Bence bu haftanın flaş olayı İngiltere’nin kredi notunun indirilmesidir. Fiilen fazla etkili olması beklenmiyor. “Majestelerinin Hükümeti” hızla büyüyen bütçe açığının finansmanı için mali piyasalardan borçlanmayı sürdürecektir. “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” özdeyişini hatırladım. Doların euro karşısında değer kaybı da aynı bağlamda ele alınabilir. ABD devlet tahvilleri eskisi kadar güven vermiyor. Özellikle 2 trilyon dolar döviz rezervi üzerinde oturan Çin’in tavrı çok merak ediliyor. Döviz piyasalarında tedirginlik giderek artıyor.“Eve kapanma, pazara çık” kampanyası ilgimi çekiyor. Yakın geçmişe kadar “tasarrufumuz yetersiz” deniyordu. Dün “öldük, bittik, mahfolduk” çığlıkları ile vatandaşı korkutanlar şimdi “aman harca, korkacak bir şey yok” ilanları veriyor. Hayırdır. Son 10 yılın en küçüğüDış dengenin ayrıntılarına çeyrek bazında mutlaka ele alıyorum. Bu kez biraz geciktim. Başka konular öne çıktı. Bir hafta sonra Nisan dış ticareti yayınlanmadan yapmaya karar verdim. Dış ticaretle başlayalım. Ocak-Mart döneminde ihracat yüzde 26, ithalat yüzde 42, dolayısı ile dış ticaret açığı yüzde 74 daraldı. Geçen yılın aynı dönemine kıyasla dış ticaret açığı 12 milyar dolar küçüldü. Cari işlemler dengesinin diğer kalemlerinde bu çapta bir değişim yok. Örneğin hizmet gelirleri yüzde 6, hizmet giderleri yüzde 5, hizmet dengesindeki fazla yüzde 6 azaldı. Neticede cari işlemler açığı geçen yılı kıyasla 11.1 milyar dolar düştü. 1.2 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti.İlk çeyrekte 150 milyar dolar milli gelir bekleniyor. Cari işlemler açığı milli gelirin yüzde 0.8’ine iniyor. Son on yılın en düşük ilk çeyrek açığıdır. İlk çeyrekte 2003-08 ortalaması yüzde 6.2’dir. 2008’de 180 milyar dolar milli gelir ile yüzde 6.8 olmuştu.İktisatçıların düzeltme dedikleri budur. Yaşanan ağır resesyon, ihracattaki düşüşe rağmen dış açık sorununu çözmüştür. Bu beladan ekonomiyi küçülterek ve işsizliği zirveye taşıyarak kurtulmanın marifet olmadığını özellikle söylemeliyim. Türkiye borç ödüyorGelelim finansman boyutuna. İlk göze çarpan ünlü “net hata noksan” kalemidir. 5.4 milyar dolar fazla veriyor. Bu konuda geçmişte çok mürekkep harcadık. Ayrıntıya girmeden, olağan hata sınırları içinde kaldığını söyleyelim. Finansman ihtiyacını bulmak için önce cari dengeyi net hata ile topluyoruz. 2008’de 11.6 milyar dolar açık vardı. Bu yıl 4.2 milyar dolar fazla çıkıyor. Buna 1.5 milyar dolar doğrudan ve hisse senedi yatırımlarını ekliyoruz. Borçlanma öncesi fazla 5.7 milyar dolara yükseliyor. Bu sayı ilk çeyrekte Türkiye’nin dış borç ödemek için yarattığı kaynaktır. Ayrıca ilk çeyrekte döviz rezervleri 1.7 milyar dolar geriliyor. Böylece 7.4 milyar dolar dış borç ödemesi yapılıyor. Son olarak kimlerin ne kadar dış borç ödediğine bakalım.Kamu kesimi 2.8 milyar dolar dış borç ödüyor. Bunun 2.6 milyar doları yabancıların TL tahvillerinden çıkmasından kaynaklanıyor. Özel kesim ise 4.5 milyar dolar dış borç ödemesi yayıyor. Bunun 2.1 milyar doları banka-dışı (reel) kesimin dış borç ödemesidir.
