Reform kavgası mı yapılıyor?

27 Mart 2012

Bir yasa teklifi üzerindeki görüşme ve tartışmalar, siyaseti ilk defa bu denli geriyor. Yasa teklifi üzerindeki tartışma ve kavgalara Meclis zemini dar geliyor ve ilk kez bir siyasi parti olağan grup toplantısını miting meydanına alıyor.Görüşülmekte olan kanunun konusu elbette önemli. Toplumun hemen her ferdini ilgilendiren çok temel bir düzenleme yapılıyor. Ülkenin sadece bugününü değil, geleceğini de, gelecek kuşakları da biçimlendirmeyi öngören bir düzenleme sözkonusu.O nedenle tansiyon yüksek, o nedenle iktidar - muhalefet ilişkileri alabildiğince gerilmiş durumda.Bu gerilimli atmosferde Meclis dün, 4+4+4 veya 4x3 gibi basit matematik formüllerle ifade edilen “eğitim reformu”nu görüşmeye başladı.Aslında eğitim, Türkiye’nin reforma en fazla ihtiyaç olan temel sorun alanlarından biri. Hatta ilki...Türkiye’deki mevcut eğitim sisteminin sorunsuz olduğunu, başarılı olduğunu kimse iddia etmiyor. Aksine iktidarıyla muhalefetiyle siyaset dünyası da, bilim dünyası da, toplumun değişik kesimleri, değişik sivil toplum örgütleri de öteden beri bu alanının sorunlu olduğunu ifade ediyor.Temel eğitimdeki alt yapı yetersizlikleri, eğitimi kalitesinin düşüklüğü kimsenin meçhulü değil.Peki Meclis’te günlerdir kavga gürültüsü devam eden bu reform teklifi mevcut sorunları giderecek, eğitimde arzulanan kaliteyi, yüksek standardı yakalamayı öngören düzenlemeleri mi içeriyor?Hayır...Zaten öyle olsaydı bu reform, öyle sürpriz biçimde verilen bir yasa teklifi ile gündeme getirilmezdi. Konu, kamuoyunda enine boyuna tartışılır, sivil toplum örgütlerinin, bilim çevrelerinin görüş ve önerileri alınır, toplumsal ve siyasal uzlaşı sağlayabilmlek için çaba gösterilirdi.Nedense buna gerek duyulmadı...Bu teklifle esas olarak “28 Şubat Rejiminin son izi” diye nitelenen mevcut 8 yıllık kesintisiz eğitim sistemine son verilmesi hedeflendi.Anamuhalefet partisi CHP teklifi engellemek için komisyonda çok yoğun bir girişim sergiledi ama son gün iktidar partisinin çok sert savunma duvarına çarptı. İlk 6 maddesinin görüşmesi CHP’nin engellemeleri yüzünden 7 gün süren teklifin kalan 21 maddesi iktidar grubunun bir günlük sert savunmasıyla yarım saatten kısa bir sürede tamamlandı.CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Başbakan Tayyip Erdoğan’a yaptığı açık uzlaşma çağrısı da karşılık görmedi.Başbakan Erdoğan’ın, yeni eğitim düzeninin planlanan takvim doğrultusunda yasalaşması konusundaki kararlılığı kesindi.CHP Meclis’te alışılmış engelleme taktikleri ile sonuç alamayacağını gördüğü için farklı taktiklere yöneldi.Kendi siyasal tabanına ek olarak muhalif toplumsal damarı da genişletebilecek yöntemleri devreye sokmaya başladı.Dünkü Tandoğan mitingi veya miting gibi grup toplantısı bu yeni muhalefet tekniğinin ilk denemesi.CHP’nin bu yöntemle temel eğitimle ilgili yasa değişikliğini engelleyebilmesi elbette mümkün değil. Yani Tandoğan mitingiyle Meclis gündemindeki yasa teklifinin engellenmesi veya değiştirilmesi yönünde bir sonuç alamayacak CHP.Bunu biliyor ve görüyor CHP kurmayları ama bu yöntemle başka bir sonuç alabileceklerini, iktidara, iktidarın uygulamalarına dönük toplumsal muhalefeti genişletebileceklerini, iktidar üzerindeki kamuoyu baskısını arttırabileceklerini öngörüyorlar. O yüzden önümüzdeki dönemde meydanları etkili bir muhalefet zemini olarak değerlendirmeye kararlı CHP.Önümüzdeki haftalarda tutuklu milletvekilleri için İzmir’de geniş katılımlı bir “özgürlük” mitingi, CHP kurmaylarının planları arasında...

Devamını Oku

Toplumsal muhalefeti tetikleme arayışı...

