1 Mayıs benim neslim için simgesel değeri yüksek bir gündür. Çocukluğumuzda Bahar Bayramı denirdi. İşçi Bayramı olması için çok kavga verildi. 1977 katliamını birinci elden yaşadık. Taksim meydanına geri dönülmesi beni çok mutlu etti. TÜİK Mart ayı dış ticaret verilerini açıkladı. Son beş ayın eğilimlerinde bir değişiklik görülmüyor. İlk çeyrekte geçen yıla kıyasla ihracat yüzde 16, ithalat yüzde 42, dış ticaret açığı yüzde 74 azaldı. Ayrıntılarını ayrı bir yazıda ele almak istiyorum.Yeni kabinede ekonomi yönetimini değişti. Ali Babacan’ın başbakan yardımcılığı resesyonla mücadelede aktif bir tavır arayışının işareti olabilir. Yeni Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in işi özellikle zor duruyor. Küresel borsalarda bahar havası sürüyor. Nedenleri hakkında çeşitli rivayetler dolaşıyor. “Spekülatör gelgeli” diyenler, mali krizde dibin göründüğünü düşünenler, geçici bir düzeltme olduğunu önerenler var. İzliyoruz.Enflasyon tahminleri düşüyorMerkez Bankası yılın ikinci Enflasyon Raporu’nu açıkladı. Ekonomik konjonktürün en önemli metni olduğunu sürekli vurguluyorum. Başkanın yaptığı sunuş konuşmasını herkese öneririm. Fırsat bulanlar tam metni okumalıdır.Banka yönetimini kutlamak istiyorum. Raporun analiz ve sunum kalitesi hızla yükseliyor. Enflasyon hedeflemesi rejiminin gerektirdiği şeffaflığın yavaş yavaş içselleştirildiğini gösteriyor. Olumludur.Para politikasında Merkez Bankası’nın kendi enflasyon ve büyüme tahminleri özel bir öneme sahiptir. Maalesef bizde hâlâ büyüme tahmini yerine daha muğlak “çıktı açığı” kavramı kullanılıyor. Doğrusu bir an önce büyüme tahminlerinin de açıklanmasıdır. 2009 için enflasyon tahminlerinin son dönemde nasıl değiştiğine bakalım. Aralık 2008’de yıl sonu enflasyon yüzde 7.5 öngörülüyordu (yüzde 5.5-9.5 aralığı). Ocak’ta yüzde 6.8’e indirildi (yüzde 5.4-8.2 aralığı). Nisan’da ise yüzde 6’ya düştü (yüzde 4.8-7.2 aralığı). Buradan Merkez Bankası’nın 2009 için kendi enflasyon tahminini son dört ayda 1.5 puan aşağı çektiğini görüyoruz. Yılbaşında 2009 enflasyonunu yüzde 6 tahmin ettiğimi hatırlatırım. (4 Ocak 2009). Bir değişiklik daha var. Ocak raporunda ekonominin erken ve geç toparlanmasına göre iki alternatif senaryo yer alıyordu. Nisan’da iyimser senaryo terkedilmiş. Geç toparlanma halinde yıl sonu enflasyonu yüzde 5.2 tahmin ediliyor (yüzde 3.9-6.5 aralığı).Faiz indiriminin etkisiRaporda (s.11-14) çok önemli bir analiz var. Merkez Bankası haklı ve önemli bir soruya cevap arıyor. Kasım 2008’den bu yana hızlı faiz indirimine gidilmemesi halinde 2009’da enflasyon ve büyüme ne olurdu?Fiilen olmamış bir olayın etkilerini hesaplamak daima çok zordur. Spekülasyonlara açıktır. Ancak aynı ölçüde yararlıdır. Para politikasının ekonomiyi nasıl etkilediğinin anlaşılmasını kolaylaştırır. İlk senaryoda gecelik faiz her ay sadece yarım puan düşerek Nisan’da yüzde 13.75’e geriliyor. Bu durumda fiilen uygulanan politikaya kıyasla büyüme yüzde 2.4 daha düşük çıkıyor. Yıl sonu enflasyonu ise yüzde 3.8’e iniyor. İkinci senaryoda gecelik faiz Kasım-Nisan arasında yüzde 16.75’de sabit tutuluyor. Bekleneceği gibi, bu durumda 2009’da büyümede 4.3 puan ek düşüş oluyor. Yıl sonu enflasyonu ise yüzde 2’ye geriliyor.
