Deniz´in dengesi

12 Kasım 2010

Eski mankenlerimizden Deniz Akkaya, bir başka kadınla evlenen uzatmalı sevgilisi ve kızının babası Efe Önbilgin ile olan ilişkisini “Dengem 3 günde bozulmadı“ diye özetlemiş. Deniz Hanım yerden göğe kadar haklı. Dengesi elbette 3 günde bozulmadı. Yıllardır dengesini bozmak için elinden geleni yaptı. Çocuk doğurduğu adamla fırtınalı bir beraberlik yaşadı. Adamdan habersiz veya adam istemeden hamile kaldı. Bebek daha doğmadan aralarında bir tatsızlık başladı. Hevessiz baba adayı kendini köşeye sıkıştırılmış hissetti. Çaresizlikten Deniz Hanım’ı alıp Amerikalara doğum yapmaya götürdü. Bu arada Deniz Hanım’ın hamilelik öncesi ve sonrası hormonsal davranış antikalıklarına ve kaprislerine maruz kaldı. Çocuk doğduktan sonra nüfusuna geçirmek için son dakikaya kadar bekledi.Sonra da gidip başkasıyla evlendi. Böylece dengesiz başlayan olay dengesiz sona erdi. Bundan sonra ne olur bilinmez. Ama Efe Bey’in yeni eşi elini çabuk tutup hamile kalmazsa, Deniz Akkaya eninde sonunda bu savaşı kazanır gibime geliyor. Tabii ortada savaşmaya değer bir şey varsa!Şaşkın IversonBeşiktaş’ın 4 milyon dolara anlaştığı ABD’li basketçi NBA efsanesi Allen Iverson, rötarlı olarak ülkemize geldi.İddiaya göre Philadelphia’da kendisine verilen veda partisinden sonra uçağı kaçıran Iverson, Atatürk Havaalanı’nda sudan çıkmış balık gibiydi. Boynuna asılı iPod kulaklıklarıyla sersem sepet uçaktan inen ünlü basketçinin çevresini saran kalabalıktan ürktüğü, yüzündeki dehşet ifadesinden açıkça belli oluyordu. Babasız büyüyen Iverson İstanbul’a kendisinin her şeyiyle ilgilenen öğretmeni ile gelmiş. Çok da iyi etmiş. Çünkü kendi başına dünya haritasında canım Türkiyem’in yerini bile bulacağını hiç ihtimal vermiyorum. Gece hayatına olan düşkünlüğüyle bilinen Iverson’un, tamamen Tarzan kalacağı yabancı bir ülkede onu yakından tanıyan bir akıl hocasına şiddetle ihtiyacı var. Beşiktaş’ın cesur yöneticilerini kutluyorum. Iverson’u getirerek risk aldılar ama ülkemizin dünya çapında reklamını yaptılar.Giysi diyetiKoton Konsey 2010 araştırmasına göre kıyafet alışverişini en çok seven ülkelerin başında geliyoruz. H&M mağazasının açılışında yaşanan çılgınlık unutulur gibi değildi. Kadınlar ne kadar alırlarsa alsın her defasında “Ne giysem” ya da “Giyecek hiçbir şeyim yok“ sendromunu yaşamaya devam ediyorlar. Kadınların alışveriş ve giyim alışkanlıkları bir giyim diyetine ilham vermiş. Diyet, alışveriş etme demiyor. Lüzumsuz, plansız alışveriş etme, bilinçli ol, tarzını anla öyle alışverişe çık diyor. 6 kıyafet seçiyorsunuz ve 30 gün boyunca sadece o kıyafetleri giyiyorsunuz. Aksesuar ve ayakkabı serbest. Radyo N 101 ve CNBC-E’de ‘Para Durumu’nu sunan dünya tatlısı başarılı iş kadını Özlem Denizmen, modacı Gamze Saraçoğlu’nun yardımıyla bu diyette. Haydi hanımlar. Siz de 6 kıyafet seçip, 30 gün sonunda kıyafetlerinizle olan ilişkinizi yeniden gözden geçirmeye ne dersiniz? Porto’nun şoförleri...Geçen hafta Beşiktaş’ın maçı için Porto’daydım. Vodafone’un davetlisi olarak gittim. Porto, 250 bin nüfuslu sempatik bir kent. Çevredeki dünyaca ünlü şarap bağlarına yaptığımız tren yolculuğu ilginçti. Hem en güzel şarapları hem de en leziz yöresel yemekleri tatmak fırsatı bulduk. İçinden nehir geçen şehrin merkezine bakan otelimizin manzarası mükemmeldi. Porto’da taksi şöförleri bizim gruptakilerin dikkatini çekti. Ne İngilizce konuşuyorlar, ne yol biliyorlar. Kullanmasını beceremedikleri için GPS ile bile kayboluyorlar. Nerede bizim leb demeden leblebiyi anlayan uyanık şoförlerimiz? Porto’daki taksi şoförleriyle Portkizlileri AB’ye alıyorlarsa biz hiç girmeyelim. Geziyi Vodafone adına başarıyla düzenleyen Ünite İletişim’den Ercüment Şener ve deneyimli rehberimiz Saffet Emre Tonguç’a teşekkür ediyorum. Yol arkadaşım sevgili Kenan Erçetingöz ile seyahat etmek de çok keyifliydi. İspanya’ya yolunuz düşerse Porto’ya da bir uğrayın derim. Yoksa bize uzak.Mr. Redrose’un filmiEski türkücü yeni sinemacı Mahsun Kırmızıgül ya da isminin İngilizcesi’yle Depressed Redrose, “New York’ta 5 Minare“ diye iddialı bir film yaptı. Proje aşamasından çekimlerin sonuna kadar film hakkında çok konuşuldu. Mr. Redrose, filmi vizyona girmeden önce eleştirmenlere göstermek istemedi. Yani onların filmi beğenmemesinden ve gişeyi olumsuz etkilemesinden çekindi. Sonra film gösterime girdi ve Mr. Redrose’un eleştirmenlere ön gösterimi neden yapmadığı ortaya çıktı. Film beklenildiği gibi değildi. İzleyenler hayal kırıklığına uğradı. Bir kişi hariç. Gazeteci Hıncal Uluç. Hıncal Hocam herkesin yerden yere vurduğu veya acımasızca eleştiride bulunmamak için nazik kelimeler bulmakta zorlandığı Mr. Redrose’un filmini göklere çıkardı. Filmin oyucularından Mustafa Sandal için Hollywood’da rahat iş bulur kehanetinde bulundu. Devamı gelsin dedi. Pes! Hıncal Hocam, “New York’ta 5 Minare”ye peşin hükümsüz gidin diye yazmış. Ama kendisi bu tavsiyeye uymamış.