Japonya’da ilk çeyrek büyüme sayıları açıklandı. Sıkı durun: Milli gelir geçen yıla kıyasla yüzde 15,2 küçülmüş. Çift haneli küçülme dediğin böyle olur. Büyük sanayi ülkeleri arasında kırılması zor bir rekor gibi duruyor. Bakalım bizimki ne çıkacak!İlginç bir soru: Küresel krizin özellikle dış fazla veren ülkeleri vurduğunu söyleyebilir miyiz? Hatırlatalım: Euro bölgesi büyük ülkeleri arasında dış fazla rekortmeni Almanya, ilk çeyrekte yüzde 6,9 ile en çok küçülen ekonomi oldu.Bu arada ezberler Türkiye’de de bozuluyor. IMF anlaşmasının bir başka bahara kaldığı haberleri iyice yoğunlaştı. Ne beklersiniz? Döviz piyasasında tedirginliğin TL’ye değer kaybettirmesini. Fiilen ne oldu? TL değer kazandı.Kamu istihdamı şişiyor mu?TÜİK bir süredir iş gücü verileri arasında çeyrek sonu itibariyle kamu kesimi istihdamını da yayınlıyor. Bendeki dosyalara göre Mart 2007 ile başladı. Bu ay Mart 2009 açıklandı.Ayrıntıları iki ana eksende izliyoruz: Kurumlar ve statü. İlki üçe bölünüyor: Merkezi yönetim, yerel yönetim ve bağlı kurumlar. KİT’ler, kamu bankaları vs. son kategoride yer alıyor. İkincisinde ise kadrolu (memur), sözleşmeli, işçi ve geçici kategoleri var.Türkiye’nin toplumsal belleğinde hükümetlerin popülist istihdam politikaları derin izler bırakmıştır. Siyasi nedenlerle kamu istihdamının şişirildiği görüşü çok yaygındır. Önce son iki yılın toplamlarına o gözle bakalım.Mart 2007’de kamuda çalışan sayısı 2 milyon 720 bin kişi. Haziran 2007’de 230 bin kişi artışla 2 milyon 950 bin kişiye yükseliyor. Eylül 2007’de 3 milyon kişiye ulaşıyor. Hemen aklımıza 2007 yazında yapılan genel seçimler geliyor.Ancak, ondan sonra durum değişiyor. Küçük de olsa bir gerileme başlıyor. Mart 2008’de 2 milyon 950 bin kişiye düşüyor. Mart 2009’da ise inanılmaz şekilde bir yıl öncesine göre sadece 44 kişi artıyor. İlginç bir durum çünkü bu yıl yerel seçim vardı.Kurumsal dağılımGelelim istihdamın kurumsal dağılımına. Mart 2009’da toplam 2 milyon 950 bin kişinin yüzde 80’i (2 milyon 380 bin kişi) merkezi yönetimde çalışıyor. Bunların yüzde 83’ü (1 milyon 970 bin) kadrolu devlet memuru statüsünde. Son yılda 31 bin kişi artmış.Yerel yönetime özel idare, belediye ve belediye işletmeleri (BİT’ler) dahil. Mart 2009’da 100 bini kadrolu toplam 325 bin kişi çalışıyor. Belediyelerin payı yüzde 81 (260 bin). Geçen yıla kıyasla yerel yönetim istihdamı 9 bin kişi azalmış. Yerel seçime rağmen!Geri kalan 245 bin kişi diğer kamu kuruluşlarında istihdam ediliyor. Bunun sadece yüzde 5’i (13 bin) kadrolu. Geçen yıl istihdam 22 bin kişi azalmış. Nedeni özelleştirmeler olabilir, ayrıntılarını bilmiyorum.Bu sayılar sayesinde özel kesim ücretli istihdamını hesaplıyoruz. Şubatta ücretli istihdamı 11 milyon 900 bin kişi idi. Kamuyu düşünce özel kesime 8 milyon 960 bin ücretli kalıyor. Her kamu çalışanına 3.2 özel kesim ücretlisi düşüyor.Son gözlem: Son bir yılda ücretli istihdamı 470 bin azalmıştı. Kamu istihdamı sabit kaldığına göre artan işsizliğin özel kesimde istihdam daralmasından kaynaklanıyor.