Bu sabah Merkez Bankası 2009’un ikinci Enflasyon Raporunu açıklıyor. Para politikasının en temel metnidir. Bir önceki rapor ocak sonunda yayınlanmıştı. Merkez Bankası’nın yeni büyüme ve enflasyon tahminlerini merakla bekliyoruz. Dün akşam ABD’de 2009’un ilk çeyrek büyümesi açıklandı. Beklenenden kötü çıktı. Milli gelir bir önceki çeyreğe göre yüzde 1,5 düşmüş (yıllandırılmış yüzde 6,1). Türkiye ile yöntem farkına dikkat çekelim: Karşılaştırma bir önceki çeyrekle yapılıyor.Domuz gribinin ABD’ye sıçradığı kesinleşti. Meksika kökenli virüsten ilk ölüm Teksas’ta görüldü: İki yaşında bir çocuk. Ancak esas soru hâlâ cevapsız. Yıllardır korku içinde beklenen ve milyonlarca insanı öldürebilecek büyük salgın başladı mı?ABD muz cumhuriyeti mi?Atlantic Monthly dergisinin internet baskısında çok ilginç bir makale yayınlandı. Yazarı Simon Johnson son iki yıl IMF’in baş iktisatçısı idi. Yılbaşında MIT’de öğretim üyeliğine geri döndü. “Sessiz Darbe” Amerikan mali kesimine yönelik inanılmaz sertlikte eleştiriler yapıyor. Yaşanan krizden Wall Street’in dev kuruluşlarını sorumlu tutuyor. Büyük yatırım bankalarının siyasi karar mekanizmaları üstünde kurduğu hâkimiyete neşter vuruyor.İçerik altbaşlıklara yansıyor: “Muz cumhuriyetine dönüşme”; “Wall Street-Washington koridoru”; “Amerikan oligarkları ve mali kriz. Johnson krizin başından bu yana uygulanan politikalara karşı çıkıyor. Baştan beri amacın bankacıları korumak olduğunu iddia ediyor. Faturayı ödeyen vergi mükellefinden olup bitenin gizlenmesi için gösterilen çabaları açıklıyor.Radikal çözüm önerileri getiriyor. Krizden çıkış için büyük bankaların derhal devletleştirilmesini istiyor. Siyasetin mali kuruluşlarla göbek bağının kesilmesi için banka büyüklüğüne kısıtlama talep ediyor.Not: Johnson’un marjinal bir solcu militan olmadığını belirtmek için IMF bağlantısını vurguladım.İktisatçılara eleştirilerSalı günü iktisatçılara yönelen eleştirilerden örnekler vermiştim. Johnson’dan öğrendim. FED başkanı Bernanke krizden kısa süre önce (2006’da) mali kurumların riskleri ölçmekte ve yönetmekteki başarısını (!) şöyle methetmiş:“Piyasa ve kredi riskinin yönetimi bugün çok daha ileri teknolojilere dayanıyor... En küçüğünden en büyüğüne mali kesim ve bankacılık kurumları son iki on yılda riskleri ölçme ve yönetme yeteneklerinde çok kapsamlı atılımlar gerçekleştirdiler.” İktisatçıların eleştirilmesi yeni bir olay değildir. Arşivimde buldum. 1977’de Amerikan İktisat Derneği kongresini Business Week şöyle değerlendirmiş:“Toplantıda ne tevazu vardı, ne de maharet. Sanayileşmiş batının temel politika ikilemlerine yönelik yeni bir fikre benzeyen bir şey sunan iktisatçı da yoktu. Yerine, celseler yetersizlikleri çoktan kanıtlanmış metodolojileri daha da inceltmeye çalışan tebliğlerle doluydu. İktisatçıları möbleleri ev içinde dolaştırmak için para ve zaman talep eden eşya taşıyıcılarına benzetebiliriz.”
