ve holding şirketlerinin dışındaki tüm şirketlerin finansal tabloları üzerinden; Finar D&B tarafından bu yıl 5’incisi yapılan bu çalışma 2011 yılına dair önemli sonuçları ortaya koydu. Tüpraş’ın açık ara lider olduğu 2011 yılı sıralamasına göre; Fortune 500 şirketlerinin net satışları 2011 yılında yüzde 22.2 artarak 553 milyar 186 milyon liraya yükselmiş. Bu artışta, iç satışlardan çok dış satışlar etkili olurken, iç satışlar yüzde 17 civarında artarken ihracat yüzde 39.4 yükselmiş. Net satışların 419.7 milyar lirası iç, 133.5 milyar lirası ise dış satışlardan elde edilmiş. Fortune 500 Türkiye listesinde yüzde 28 paya sahip olan ilk 10 şirketin ise sekizi petrol, enerji ve elektrik sektöründe faaliyet gösteriyor. Diğer yandan Fortune 500 listesinde yer alan ilk 100 şirketin toplam satışların yüzde 70’ini ürettiği görülüyor. Fortune 500 Türkiye listesine girmenin çıtası da ciddi bir şekilde yükselmiş durumda. 2007 yılında listedeki 500’üncü şirketinin net satış geliri 89.6 milyon lira iken, 2008’de 78.2’e, 2009’da 88.7’e, 2010’da 127.3 olurken, 2011 yılında 51 milyon lira artışla 178.3 milyon liraya ulaşmış. Fortune 500 Türkiye’nin sağlıklı ve son derece objektif kriterlere göre yaptığı analizlerin yarattığı güven ve şirketlerin şeffaflık politikalarına daha fazla önem vermelerinin de etkisiyle her geçen yıl hem listenin toplam net satışları hem de “500. şirket olmanın” cirosu yükseliyor. THY ihracatta açık ara birinci11 milyar 815 milyon lira gelirle Fortune 500 listesine beş sıra birden yükselerek altıncı sıradan giren Türk Hava Yolları, net satış gelirinin 11 milyar 305 milyon lirasını ihracattan sağlamış. Şirket böylece ihracatta 10 milyar lira sınırını aşan ilk Türk şirketi olmayı da başarmış durumda. Türkiye’ye en fazla döviz girdisi sağlayan şirket; Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) ihracatçı şirketler listesi arasında yer alamıyor. Fortune 500 Türkiye, 2007 listesinden itibaren THY’nin bu durumuna dikkat çekmiş ve 2009 yılında THY’yi açık ara ihracatta ilk sıraya koymuştu. Kârlar gerilediGerek dış gerekse iç satışlar önemli oranda artarken kârlarda benzer bir gelişme söz konusu değil. Fortune 500 şirketlerinin esas faaliyet kârları 2011 yılında 40.6 milyar liraya çıkmış ki bir önceki yıla göre yüzde 21.4 artmış. Buna karşın net kârları yüzde 2.8 civarında düşerek 24 milyar 932 milyon liraya gerilemiş. Net kârlarındaki düşüş, esas faaliyet dışı alanlarda yaşanan kayıplardan; diğer bir deyişle geçtiğimiz yıl TL’nin değer kaybından; kaynaklanıyor. Milyarlık şirket sayısı 107’ye çıkmış2010 yılında 1 milyar liranın üzerinde satış gelirine sahip şirket sayısı 80 iken 2011 yılı listesinde 107 şirketin bir milyar liranın üzerinde satış gelirine sahip olduğu görülüyor. Fortune 500 Türkiye listesinin ilk yayınlandığı yıl olan 2007 baz alındığında 1 milyar liranın üzerindeki şirket sayısının o tarihten bu yana ikiye katlanmış. 2010 listesinde yedi şirket 10 milyar liranın üzerinde satış gelirine sahipken 2011 yılı listesinde bu sayı dokuza çıkmış. Ancak Türk şirketleri küresel ölçekte bakıldığında hâlâ çok küçük. Öyle ki Fortune 500 ABD listesinin zirvesinde yer alan Exxon Mobil 452.9, ikinci sıradaki Wal-Mart Stores 446.9, üçüncü sırada yer alan Chevron ise 245.6 milyar dolar net satış gelirine sahip. Fortune 500 Türkiye’nin toplam satışları ise 331 milyar dolar. Bu tabloya göre, Türkiye’nin 500 şirketinin net satışlarının toplamı Exxon Mobil ve Wal-Mart Stores’un yüzde 73-74’ünü ancak yakalayabiliyor. Başka bir ifadeyle Fotune 500 Türkiye’nin toplamı Amerika 500 listesinde ancak üçüncü sırada kendisine yer bulabiliyor. Türkiye olarak daha gidecek çok yolumuz var!

Devamını Oku