Canım Türkiyem’deki adam gibi adam ve kadın gibi kadınların araştırmasını Radyo N 101’deki ‘Back-up Morning Show’ programımda yaptık.Soyadı sırasına göre işte TOP TEN sonuçları :ADAM GİBİ ADAMLAR * Ali Ağaoğlu* Coşkun Aral* Mehmet Aslantuğ* Cem Boyner* Yetkin Dikinciler * Uğur Dündar* Kenan İmirzalıoğlu* İbrahim Kutluay * Fatih Terim* Ferit Şahenk KADIN GİBİ KADINLAR* Ayşegül Aldinç* Nermin Bezmen* Oya Eczacıbaşı* Nebahat Çehre* Zuhal Olcay* Arzum Onan* Beren Saat* Leman Sam* Emel Sayın* Zerrin TekindorSekiz öldü ben üzülmedim‘Ezel’ dizisinde oyuncu Kıvanç Tatlıtuğ’un başarıyla canlandırdığı ‘Sekiz’ isimli karakter ölmüş ve herkes üzülmüş.Ben üzülmedim. Bana ne ?Sahiden ölen yok ki.Rolü biten Kıvanç’ın bu diziden bölüm başına artık milyonlarca lira alamayacak olması bana mı dert olacak? Ramiz Dayı’ya da üzülmemiştim. Kötü kalpli olduğum için değil. Repliklerinden sıkıldığım için. ‘Ezel’den de baygınlık geldi. Reyting uğruna her hafta birini bıçaklamaya başladılar. Kimi gidiyor, kimi dönüyor. Milletin işi gücü yok, bunları konuşuyor. Allah hiç kimseye Sekiz’in ölmesine üzülmekten başka üzüntü vermesin. Amin!Isır beniŞarkıcı Esra Balamir, bir alışveriş merkezindeki ayakkabıcıda saç saça baş başa kavga ettiği heykeltraş profesör Nilay Büyükişleyen’in kızı Gizem Tezonar’ı ısırdığı iddiası üzerine: ‘’Diş eti hassasiyetim yüzünden elma bile ısıramıyorum. Kaldı ki onu mu ısıracağım? Kızın kendi kendini ısırdığını düşünüyorum’’ demiş.Aferin Esra’ya. Isıracağın kişileri seçeceksin. Öyle her önüne gelen ısırılmaz. Bu devirde kimsenin etine güven olmaz. Isırmadan önce iki kere düşünmek gerek. Örneğin, yumuşak bir teni, güzel bir kokusu, dolgun eti, budu varsa ısıracaksın. Kurumuş, kemikli, kıllı, birini ısırıp da ne yapacaksın? Senin canın ondan fazla acır. Kızın kendi kendini ısırmasına gelince, neden olmasın ? Birbirlerinden şikayetçi olmak üzere karakola gittiklerinde, kız üstüne başına baktığında bir iz göremedi ve kavganın siniriyle o da kendini hart diye ısırdı.Ayakkabıcıda sıra yüzünden çıkan bu saçma sapan kavgadan dolayı Esra ve Nilay Hanım’ların 3.5 yıl, profesör Nilay Hanım’ın da 18 aya kadar hapisleri isteniyormuş. Neden ?Ayakkabı dükkanındaki düzeni bozdular, etrafa korku saçtılar diye mi? Ben savcının yerinde olsam dükkanda çalışanları neden bu kavgaya engel olmadınız diye sorgulardım.Müşteri güvenliğini sağlamak onların görevi değil mi? İki kadın kavga ediyor ve kimse bunları ayırmıyor? Profesör Hanım da kızını sakinleştireceğine kavgaya çanak tutuyor. Tutmayın beni. Gidip birilerini, o da olmazsa kendimi ısırmak istiyorum.Kaynana cezasıYargıtay 2. Hukuk Dairesi, eşini kendi annesi ve babasıyla oturmaya zorlayan kocanın davranışının ‘eşini terk etmiş sayılacağına’ hükmetmiş. Bu kararla kaynana ve kayınpederiyle oturmaktan şikayetçi olan kadın boşanma davası açma hakkını elde etmiş. Bu iş için Yargıtay’a niye gitmişler anlamadım. Kaynanalar ve kayınpederler araya girdiğinde evlilik zaten bitmiş demektir. Hangi aklı başında kadın buna katlanır? Sen eve gelin mi getiriyorsun, hizmetçi mi? Boşanma davası açma hakkı da ne demek? Tek celsede otomatik boşanma nedeni.
Bazı insanlarla çok güzel evlenilir ama onlardan boşanmak zordur. Bu süreç insanı perişan eder. Radyo N 101’deki (www.radion101.com) hafta içi her sabah 07.00-10.00 arası yayınlanan Back-up morning SHOW’da dinleyicilerime, “Kimlerle evlenilir ama boşanılmaz” diye sorduk. İşte gelen TOP TEN cevap:1) Cem Uzan: Yakışıklı ve başarılı bir iş adamı ama onunla evlenen bir kadın sanki onun kurallarıyla yaşamak zorunda. Gel deyince gelecek, git deyince gidecek. Eşi Alara çocuklarını alıp gidince, Cem Uzan ona dünyayı dar etti. 2) Eren Talu: Eren Talu gücünü ve süksesini kaybedince, dımdızlak ortada kaldı. O da bu durumu kendine yediremedi. Eski eşi Defne Samyeli’yi çok zor durumda bırakan incitici açıklamalar yaparak, aklısıra intikamını aldı.3) Erman Toroğlu: Erman Hoca tam bir maço. İstediği zaman evine gelir. Aklına esince çeker gider. Kimse de ondan hesap soramaz. Belki de gerçek hayatta tam tersi ama böyle bir imajı var. Boşanmaya kalkışanı döver gibi.4) Nazire Şenlendirici: Klarnetçi Hüsnü Şenlendirici, eli maşalı eşiyle nikah kıyarken herhalde çok mutluydu. Boşanmayı denedi, dünyanın kaç bucak olduğunu gördü.5) Ceyla Gölcüklü: Sosyetik güzel Ceyla Hanım, dışarıdan baktığınızda evlenmek için ideal bir kadın gibi gözüküyor. Varlıklı, çekici ve çok havalı. Ama durum tatsızlaşırsa, Ceyla Hanım’ın elinden adamı kimse kurtaramaz.6) Rafet El Roman: Ünlü şarkıcı iyi ve düzgün bir koca adayına benziyor ama iş boşanmaya gelince, durum değişiyor. Rafet Bey, eski eşi manken Tuğba Altıntop’a uzun süre çocuklarını göstermedi. Tuğba Hanım’ın evli bir adamla ilişkiye girdiğini iddia etti ve sonunda çocuklarının bakıcısıyla evleni yeni bir bebek sahibi oldu. Açtığı yaraların üstüne tuz biber serpti.7) Ece Erken: Veliahtların gözdesi ünlü sunucu, veliaht eşinden boşanana kadar ağladı, ağlattı, barıştı, darıldı ve işi uzatabildiği kadar uzattı. O kadar bezdirmiş olmalı ki, eski eşi artık ortalıkta görünmemeye başladı.8) Melih Gökçek: Masum ve temiz yüzü ile ideal bir eş gibi duruyor. Başkan olduğu için kendi nikahını bile kıyabilir. Son derece güçlü ve kurnaz. Ankara onun. Gerisini siz düşünün. Boşanmak kimin haddine?9) Rasim Ozan Kütahyalı: Gazeteci Rasim Bey, herkesin çekindiği ünlü aktör Kadir İnanır’a bile kafa tuttu. Boşanmaya kalkanı ufalar herhalde. 10) Sulhi Aksüt: Ünlü assolist Sibel Can’ın eşi, iyi bir kocaya benziyordu ama boşanana kadar Sibel Hanım’a az çektirmedi. Kadını evlendiğine bin pişman etti.Kenan Sofuoğlu yerden göğe kadar haklı Motorsikletiyle başarıdan başarıya koşan ve bu yıl yine Supersport Dünya Şampiyonası’nda 2010 yılı genel klasmanını zirvede tamamlayarak bir kez daha dünya şampiyonu olan milli sporcumuz Kenan Sofuoğlu, yerden göğe haklı. Herkese 2000, ona 200 altın. Kazandığı para ikinci ligde oynayan futbolcudan az.Böyle bir haksızlık olabilir mi ?Nerede devlet ?Nerede sponsorlar?Kenan’dan daha iyisini mi bulacaklar?Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, destek vereceklerini söylemiş. Lafta kalmasın yapsınlar.Sponsor firmalar da gururumuz olan bir dünya şampiyonunu desteklesinler.Kenan’ın serzenişi,N.B.A’da 50 milyon dolarlık kontratla oynayan milli basketbolcu Hidayet Türkoğlu’nun “Maddi-manevi destek“ çağrısında bulunmasına benzemiyor. Kenan, gerçek anlamda yokluktan ve ihtiyaçtan bahsediyor. Herkese şapurşupur da, ona gelince Yarabbi şükür mü yani ?