26 Mart 2012

CHP bugün bir ilki gerçekleştiriyor. Normal olarak TBMM çatısı altında yapması gereken haftalık olağan grup toplantısını tarihinde ilk kez Meclis çatısı dışına alıyor. Grup toplantısını meydan mitingine dönüştürüyor.Aslında genellikle salı günleri yapılan grup toplantıları iktidarıyla muhalefetiyle bütün partiler için uzunca bir süredir kalabalık partililerin de katılımıyla, sert üsluplarla zaten yarı miting havasında geçiyordu.Ama bu kez CHP tam anlamıyla meydanlara iniyor. Bugünkü grup toplantısının adresi Ankara’nın tarihi miting meydanı niteliğindeki Tandoğan alanı olarak ilan edilmiş durumda.Kemal Kılıçdaroğlu bugünkü konuşmasını Meclis salonunda milletvekillerine ve partililere değil, Tandoğan meydanına gelecek olan onbinlere yapacak. İktidarı halka şikayet edecek.Gerçi bu şikayetini her hafta, her fırsatta yapıyor ama bugünkü biraz daha farklı. Bugün iktidara, iktidarın bazı uygulamalarına karşı verdikleri siyasal mücadelede yeni bir yöntemi deneyecek CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu. Geniş toplum kesimlerini, sivil toplum örgütlerini de harekete geçirerek siyasi iktidarı sıkıştırmaya çalışacak.Bir anlamda siyaseti toplumsallaştırmayı, toplumun, sokağın memnuniyetsizliğini, tepkisini harekete geçirmeyi hedefliyor CHP.Belki de CHP, böylelikle hem siyasi iktidarı sıkıştırabileceğini, hem de kendi gücünü arttırabileceğini, toplumsal tabanını genişletebileceğini umuyor.Fakat işleri sanıldığı kadar kolay değil. Öyle bir iki mitingle olacak iş değil bu.Bugün CHP’yi, Meclis dışında meydan mitingli grup toplantısı yapmaya yönelten konu hiç kuşku yok ki ülkenin, toplumun bugünü ve geleceği açısından hayati öneme sahip. Hemen hemen her aileyi, her bireyi şu veya bu ölçüde ilgilendiren bir konu, temel eğitim...Ancak acaba toplumun bu konuya ilgisi ne kadar canlı? Örgütlü veya örgütsüz kesimleriyle tüm toplum bu konuya yeterince dikkat kesilmiş, tavır belirlemiş durumda mı?Pek değil...Hatta öyle ki, bugün Meclis Genel Kurulu gündemine gelecek olan 12 yıllık kesintisiz eğitim konusundan daha fazla Başbakan Erdoğan’ın Seul yolunda açıkladığı sınavsız üniversite ve dersanelerin okula dönüştürülmesi projesi ilgi çekiyor...Çünkü, kesintili eğitim tartışması büyük oranda imam hatip okullarının orta bölümlerinin açılıp açılamayacağı, din eğitimi ve kız çocukların eve kapatılıp kapatılamayacağı noktalarına kilitlenmiş durumda.8 yıllık kesintisiz eğitimin kaldırılıp 12 yıllık kesintili sisteme geçilmesinin sakıncaları konusunda Meclis’te iktidar çoğunluğunu ikna edemeyen, iktidar partisi ile uzlaşı zemini yakalayamayan CHP, şimdi toplumla geniş bir uzlaşma sağlamaya çalışacak. Ama en azından bu konuda işi çok kolay değil. CHP bugün Tandoğan meydanında 100 bin kişiyi de toplasa, iktidar Meclis’te doğru bildiği yolda yürümeye devam edecek.İktidar partisi grubu muhalefetin bütün engelleme girişimlerini aşıp sözkonusu yasayı hafta sonuna kadar Meclis’ten geçirip Cumhurbaşkanı’nın onayına sunmayı planlıyor.Yani CHP’nin mitinglerle en azından eğitim yasasını engelleme şansı yok gibi..Ancak bugünkü Tandoğan mitingini yeni bir başlangıç, yeni bir muhalefet taktiği olarak değerlendiriyor CHP.O nedenle haftalık grup toplantılarını zaman zaman meydanlara taşıma uygulaması devam edecek. Bugün eğitimle başlayacak olan mitingler, muhtemelen önümüzdeki haftalarda hukuk ve özel yetkili yargı sistemini protesto eylemleriyle devam edecek.

Devamını Oku

CHP neyi bekledi?

