‘Nimet varken fırsat bil’

30 Aralık 2012

Giden yılın son gününde eski bir hikâye, Şirazlı Sâdi anlatıyor:Tek başına yaşayan bir derviş, bir sahra köşesinde oturmuştu. Tesadüfen padişah uğradı.Derviş kanaat mülkünde, dünyadan el etek çekmiş olduğu için başını kaldırmadı, padişaha göz ucuyla bile bakmadı.Padişah, saltanatın taşkınlığının icabı olarak çok kızdı ve ağır konuştu: “Bu hırka giyen insanlar hayvan gibidirler, kabiliyet ve insanlık onlarda yoktur” dedi.Veziri de kendini tutamadı, dervişin yanına gelip “Derviş bana bak, yeryüzünün padişahı, senin önünden geçti, niçin hürmet etmedin, niçin edep şartını yerine getirmedin” dedi.Derviş şöyle cevap verdi:“Padişaha söyle ki; hizmeti, hürmeti, kendisinden para pul uman kimseden beklesin. Bir de şunu söyle: Padişahlar ahalinin korunması için o mevkie gelirler, yoksa ahali padişahlara tapınmak için yaratılmış değildir.Her ne kadar devlet, saltanat sayesinde mal, mülk, para padişahların elinde ise de onlar fakirlerin bekçisidirler.Koyun çoban için değildir. Belki çoban koyunlara hizmet içindir.Bugün birini muradına ermiş, başka birini de kendi kendine didinir, gönlü yaralı görürsün. Biraz sabret; görürsün ki o hayal peşinde koşan kimsenin beynini toprak yiyecektir. Ölüm gelince, şahlık bendelik farkı yok olur.Birisi bir ölünün mezarını açacak olsa, zengin mi fakir mi fark edemez.”Dervişin sözleri Padişah’ı derinden etkiledi, doğru ve sağlam geldi, “Dile benden ne dilersen” dedi.Derviş cevap verdi: “Senden onu isterim ki, bir daha buraya gelip de beni rahatsız etme.”Padişah, “o zaman bana bir nasihat ver” dedi:Derviş de şu beyti söyledi:“Bugün elinde nimet varken fırsat bil çünkü bu devlet, bu mülk elden ele gider.”

Devamını Oku

Oyunları bitirin

29 Aralık 2012

Geçtiğimiz haftanın başındaki anayasa tartışmalarında yine taraflar birbirlerini çalışmaları tıkamakla suçladı. Anayasa tartışması ne zaman canlansa aynı şey yaşanıyor, o yüzden de sonuçta çalışmanın ne aşamada olduğunu öğrenmek mümkün olmuyor.Öncelikle kamuoyu hâlâ şunu bilme ihtiyacı içinde:Gerçekten medeni bir anayasa istiyor musunuz?İstiyorsanız önce bunun vaadini, taahhüdünü kuvvetli ve net bir şekilde dile getirin.İkinci olarak, çalışmanın ne aşamada olduğunu, madde madde anlatın:Hangi maddelerde anlaşma sağlandı?Hangi maddelerde görüşme devam ediyor?Hangi partinin hangi önerisi hâlen tartışılmadan bekliyor?En sıkıntılı maddeler olarak hangileri ayrıldı, en sona bırakıldı?Kamuoyu bunları bilirse, kimin ayak sürüdüğüne dair bir fikri de olur, buna göre kendi katılımını da belli yönlere yoğunlaştırabilir.Şu andaki görüntü, üç siyasi partinin de açık irade beyanı koyduğu ve bu yönde davrandığı şeklinde değil. MHP’yi ayırıyoruz; MHP takip edeceği hattı başından söyledi, ona göre davranıyor.***Medeni bir anayasayla, Türk toplumunun siyasi, toplumsal ve “moral” ilerleme sağlayacağı üzerine geniş bir mutabakat bulunduğuna göre Meclis’te hâlâ küçük oyunlarla uğraşılmasının siyasi bir açıklaması da olamaz; ülkenin yüzde 80’i “anayasayı geciktiriyorsunuz, engelliyorsunuz aferin” demeyecektir.Mevcut tıkanmayı gidermek için bir toplumsal çaba gerektiği anlaşılıyor. Anayasa çalışmasının başında sivil toplumun fikri geniş çapta soruldu ve herkes katkıda bulundu.Belki şu anda böyle bir hareket için zaman uygundur.Ülkemizin sivil toplum örgütleri bir araya gelerek “anayasamızı istiyoruz” kampanyası açabilirler. Bu kampanyaya çok geniş bir katılım sağlanabilir; üniversiteler de katılabilir, gazeteler ortak bildiri de yayınlayabilir.Sivil toplum en güçlü sesiyle “anayasamızı istiyoruz” diyebilirse toplumun en ilgisiz gibi görünen kesimlerinin de bu dalgaya katılmaya hevesleneceğinden herkes emin olabilir.Siyaset en kötü alışkanlıklarına boyun eğip de öylece durmayı sürdürdüğünde onu kendine getirecek olan güç, sivil toplumdur ve Türkiye’de bu güç vardır.Talep bellidir: Medeni bir anayasa istiyoruz, anayasamızı istiyoruz.*****ÖZÜRYazarımızın 27 Aralık 2012 Perşembe günü yayımlanan yazısı, bir hata sonucu dün tekrar yayımlanmıştır. Okurlarımızdan ve yazarımızdan özür dileriz.

