İrade teyidi!

10 Ocak 2013

Kimse her şeyin çok kolay olacağını sanmıyordu. Paris’teki üçlü cinayet zorlukların boyutunu, kanlı tecrübelerin yaşanacağını en başından göstermiş oldu.Paris cinayetleriyle ilgili birçok “çekiştirme” çabasıyla karşılaşacağız.Olayın kaynağının şu ya da bu yöne gitmesini temenni edenler, temennileri gerçek gibi sunanlar olacaktır.Şu anda bir gerçek vardır: Bu cinayetleri işleyenler, bugünkü ortamda yaratacağı sonuçlardan habersiz olamazlar, sunulacak saikler ne olursa olsun, olayın yaratacağı etkileri bilmiyor olamazlar.***Ahmet Türk’ün İmralı görüşmesinin ardından aktardığı izlenimler “irade teyidi” açısından çok açıktır. Türk’ün “süreç silahları bırakmayı getirecektir” sözleri, bu sözlerin kaynağındaki iradenin yanında Kürt siyasetinin “tümünün” iradesinin teyidi olarak görülmelidir.Ahmet Türk, Öcalan’ın “Benim için önemli olan, sorunu demokratik sistemde çözmektir” sözünü de aktardı.Bu sözün de bütün kamuoyuna vermek istediği mesaj, hiçbir yoruma gerek bırakmayacak kadar açıktır: “Demokratik sistem” kavramının anlamı bellidir, demokratik sistemin içeriğinde silah yoktur, olamaz.***Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay da “devletin korkuları bitti” sözüyle “irade teyidi”ni farklı bir açıdan tekrarlamış oluyor.“Devletin korkuları”nın iradenin oluşmasının ve ortaya çıkmasının karşısındaki en büyük engellerden biri olduğu kimsenin gizlisi değildir. Beşir Atalay “devletin korkuları bitti” diyerek siyasi iradenin önünün açıldığını belirtiyor.Atalay “ülkenin bir kesiminin değil, tamamının hassasiyetlerini gözetmek” derken de engellemeyi amaçlayan güçlere yol vermeyecek bir siyasi özene dikkat çekiyor. Bu da “irade teyidi”nin gerçekçi bir tekrarıdır.***Yolun başında gelen üçlü cinayet, “barış karşıtı” kuvvetlerin gidebilecekleri noktanın sınırları hakkında açık bir fikir veriyor.Bunun cevabı da “irade teyidi”ni bıkmadan, usanmadan tekrarlamak ve yeni tehlikelere karşı halk desteğini artırmak olmalıdır.Bir de Cumhurbaşkanı Gül’ün “az konuşmak”la ilgili uyarısı var ki, siyasi sorumluluk sahipleri her gün defalarca bu uyarıyı hatırlamalı, birbirlerine de hatırlatmalıdır.

