İki kadın

24 Eylül 2011

İki genç ve güzel kadın düşünün. İkisi de Amerikalı. İkisi de aynı yaşta. İkisi de son derece havalı. İkisi de çok varlıklı. İkisi de ailelerinin veliahtı. İkisi de dünyaca ünlü ve her gittikleri yerde dikkatleri üstünde toplamayı başarıyor. Biri 19 yaşındayken diğerinin babasının bir şirketinde çalışmış.Son ortak noktaları ise ikisi de geçtiğimiz günlerde aynı anda İstanbul’daydı. Söz konusu iki kadın arasındaki benzerlik burada bitiyor.İsimlerini andığınız anda hayat felsefesi, misyonu, duruşu ve imajı tamamen birbirine zıt olan iki apayrı karakter karşınıza çıkıyor.Kim mi bunlar ?Biri Paris Whitney Hilton diğeri Ivanka Trump!Hilton otellerinin varisi Paris Hilton, sosyetik, aktris, şarkıcı, model ve moda tasarımcısı olarak kendini tanıtıyor. Oysa biz onu 7 yıl önce Rick Solomon adındaki bir erkek arkadaşının çektiği ve ‘One Night in Paris’ adını verdiği porno filmle tanıdık. Daha sonra Paris’in çeşitli sansasyonlarına, çılgın yaşamına, partilerde dağıtmasına ve önce alkollü sonra da ehliyetsiz araç kullanmaktan dolayı 45 gün hapise girmesine tanık olduk. Ayrıca, Paris Hilton, 19 yaşındayken Ivanka’nın dünyaca ünlü narsist babası New York’un emlak kralı Donald Trump’ın mankenlik ajansında da çalışmış. Ivanka Marie Trump, sosyetik, iş kadını ve annesi Ivana gibi bir manken.İyi okullarda okumuş. Başarılı bir eğitim hayatı var. Birkaç kez televizyona çıkmanın dışında ortalıkta fazla görünmedi. Sansasyondan her zaman uzak durdu. 2 yıl önce evlendi. Arabella Rose adında bir kızı var. Ayrıca yine 2 yıl kadar önce ‘The Trump Card’ isimli bir kitap yazdı. Ivanka, babasının şirketinde üst düzey yöneticilik yapıyor. Sizin bir kızınız olsa hangisi gibi olmasını tercih ederdiniz? Ben de bir kız babası olarak Ivanka dediğinizi duyar gibiyim. İkisi de aynı anda memleketimize geldiğinde bir şey dikkatimi çekti.Paris Hilton haber ve fotoğrafları gazetelerin ve magazinlerin ilk sayfasını süslüyordu. Ivanka’nınki ise iş ve ekonomi sayfalarında yer alıyordu. Bu küçük ayrıntı bile iki kadın arasındaki en büyük farkı çok anlamlı bir şekilde özetliyordu. Ancak ne olursa olsun ister Paris gibi olsun ister Ivanka, dünyanın neresinde olursanız olun kızlar her zaman babalarının gözbebeği olacak. Tıpkı benim Cemilem gibi. O hangisine mi benziyor? Çalışırken Ivanka’ya eğlenirken Paris’e!Bravo FerhatYüz binin üzerinde takipçisi olan ünlü şarkıcı Ferhat Göçer, Twitter’da sadece hayat arkadaşı ve güzel sevgilisi sinema eleştirmeni, hayvan hakları aktivisti ve şarkıcı Ömür Gedik’i takip ediyormuş. Bunun nedeni ‘narsistlik’ diyenler oldu. Ben de karşı çıktım. Ferhat, son derece alçak gönüllü, kibar, düşünceli, ayakları yere basan samimi ve içten biridir. Narsistlikle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Ferhat’a narsist diyenler hayatlarında narsist görmemişler. Ferhat, narsist değil benim ve dünyadaki tüm akıllı erkekler gibi biraz kılıbıktır. Ömür’ü çok sevdiği ve ondan başkasını takip ederse yanlış anlaşılacağı için eminim böyle davranıyordur. ‘’Kim bu takip ettiğin kadın, neden takip ediyorsun bu kadınları?’’ gibi cevap veremeyeceği, verirse de başına daha büyük işler açacağı sorularla muhatap olmak istememekte haklıdır. Belki bu sorularla hiç muhatap olmak zorunda kalmayacaktır. Ama zorunda kalmasa bile her kılıbık erkek gibi Ferhat da üstünde bir baskı hissediyordur. İmalı, iğneli bir söz ya da kalkık kaşla atılan bir bakışın huzurunu kaçırmasını istemiyordur. Ben şahsen Ferhat’ın Ömür’den başkasını takip etmemesini takdir ettim. Hatta bu satırları okuduktan sonra eşim de aynı şekilde düşünecek diye takipçilerimi şimdiden silmeye başladım. ‘’Sen de kılıbıksın‘’ diye düşünenlerinize şunu hatırlatmak istiyorum. Kılıbıklığın yararları zararlarından daha fazla olmasa dünyada hiç kılıbık erkek olmazdı. Kadınını üzmez, kırmaz ve sayarsan o da seni mutlu etmek için elinden geleni yapar. Yoksa evde, sokakta, telefonda dırdır işitip asık surat görmekten hayatın zehir olur.Bravo Ferhat’a... Twitter’da üç ,beş takipçi edinmek uğruna dertsiz başına ne dert açacak? Neme lazım!Ah bu erkekler!Canım Türkiyem geçtiğimiz Salı akşamı yine bir ilke imza attı. Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda oynanan ve 1-1 biten Fenerbahçe-Manisaspor maçını 50 bine yakın kadın ve çocuk izledi. Tribünlerdeki manzara mükemmeldi. Televizyondan maçı büyük bir keyifle izledim. Renkli ve güzel kadın futbolseverlerle minik taraftarları bir arada görmek çok hoşuma gitti. Ancak gecenin sonuna damgasını vuran bir hakem hatası yüzünden bu tarihi olayın tadı damağımızda kaldı. Maçın son saniyesinde Fenerbahçeli Semih’in nizami golünü hakem ofsayt gerekçesiyle geçerli saymadı. Allah"tan kadınlar oldum olasıya ofsayt olayını pek anlamazlar. Onun için maçın bitiminde olay çıkarmadılar. Hepsi oldukları yerde resmen dondu kaldı. Hevesleri kursaklarında kalmış gibi üzgün ve tatminsiz bir görüntü sergilediler. Yani işin özeti 10 bini çocuk desek, 40 bin kadının son saniye zevkini yine bir erkek mahvetti!