Daha Eurovision’a çok var ama bizim Eurovision derdimiz başlamış durumda. Her yıl olduğu gibi yine ‘Eurovision’a kim gitsin?’ sorunuyla karşı karşıyayız. Daha sonra ‘Türkçe mi, İngilizce bir parçayla mı gidelim?’ sorunuyla uğraşmak zorundayız. Derdimiz burada da bitmiyor. Kaçıncı oluruz, hakkımızı yediler mi, yemediler mi, kim bize oy verdi, kim vermedi, performansımız iyi miydi, değil miydi gibi yanıt bekleyen önemli sorunlar bizi bekliyor. Bu sene Eurovision Şarkı Yarışması için ilk gösterilen adaylar Hayko Cepkin, Hande Yener ve Atiye. Üçü arasında bir tercih söz konusuysa ben Hayko Cepkin gitsin derim. Sıradan değil. Çok başarılı bir müzisyen. Sahnesi iyi. Görseli çok ilginç. Ayrıca Ermeni kökenli bir vatandaşımızın bizi Avrupa’da temsil etmesi hoş olur kanısındayım. Ancak Hayko’nun Eurovision’a gitmesi bu konudaki dertlerimizi bitirmez. Seneye yine aynı dertlerden muzdarip oluruz. Eurovision’a öyle birini yollamalıyız ki bir daha bizi bu salak ve yüzeysel yarışmaya almasınlar. Örneğin Hiperstar Ajdar! Siz Ajdar’ı ‘Nane Nane’ şarkısının İngilizcesi ‘Mint Mint’ veya bir diğer şaheseri ‘Çikita Muz’ yerine ‘Çikita Banana’yı söylerken ve daha önemlisi sahnede dans ederken düşünebiliyor musunuz? Ben düşünüyorum ve Ajdar giderse bizi Eurovision’dan ömür boyu ihraç edeceklerine inanıyorum. Böylece Ajdar’ın sayesinde geleneksel Eurovision derdimizden kurtulmuş oluruz. Ne dersiniz? Sezen Aksu vefasız mı?Ünlü şarkıcı ve söz yazarı canım Türkiyem’in biricik ‘Minik Serçe’si Sezen Aksu, artık hayatta olmayan çok yakın dostu ünlü müzisyen Uzay Heparı’nın oğlu Kanat’ı bebekliğinden beri hiç görmemiş. Yani sizin anlayacağınız bunlar hiç tanışmamışlar. Kanat üstelik müziğe meraklıymış. Yedi yaşında piyano çalmaya başlamış. Ayrıca bas gitar, saz ve bağlama da çalıyormuş. Sezen Aksu gibi müzik piyasasına sayısız yetenek kazandırmış bir değer neden Kanat ile ilgilenmemiş? Bugüne dek neden tanışmamışlar? Çocuk 16 yaşına gelmiş. 18’ini doldursun diye mi bekliyorlar? Belli ki Kanat’ın genlerinde müzisyenlik var. Sezen Aksu ile tanışma, çalışma imkanı bulsa yetenekleri daha fazla gelişmez mi? Deneyim kazanmaz mı? Sezen Hanım’ın düşüncesiz ve vefasız oldıuğuna inanmam. Ama Uzay’ın annesi Zeynep Tunuslu ile dargınsa veya araları limoniyse o başka. İyidir, güzeldir, hoştur ama Sezen Aksu bir kere alınır, darılırsa bir daha zor barışır. İnanmıyorsanız bir zamanlar en yakın kankası olan gazeteci Hıncal Uluç’a sorun. Her ne olursa olsun. Ben bu konuda mazeret kabul etmiyorum. Sezen Hanım ile Kanat Heparı bir an önce tanışmalı ve birlikte çalışmaya başlamalı. Haklı değil miyim? Uzay’ın oğlu bu yahu uzaylının filan değil! Bu arada sevgili Sezen’e de geçmiş olsun diyor acil şifalarımı iletiyorum.Savarona rezaleti Günlüğü 50 bin dolara kiralanan ve Göcek’te demirli olan ulu önderimiz Atatürk’ün ‘Savarona’ yatına Sahil Güvenlik ‘fuhuş operasyonu’ kapsamında baskın düzenlemiş. 14 şüpheli gözaltına alınmış. Rusya’dan 18 yaş altı kızları fuhuş turu için ülkemize getiren bir çete varmış. Mankenlik ajansına kayıtlı kızları yabancı iş adamlarına pazarlıyorlarmış. Kızları yatın gizli bölmelerinde saklanırken bulmuşlar. Böyle bir rezalet olabilir mi? İş adamı Kahraman Sadıkoğlu’na 49 yıllığına kiralanan yat meğer randevu evi gibi kullanılıyormuş ve işin kötüsü daha düne kadar kimsenin haberi yokmuş. Bunda Kahraman Bey’in suçu yok. Nereden bilecek yatın ne amaçla kiralandığını? O parasını almaya bakar. Kiraya verdiklerinde “Karı, kız getirmek yok ha“ diyecek durumda değil elbette. Günde 50 bin dolar kira ödeyen biri de o yata dünürlerini mi götürecek? Çıtırları götürecek tabii. Bunu tahmin etmek için ilkokul mezunu olmak gerekmiyor. Kabahat Atatürk’ün anıları olan ve onun için alınan yatı Kahraman Bey’e kiralayanlarda. Yüzer bir müze olarak çok daha anlamlı ve yararlı olmaz mıydı? Bu durumda yüz karası olmaktan öteye gidemez. Rezalete lütfen son verilsin. Savarona müze yapılsın.Duman olmayan yerden aşk çıkmazÜnlü televizyon programcısı Beyazıt Öztürk ile Acun’un asistanı olarak tanınan Tanem Sivar, arkadaşken sevgili pozisyonuna geçmişler. 4 ay girlfriend-boyfriend olduktan sonra tekrar arkadaş olarak kalmaya karar vermişler. İki arkadaşın sonradan sevgili olmasının zor olduğunu söylüyorlar. Hiç de değil. Böyle bir kural yok. Onlar becerememiş olabilir. Arkadaşlıkla başlayan ilişkiler aşka dönüştüğünde o aşkın temeli daha sağlam atılmış demektir. Bunların aşk dedikleri şey, yeni ve farklı bir heyecandı. O bitince yollarını ayırdılar. Herkes birbirlerine yakışıyorlar diye aralarında büyük aşk var sandı. Oysa onlar sadece flört ediyordu. Birliktelikleri bitti diye fazla üzülmelerine gerek yok. İkisi de bu işten kazançlı çıktı. Türkiye Tanem’i Beyaz’ın sayesinde tanıdı. TRT onu Güney Afrika’daki Dünya Kupası’na sunucu olarak bile götürdü. Kızın kariyer açısından kısmeti açıldı. Beyaz deseniz onun da iyi reklamı oldu. Düzgün bir aile kızıyla nihayet aradığını buldu, evleniyormuş havasına girdi. Orada, burada tek başına veya uygunsuz birileriyle görüntüleceğine Tanem gibi tatlı bir hanım kızla elele pozlar verdi. Şimdi de Sevgililer Günü için özel bir albüm hazırlıyormuş. Duygusal şarkılar söyleyecekmiş. Beyaz akıllı adam. Askere gittiğinde de ‘Gemilerde Talim Var’ şarkısından