Devamını Oku

Aşamalar karışmasın

10 Ocak 2013

Son otuz yılı yakından izlemiş olanların ortak kanaati, çözüme yönelik en büyük fırsatın ilk kez bu kadar kuvvetli olarak ortaya çıkmış olduğudur.Kuvvetlidir, çünkü siyasi iradeler ilk kez bunun belki de “son fırsat” olduğu bilinciyle hareket ettiklerini gösteriyor.Bu fırsatı heba etmenin tek bir yolu vardır ki o da, daha işin “başı” sayılabilecek bir noktada kendilerini “kazanmış” ilan ederek diğer tarafın “güven”ini ve “müzakerecilerin” hareket kabiliyetlerini yok etmektir.Bütün taraflarda, “acaba satıldık mı” kuşkusunu yaratacak her adıma uygun yapılar, alışkanlıklar vardır ve bunlar üzerinden “son fırsat”ın heba olması ihtimali de şiddetle geçerlidir.***Bu ihtimali yükseltmenin kolay yollarından biri, barış sürecinin birinci ve ikinci aktörü olması gerekenlerin, bu zorunluluğu taşımak durumunda olanların “tribüne konuşma” alışkanlığını sürdürmeleridir.“Tribün” esas olarak barış istese de, yol haritasında kargaşa yaratmayı amaçlayan girişimler her zaman olacaktır ve bunların bazılarının etkili olması da kaçınılmazdır.Bu girişimleri etkisiz kılma sorumluluğuna sahip siyasi iradelerin ağzından çıkacak sürecin aşamalarını karıştıran her kelime de süreci yeni zorluklara, yeni kuşkulara ve yeni güvensizliklerin doğmasına mahkûm eder.***Sürecin ilk aşaması bellidir: Son yargı paketiyle birlikte binlerce KCK rehininin tahliyesi ve koşulsuz-süresiz ateşkes ilanı.İçerideki silahlı grupların yurt dışına çıkmaları, aralarındaki doğrudan terör eylemi içinde yer almamış olanların normal hayata dönüşlerinin sağlanması ikinci aşamadır.Bunların hızlı gerçekleşmesi mümkündür, çünkü bu çalışmalar uzun süredir yapılıyor. Yeter ki “müzakere” kavramı gündelik “siyasi prim” heveslerine kurban edilmesin.Önümüzdekinin “son fırsat” olduğu bilinci, her aşamada, her dakikada akılları yönetebilirse barışa giden yolların açılması, hızla açılması da mümkündür.***Sürecin aşamalarının karışmaması için bağlayıcı beyanatlardan kaçınmak şart olduğu gibi, “taraftara” yönelik “biz kazandık” imasının her türlüsünün kesilmesi de şarttır. Eğer gerçekten sonuç isteniyorsa...

Devamını Oku

Yine yol ayrımı

8 Ocak 2013

İsmet İnönü 1965’te “CHP aslında ortanın solundadır“ dedi, sonra yolunu açtığı Ecevit geldi, “toprak işleyenin su kullananın” dedi, CHP yol ayrımına girdi. Bölünmeler birleşmeler derken CHP’nin girdiği yol ayrımları bitmedi bir türlü.Parti neredeyse yüz yaşına girecek, CHP’nin Ecevitler’in istediği sol parti olup olmadığını CHP’liler de bilmiyor, anlatamıyor.Türkiye’de kendini sol olarak gören, ama aslında en kabasından devletçi-milliyetçi ruhun hâkimiyetinden çıkamayan kesimin son dönemde AKP karşıtlığıyla beslenmesi, kendine sosyalist-komünist diyenlerin bile belirleyici anlarda milliyetçi-devletçi-statükocu refleksler vermeleri ağır bir zihinsel karmaşa yaratıyor.Bu karmaşa sol kavramını yerlerde sürüklerken, gerçek devletçi-milliyetçilerin etki alanlarını geniş tutmasını da sağlıyor. Bu yüzden CHP sık sık küçük ulusalcı örgütlerin peşine takılmış, onların yönlendirmesi altındaki bir siyasi parti görünümü veriyor.***“Bu CHP” için deniz artık gerçekten bitti. CHP’liler “son” yol ayrımına geldiler. Bu yol ayrımında iki şerit bulunuyor.Birinci şeritte, acil barışın demokratik yollarla sağlanarak gerçek bir toplumsal barışa dönüşmesi süreci var.İkinci şeritte de medeni bir anayasa, özgürlüklerin, vatandaş haklarının birinci öncelik olduğu bir toplum sözleşmesinin gerçekleşme süreci...CHP de yolun başında tercih yapacak; solun, sosyal demokrasinin çağdaş değerlerini öne alarak barış-demokrasi hattına açık ve net bir destek vererek ilerleyecek veya devletçi-milliyetçi hatta tutanarak iki yola da engeller koyma, tuzaklar kurma geleneğinin içine tıkılacak.***Önümüzdeki altı ay CHP için de nihai karar dönemidir. Partinin iki zıt ruhla yaşamaya devam etmesi imkânı kalmamıştır. Barış ve medeni anayasa için açık tavır almak ve yerlerini seçmek zorundadırlar. Üstelik bunu, bütün küçük siyasi hesapları silerek, ülkenin geleceğinde kuvvetli bir sol olması gerektiğini düşünerek yapmak zorundadırlar.Bu yol ayrımı son yol ayrımıdır, ertelemek ve şu andaki belirsizlik durumlarını uzatmak mümkün değildir. Barışı ve medeni anayasayı isteyenler, sol değerlerin bu süreçte yükseleceğini görenler “korku-kin-nefret” sarmalında boğulmuş olanlarla birlikte yaşamalarının artık imkânsız olduğunu da görüp yollarını en kısa zamanda ayırırlarsa yarım yüzyıllık yanlışlar da düzelmiş olacaktır.