Devamını Oku

Hande ile Demet elele

6 Kasım 2010

Popçu Hande Yener ve Demet Akalın yine birbirlerine girmişler. Daha önce de bir vukuatları vardı. Sonra baktılar millete baygınlık geldi, ilginç olsun diye kanka takıldılar. Yüzeysel arkadaşlıkları ikisinin de işine yaradı. Gündeme geldiler. Ama bir süre sonra o da bayatladı. Tekrar düşman kesilmenin zamanı geldi. Yoksa ne yapsalar ikisinden bir sansasyonel haber çıkmıyordu. Şimdi yine atışmaya başladılar. Hande, Demet’in Viyana’daki konserini kimsenin izlemediğini, Demet de Hande gibi aşk hayatıyla gündeme gelmeye çabalamadığını etrafa yayıyor. Ben ikisini de kutluyorum. Bu kadar boş bir haberle kendilerinden bahsettirdikleri için. Kolay değil. Sonuçta ikisi de zamanında boş salonlarda sahne almak zorunda kaldılar. İkisi de aşk hayatlarıyla haber olup kendilerinden söz ettirmeyi başardı.Hande ile Demet aslında tam birbirleri için yaratılmış. Zor zamanlarda bir darılıp bir barışarak durumu idare ediyorlar.Biz de enayi gibi onları yazıp, konuşuyoruz. Sizin anlayacağınız Hande ile Demet elele. Gerisi palavra.Arakçı ile ArakçıoğluTelevizyoncu Okan Bayülgen, komedyen Tolga Çevik’in “Komedi Dükkanı” isimli programının kendisinden çalıntı olduğunu iddia etmiş ve Tolga’ya “Arakçıoğlu“ diye laf atmış. Şimdi böyle bir iddiada bulunan birinin önce kendine bakması gerek. Şovmen Okan Bayülgen’in bugüne kadar yaptığı hangi program bir başkasından esinti değil ki? Bugüne dek orijinal bir format bulmuş da bizim mi haberimiz yok? Tutturamadığı her programdan sonra bir başkasını taklit etmeyi denemedi mi? Ekranda her yaptığı değişiklik yüzde yüz yabancı şovlardan bir alıntı değil mi? Kimi kandırıyor? Okan Bayülgen’in sübjektif başarısı iyi bir kopyacı olmasından kaynaklanmıyor mu? Amerikalı meslekdaşları David Letterman, Jay Leno ve Conan O’Brian’ın kolajını yapmak yeni bir format yaratmak mı oluyor? Tolga’yı tanımam etmem. Programını da izlemedim. Okan Bayülgen’den birebir kopya çektiyse o zaman Tolga’nın arakçıoğlu olması normal. Araklayandan araklıyor sonuçta. Sanmam. Araklanacak bir şey yok ki! Boşuna heves“Aşk-ı Memnu“ ve “Ezel“ dizilerinin ekrandaki başarısı yapımcı şirketin ağzını sulandırmış olmalı. Başrol oyuncuları Beren Saat, Kıvanç Tatlıtuğ, Kenan İmirzalıoğlu ve Cansu Dere ile bir sinema filmi çekmeye karar vermişler. Haberlere bakılırsa 4 popüler oyuncu da kendilerine yapılan teklifi kabul etmiş. Ne yapacaklardı? Sözleşme altında oldukları, şöhret ve ganimetlerini borçlu oldukları yapımcıları red mi edeceklerdi? Olay bu kadar basit değil. Ekrandaki başarı öyle kolay kolay gişe hasılatına dönüşmüyor. İzleyici televizyonda sürekli gördüğü tipleri para verip seyretmiyor. Bu sadece bizim için değil tüm dünyada geçerli. Hollywood’un şu anda en ünlü yıldızları Tom Hanks, George Clooney, Robin Williams, Jennifer Aniston, Jessica Alba, Sarah Jessica Parker, kariyerlerine ilk başladıkları gibi televizyonda kalsalardı çevirdikleri filmler sinema gişelerinde sinek avlardı. Beren, Kıvanç, Kenan ve Cansu dörtlüsü sinemada tutmaz. Boşuna heveslenmesinler.Kim daha “artiz”?Galatasaraylı milli futbolcu Arda Turan ile oyuncu Kıvanç Tatlıtuğ’un birlikte maç izlemelerini görmek kafamda hangisi daha “artiz” sorusuna neden oldu. Bence Arda Turan, Kıvanç’tan daha “artiz.” Ondan daha çok gündemde. Daha lüks bir araba kullanıyor. Daha popüler bir sevgilisi var. Oynamasa bile Kıvanç’tan daha çok konuşuluyor. Belki Arda böyle olmasını istemiyor. Ama ok yaydan fırladı bir kere. Kıvanç’ın gündeme gelmesi için bir şeyler yapması gerekiyor. Arda ise hiçbir şey yapmadan gündeme gelmeyi başarıyor. Kıvanç bugün bir dizide yarın başkasında. Arda’nın hayatı dizi. Hangisi mi daha artiz? Açık farkla Arda!