bir kaset yapmıştı. Duman olmayan yerden aşk çıkmadı. Ama aşk olmayan yerden bir süre daha iş çıkacak gibi gözüküyor.Reyting canavarı tökezledi Televizyon eleştirmeni Sina Koloğlu, Reha Muhtar’ın moderatörlüğünü yaptığı “Son Kale” programına telefonla bağlanan ve yorumcu Ahmet Çakar ile Erman Toroğlu’na zor anlar yaşatan kişinin Fatih Terim olduğunu sanmış. Oysa dünya alem onun komedyen ve ses taklitçisi Yavuz Seçkin olduğunu biliyordu. Çünkü program sırasında taklidi yapanın Yavuz olduğu zaten açıklandı. Üstelik kötü bir taklitti. Ahmet Çakar ve Erman Toroğlu’nun da yutmaması gerekirdi. İnternette ve tüm basında bu olay Yavuz’un şakası olarak geçerken reyting canavarı Sina Bey “Fatih Terim Oyuna Geldi” diye başlık atıp Fatih Hoca’ya “Sen sen ol böyle programlara bir daha bulaşma” diye akıl vermiş. Bence Sina Koloğlu da bundan sonra izlemediği programlara hiç bulaşmasın. Yoksa inandırıcılığı kalmayacak.
Farklı, cesur hatta dikkati çekmek için marjinal giyiniyor. Açılışları, galaları, davetleri, iki eli kanda olsa kaçırmıyor. Foto muhabirlerine gülümseyerek poz vermeye bayılıyor. Magazin sayfalarında kendi resmini görünce mutlu oluyor. İpsos KMG Araştırması’na göre canım Türkiyem’in en uzun süre dinlenen radyosu, Radyo N 101’deki ‘Back-up Morning Show’da yaptığımız ankete göre işte size ‘Top Ten Gösterişi seven ünlü kadın...’ 1) Ivana Sert: Ceketinin altına hiçbir şey giymeyecek kadar gösterişi seviyor. Her fırsatta her yerde boy gösteriyor. Hayatını gösteriş için yaşıyor denebilir.2) Eda Taşpınar: ‘İkoncan’ diye diye kızın aklını çeldiler. O da alıştı. Gösteriş yaşamının en önemli parçası oldu. Sevgilisini göstermeden bile yapamıyor.3) Deniz Berdan: Hiç gereksiz yere magazincilerin göz bebeği olmak için uzun süre çırpındı. Sonunda amacına ulaştı. Artık paparaziler onun peşini bırakmıyor.4) Süreyya Yalçın: Mirasını doya doya gösterişiyle yiyor. Şatafatlı giysileri, cicileri, sevgilisi ve süs köpeğiyle nereye gitse ilgi odağı olmaya devam ediyor.5) Ahu Aysal: Hotel Les Ottomans’ın sahibi sosyetenin taçsız kraliçesi haline geldi. Varlıklı kadın. Çevresi zengin. O gösterişi sevmeyecek de kim sevecek?6) Siren Ertan: Başarılı modacı Siren Hanım aslında gösterişi pek sevmiyor. Ama çarpıcı güzelliği ve renkli fiziğiyle her defasında dikkatleri üstüne çekiyor.7) Elif Dürüst: Elif Hanım da gösteriş meraklılarından değil. Son derece zevkli ve kaliteli bir duruşu var. En sade haliyle bile hemcinslerini gölgede bırakıyor.8) Ebru Şallı: Çalışkan ve üretken. Gösteriş hayatının bir parçası olmuş. Karnı burnunda hamileyken bile kenara çekilmiyor. Hep göz önünde olmasını seviyor.9) Hande Ataizi: Gösterişi sevmesi sayesinde sosyetik oldu. Bu saatten sonra onun için artık geri dönüş yok. İyi bir oyuncu. Yaptığı gösteriş bile profesyonelce. 10) Emina Sandal: Kendini göstermek için ısrar ve inatla bir dizide rol almaya başladı. Bakışları ve çağdaş güzelliği onun gösterişe olan hevesine katkı sağlıyor.Yarım asırlık fark70 yaşına merdiven dayayan Kıbrıslı ünlü işadamı Asil Nadir, kendisine 21 yaşında yeni bir sevgili bulmuş. Arada neredeyse yarım asırlık yaş farkı var. Amanin Bo! Jenerasyon farkı dedikleri bunun yanında önemsiz kalır. Asil Nadir’in eski eşi Ayşegül Tecimer de hem antika eşyalara hem de kendisinden yaşça bir hayli genç erkeklere olan meraklıydı. Evliliklerinden aralarında kalan tek ortak nokta da bu olsa gerek. İkisi de meğer yanında genç sevgili istiyormuş. Herhalde birbirlerinden yaşlandılar diye ayrıldılar. Asil Nadir genç sevgilisi Nur ile ilk göz göze geldiğinde “Bu o” demiş. Ben esas kadın onu ilk gördüğünde ne dedi onu merak ediyorum. “Sapık mı ne? Dedem yaşımdaki adam bana ne biçim bakıyor“ demiş olmasın? Sonra belki adamın kim olduğunu öğrendi, gözlerine dolar işaretleri geldi ve bakış açısı değişti. Olamaz mı? Bence bal gibi olur. Yoksa erkeğiyle yarım asırlık yaş farkı daha 21 yaşında olan çiçeği burnunda genç bir kız için hiç çekilmez. 50 yaş büyük olan adam Benjamin Button rolündeki Brad Pitt olsa bile. Ne diyelim... Allah Asil Nadir’e kuvvet, eşi Nur Hanım’a da sabır versin. Yoksa bu beraberlik Viagra ve psikiyatristlerle zor yürür!Kütüphane dediğin böyle tanıtılmalıCanım Türkiyem’in eğitmenleri muhteşem. Öğrencilerin okuması için ellerinden geleni yapıyorlar. Örneğin Koç Üniversitesi, Suna Kıraç Kütüphanesi’ne bir tanıtım filmi çekmişler inanılır gibi değil. Gökten beyaz kanatlarıyla melek rolünde kırmızı kısa kollu gömlekli bir delikanlı, beyaz tüylerini etrafa saçarak kütüphanenin önüne iniyor. “Huzurlu çalışmak istediğin o anda... Sessizliği odanda bulamadığında... Bildiğim bir yer var benim... Belki senin de bildiğin... Önünden her gün geçtiğin“ diye bir şarkı döylemeye başlıyor. Sonra oradan geçmekte olan ve kendisine “Deli mi acaba bu?” gibilerinden bakan bir öğrenciyi kolundan çekerek kütüphaneye sokmaya çalışıyor. Bu arada kamera kütüphanenin içini ve çalışan görevlileri gösteriyor. Onlar da şarkıya dudak uydurup içeride dans etmeye başlıyorlar. Gerisini artık ben anlatmayayım. Siz internete girdiğinizde bir bakın. “İşte Kütüphane“ isimli şarkıyı mutlaka dinlemeniz gerekiyor. 4 dakikalık amatör klipte emeği geçen herkesi kutluyorum. Bir kütüphane ancak bu kadar sempatik tanıtılabilirdi. Bravo Koç Üniversitesi!