Devamını Oku

Tabii ki beklenti yükselecek

6 Ocak 2013

Başbakan Erdoğan’ın, CHP Genel Başkanı’nın “kredi” sözüne sert bir cevap vermesi kuşkusuz ki kamuoyundaki beklentilere uymamıştır. CHP Genel Başkanı’nın ilk andan itibaren “olumlu” tepkiler vermiş olması kamuoyundaki beklentileri artıran bir “katılım” olarak görüldüğü için başka sorular da doğurmuştur.Hızlı polemik merakı, hemen cevap verme telaşı, siyasetimizin tümünün malul olduğu bir hastalıktır. Bu hastalığın temelinde de “siyasi prim” kavramındaki arızalar bulunuyor.***En önemli meselede yeni bir süreç başlatarak ya başka bir deyişle, mevcut bir süreci ilerleterek çok yaygın bir iyimserlik yaratmış olan siyasi iradenin sahibi AKP hükümetidir, Başbakan Erdoğan’dır. Sürecin birinci sorumlu hanesinde Erdoğan’ın adı vardır.Bu sorumluluğun gereğini yerine getirirken, siyasi yaklaşımları sıfırlamak mümkün değildir, başkalarının küçük siyasi oyunlarla ortaya çıkarak yaratacağı zorluklar kuşkusuz ki endişe konusu olacaktır.***Sürecin kendi mecrası içine oturması için birinci sorumluların “sessizlik” beklemesi, ileriye dönük siyasi hesap kokusu taşıyan her çıkıştan rahatsız olması da doğaldır.O yüzden kamuoyuna çeşitli sunuşlar yapılırken birçok kavram karışıklığı da ortaya çıkıyor.Siyasi iktidar ile devlet kavramları şu anda muğlak bir sarmal olarak kullanılıyor.Şu anda siyasi iktidar, halkın verdiği ehliyetle devlet aygıtını yöneten güç olarak, bir “siyasi irade” gösteriyor.Devlet aygıtının farklı unsurları, yapıları da bu “siyasi irade”nin verdiği yöne uygun hareket etmekle yükümlüdür.Ankara’nın alışkanlıkları, siyaset-devlet ilişkisi hakkında yanlış algılar üzerine kurulmuş olabilir, ama zaten demokratik siyaset de yanlış algıları değiştirmek durumundadır.Beklenti yüksektir ve bunun yaratacağı ek zorluklar olacaktır. Doğacak zorlukları gidermenin yolu da “katılım” ve “katkı” kelimelerinden korkmamak, yanlış yönlendirme ve saptırmalara karşı siyasi alanı genişletmektir.Siyasi irade kuvvetli oldukça, üslup şaşmalarından herkes kaçınabilir.Yüz yıllık bir meseleyi çözmeye kalkan siyasi iradenin de beklentilerin yüksekliğinden tedirgin olması en anlamsız duygudur.

