Yatırımlar düşünce

23 Mart 2009

Maliye Bakanlığı Şubat bütçe gerçekleşmesini açıkladı. Hazine’nin daha önce yayınladığı nakit dengesi kamu maliyesinin resmini zaten çekmişti. On gün önceden yıllık açığa ilk iki ayda ulaşıldığını saptamıştık. Bütçeyi değerlendirmek için Mart sonuçlarını bekliyorum. Böylesine ağır bir resesyon sürecinde maliye politikasında gevşemenin bence haber değeri düşüktür. Tersi önemli haber olurdu. Bilgi için: Yıllık bütçe açığı tahminimi 70 milyar TL (ve üstüne) çektim.İçerisi ile devam edelim. Döviz piyasası yine ezber bozuyor. Perşembe günü gecelik faiz yüzde 10.5’e indi. Cuma günü bütçede rekor açık açıklandı. Dövize ne oldu? Dün TL hem dolar hem euro karşısında değer kazandı.ABD Hazine Bakanı mali kesim zararlarının kamulaştırılmasına yönelik yeni planı dün açıkladı. Borsalar çok sevindi. Vergi mükellefinin ne düşündüğünü çok merak ediyorum. İşe yarar mı? Keşke... Bekleyelim görelim.Özel kesim talebiÖzel kesim talebinde büyük bir düşüş yaşandığını sanırım sağır sultan bile duydu. Haklı olarak, insanların aklına önce tüketim harcamalarının kısılması geliyor. Özellikle otomobil, beyaz eşya gibi dayanıklı tüketim malları satışlarındaki gerileme ilgi odağı oluyor.Özel tüketim harcamaları iç talebin uzak ara en önemli kalemidir. Örneğin 2007’de cari fiyatlarla milli gelirin yüzde 70’ini oluşturuyordu. Ayrıca nitel önemi de vardır. Tüm ekonomik faaliyetlerin nihai amacı tüketimdir.Öte yandan, özel tüketim harcamaları konjonktür dalgalarından az etkilenir. Ana gövdesi, gıda, eğitim, sağlık, ulaştırma vs. zorunlu harcamalardır. Konjonktür daha çok başta dayanıklı tüketim malları, az sayıda kesimi vurur.Özel kesim talebinin ikinci önemli kalemi yatırım harcamalarıdır. Yine 2007’de cari fiyatlarla milli gelirin yüzde 18’ini oluşturuyordu. İkiye ayrılır: Makine-teçhizat (yüzde 11) ve bina inşaatı (yüzde 7). Yatırımlar da büyümenin olmazsa olmaz ön koşuludur.Öte yandan, özel yatırımlar konjonktür dalgalarından en çok etkilenen harcama kalemidir. Nedeni tahmin etmek için kâhin olmak gerekmiyor. Hiçbir yatırım zorunlu değildir. Kârlı yatırım olanakları yoksa üreticiler yatırımlarını hepten durdurabilir.Kaynak mı? Talep mi?Keynes’in iktisada getirdiği en temel yenilik, konjonktür dalgalarında yatırımların kritik rolünü doğru analiz etmesidir. Maalesef son otuz-kırk yılda Keynes’in bu katkısı unutuldu. Keynes-öncesi yaklaşımlar yeniden dolaşıma girdi.Önce Türkiye’ye bakalım. Resesyonla birlikte özel kesim yatırımları kelimenin tam anlamı ile çöktü. Ay sonunda yayınlanacak son çeyrek milli gelir verilerinde bunu çok net göreceğiz. Özel iç talepteki düşüşün esas ağırlığı o kalemden kaynaklanacaktır.Bu şekilde oluşan kısır döngüye dikkatinizi çekerim. Özel kesim yatırımını kısınca toplam talep düşüyor. Azalan satışlar yatırımları kârsız hale getiriyor. Yatırımlar tekrar azalıyor. Böyle devam ediyor. Şimdi esas soruyu soralım. Özel kesim bugün neden yatırım yapmıyor? Yatırımda kullanılacak kaynak (kredi) bulamadığı için mi? Yoksa kaynak olsa bile o yatırımla üretilecek mal ve hizmetlere alıcı olmadığı için mi?Ne dersiniz? Bu kritik konuyu irdelemeye devam edeceğim.

Devamını Oku

Bas parayı kurtul...