Devamını Oku

Ünlüler ve objeler

23 Eylül 2011

Çinliler piyasaya İbrahim Tatlıses benzeri bir mutfak saati sürmüşler. Başında aşçı külahı, kaşı ve bıyığıyla tıpatıp İbo benzeri bir obje yaratmışlar. Lahmacunları ve kendi elleriyle yoğurduğu çiğ köftelerle ünlü İbrahim Tatlıses, mutfağa çok uzak biri değil. Peki ya diğerleri ?Hafta içi her sabah 07.00-10.00 arası Capital Radio 101 FM’de yayınlanan ‘Back-Up Morning Show’da ünlülerden hangi objeler olur diye sorduk.İşte dinleyicilerimizden gelen yanıtlar:*Ali Ağoğlu: Anahtarlık *Hülya Avşar: Raket *Şahan Gökbakar: Stres topu *Serdar Ortaç: Matruşka*Nil Karaibrahimgil: Nazar boncuğu*Burak Kut: Kukla*Nadide Sultan: Biberon*Ankaralı Turgut: Zurna*Ali Kırca: Sinek şaplağı *Petek Dinçöz: Reçellik*İkoncan İvana Sert: Elek*Aziz Yıldırım: Tespih*Kıvanç Tatlıtuğ: Boks eldiveni*Beren Saat: Biblo*Erman Toroğlu: Gözlük*Hilal Cebeci: Saksı*Erol Köse: Klozet *Bülent Ersoy: Fosforlu yeşil oje*Nur Yerlitaş: Renkli damalı yorgan*Hakan Şükür: PortmantoTwitcemGeçen gece Harbiye’deki Hilton’un önünde arabamı beklerken canhıraş feryatlar geliyordu. Toplu katliam yapılıyor sandım. Meğer Açıkhava’da Şebnem Ferah konseri varmış. Hülya Avşar’ın Kıbrıs’ta konserini izlemeye giden KKTC Başbakanının masasına gitmediği için eleştirilmesini anlayamadım. Kadın konsomatris değil sanatçı. İster gider ister gitmez!Artık nerdeyse her akşam bir maç var. Futbolu bu kadar da özlememiştik ya!Gülben Ergen’e Bolu konserinde bir tavuk hediye etmişler. Ayşe ismini verip evinin bahçesine koymuş. Evin horozu gitti ya artık ne isterse yapar!Işın Karaca, kızının adını Sasha Mia koymuş. Çocuk değil yabancı bir marka doğurdu sanki!Hilal Cebeci sormuş ergonomik nedir diye. Açıklıyorum. Ekonominin ergenlik hali. Sergen Yalçın’ın ‘Yetenek Sizsiniz’ yarışmasında Ali Taran’ın yerini doldurması zor. Futbol dışında gözle görülür tek yeteneği Acun’a kendini sevdirmiş olması !Vodafone’un yeni reklamında kara tahtanın önündeki şaşkın bakışlı küçük çocuk ya Şafak Sezer’in oğlu ya da o reklama her çıkan yaşı ne olursa olsun aynı pozu vermek zorunda !Takım değiştirmekten başı dönen Ahmet Hakan, GS ve BJK’den sonra Trabzonspor’da karar kılmış. Keşke acele etmeseydi ligde daha 15 kulüp var! Seyircisiz maçtan önce Fenerbahçe Stadı’nın önünde Ömer Çavuşoğlu’nu gördüm. Kadın kılığında bilet kuyruğunda bekliyordu. Yanında okul önlüğüyle çocuk kılığına girmiş Ercan Saatçi vardı.Haluk Bilginer, dizi için rock’çı olmak istemiş ama Cem Karaca, Barış Manço yerine sarı peruk takmış bir Öztürk Serengil’e benzemiş. Somali’ye yardım konseri fiyasko ile sonuçlanmış. 10 sanatçı sahne almış sadece 10 bin TL gelir elde edilmiş. Açlık ve sefalet içindeki Somaliler acınacak vaziyette ancak organizasyon yapmakta dünyada bizden daha zavallı durumda olan bir ülke yoktur.Kadirizim böceğiYeşilçam’ın efsane aktörlerinden Kadir İnanır, Altın Koza Film Festivali’nde ‘Yaşam Boyu Onur Ödülü’ alırken bir hamamböceğinin tacizine uğramış. Memleketimizde maçoluğun ve kabadayılığın simgesi haline gelen Kadirizm’in kendini bilmez bir böcek tarafından rencide edilmesi asla kabul edilemez. Olay şöyle gelişmiş... Kadir İnanır yaklaşık 2 dakika süren ödül konuşması sırasında herkesin dikkatini çekmesine rağmen sol omzunda dolaşan böceğin farkına varmamış. Sonunda bir görevli dayanamayıp Kadir Bey’in yanına yaklaşıp eliyle böceği uzaklaştırmış. Şimdi benim takıldığım nokta o hamam böceğinin Kadir İnanır’ın omzunda ne işi vardı? Münasebetsiz böcek koskoca salonda gidip yapışacak başka yer bulamadı mı? Kadir Bey’in ceketinin cebinden fırlayan mendilin cazibesine mi kendini kaptırdı? Yoksa ödülünün parıltısı mı gözünü kamaştırdı? Müdahale edilmese Kadir İnanır’la birlikte oteline kadar gidecek miydi? Hamam böceğinde biraz akıl olsa onu anında ezip ufalayacak Kadirizm’in yanına yaklaşmazdı. Ama hamamböceği bu. Kafa ne arar? Peki o böceği uzaklaştırmak için kendini feda eden görevlinin mazereti ne? Adamın cesaretine bakar mısınız? Senin ne haddine Kadirizm’in üstünden böcek kovalamak? Kadir İnanır gibi son derece haşin ve sert bakışlı ve her an öfkenebilecekmiş gibi duran birine böcek kovalamak için bile olsa el kaldırıp omzuna fiske vurmak her babayiğidin harcı değildir. Ben şahsen yapamazdım. Hamamböceği kaçıp gidecek ama beni onun elinden kim kurtaracak diye düşünürdüm. İşin kötüsü ne aldığı ödül ne yaptığı konuşma. Koskoca Kadirizmden o geceden tek akılda kalan şey omuza konan hamamböceği... Kadir İnanır’ın kaderinde demek bunu yaşamak da varmış. Kadirizm Böceği n’olacak!