Devamını Oku

Aykırı ses aramayın

4 Ocak 2013

Açılım, müzakere gibi sözcükler ortaya çıkar çıkmaz, Kürt siyasetinin hemen tümünün parmağı İmralı’yı göstermişti. Yalnız PKK, Kandil, PKK çevresindeki yasal örgütlerde değil, PKK dışındaki Kürt siyasetlerinde de AKP ve CHP bünyesindeki Kürtlerde de bir tereddüt olmadı.Müzakere süreciyle silahların susması sağlanacaksa, Kürt tarafındaki birinci şahıs hâlen Abdullah Öcalan’dır.Öcalan’ın etkisi ve hâkimiyetiyle ilgili soru işaretleri, 14 yıla yaklaşan tutukluluk hâli dolayısıyla ortaya çıkmıştı, açlık grevlerini bitirme hareketiyle sona erdi.Bu konuda soru üretme çabalarına karşılık, İmralı’daki son görüşmenin hemen ardından Kandil’den gelen açıklama açıktır, Öcalan ile görüşmelerin hızlanmasını Kandil destekliyor.***PKK’nın Kandil’deki askeri merkezi gibi Avrupa’daki siyasi merkezinden ya da gruplarından “aykırı ses” arayışları, eğer bilinçli bir karartma amacı taşımıyorsa, okuduğunu anlamamakla ilgilidir.PKK ve çevresindeki yapılar adına konuşanlar Öcalan’ın “yetkisi”ni dile getirirken “güven” sıkıntısına da dikkat çekiyor.“Güven” sıkıntısı, güçlü bir müzakere süreci başlamasına rağmen ve PKK’nın eylem yapmamasına rağmen devlet operasyonlarının sürmesine ilişkindir.PKK ateşkes ilan etmedi; ama bir süredir eylem yapmıyor. Avrupa da Kandil de BDP de aynı şeyi söylüyor; “güvenmek” için operasyonların durmasını talep ediyor. Buna KCK operasyonları da dâhildir.Kürt siyasetinin PKK çevresindeki üç ana unsuru, BDP-Kandil-Avrupa gibi, PKK dışındaki Kürt siyasetleri de şu anda müzakere sürecinin hızla ilerlemesi ve farklı kanalların da çalışması için “katkıda bulunmaya hazır oldukları”nı belirtmişlerdir.***Şu andaki yapılanma içinde, uç tavırlar görülebileceği gibi, değişik güçlerin provokasyonlarına bilerek ya da bilmeyerek alet olacaklar da bulunabilir.Sürecin her aşamasında, silahların gömülmesine bir adım kala bile “uç” unsurlar sahneye çıkabilir. Benzer deneyimler yaşayan ülkelerde bunların çok örneği görüldü.Bugün “aykırı ses” yok; tam tersine, belli bir yol haritası üzerinde çok geniş bir mutabakat var. Siyaset bu yolu geliştirirken “aykırı ses” arayışları en azından şuursuzluk ifadesidir, öyle görülmelidir.

Devamını Oku

Ateşkes zamanı

3 Ocak 2013

Sonuç almaya yönelik görüşme sürecinin açıklanmasıyla birlikte bir “kararlılık” duygusu ilk kez bu kadar kuvvetli şekilde yaratıldı.Ama bir “güven” sorunu var ve bu, yüz yıllık bir sorun. Uzun bir tarihsel sürecin içinde “verdikleri sözü tutmazlar” algısı iki ‘taraf‘ta da sayısız kez ortaya çıkmıştır.Görüşme, tartışma, makul pazarlık ve uzlaşma süreçlerinin yürüyebilmesi için temelde sürekli bir “güven” duygusunun var olması gerekir.Bugüne kadar “güven” adına yaşanan olumsuzlukların zihinlerden bir günde silinmesi kuşkusuz ki mümkün değil. Ama bunu sağlamak bir zorunluluktur.***Şu anda, bir sonraki aşamaya geçebilmek, kamuoyunun en kuşkulu, en kaygılı kesimlerinde de olumlu beklentileri artırabilmek için bir araç var: Koşulsuz, süresiz ateşkes.Ateşkesin, sürecin zorunlu bir aşaması olarak görülmesi için de siyasi iradenin “ateşkesi” tamamlaması, güvenlik güçlerinin operasyonları durdurması beklenecektir.Operasyonları durdurmak “devlet” adına verilmiş bir taviz olmayacaktır, çünkü ateşkesin uygulanmasını sağlayacak bir “tedbir”dir.Bu tedbir, aynı zamanda sürece sabotaj niteliğindeki bilinçli operasyonlara karşı da bir tedbirdir. Ve bu “tedbir”e başka isimler verilmesine de gerek yoktur.PKK’nın süresiz, koşulsuz ateşkes ilanının, “güvenlikçi damar” tarafından “askeri” fırsat olarak görülmesinin yaratacağı sonuç bellidir, bunun tedbirlerini sağlayacak olan da kamuoyu önünde açık bir duruş göstermesi gereken siyasi iradedir.***KCK operasyonlarında “toplananların” sayısı 4 bine ulaşıyor. Birçoğuyla ilgili iddialarda doğrudan terör eylemi ilişkisi olmadığı gibi, operasyonların yürütülüş şeklinin bir tür “rehin alma” görüntüsü verdiği de ortada.Bu açık “ayıpların” giderilmesi zaten şarttır.Yargı paketlerinin sonuncusu, AKP içinde itirazlarla karşılaştığı için yine zaman kaybedildi. Dördüncü paketin yasalaşması “rehin alınmış” olanların dışarı çıkmasını sağlayacağı gibi sürecin “demokrasi” tarafının önde tutulduğunu da gösterecektir.PKK’nın süresiz koşulsuz ateşkes ilan etmesiyle bu sürecin “güven” temelinin atılması bir aşama ileriye gidilmesini sağlarken siyasi iradeler de bütün ülke de her türlü “sabotaj” ve engelleme girişimine hazırlıklı olmalıdır.