Devamını Oku

No dans

5 Kasım 2010

Biz Türkler dans edemiyoruz. Toplu halde oynamasını ve göbek atmasını çok seviyoruz. Her fırsatta çıkıp maharetlerimizi göstermeye bayılıyoruz. Ancak iş ferdi olarak dans etmeye gelince olay bitiyor. Ekrandaki dans yarışması bunun son kanıtı. Dünya güzeli Azra Akın ve sempatik Fransız futbolcu Pascal Nouma haricinde tüm yarışmacılar “Yok Böyle Dans”ın ilk bölümünde sırıttı. Hatta benim geçen hafta açık ara favori gösterdiğim karizmatik sunucu Burcu Esmersoy bile kendinden emin olmayan performansıyla hayal kırıklığı yarattı. Müzisyen Metin Arolat şaka gibiydi. Meslekdaşı Bedük ise sarı takım elbisesiyle Susam Sokağı’ndaki Minik Kuş’un sokakta sallanarak gezdiği haline benziyordu. Bizim ailede rahmetli pederim ve amcam çok güzel dans ederlerdi. Ağabeyim de fena değildir. Ben ise dans konusunda tam bir kazmayım.Tıpkı Sörfcan Bora Kozanoğlu ve milli yüzücü Derya Büyükuncu gibi. Yazar Sibel Arna ile rapçi Ragga Oktay’ı bir dans yarışmasında görmek bile acı. Sunucu Defne Joy Foster ağız kalabalığına getirip şirinliğiyle günü kurtarmaya çalışıyor ama olmuyor. İkoncan Eda Taşpınar da ne yazık ki ne kadar uğraşsa asla danscan olamayacak. Gazeteci Güneri Civaoğlu’nu ayrı bir kategoride tutmak gerekiyor. Güneri Bey yarışmaya dans etmek için filan katılmamış. Sadece seksi ve kıvrak partnerini yakından izlemek için orada. Sonuç olarak biz maalesef dans etmeyi beceremiyoruz. Onun için “Yok Böyle Dans“ diye bir program bize uymaz. “No Dans“ desinler strese girmeden rahat rahat izleyelim. Hiperstar Ajdar’ı da konuk sanatçı olarak alsınlar, eğlenelim.Detoks kamplarıKöşe yazarı ve şarkıcı Ayşe Özyılmazel, detoks kampına gitmiş. Saati saatine günlük detaylı raporlar veriyor. Ben detoks kamplarını gereksiz buluyorum. Boşa haracanan zaman ve para. Yaşam tarzını değiştirmedikten sonra bir süre detoks yapmışsın ne işe yarar? Saunası, pilatesi, yogası, jimnastiği, sebze suları, uykusu iyi güzel de hepsi geçici. Detoks kampından çıktıktan sonra eski hayatına dönüyorsan gitti tüm çabalar. Uyanıklar zaafımızdan para yapıyor. Biz de detoks olduk diye avunuyoruz. Sen gidiyorsun yerine başkaları geliyor. Detoksçular kazanmaya devam ediyor. Detoks olup da detokslu kalan birini daha duymadım. Ye, iç, gez, eğlen, keyfine bak. Stresini detoksla yeter!Estetik harikalarıGüzelliği dillere destan şarkıcı ve oyuncu Emina Sandal komple estetikliymiş. Emina Hanım, göğüsleri, burnu, dişleri ve dudağından operasyonlar geçirmiş. Evrim geçirmiş, ikinci Deniz Akkaya mucizesi diyorlar. Ne var bunda? Estetik yaptıran herkes Emina Sandal gibi mükemmel olacaksa helal olsun. Kadın ne yaptırdıysa kendine yakıştırmış. Tıpkı Deniz Akkaya ve Ajda Pekkan gibi. Bu arada Harika Avcı’yı da unutmayalım. Onun da öncesi ve sonrası iki farklı kadın gibiydi. Ben estetikten yanayım. İmkanın varsa yaptıracaksın. Doğal moğal dinlemeyeceksin. Kendini mümkün olduğunca güzelleştireceksin. Bundan da utanmayacaksın, gocunmayacaksın. Övüne övüne estetiğe harcadığın paranın tadını çıkaracaksın. Oran buran yapılıysa ne saklıyorsun? Kime ne? Sen sonuçtan mutlu musun ona bak. Gerisi hikaye. Doğal kim kaldı ki Emina ile uğraşıyorlar? ‘Lale Devri’ bitebilir ama estetiğin devri bitmez. İnanmıyorsanız oyuncu Hande Ataizi’ye sorun!Armağan’ın derdine bakBir dönemlerin demirbaş jüricisi Armağan Çağlayan, popçu Burcu Güneş için sosyal paylaşım sitesi Twitter’da “Gerçekten ekran sevimliliği başka bir şey. Yoksa yok işte. İstersen sekiz oktav sesin olsun! İtici olmak zor“ diye yazmış. Armağan Bey ekran sevimliliğinden söz edecek son kişi olmalı. Şayet kendisi izleyiciye ekranda sevimli geliyorsa herkes gelebilir. İtici olaya gelince... Armağan Çağlayan’ın, Burcu Hanım gibi 8 oktavlık sesi de yok!Cansız paraTelevizyonda “Canlı Para“ diye bir yarışma var. Paralar dahil her şeyi cansız. Sunucu olarak oyuncu Engin Altan Düzyatan’ı seçmişler. Engin Bey, belli ki çok kaliteli ve düzgün bir adam. Ama yarışma sunucusu değil. Biz yarışma programlarında sululuk ararız. Sunucunun laubali olmasını bekleriz. Tiyatrocu Kenan Işık gibi ciddi ve ifadesiz sunucular bize göre değil. Onlara bir türlü alışamıyoruz. Engin Bey android gibi. Yarışmayı robotumsu bir tarzda sunuyor. Birileri para kazansa bile izleyici onun sunumuyla zevkine varamaz. Heyecan diye bir şey yok. Böyle olunca da “Canlı Para” ekranda cansız para olarak bön bön sırıtıyor. Bir milyon lira kağıt paranın hiç bu kadar sıkıcı olduğunu tahmin etmezdim.Go BablaBülent Ersoy, nam-ı diğer Bülent Abla ya da kısaca Babla, geçenlerde Bağdat Caddesi’nde trafiği alt üst etmiş. Şöförlü aracıyla ters yöne giren Babla karşıdan gelen otomobillerin protestoları karşısında camlarını kapatıp kapılarını kilitlemiş. Şoförüne “Kimseye yol vermeyeceksin“ diye emir vermiş. Babla’nın aracının önünde kuyruk oluşmuş. Otomobilerinden çıkan sürücüler önce ıslıkla sonra art arda kornalar çalmaya başlayarak Babla’nın kenara çekilip kendilerine yol vermesini istemişler. Babla hiçbirini dinlememiş. Neyse ki olan biteni kaldırımdan izleyen yaşlı bir teyze Babla’nın aracına yaklaşıp “Evladım yapma, sana hiç yakışmıyor“ demiş ve yanağını okşamış. O ana kadar arabasında hareketsiz oturan Babla da birden yumuşamış. Şoförüne talimat verip yolu açtırmış. Sizin anlayacağınız trafikte küçük çapta bir Babla krizi yaşanmış. Ben burada ters yöne girmiş bile olsa Babla’yı haklı buluyorum. Diğer sürücülerin onu gördüklerinde geri çekilmeleri gerekirdi. Ben olsam hiç itirazsız ona yol verirdim. Bu memlekette kaç tane Babla yetişiyor? Bütün yollar ona feda olsun. Go Babla! Kim tutar seni!Haftanın kabusu Rüyamda uzaydaydım. Türkiye’nin Elvis’i Erol Büyükburç, kovayla spermlerini taşıyordu!Haftanın reklamıYönetmen Sinan Çetin’in, çektiği reklam filminde yaşam mimarı Ali Ağaoğlu’na “Para babam benim“ dercesine sarılması.Haftanın trafik uyarısıTEM Otoyolu’nda emniyet şeridini ihlal eden ayıların tümü Kavacık Hayvan Sevkiyatı noktasında buluşuyorlar.Haftanın detoks tavsiyesiMuğla, Dalyan’da Sultaniye’deki çamur ve kükürt banyoları. Mükemmel!