21 Mart 2009

Perşembe günü Merkez Bankası gecelik faizde 1 puan indirime gitti. Borçlanma faizi yüzde 10.5’a, fonlama faizi yüzde 13’e geriledi. Tek haneli faiz yolunda kritik bir adım daha atıldı. Ekim başında bu oranların, aynı sıra ile, yüzde 16.75 ve 19.75 olduğunu hatırlatalım.Yıl sonunda gecelik faizlerde acilen 5 puan indirim gerektiğini söylediğimde eleştirilmiştim. Reel ekonomiden gelen kötü haber bombardımanı beni haklı çıkardı. Merkez Bankası da üç ayda o noktaya geldi. Maalesef Türkiye çok uzun bir süre gereksiz şekilde yüksek nominal ve reel faizlerle yaşadı. Yüksek faizden şikayet edenler bile buna alıştı. Şimdi de insanlar düşük faiz ortamına tepki gösteriyor. Ezberlerin bozulması kulağa hoş gelir. Ama yılların oluşturduğu alışkanlıklardan kurtulmak hiç de kolay değildir. Özellikle tasarrufçuyu uyarmak istiyorum. Düşen TL getirisini telafi etmek için sakın maceralara atılmayın. Sonra çok pişman olursunuz. “Helikopter Ben” Geçen hafta ABD Merkez Bankası para musluklarını iyice açtığını açıkladı. Havada trilyon dolarlar uçuşmaya başladı. “Zenginin parası züğürdün çenesini yorar” denir. Biz de artık milyar doları bıraktık. Trilyon doların altı idare etmiyor.2008 ortasına kadar Fed’in bilanço büyüklüğü 600-700 milyar dolar civarında seyrediyordu. “Tüm krizlerin ağababası” sırasında 2 trilyon doları geçti. Son açıklamadan sonra 4 trilyon doları görebileceği söyleniyor.Fed Başkanı Ben Bernanke’nin uzmanlığı parasal iktisattır. Büyük Buhran dönemini ayrıntılı şekilde inceleyen bir kitabı vardır. Bekleneceği gibi, kriz sonrasında satışları yükseldi. Yani 1930’larda yaşanan ekonomik felaketi yakından tanıyor. Bernanke’nin ‘Büyük Buhran’dan çıkarttığı temel bir ders var. Mali kesimin hasar gördüğü, talep ve harcamaların hızla daraldığı dönemlerde eldeki tüm olanakları kullanarak para arzını arttırmak gerektiğini savunuyor. Derdini anlatmak için bir benzetme kullanıyor. “Dolarları helikopterlere doldurup yerleşim yerlerinin üstünde aşağı atabiliriz” diyor. Keynes de maliye politikası için kuyular açıp kapatmayı önermişti. O nedenle kendisine “Helikopter Ben” deniyor.Sanal paraCuma günü İzmit’te kriz ve Türkiye ekonomisi üstüne konuştum. Bir izleyici, “Hocam, bu basılan dolarların hiç bir karşılığı yok gibi duruyor; dolar sanal para mı oldu?” diye sordu. Ben de “Sadece dolar olsa gene iyi, hepsi sanal para!” dedim.Bugünkü hali ile para denilen olayı kavramak gerçekten çok zordur. Modern ekonomi için kelimenin tam anlamı ile “Aşil’in topuğu” paradır. Neticede kağıt, mürekkep ve matbaa makinesi ile kolayca basılan, satın alma gücü ile maliyeti arasında hiç bir ilişki olmayan garip bir nesnedir. Az basarsın, faizler yükselir, talep düşer, reel ekonomi darbe yer. Çok basarsın, fiyatlar yükselir, kaynak dağılımı bozulur, reel ekonomi darbe yer. Tam kıvamında bastığını zannedersin, sonradan büyük hatalar yaptığın ortaya çıkar. ABD’ye bakalım. Bir yandan 2000’lerin gevşek para politikaları bugünkü krizin ana nedeni kabul ediliyor. Öte yandan krizden çıkmak için daha da gevşek para politikaları uygulanıyor. Gel de çık bu işin içinden...