Sevgili yazar arkadaşımız İclal Aydın, “Hayat Ağacı“ isimli çok güzel bir programa başladı. Hayırlı olsun. İclal hem çok güzel hem de acayip neşeli kadındır. Ekrana yakışır. Yıllar önce beni çocuklarım Cemile ve Remzi ile programına davet etmişti. Benim çocuklar o zaman küçüktü. Ben bunlara çekimden önce “Numaradan sizi döveceğim avazınız çıktığınız kadar bağırın“ diye tembihledim. Fikir çok hoşlarına gitti. Ne de olsa çocuklar. Akılları fikirleri yaramazlıkta. Sonra program sırasında aniden ben bunları önce azarlayıp sonra pataklıyormuş gibi yaptım ve üstlerine atladım. Cemile’nin sesinin de maşallahı vardır. Bir çığlığıyla mahalleyi ayağa kaldırır. İki ayaklı yürüyen tiz sesli bir alarma benzer. Cemile öyle bir çığlık attı ki İclal tam anlamıyla dondu kaldı ve ne yapacağını bilemedi. Yani tam panik oldu. O anda suratındaki şaşkın ifadeyi unutamam. Son derece doğal ve tatlıydı. Şimdi yıllar sonra İclal bizim Oprah Winfrey olarak lanse ediliyor. Hiç gerek yok. Onların Oprah’sı varsa bizim İclal’imiz var. Ben Oprah İclal’i değil İclal Aydın’ı istiyorum.Buzlu ekranTRT Müzik kanalında bazı klipleri kadın sanatçıların orasını burasını buzlayarak gösteriyorlarmış. Yani dekolteleri kendi akıllarınca sansürlüyorlar. Ne uğraşıyorsun kardeşim? Eti gözüküyorsa gösterme o zaman. VH1, KRAL TV, POWERTURK, DREAM TV dururken TRT Müzik kanalında klip izleyen zaten et met görmeyi hak etmiyor. Tarkan ‘Öp’ şarkısına çektiği son klipte don ve atlet giyiyor. Üstelik yataktan öyle kalkıyor. Hem yatak hem don hem atlet. Artık TRT Müzik’de Tarkan’ın tüm klibini buzlandırsalar yeridir. Televizyonda oynayan filmlerde sigarayı buzladıklarında komik bir görüntü ortaya çıkıyor. Sigara içenin elinden, ağzından garip bir huni çıkıyor gibi duruyor. İzleyicinin gözü ister istemez buzlandırdıkları o bölgeye takılıyor. Bu yaptıkları artık komik değil. Göğüs dekoltesinden rahatsız olan bir toplum, kendi dürtüleriyle barışık olmayan bir toplum demektir. Bunlar bizi ne sanıyorlar? “Millet gider Mersin’e TRT gider geriye” felsefesi devam ediyor. Çok yazık!Pee-Wee TolgaBKM oyuncularının mutfağı çok başarılı. Her taraflarından yetenek akıyor. Bunlardan biri de komedyen Tolga Çevik. Televizyonda prime-time denilen reyting savaşının en kızgın ve acımasız olduğu zaman diliminde program yapıyor. Karşısında “Çocuklar Duymasın” ve “Yaprak Dökümü” gibi popüler diziler var. Tolga ikinci haftasını doldurdu. Daha kaç hafta o saatte devam eder bilmiyorum ama başarısından dolayı kendisini ve ekibini kutluyorum. Normları, standartları, tabuları yıktı ve akşam 8’de tek başına yaptığı komik bir programla yerleşti. Bazıları onu komik bulmayabilir. Ama komik bulanlar çoğunlukta ki Tolga orda. Tolga’yı lütfen Tolga olarak kabul edin Cem Yılmaz ile filan mukayese etmeyin. İlla da birine benzeteceksiniz Amerikalı komedyen Paul Reubens’in canlandırdığı Pee-wee Herman karakterine benzetebilirsiniz. Tolga 1980 yıllarında televizyon dizileri ve filmlerle ünlenen Pee-Wee Herman karakterine tıpatıp benziyor. Giyimi, kuşamı, hali, tavrı ve tipi aynı Pee-Wee Herman. Aslında bir stand-up komedyen olan Paul Reubens Pee-Wee karakterinde o kadar başarılı oldu ki ünlülerin isimlerini ölümsüzleştirdikleri ünlü Hollywood Bulvar’ın kaldırımlarına onun gerçek adını değil, ‘Pee-wee’ ismini yazdılar. Pee-wee Herman, bol mimikli, çocuğumsu, efemine, sıra dışı ve yaşlanmayan bir karakterdi. Ancak, 1991 yılında Paul Reubens porno film gösteren bir sinemada ahlak dışı harekette bulunmaktan tutuklanınca ‘Pee-Wee’ efsanesi sona erdi. Bana Pee-Wee Herman’ı anımsatan Tolga Çevik’e sonsuz başarılar diliyorum.Kimleri dövelim?Fatmagül’ün Suçu Ne dizisinde Fatmagül’ün kıskanç ve gaddar yengesi Mukaddes’i büyük bir başarıyla canlandıran oyuncu Esra Dermancığlu’nu dövmek için millet sıraya giriyormuş. Esra Hanım’ı değil tabi Mukaddes’i. Facebook’da ‘Mukaddes’i kim tokatlamak ister?’ diye bir sayfa açmışlar. ‘Seni sabahtan akşama kadar döverim’, ‘Senin saçını, başını yolmak istiyorum’ mesajlar geliyormuş. Bir zamanlar Türk sinemasının en babacan kötü adamı rahmetli aktör Ahmet Tarık Tekçe’yi yolda gören kadınlar şemsiyeleriyle döverlerdi. Şimdi sanal alemde döven dövene. Ne kadar dövmeye meraklıyız? Her fırsatta sinir olduğumuz birilerini yamultmak istiyoruz. ‘Kimi dövelim?’ diye bir anket yapılsa o kadar çok farklı isim çıkar ki sonunda kimi döveceğimizi şaşırırız. Çünkü herkes başka birine kızıyor ve o kızdığını da sille tokat dövmek istiyor. Benim yaşam sloganım ‘Sevgi, saygı, birlik, beraberlik ve barış’ olmasına ve şiddete asla inanmama rağmen ben de sağlı sollu tokatlarla trafik canavarı dediğimiz yaratıkları fena halde dövmek istiyorum.Acaba insan psikolojisinde birini dövmek istediğinde onu cezalandırmaktan öte o kişi dayağı yiyince adam olur düşüncesi de mi var? Bilemiyorum. Bildiğim tek şey herkes birini pataklamak istiyor. Sıradaki lütfen!Aman Lale’ye dokunma devriTelevizyonda Lale Devri diye bir dizi var. Ünlü popçu Mustafa Sandal’ın güzel eşi Emina başrolde oynuyor. Dizide Bodrum ve İstanbul fon olarak kullanılıyor ve zengin bir ailenin hikayesi anlatılıyor. Emina’nın oynadığı karakterin ismi dizinin ismiyle aynı. Herhalde onun için Lale Devri dediler. Jale olsaydı ‘Jale Devri’ diyecekleri. Yoksa Lale Devri’nin Osmanlı Devleti’nde 1718’de Pasarofça Antlaşmasıyla başlayıp ile 1730’da Patrona Halil İsyanı ile biten ve sanatta lale motiflerinin işlenmesi nedeniyle ‘Lale Devri’ adı verilen batılaşma dönemiyle hiç ilgisi yok. Dizinin ismini yanlış koymuşlar. Tarihi geçmişine sadık kalmadığı için değil. Çektikleri sahnelere uymadığı için. Emina ve sevgilisi Çınar rolündeki Tolgahan Sayışman topu topu bir kere kazayla öpüştükten sonra olayların akışı tamamen değişti. Artık en öpüşmeleri gereken romantik sahnelerde bile son derece anlamsız bir şekilde birbirlerinin yüzlerine bakmakla yetiniyorlar. Örneğin, bir sahnede denizin içinde yanyana duran iki şamandıra gibiydiler. Çınar, Lale’yi koklamaya kıyamıyor. “Koklamaya kıyamam benim güzel manolyam” gibi bir durum var. Zaten koklayabilecek kadar da yanına yanaşamıyor. Lale saçının teline dokundurtmuyor. Zavallı Tolgahan son gördüğümde Emina’nın başındaki tülbenti öpüyordu. Sözüm ona aşk yaptıkları ve ekranda göstermedikleri sahneler bile inandırıcı değil. Beraber geçirdikleri gecenin sabahında Lale’nin tarafı boş; sanki hiç yatılmamış gibi duruyor. Çok ama çok komik. Herhalde Tolgahan’a tembih ettiler, ‘’Bak dizinin tanıtımı için allem edip kallem edip Emina’nın kocasından zar zor bir öpüşme izni aldık. Ama bir daha bu kadına dokunmak yok’’ dediler. Dizinin adını derhal değiştirsinler. Lale Devri de ne demekmiş? Ne alaka? Emina Hanım’ın Türkçesi iyi değil diye acaba ona tarihi bir dizide oynayacaksın ama mekanlar, kıyafetler modern olacak mı dediler? Onu bunu bilmem. ‘Lale Devri’ bence ‘Aman Lale’ye Dokunma Devri’ olmalı!
Ünlü piyanist ve dahi müzisyenimiz Fazıl Say’ın, arabeskle ilgili yorumundan sonra canım Türkiyem’de bir ‘yavşak modası’ başladı. Birdenbire herkes aklına esene ‘yavşak’ demeye başladı. Yavşak aşağı yavşak yukarı bir yavşaklıktır aldı başını gidiyor. Son olarak popüler oyuncu Haluk Bilginer, “Büyük oyuncu olarak hatırlananların birçoğu aslında efsane yaratmayı becerebilmiş yavşağın tekiydi“ diyerek yavşaklığın kendine göre yeni bir ‘sanatsal’ tanımını yaptı. Haluk Bey, daha sonra kendisini eleştirenlere “Yavşak, güzel sözcüktür. ‘Yav’ diye alt perdeden başlayıp ‘Ş’ harfinden aldığı güçle surata tokat gibi patlar’’ diye teatrik bir de cevap verdi.Kimse üstüne alınmasın ama Haluk Bilginer teşhisinde yerden göğe kadar haklı. Etraf aynen dediği gibi mesleklerini doğru dürüst icra etmek yerine, yaptıkları işi kutsallaştırıp göz boyayan yavşaklardan geçilmiyor. Sporda, eğlencede, siyasette, iş hayatında her sektörde bu yavşaklar kol geziyor. Örneğin bizim radyocular arasında o kadar çok yavşak var ki saymakla bitmez. Televizyonda her Allahın günü yavşaklık yaparak geçinenlerin haddi hesabı yok. Diziler, yarışmalar, kadın programları, yavşaklarla dolu. Politikacı olabilmenin şartı yavşaklık sanatını öğrenmek değil mi? En ufak bir hareketten olumsuz nem alan ekonomimiz bile yavşak. Yavşaklar diyarına döndük. Galatasaray gibi zamanında UEFA Şampiyonu olmuş dünya çapında bir takımı dünyanın en zevksiz ve en berbat fubolunu oynayan bir takım haline getirmek için ülkemize ithal yavşaklar bile geliyor. Haluk Bilginer’i seviyordum. Şimdi daha çok seviyorum. Ağzına sağlık güzel kardeşim.Fatmagül’ün suçuOyuncu Beren Saat hem çok güzel hem de çok başarılı. Hangi rolü oynasa hakkını veriyor ve adından övgüyle söz ettiriyor. Geçen yıl “Aşk-ı Memnu“ dizisinde Bihter’i o kadar iyi canlandırdı ki herkes onu o karakterle özdeşleştirdi.Aradan birkaç ay geçti Beren Saat yeni dizisinde “Fatmagül“ oldu ve daha ilk bölümde kendini izleyiciye kabul ettirdi.Bunu başarmak kolay değil. Bihter kadar güçlü bir karakterin ardından Fatmagül gibi masum ve çaresizi oynamak özel yetenek ister. Beren Saat’te bu yetenek fazlasıyla var. Şimdi yeni dizisinde Beren’i zor günler bekliyor.