Devamını Oku

Üç seçim... Ya sonra?..

27 Aralık 2012

Yeni yılla birlikte artık siyasetin sürekli konusu seçimler olacak. Ardı ardına bu kadar seçim, belki bir de referandum; yoracaktır, hatta bıktıracaktır ama öyle olacak...2014 yılının mart-nisan aylarında yapılması gereken yerel seçimleri iktidar partisi erkene almayı başaramadı.Yerel seçimler 15 ay sonra yapılacak.Bu seçimler yerel yöneticilerin belirlenmesinden, halkın daha iyi hizmet almasından öteye önemli siyasi sonuçlar da doğuracaktır.“Sahiller” denilen bölgede CHP‘nin durumunu korumasının veya AKP‘nin birkaç “kale”yi almasının siyasi sonuçları çok farklı olur.Kürt bölgelerindeki oyların dağılımı da hem BDP ve Kürt siyasi için hem de AKP için büyük önem taşıyor ve bunun için sert mücadeleler yaşanacak.***2014 yılının haziran-temmuz aylarında yapılması gereken seçim, cumhurbaşkanı seçimi.Bu seçim öncesinde, 17 ay boyunca sürekli olarak başkanlık - yarı başkanlık tartışmaları gündemde olacak, kampanya hiç kuşkusuz çok hararetli geçecek.Adayların kimliklerine, seçim öncesinde yapılacak yasal düzenlemelere göre, halkın ilk kez devletin başını doğrudan seçeceğini de dikkate alarak memlekette sıcaklığın aşırı artacağını öngörebiliriz.Cumhurbaşkanı seçiminin ardından anayasa meselesinin öne çıkmasını ve referandum ihtimalini şu anda bir kenara bıraksak bile hararet düşmeyecek, artacaktır.Yeni cumhurbaşkanı yemin ederek görevine başladığında yeni hükümet kurulmasının büyük ihtimal olduğunu biliyoruz.Şu andaki çoğunluk partisi AKP kongre yapıp yeni liderini seçecek, yeni lider yeni hükümeti kuracak, ama bu hükümetin ömrü sadece bir yıl olacaktır.2015 sonunda tekrar genel seçim yapılacak, yeni liderin belirlediği kadrolarla, yeni bir yapıyla yeni bir hükümet kurulacaktır.***Üç seçim süreci, gerçekten yorucu bir süreçtir. Ve böylesine bir siyasi yoğunlukta da hiçbir şey “garanti” değildir, olamaz.Bu kadar çok seçim, bu kadar çok gerilim de her zaman bilinmedik, beklenmedik olaylara açık ortamlar yaratabilir.Yakın siyasi tarihimizde buna uygun çok örnek bulunabilir.Bu iki buçuk yılı yönetecek siyasetin, siyasetlerin, kim olursa olsun; zihinlerinin fevkalade açık olması gerekir ki 2015 kazasız belasız tamamlansın, 2016’ya “demokrasi hâli”nde ulaşılsın..

