Giden yılın son gününde eski bir hikâye, Şirazlı Sâdi anlatıyor:
Tek başına yaşayan bir derviş, bir sahra köşesinde oturmuştu. Tesadüfen padişah uğradı.
Derviş kanaat mülkünde, dünyadan el etek çekmiş olduğu için başını kaldırmadı, padişaha göz ucuyla bile bakmadı.
Padişah, saltanatın taşkınlığının icabı olarak çok kızdı ve ağır konuştu: “Bu hırka giyen insanlar hayvan gibidirler, kabiliyet ve insanlık onlarda yoktur” dedi.
Veziri de kendini tutamadı, dervişin yanına gelip “Derviş bana bak, yeryüzünün padişahı, senin önünden geçti, niçin hürmet etmedin, niçin edep şartını yerine getirmedin” dedi.
Derviş şöyle cevap verdi:
“Padişaha söyle ki; hizmeti, hürmeti, kendisinden para pul uman kimseden beklesin. Bir de şunu söyle: Padişahlar ahalinin korunması için o mevkie gelirler, yoksa ahali padişahlara tapınmak için yaratılmış değildir.
Her ne kadar devlet, saltanat sayesinde mal, mülk, para padişahların elinde ise de onlar fakirlerin bekçisidirler.
Koyun çoban için değildir. Belki çoban koyunlara hizmet içindir.
Bugün birini muradına ermiş, başka birini de kendi kendine didinir, gönlü yaralı görürsün. Biraz sabret; görürsün ki o hayal peşinde koşan kimsenin beynini toprak yiyecektir. Ölüm gelince, şahlık bendelik farkı yok olur.
Birisi bir ölünün mezarını açacak olsa, zengin mi fakir mi fark edemez.”
Dervişin sözleri Padişah’ı derinden etkiledi, doğru ve sağlam geldi, “Dile benden ne dilersen” dedi.
Derviş cevap verdi: “Senden onu isterim ki, bir daha buraya gelip de beni rahatsız etme.”
Padişah, “o zaman bana bir nasihat ver” dedi:
Derviş de şu beyti söyledi:
“Bugün elinde nimet varken fırsat bil çünkü bu devlet, bu mülk elden ele gider.”
‘Nimet varken fırsat bil’
Haberin Devamı