“Fatmagül’ün Suçu Ne“ dizisinde kendisine tecavüz edenlerden biri olan Kerim (Engin Akyürek) ile zorla evlendirilecek, sonra da ona aşık olacakmış. Bir kadının kendine arkadaşlarıyla birlikte tecavüz eden veya bu vahşete seyirci kalan bir adamla sonradan aşk yaşaması hiç de gerçekçi gelmiyor. Kadınlar kendilerine yapılan kötülükleri asla unutmaz. Bu rolde inandırıcı olmak için resmen sihirbaz olmak gerek. Dizi başladığından beri herkes Fatmagül’ün suçu oydu buydu diye espri yapıyor. Ama bence Fatmagül’ün tek suçu dizinin senaryosundan haberi olmaması.Gaf üstüne gaf...Süperstar Ajda Pekkan, geçtiğimiz Ramazan Bayramı’nda Girne’deki Cratos Premium’da sahne almıştı. Kendisini izleyenler arasında KKTC Başbakanı İrsen Küçük Bey de vardı. Konser sırasında İrsen Küçük Bey’in cinsiyetini karıştırıp “Sayın Kıbrıs Başkanı İrsen Küçük Hanımefendi’ye teşekkür ederim’’ diyen Ajda Pekkan yaptığı gafı nedense bir türlü kabul etmedi. Başbakan ve eşine “İrsen Küçük ve hanımefendi“ dediğini filan iddia etti.İrsen Bey ise “Sanatçıdır, aldırış etmeyin, boş verin“ diyerek olayı büyütmek istemedi. Sonra ses kayıtlarından Ajda Pekkan’ın “İrsen Küçük Hanımefendi“ dediği saptandı. Bundan sonra haliyle sapla samanı karıştıran Ajda cephesinden bir ses çıkmadı. Gaf üstüne gaf yaptıklarını anladılar ve sustular. Ancak bu sefer KKTC Meclisi’nde bu olay gündeme geldi. Muhalefetten bir milletvekili Başbakan’ın gaftan sonraki değerlendirmesinin sanatçıları rahatsız ettiğini iddia etti. Başbakan İrsen Bey de “Sözlerim çarpıtılmıştır“ yorumunda bulundu. Böylece Ajda Pekkan’ın başlattığı gaf üstüne gaf furyası Kıbrıs’a sıçramış oldu. Bakar mısınız... Koskoca KKTC Meclisi’nde işleri güçleri kalmadı nelerle uğraşıyorlar?Futbolda şiddetGaziantepspor-Bursaspor lig maçının yarıda kalması hepimize ders olsun. Futbolda şiddet uygulayanlara bundan sonra asla taviz vermemek gerekiyor. Karşılaşmanın hakemi yardımcısının kafası tribünden atılan bir cisimle kan revan içinde kalınca maçı tatil etmek için korkudan sahanın ortasında beklememeli. Maç tatil edildikten sonra kulüp başkanları ve teknik direktörler çıkıp “Olayların buraya varmasında hakemin hiç mi suçu yoktu?“ diye abuk sabuk ve sorumsuzca konuşmamalı. Gaziantep’deki olaylar geliyorum diye bas bas bağırdı kimse duymak istemedi. Bakın size bu konuyla ilgili bir olay aktarmak istiyorum. Beşiktaş, Fenerbahçe arasında oynanan son derbi maçını izlemeye Beşiktaş Kulübü Başkanı nedense gitmekten vazgeçiyor. Yarı yoldan dönüyor. Hadi o kendi stadındaki maçlara da gidemiyor diyelim. Peki ya giden siyah beyazlı yöneticileri, neden ev sahibi Fenerbahçeli yöneticiler düşman gibi karşılıyor ve yüzlerine bile bakmıyor? Bunlar okumuş, yazmış, belli bir seviyeye gelmiş işadamları değil mi? Onların medeniyetsiz davranışları örnek olmuyor mu? Futbolda şiddet maalesef en tepeden başlıyor en alta kadar iniyor.Korkunç bir sevgisizlik, saygısızlık, düşüncesizlik ve cahillik var. Evine harçlık götürmekte zorlanan gözü dönmüş taraftar müsveddeleri cep telefonlarını, kol saatlerini, sahaya fırlatmaktan çekinmiyor. Yanındakiler de bu serserilere engel olamıyor veya polise ihbar edemiyor. Şiddet Yasası hâlâ çıkmadı diye şikayet edenler var. Yasanın çıkması önemli değil. Önemli olan uygulaması. Her olayda suçlulara hiç kayırmadan maddi, manevi en ağır cezaları versinler yasaya masaya gerek kalmaz. Taraftarı, futbolcusu, yöneticisi, yorumcusu, sponsoru hepsi buna sahip çıksın. Yoksa bu işin sonu hiç birinin içinden çıkamayacağı bir bataklığa saplanacak.Marsel’e destekCanım Türkiyem’in tenisteki gururu ve yükselen değeri Marsel İlhan’ın dünya klasmanında ilk 100’e girmesine ramak kaldı. Geçen hafta Bosna Hersek turnuvasını kazandı. Finalde dünyanın 77 numaralı raketi İspanyol Riba’ya ilk sette halka çekti ve 6-0 kazandı. İkinci seti de tie-break’de 7-6 almayı başardı ve şampiyon oldu. Marsel’in turnuvadan kazancı 64 bin Euro. Yetmez! Masraflarını bile karşılamaz. Tenis çok pahalı bir spor. Marsel’e sponsor lazım. Onun turnuva masraflarını karşılayacak, dünya çapında bir koçla çalışmasını sağlayacak ve onu dünyaya tanıtacak bir sponsor. Marsel’i izleyen bir tenissever onda umut olduğunu görür. Servisleri mükemmel.Oyun tarzı son derece “cool.” Rakibi soluk almakta zorluk çekerken bizim Marsel terlemiyor bile. Deneyimi ve imkanları eksik. Bunlar sağlanırsa Marsel İlhan ülkemizin adını ferdi olarak tüm dünyaya duyurur. Kıbrıs Rum kesiminden birkaç yıl önce Baghdatis diye bir tenisçi çıktı. Avustralya Açık finalinde o zamanlar dünyanın bir numarası İsveçli Federer’e kök söktürdü. Bizden biri niye yok? Geçen Salı akşamı NTV Spor’da dünyanın bir numarası İspanyol raket Nadal ile şimdi 3 numaraya gerileyen Federer’in bir röportajı vardı. Ne kadar olgun ve sempatik olduklarını anlatamam. Korttaki rekabetleri gitmiş ikisine de birbirlerine karşı bir sevecenlik gelmiş. Tenis çok medeni bir spor. Bir Türk’ün bu daldaki başarısı inanın futboldan, basketboldan, güreşten, halterden, boksdan çok daha fazla ses getirir. Elimizde Marsel ilhan diye bir cevher var. Ona destek olalım!