20 Mart 2012

CHP nihayet hazırlıklarını tamamladı. Kritik öneme sahip Cumhurbaşkanı Seçim Yasası’nın iptali istemiyle bugün Anayasa Mahkemesi’nin kapısını çalıyor.26 Ocak günü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren bu yasanın iptali için niye iki ay bekledi CHP?Pek anlaşılır değil.Bu konuda parti içinden yansıyan bazı iddialar var.Deniyor ki, “İç meseleler yüzünden kavgalı, tartışmalı tüzük kurultayları telaşından fırsat bulunamadı...”Olabilir ama çok da mantıklı değil. Çünkü bir yandan kurultay hazırlıkları yapılırken, diğer yandan da hukukçu kurmaylar başvuru dilekçesini hazırlayabilirlerdi.Bir başka iddia da şu:“Cumhurbaşkanı ‘CHP Anayasa Mahkemesi’ne götürsün’ dediği için ağırdan alındı...”Fakat gerçek neden muhtemelen bu da değil.Anayasa Mahkemesi’nin değişen yapısı nedeniyle bu başvurudan sonuç alamayacağını düşünüp vazgeçmiş de olabilir CHP.Belki de sözkonusu düzenlemenin iptal edilmesinin siyaseten ne getirip götüreceğinin hesabına girildi.Mevcut düzenlemenin AKP içinde bir çatlağa sebep olabileceği, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Tayyip Erdoğan’ın aralarının açılabileceği umuldu. Böylelikle AKP’de çıkabilecek bir iç hesaplaşmanın CHP’nin lehine olacağı varsayıldı.Ama nafile...Mevcut koşullar altında birbirlerinin bazı tutumlarından hoşnut kalmasalar dahi Gül ile Erdoğan hiçbir şekilde dışarıya karşı anlaşmazlık görüntüsü vermez. Bugüne kadar vermediler, bundan sonra da vermeyeceklerdir.AKP içinde çatlak, kargaşa mı? İktidar devam ettiği sürece bu da milyonda bir ihtimal dahi değil...CHP kurmayları iki aydan beri hangi hesapları yaptılar ve hangi sonuçlara vardılar elbette bilemiyoruz.Ama söylediklerine bakılırsa ilk günden itibaren iptal başvurusu kararlarında değişiklik olmamış. “Gecikmiş de değiliz” diyorlar.Olabilir ama daha önce hiçbir kritik yasa veya anayasa değişikliğinde bu denli gecikmemişlerdi...Bugün yapılacak başvurunun esası, “Yasa ile anayasa değiştirildi” iddiasına dayanıyor.Ki bu mesele aylarca tartışılmıştı. Önde gelen hukukçular, anayasa uzmanları yapılan düzenlemenin sakat olduğu görüşünde birleşmişlerdi. Çünkü yürürlükteki anayasa Cumhurbaşkanı’nın görev süresini tartışmaya yer bırakmayacak ölçüde net hükme bağlamış; 5 yıl diyor...Ve değiştirilen anayasa hükmüne (7 yıl) göre seçilen görevdeki Cumhurbaşkanı bu hükümden etkilenmez diye bir geçici madde de getirilmemiş.Şimdi bu durum yasa ile düzeltilmeye çalışılıyor.AKP’li hukukçular Anayasa’daki 5 yıl hükmünün yürürlüğe girmesinden önce seçilen Gül’ü etkilemeyeceğine inanıyorlar.Acaba Anayasa Mahkemesi ne düşünüyor? Anayasa Mahkemesi’nin hukukçu olan veya olmayan üyelerinin yorumu hangi yönde?Şimdilik bu belli değil.Fakat olur da Anayasa Mahkemesi de “5 yıllık süre Gül’ü de bağlar” diye karar verirse işte o zaman bütün siyasi hesaplar alt üst olur.Ülke hazırlıksız, plansız, apar topar cumhurbaşkanlığı seçimine gitmek zorunda kalabilir. Hem de son derece sıkıştırılmış bir seçim takvimi ile...Planlandığı üzere 2014’teki seçimde Tayyip Erdoğan’ın aday olması bekleniyordu. Ama bu yılın yaz aylarında seçim zorunluluğu doğarsa acaba o zaman da Erdoğan aday olacak mı, yoksa bir dönem daha Gül’le yola devam mı diyecek?Büyük ihtimalle bir dönem daha Gül’e yola devam demek zorunda kalacak...Ama acaba Anayasa Mahkemesi’nin CHP’nin iptal başvurusuna ne cevap verecek?Şu anda önemli olan bu. Reddederse mesele yok. Ama eğer CHP’nin gerekçelerini haklı bulup yasayı iptal ederse işte o zaman ortalığın toz duman olacağına hiç kuşku yok...

Devamını Oku

“Kesintili-Kesintisiz” kavgasına devam...