Devamını Oku

Demek ki neymiş?

29 Ekim 2010

1) Şarkıcı Nefes, Seda Sayan’la kuliste sohbet ederken kendine hakim olamayıp poposuna dokunmuş ve çok beğenmiş. Nefes’e göre Seda Hanım’ın taş gibi bir popoya sahipmiş.Demek ki neymiş: Seda Sayan içine acayip sert korse giyiyormuş. 2) 40 yaşını geçen şovmen Beyazıt Öztürk’ün abisi motosiklet almasına izin vermiyormuş.Demek ki neymiş: Altın yumurtlayan tavuk kesilmezmiş.3) Sinema eleştirmeni Atilla Dorsay, eski Yeşilçam şöhretlerinin sırf bedava tatil yapmak için Antalya Film Festivali’ne katıldıklarını iddia etmiş. “Filmleri 30 sene geride kalanları Altın Portakal’a çağırmasınlar” buyurmuş.Demek ki neymiş: Eleştirmenler yaşlandıkça huysuz ve kıskanç oluyormuş.4) TRT her yıl düzenlediği anketten vazgeçmiş. Eurovision adayını bu sene TRT Müzik Dairesi’nin oluşturduğu seçici kurul belirleyecekmiş.Demek ki neymiş: Eurovision’a bu yıl TRT’den pistonu olan katılacakmış.5) Uluslararası Şeffalık Örgütü’nün 178 ülkede yaptığı ankete göre Türkiye yolsuzlukta dünya 56’ncısı gelmiş.Demek ki neymiş: Anketörleri dolandırmakta üstümüze yokmuş.6) Zincirlikuyu’da dairelerin metrakare fiyatı 18 bin dolara kadar çıkıyormuş. Teras dairenin fiyatı 18.8 milyon liraymış.Demek ki neymiş: Mezarlığa tepeden bakmak insana çok pahalıya patlarmış.7) Geçen yaz Güney Afrika’daki Dünya Kupası’nda 8 maçın sonucunu tahmin eden kahin ahtapot Paul ölmüş.Demek ki neymiş: Kehanette bulunanlar başkalarının işlerine burunlarını sokmaktan kendi başlarına geleceklerden habersiz oluyorlarmış.8) Şebnem Dereli, Facebook sayfasına “Hayatta tek gerçek kariyerdir. Sen çalışırsın, karı yer” diye yazmış.Demek ki neymiş: “Tecrübe konuşuyor’’ lafı doğruymuş.9) Sosyal-İş Sendikası’nda görevli kadın avukat Başkan’ın makam odasına asık suratla girdiği için işten atılmış.Demek ki neymiş: Patrona surat asılmaz, içinden küfredilirmiş.10) 1998 yılında başkanlık yarışını bir oy farkla kazanan Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım 12 yıldır koltuğunu kimseye kaptırmamış.Demek ki neymiş: Sarı lacivertlilerde başkanlık İddia’sı 1-12 veriyormuş.Erbakan BaşbakanSaadet Partisi kadar liderlerine sadık bir başka parti herhalde dünyada yoktur. Hatta partinin adı Sadıklar Partisi bile olabilirmiş. Sadakat konusunda rakip tanımıyorlar. Baksanıza kurucuları Necmettin Erbakan’ı büyük bir oy çoğunluğuyla yeniden genel başkan seçtiler. CHP’nin bile demirbaş genel başkanları Baykal’ın yerine yıllar sonra yeni liderleri olarak Kılıçdaroğlu’nu seçtiği bir devirde SP’nin Necmettin Bey’e takılıp kalması bana pek mantıklı gelmiyor. Onursal Başkanlık ayrı, aktif çalışma gerektiren genel başkanlık ayrı. Necmettin Bey, asansörle yükseltildiği podyumdaki konuşmasında iktidar olmaktan söz etti. Erbakan’ın bu saatten sonra Başbakan olduğunu düşünebiliyor musunuz? Rahmetli başbakanlarımızdan Bülent Ecevit’in son döneminde ABD Başkanı George Bush’un karşısında Oval Ofis’teki süzülmüş halini hatırlıyor musunuz? Necmettin Bey’in tevellütü gerçi ondan bir yaş küçük ama görüntü olarak on yaş daha yaşlı duruyor. Dünyada yaş ortalaması en düşük ülkelerin başında gelen canım Türkiyem’in başına dünyanın en yaşlı liderinin geçmesini düşünmek bile ne kadar tezatlar içinde bir ülke olduğumuzun göstergesi.Tenk yu EbruEbru Akel’in performansı genelde başarılıdır. Tabii, üstüyle başıyla uğraşmadığı zaman. Oram nasıl, buram nasıl, diye düşünmeye başlarsanız sahnede başarılı olma şansınız yok. Ebru Hanım da sanki giydiği tuvaleti düşünmekten sunumuna odaklanamadı. Efsane İtalyan sinema yıldızlarından Claudia Cardinale ile sözüm ona yapılan bir telefon bağlantısında defalarca ‘Tenk yu’ deyip sevinmesi çok komik oldu. ‘Sözüm ona’ diyorum çünkü Ebru Hanım’ın ‘Tenk Yu’, ‘Tenk Yu’ dediği hattaki kişinin Claudia Cardinale olduğuna dair hiçbir kanıt yoktu. Bu devirde görüntülü telefonlar, internet bağlantıları var. Sana uzatılan bir telefonu mikrofona dayayıp sonra da ‘Tenk Yu’ demeye başlarsan ister istemez komik olursun.