Devamını Oku

Cmylmz’a gülmek

16 Eylül 2011

Megastar Tarkan meğer komedyen Cem Yılmaz’ın büyük bir hayranıymış. Açıkhava Tiyatrosu’nda verdiği son konser sırasında kendisini en ön sıradan izleyen Cem Yılmaz’ı kastederek “Aranızda hasta olduğum biri var. Gülerim, şarkıyı bitiremem diye bakamıyorum ona” demiş. Demek kariyerinde sayısını unutacağı kadar çok konser veren Megastar Tarkan sahnede şarkı söylerken bile hiç sesini çıkarmadan yerinde oturan Cem Yılmaz’a gülebiliyor.Cem Yılmaz’ın varlığı bile yaptığı komediyi çağrıştırıyor ve insanların gülmesine neden oluyor. Bir şey yapmasına gerek yok. Toplum olarak ona gülmeye şartlanmışız. Hani nasıl soğan ya da sarımsak yiyince ağzımız kokar biliriz. Cem Yılmaz’ı görünce de güleriz. Stand-up gösterilerindeki olağanüstü başarısı Cem Yılmaz’ı bir efsane yaptı. Şimdi artık onu gören gülmeye başlıyor. Ne kadar güzel. Keşke bizi güldürecek daha çok Cem Yılmaz’lar olsa. Yüzüne bakınca içimizden ağladığımız o kadar çok insanın olduğu canım Türkiyem’e bir tane CMYLMZ yetmez! İddia ediyorum Cem Yılmaz 2 saatlik bir gösterisinde hiç ağzını açıp tek bir kelime bile etmese ve sahnede öyle sırıtarak dursa izleyenler yine gülme krizine girerler. Ne dersiniz? Haksız mıyım? Denemesi parayla. Adam bu saatten sonra bedava çıkacak değil ya!Selçuk Ural’ın öfkesiÜnlü televizyoncu Yasemin Bozkurt’un programına katılan yılların şarkıcısı Selçuk Ural bir soruya kızıp önce hışımla stüdyoyu terk etmiş. Yasemin Hanım konuyu uzatınca Selçuk Bey, dayanamayıp stüdyoya geri gelip olay çıkartmış.Selçuk Bey yılların şarkıcısıysa Yasemin Hanım da yılların televizyon kurdu. Kime ne soracağını ve çaktırmadan nasıl üstüne gideceğini çok iyi biliyor.Canlı yayında ne olursa olsun insanın sinirlerine hakim olması gerekiyor. Yasemin Hanım bunu da biliyor ama Selçuk Bey herhalde henüz bilmiyor. Selçuk Ural, oğlu Hakan ile yaşadığı küskünlüğün gündeme gelmesine bozulmuş. Sinirden dili sürçünce ağzından sanki iki oğlu varmış gibi bir laf çıkmış. Bunu fırsat bilen deneyimli sunucu Yasemin Hanım da Selçuk Bey’i köşeye sıkıştırmaya başlamış. Sonrası bağrış, çağrış ve lüzumsuz bir tatsızlık. Bu olayda Yasemin Bozkurt’un hiçbir suçu yok. Kendisine sadece sanatıyla ilgili sorular sorulmasını istediğini söyleyen Ural’ın orda ne işi var? Sanatını konuşmak için konuk olacak başka bir program mı bulamadı? Kadının üslubunu, tarzını, programının şeklini şemalini bilmiyor mı? Bence Selçuk Bey, sorulan sorulara değil “Ne işim var bu programda?” diye düşünüp kendine öfkelendi. Yılın sporcusu Djokovic2011’in sonuna daha 3.5 ay var ama yılın sporcusu daha şimdiden belli oldu. Tenis dünyasında fırtına gibi esen ve 4 Grand Slam turnuvanın üçünü kazanan Sırp raket Novak Djokovic bana göre yılın sporcusu seçilmeli. 66 maçın 64’ünü kazandı. Bir yenilgisi sakatlanıp maça devam edemediğinden geldi. Dünyanın eski, bir numarası İspanyol boğası Rafael Nadal’ı her oynadıkları finalde eze eze yendi. Kendisine ters gelen ve yine dünyanın eski, bir numaralı raketi İsviçre’li Roger Federer’i iki set geriden gelip Amerika Açık Turnuvası’nda yenme başarısını gösterdi. Novak Djokovic, bu yıl gösterdiği inanılmaz çıkışıyla hem dünyanın bir numarası oldu hem de katıldığı ve iki tanesi hariç kazandığı tüm turnuvalardan 10.6 milyon dolar gibi rekor bir gelir elde etti. 1984 yılında 85 maçın 82’sini kazanan Amerikalı efsane tenisçi John McEnroe bile Djokovic’in başarısını tenis tarihinin en büyüğü olarak değerlendirdi. Djokovic’i sevmeyebilirsiniz. Ama takdir etmemek imkansız. Kortta onun başarısını taklit edebilecek bir rakibi yok ve olacak gibi de gözükmüyor.Haftanın gözlemesiTelevizyonumuzun demirbaşı haline gelen “Çocuklar Duymasın” dizisinde Taşfırın erkeğini canlandıran başarılı oyuncu Tamer Karadağlı, “Ekrandaki dizilerin dördü ensest ilişkiler, dördü de tecavüz üzerine kurulu” demiş. İyi güzel de Birol Güven olmasa Tamer Bey de şu anda o dizilerin birinde oynuyor olmayacak mıydı?Kenan Ece’nin başarısıGenç oyunculardan Kenan Ece’nin başarısı beni çok mutlu ediyor. Hem ailesini iyi tanıyorum hem de çok efendi ve düzgün bir delikanlı olduğunu biliyorum. Ayrıca eğitimli de. Amerika’da tiyatro ve ekonomi eğitimi aldı. İrlanda’da 15 yıldan beri yayınlanan bir dizinin, 13 bölümünde oynadı. Aynı zamanda bir finansman şirketinde, enerji şirketinde çalıştı. Oyunculuk eğitimini devam ettirdi. Kendini çok güzel geliştirdi. Türkiye’de Özcan Deniz ve Kadir İnanır gibi ünlü başrol oyuncularla çalıştı. Son olarak “Ay Tutulması” isimli reytinglerde çok başarılı yapımda Naz Elmas ve Nur Erkul ile birlikte dizinin başrolünü üstlenmiş durumda. Kenan’ın başarısı çok çalışması ve sabırlı olmasıyla geldi. Bileğinin hakkıyla rolleri kaptı ve hepsinin de hakkını verdi. Kenan gibi her yakışıklı delikanlı, şansı yaver giderse bir dizinin jönü olabilir. Ama onun kadar emek vermez ve profesyonel davranmazsa kalıcı olmaz. Sevgili Kenan’ı yükselen grafiği ve başarısından dolayı kutluyor, gençlerin onu kendilerine örnek almalarını tavsiye ediyorum. Hıncal’ın testisiDuayen gazeteci Hıncal Uluç, nur içinde yatsın dünya tatlısı rahmetli sunucu Defne Joy Foster’ın ölümünden sonra yazdığı “Su testisi su yolunda kırılır” yazısından dolayı 20 bin TL tazminata mahkum olmuş. Kararı veren hakim Nesrin Merih Göçer “Yazarın Defne Joy Foster için kullandığı ifadelerin eş ve anne olan davacıları incitebileceğini düşünmesi gerekiyordu” şeklinde bir açıklama yapmış. Davacıların avukatı sonucun öleni geri getiremeyeceğini ancak bir nebze de olsa acılarını hafifleteceğini söylemiş. Duruşmayı kadınlardan oluşan ve “Defne Devrimi” adı verilen platform üyeleri de izlemiş. Bu konuda yorum yapmak bana düşmez. Zaten ortada yorumlanacak bir durum da yok. Hakim takdirini kullanmış. Mahkeme kararını vermiş. Yani olan olmuş biten bitmiş. Dava sona ermiş. Ancak merak ediyorum hakim erkek olsaydı acaba yine aynı sonuç çıkar mıydı?Haftanın düzeltmesiGazetelerde “Sünger Bob” çocukların dikkatini dağıtıyormuş diye bir haber çıktı. Düzeltiyorum, “dağıtıyormuş” yerine “emiyormuş” diye yazmaları gerekirdi!Haftanın Microsoft düşmanıAjda’nın sahneye para verip aldığı süs köpeği “Apple” yerine, barınaklardaki Çomar, Karabaş veya Garip’le çıkmasını isteyen Günaydın’ın televizyon eleştirmeni Yüksel Aytuğ!