Küresel piyasaları saran iyimserlik havası İngiltere Merkez Bankası’nı pek etkilemiş durmuyor. Geçen hafta yayınladığı enflasyon raporunda 2009 ve 2010 büyüme ve işsizlik tahminlerinde şubata kıyasla aşağı yönlü revizyonlar yaptı.TÜİK ve Merkez Bankası tarafından müşterek hesaplanan tüketici güven endeksinde toparlanma sürüyor. Nisanda endeks 80.75 ile son on iki ayın en yüksek değerine yükseldi. Tüketici güveninde Mart’a göre yüzde 8 artış görülüyor.Zaman ne çabuk geçiyor. IMF’le son Standby anlaşması biteli bir yıl olmuş bile. Ama piyasaların papatya falı merakı hiç azalmışa benzemiyor. Hükümet IMF’le anlaşacak, anlaşmayacak, anlaşacak... Hayretle izliyorum.Ücretli istihdamında düşüşİstihdam ve işsizlik analizini sürdüyoruz. Pazar günü Şubat verilerine kuşbakışı göz attık. Ortaya çıkan işsizlik oranları için “felaket” dedik. Ayrıntılara inince durumun daha vahim göründüğünü söyledik.Şimdi biraz onlara bakalım. TÜİK istihdamı izlerken dört kategori kullanıyor: Ücretli veya yevmiyeli, işveren, kendi hesabına, ücretsiz aile işçisi. Hepsinin toplamına istihdam diyor. Bir anlama bunları eşdeğer kabul ediyor.Tahmin edileceği gibi, içlerinde uzak ara en önemlisi “ücretli veya yevmiyeli” istihdamıdır. Şubat’ta toplam istihdamın yüzde 60’ını oluşturuyor. Günlük dilde iş aramak, iş bulmak, işten atılmak, işsiz kalmak vs. derken insanların kastettiği odur. Şimdi sıkı durun. Şubat’ta ücretli istihdamı bir yıl öncesine göre 470 bin kişi azalıyor. Buna karşılık işveren, aile işçisi ve kendi hesabına çalışan sayısında 395 bin kişi artış oluyor. Böylece toplam istihdam sadece 85 bin kişi düşüyor. Ücretli (veya yevmiyeli) çalışanlara ingilizce bordro istihdamı denir. Gelişmiş ülkelerde akla önce ve sadece bu tür istihdam gelir. İş bulamayanların kendi hesabına çalışması istihdam artışı gibi algılanmaz. Doğrusu da budur.Gerçek işsizlik sayılarıSayılara dönelim. Şubat 2008’de 12.4 milyon kişi ücretli veya yevmiyeli çalışıyormuş. Bu yıl 11.9 milyon kişiye düşmüş. Aynı anda “İş bulsam çalışırım” diyenler dahil işsizlerin sayısı 4.8 milyon kişiden 6.3 milyon kişiye yükselmiş. Yani işsizler 1.5 milyon kişi artmış.Dikkatinizi çekerim. Ücretli istihdamında kayıp 470 bin kişi, işsiz artışı ise 1.5 milyon kişidir. Aradaki 1 milyon kişi emek piyasasına son bir yılda girenleri gösteriyor. 15+ yaş grubundaki artıştan çok daha yüksek olduğunu tekrar vurgulayalım.İşsizlere son yılda kendi hesabına çalışan artışı da eklenebilir. Söz konusu 395 bin kişinin iş bulamadıkları için kendi hesabına çalışmayı denedikleri açıktır. Bu durumda son bir yılda ücretli istihdam arayıp bulamayan sayısındaki gerçek artış 1.9 milyon kişidir.Nihayet işsiz/ücretli istihdamı oranına bakalım. Geçen yıl yüzde 38,5 iken bu yıl yüzde 52,8’e tırmanmış. Ücretli çalışan her iki kişiye karşılık bir kişi işsiz demektir. Üstelik önümüzdeki aylarda daha da yükseleceği kesindir.