Devamını Oku

Üç seçim... Ya sonra?..

26 Aralık 2012

Yeni yılla birlikte artık siyasetin sürekli konusu seçimler olacak. Ardı ardına bu kadar seçim, belki bir de referandum, yoracaktır, hatta bıktıracaktır, ama öyle olacak.2014 yılının mart-nisan aylarında yapılması gereken yerel seçimleri iktidar partisi erkene almayı başaramadı.Yerel seçimler 15 ay sonra yapılacak.Bu seçimler yerel yöneticilerin belirlenmesinden, halkın daha iyi hizmet almasından öteye önemli siyasi sonuçlar da doğuracak.“Sahiller” denilen bölgede CHP‘nin durumunu korumasının veya AKP‘nin birkaç “kale”yi almasının siyasi sonuçları çok farklı olacak.Kürt bölgelerindeki oyların dağılımı da hem BDP ve Kürt siyasi için hem de AKP için büyük önem taşıyor ve bunun için sert mücadeleler olacak.***2014 yılının haziran-temmuz aylarında yapılması gereken seçim cumhurbaşkanı seçimi.Bu seçim öncesinde, 17 ay boyunca sürekli olarak başkanlık -yarı başkanlık tartışmaları gündemde olacak, kampanya hiç kuşkusuz çok hararetli geçecek.Adayların kimliklerine, seçim öncesinde yapılacak yasal düzenlemelere göre, halkın ilk kez devletin başını doğrudan seçeceğini de dikkate alarak memlekette sıcaklığın aşırı artacağını öngörebiliriz.Cumhurbaşkanı seçiminin ardından anayasa meselesinin öne çıkmasını ve referandum ihtimalini şu anda bir kenara bıraksak bile hararet düşmeyecek, artacaktır.Yeni cumhurbaşkanı yemin ederek görevine başladığında yeni hükümet kurulmasının büyük ihtimal olduğunu biliyoruz.Şu andaki çoğunluk partisi AKP kongre yapıp yeni liderini seçecek, yeni lider yeni hükümeti kuracak, ama bu hükümetin ömrü sadece bir yıl olacaktır.2015 sonunda tekrar genel seçim yapılacak, yeni liderin belirlediği kadrolarla, yeni bir yapıyla yeni bir hükümet kurulacaktır.***Üç seçim süreci, gerçekten yorucu bir süreçtir. Ve böylesine bir siyasi yoğunlukta da hiçbir şey “garanti” değildir, olamaz.Bu kadar çok seçim, bu kadar çok gerilim de her zaman bilinmedik, beklenmedik olaylara açık ortamlar yaratabilir.Yakın siyasi tarihimizde buna uygun çok örnek bulunabilir.Bu iki buçuk yılı yönetecek siyasetin, siyasetlerin, kim olursa olsun; zihinlerinin fevkalade açık olması gerekir ki 2015 kazasız belasız tamamlansın, 2016’ya “demokrasi hâli”nde ulaşılsın..