Devamını Oku

Şahane Şevval

28 Ekim 2010

Şarkıcı Şevval Sam’ı geçenlerde ilk kez izleme fırsatını buldum. Çok beğendim. Sahnesi de kendi gibi çok güzel. Son derece samimi ve doğal. Üstelik kadın gibi kadın. Cilve yapmasına gerek yok. Gülümsemesi yeter. Her dilden türküler söylüyor. Duruşunda bir kalite ve zerafet var. Leman Hanım’ın kızı almış başını gitmiş. Şahane Şevval’i siz de mutlaka sahnede izleyin. Büyülenmemek mümkün değil!Radyo N 101’de hafta içi her sabah 07.00-10.00 arası yayınlanan BACK UP MORNING SHOW’da ilginç anketler yapıyoruz. Geçen gün yine dinleyicilerimize sorduk. “Kimler göründükleri gibi değil?“ diye. İşte gelen yanıtlar...Göründüğü gibi olmayanlarTop Ten: Okan BayülgenGülben ErgenEsra CeyhanSibel CanSafiye Soyman-Faik ÖztürkAhmet HakanMahsun KırmızıgülFadıl (Jet) Akgündüz Bülent ErsoyMehmet AslantuğBir de göründüğü gibi olanlarTop Ten: KibariyeYıldız TilbeRambo OkanErman ToroğluFatih TerimHiperstar AjdarEda Taşpınar-Bora KozanoğluUğur DündarErtuğrul SağlamArzum OnanDans kraliçesi BurcuTelevizyonda yeni bir dans yarışması başlıyor. Ünlüler ve profesyonel dansçılardan oluşan partnerleri her hafta canlı yayında yarışacak. Yarışmaya katılan ünlüler arasında gazeteci Güneri Civaoğlu, müzisyen Bedük, oyuncu Nilgün Belgün, emekli futbolcu Pascal Nouma, dünya eski güzeli Azra Akın, popçu Burcu Güneş, sunucu Defne Joy Foster ve milli yüzücü Derya Büyükuncu gibi renkli isimler var. Bir de ekranların güzel yüzlü sunucusu Burcu Esmersoy. Ben şimdiden bir alevera, dalevara olmazsa Burcu kazanır diyorum. Soluk bile almadan çılgın gibi dans etmeye bayılıyor. Müthiş enerjik. Müziği duyunca resmen yerinde duramıyor. Fiziği, kondisyonu mükemmel. Her türlü dansı kendine yakıştıracağından hiç şüpheniz olmasın. Onun için benim açık ara favorim Burcu Esmersoy. Diğerlerinin Allah yardımcısı olsun.Evin hanımı beylerÜnlü oyuncu Nurgül Yeşilçay’ın 5 yıllık eşi ve meslekdaşı Cem Özer geçenlerde arabasında iki kızla görüntülenince çiftin yakın dostu sanatçı Nilgün Belgün, “Cem eşini aldatmaz. Evin hanımı gibidir. Nurgül’ün etrafında ‘Ne istiyorsun hayatım’ diye dolaşır. Yemek pişirir, evin düzenini sağlar“ demiş. Cem akıllı adam. Kadınını mutlu edersen rahat edersin. Ev hanımı gibi olmanın bence artıları var, sakıncası yok. Peki, ev hanımı gibi olan diğer ünlü beyler sizce kimler? Önder Bekensir, Demet Akalın ile evliyken değilse bile şimdi birlikteyken tam bir ev hanımı kimliğine büründü. Sempatik oyuncu Mehmet Ali Alabora’da bir ev hanımı görüntüsü var. Sunucu ve oyuncu Pınar Altuğ’un bebek yüzlü oyuncu eşi Yağmur Atacan, sabaha kadar uğraşsa ev hanımı gibi olmadığına maalesef kimseyi inandıramaz. Manken Sema Şimşek’in yakışıklı eşi Burak Hakkı da sanki ev hanımı tanımına uyuyor. Magazinci Kenan Erçetingöz de öyle. Ben de huyum kurusun ev hanımı gibiyimdir. Biz erkekler için böylesi daha iyi. Çünkü hayatta rahat ve huzur yüzü görmek için kadın milletiyle iyi geçinmek gerek.İlişki sonrası ilişkilerOyuncu Hülya Avşar ile işadamı Sadettin Saran’ın 3.5 yıl süren ilişkisi Sadettin Bey’in geçenlerde basın açıklamasıyla sona ermişti. Şimdi de gittiği spor salonuna üye olmak isteyen Hülya Avşar’ı yetkililer tarafından uyarmış. “Lütfen Hülya Hanım’a benim de oraya üye olduğumu iletin. Bu durumu bilsin ki, ileride karşılaşırsak beni görünce şaşırmasın” demiş. Saadettin Bey’in endişesi yersiz. Hülya Hanım onu orada görünce hiç şaşırmaz. Çünkü Hülya Hanım oraya zaten Sadettin Bey üye diye gitmek istiyor. Yani neden durup dururken aynı spor salonuna gitsin ki? Biz erkekler çok safız. Kovalandığımızı bile farkedemiyoruz. İlişki sonrası ilişkilerde kadın uzayıp giden erkeğin peşini nedense bir süre bırakamıyor. İşin özeti bu!Beşiktaş’ta yeni bir AllenBeşiktaş’ın yeni bir Allen’i var. Amigo Alen, Çarşı’nın efendisiydi. Allen Iverson da potaların efendisi. Ama efendi dediysek lafın gelişi. Yoksa Allen Iverson’un efendilikle uzaktan yakından bir ilgisi yok. Amerikan Profesyonel Basketbol Ligi NBA’nin haylaz yıldızı son olarak Philadelphia 76’da forma giymiş, ancak alkol ve kumar sorunu nedeniyle takımdan kovulmuştu. Beşiktaş’la 4 milyon dolar karşılığında 2 yıl opsiyonlu bir anlaşma yapmış. Sözleşmeye göre Allen bir yıl sonunda isterse takımdan ayrılabilecekmiş. Ancak ilk sezonu tamamlamak zorundaymış. Ben 35 yaşındaki Allen’in canım Türkiyem’e iki nedenden dolayı geldiğini tahmin ediyorum. Biri para, diğeri gece hayatı. Yani basketbol oynamak değil! Allen, büyük bir olasılıkla ligde oynayan Amerikalı basketbolculara sormuştur. “Orası nasıl bir yer?” diye. Aldığı cevap onu fazlasıyla memnun etmiş olmalı. Neden etmesin ki? İstanbul’dan daha eğlenceli yer mi var Amerika’da? Buna New York da dahil. İç içebildiğin kadar. Kumar deseniz sadece bir saat ötede. Atla uçağa git Kıbrıs’a. Allen için burası cennet. Basketbol oynamak angarya. Kim uğraşacak salonda bir aşağı bir yukarı topun peşinde salak gibi koş babam koş. Allen mi? Hiç sanmam. Öyle olsaydı zaten memleketinde kalırdı. Beşiktaş forma satacağım diye başına dert açıyor. Ama Allen hariç kimse farkında değil!İşler garantiGeçen hafta Garanti Bankası’nın Antalya’daki geleneksel yıllık toplantısına davetliydim. Garanti Bankası’nın önlenemez yükselişine tanık olmak bir Türk olarak beni son derece mutlu etti. Ülkemizde bankacılık sektörü son yıllarda çok güçlendi. Garanti Bankası başı çekenlerden. Bunu takım halinde iyi çalışmaya borçlular. Başlarındaki Ergun Özen’den en küçük şubenin müdürüne kadar hepsi kenetlenmiş ve misyonlarına inanmış vaziyette. Büyük patron Ferit Şahenk’in Garanti Bankası’nın başarı öyküsüne olan katkısı inanılmaz. Hepsi onun ailesinin bir ferdi gibi. Onlarla gülüyor, eğleniyor ve coşuyor. Eminim nur içinde yatsın rahmetli pederi Ayhan Bey, kendisiyle ve bankasıyla büyük gurur duyuyordur. Garanti Bankası cesur atılımlarıyla liderliğe oynamaya devam ediyor. Bu gidişle zirvedeki yerlerini uzun süre korurlar. Sizin anlayacağınız Garanti’de işler garanti.