ABD’den sonra AB’nin ilk çeyrek küçülme sayıları açıklandı. Eurostat’a göre, bir önceki yılın aynı dönemine göre üç Baltık ülkesinde milli gelir çift haneli, Almanya yüzde 6.9 gerilemiş. Euro bölgesinde küçülme yüzde 4.6 olmuş. ABD’de tüketici fiyatları endeksi Nisan’da aynı kaldı. Yıllık bazda fiyatlar yüzde 0.7 düştü. Yıllık enflasyon Mart’ta da eksi çıkmıştı. Hatırlatalım: eksi enflasyona deflasyon deniyor. Amerika 1955’ten bu yana en güçlü deflasyonunu yaşıyor.Perşembe günü toplanan Para Politikası Kurulu gecelik faizi yarım puan indirdi. Piyasa da o kadar bekliyordu. Böylece borçlanma faizi yüzde 9.25’e, fonlama faizi yüzde 11.75’e geriledi. Gene geç, gene yetersiz ama hiçten iyidir.Türkiye’de ilk çeyrek bilançoları yayınlanıyor. Banka kârlarında gözlenen artış özellikle şaşırttı. Bu minareye nasıl kılıf dikileceğini çok merak ediyorum. Bir ipucu: 2008’de gecelik faizin yüzde 16.75’e yükseltilmesi banka karlarını nasıl etkiledi?Doğru teşhis çok önemliCuma günü Hanehalkı İşgücü Araştırması Şubat sonuçları TÜİK tarafından yayınlandı. İşsizliğin tüm zamanların en yüksek düzeyine tırmanması dün gazetelere manşet oldu. Sayılara bakmadan birkaç genel gözlem yapmak istiyorum. Okuyucularım hatırlar. 2003 sonrasında uygulanan yanlış para politikalarını beş yıldır eleştirdim. Yüksek faiz-aşırı değerli TL ikilisinin Türkiye’yi “sanayisiz, ihracatsız, istihdamsız ama enflasyonist” bir büyüme modeline sıkıştırdığını savundum. Ekonominin hızlı büyüdüğü dönemlerde bile Türkiye’nin demografik özelliklerinin gerektirdiği istihdam artışının yaratılamadığını özellikle vurguladım. Konjonktürde ilk tökezleme ile birlikte Türkiye’nin bir işsizlik felaketi ile karşı karşıya kalacağını anlattım. Ayrıntıları daha önce yazıldı. Tekrarlamaya gerek görmüyorum. Ayrıca bu analizi yapan tek ben değilim. Yüksek faiz lobisinin tam saha presine rağmen başkaları da aynı şeyleri söyledi. Bugün de söyleniyor. Olaya doğru teşhis konması çok önemlidir. İşsizlikteki patlama olumsuz konjonktürün sıradan ve geçici bir sonucu değildir. Sürdürülemez bir modelin bir süre gözden gizlediği kritik bir yapısal zafiyetin olumsuz konjonktürle birlikte açığa çıkmasıdır.Kuşbakışı verilerMaalesef işgücü ile ilgili zaman serilerinde bir sorun oluştu. TÜİK yılbaşından itibaren adrese dayalı nüfus sistemine geçti. Yani sadece 2008 ve 2009’un Ocak ve Şubat ayları karşılaştırılabiliyor. Örneğin mevsimlik etki hesaplanamıyor. Kısaca özetleyelim: Şubat itibarıyla, bir yıl öncesine kıyasla nüfus 820 bin kişi, 15+ yaş grubu 860 bin kişi, işgücü (çalışanlar+işsizler) 1 milyon 40 bin kişi artıyor. Buna karşılık istihdam 85 bin kişi azalıyor. Dolayısı ile işsizler 1 milyon 125 bin kişi artıyor. Özetleyelim: 15+yaş grubu toplam nüfustan 40 bin kişi fazla artıyor. İşgücü (çalışanlar artı işsizler) 15+yaş grubundan 180 bin kişi fazla artıyor. İşsizler 15+yaş grubundan 265 bin kişi fazla artıyor. Aynı anda istihdam 85 bin kişi azalıyor. Doğal olarak bu koşullarda işsizlik oranları patlıyor. Toplam işsizlik 4.2 puan artışla yüzde 16.1’e, tarım-dışı işsizlik 5.6 puan artışla yüzde 19.8’e, genç nüfusta (15-24 yaş) işsizlik 7.1 puan artışla yüzde 28.6’ya, “İş bulsam çalışırım” diyenleri kapsayan geniş tanımda işsizlik 4.7 puan artışla yüzde 24.1’e tırmanıyor. Aslında sorun bu sayıların gösterdiğinden daha vahim; onun için ayrıntılar girmek gerekiyor. Salı günü devam edeceğim.