Devamını Oku

Devletin başı sokağa çıkacak

24 Aralık 2012

Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi kuralı, 2007’de “siyasi” bir meydan okuma olarak getirildi. Bir AKP’linin cumhurbaşkanı olmasını engelleme harekâtı başlamıştı, bunun karşılığı halkın desteğini istemek oldu ve halk AKP’nin istediği desteği verdi.Uzun süre bu konu üzerinde durulmadı, ama artık yumurta kapıya dayandı, yaklaşık bir buçuk yıl sonra yeni cumhurbaşkanını halk seçecek. Aday olma hakkını elde edenler halkın karşısına çıkacak ve doğrudan oy isteyecek.İlk sorun burada başlıyor, çünkü cumhurbaşkanının “partisiz” olması kuralı hâlen geçerli. Adaylar şahsen adaydırlar ve kendi seçim kampanyalarını kendileri örgütleyeceklerdir.Tabii ki pratikte adaylar siyasi partilerin desteğiyle aday olacak, kampanyalarda da parti örgütleri çalışacak...***İkinci sorun, adayların halka ne söyleyeceklerinde ortaya çıkıyor. En kolayı, eğer aday olursa Abdullah Gül’ün durumudur.Gül, “geçen yedi yılda nasıl çalıştıysam yine aynı şekilde çalışacağım” diyebilir.Devletin başına aday olarak sokağa çıkan diğerleri ne diyecektir? Rektör seçimlerinde sadece filanca niteliklere sahip olanları atamayı da vaat edebilir, yetkisi vardır. Meclis’ten gelen kanunları daha sıkı inceleyeceğini de söyleyebilir. Ya da eğer kendisini seçtiren parti iktidarda ise, onunla daha uyumlu çalışabileceğine ilişkin örnekler verebilir.Dış politikada daha etkili olacağını, örneğin Suriye ile gerilimi gidereceğini vaat edemez, çünkü öyle bir yetkisi yoktur. Ekonomiyle ilgili herhangi bir şey de söyleyemez, ona da yetkisi yoktur.***Devletin başına aday olanların sokağa çıkmamak, bol bol el sıkmamak gibi bir imkânı olmayacak. Çünkü mutlaka adaylardan biri kendini sokaklara, meydanlara atacak, bütün TV kanallarını dolaşacak, diğerleri de mecburen kendilerini halka daha sık göstermeye, bir şeyler söylemeye çalışacak.Ola ki bir partinin desteklediği aday cumhurbaşkanı seçildi ve aynı parti genel seçimde de iktidarı aldı. “Halk seçtiği için fiili başkanlık sistemi geldi” demenin herhangi bir anlamı olmayacaktır, çünkü şu andaki yetki düzeninde cumhurbaşkanı ile başbakan arasında herhangi bir anlaşmazlıkta cumhurbaşkanının pratikte bir gücü olmayacaktır; zaten seçildiği andan itibaren partisiyle ilişkisi kesilecektir ve her anlaşmazlıkta başbakanın tavrı geçerli olacaktır.Adaylığı düşünenler şimdiden çalışmaya başlamalı; çünkü halkın karşısında ne söyleyeceklerini, saldırılara karşı ne yapacaklarını, polemiklere karşı ne tavır alacaklarını belirlemeleri hiç de kolay bir iş değil.

