Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi kuralı, 2007’de “siyasi” bir meydan okuma olarak getirildi. Bir AKP’linin cumhurbaşkanı olmasını engelleme harekâtı başlamıştı, bunun karşılığı halkın desteğini istemek oldu ve halk AKP’nin istediği desteği verdi.
Uzun süre bu konu üzerinde durulmadı, ama artık yumurta kapıya dayandı, yaklaşık bir buçuk yıl sonra yeni cumhurbaşkanını halk seçecek. Aday olma hakkını elde edenler halkın karşısına çıkacak ve doğrudan oy isteyecek.
İlk sorun burada başlıyor, çünkü cumhurbaşkanının “partisiz” olması kuralı hâlen geçerli. Adaylar şahsen adaydırlar ve kendi seçim kampanyalarını kendileri örgütleyeceklerdir.
Tabii ki pratikte adaylar siyasi partilerin desteğiyle aday olacak, kampanyalarda da parti örgütleri çalışacak...
İkinci sorun, adayların halka ne söyleyeceklerinde ortaya çıkıyor. En kolayı, eğer aday olursa Abdullah Gül’ün durumudur.
Gül, “geçen yedi yılda nasıl çalıştıysam yine aynı şekilde çalışacağım” diyebilir.
Devletin başına aday olarak sokağa çıkan diğerleri ne diyecektir? Rektör seçimlerinde sadece filanca niteliklere sahip olanları atamayı da vaat edebilir, yetkisi vardır. Meclis’ten gelen kanunları daha sıkı inceleyeceğini de söyleyebilir. Ya da eğer kendisini seçtiren parti iktidarda ise, onunla daha uyumlu çalışabileceğine ilişkin örnekler verebilir.
Dış politikada daha etkili olacağını, örneğin Suriye ile gerilimi gidereceğini vaat edemez, çünkü öyle bir yetkisi yoktur. Ekonomiyle ilgili herhangi bir şey de söyleyemez, ona da yetkisi yoktur.
Devletin başına aday olanların sokağa çıkmamak, bol bol el sıkmamak gibi bir imkânı olmayacak. Çünkü mutlaka adaylardan biri kendini sokaklara, meydanlara atacak, bütün TV kanallarını dolaşacak, diğerleri de mecburen kendilerini halka daha sık göstermeye, bir şeyler söylemeye çalışacak.
Ola ki bir partinin desteklediği aday cumhurbaşkanı seçildi ve aynı parti genel seçimde de iktidarı aldı. “Halk seçtiği için fiili başkanlık sistemi geldi” demenin herhangi bir anlamı olmayacaktır, çünkü şu andaki yetki düzeninde cumhurbaşkanı ile başbakan arasında herhangi bir anlaşmazlıkta cumhurbaşkanının pratikte bir gücü olmayacaktır; zaten seçildiği andan itibaren partisiyle ilişkisi kesilecektir ve her anlaşmazlıkta başbakanın tavrı geçerli olacaktır.
Adaylığı düşünenler şimdiden çalışmaya başlamalı; çünkü halkın karşısında ne söyleyeceklerini, saldırılara karşı ne yapacaklarını, polemiklere karşı ne tavır alacaklarını belirlemeleri hiç de kolay bir iş değil.