ABD devlet tahlilleri 1917’den bu yana hiç kesintisiz AAA (en çok güvenilik) notuna sahipti. Şu sıralarda not kırılması ihtimalini seslendirenler belirdi. Ne demişler? Ateş olmayan yerde duman çıkmaz!Küresel borsalardaki son toparlanma kalıcı mı? Şu sıralar 1933 yılı ile paralellik kuranlar çoğaldı. Biraz abartılı duruyor. Bir ipucu verelim. 1929’dan 1932’ye, DowJones 380’den 40’a düşmüştü. Neredeyse onda biri demek. Bu kez düşüş çok daha hafif oldu.Merkez Bankası’nın çok yararlı bir çalışması var. İlk çeyrek Banka Kredileri Eğilim Anketi’ne göz atmanızı öneririm. Yatırım kredisi talebinde sert düşüş sürüyor. Diğer kredilerde düşüş yavaşlamış. Konut kredisi talebinde artış bile var.TÜİK Mart ayı dış ticaret miktar endekslerini yayınladı. Geçen yıla kıyasla ihracatta yüzde 7 ama ithalatta yüzde 22 küçülme var. Ancak mevsim etkilerini temizleyince Şubat’tan Mart’a ithalatta bir kıpırdanma görülüyor. Acaba dibin görüldüğüne işaret mi?Rus turistin parasıİnternette dolaşan bir iktisat bilmecesi belki size de ulaşmıştır. En yakınımdan başlayıp yağmur gibi mesaj geldi. Öğretici tarafı olabileceğini görünce toplu cevaplamayı tercih ettim. Mevsim yaz, aylardan austos... Fransız Riviera’sında küçük bir kasabada turizm sezonu fakat yağmur yağıyor. Neticede kasaba bomboş. Yani işler iyi değil. Herkesin borcu var ve kredi ile yaşıyorlar.Şans eseri bir otele zengin bir Rus geliyor. Resepsiyona 100 dolar bırakıp, odaya bakmaya çıkıyor. Otel sahibi parayı alıp hemen komşu kasaba borcunu ödüyor. Kasap 100 doları kaparak, toptancıya borcunu vermeye gidiyor. Toptancı büyük bir sevinçle parayı alıp, kriz nedeniyle kendisine kredili hizmet veren fahişeye götürüyor. Fahişe parayı alıyor ve aynı otele giderek borcunu ödüyor. Tam o anda Rus müşteri geri dönüyor. Odayı beğenmedim deyip 100 dolarını alıyor ve gidiyor.Rus müşterinin bu ziyaretinde kasabaya fiilen hiç para girmiyor. Buna karşılık tüm kasaba halkı borçlarından kurtuluyor ve geleceğe ümitle bakmaya başlıyor!Püf noktası bilançodaPüf noktası bilançolarda gizlidir. Her biri için aktifte 100 dolar alacak, pasifte 100 dolar borç var. Çok önemli: Herkesin borcu alacağına eşit, yani hiçbiri net borçlu değil. Rus turist geçici bir ödeme rahatlığı getirince bilançoların net değeri sabitken brüt borç sıfırlanıyor. Bu da brüt borca bakanları şaşırtıyor.Bir başka senaryo yazalım. Dörtlü toplanıyor. Otelci “farzedin bende 100 dolar var; bununla kasaba borcumu ödüyorum” diyerek üzerine 100 dolar yazdığı bir kâğıdı uzatıyor. Kâğıt elden ele dolaşıp kendine dönünce yırtıp atıyor. Merkez bankalarının mali kriz ve resesyonla mücadele için para basmaları benzer bir mantığı yansıtıyor. Dikkat: şeytan ayrıntıda gizlidir. Gerçek yaşamda alacağı az, borcu çok oyuncular var. Sistemi net değeri eksi bilanço sahipleri bozuyor. Böyle işte...