19 Mart 2012

Eğitimde “4+4+4” diye formüle edilen “kesintili - kesintisiz” çatışmasındaki geçici ateşkes muhtemelen haftaya sona erecek.AKP’nin ve hükümetin planı, Milli Eğitim Komisyonu’ndan kavgalı gürültülü ve tartışmalı biçimde geçen teklifi 27 Mart’ta Meclis Genel kurulu gündemine indirmek.Mevcut siyasi atmosfer içerisinde haftaya Salı günü bu yasa teklifinin Meclis Genel Kurulu’na gelmesi demek, kavganın da kaldığı yerden şiddetlenerek devam edeceği anlamı taşıyor.Bu konudaki iktidar muhalefet kavgasını yatıştırmak, kısmi bir uzlaşma ortamı yaratabilmek için epey kulis faaliyeti yürütüldü, ancak bu girişimlerden sonuç çıkmadı.Çünkü iktidar da muhalefet de hem “uzlaşma olursa iyi olur” diyor ama öte yandan da pozisyonlarını değiştirmek istemiyor. Her iki taraf da uzlaşmayı kendi çizdiği çerçevenin içinde arıyor.Şu an itibariyle uzlaşma ihtimalinin olmadığını gören taraflar Genel Kurul görüşmeleri için taktik arayışında. CHP görüşmeleri ne kadar, nereye kadar nasıl engelleyebileceğini hesabını yaparken iktidar kanadı da CHP’nin girişimlerini boşa çıkarmanın, etkisizleştirebilmenin taktik hamlelerini belirliyor.Eğitim yasası üzerindeki iktidar muhalefet çatışmasının boyutlarının büyümesinin en fazla rahatsız ettiği isim Meclis Başkanı Cemil Çiçek.Çiçek’in rahatsızlığı, sözkonusu düzenleme üzerinden koparılan fırtınadan kaynaklanmıyor. Yaşanan kavgalardan Meclis Başkanı olarak kuşkusuz rahatsızlık, üzüntü duyuyor ama asıl kaygısı yeni anayasa...Bu gerilimin yeni anayasa ile ilgili uzlaşma zeminini dinamitleyebileceğinden korkuyor.O yüzden başından beri gerek iktidar, gerekse de muhalefet partilerinin yetkililerine “ortamı daha fazla germeme ve itidal” çağrısı yapıyor Çiçek. Ama bu çabaları en azından şimdiye kadar sonuçsuz...Bu arada önceki hafta sonunda Eğitim Komisyonu’nda yaşanan kavganın ardından taraflarla çok sayıda görüşme yaptı Çiçek.Bu arada ilginç bazı gelişmeler de yaşandı. Yasa teklifinin, kavgalı Komisyon görüşmelerinin “yok hükmünde” sayılarak geri gönderilmesini isteyen CHP ve MHP’den bir yandan da Meclis Başkanı’nın devreye girerek AKP ile muhalefeti uzlaştırması talebi geldi.Geçen hafta içinde Meclis Başkanı ile görüşen bazı CHP milletvekilleri Çiçek’e şu öneriyi götürdüler:“Teklif bu şekliyle Genel Kurul’a gelirse ortam daha çok gerilir. Büyük olaylar çıkabilir. Onun için en azından 6. maddeden sonraki komisyon görüşmelerinin yenilenmesi için bir orta yol, uzlaşma bulunmalı. Dört partinin grup yöneticileri biraraya gelip, ortak bir görüşme takvimi belirleyebilirler. Komisyon görüşmeleri yenilenirse tansiyon düşer...”Ancak Başbakan Erdoğan’ın kararlı tutumunu gören Cemil Çiçek, bu konuda doğrudan devreye girmedi. Uzlaşma arayan CHP’lilere, “Siz önce iki parti arasında bir uzlaşma zemini bulmaya çalışın. Gerekli olursa ben de devreye girerim” demekle yetindi.Sonuçta geçen bir haftalık sürede uzlaşma yönünde en ufak bir ilerleme sağlanamadı.Muhtemelen bu hafta da en azından Genel Kurul görüşmelerinin kavgasız geçmesine dönük bazı arayışlar olacak. Ama bu çabaların da sonuç verme ihtimali yok denecek kadar düşük. CHP ve MHP’li Başkanvekillerinin nöbet sürelerinin bitmesini bekleyen iktidar, haftaya AKP’li Sadık Yakut’un başkanlık edeceği Genel Kurul görüşmelerinde 4+4+4 yasasını her ne pahasına olursa olsun Meclis’ten geçirmeye kararlı.

Devamını Oku

Çatışma stratejisi ne kazandıracak?