Devamını Oku

Cansu Dere suçsuz mu?

21 Ekim 2010

Güzel oyuncu, eski manken Cansu Dere geçenlerde ehliyetsiz otomobil kullanırken yakalanmış. Sözüm ona Cansu Hanım oynadığı dizi gereği direksiyon başına geçmiş. Polis de bunu yememiş ve Cansu Hanım’a gereken cezayı vermiş. Köşe yazarı Rahşan Gülşan ‘’Cansu Hanım suçsuz, dizinin prodüksiyon ekibi bunu düşünmeliydi” dedi. Neden? Cansu Hanım kendini düşünmekten aciz mi? Yönetmene “Ben ehliyetimi kaptırdım. Otomobil kullanamam” diyemiyor mu? Yoksa rol yapmaya o kadar alıştı ki gerçekleri söylerken mi zorlanıyor? Cansu Hanım hayatta ne istediğini bilen ve bunu başarabilecek zekâda bir kadın. Ama bu konuda suçu başkalarında değil sadece kendisinde araması gerekiyor.Köprüyü geçinceye kadar...Avrasya Maratonu’na katılan 120 bin kişi Boğaziçi Köprüsü’nden geçerken büyük bir tehlike yaşanmış. Uzmanlar üstüne çok yük binen köprünün o anda yıkılabileceğini iddia ediyor. “Rezonans” denilen titreşimlerin yaşandığı durumda mazallah köprü darmadağın olabilirmiş. ‘Köprü bir daha böyle bir kalabalığı kaldırmaz’ diyenler haklı olabilir. Ama ‘Bu olaydan sonra köprüyü dinlendirmek gerekiyor’ diyenler saçmalıyor. Ne dinlenmesi? İnsan mı bu? Köprü bu köprü! Yorulmaz, şikayet etmez, ağlamaz, zırlamaz... Sadece arada bir bakım ve geçiş ücretine zam ister, o kadar. Siz düşünebiliyor musunuz ‘dinlendiriyoruz’ diye köprüyü kapattıklarını? Etiyopyalıların kazanacağını bile bile bir maraton yaptılar, şimdi bizi duman edecekler.Toroğlu- Çakar kabaresiEkrana çıkan eski hakemler arasında en sivri yorumcular Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar ikilisi... Bunlar ayrı kanallarda ayrı programlar yaparken tek tabanca çalışıyorlardı. Erman Hoca’yı, Maraton’daki partneri Şansal Büyüka dizginliyordu. Ahmet Hoca’yı da Telegol’ün sunucusu Serhat Ulueren kontrol ediyordu. Ancak bunlar aynı kanalda ve programda bir araya gelince ‘ateşle barut bir arada’ misali kontrolsüz bir ‘Toroğlu-Çakar Kabaresi’ başladı. İkisi de dikkati üstüne çekmek için her numarayı yapıyor. Ahmet Hoca, provokasyondan çekinen Erman Hoca’yı bundan böyle koruması altına aldığını söyledi. Erman Hoca da “Sen beni nasıl koruyacaksın? Benim gittiğim yerlere sen gelemezsin” diye karşılık verdi. Buradan şu anlaşılıyor: Ahmet Hoca eşinden izin almadan evden dışarı çıkmıyor ya da çıkamıyor. Erman Hoca da istediği zaman evden çıkıyor, istediği zaman eve dönüyor. Toroğlu-Çakar Kabaresi tam gaz devam ediyor. Ancak ikisinin de egosu acayip şişik... Birbirlerine girmeden devre arasını getirirlerse büyük başarı. Emre Kongar ile Mehmet Barlas çatışması kulaklarına küpe olmalı. İkisi de dayılığı bırakıp biraz alttan almayı denemeli. Yoksa kabareleri stüdyoda değil, karakolda bitecek.Para insanı bozuyor mu?‘Türk Malı’ dizisinin setinde kavga çıkmış. Dizinin Erkan Kuzu’su Şafak Sezer ile eşi Abiye Kuzu karakterini canlandıran Binnur Kaya çekimler sırasında tartışmışlar. Şafak, Binnur’a “Defol git” diye bağırmaya başlamış. Ne yapacağını şaşıran ve ağlamaya başlayan Binnur da seti terk etmiş. Dizinin setinde daha önce de buna benzer tatsızlıkların yaşandığı, ancak daha sonra sorunların çözülüp tatlıya bağlandığı iddia ediliyor. Şafak ile Binnur’u mütevazı, ayakları yere basan, bulundukları yeri hazmetmiş kibar insanlar olarak tanıdık. Birlikte oynadıkları ve para kazandıkları bir dizinin başarısı için uğraşmalılar. Bindikleri dalı kesmek için değil. Aralarında ne geçti bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum. Ama bu kavga olayı hoş değil. Karizmalarına yakışmıyor. ‘Para insanı bozuyor’ derler. Hiç beni bozacak kadar param olmadı. Böyle değiştirecekse de, hiç olmasın!Doğa harikası DalyanCanım Türkiyem’in en güzel doğası, bence Muğla’nın Köyceğiz gölünü Akdeniz’e bağlayan Calbis nehrinin kıyısında, tarihi zenginlikleriyle süslü tatil cenneti Dalyan’da... Dünyaca ünlü caretta caretta kaplumbağları ve tertemiz kumsalı ve deniziyle İztuzu sahili Dalyan’da. 6 bin yıllık şifa kaynağı Sultaniye kaplıcası ve çamur banyoları Dalyan’da. Yeryüzünde eşi olmayan Kaunos antik şehri ve dağlara oyulmuş kral mezarları Dalyan’da. Dağlarındaki defne, zeytin ağaçları, yabani sarmaşıkları, kekik ve ada çayları, ovalarındaki narenciye, nar bahçeleri ve binlerce bitki türleriyle de tam bir doğa harikası. Her gittiğimde Dalyan’a yeniden aşık oluyorum. Her gittiğimde de çevrecilikleriyle tanınan Yücel ve Fulya Okutur çiftinin Dalyan Resort (dalyanresort.com) isimli güzel butik otellerinde kalıyorum. Yeşilliklerin içindeki otelin avlusundaki masmavi havuz, kral mezarlıklarına bakan muhteşem bir manzaraya sahip. Dalyan’dan dönünce radyoda “Bugün çevre için ne yapabilirim” diye bir sosyal sorumluluk kampanyası başlattım. En değerli miras olan doğamıza sahip çıkalım! Çöp saçan arabalarAraçlarından sokağa çöp atan çevre katillerine deli oluyorum. Medeni ülkelerde en büyük cezayı bu kuş beyinlilere veriyorlar. Hem de can ve cep yakan cinsten para cezaları. Ama bizde ne oluyor? Ben daha aracından sokağa sigara izmariti ya da çöp attı diye birine ceza verildiğini görmedim. MOBESE kameralarından saçma park cezaları vermesini biliyorlar ama... Aracından çöp atan çevre katillerini hiç çekinmeden polise ihbar edin. O pisliği sizin evinizin içine dökseler nasıl tepki verirdiniz?