Türkiye’nin IMF’le yapacağı anlaşma tam bir yılan hikâyesine döndü. Piyasalarda sürekli papatya falı açılıyor: Oluyor, olmuyor, oluyor... Dün de IMF’in ‘Esnek kredi’ için talep ettiği faizin hükümet tarafından yüksek bulunduğu rivayeti çıktı.G-20 toplantısında kendisine verilen görevleri IMF’in hangi kaynakla karşılayacağı merak ediliyordu. Tahvil çıkartacakmış. Çin, Hindistan, Japonya ve Brezilya potansiyel alıcılar arasında sayılıyor. Ben Türkiye’nin para isteyeceğine tahvil almasını tercih ederim.İngiltere’de yeni bütçe açıklandı. 2009’da milli gelirin yüzde 12.4’ü oranında bütçe açığı öngörülüyor. Bu oranı Türkiye’ye uygulayınca 120 milyar TL buluyoruz. Halbuki hükümet 45 milyar TL hedefledi. Ben 66 milyar TL bekliyorum.Kriz ve iktisatKüresel mali kriz ve ardından gelen derin resesyonun zor durumda bıraktığı kesimler arasına iktisatçılar da katıldı. Teorik olarak kriz dönemlerinde bizim mesleğin yıldızının yükselmesi gerekir. Çünkü belirsizlik hali insanları onlara danışmaya iter.Geçmişte bunu ben de yaşadım. Özellikle 2001 krizinde iktisatçıya artan ilgiye birinci elden şahit oldum. Krizi öngöremediğim için eleştiren de çoktu. Ama gene de ne dediğime kulak kabartmak ihtiyacı duyuluyordu.Bizim önemli bir avantajımız vardı. Türkiye ekonomisi uzun süre kötü yönetilmiş ve sık sık krize girmişti. Dolayısı ile vatandaş idmanlı idi. Büyük ekonomik çalkantılara adeta “vaka-yı adiye” muamelesi yapıyordu. İktisatçıları suçlamak aklına gelmiyordu.Halbuki gelişmiş ülkelerde durum farklıdır. Çünkü ekonomi genelde istikrarlıdır. Dengesizlikler fazla büyümez. Enflasyonla mücadele edilir. Resesyonlar kısa sürer. Dolayısı ile ben yaşta bir Amerikalı ekonomik kriz nedir bilmez.Dahası da var. Her fırsatta ona artık büyük ekonomik krizlere izin verilmeyeceği anlatılmıştır. İktisat teorisindeki gelişmeler sayesinde ekonomik konjonktürün kontrol altına alındığı öğretilmiştir.İktisatçı ne işe yarar?Hayat böyle sürprizlerle doludur. Nobel iktisat ödülleri, ağır matematik araçlar, etkin piyasa hipotezi vs. dinlemez. “Tüm krizlerin ağababası” en güçlü ekonomiyi birseksen yere seriverir. İktisatçıyı Business Week dergisine yukarıdaki başlıkla kapak yapar.Internette dolaşan eleştirilerden iki örnek verelim. “İktisatçıların konut piyasası tahminleri formel eğitim görmemiş babamdan ve lise ikiden terk annemden daha kötü çıktı.” “Eğer iktisatçıysanız ve bu krizi öngöremediyseniz, aldığınız eğitimin ne işe yaradığını ciddi şekilde değerlendirmelisiniz. Belki tarlada sebze toplamak gibi topluma somut yararı olan bir işe geçebilirsiniz.”