Devamını Oku

Kadın ayağı

16 Eylül 2011

Türk kadınının ayağı 41 numarayı zorluyormuş. On yıl öncesi ortalama 37-38 numara olan kadın ayakkabıları şimdilerde 41’e kadar çıkmış. Bu durum Batılılaştığımızın bir göstergesiymiş. Doğu’ya gittikçe ayak boyu küçülüyormuş. İyi beslenmenin ayak boyunu etkilediği iddia ediliyor. Şayet bunlar doğruysa biz fazla Batılılaşmasak ve çok beslenmesek sanki daha iyi olacak. Kadın ayağı dediğin küçük olmalı. Uzun boylu kadınların en büyük dezavantajı ayak numaralarının da boylarıyla orantılı olmasıdır. 43 numara iri ve kemikli ayağı olan bir kadın, Uma Thurman bile olsa ayak görünümüne önem veren erkeğin gözünde cazibesini kaybeder. Japon kadınları özellikle Geyşalar ayakları büyümesin diye müthiş bir eziyete katlanıyorlar. Numaraları ayak ölçülerinden daha küçük olan ayakkabıları sırf ayakları fazla büyümesin diye giyiyorlar. Kadın ayağı deyip geçmeyin. Önemli bir ayrıntıdır. Ünlü yönetmen Quentin Tarantino gibi ayak fetişi olan erkeklerin dünyadaki sayısı hiç de az değildir. Onun için hanımlar şayet mümkünse 39’u geçmeyelim lütfen.Fashion night outGeçtiğimiz Perşembe akşamı İstanbul’da moda ve perakende sektörünü canlandırmak için "Fashion Night Out" adı altında bir alışveriş partisi yapıldı. Nişantaşı, İstinye Park ve Bağdat Caddesi’nde bine yakın mağaza gece yarısına kadar ziyaretçilerin akınına uğradı. Hedef 60 milyon dolar ciroydu. Ünlü isimler alışverişe gelen müşterilerle hatıra fotoğrafı çektirdiler. "Survivor"a kadar 24 saatte evlenip, boşanan bir manken olarak tanınan ve daha sonra çok meşhur olan Özge Ulusoy bir mağazadan diğerine koşuşturdu. Yine Survivor mirasçılarından Fransız’dan çok bizden eski emekli futbolcu Pascal Nouma da alışverişe ayrılan bu gecede hayranlarıyla bir mağazada buluştu. Fashion Night Out’a katılan mağazalar indirim yarışına girdiler. Bir kredi kartının Vadaa isimli bandosu indirimde olan mağazaların önünde müşteri çekmek için müzik yaptı. Bu güzel etkinlikten dolayı Vogue Dergisi ve sponsorlarını kutlamak gerek. İstanbul’un tarihi güzelliklerinin yanı sıra ne kadar değerli ve çağdaş bir kent olduğunu tüm dünyaya kanıtlıyorlar. Geçen hafta aynı etkinlik Madrid’te de yapıldı. Ancak İstanbul’da "Fashion Night" bambaşka ve çok daha görkemli bir güzellikteydi. Aklıma gelmişken... Bundan sonra da kimse bana canım Türkiye’mde ekonomik kriz var demesin. Bir gecede milyonlarca doların havada uçuştuğu bir ülkede kriz filan olamaz. Yaşasın "Fashion Night Out" gibi geceler.İade-i ziyaretTatlı sohbeti ve kahkahasıyla ünlü televizyoncu Saba Tümer artık gece değil sabah kuşağında program yapmaya başladı. Canlı yayın stüdyosunda ağırladığı ünlü konuklarıyla güzel sohbet ediyor ve ilginç röportajlar yapıyor. Geçen gün yaşam mimarı Ali Ağaoğlu ile kızını konuk almıştı. Ali Bey, ekrana çıkmaktan belli ki çok hoşlanıyor. Karizmatik bir adam. Reklamını yapmasını seviyor. Kızı da çok şekerdi. Babası ile program sırasında son derece doğal ve sempatik bir ikili oluşturdular. Ancak Saba Hanım, abartılı övgüleriyle Ali Ağaoğlu’nu yerlere göklere sığdıramayınca sempati bir anda antipatiye dönüşmeye başladı. Tabir-i caizse sevgili Saba, Ali Bey’i öyle bir güzel yağladı ki adamcağız yayın sonrası yerinden kalktığında ayağı kayıp düşmediyse iyidir. Saba Hanım, ayrıca Ali Bey’e kendi deyimiyle iade-i ziyarette bulunmak istediğini defalarca dile getirdi. Herhalde gidip bir acı kahvesini içer bir iki de daire alırım diye düşündü. Düşünmediyse de o izlenimi verdi. Ali Ağaoğlu, medyatik olduğu kadar bonkör bir iş adamı. Her televizyona çıktığında böyle iade-i ziyaretler olacaksa yapmaya çalıştığı reklamın astarı yüzünden pahalıya gelecek. Ama koskoca Ağa Ali Bey’e bir, iki daire ne dokunur? Ataşehir onun! Ben de ilk müsait olduğunda radyo programıma Ali Bey’i konuk olarak bekliyorum. Benim de canım var ben de insanım. İade-i ziyaret benim de hakkım.Oley MadridGeçen hafta İspanya’nın başkenti Madrid’teydim. Madrid aynı bizim başkentimize benziyor. Ankara gibi kuru sıcak ve kışın da dondurucu soğuk bir havası var. “Bütün Türklere kapım açık” diyen Atletico Madrid’e transfer olan milli futbolcumuz Arda’nın nerede oturduğunu bilsem “Tanrı misafiri” diye kapısına dayanacaktım ama kısmet olmadı. Madrid merkezinde “Casa De Madrid” isimli sadece 7 odalı çok ilginç bir butik otelde kaldık. Binanın girişinde otel olduğuna dair hiçbir belirti yok. Kapıdan şifre ile giriliyor. Odaların içi kütüphaneyi andırıyor. Sahibi olan kadın 4 yıl önce evini otele dönüştürmeye karar vermiş. Biz otelin ilk Türk misafirleriymişiz. Bizimkiler nasıl oldu da orayı henüz keşfedemediler hayret doğrusu. Madrid’de İspanyolca bilmiyorsanız zorluk çekiyorsunuz. İngilizce bilmiyorlar. İşin kötüsü anlamış gibi yapıyorlar ve o zaman derdinizi anlatmanız daha da zorlaşıyor. Yemekleri güzel ama ağzınızın tadına uyanı seçmek bir mesele. Restoranlarda garsonlar İspanyolca’dan başka bir lisan bilmedikleri için size hiç yardımcı olamıyorlar. Mönüden ne seçerseniz artık bahtınıza gibi bir durum söz konusu. Dikkat etmezseniz çok rahat domuz eti de yiyebilirsiniz. Müzeleri, ilginç botanik parkı, Barnebau Stadı, sokak kafeleri, gece kulüpleri ve dükkanlarıyla Madrid görülmeye değer. Ancak İstanbul’un çok renkli hayatına alışmış birinin orada yaşaması zor. Bu arada Madrid gezim sırasında iki şey öğrendim. İlki kiralık arabalardaki GPS aletinin insanı rahatlıkla deli edebileceği. O zımbırtı yüzünden hava alanının etrafında bir sağ bir sola dönüp ya aynı yere çıkmaktan ya da tamamen kaybolmaktan başımız döndü. Diğeri de bizde araba kullanmak lüks. Dünyada en pahalı benzinin canım Türkiyem’de olduğunu yabancı bir ülkede araba kullanıp depoyu doldurduğunuzda daha iyi anlıyorsunuz. Canım Ajda’cımGeçen akşam "Bu gece Ajda konseri yok. Dünyanın sonu mu geldi?" diye bir twit attım. Sevgili süperstarın hoşuna gitmiş. "Cem’cim esprine bayıldım. Haftaya her ilde Ajda konseri var. Bir ben bir de senden kurtuluş yok. Vazgeçmek de yok" diye sevimli bir mesaj yollamış. Ajda’nın duruşuna, profesyonelliğine, çalışkanlığına, işine olan saygısına hayran olmamak gerçekten mümkün değil.Neden herkes Ajda gibi olmak istiyor ama bir türlü olamıyor biliyor musunuz?Mesleğini Ajda kadar sevmediği ve kendisine Ajda gibi bakmadığı için.İşin özeti bu.Yıl 2011. Ajda formunun zirvesinde. Yıl 2012. Ajda yine aynı yerde olacak.Kimsenin şüphesi olmasın.Helal olsun canım Ajda’cıma!Gülümse kazanKazı kazan gibi. Gülümse kazan. Gülümseyen kazanıyor. Somurtanlar kaybediyor. Hayat çok kısa. Tadını çıkartmak için gülümseyin. Yüzünüzden tebessümü hiçbir zaman eksik etmeyin. Gülümsediğinizde her zamankinden güzel olduğunuzu unutmayın. Asık suratlılarla dolu bir dünyada yaşıyoruz. Gülümsemenin karaborsada olduğu bir devirdeyiz. İnsanlar gülümsemek için ya kendilerine göre bir neden arıyorlar ya da Megastar Tarkan gibi Cem Yılmaz’ı görünce sırıtıyorlar. Sabahları gülümseyerek selam verenler azınlıkta. Gün içinde gülümseyerek konuşanlar yok gibi. Akşamları bir iki kadeh atmadan gülümseyene rastlamak mucize. Oysa "Kainat Güzeli" seçilen Angolalı Leila Luliana da Costa Vieira Lopes yarışmayı tebessüm farkıyla kazanmış.Yokluklar içindeki Afrika ülkesi Angola’dan yarışma tarihinde ilk kez bir Kainat Güzeli çıkıyor ve o da gülümsemesiyle jürinin gönlünü fetheden Leila oluyor.Düşünün... Sıradan biri değil tescilli bir güzel için bile gülümsemenin ne kadar önemli olduğunu.Gülümse kazan canım Türkiyem!