13 Mart 2012

“İktidar muhalefet gerilimi...”“Siyasette gerilim dozu yükseldi...”“İktidar muhalefet ilişkileri sertleşiyor...”Bu ifadeler Türk usulü siyaset yapma biçiminin sonuçlarının gazetelere yansıyan belli başlı başlıklarıydı. Durum düne kadar genellikle bu sözlerle özetleniyordu. Siyasi durum üzerine yapılan yorum ve değerlendirmeler bu başlıklar altında özetleniyordu.Ama özellikle dün itibariyle gelinen noktada mevcut siyasi durumu özetlemeye bu başlıklar yetmiyor. Çünkü mevcut siyasi tansiyon artık bunun çok ötesinde...Başbakan Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun dün partilerinin grup toplantılarında arkaya arkaya yaptıkları açıklamalarda, birbirleriyle ilgili kullandıkları dil ve ifadelerinde net biçimde ortaya çıkan tablo tek cümleyle şu şekilde özetlenebilir:“Bu aşamadan sonra iktidar - muhalefet ilişkileri, gerilim değil, çatışma boyutuna geçmiş bulunuyor...”Evet, dün Meclis çatısı altında yapılan konuşmalar, çok sert bir siyasal çatışmanın başladığının habercisi gibiydi. Liderlerin tercih ettikleri dil ve üslup öteden beri varolan toplumsal gerginlik; kutuplaşma ve cepheleşme eğilimlerini tırmandırıcı nitelikteydi.Önce MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli konuştu. Başbakan Erdoğan ve AKP’nin kesintili zorunlu eğitim yasa teklifinin Meclis görüşmeleri sırasında izlediği tutumu sert bir dille eleştirdi.“Bu tasarıyı Komisyona (TBMM Milli Eğitim Komisyonu) geri çekin, uzlaşma arayalım... Bu gerginliği sonlandıralım” çağrısı yaptı.Ancak bu iyi niyetli çağrı, Başbakan Erdoğan’ın MHP ile ilgili sert eleştirileri ve “MHP CHP’ye vagon olmuştur” suçlamasıyla geri döndü.Pazar günü kavga gürültü ortamında, tatsız görüntüler eşliğinde TBMM tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir oldu bitti içerisinde kabul edilen teklifin yeniden komisyona çekilip çekilmeyeceği konusunda dün Ankara’da yoğun bir trafik yürümüştü. MHP de CHP de Meclis Başkanı Cemil Çiçek’i göreve çağırmış, uzlaşma beklentilentisi içinde olduklarını iletmişlerdi.Fakat Başbakan Erdoğan’ın dünkü konuşmasında ortaya çıktı ki, bu noktadan sonra artık uzlaşma hayal...“Teklif iki hafta sonra Meclis Genel Kurulu’nda görüşülecek” dedi Başbakan ve yine CHP’ye yüklendi, Komisyon’da Pazar günü yaşanan rezaletin sorumluluğunu CHP’ye yüklerken kullandığı ifade şu oldu:“Gözü dönmüş CHP milletvekilleri...”CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce’nin Pazar günkü olaylar üzerine yaptığı meydan okumaya da İnce’nin adını anmadan yanıtladı:“CHP’li biri çıkmış, ‘Genel Kurul’da hesaplaşacağız’ diyor. Hangi dilden anlıyorsanız o...”Evet, meydan okumaysa, meydan okuma. Kimsenin ortamı yumuşatma, gerilimi düşürme gibi bir kaygısı yok. Demek ki artık ok yaydan çıkmış durumda.CHP’lilerin anladıkları dil her ne ise AKP o dilde çok sert bir yanıt vermeye hazırlanıyor şimdi.Peki Başbakan Erdoğan’dan sonra konuşan Kemal Kılıçdaroğlu, gerilimi yumuşatacak bir adım mı attı? Hayır Aksine Başbakan ne kadar sertleşti ise Kılıçdaroğlu bir adım daha ileri attı. Adeta misliyle karşılık verdi Erdoğan’a...Önce “Postmodern diktatör” olmakla suçladı. Dönemi ve yapılanları, Hitler’in, Mussolini’nin faşist uygulamalarına benzetti. Çok sert ifadelerle suçladı Başbakanı...Tablo bu. Bu tablo, iktidarın da anamuhalefetin de bundan böyle çatışmacı bir siyasi stratejiyle yola devam kararlılığında olduğunu gösteriyor.Bu denli sert, çatışmacı bir üslup ve siyasal strateji ile bu Parlamento, “uzlaşmaya dayalı, özgürlükçü bir ileri demokrasi anayasası yapabilecek mi dersiniz?

Devamını Oku

“Eğitim” değil, “gerilim” reformu!