Devamını Oku

Esasta anlaşma yok

23 Aralık 2012

Anayasa çalışmasında tıkanma olduğu ortadadır. Bu tıkanmanın bir yanında, AKP’nin başkanlık sistemiyle ilgili önerilerinin yer aldığı birkaç kez ifade edildi.Meclis alt komisyonunda hangi maddelerde kesin uzlaşma sağlandığı bilinmediği için, çalışmanın hangi aşamada olduğunu da tam olarak öğrenemiyoruz.Burhan Kuzu, alt komisyonda çalışmıyor, asıl komisyonun başkanı olarak çalışmaları izliyor. Prof. Kuzu kamuoyuna son olarak yansıyan bilgilerin aksine AKP’nin “hiçbir ön koşul” olmamasına ilişkin tavrının devam ettiğini söylüyor.Buna göre, alt komisyonda çalışan AKP’liler başkanlık sistemiyle ilgili tartışmaların öne alınması konusunda ısrarcı olmamışlardır. Alt komisyonun diğer üç partiden üyeleri, sistemle ilgili maddelerin öne alınmasını isterlerse AKP de buna uyacaktır.Ancak sorun sadece sistem tartışması, bunun kamuoyuna yansıyan tartışmaları değildir. Alt komisyon “özgürlükçü anayasa”nın temel maddelerinden biri olacak olan “vatandaşlık” tanımında da uzlaşma sağlamamıştır.AKP ve CHP, vatandaşlık tanımıyla ilgili açıklamalarında, liderlerinin çeşitli ifadelerinde belli bir “formül”e oldukça yakın içeriklere taraftar olduklarını bildirmişti. Üzerinde mutabakat sağlandığı sanılan tanımda da uzlaşma sağlanmamış olmasının açıklanması gerekiyor.Irkçı vurgudan arındırılmış vatandaşlık kavramına BDP’li üyeler de karşı çıkmayacağına göre, AKP ve CHP ile birlikte üç partinin “medeni” bir tanımda uzlaşmış olması bekleniyordu. MHP bugünkü formülün korunmasını başından beri savunduğu için bu değişikliğe katılması zaten beklenmiyordu.Üç partinin sözcüleri de yeni anayasanın temel niteliğini belirleyecek olan en önemli maddelerden birinde neden anlaşma sağlanmamış olduğunu açıklamak durumundadır. Asıl kilitçiler ancak böyle anlaşılabilir.Ancak Burhan Kuzu”nun verdiği bir başka sayı daha var. Buna göre alt komisyon özgürlüklerle ilgili olan 43 maddenin sadece 13-14 tanesinde anlaşma sağlamıştır. Direniş, hangi süs ve gerekçelerle kapatılmaya çalışılırsa çalışılsın, özgürlüklere direniştir, bunların da kamuoyun tarafından öğrenilmesi gerekir.Esasta, medeni bir anayasanın temel niteliklerinde anlaşamayan bir Meclis”in ülkenin ilk sivil-demokrat anayasasını hazırlamayı başarması umudu giderek daha fazla azalıyor. Bu anayasa için en elverişli koşullar heba edilirse de, medeni anayasaya direnenler büyük vebal altında kalırlar.

Devamını Oku

Başbakan’ın ofisine böcek...

21 Aralık 2012

Son dönemde, en heyecanlı tartışma konuları, Başbakan’ın bir sözüyle, birçok kez de o anki gündemin dışındaki alanlara dair söylediği bir sözle ortaya çıkıyor.Erdoğan, dün NTV’de gazetecilerin sorularını cevaplandırırken, bu tartışma konularını bilinçli olarak ortaya attığını açık olarak olmasa da, ima etmekten biraz daha açık bir ifadeyle söyledi.Son günlerin en heyecanlı konularını şöyle bir gözden geçirdiğimizde; idam cezasından, Kürt vekillerin dokunulmazlıklarından; biraz daha geriye gidersek kürtaj, sezaryen ve belki en eğlencelisi olan TV dizisindeki Kanuni’ye kadar çok değişik konularla karşılaşıyoruz.Geçen hafta da, aslında yargıyla ilgili bir şikâyet konusunu “kuvvetler ayrılığı” kavramıyla aktarınca her köşeden türlü çeşitli yorumlar çıktı.***Erdoğan’ın “gündem değiştiren” açıklamalarında rahmetli Turgut Özal‘la karşılaştırıldığında, sadece üslup değil, “alan” farkı da var.Bunların da, bazıları “medeni gelişme” olarak görülen alanlarda, bazıları da tümüyle “bireysel” alanda olması dolayısıyla tepki ve eleştiriyle karşılaşması kaçınılmaz.Başbakan, dün iki saat kadar süren cevaplarında “kuvvetler ayrılığı” konusunda çok açık bir düzeltme yaptı.Yukarıda saydığımız diğer konularda da fiilen herhangi bir hareket görülmediğine göre, “düzeltmeler” kendiliğinden yapılmış sayılabilir. Yalnız idam cezası konusunda AKP’nin bir alt kademesi gündemde böyle bir konu olmadığını hemen açıklayarak konuyu kapattı.***Erdoğan’ın üslup sorunu konuşulabilir, eleştirilebilir. Ama Başbakan’ın dün bazı söyledikleri, genel durumun “anormalliği”ni herkesin gözüne sokmuş olmalıdır.Yakın bir dönemde olmasa da Başbakan’ın çalışma odasında dinleme cihazı bulunmuş olması dehşet verici bir durumdur.Başbakan, eski bir genelkurmay başkanının zehirlenme korkusunu incelikli bir üslupla doğrulamıştır.Başbakan’ın söylediği bir söz daha, en büyük ciddiyetle dikkate alınmalıdır.Erdoğan, Ergenekon soruşturma ve davaları dolayısıyla, “Derin devlet faaliyetlerinin” sıfırlanmasının mümkün olmadığını söyledi.Türkiye de, siyaseti de ne zaman “normal” olacak?Bütün siyaset, bütün sivil toplum bunun için işbirliği yaparsa belki daha çabuk, ama yarın değil...