Küresel borsalar biraz toparlandı. Yüksek volatilite döviz piyasalarına kaydı. Geçen haftanın son iki iş gününde dolar, euro karşısında yüzde 3 değer kaybetti. Parite 1.37’yi gördü. Son baktığımda 1.36’dan işlem yapılıyordu.TÜİK Nisan kapasite kullanımı verilerini dün açıkladı. Sanayi üretiminin nispeten sağlıklı bir öncü göstergesidir. Geçen yılın çok altında olmakla beraber Mart’a kıyasla küçük toparlanma işaretleri taşıyor. Marmara Egzoz Endeksinden geçenlerde söz etmiştik. Burak Saltoğlu köprülerden geçen araç sayısına uygulamış. Yılın ilk iki ayındaki düşüşten sonra Mart ve Nisan’da belirgin bir artış var. Ekonomik faaliyetlerde dip noktasının geçildiğini düşündürüyor. Merkez Bankası Mart ödemeler bilançosunu yayınladı. Sürpriz yok. Talepteki daralma dış açığı kamuoyu gündeminden düşürdü. Gene de dış denge önemlidir. İlk çeyreğin bir değerlendirmesini ayrıca yapacağım.Mart’ta düşüş yavaşladıMart ayı sanayi üretim endeksi Cuma günü TÜİK tarafından yayınlandı. Böylece ilk çeyrek verileri tamamlandı. Hatırlatalım. İki ayrı endekse bakıyoruz. Biri toplam sanayi üretimi, diğeri imalat sanayi üretimi.Mart’ta geçen yıla kıyasla toplam sanayi üretimi yüzde 20.9, imalat sanayii üretimi yüzde 23.5 azaldı. Sayıların az çok bu mertebede geleceği tahmin ediliyordu. O açıdan fazla şaşırtmadı. Ocak ve Şubat’ta aynı yöntemle hesaplanan düşüş daha sertti. Bu durum biraz kafaları karıştırdı. Sanayi üretiminde dibin görüldüğü şeklinde spekülasyonlara yol açtı. Veriler de ilk bakışta bu görüşü destekliyordu.Toplam sanayi endeksinin kendi Eylül’de 114 iken her ay gerileyerek Şubat’ta 85’e inmişti. Buna karşılık Mart’ta 96’ya yükseldi. Aynı eğilim imalat sanayii endeksinde de görülüyordu. Buradan yükselişin başladığı sonucuna varıldı. Ancak sanayi üretimi çalışılan gün sayısı ve mevsimlik etkilerle aydan aya dalgalanır. Bunlar temizlenince manzara değişiyor. Mart’ta Şubat’a göre her iki endeks geriliyor. Ancak düşüş hızında belirgin bir yavaşlama ortaya çıkıyor.Çift haneli küçülmeŞimdi Ocak-Mart dönemine bakalım. İlk çeyrekte, geçen yıla kıyasla toplam sanayi üretimi yüzde 22, imalat sanayi üretimi yüzde 24.6 azaldı. Sanayideki küçülmenin 2001 krizinden çok daha kötü olduğunu söylemeye sanırım gerek yok.İmalat sanayii üretiminden hareketle ilk çeyrekte milli gelirin ne kadar küçülebileceğini kestirmeyi deneyebiliriz. 2008’in son çeyreğinde imalat sanayii yüzde 14.3 milli gelir ise yüzde 6.2 düşmüştü. Oranın aynı kalması halinde ilk çeyrekte milli gelir yüzde 10.7 küçülecektir.İlk çeyrekte çift haneli daralma profesyoneller tarafından genelde bekleniyordu. Merkez Bankası tarafından ifade edilmesi kamuoyu gündemine soktu. Velhasıl ilk çeyrekte büyümenin -10 puan civarında gerçekleşeceği kesin gibi duruyor.