Devamını Oku

Keşke yapsaydımlar

9 Eylül 2011

İki Oscar ödüllü bir zamanların ünlü politik aktivisti, aktör Henry Fonda’nın kızı, Fransız yönetmen Roger Vadim, politikacı Tom Hayden ve CNN’in kurucusu Ted Turner’ın 73 yaşındaki eski eşi oyuncu Jane Fonda yakında piyasaya çıkacak biografisinde hayattaki en büyük pişmanlığının Che Guevara ile yatmamak olduğunu açıklamış. Küba’nın enternasyonalist gerilla lideri Che’ye ölümünden sonra birçok kişinin hayran olup onu rol modeli veya idol olarak algıladığını duymuştum. Hatta bunlardan birisi de ünlü Türk türkücüsü ve amatör felsefeci Nihat Doğan’dı. Nihat Bey, Survivor furyasında Che’ye hayran olduğunu ve kendisini ona benzettiğini söylemişti. Ama bugüne kadar kimsenin ‘keşke onunla yatsaydım’ diye hayıflandığını hiç duymamıştım.Demek Jane Fonda, Che ile zamanında bayağı bir yakınlaşmış. Yani bir yatağa girme ihtimali doğmuş. Yoksa hiçbir kadın olmadık bir ilişki için keşke yapsaymışım demez. Che, hayata veda ettiğinde Jane Fonda 30 yaşlarına yaklaşmıştı. Çok da seksi ve güzel bir kadındı. Deli dolu ve isyancı bir karakteri vardı. Şimdiki ağırbaşlılığından eser yoktu. Che, deseniz her tarafından karizma akıyordu. Bizim devrimci gerillardan Deniz Gezmiş gibi hoş ve havalıydı. Yani mantık olarak Che ile Jane’ninki olmayacak bir ilişki değil. Jane’nin istekli olması dışında Che de onu asiliğini ve cazibesini beğenirdi gibime geliyor. Bu hepimize ders olsun. Fırsatlar kaçınca bir daha geri gelmiyor. Nur içinde yatsın muhterem babacığımın rahmetli ve çok değerli dostlarından Sayın Nejat Eczacıbaşı, pederimin hatırını kırmayıp kariyerim için bana nasihat verdiğinde hiç unutmam "Eğitimin seni hayatta eline geçecek fırsatları görmene ve bunları değerlendirmek için hazır olmaya hazırladı. Bundan sonrası sana kalıyor" demişti. İşte Jane Fonda’nınki de o hesap. Fırsat geçince görüp değerlendireceksin. Yoksa yıllar geçer yine unutamazsın. Yine Jane o kadar şanssız sayılmaz. Che’den başka elinden kurtulan erkek pek olmadı!Fazıl’ı rahat bırakınDünyaca ünlü dahi piyanistimiz Fazıl Say nedense basında kamuoyuna antipatik biri olarak gösteriliyor. Sokakta gezdirdiği köpeğinin dışkısını plastik ambalaja koymamasına kadar her fırsatta olumsuz bir haberi çıkıyor. Son olarak Burgazada’da dostlarıyla bir restoranda içip keyif yaparken bir televizyon programcısı ve Alman eşiyle tartışmış. Fazıl Bey sinirlenirine hakim olamayıp tartıştığı çifte pet şişe fırlatmış. Bir iddiaya göre de viski kadehini üstlerine boşaltmış. Bunlar tabii ki son derece gereksiz ve çirkin hareketler. Fazıl Say kadar medeni bir sanatçıdan beklenmeyen davranışlar. Ama adam sanatçı. Sanatçı ruhu var. İçinde bir şey saklayamıyor. Ne varsa ortaya döküyor. Bu kalıcı bir eser de olabilir, geçici bir öfke de. Fazıl Say’ın asabi bir mizaça sahip olduğunu aşağı yukarı herkes biliyor. Aslında tipik Türk insanından hiç farkı yok. Alkollüymüş, sinirlenmiş yapmış. Durup dururken saldırganlaşmadı herhalde. Fazıl Bey’e göre de olayda tahrik var. Tahrik bile olsa yaptığı hoş değil. Hiç muhatap olmaması gerekirken adını tatsız bir olaya karıştırdı. Gülü seven dikenine katlanır misali ben Fazıl Say’ı seviyorum ve ona karşı daha anlayışlı olmamız gerektiğine inanıyorum. Adam sanatıyla ülkemizi tüm dünyaya tanıtıyor. El üstünde tutmamız gerekirken biz her fırsatta yerin dibine sokuyoruz.Uçaktaki pencereTelevizyoncu Cüneyt Özdemir, Twitter’daki sayfasına ünlü reklamcı Alinur Velidedeoğlu’nun THY’nın, İstanbul-Los Angeles seferinde olay çıkardığını yazmış. Cüneyt Bey, Alinur Bey’in 15 saat süren uçuş boyunca yolcu ve kabin görevlilerin ısrarına rağmen penceresinin gölgeliğini kapatmadığını ve kabinde herkesin içeri sızan ışıktan rahatsız olduğunu, uyuyamadığını ve bu nedenle uçakta tartışma yaşandığını öne sürmüş. Cüneyt Bey’in iddialarına göre Alinur Bey kendisini uyaran yolcularla dalga da geçmiş. Cüneyt Bey ayrıca, ‘’Birkaç yolcu dövecekti ki hostesler araya girdi. Asıl üzüldüğüm hamile yolcuların uyuyamamasıydı. Hostesler ağlamaklıydı’’ diye de olayı trajik bir hale getirmiş. Bunlar herhalde Business Class uçuyordu. Bu saatten sonra Alinur, 15 saat Ekonomi uçmaz gibime geliyor. Yani bir koltuk için tonla para vermiştir. Uçakla çok yolculuk yaptım. Aynı olayı bende defalarca yaşadım. Çıkıntı bir yolcunun penceresinin gölgeliğini kapatmadığına defalarca tanık oldum. Ama hiçbirinde olay Özdemir’in yansıttığı kadar abartılmamıştı.Kabindeki diğer yolcuların içeri giren ışıktan rahatsız olmaları doğaldır. Ancak uyumak isteyen Business Class uçuşlarında yolculara verilen siyah göz bandını takar paşalar gibi uyur. Hamile kadınların hepsi de sanki Business uçuyordu ki Cüneyt Bey en çok onların uykusuz kalmasına üzülmüş. Acaba THY hamile yolcuları otomatikman Business Class bölümüne mi alıyor? Onu da merak ettim doğrusu. Hosteslerin ağlamaklı olması filan da bana biraz abartılı geldi... Alinur’un Cüneyt Bey’in tarif ettiği uçaktaki ‘kabin haini’ biri olarak düşünemiyorum. Ancak bu konuda biri kendisine terbiyesizce bir şey söylediyse inat edip gölgeliğini kapatmamış olabilir. Bunu yapmasında da hiçbir suç yok. Cüneyt Özdemir, yine kabine sızanın ışık olduğuna şükretsin. Ya ünlü Fransız aktör Gerard Depardieu gibi kendini bilmezin biri kalkıp kabinin ortasına işeseydi? Beterin de beteri vardır!