12 Mart 2012

Siyaset ve siyaset yapma biçiminde normal olarak “uzlaşma”nın esas, “çatışmanın” istisna bir durum olması gerekiyor.Ama ne yazık ki ülkemiz siyasetinde bunun tam tersi geçerli.Son günlerin kavga konusu eğitim reformu. Adı üstünde “reform.” Ülkemiz eğitim sistemi yeni bir yapıya, yeni bir anlayışa, yeni bir rotaya sokulmak isteniyor. Bu konudaki yasa teklifi üzerindeki görüşmeler kavga-gürültüyle başladı ve öyle de devam ediyor.Oysa, uzlaşma olmasa bile en azından kavgasız bir süreç izlenemez miydi?İzlenebilir ve sonuçta da iktidar istediğini yine alırdı. Muhalefet en fazla süreci uzatıp, iktidar partisi milletvekillerini biraz yorabilir, uykusuz bırakabilirdi o kadar.Nitekim Komisyon görüşmelerinin ilk bir haftasında bu durum yaşandı. 12,5 saati bulan engelleme amaçlı uzun konuşmalarla yapabileceğinin en fazlasını yapmaya çalıştı muhalefet temsilcileri. Sık sık kavgaya dönüşen tartışmalarla kesildi görüşmeler. 6 günde teklifin ancak 6 maddesi geçebildi. Ama geçti. Hem de iktidarın istediği biçimiyle geçti.Önceki gün ise iktidar çoğunluğu, tahammül sınırına gelmiş olacak ki, 100-150 milletvekiliyle komisyon salonunu işgal etti. Kavga gürültü ortamında teklifin kalan 21 maddesi 20 dakika içinde “kabul edenler... etmeyenler... kabul edilmiştir” yöntemiyle görüşülüp kabul edildi.Oysa bu 20 maddenin okunması bile bu süreye ancak sığıyor. Ama üzerinde hiçbir konuşma ve görüşme yaptırılmadığı için hem okunup hem oylanarak bir rekora imza atıldı önceki gün Meclis’te.Ve TBMM tarihinide eşi benzeri görülmedik sahneler yaşandı. Muhalefet partilerine mensup komisyon üyeleri salona girip oylamaya katılamadı, görüş açıklayamadı. Büyük kavgalar yaşandı, milletvekilleri birbirlerinin gırtlağına sarıldı, düşenler yerlerde tekmelendi.İşte bu arbede içerisinde tamamlandı komisyon görüşmeleri.Acaba bu durum iktidar çoğunluğunun içine sindi mi?Deniyor ki, “muhalefet, özellikle de CHP bunu zorladı. Bu tablonunun sorumlusu CHP’dir...”CHP, çok sayıda milletvekili ile toplantı salonuna gelerek uzun konuşmalarla engelleme yaptı ya ondan yakınıyor AKP.CHP veya MHP daha ne kadar engelleme yapabilirdi ki? Belki bir hafta, bilemediniz 10 gün daha komisyondaki işi uzatabilirdi.Yasa bir hafta, on gün, hatta bir ay geç çıksa ne olur? Eğitim sistemi alt üst mü olacak, büyük bir karmaşa mı çıkacak?Hayır...Ama belli ki iktidar bu işin uzamasını, eğitimle ilgili tartışmaların uzun süre kamuoyu gündeminde kalmasını istemiyor.Önceki gün Meclis çatısı altında yaşananlar, dün yapılan karşılıklı sert açıklamalar, gerilimin daha da büyüyeceğinin işareti.Zaten Meclis Başkanı Cemil Çiçek de durumu, “ciddi bir siyasal kriz” olarak değerlendirmiş olacak ki, dün yapmayı planladığı Polonya ziyaretini iptal edip Ankara’da kaldı.Kuşku yok ki bu kriz ve gerilim ortamı, bugün yapılan grup toplantılarında genel başkanların sert ve suçlayıcı konuşmalarıyla biraz daha tırmanacak.Türkiye biraz daha gerilecek. Var olan toplumsal kutuplaşma biraz daha keskinleşecek.Dün MHP Manisa Milletvekili Sümer Oral aradı. İlk olarak 1977 seçimlerinde AP’den milletvekili seçilen Oral Meclis’in en deneyimli isimlerinden biri.70 yıllardaki gerilim ve siyasal çatışma ortamını hatırlatarak, “O dönemde bile Meclis’te böyle şeyler olmazdı. CHP ile bir yandan siyasi kavgamızı ediyorduk ama diğer yandan da komisyonlarda ülke sorunlarının çözümü için belirli uzlaşmalar sağlayabiliyorduk. Ortak noktalarda buluşabiliyorduk” diyor.Gerilimi düşürmek, uzlaşma sağlayabilmek için iktidarın muhalefetin bazı taleplerini karşılaması, bazı jestler yapması gerektiğini söylüyor Oral.“Yapılmıyor mu?” diye sorduğumda ise şu yanıtı veriyor:“Hayır. Ben Plan Bütçe Komisyonu üyesiyim. Bugüne kadar muhalefetin bir talebinin dahi kabul edildiğini görmedim. En basitinden her kanunda o kadar çok Türkçe bozuklukları var ki. En azından bunları düzeltin diyoruz onu bile kabul ettiremiyoruz...”Evet Türkçe bozuklukları bile sırf muhalefet istediği için düzeltilmiyorsa gerçekten devahim...