Ali Sabancı çok yaratıcı bir iş adamıdır. Üstün vizyonu ve cesaretini kendi kurduğu Pegasus Havayolu şirketinin kısa süredeki üstün başarısıyla kanıtlamıştır. Sabancı gurubunda rahmetli Sakıp Bey’e en çok benzeyen de Ali Sabancı’dır. Karizması ve espri yeteneği müthiştir. Geçen hafta Kıbrıs’a Pegasus ile uçtum. Uçak havalanmadan yapılan güvenlik uyarılarının anonsunu küçük çocuklara yaptırmışlar. Olmamış! Çocuklar ne kadar şirin olursa olsun uçakla ilgili bir bilgi vermeye başladıklarında bilmiş ve itici oluyorlar. Ayrıca kabinin içinde bir dolu bebek ağlaması yankılanırken bir de yüksek sesle çocuk anonsu hiç çekilmiyor. Eminim sevgili dostum Ali Sabancı bunu ilginç olmaktan ziyade anonslar dinlensin, yolcuların dikkatini çeksin diye yapmıştır. Ancak pratikte öyle olmuyor. Yolculara ilk gördüklerinde ilginç geliyor sonra uzadıkça sinir bozucu olmaya başlıyor. Uçak güvenliği ciddi bir iş. Çocuk anonslarıyla bunu sulandırmaya hiç gerek yok. Benden söylemesi. Gerisi Ali Bey’in bileceği iş.Evlere sperm zenginlere bakire servisiİngiltere’de birbirinden bağımsız iki ayrı olayda; evlere sperm servisi veren iki iş adamını ve zenginlere bakire servisi veren iğrenç bir çeteyi yakalamışlar. Kendi kurdukları internet sitesi üzerinden çocuk sahibi olmak isteyen bekar ya da eşleri kısır kadınlara sperm satan iki adam ve zengin Arap müşterilerine, 13 yaşında bakire kızları pazarlayan çete elemanları şimdi yargı önünde hesap verecek. İngiltere dejenere bir toplum mu oldu yoksa dejenere olmuş insanlar İngiltere’de mi yaşıyor bilmiyorum. Ama bütün anormal haberler, araştırma sonuçları dikkat ederseniz hep İngiltere’den geliyor. İngilizlerin “Curiosity killed the cat” (Merak kediyi öldürdü) diye bir deyimi vardır. Şimdi aynısı İngiltere’de yaşayan insanların başına gelmeye başladı. Oradaki Araplar bile dinlerini imanlarını unuttular. Paranın dini imanı yoktur derler. Doğruymuş.Benzer seslerCumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 12 Dev Adam’ı makamında kabul ettiğinde yaptığı konuşmayı dinlerken sesini ve konuşma tarzını televizyon eleştirmeni Yüksel Aytuğ’a benzettim. Gözümü kapasam sanki Abdullah Gül değil Yüksel Aytuğ konuşuyor sanırdım. O derecede bir benzerlik vardı. Konuşma şekli, tonu sesin arada bir çatlamasına kadar ikisinin sesi birbirine çok benziyor. İki insanı birbirine fizik olarak benzetmek kolay. İkisini yan yana görünce aralarında bir benzerlik olup olmadığını anlarsınız. Ses olarak benzetmek için övünmek gibi olmasın ama bendeki gibi bir ‘radyocu kulağı’ olması gerekir. Şarkıcılarda durum farklı. Örneğin, Nihat Doğan’ın sesini Özcan Deniz’e benzetebiliyor. Zeynep Dizdar ise dilediği anda sesini tıpkı Ajda Pekkan gibi çıkarabiliyor. Ses taklidi ayrı bir sanat. Bizim Radyo N101’de hafta içi 18.00-20.00 saatleri arasında ‘101 Sesli Adam’ programını yapan ‘Panel Uğur’, başta Hıncal Uluç, Erman Toroğlu, Şansal Büyüka, Müslüm Gürses, Reha Muhtar ve Bülent Ersoy olmak üzere sayısız ünlünün sesini birebir taklit ediyor. Hatta ünlünün kendisi bile bazen onu duyduğunda ‘Acaba konuşan ben miyim?’ diye şaşkınlık içinde kalıyor. İnsanın dünyanın bir köşesinde hiç görmediği ve tanımadığı bir ikizi olduğu söylenir. Acaba tıpatıp benzer seslisi de var mı? Ruh ikizi gibi ses ikizi. Ben bir tane bulsam her sabah radyoya yollacağım evde ense yapacağım. Nerede o şans?George Michael’ın son enayiliğiİngiliz şarkıcı George Michael, geçtiğimiz Temmuz ayında uyuşturucunun etkisiyle direksiyon başında sızıp evinin yakınındaki bir fotoğrafçı dükkanına dalmıştı. Geçen gün mahkemesi yapıldı. Dünyaca ünlü şarkıcı 8 hafta hapse mahkum oldu. Ehliyetine 5 yıl el konuldu. 2007 yılında yine aynı haltı işleyen George Michael’ı hakim bu kez affetmedi. Cezasını ertelemedi. Para cezasına çevirmedi. Kodese tıktı. Bunu George Michael adam olsun filan diye yapmadı. Bu kafası dumanlı şımarık herifin topluma zarar vereceğine inandığı için yaptı. Bizim ülkemizde topluma zarar vereceğini bas bas bağıran sürücüler ise trafikte cirit atıyor. İngilizler ahlaki konularda ne kadar dejenereyse bizde trafik konusunda maalesef o denli dejenereyiz. George Michael ve 24’ün yıldızı Keifer Sutherland gibi milyonlarca dolar serveti olup uyuşturucu veya alkol aldıktan sonra araç kullananların yaptığı büyük enayilik. Sanki şöför tutacak paraları yok! Hatırlarsanız aynı George Michael yıllar önce halka açık bir parkın tuvaletinde sivil bir erkek polise seks yapmayı teklif ettiğinde ‘eşcinsel’ olduğu ortaya çıkmıştı. İşte bu da onun son enayiliği!Çözüme bak hizaya gelManisa Belediyesi’nin, halkın sorunlarına çözüm bulmak için kurduğu “188 Çözüm Merkezi”ne günde ortalama 600 telefon geliyormuş. Gelen telefonlardan en ilginci kadının birinin evinin önünde yatan bir köpekten korkup yardım istemesi olmuş. Eve giremediğinden yakınan kadına merkezdeki görevli “Köpeğe hoşt deyin o gider” diye akıl vermiş. Kadın “Dedim ama gitmedi bir kere de siz der misiniz?” diye rica edince görevli onu kıramayıp “Peki, hanımefendi siz telefonu köpeğe uzatın” demiş. Bu olay benim yaptığım tüm telefon şakalarından daha başarılı. Bugüne kadar kimseye telefonda ‘hoşt’ dedirtmek aklıma gelmedi...Ali Ağa’nın uyanıklığıÜlkemizin inşaat sihirbazı megastar müteahhit Ali Ağaoğlu, 12 Dev Adam’a daha temelini yeni attığı bir projede daireler vererek uyanıklığını bir kez daha göstermiş oldu. Sakın yanlış anlamayın. Uyanıklık burada olumsuz anlamda değil. Müteşebbis olması anlamında. Düşünsenize. Ali Ağa, tapuları dünya ikincisi basketbolcularımıza hediye ederken bir taşla iki kuş vurdu. Öncelikle kamuoyuna “Helal olsun Ali Ağa yine ağalığını gösterdi“ dedirtti. İmajı prim yaptı. Ayrıca yeni projesinin bedavadan inanılmaz etkili reklamını yapmış oldu. Hediye ettiği daireler şimdi Ali Ağa’ya diğer tüm dairelerin satışı olarak daha proje tamamlanmadan geri dönecek. Hem 12 Dev Adam hem de Ali Ağa bu işten kazançlı çıktı. Kim Hidayet Türkoğlu ve Ersan İlyasova ile komşu olmak istemez? Ali Ağa işini biliyor. Uyanık adam vesselam!Canım bakanımCanım Türkiyem’in sayın bakanları kendilerine ‘canım‘ denmesinden hoşlanmıyor. Baksanıza Çalışma Bakanı Ömer Dinçer, ‘canım’ dendiğinde sinirlenmiş. Yabancı uyruklu çalışanları için yardım isteyen Les Ottomans Hotel’in sosyetik sahibi Ahu Aysal, “Canım Bakanım“ deyince Bakan Bey kendisini terslemiş. “Ben bakanım, senin canın nereden oluyorum?” demiş. Siyasetçilerin sağı solu belli olmuyor. Seçimlerde oy isterken canım dediğinde gözlerinin içi gülüyor. Ama sonra maazallah bir işin düştüğünde canım demeye kalkarsan zılgıtı yiyorsun. Mecliste birbirlerine ‘Sayın’ dedikten sonra küfreden milletvekillerini görünce Bakanın ‘canım’ denmesinden rahatsız olması normal. Çünkü bizde iyi bir lafın ardından mutlaka kötü bir şey geliyor!