Devamını Oku

Herkes için son fırsat

2 Ocak 2013

İmralı ile görüşme sürecinin kuvvetli bir sürece dönüştüğünün işaretleri birkaç hafta önce ortaya çıkmıştı. En üst düzeyde de doğrulanmış oldu.Kürt-terör meselesiyle ilgili olarak özgür konuşma imkânı doğduğundan beri, değinilmemiş hiçbir madde başlığı kalmadı.Meselenin en “ileri” siyasi boyutları da konuşuldu, en temel insani boyutları da, her açıdan konuşuldu. Her mesele madde madde defalarca sıralandı.Bu mesele çözüm yolunda olmadığı sürece, bütün toplumun uğradığı zararlar da bütün ayrıntısıyla biliniyor, bundan sonra yaşanabilecek olanlar da çeşitli “felaket senaryoları“ hâlinde anlatıldı.***Başka ülkelerde benzer meseleler çözülürken, en önemli unsurun “siyasi iradenin cesareti” olduğunu, bugüne kadarki tecrübeler ve uzaktan gelen bilgiler defalarca kanıtlamıştır.Hükümetin son hamlesi hem kuvvetli bir iradenin hem de bu iradenin sonuç alabilmesi için gerekli cesaretin işaretlerini veriyor.Son aşama, olabilecek en üst düzeyde görüşme yolunun açılmasıdır, bunun üzerinde bir yol yoktur.“En üst düzey” denildiği zaman da, açık söyleyelim, hâlen Kürtler ve örgütler üzerindeki etkinliğinin tartışılmaz olduğunu kanıtlayan Abdullah Öcalan anlaşılır.Öcalan’ın etkinliğinin devam etmesinin bir şans olduğu görülmüştür. Bunun tersi, dağılmış ve çok başlı bir silahlı örgütün varlığı, “askeri bakış”ın sandığının tersine her açıdan daha büyük zorluklar anlamına gelmektedir.Son fırsat için uygun bir ortam, görüşmenin en üst düzeye çekilmesiyle sağlanmıştır. Şu andaki duruma “son fırsat” olarak bakıldığında bu ortamın yaratacağı imkânlar da ortaya çıkıyor.“Son fırsat” herkes için “son fırsat”tır. Sadece AKP için değil; Başbakan Erdoğan için değil, CHP için de, CHP’nin sol kanadı için de, Kılıçdaroğlu için de, BDP için de “son fırsat”tır.“Son fırsat”ın da kaçırılmasının maliyetini, bu kadar acı tecrübeye rağmen görmemekte ısrarın siyasi cezası da çok ağır olacaktır.***CHP için “son fırsat” çözüm sürecine katılarak barış için destek vererek, demokratik süreçlerin hızlanması için çalışarak gerçekten bir sol-sosyal demokrat hatta gelişmektir.BDP için son fırsat, her türlü ucuz siyaset alışkanlığını terk ederek, gerilim tuzaklarına düşmeyerek, silahsız siyasetin alanını geliştirmek, bütün felaket senaryolarının tarihe gömülmesini sağlamaktır.“Son fırsat”ın tersi, bundan sonra sadece “sıfır fırsat” olmasıdır ki bunun, bu ülkenin tümünün, bu toplumu oluşturan herkesin geleceği için ne anlama geldiği bellidir. İnsanlar bunları biliyor, o yüzden de sürekli olarak siyasete aynı talimatı tekrarlıyor.“Son fırsat”ın heba edilmesi için uğraşanlar olacak, kendilerine göre “ulvi” gerekçeler de bulacaklardır, onları etkisiz hâle getirecek olan da siyasi iradelerin gücü olacaktır.