Devamını Oku

Patronu kazanma sanatı

9 Eylül 2011

Sinemalarda oynayan “Patrondan Kurtulma Sanatı” (Horrible Bosses) isimli filmini izledikten sonra kendi patronunuzdan kurtulmak için dua mı etmeye başladınız? Kıymetinizi bilmeyen ve öğrenmeye de niyeti olmayan düşüncesiz patronunuzu hayalinizde bile olsa ortadan yok ederken tarif edilmez bir zevk mi duyuyorsunuz?Herkesin içinde yüksek sesle sizi azarlayarak yaptığı şikayetler ve bitmek, tükenmek bilmeyen isteklerinden dolayı patronunuzun kabalığından gına mı geldi?İşe giderken ayaklarınız geri geri mi gidiyor?Hiç merak etmeyin bu konuda yalnız değilsiniz. Sadece canım Türkiyem’de değil tüm dünyada birçok çalışan birebir çalıştığı patronundan kurtulmak için can atıyor. Bu arada Hollywood, senaristlerin hayal gücüyle bu olayı en uç noktalara kadar taşıyor. Örneğin, söz konusu filmde patronlarıyla değişik sorunlar yaşayan üç çalışan önce şaka sonra ciddi olarak başlarındaki kişiyi öldürmek için plan yapmaya başlıyor.Patrondan kurtulma sanatı dedikleri buysa patronu kazanma sanatını denemekte yarar var. İşte sizi işyerinizde mutlu edecek ve ne kadar huysuz olursa olsun patronunuzla geçinmenizi sağlayacak sağlıklı ve olumlu tüyolar. Asla patronunuzla tartışmayın. Fikir ve düşüncelerinizi ısrarla değil nazikçe ona iletin. Araya mutlaka bir mesafe koyun. Laubali olmaktan kaçının. Yağcılık yapanları patronlar sevmez ve aşağılarlar. Her ne kadar etrafında yağcılar birikmiş olsa ve patron da bundan hoşlanıyormuş gibi davransa siz o tuzağa düşmeyin. İşinizle ve işinize olan ilginizle ön plana çıkın. Güvenilir bir eleman olduğunuzu her fırsatta kanıtlayın. İşyerinde kimse hakkında dedikodu yapmayın. Özellikle başkalarının ne kadar maaş aldığı spekülasyonlarından uzak durun. Patronunuzu iyi dinleyin. Onu tanımaya çalışın. Bir söylediğini bir daha söyletmeyin. Sinir savaşına girmeyin. Surat asmayın. Güler yüzlü olun. Arkasından söylenmeyin. Bunu yaparsanız kendinize zarar verirsiniz ve motivasyonunuzu kaybedersiniz. İşe erken gidin, geç çıkın, fazla mesai gözünüzü korkutmasın. Her zaman dürüst yanıtlar verin. Onun hoşuna gitmesi veya öfkelenmemesi için aslı olmayan kaçamak yanıtlarla olayı geçiştirip uzun vadede başınıza iş açmayın. Ofis partilerinde alkol almayın. Patronlar çalışanların kontrolü kaybetmelerinden hoşlanmaz. Aynı ortamda çalıştığınız kişilere sizi ona borçlu bırakacak sırlar veya kişisel bilgiler vermeyin. İstikrarlı, samimi ancak ölçülü davranın.Yeni sezon mu?Televizyonda yeni sezon başladı. Yine şiddetli bir dizi furyasına tutulduk. Bakalım hangileri devam edecek ve hangileri ekrana zamanından önce veda edecek?O kadar yeni dizi var ki isimlerini, cisimlerini, ilanlarını karıştırmamak mümkün değil. Her gün gazetelerde tam sayfa ilanlarda haşin ve gaddar bakışlı tiplerin verdikleri dizi afişi pozları var.Sizin anlayacağınız dizilerden yana yeni sezonda değişen hiçbir şey yok. Eski hamam, eski tas.Programlar da öyle. M.Ali Erbil hâlâ Çarkıfelek’le çalıştığı kanalı kurtarmaya çalışıyor. Gerisini siz düşünün. M.Ali Erbil ve Çarkıfelek isimlerini bir arada gördüğünüz bir yerde ‘yeni’ bir şeyin olmasına imkan var mı ? Allah’a şükür Ana Haber Bülteni sunucularımız aynı. Birlikte çıktıkları yaz tatilinden yine birlikte döndüler ve her zamanki kısır döngü reyting yarışına girdiler. Spor programları bu yıl futboldan başka konuşacak bol malzeme bulacak. Ancak izleyici bulacakları şüpheli. Millet bıkmış vaziyette. Bir futbol sezonunun bu kadar sönük başladığı başka bir yılı hatırlamıyorum. Bu sezon her zamankinden farklı olarak müzik değil haber kanallarında ne idüğü belirsiz bazı müzik programlarını izlemek mümkün. Onlar da ne yapacaklarını şaşırmış vaziyette. Sabah magazin ve öğlen kuşağındaki kadınlara yönelik programlar aynen devam ediyor. Doktorlar, aşçılar da ekran nöbetlerine devam ediyor. Sabahların Sultanı ile evlilik programlarından biri frekansını değiştirmiş. “Su Gibi” yine kaldığı yerden akıyor. Arım Balım Peteğim’de değişen bir şey yok. Bizim Stadyum, Maraton, Telegol’e bir de zamanımıza uygun “Derin Futbol” diye yeni bir program eklendi. Zaman doldurmak için yapılan ve arada kaynayan programlarla birlikte yeni sezona girdik. Bu kadar yeniliği nasıl kaldıracağız bilemiyorum. Ben Çarkıfelek’te kaldım! Babla bu babla!Türk Sanat Müziğimizin Diva’sı Bülent Ersoy, nam-ı diğer Bülent Abla ya da kısaca “Babla” hakkında Bayram’da Kıbrıs’ta sahneye çıktığı otelden kovulduğuna dair bir haber çıkmıştı. Ben okuduğumda inanmamıştım. Babla’yı kovmak her babayiğidin harcı değildir demiştim. Yanılmamışım. Babla’mız konuyla ilgili yaptığı açıklamada “Herkes beni ayakta alkışladı, el üstünde ağırlandım. Otelin patronu ve patroniçesiyle birlikte golf arabasıyla konser alanına kadar birlikte gittik. 30 Ağustos’ta gittim ve 2 Eylül’de döndüm. Kovulmuş olsaydım otelde nasıl kalabilirdim’’ diye kendini savunmuş. Babla’yı rahatsız edici haberler çıkartarak onu tahrik etmek istiyorlar. Babla’mız da yılların kurdu bu tuzağa düşmüyor. Çünkü ağzını açıp gözünü yumduğunda etrafı darmaduman edeceğini biliyor. Asparagas haberi çıkaranlar da bunu bekliyor. Herhalde “Babla’yı sinirlendirsek de bize malzeme verse” diye etrafında cirit atan bir takımı var. Otelin patronu ve patroniçesiyle Babla’yı aynı golf kartının içinde görmek isterdim. Golf kartı dediği de limuzin cinsindendi herhalde. Babla’nın bindiği bir golf kartının salon, salomanje ve rödoşase olması gerekir. Siz ne diyorsunuz? Başkasına maşkasına benzemez. Nev-i şahsına münhasır muhteşem kadın Babla bu Babla! HAFTANIN UYANIK SATICISI3. Lig 2.Grup’ta Maltepe ile İstanbul arasında oynanan maçta Maltepe Stadı’nın dürümcüsü elinde kalan dürümleri satmak için sahaya inip yedek kulübesindeki futbolcular “Dürüm, ayran isteyen var mı?” diye sormuş. Helal olsun!