Küresel mali piyasalarda genelde olumlu hava sürüyor. Gelişmiş ülke borsalarında volatilite hâlâ yüksek seyrediyor. Ancak en kötüsünün aşıldığı görüşü de yaygınlık kazanmaya başlıyor. Bu hafta The Economist konuyu kapağa taşımış: “Küçük bir umut ışığı”. Reel ekonomiden ve mali piyasalardan gelen işaretlerin eskisi kadar olumsuz olmadığına dikkat çekiyor. Krizi ağırlaştıran psikolojik etkenlerin hafiflediği gözlemini yapıyor. Hemen ardından uyarılar geliyor. En önemlisini bu sütunda son dönemde sık sık tekrarladık. Söz konusu olan sadece reel ve mali göstergelerde bozulmanın durmasıdır. Dolayısı ile hızlı bir toparlanma beklentisine asla girmemek gerekiyor. Küresel resesyon resmileştiKrizle birlikte IMF’nin resmi tahminlerine ilgi arttı. Kurum yılda iki kez (Ekim ve Nisan) Dünya Ekonomisine Bakış adını taşıyan uzun bir rapor yayınlar. Normal zamanlarda küçük bir uzman kitlesine hitap ederdi. Şimdi herkes merakla bekliyor. Ekim’den bu yana küresel ekonomide koşulların günden güne bozulması bir başka değişiklik getirdi. Tahmin aralığı kısaldı. IMF Kasım’da ve Ocak’ta küresel tahminlerini yenilemek zorunda kaldı. Ekim’den bu yana IMF’nin küresel büyüme beklentileri her seferinde daha olumsuz çıktı. O açıdan, küresel krizin seyrini IMF’nin tahminleri yansıtıyor. İlk başlardaki iyimserliğin nasıl giderek kötümserliğe dönüştüğü ortaya çıkıyor.Ekim’de IMF dünya ekonomisinde büyümenin yavaşlayarak sürmesini bekliyordu. 2009’da dünya ekonomisi için yüzde 3 büyüme öngörüyordu. Başta Çin, gelişen ülkelerin dünya ekonomisinin motoru olacağını düşünüyordu.Kasım’da dünya büyüme hızı yüzde 2.2’ye indirildi. Nedeni ABD ve diğer sanayi ülkelerinde resesyonun daha ağır olması idi. Ocak’ta dünya büyüme hızı yüzde 0.6’ya geriledi. 2009’da dünya ekonomisinin küçülebilmesi ihtimali gündeme geldi. Yayınlanan son tahminde ise 2009’da dünya ekonomisinin yüzde 1.3 küçülmesi öngörülüyor. Dolayısı ile artık kimse kıvırtamaz. Dünya ekonomisi 2009’da resmen küresel resesyona girmiş oldu. Küçülen küçüleneIMF tahminlerine göre 2009’da gelişen ülkeler yüzde 1.6 büyüyor, gelişmiş ülkeler yüzde 3.8 küçülüyor. Ayrıntılara inince hakikaten dudak uçuklatan küçülme oranları ile karşılaşıyoruz: Japonya yüzde 6.2; Almanya yüzde 5.6; İtalya yüzde 4.4; İngiltere yüzde 4.1; Fransa yüzde 3.0 ve ABD yüzde 2.8. 2009’da büyümeye devam edebilen ülkelerin başında ise yüzde 6.5’le Çin geliyor. Buna karşılık Türkiye sadece yüzde 5.1 küçülüyor. Bu sayı hükümetin yeni hedefinden 1.5 puan, benim tahminimden 0.5 puan daha kötümserdir. Teselli arayanlara Almanya ve Japonya’dan daha az küçüldüğümüzü hatırlatalım.