Devamını Oku

Go Home Hiddink / Come Home Terim

16 Ekim 2010

Hollandalı teknik adamlar ülkemizde başarılı olamıyor. Bizi umursamaz, küçümser ve sanki lütfen buraya gelmiş gibi bir halleri var. Üstelik son derece tembel ve beceriksizler. UEFA Şampiyonu olmuş Galatasaray futbol takımı Hollandalı Frank Rijkaard, yüzünden tarihinin en kötü dönemini yaşıyor. Dünya futbolunda rakiplerinin çekindiği bir güç haline gelen milli takımımız Hollandalı Guus Hiddink geldiğinden beri ayakta duramıyor. Bu ne rezalettir? Hadi Galatasaray’da Rijkaard’ın defosunu görecek veya kabullenecek bir yönetici yok. Yardımcısı Oğuz Çetin ile birlikte milli takımı resmen mahalle takımına çeviren Hiddink’in hiçbir işe yaramadığını gören bir federasyon yetkilisi de mi yok? Gelen gideni aratır derler. Doğruymuş. Fatih Terim, uzun süredir ortalıkta gözükmüyor. Gerçi Galatasaray’ı çalıştırdığı 2’nci dönemde ve Dünya Kupası’na götüremediği için istifa ettiği milli takım teknik direktörlüğünde biraz hayal kırıklığı yaratmıştı. Ancak şimdi onu mumla arıyoruz. Galatasaray’ı bu saatten sonra kurtaramaz ama milli takımda hâlâ umut var. Hadi Fatih Hoca görev başına. Millileri ancak sen toparlarsın. Yeni sloganımız: GO HOME HIDDINK / COME HOME TERİM.Mehmet’in filmi Ahmet’in eleştirisiÜnlü oyuncu Mehmet Aslantuğ, kendi imkanlarıyla “Aşkın İkinci Yarısı’’ diye bir film çekmiş. Köşe yazarı Ahmet Hakan da bu filmi beğenmemiş. Mehmet Aslantuğ’un kötü bir film çekmesini tetikleyen nedenleri gazetedeki köşesinde sıralamış. Mehmet Bey de bu duruma içerlemiş ve Ahmet Hakan’ın eleştirilerine madde madde cevap vermiş. Olmamış.Ahmet Hakan, filmi eleştirmekte Mehmet Aslantuğ’a göre haksız olabilir. Ancak kalkıp bunlara birebir cevap vermeye çalışmak son derece saçma. Recep İvedik filmleriyle gişede hasılat rekorları kıran Şahan Gökbakar, bile filme yapılan her eleştiriye gereksiz yere bir cevap yetiştirdiğinde antipatik olmuştu. ‘Bile’ diyorum çünkü Mehmet Aslantuğ’un çektiği filmden öyle büyük bir hasılat beklentisi içinde olduğunu sanmıyorum. Filmi çekmekle ‘sanatsal mastürbasyon’ yapmış bile denebilir. İzleyici ekranda gördüğü tipleri sinemada para verip izlemiyor. Aşk-ı Memnu’nun Bihter’i, Beren Saat’in son filmi gişede tam bir fiyaskoydu. Cem Yılmaz, Ata Demirer, Şahan Gökbakar televizyon dizilerinde de oynasalar filmleri bu kadar iş yapmaz. Mehmet Aslantuğ, düzgün ve akıllı adamdır. Dozunu kaçırmış eleştirilere gülüp geçmelidir.Çürük PortakalAntalya’da artık film festivali yapmasınlar. Çünkü beceremiyorlar. Her sene bir tatsızlık oluyor. Bu yıl yönetmen, müzisyen Emir Kusturica denilen adamı davet ettiler. Sonra da protesto etmek için yuhaladılar. Adam da söylene söylene gitti. Bu arada festivalin kredibilitesi de bitti. Antalya Film Festivali’ni hazırlayanlar organizasyon yapmasını bilmiyorlar. Yarışmaya katılacak filmlerden tutun, ödül törenine kadar baştan aşağı ne yapsalar ellerine ayaklarına doluyorlar. Büyük bir inatla kimsenin asla izlemeyeceği filmleri gösteriyorlar. Sanata politika karıştırmak için kaşınıyorlar. Festivali baltalayacak konuklar bulup çağırıyorlar. Ellerinden geldiğince ortalığı darma duman ediyorlar. Kimse de zaten bu festivali ciddiye almıyor. Ödül törenine düzgün giyinip giden kalmadı. ‘Altın Portakal’ın mevsimi geçti. Portakal çürüdü! Son bir ihtimal var. Amerika’daki Harvard Üniversitesi’ndeki gibi yılın en kötü filmlerine ve en kötü performanslarına ödüller dağıtılan bir festival yaparlarsa durumu kurtarabilirler. Adı da hazır: ‘Çürük Portakal.’ İşte o zaman ne kadar çuvallasalar göze batmaz!