Devamını Oku

Tehlikeli düetler

3 Eylül 2011

İki ünlü şarkıcı Mustafa Sandal ile Gülben Ergen’in ‘Şıkır Şıkır’ isimli parçayla yaptıkları düet tatsız bitti. Musti, Ekim ayında çıkaracağı yeni albümüne koymayı hazırlandığı şarkının remixini kendisinden izinsiz albümüne koyan Gülben Hanım’a çok kızmış. “Benden izin alması gerekiyordu. Bana ait bir şey benden habersiz çalındı. Buna düpedüz hırsızlık denir... Artık konu mahkemeye taşınacak” demiş. Mustafa Sandal gerçekten bu lafları ettiyse kendi yaptıklarından ders aldı demektir. Bir Yunan şarkıcısının parçasını birebir kopyalayıp kendi bestesi gibi piyasaya sürmemiş miydi? Popçu Dilek Budak’a şöhret kapılarını açan ve kariyerinin temelini atan ‘Aşka Yürek Gerek’ parçasını alıp Natalia diye güzel bir Yunanlı ile seslendiren yine bizim Musti değil miydi?Başkasının emeğini kendi çıkarları doğrultusunda değerlendirmek şık değil. Gülben Hanım, bilinçli olarak böyle bir şeye tenezzül edecek bir kadın değil. Herhalde aralarında bir yanlış anlama oldu. İkisi de albümlerinde aynı parçayı yorumlasa parça değerini yitirmez. Sesleri, tarzları çok farklı. Belki yanılıyorum ama bu kadar büyütülecek bir olay değil gibi geldi bana. Bundan sonra biriyle düet yaparken bile iyi düşüneceksin. Ya sonra başıma bir iş açılırsa diye. Herkes Ferhat Göçer değil. Önüne gelenle düet yapsın gül gibi geçinip gitsin. Tehlikeli düetler devri başladı kimse farkında değil.Hepimiz Fenerliyiz! “Bir gün herkes FB’li olacak” lafına her GS’li gibi ben de sinir olurdum. Meğer doğruymuş! Bugün FB’nin içinde bulunduğu üzücü durum sadece kendi taraftarlarının değil hepimizin sorunu olmalı. Hep birlikte empati yapalım ve kendimizi bir an için FB’lilerin yerine koyalım. Suçlanıyorsun ama suç işleyip işlemediğin veya ne suç işlediğin tam net değil. Başkanın, yöneticin, efsane bir futbolcun tutuklanmış ne zaman serbest kalacakları belli değil. Önce Şampiyonlar Ligi’ne katılıyorsun diyorlar sonra da men ediyorlar. O zaman bir alt lige düşürün diyorsunuz onu da kabul etmiyorlar. Yazılı müracaat edin ki sonra bizi dava etmeyin diyorlar. Vay uyanıklar diyorsunuz ceza yiyorsunuz. Yürüyüş yapmak ve dünyaya sesinizi duyurmak istiyorsunuz. UEFA tarihin en büyük cezasını verecek diye sizi sindiriyorlar. Kaderinizle baş başa kalmış kara kara düşünmekten başka yapacak hiçbir şey kalmıyor. Elinizdeki oturmuş kadro dağılıyor. Yok fiyata yabancılar gidiyor. Kalanların yüksek ücretlerini ödemekte zorluk çekiyorsunuz çünkü paranın musluğu kesilmiş. Borsada değeriniz düşmüş. Moraller sıfır. Yönetim sallantıda. Tam birileri çıkıp da yardım elini uzatsa dediğinizde ‘Hiç ışık yok’ diyorlar. Şimdi bu zamanda hepimiz FB’li olmayacağız da ne zaman olacağız? Fenerbahçe bu ülkenin takımı Fenerbahçe hepimizin kulübü değil mi? FB’siz bir GS, BJK, düşünülür mü? En önemlisi bugün FB’nin başına gelenler yarın başka bir kulübün başına gelemez mi? İşte onun için kenetlenmeliyiz ve Fenerbahçe’ye destek olmalıyız. Kadınlar ve kasırgalarGenelde kasırgalara kadın isimleri veriliyor. En korkuncu New Orleans’ı yerle bir eden Katrina faciasıydı. Daha sonra Rita, Tammy ve Wilma gibi daha az zararlıları geldi... Son olarak New York’u tehdit eden Irene kasırgası 2017 yılında bambaşka bir kasırganın ismi olabilirmiş. Feminist örgütlerin tehditlerinden sonra 1979 yılından sonra erkek isimleri de kullanmaya başlamışlar. Bence erkek isimlerinden kasırgaları tanımlamak gerçekçi olmuyor. Hugo’dan kasırga mı olur? Tolga Garipoğlu akla geliyor. Kasırgalara verilen erkek isimlerinden Bob, Lenny komedyen ismi gibi. Hope ve Bruce da soyadlarıydı. David ise yakışıklı bir topçu. Andrew gay ismi gibi. Vince İtalyan çakması. Stan my man’de insanın kankası. Kasırga deyince duyan ismiyle değil cismiyle de korkacak... İsimleri ne kadar masum olursa olsun kadınlar kasırga gibidir. Kafaları bozulup bir esmeye başlarlarsa önlerinde kimse duramaz. Yıkıp, geçerler. Bu dünyada bir kadından daha fazla korkulacak bir yaratık yoktur. Bilmeyenlere duyrulur. Kadınları çok severim. Dünyanın onların üstüne kurulduğuna inanırım... Bir kadının tepesi attığında etrafına vereceği zararın yanında çoğu kasırganınki hafif kalır. Belki can almazlar ama almaktan beter ederler. Saçmalamayı bıraksınlar kasırga isimlerini sadece kadın isimlerinden koysunlar. Yoksa kasırganın ne inandırıcılığı ne de ciddiyeti kalır!