Devamını Oku

Mesele imam hatipler mi?

6 Mart 2012

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dün partisinin grup toplantısında söylediklerinden de anlaşılıyor ki “eğitim reformu” adı verilen ve 4+4+4 diye basit bir matematik formülüyle ifade edilen yasal düzenleme bu haliyle Meclis’ten geçecek.Gerçi CHP direniyor. Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un rekorlar kitabına geçecek 12,5 saatlik kesintisiz konuşması da kesintisiz eğitimin engellenmesine yetmeyecek. Zorunlu eğitim 12 yıla yükselecek ama kesintili ve üç dilim halinde...Kemal Kılıçdaroğlu, direneceğiz diyor, toplumu, sivil toplum örgütlerini de karşı çıkmaya, direnmeye çağırıyor ama sonuç alabilmesi güç. Eğitim komisyonu üyesi CHP’li milletvekillerinin engelleme amaçlı olarak saatler süren uzun konuşmaları da Genel Kurul’daki engelleme girişimleri de Başbakan Erdoğan’ın kararlılığını etkilemeyecek.Çünkü Başbakan Erdoğan bu düzenlemeyi çok önemsiyor. Partisinin programında, seçim beyannamesinde ve hükümet programında olmasa da bu konu Erdoğan ve arkadaşları için önemli.Hem de normal bir eğitim sistemi düzenlemesinin çok ötesinde anlamlar taşıyor Erdoğan ve arkadaşları için bu düzenleme.Dünkü konuşmasında şunu söylüyor Başbakan Erdoğan:“28 Şubat mimarlarının zihniyeti, maalesef genç nesiller üzerinde, eğitim sistemi üzerinde ağır bir tahribata neden olmuştur. Şimdi kademeli eğitimle 28 Şubat’ın son izlerini siliyoruz...”Evet meselenin ucu gelip 28 Şubat post modern darbesine dayandırılmış durumda...Öyle ya 1998 yılında yürürlüğe giren 8 yıllık kesintisiz eğitim yasası 28 Şubat MGK’sının bastırmasıyla çıkarılmıştı. 28 Şubatçılar yaptıysa veya yaptırdıysa kötüdür denebilir. Ama 8 yıllık kesintisiz eğitim 1960’lardan, 70’lerden beri Türkiye’nin gündemindeydi, temel eğitim reformunu 30 yıldır tartışıyordu Türkiye. O yıllarda yapılamayanı 28 Şubatçıların bastırmasıyla yapabildi Türkiye.28 Şubat generallerinin niyeti çok farklı olabilir. Onlar imam hatiplerin orta kısımlarını kapatarak, lise bölümlerinin cazibesini düşürerek irtica tehdidinin büyümesini önlemeyi hedeflemiş olabilirler. Bunu, Atatürkçü, laiklikten yana bir gençlik yaratma planının parçası olarak da düşünmüş olabilirler.Ama acaba 8 yıl kesintisiz temel eğitim tümüyle çok mu yanlıştı?Kuşkusuz değildi. İyi yanları vardı. Zorunlu temel eğitimin 8 yıl olmasına AKP’nin da itirazı yok. Aksine bu süre şimdi 12 yıla çıkarılıyor.Aslında bu konuda anlaşmazlığın temelinde “meslek eğitimi” diye genelleştirilerek adı tam olarak konulmamış bir imam hatip kavgası var. Hatta o da değil; din eğitimi sorunu var.Derinlemesine din eğitimi, Kur’an ve fıkıh eğitimi, İslami değer ve usullerin geçerli olabileceği bir eğitim.Bu yönde Türkiye toplumunda güçlü bir talep olduğuna kuşku yok. İmam Hatip Liselerine olan talep mesleki eğitim talebi değil. Din eğitimi talebi. Hem meslek lisesi sınıflaması içinde sayılsa da aslında imam hatip liselerini kimse meslek lisesi olarak görmüyor. Bu okullara giden çocuklar da, gönderen aileleri de meslek edinmeyi, imam veya hatip olmayı değil, sağlam bir din eğitimi almayı hedefliyorlar...Onun için şu anki eğitim reformu tartışmasının özü derinlemesine din eğitimi ve imam hatiplerin orta kısımlarının yeniden açılması ile kız çocukların ergenlik çağına girmeden örtünmelerinin sağlanmasından ibaret.

Devamını Oku

Anayasa için “uzlaşma görüntüsü”nde sona doğru...