Küresel borsalar bir türlü hangi yöne gideceklerine karar veremiyor. İyimserlikle kötümserlik arasında hızlı geçişler yaşanıyor. Bu tür davranış bozukluğuna insanlarda “manik depresif” deniyor. Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, Pazartesi günü Bakanlar Kurulu’nda konuştu. Sunuma www.tcmb.gov.tr adresinden ulaşılıyor. Küresel kriz ve Türkiye ekonomisi üstüne kapsamlı ve kolay izlenen bir çalışma olmuş. Okumanızı tavsiye ederim. Krizin bittiğini nasıl anlarız? Ortalıkta çok sayıda öncü göstege dolaşıyor. Bir ara “Baltic dry” diye bilinen navlun endeksi çok popülerdi. Google’da ev ve araba ilanları arama sayılarını kullananlar da oldu. Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Burak Saltoğlu Marmara Egzoz Endeksi öneriyor. “Geçtiğimiz aylarda İstanbul’un trafiği rahatlamıştı; gene sıkışmaya başladı, galiba dipten döndük” diyor.Döviz kurunda dalgalanmaTürkiye’de döviz kurunun hâlâ vatandaşın esas ilgi odağı olduğunu izliyoruz. Nereye gitsek, kimi görsek, önce dolar, ardından euro paritesi soruluyor. Resesyon, işsizlik vs. ancak ondan sonra gündeme geliyor. Mart başında kurda sert bir dalga yaşanmıştı. Doların Nisan’da 2 TL, Mayıs’ta 2.5 TL olacağı iddiaları derhal dolaşıma girdi. Kurun yukarı doğru hareket ettiği günlerde bu tür söylentiler hep çıkıyor. Neyse ki vatandaşların büyük bölümü geçmişte olduğu gibi gaza gelip döviz almaya kalkmadı. Beklemeyi tercih etti. İyi haberdir. Dalgalı kur rejiminin nasıl çalıştığının yavaş yavaş anlaşıldığını gösteriyor. Bu dönemde döviz kurunda volatilitenin yükselmesi şaşırtıcı değildir. Türkiye’ye özgü de değildir. Küresel mali piyasalarda gerginliğin arttığı günlerde döviz kurları da bundan nasibini alıyor. Euro-dolar paritesinde bile sert hareketler oluşuyor.Reel kurda düzeltmeDalgalı kur rejimlerinde kısa dönemde döviz kurunu büyük ölçüde sermaye hareketleri belirliyor. Dolayısı ile faiz farkları ve güven gibi mali ve psikolojik etkenler öne çıkıyor. Kurda büyük kur dalgalanmalar görülebiliyor.Aynı anda, ekonominin temel özellikleri bu dalgaları sınırlandırıyor. Akla hemen rekabet gücü, üretimin esnekliği, dış ticaret hadleri gibi reel etkenler geliyor. Uzun dönemde döviz kuru üzerinde bunlar etkili oluyor. Rekabet gücünü ölçen araçlardan biri reel kurdur. Nominal kurdan enflasyon farkları temizlenerek hesaplanıyor. Merkez Bankası Tartılı Efektif Reel Kur endeksini her ay yayınlıyor. Reel kurun Ocak 2007-Mart 2009 arasında seyri aşağıdaki grafikte izleniyor. 2007 boyunca TL değer kazanıyor. 2008 ilkbaharında kısa bir tökezlemeden sonra tekrar artış trendine dönüyor. Ağustos’ta zirveye çıkıyor. Ama Eylülden itibaren TL hızla değer kaybediyor. Endeks 2007 başındaki düzeyin altına iniyor. Son 6 ayda reel kurda ciddi bir düzeltmenin gerçekleştiği çok net şekilde görülüyor. Önemlidir.