FED Başkanı Bernanke’nin karamsarlığı azalmaya başladı. Kongre’de “ekonomik faaliyetlerin bu yıl içinde dibi görmesini ve yılın sonuna doğru yukarı dönüşe geçmesini bekliyoruz” demiş. Bir İngiliz gazetesi “Resesyon Noel’de bitiyor” başlığını atmış. İngiltere’den bir başka başlık: “Mali piyasalar gerçek dünyanın çok önünde koşuyor.” Kriz sonrasında kamuoyunun mali piyasaların “aklına” güveni çok sarsıldı. Kredibilite kaybını telafi etmek bu kez kolay olmayacak. Chrysler’de yönetimin Fiat’a geçmesini ilgi ile izliyorum. Üç yıl önce gündemde Fiat’ın her an batması vardı. Şimdi Opel’e de talip olduğu söyleniyor. Türkiye’nin otomotiv ihracatı açısından olumlu bir gelişmedir.Tek-haneli gecelik faiz sonrasında Hazine ihalesine rekor düzeyde talep geldi. Üstelik TL değer kazandı. Resesyon yavaş yavaş ezberleri bozuyor. Para ve maliye politikalarının gevşetilmesine karşı çıkanların tepkisini merak ediyorum.Şaşıranlara şaşırıyorumNisan enflasyonun yarattığı şaşkınlık sürüyor. Doğrusu, ben de şaşıranlara şaşırıyorum. Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. Aralık’tan bu yana bütün veriler enflasyonda sert bir düşüşün kaçınılmaz olduğuna işaret ediyordu.Sıra ile gidelim. Fiyatlar üstünde iç talep kökenli baskı var mı? Merkez Bankası bile ilk çeyrekte çift haneli küçülmeden söz ediyor. Nerede talep baskısı? Hep söylerim. Satılmayan mala zam olmaz. Nokta. Aynı durum dış talep için de geçerli. Gelelim maliyetlere. Küresel resesyon enerji ve ham madde fiyatlarında büyük çöküşe neden oldu. Yani dışarıdan maliyet enflasyonu yerine maliyet deflasyonu ithal etmeye başladık. Mayısta doğalgaz fiyatlarında da yüksek oranlı indirim yapıldı. Geriye iki önemli kalem kalıyor. Biri döviz kurudur. Ekim-Nisan döneminde sepet bazında TL’nin değer kaybı yüzde 28 oldu. Ancak olumsuz talep ve olumlu maliyet koşullarının kurdaki artışın TÜFE’ye yansımasına izin vermeyeceği çok açıktı. Diğeri, gıda kalemini oluşturan tarımsal ürünlerdir. Uzun dönemli trendde 2007 sonrasında bir kopuş yaşandı. Geçici olup olmadığını daha önce tartıştık. Küresel resesyondan da çok etkilenmedi. Yoksa enflasyon şu anda çok daha düşük çıkardı. Beklentilerin hikâyesiŞaşkınlığı açıklayabilmek için Merkez Bankası Beklenli Anketi sonuçlarını kontrol ettim. Nisan 2008’den itibaren enflasyon beklentileri hızla bozulmuş. Demek ki ankete katılanlar arasında 2009’da enflasyonun yükseleceği görüşü hâkim olmuş. Örneğin Mayıs 2008’de bir yıl sonrası için yüzde 7.9 enflasyon bekleniyormuş. Haziran için yüzde 8.7’ye, Kasım için yüzde 9’a tırmanmış. Aralıkta 2009 enflasyonu yüzde 8.5 öngörülmüş.2008 yazında beklentilerin bozulmasını anlıyabilirim. Petrol fiyatı almış başını gidiyordu. Mali krizin sıradan bir düzeltme olduğu zannediliyordu. Küresel ekonomi büyüyordu. Yani enflasyon üzerinde maliyet kökenli baskı oluşacağı düşünülebilirdi. Buna karşılık Ekim 2008’den itibaren manzara netleşti. Türkiye’nin ağır bir resesyona gittiği görüldü. Bütün bunlara rağmen enflasyon beklentilerinin yüksek seyretmesini anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Bu ilginç konuya geri döneceğim.