5 Mart 2012

Balkon nutukları da sözde kaldı. Siyasi parti liderleri 2011 seçimlerinden bu yana geçen 8 aylık süre boyunca birbirlerine barış elini uzatamadılar.Dahası bugünkü ortam seçim dönemlerinden bile daha gerilimli, karşılıklı tartışma üslubu daha sert ve kavgacı.Meclis’teki tüm partilerin zımni olarak uzlaştıkları tek konu var: Uzlaşmazlıkları derinleştirmek...İktidarla muhalefet arasındaki en basit anlaşmazlık bile büyük kavga konusu haline dönüştürülerek günlerce siyasi gündemi işgal edebiliyor.Temel düzenlemelerde, ülkenin temel sorunlarının çözümünde ortak görüş oluşturulamıyor.Meclis İç Tüzüğü değiştirilmek isteniyor ama iktidar-muhalefet uzlaşması sağlanamıyor. Sağlanamadığı gibi bu konu üzerinde Meclis’te büyük kavgalar, kürsü işgalleri yaşanıyor.Özetle siyasi hayatın her aşamasında, her alanında uzlaşmazlıklar, kavga-gürültü atmosferi hakim.Bu olumsuz durumun tek istisnası var; yeni anayasa çalışmaları...Başkanlığını Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in yürüttüğü Yeni Anayasa Hazırlama Komisyonu’nda tüm siyasi partiler eşit sayıda üye ile temsil ediliyor. Kararlar bütün siyasi partilerin oy birliği ile alınıyor. Gerçi bugüne kadar alınan kararlar daha çok çalışma usulleri ile ilgili ama yine de ciddi bir anlaşmazlık çıkmaması önemli.Görünürde tam bir uzlaşma ve uyum havası var. Eşyanın tabiatına, siyasetin doğal akışına aykırı bir durum gibi görülebilir ama bu komisyon, siyasetin normal, doğal akışının dışında gibi. Bu komisyonda adeta farklı bir atmosferde, farklı bir hava teneffüs ediliyor. Ne BDP’li ile MHP’li kavga ediyor ne CHP’li veya MHP’li ile AKP’li...Bu komisyondaki görüntüye bakıldığında sanki büyük umutlar bağlanan, özlemi çekilen çağdaş ve özgürlükçü demokrasinin sağlam zeminini oluşturacak yeni anayasa hayali tarihi bir uzlaşma ile yapılacakmış gibi...Fakat ne yazık ki bu görüntü yanıltıcı. Çünkü şu anda en azından anayasa konusunda hiçbir siyasi parti uzlaşmaz görüntü vermek istemiyor. Bu konuda baştan “uzlaşmaz” damgası yiyen parti ve siyasetçinin kamuoyunda büyük bir itibar kaybına uğrayacağı biliniyor.Onun için uzlaşmazlık bir yana taraflar “en uzlaşmacı” görüntüsü içinde olmaya büyük özen gösteriyorlar.En azından şimdilik görüntü böyle...Ama bu durum ne kadar devam edecek?Aslına bakılırsa şu ana kadar uzlaşmazlık çıkmamasında sürecin de rolü var. Çünkü henüz işin aslına girilmiş değil. Yaklaşık iki ay daha girilmeyecek de.30 Nisan 2012’den sonra işler değişmeye başlayacak. O tarihe kadar, kamuoyundan, sivil toplum ve meslek kuruluşlarından, üniversitelerden görüş alma süreci devam edecek.1 Mayıs gününden itibaren ise toplanan görüşlerin tasnif ve değerlendirilmesi, ardından da yeni anayasanın yazımı başlayacak.İşte 1 Mayıs’tan sonra başlayacak yeni süreç aynı zamanda bugün oynanan uzlaşma tiyatrosunu da kaçınılmaz biçimde sona erdirecek.O noktada bugün komisyonun tartışmaktan özenle kaçınmaya çalıştığı bazı temel kritik konular tartışma gündemine gelecek.Örneğin vatandaşlık konusu acaba nasıl formüle edilecek ve bu formüle hem MHP hem de BDP itirazsız evet diyecek?Ya da laiklik tarifi, din ve din eğitimi, Diyanet İşleri’nin yeniden yapılandırılması konusunda uzlaşma sağlanabilecek mi?Resmi dil, eğitim dili ve Kürtçe eğitim talepleri konusunda bütün siyasi partiler aynı noktada buluşabilecekler mi? Ya da bağımsız yargı, özel yetkili yargı ve ve yüksek mahkemelerin yapısı, görev ve yetkileri nasıl belirlenecek?Çok zor...Dahası bugünkü mevcut siyasi gerilim ortamı metin yazımı aşamasında kaçınılmaz biçimde Komisyon’a da yansıyacak ve oradaki atmosfer de zehirlenecek...Cemil Çiçek, boyuna “Siyasi havanın yumuşaması lazım” temennisini sık sık tekrarlamıyor. Ama acaba bu temenniyi duyan var mı?

Devamını Oku