Meclis’in yaz tatili iki hafta sonra bitiyor. İki hafta sonra yine grup toplantıları, siyasi parti liderlerinin karşılıklı salvoları kaldığı yerden devam edecek. Aslında bu yaz tatili boyunca liderlerin birbirlerine yönelik salvolarında bir kesinti olmadı. Olağan grup toplantıları olmasa da buldukları her zeminde birbirlerine yüklenmeye devam etti genel başkanlar.
Şimdi tartışma yeniden parlamento çatısı altına taşınacak.
Acaba ne değişecek?
Muhtemelen fazla bir değişme olmayacak. Umut edilen yumuşama pek ihtimal dahilinde gözükmüyor. Hatta sertlik dozu belki biraz daha artacak.
Kılıçdaroğlu'ndan '50 yıllık kan davasını' bitirecek hamle:
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun dünkü anıt mezar ziyareti, insani bir tutum olmanın çok ötesinde anlamlar taşıyor...
27 Mayıs 1960 darbesinden sonra idam edilen rahmetli Başbakan Adnan Menderes, Türkiye’nin, genç Türk demokrasisinin gerçekten sevilen sembol simalarından biriydi. Adı, hak, hukuk, hürriyet ve refahla özdeşleşmiş bir siyasetçiydi.
Her siyasetçi, her insan gibi elbette hataları da vardı. 27 Mayıs darbesi olmasaydı belki seçimle iktidarı kaybedebilirdi de. Ama darbe ve ardından Yassıada Mahkemesi’nin verdiği, darbecilerin acımasızca uyguladıkları idam kararları Adnan Menderes’i seveniyle sevmeyeniyle Türk halkının büyük bölümünün gözünde demokrasi şehidi mertebesine yükseltti.
Meclis’te temsil edilen dört siyasi parti de kamuoyu baskısıyla, zoraki de olsa yeni anayasa için geçen yıl bir uzlaşma adımı attı. Sorunlu da olsa, ağır aksak da olsa yeni anayasa çalışmaları devam ediyor.
Meclis Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki Anayasa Uzlaşma Komisyonu masasından şimdilik hiçbir parti kalkmış değil. Bütün partiler masada ama bu durumun ne kadar daha devam edeceği meçhul.
Ayrıca kimsenin masadan kalkmaması o masadan bir sonuç çıkacağı anlamına da gelmiyor. Çünkü artık iyice ortaya çıkmış durumda ki temel kritik noktalarda o masadan uzlaşma çıkması olasılığı yok denecek kadar düşük. Örneğin, ulus tarifi, eğitim, eğitim dili ve yargı gibi konular saatli bomba gibi duruyor masada...
Meclis Başkanı Çiçek, yeni anayasanın artık, toplumsal talep olmanın ötesinde bir “mecburiyet” halini aldığını söylüyor.
İç siyasetteki yüksek gerilim, sert çekişme ve kavgalar, terör olayları ve Suriye’deki gelişmeler uzunca bir süredir ülke gündeminin hep ön sırasını işgal ediyor.
Peki hemen bütün siyasi partilerin, bütün sivil toplum örgütlerinin ve toplumun büyük kısmının ortak talebi olan yeni anayasa gündemde nasıl bir yer işgal ediyor?
Ne yazık ki bu gerilimli siyasi ortam içerisinde yeni anayasa konusu gündemin alt sıralarında kalmaya mahkum.
Hatta öyle ki yeni anayasa yapılacağına olan inanç da günden güne zayıflıyor.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nde yeni dönem için geri sayım başladı. 30 Eylül günü yapılacak kongre için hazırlıklar tüm hızıyla devam ediyor. Bu kapsamda Başbakan Tayyip Erdoğan bugün partisinin genel merkezinde genişletilmiş grup toplantısı yapacak. Toplantıya milletvekillerinin yanısıra partinin kurucular kurulu üyeleri de katılacak.
Parti tabanında yapılan nabız yoklamalarının ardından bugünkü toplantıda milletvekili ve kurucular kurulu üyelerinin de görüşü alınacak. Onlar arasında da bir anket düzenlenecek ve yeni dönemde parti yönetiminde kimleri görmek istedikleri sorulacak.
Aslında yeni dönemin parti yönetimi yapılanması ve hükümet değişiklikleri konusunda Başbakan Erdoğan’ın kafasında bir kurgu var. Bu kurgunun temel taşlarının değişmeyeceği biliniyor. Ancak gelen çoğunluk talepleri doğrultusunda belki bazı isimler yer değiştirebilecek veya unutulan bir kaç isim parti yönetimine alınacak.
30 Eylül kurultayında Erdoğan son kez genel başkan seçilecek. Yine kendisinin de açıkladığı gibi normal koşullarda 2015 yılında yapılacak olan milletvekili seçimlerinde de tıpkı partinin önde gelen diğer kurucuları, önde gelen isimleri gibi aday da olmayacak Erdoğan.
Hiçbir kurum, hiçbir dönemde toplumun yüzde yüz güvenine mazhar olmamıştır. Olması da zaten beklenmez. Ancak bazı kurumlar var ki onlara duyulan güvenin aşınmaması, aşındırılmaması son derece önemli.
Toplumsal güven konusunun önemli olduğu kurumların başında hiç kuşku yok yargı geliyor.
Bu zaten genel kabul gören bir doğru. Öteden beri iktidarıyla muhalefetiyle siyasetçilerin de toplumsal kanaat önderlerinin de hatta sıradan insanların da dile getirdikleri genel bir gerçek. Basmakalıp “et-tuz” örneği de hep verilir bu konudda. Bu örnekle, yargı, haksızlığa uğradığını düşünen bireyler açısından olduğu kadar, kamu düzeni ve toplumsal barış ve istikrar için de yargının son sigorta işlevi gördüğü anlatılmak isteniyor.
O nedenle, kuvvetler ayrılığı kuralının önemi vurgulanıyor, bağımsız ve tarafsız yargı üzerine hararetli tartışmalar yapılıyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ciddi bir kulak rahatsızlığı geçiriyor. Rahatsızlık yeni değil, başlangıçta muhtemelen etkili bir tedavi için zaman ayrılabilseydi bu sıkıntıdan şimdiye çoktan kurtulmuş olacaktı.
Fakat Cumhurbaşkanı Gül, devlet işlerini aksatmamak için rahatsızlık her nüksettiğinde tedaviyi kısa kesti. Ve rahatsızlık kronikleşti. Şimdi doktorlar bir anlamda kontrolü ele almış durumda. Tedavi tamamlanıncaya kadar Cumhurbaşkanı, Hacattepe Hastanesi’nde tutuluyor.
Ancak, bu arada bölücü terör başta olmak üzere bazı konular, bazı toplantılar var ki o noktada doktorlar heyetinin otoritesi sıfırlanıyor.
Gül’ün çok önemsediği ve “Başkomutan” sıfatıyla bu yıl ilkini gerçekleştirmeyi planladığı 30 Ağustos resepsiyonu iptal edildi. Yarın yapılacak törenlere de katılamayacak Cumhurbaşkanı.
Meclis Başkanı Cemil Çiçek, dün tüm siyasi partilere, sivil toplum örgütlerine ve kamuoyuna çok önemli bir çağrı yaptı. Çağrı, aklı başında hiç kimsenin reddedemeyeceği türden bir teklif aslında.
Teröre karşı ortak duruş öneriyor Meclis Başkanı.
“Hayır ben karşı değilim” diyebilecek var mı?
Kuşkusuz yok.