Devamını Oku

Avşar Kızı’na ayıp oldu

15 Ekim 2010

İş adamı Sadettin Saran, canım Türkiyem’in en ünlü kadınlarından Hülya Avşar ile olan 3.5 yıllık birlikteliğinin sona erdiğini 3.5 satırlık bir faksla basına bildirdi. Bu bana pek doğru bir hareket olarak gelmedi. Bir ilişkinin bittiğini açıklamak erkeğe düşmez. Gerekiyorsa, bunu kadının yapması daha şık olur. Bazı haberlere göre Hülya Hanım ayrılık kararını gazetelerden okumuş. Haber gerçekse kendisine büyük bir haksızlık yapılmış. 3.5 yılını verdiği sevgilisi ikisini ilgilendiren bir konuda onu muhatap olarak bile almamış. Sadettin Bey, belli ki Hülya Avşar ile olan tüm bağlantısını kesmek için böyle bir açıklama yapma gereğini duymuş. Aslında sadece kamuoyuna değil, Hülya Hanım’a da ilişkilerinin kesin olarak sona erdiğinin mesajını veriyor. Artık geri dönüş yok demeye getiriyor. Hülya Avşar, Sadettin Saran’ın yanında çalışan biri değil. Malına, mülküne ortak da değil. Ayrılık kararını ilan etmesine ne gerek var? Sadettin Bey, kasıtlı olmasa da Hülya Hanım sanki yakasına öyle bir yapışmış ki, ondan ancak basına açılarak kurtulabilecekmiş gibi bir hava vermiş. Yani nereden bakarsanız bakın Saran Bey, Avşar Kızı’na ayıp etmiş.Kim kime takmış vaziyette?Okulda kırık not veren öğretmenlerimizin, askerde hayatımızı hep zorlaştıran üstlerimizin, işimizde ne yapsak yaranamadığımız patronumuzun bize taktığını düşünürüz. Spor dünyasında ise eskiden beri ‘takan takana’ bir durum var. Örneğin, Milli Basketbol Takımımızın hocası Tanjeviç, İbrahim Kutluay’a takmıştı. İbo, çok sevdiği Fenerbahçe’den onun yüzünden ayrılmak zorunda kaldı. Milli Futbol Takımımızın eski hocalarından Ersun Yanal’ın, Galatasaraylı Hakan Şükür’e olan takıntısı dillere destandı. Fatih Terim’in tanıyıp dışladığı bir Fatih Tekke takıntısı vardı. Hiddink’in hiç tanımadan dışladığı bir Mehmet Topal takıntısı var. Azerbaycan yenilgisinden sonra tüm spor yazarları Hiddink’e takmış vaziyette. Fenerbahçe’nin hocası Aykut Kocaman, kendini bitirmeden Alex takıntısına son verdi. Şimdi yine iki Brezilyalı Santos ve Bilica’yla takıntısını sürdürüyor. Galatasaray’ın hocası Rijkaard, Servet’e taktı. Diğer takıntısı Elano yedekte bekliyor. Beşiktaş’ın kontrolsüz konuşabilen hocası Schuster, gaf yapmamak için kendi lisanı olan Almanca’nın yerine İspanyolca konuşmaya kafasını taktı.Yorumcu Erman Toroğlu, kendisini ‘Maraton’dan kovdurduğuna inandığı Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ve üç büyük kulübe olan takıntısını her fırsatta belli ediyor. Televizyonda ‘Yavrucuğum’ deyip kızdırdığı meslektaşı Ahmet Çakar da ona takmış vaziyette. Canlı yayında her an kapışabilirler. ‘Aziz Yıldırım’ deseniz, eski başkanlardan Ali Şen’e ve muhalefete takılı duruyor. Takanları saymakla bitmez. Yani, kafayı takmak bir spor olsa inanılmaz başarılı olurduk.Humpty Dumpty Nazmiİngilizce’de en çok bilinen anaokulu tekerlemesi Humpty Dumpty’dir. İngilizce konuşulan ülkelerde doğan her bebek bu tekerlemeyi ezbere bilir. Tekerlemenin Türkçe çevirisi şöyledir:“Humpty Dumpty duvarın üstüne oturdu... Humpty Dumpty büyük bir düşüş yaşadı... Kralın tüm atları ve kralın tüm adamları Humpty Dumpty’i bir daha bir araya koyamadı.” Amerikalı karikatürist W.W. Denslow, 1904 yılında Humpty Dumpty’i kocaman bir yumurta olarak sembolize etti. İngilizlere göre Humpty Dumpty düşmeden önce duvarın üstünde bir Türk gibi bacak bacak üstüne atıp oturmuştu. Tıpkı ünlü söz yazarı Ülkü Aker’in Bodrum’da 3 ay önce evlendiği otoparkçı Nazmi Kafadar gibi! Nazmi Bey, geçenlerde bir akşam aşırı derecede alkol aldıktan sonra çalıştığı otoparkta 1.5 metre yüksekliğindeki beton bahçe duvarının üstünde sızmış. Bir süre sonra da dengesini kaybedip kafa üstü yere çakılmış. Arkadaşları hemen yardımına koşup ambulans çağırmışlar. Alkol komasına giren Nazmi Bey, başından fena halde yaralanmış. Bu olay nedense bana Humpty Dumpty’nin öyküsünü hatırlattı. İyi ki Nazmi Kafadar’ın yardımına koşanlar kralın atlarıyla adamları değildi. Yoksa bizim çiçeği burnunda damat Nazmi Bey, tam Humpty Dumpty olurdu!Hamilelik palavra mıydı?Ünlü yıldız Seren Serengil’in bundan kısa bir süre önce olaylı bir şekilde boşandığı eski eşi Musa Aytun’un iddiasına göre, Serengil’in hamileliği palavraymış. Hamilelik pozlarının hepsi fotoshop’luymuş. Kadınlar genelde kendilerini ince, genç ve güzel göstermek amacıyla fotoshop yaptırırlar. Göbeğini balon gibi göstermek için bu yola başvuranı ilk defa duyuyorum. Şimdi bunlar aralarında anlaşmışlar ve konuşma yasağı koymuşlar. Yani olay kapandı. Öyle kestirip atmak olmaz! Madem başlattılar sonunu getirsinler. Bizi boşu boşuna günlerce oyaladılar. Hamilelik palavra mıydı değil miydi? Ortak bir açıklama bekliyoruz. Biz meraklı milletiz. Çocuk oyuncağı mı bu?

Devamını Oku