Pazar günü bir yazım hatası yapmışım. İlk çeyrekte ihracat düşüşüne yüzde 26 yerine yüzde 16 demişim. Kontrol etmeme rağmen gözden kaçmış. Özür dilerim.Küresel mali piyasalar bu haftaya da çok olumlu girdi. Kötü haberlere karşı ciddi bir bağışıklık kazandıkları görülüyor. Felaket büyüme ve işsizlik sayıları, düşük şirket kârları vs. mali piyasa oyuncularının moralini bozmaya yetmiyor.Farklı bir hipotez önerelim. ABD’de mali kesimin en temel sorunu neydi? Oluşan zararları devletin üstlenmesine vatandaş karşı çıkıyordu. Belki de şu ya da bu şekilde Obama yönetiminin bu sorunu çözdüğüne karar verdiler. Öyle ise sevinmekte haklılar.Türkiye’de döviz kuru da gevşemeye başladı. Öğleden sonra dolar 1.59 TL ve euro 2.10 TL’den işlem görüyordu. Size kritik bir soru: IMF ile anlaşma olmadığı halde TL’nin değer kazanmasını hayra yorabilir miyiz?2008’de para politikasıSon yazıda, Merkez Bankası’nın Kasım 2009 sonrası hızlı faiz indirimine yönelik analizine baktık. Faizin aynı düzeyde tutulması ya da daha yavaş indirilmesi halinde 2009’da büyümenin 4.3 - 2.4 puan, enflasyonun 4.0 - 2.2 puan daha düşük çıkacağı hesaplanmış.Devamını yazıp yazmamakta tereddüt ettim. Konu havada asılı kaldı. Derken Hurşit Güneş’den “Yazı yarım kalmış” diye mesaj geldi. Para politikaları konusunda muhalefet anlaşılan ruhuma işlemiş. Dayanamadım.Gecelik faizle büyüme ve enflasyon arasındaki yakın bağın sayılara dökülmesi para politikası açısından önemli bir aşamadır. Ancak, faiz indirimleri ile sınırlı tutulmaması, faiz artışlarının etkilerinin de hesaplanması gerekir.2008 yılına bakalım. Yıla yüzde 15.75 gecelik faizle girildi. Ocak ve Şubat’ta 25’er puan indirim yapıldı. Mart ve Nisan’da faiz değişmedi. Mayıs, Haziran ve Temmuz’da 0.5’er puan artış sonucu faiz yüzde 16.75’e yükseldi. Kasım’a kadar orada kaldı.Soru: 2008 yaz ve sonbaharında faizlerin yüksek tutulmasının 2008 ve 2009 büyüme ve enflasyonuna etkisi nedir? Tersi yapılsa, yani faiz indirimi yaz aylarında başlasa bugün büyüme, enflasyon ve işsizlik nerede olurdu? Aydınlatılmayı bekliyorum.40 yılın en düşüğüTÜİK enflasyon verilerini açıkladı. Nisanda tüketici fiyatları (TÜFE) yüzde 0.02, üretici fiyatları (ÜFE) yüzde 0.65 yükseldi. Bunlar piyasa tahminlerinin çok altındadır. Merkez Bankası Beklenti Anketi’nde nisan TÜFE artış beklentisi yüzde 0.61 idi. Böylece yıllık enflasyon TÜFE’de yüzde 6.1’e, ÜFE’de yüzde-0.3’e geriledi. Perşembe günü yayınlanan Enflasyon Raporu’nun ilki için yıl sonu tahmininin yüzde 6 olduğunu hatırlatalım. Son 40 yılın en düşük yıllık tüketici fiyat artışıdır. Ayrıca dağılımı dengelidir. Yani aşağı yönlü baskının tüm kalemlere yaygınlaştığı derhal görülüyor. Özel göstergelerin indiği düzey de bunu doğruluyor. Ayrıntılar bir başka yazıya kaldı.