Hafta içinde Nobel ödülünün son sahibi Paul Krugman’ın yakın gelecekte iflas edebilecek ülkeler listesine Türkiye’yi de kattığı haberleri çıktı. Sonra tekzip edildi. Kafalar karıştı. Krugman’ın müflisler listesinde olup olmadığımız anlaşılamadı. Sert bir uyarı IMF başkanından geldi. Strauss-Kahn özellikle 1930’lara ve Büyük Buhran’a atıf yaptı. Küresel ekonominin benzer bir felaketi yaşaması riskinin sürdüğünü söyledi. Üye ülkelerden krizle daha kararlı mücadele talep etti. IMF’in yeni enstrümanı ‘Esnek Kredi Hattı’ nihayet gerçekleşti. 47 milyar dolarlık ilk krediyi Meksika aldı. Sıra bekleyen ülkeler arasında Türkiye’nin de yer aldığı rivayetleri iyice güçlendi. Türkiye’de güven endeksleri nisbeten iyi geliyor. Tüketici güven endeksinde Mart’ta da küçük bir yükselme var. Güven düzeyi hala çok düşük ama hafif hafif toparlanıyor. Tüketim harcamaların dip noktanın geçilmesi ihtimali beliriyor.Tarihi bir kararPerşembe günü Para Politikası Kurulu gecelik faizlerde 0.75 puan indirime gitti. Piyasa yarım puan bekliyordu. Yani Kasım’da başlayan piyasa beklentisinin üstünde indirim serisini sürdürdü. Borçlanma faizi yüzde 9.75’e, fonlama faizi yüzde 12.25’e düştü.Faizin tek haneye gerilemesi kelimenin tam anlamı ile tarihi bir olaydır. ‘Perşembenin gelişi Çarşamba’dan belli olurmuş. Sonbahardan itibaren, en geç yaz başında gecelik faizi tek haneye çekmek zorunda kalacaklarını söylüyordum. Nisan’da gerçekleşti.Para politikasının yüksek faiz üzerine kurulmasına karşı çıktığım biliniyor. 2003 sonrasında uygulanan yanlış para politikalarını yıllardır her fırsatta eleştiriyorum. Türkiye’ye ekonomisine çok pahalıya malolduğunu savunuyorum. Maalesef hatalı politika 2008 yılında da devam etti. Yaz aylarında, tam ekonomi resesyona girerken para politikası sıkıldı. Mayıs, Haziran ve Temmuz’da yarımşar puan artışla yüzde 16.75’e yükseltildi. Hatırlatmak zorundayım. Milli gelirin yüzde 6.2 küçüldüğü dördüncü çeyreğe girildiğinde faiz hâlâ yüzde 16.75’di. Yarım puanlık ilk indirim için Kasım ortası beklendi. 2009 başladığında faiz hâlâ yüzde 15’di.Resesyon ve para politikasıŞu sıralarda katıldığım toplantılarda faiz konusu sürekli gündeme geliyor. Vatandaş faiz indirimlerinin talebi canlandırmada etkili olup olmayacağını merak ediyor. Yüksek faiz lobisinin kafaları karıştırmaktaki başarısını geçmiş gözlemlerimden de biliyorum.Ağır bir resesyon ortamında Merkez Bankasının faizi indirmesi (hatta sıfırlaması) özel kesim harcamalarını artırır mı? Genelde hayır. O nedenle ayrıca maliye politikasının gevşetilmesi önerilir.Gecelik faizin düşmesi kredi faizlerine yansır mı? Belirsizdir. Diğer faizlerin yüksek seyretmesine sık raslanır. Böyle durumlarda Merkez Bankasının ve hükümetin başka araçları devreye sokmaları gerekir. Haklı bir soru kalıyor. Düşük faizin olumlu etkileri kısıtlı ise neden faiz düşürülür? Çünkü etkiler simetrik değildir. Yani resesyon ortamında yüksek faizin talep ve mali kesim üzerinde etkisi çok olumsuzdur. Faiz ekonomiye ek hasar vermemek için indirilir.Bu nedenle resesyonla mücadelede para politikası fevkalade önemli bir role sahiptir. Önümüzdeki günlerde bu konunun ayrıntılarına girmek istiyorum.