Devamını Oku

Anayasaya veda

20 Aralık 2012

Medeni bir anayasa için yapılan ilk hamle belli bir heyecan yaratmıştı; bir taslak ortaya konuldu ve düzeysiz tartışmalarla hızla uyutuldu.İkinci hamle için elverişli bir ortam olduğu anayasa değişikliği referandumuyla da ortaya çıkmıştı, CHP bile seçim öncesinde medeni anayasa destek verme vaadinde bulundu.Seçim ertesinde kurulan hazırlık komisyonuna, Meclis’te grubu bulunan dört siyasi partinin eşit sayıda üye vermesi kararı da uzlaşma beklentilerinde olumlu bir ilk adım olarak görüldü.Bu çalışmaların kamuoyuna yansıyan kısımlarında doğrusu beklenen “heyecan”ın hissedildiğini söylemek zordur. Bazı tartışma ve önerilerde, neredeyse mevcut anayasadakinden daha geri maddelerin ortaya çıkması da beklentileri düşürmüştür.***Hâlihazırda Meclis’te, bütün siyasi partiler dâhil, son darbe anayasasını gömmek ve ülkeye medeni bir anayasa kazandırmak için uğraşanlar ve böyle bir heyecan görünmüyor. Başbakan’ın komisyonun ana çalışması için verdiği süre de sona erdi. Bu yıl sonuna kadar taslağın ana gövdesinin ortaya çıkacağı vaadinin gerçekleşmesi mümkün değil.Ancak nihai kilit, AKP’lilerin anayasa çalışmasında başkanlık sistemi konusunu öne almaktaki ısrarıyla vurulmuş oldu.Başkanlık sistemiyle ilgili bir tartışma, muhalefet partilerinin üçü için de söz konusu değil, bu üç partiden herhangi birinin tavır değiştirmesi de mümkün görünmüyor. Böyle bir sistem tartışması, en başından “kişi üzerinden” yapılmaya başlandığı için zaten muhalefet partileri açısından ilk andan kapanmış bir mesele oldu.Neticede AKP’lilerin “önce başkanlık” diye ısrar etmelerinin tek bir fiili sonucu vardır, başka bir sonucu da olamazdı.***Başkanlık sistemi meselesi gündeme gelmeseydi, muhalefetin çabasının medeni bir anayasa yönünde olup olmayacağı sorusu ayrı bir konudur. Ankara’nın siyaset geleneklerini hatırlayınca; medeni bir anayasaya için dahi “rakip başarılı görünmesin” üzerinden yapılan itiş kakışları siyaset zannedenlerin ellerinden gelen her türlü güçlüğü yaratacaklarını ve ülkenin medeni bir anayasa sahibi olmasını engellemeyi başarı gibi göreceklerini kestirmek zor değildir.Ama bunlara lüzum kalmadan, AKP’nin başkanlık sistemi üzerinden kilidi vurmasına kuşkusuz en çok muhalefet sevinmiştir.Medeni bir anayasa fırsatının kaçmasının sağlanmasında, böylece kimsenin kimseye söyleyecek bir şeyi kalmamış oluyor...

Devamını Oku