Devamını Oku

Yeni ayakkabı

31 Aralık 2012

Bir hikâye de gelen yılın ilk günü için... Pek fakir bir Bektaşi dervişi, yıpranmış elbiseleri ve her tarafı delik deşik ayakkabıları ile çarşının ortasında yürüyormuş.Bir dükkânın önünden geçerken, kapıda oturan dükkân sahibinin dikkatini çekmiş. Bu zatın oturuşundan, hâlinin vaktinin yerinde olduğu belliymiş. Önünden ağır ağır geçen dervişe bakmış, ayakkabılarını görmüş, içinden bir acıma duygusu yükselmiş. Seslenmiş:“Derviş baba, derviş baba! Gel hele!”Derviş yanına gelince eliyle bekle işareti yapmış, içeri girmiş bir çift ayakkabı getirip dervişe vermiş. Derviş ayakkabılara bakmış ve sormuş: “Ben senin için bir iş yapmadım, bunları bana neden veriyorsun?”“İçimden geldi” demiş adam, “hadi al, sağlıcakla giy...”Derviş yeni ayakkabıları giymiş, eskilerini bir kenara atmış, teşekkür etmiş ve tam iki adım atmış ki, arkasından bir ses duymuş. Dükkâncıymış seslenen:“Derviş baba, sana iyi bir çift ayakkabı verdim, yürürken dikkatli yürü, bak her taraf çamur.”“Merak buyurmayın, dikkat ederim” demiş tevekküllü derviş baba ve yürümeye devam etmiş.Birkaç adım atmış atmamış, arkasından yine dükkâncının sesini duymuş.“Derviş baba, derviş baba, o gittiğin tarafta sivri taşlar var, eğer onlara basarsan kundura yırtılabilir. Biliyorsun sana iyi bir çift verdim, gerçekten yazık olur, daha giyer giymez yırtarsan.”Derviş baba, içinden bir lahavle çekmiş, “Merak etme efendi” demiş, “Sivri taşlara da basmam, yanlarından usul usul geçerim.”İki adım atmış atmamış, dükkâncının yine “Derviş baba” diye seslendiğini duymuş, ağır ağır geri dönmüş yanına gelmiş, sormuş: “Bir emriniz mi vardı?”Dükkâncı, “Bak derviş baba” demiş, “Gittikçe daha hızlı yürüyorsun, bu kadar hızlı yürürsen ayakkabılar çabuk eskir. Biliyorsun sana verdiğim iyi bir ayakkabıdır. Hızlı yürürsen ve çok dolaşırsan çabuk eskir, yazık olur. Hem senin ayakkabın eskir, hem de benim sana yaptığım iyilik boşa gitmiş olur.”Derviş sesini çıkarmamış, az önce eski ayakkabılarını attığı çöplüğe gitmiş, yeni ayakkabıları çıkarmış, eski ayakkabılarını almış, ayağına geçirmiş. Sonra elindeki yeni ayakkabıları elbisesinin koluyla iyice silmiş ve dükkâncının yanına gitmiş. s“Al bakalım efendi, karşılıksız verdiğin yeni ayakkabılarını. Bana eski ayakkabılarım yeter, hem içimde huzur olur hem de seni dinlemekten kurtulurum.”Dükkâncı elinde ayakkabılarla dükkânının kapısında dururken derviş baba, yüzünde keyifli bir gülümsemeyle ona tekrar bakmadan uzaklaşmış.***Bu hikâyeden birkaç “hisse” çıkarmak mümkün.Birincisi, derviş baba açısından: Kimden iyilik kabul edeceğine çok dikkat edeceksin, iyilik yapmanın adabını bilmeyenlerin yaptığı iyiliği kabul etmeyeceksin.İkincisi, dükkâncı açısından: İçine sinmeyen durumlarda iyilik yapmaya kalkmayacaksın.Üçüncüsü, ayakkabılar açısından: Yeni ve güzel olan, her zaman eski ve yıpranmış olandan daha rahat olmayabilir.

Devamını Oku