Küresel mali piyasalarda bahar keyfi uzun sürmedi. Borsalar biraz yükselince tedirginlik geri döndü. Borsa psikolojisi için hayvan simgelerinin kullanılması eski bir gelenektir. İyimsere boğa, kötümsere ayı denir. Yani boğalarla ayıların kapışması sürüyor. Polonya hükümeti IMF’ten 20 milyar dolar kredi talep ettiğini açıkladı. Esnek Kredi’nin vadesi bir yıl. Buna karşılık stand-by anlaşması gibi beraberinde özel koşullar getirmiyor. Türkiye de herhalde bu tür koşulsuz döviz desteğine başvuracaktır. Ocak’ta hem tarım-dışı istihdam hem ücretli istihdam geçen yıla göre geriledi. İşsiz sayısı 1.1 milyon artışla 3.7 milyon kişiye tırmandı. İşsizlik oranı yüzde 15.5’le tarihi bir rekor kırdı. İşsizliğin dibe vurmasına daha çok yolumuz var. Şubat dış ticaret miktar ve fiyat endeksleri yayınlandı. Dikkatimizi ithalat miktarının yüzde 38 düşmesi çekti. İhracat miktar endeksinde ise gerileme yüzde 8’de kalmış. Dış açığın kapanmasında iç talepteki çöküşün etkisini gösteriyor. Resesyon ve seçimler Maliye Bakanlığı Ocak-Mart bütçe gerçekleşmesini yayınladı. Daha önce açıklanan Hazine nakit dengesinden ilk çeyrekte bütçede 18.6 milyar TL, faiz öncesinde 1.8 milyar TL açık oluştuğunu biliyorduk. Ayrıntıları görme olanağını bulduk.Bütçe hesapları tahakkuk bazında tutuluyor. Hazine ise fiili nakit hareketine bakıyor. Dolayısı ile arada küçük farklar oluşuyor. Ama genelde ana eğilim değişmiyor. Bu kez de öyle oldu. İlk çeyrekte bütçe açığı 19.1 milyar TL çıktı. Geçen yılın aynı döneminde 4.4 milyar TL idi. Yani geçen yıla kıyasla bütçe açığı takriben 15 milyar TL yükseldi. Faiz-dışı dengede geçen yılın 9.4 milyar TL fazlası bu yıl 1 milyar TL açığı dönüştü. Demek ki bozulmanın 11.5 milyar TL’si faiz-dışı dengeden kaynaklanıyor. İki temel neden öne çıkıyor: Resesyon ve seçimler. Ekonominin küçülmesi vergi gelirlerini 2 milyar TL (yüzde 5.2) azaltmış. Neyse ki diğer gelirler aynı miktarda yükselmiş. Toplam bütçe gelirleri azçok sabit kalmış.Buna karşılık faiz-dışı harcama 11.5 milyar TL (yüzde 27,8) artmış. Uzun süredir bu oranda artış görülmüyordu. Yerel seçimin tetiklediği harcamaların artışın önemli bölümünü açıkladığı kanısındayım.Yıllık açık ne olur?Yılın tümüne bakalım. İlk çeyrekte oluşan açığı dörtle çarpınca 2009 için 76 milyar TL bulunuyor. 2009 milli geliri ise 1 trilyon TL civarında öngörülüyor. Yani yüzde 7.6 gibi yüksek bir bütçe açığı oranı ortaya çıkıyor.İşler bu noktaya varır mı? İki etkene bağlıdır. Bir: Yılın ikinci yarısında işler açılırsa vergi gelirleri biraz toparlanır. İki: Seçim sonrasında hükümet harcamalarda daha dikkatli davranır.Hükümetin son açıkladığı hedef yüzde 4.4’tü. Takriben 45 milyar TL ediyor. İlk çeyrek sonuçları pek desteklemiyor. Aynı şey faiz-dışı denge için söylenebilir. Salı yazdığım gibi, ben 2009 bütçe açığını 66 milyar TL (yüzde 6.6) tahmin ediyorum.