Devamını Oku

Muammer pabucu yarım çık dışarıya oynayalım

2 Eylül 2011

Libya’nın devrik ve dünyanın rakipsiz en antipatik lideri Muammer Kaddafi bir süredir kayıp. Başkent Trablus’u ele geçiren isyancılar her yerde fellik fellik onu arıyor. Kadın kılığına girip kaçtığı söyleniyor. Bu da Kaddafi için hiç zor olmasa gerek. Zaten her fırsatta çadırının içinde etekle dolaşıyordu. Bu satırları yazdığımda Muammer Kaddafi’yi daha bulamamışlardı. Ama eninde sonunda ortaya çıkacak. Ayaklanmalar başladığında pılısını pırtısını toplayıp adam gibi gitseydi hem boşu boşuna bu kadar kan dökülmez hem de muazzam servetiyle mutlaka kendisine sığınacak bir yer bulurdu. Ama artık çok geç. Suyu kaynadı. Cinayetlerinin hesabını vermek için gün sayıyor. Muammer Kaddafi dünyaya zarar veren bir canavar. 21 Aralık 1988’de Pan American Havayolları’nın 103 sefer sayılı uçağı Lockerbie, İskoçya üstünden geçerken infilak etmiş ve 259 masum insan hayatını kaybetmişti. Bu anlamsız ve amaçsız terör eylemini gerçekleştirdiğini bile bile tam 23 yıl Libya ile maddi çıkarlarını kesmemek için Muammer Kaddafi’ye mecburen tahammül eden ülkeler ki biz de maalesef bunların arasındaydık artık rahatlamış ve huzura kavuşmuştur diye düşünüyorum.Çadırının üstüne bombalar yağdı. Kaddafi ödleği korkudan çölde toz olup kaçtı. Ne diyelim ?’’Muammer pabucu yarım. Çık dışarıya oynayalım’’ Yerse tabii...Sıra Suriye’nin gözü dönmüş lideri Beşar Esad’da!Şahan’ın şımarıklığı‘Recep İvedik’ filmleriyle kısa süre içinde inanılmaz bir şöhret ve paraya kavuşan komedyen Şahan Gökbakar, artık kendisini kanıtlamak zorunda olmamasına rağmen olgunlaşamamış. Şahan Bey köşe yazarı Ahmet Hakan’ın eleştirilerini hazmedememiş. ‘’Çabalama Şahan‘’ başlığıyla ‘’Hey genç adam! Sen ‘Recep İvedik’ tarzı filmlerin komiğisin. En fazla durum komiği yani. Odunsu bir mizah seninki. O halde ne diye Cem Yılmaz’la boy ölçüşmeye kalkarsın ki? Twitter’da Cem Yılmaz’ın yaptığı espriyi sürdürme gayretleri acıklı güldürme çabaları içine girmeler falan’’ diye yazan Ahmet Hakan’a ‘’Hey sakallı cahil çakma entel sincap Ahmet. Kurban olun Recep İvedik’e’’ diye bir karşılık vermiş. Bu arada Recep İvedik 4’te, ‘Sincap Ahmet’ diye bir karakter kullanacağını müjdelemiş.Şahan Gökbakar’dan bazı takıntılarını aşmış olması beklenirdi.Hadi huyun kurusun takıntından kurtulamıyorsun o zaman bari doğru düzgün bir cevap ver.Cehaletin ve çakmanın sakalla ne ilgisi var? Sincap nereden çıktı ?Ahmet Hakan’ın tipinden dolayı mı? Sana cüssenden dolayı ‘orangutan’ mı dedi ki ?Ayrıca Recep İvedik’e neden kurban olalım?Recep İvedik sayesinde hayatında göremeyeceği üne kavuşan, reklamları kapan sen değil misin ?Ahmet Hakan’ın yazdıkları hoşuna gitmemiş olabilir.Gül, geç gitsin.Gebze’de neler oluyor?Vatandaşın biri Gebze Tüketici Koruma Derneği’ne ilginç bir şikayette bulunmuş. 27 yaşındaki kadın ‘’Evlilik yıldönümümüz için kocama cinsel gücü artırıcı ilaç aldım.Satarken yüzde yüz etkili dediler ama biz bir faydasını göremedik. Gecemiz kabus oldu. İlacı satanları mahkemeye verebilir miyim?’’ diye sormuş.Şimdi ister istemez insan düşünüyor. Bunlar yılda bir kere evlilik yıldönümlerinde mi birlikte oluyorlar ?Geri kalan 364 gün ilaca ihtiyaç olmuyor mu? Belki ilacı yanlış kullandılar.Adam sabah aç karnına aldı akşam tok karnıyla yatağa girince süresi geçti ‘tık’ çıkmadı.İkinci Gebze vakası ise şişme bebekle ilgili.Yine tesadüfen 27 yaşındaki bir delikanlı internette seks ürünleri pazarlayan bir siteye şişme kadın bebek siparişi veriyor.Kargo görevlisine 357 lira ödeyip koliyi alıyor. Ancak paketten şişme bebek yerine saman çıkıyor. Üçüncü Gebze olayı ise işsiz olan kocasının kendisini aldattığından şüphe edip kredi kartını iptal ettirmek istemesi. İşin komiği kadın kredi kartını veren bankaya değil yine Tüketiciyi Koruma Derneği’ne başvurmuş. Dernek de ‘’Böyle bir şey kanunen mümkün değil. Ama eşinizi bize getirin konuşalım’’ diye garip bir yanıt vermiş.Merak ediyorum kadın kocasını götürse ne diyecekler ?Evlilik danışmanlığı da yapıyorlar herhalde. Tüketiciyi Koruma Derneği’ndekiler bu tür şikayetler geldikçe aralarında iyi eğleniyorlardır gibime geliyor.Ahmak oranıTürkücü ve Survivor yıldızı Nihat Doğan, Türkiye’nin yüzde 20’si ahmak demiş. Başbakan Erdoğan ile Somali’ye gittiği için kendisini eleştirenleri firavun zihniyetine sahip olmakla suçlayan Nihat Doğan ahmakların oturdukları yerden bir şey yapmayıp yapılanlara da bir kılıf bulup çamur attıklarını iddia etmiş.Rahmetli mizah yazarı Aziz Nesin’e göre memleketteki ahmakların oranı yüzde altmıştı.Aziz Nesin bunu söylediğinde çok tepki almıştı.Ahmakların oranını hatırı sayılır bir şekilde düşürdüğü için belki bu kez Nihat Doğan övgü alır. Toplumdaki ahmakların gerçek oranını bulmak çok zor.Nihat Doğan’ın dediği gibi oturduğu yerden bir şey yapmayıp yapılanları eleştirenler baz alınıyorsa o zaman söz konusu oran bir hayli yüksek çıkar. Çünkü her fırsatta eleştirme yapmasını çok seven bir milletiz. Bizim ülkede övgü karaborsada eleştiri ise sürekli ucuzluktadır.Bence Türkiye’de ahmakların sayısı yüzde 20’den çok daha az. Onlara da ahmak değil, gereğinden fazla saf ve dürüst diyorlar!

Devamını Oku