Müzik kanalı MTV’nin “Video Müzik Ödülleri” şarkıcı Lady Gaga’nın zaferiyle sonuçlandı. Gaga etten yapılmış elbisesiyle Los Angeles’ta yapılan geceye damgasını vurdu. Lady Gaga, çiğ etli elbisesinin popo kısmına da bir pencere açmış. Son kıyafeti “Ben sadece bir et parçası değilim” mesajı vermek içinmiş. Şarkıcılar mesaj içerikli giysilerle sahneye çıkmaya kalksalar acaba ne olur? Tarkan doğa hayranı olduğu için yeşil yapraklı bir ağaç olabilir. Serdar Ortaç kumarın zararını biliyor. Çuhalara sarılıp sinek papazı gibi çıkabilir. Sezen Aksu köpeklere bayılıyor. Kemikten yapılmış bir kostüm isabetli olur. Ajda Pekkan kedileri seviyor. Kediler de fareleri. Ajda fare kıyafetiyle çıksın. Müslüm Gürses’in hayranlarını mutlu etmesi için ‘jilet’ gibi giyinmesi yeterli. Seda Sayan hep evlenmeye hazır. Üstünde nikah cüzdanları sallanan bir gelinlik giyebilir. Bülent Ersoy iştahlı. Fırını andıran bir kıyafeti olmalı. İçinde kuzu tandır olsa daha da iyi olur. İsmail Türüt’e hamsi dolu bir kostümle sahneye çıkmak yakışır. İbrahim Tatlıses’in üzerinde bir çiğ köfte veya lahmacun kıyafeti süper olur. Ne dersiniz?Yuhh!!!Başbakan Erdoğan’ı Türkiye ile ABD arasında oynanan Dünya Basketbol Şampiyonası sonrası yapılan ödül töreni sırasında bir grup kendini bilmez yuhalamış. Takım kaptanı Hidayet Türkoğlu, o kendini bilmezler adına Başbakan’dan özür dilemiş. Şimdi ben onlara soruyorum. Neden yuhalıyorsunuz adamı? Maça geldi diye mi? Yoksa referandumdan sizin istediğiniz sonuç çıkmadı diye mi? Dünyanın gözü önünde bir milletin kendi Başbakan’ını yuhalaması utanç verici bir olay. Onu biz seçmedik mi? Adam darbeyle değil milletin kendi iradesiyle verdiği oylarla Başbakan oldu. İster beğenin, ister beğenmeyin ama kimsenin Başbakan’ı yuhalamaya hakkı yok. Makamına ve onu o makama getiren çoğunluğa böyle hakaret etmek ayıp oluyor.CHP sınıfta kaldıCHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun referandumda oy kullanamaması büyük rezalet oldu. Aylarca meydanlarda “Hayır“ diye nefes tüketen ve oradan oraya koşan Kemal Bey, oyunu veremedi. Nedeni ve mazereti yok. Tamamen kendi hatası. Bu hata zaten partisinde var. Doğru dürüst çalışmıyorlar. Becerikli değiller. Yoksa AKP her seçimde onlara fark atamaz. Ama adamlar çalışıyor. Organizeler. CHP’de elin ayaktan haberi yok. Kemal Bey adına üzücü bir durum. Çünkü kendisi çalışkan ve dürüst bir adam. Etrafındakilere güveniyor. Teşkilatının yetersizliği yüzünden çabaları verimsiz kalmaya mahkum. CHP bence bu seçimde yine sınıfta kaldı.Brad Pitt sendromuYakışıklı oyuncu Kıvanç Tatlıtuğ, “Brad Pitt Sendromu”na tutulmuş. Kendini çirkinleştirmek için elinden geleni yapıyor. Tıpkı ünlü Hollywood yıldız Brad Pitt gibi bebek gibi güzel yüzünü bir ton sakalın içine kamufle ediyor. Güzel gür saçlarını kazıtmış. Askere gidecekmiş gibi duruyor. Giyim tarzı sallapati. Üstüne başına özen göstermediği kesin. Ne bulursa onu giyiyor herhalde. Ya da öyle bir hali var. Bu durumun aynısını Brad Pitt’de gördük. Angelina Jolie gibi dünyanın en güzel kadınlarından biriyle birlikteyken kendini salıverdi. Keçi sakalıyla sinir bir tip oldu. Neyse Brad Pitt son günlerde sakalından kurtuldu ve imajını düzeltti. Darısı bizim Kıvanç’ın başına! “Ezel“ dizisinde kötü adamı oynayacağım diye görüntüsünü bozmaya hiç ihtiyaç yok. Güzel adamlar da rol icabı kötü karakterleri oynayabilirler. Tabii oyunculuk yetenekleri varsa!Kıbrıs ve CratosBayramda Kıbrıs’taydım. Girne’de yeni açılan Port Cratos Premium Otel‘de kaldım. Otelin sahipleri masraftan hiç kaçınmamış. Dekorasyonu zevkli. Küçük detaylara özen gösterilmiş. Odalar konforlu. Her türlü ihtiyacı düşünmüşler. En güzel odalar havuz kenarında olanlar. Yemekler başarılı. Mutfağı Hillside Beach Club’ın eski aşçısı Hasan Usta’ya teslim etmişler. Tema restoranları da cabası. Casinosu kumarseverler için ideal. Las Vegas gibi. İçi ferah ve modern. Süperstar Ajda Pekkan ve Megastar Tarkan konserleri ve havai fişek gösterisi muhteşemdi. Cratos tesisi Kıbrıs’a bir renk ve zenginlik getirmiş. Otelin en sevdiğim yanı güleryüzlü ve son derece nazik personeliydi. Kıbrıs’a ilk gidişimdi. Çok memnun kaldım. Size de tavsiye ederim.Bravo MustiMustafa Sandal, “Kadınların en büyük hatası aşık oldukları koca aslanı alıp evde onları kedi yapmak istemeleri“ demiş. Çok haklı. Ben kükremeyi yıllar önce bıraktım. Şimdi miyavlıyorum. Musti de aynı dertten muzdarip. Güzel eşi Emina, dizide oynayacağım diye tutturmuş. Musti ne yapsa vazgeçirememiş. “Otur evinde çocuğuna bak“ diyememiş. Sonunda mecburen razı olmuş. Emina artık dizi yıldızı. Musti de evde çocuk bakıyor. Ben onun için ona ‘bravo’ diyorum. Sevdiği kadın için kendinden fedakarlık yapıyor. “Bu kız beni görmeli, bana kazak örmeli” günleri geçti. Miyavlama zamanı geldi.