Türkiye’de temel makroekonomik göstergelerle ilgili tahminlerin iki kaynağı vardır. Biri, benim de aralarında yer aldığım özel kesim iktisatçılarıdır. Şu ya da bu şekilde tahminlerini kamuoyu ile paylaşırlar. Sık sık birbirine zıt tahminler de çıkar.Diğeri hükümettir. Özellikle bütçe kanunu meclise yollanırken genel bir makro çerçeve çizilir. Büyüme, enflasyon, dış açık vs. için resmi varsayımlar açıklanır. Bunların ne ölçüde hedef ne ölçüde tahmin olduğu tartışmaya açıktır.2009’la ilgili resmi tahminlerin ekonominin gerçeklerini yansıtmadığı ilk günden biliniyordu. Ancak hükümet uzun süre bunları değiştirmeye yanaşmadı. IMF’le de sıkıntı yarattıkları söyleniyordu.Beklenen revizyon dün açıklandı. Yeni hedefler AB ile ekonomik ilişkileri özetleyen Katılım Öncesi Ekonomik Programda yer alıyor. Tanıtımını üç kilit bakan (Ekren, Unakıtan ve Şimşek) yaptı.Büyüme, enflasyon ve dış dengeHedefler üç yıllık dönemi (2009-2011) kapsıyor. Üçüncü yıla şu anda gerek yok. 2009 ve 2010’un hedeflerine bakalım. Karşılaştırma için kendi son tahminlerimi de ekliyorum.Milli gelirle başlayalım. Ekonominin 2009’da yüzde 3,6 küçülmesi, 2010’da yüzde 3,3 büyümesi öngörülüyor. Benim tahminim 2009’da yüzde 4,3 küçülme, 2010’da yüzde 4,2 büyüme şeklinde.Olumsuz konjonktürün büyük ölçüde özel tüketim ve özel yatırım harcamalarındaki gerilemeden kaynaklandığı kabul ediliyor. Bu görüşe katılıyorum. İç talebin 2009’da yüzde 6,2 daralacağını, 2010’da yüzde 3,4 artacağını tahmin ediyorum.Enflasyonun hedef sınırları içinde kalacağı düşünülüyor. TÜFE artışı 2009’da yüzde 7,5, 2010’da yüzde 6,5 öngörülüyor. Benim enflasyonu daha düşük bekliyorum. Aynı sıra ile yüzde 5,7 ve yüzde 4 diyorum.Dış denge hedefleri de değişiyor. Cari işlemler açığı 2009’da 10 milyar dolara iniyor. 2010’da 19 milyar dolara yükseliyor. Benim tahminlerim gene daha düşük. Aynı sıra ile, 5 milyar dolar ve 13 milyar dolar diyorum.Kamu maliyesiDoğal olarak yeni varsayımlar kamu maliyesini etkiliyor. Bütçe dengeleri değişiyor. Bütçenin gerçekçiliği artıyor. 2009’da genel devlet bütçe açığının milli gelire oranının yüzde 4,6’ya yükseleceği, 2010’da biraz düşerek yüzde 3,2’ye gerileyeceği tahmin ediliyor.Ben bütçe konusunda daha karamsarım. 2009’da yüzde 6,6 açık oranını bile iyimser buluyorum. Arada 2 puan fark var. 2010’da yüzde 4,4’e indirmeyi de başarılı kabul ediyorum.Hükümet faiz-dışı dengenin 1999’dan bu yana ilk kez açığa dönüşeceğini kabul ediyor. Ancak IMF-tanımlı açığın toplam kamu kesimi için yüzde 0,3 düzeyinde kalacağını öngörüyor. Ben faiz-dışı açığı yüzde 3’e yakın bekliyorum.Özetleyelim. Bu hedeflerin genel eğilimi özel kesim tahminleri ile örtüşüyor. Bazıları daha iyimser, diğerleri daha karamsar kalıyor. O anlamda gerçekçi olduklarını söyleyebiliriz.