Devamını Oku

Faiz kararı üzerine

18 Mart 2009

Dünya borsalarında çöküş sonrası toparlanma çabası sürüyor. New York borsası bir haftada yüzde 10’dan fazla yükseldi. Diğer gelişmiş ülke borsaları da onu izledi. Böyle günlerin kritik sorusu şu sıralar tekrar canlandı. Acaba borsalar dibe vurdu mu?Doğruluğu tartışılamaz bir gözlemle başlayalım. Her kriz eninde sonunda biter. Bu kriz de mutlaka sona erecektir. Bütün sorun, o günün bugün olup olmadığına karar vermektir. Kırılma noktasını yakalayabilenlerin çok kârlı çıkacaklarını biliyoruz.Ben bu konuda karamsarlar arasında yer alıyorum. Geri planını uzun süredir anlatıyorum. Küresel düzeyde ciddi reel dengesizlikler birikmişti. Sancılı bir düzeltme dönemi kaçınılmazdı. Hâlâ tünelin ucundaki ışığı göremiyorum.“Faiz-toto” tutmuyor2009’da Para Politikası Kurulu’nun (PPK) faiz kararını aldığı toplantılar benim yazı günüme denk geliyor. Ocak ve şubat toplantıları sabahında görüşümü açıkladım. Martta devam ediyorum.İktisat politikası yorumcuları “faiz-toto” oynamayı seviyor. Ama kasımdan bu yana tutturan sayısı çok azaldı. Çünkü Merkez Bankası üst üste süpriz yaptı. Beklentinin çok üstünde faiz indirimine gitti.Kasımda ilk faiz indirimini öngörmenin zorluğunu anlayışla karşılayalım. Aralıktaki 1,25 puan indiriminin de geçmiş politika tavrından kopuş olduğunu kabul edelim. Gene de, ocak ve şubatta “faiz-totonun” neden tutturulamadığı sorusu cevapsız kalıyor.Aklınıza hemen “mağlup pehlivan güreşe doymaz” özdeyişi geliyordur. Tahmincilikte böyle bir risk gerçekten vardır. Ancak bu bağlamda, gözlenen sistematik sapmayı açıklamaya yetmediği kanısındayım.Lafı uzatmayalım. Bence iktisat yorumcularının ezici çoğunluğu faizin düşmesini bir türlü içine sindiremiyor. Yani, diğer koşullar ne olursa olsun ekonominin yüksek faize ihtiyacı olduğunu düşünüyor. İşin özü budur.Tek haneli faiz!“Faiz-totoda” bugünkü PPK toplantısından gecelik faizde ,25 ile 1 puan arasında indirim bekleniyor. Çoğunluk ,5 puan diyor. Demek ki, faizin yüzde 11.5’tan yüzde 11’e düşmesi yeterli bulunuyor. Daha yüksek oranda faiz indirimi ise riskli görülüyor.Hangi risk? İşsizlik, sanayi üretimi, iç talep, dış denge vs. reel ekonomi için en büyük risk yüksek faizin kendisidir. Geriye döviz kuru riski kalır. Düşük faizin döviz talebini artırması ile TL’nin değer kaybetmesinden korkuluyor.Halbuki son ayın gelişmeleri para politikasında önceliğin acilen reel ekonomiye kaydırılması zorunluluğunu net biçimde kanıtlıyor. Yüksek oranlı faiz indirimleri sürmelidir. Tek haneli faiz dönemini başlatmanın tam zamanıdır.

Devamını Oku

İşsizlikte patlama

16 Mart 2009

İç talebi uyarmayı amaçlayan bir dizi tedbir dün uygulamaya girdi. Son günlerin modası ile uyumlu şekilde, bunlara dördüncü “canlandırma paketi” dendi. Doğrusu diğer üçünün pek farkına varmamıştık.“Paketin” boyu ve etkisi nasıl ölçülecek? Genellikle neden olduğu ek bütçe açığına bakılır. Örnek: “Kongre Obama’nın 800 milyar dolarlık canlandırma paketini kabul etti.” Çünkü amaç ekonomide bütçe aracılığı ile ek talep yaratmaktır.Kesin verilere ulaşamadım. Bütçeye 5 ila 6 milyar TL arası maliyetten bahsediliyor. Milli gelirin ancak yüzde 0.6’sı ediyor. Hiçten iyidir ama etkisinin sınırlı kalacağını da kabul etmek gerekiyor.Yönteme de itirazım var. Bizim meslekte sektörel ayrıcalıklar sevilmez. Örneğin dolaylı vergi kullanılacaksa, KDV oranında genel bir indirim tercih edilir. Ayrıca kısa dönemde harcama artışının daha etkili olacağı düşünülür. Veriler ve eğilimlerTÜİK dün kasım-ocak dönemini kapsayan aralık ayı istihdam ve işsizlik verilerini yayınladı. İşsizliğin arttığı biliniyordu. Ne kadar arttığı merak ediliyordu. Maalesef sayılar çok kötü geldi.Aralık 2007 ve 2008 sonuçları tabloda karşılaştırılıyor. Toplam nüfus 800 bin kişi artmış. 15+ yaş grubundaki nüfus artışı da aynı. Buna karşılık iş gücü 1.1 milyon kişi artıyor. Sonuçta katılım oranı 1.5 puan yükseliyor.Toplam istihdam 300 bin kişi artıyor. Bunun dağılımı da çok önemli. 200 bini tarımda, sadece 100 bini tarım dışı kesimlerde istihdam ediliyor. Ücretli istihdam da tam o kadar, yani 100 bin kişi artıyor.Bu durumda iş gücüne dahil olan 1.1 milyon kişiden 800 bini işsizler ordusuna katılıyor. Böylece işsiz sayısı yeni bir rekor kırarak 3.3 milyon kişiye yükseliyor. İşsizlik oranı da yüzde 13.6’ya tırmanıyor. İşsizlik oranında basit bir düzeltme yapıyoruz. İş aramayan ama iş bulsa derhal çalışmaya hazır olanları işsizlere ekliyoruz. İşsiz sayısı 1.4 milyon artışla 5.6 milyon kişiye tırmanıyor. Düzeltilmiş işsizlik oranı da yüzde 21.2’ye ulaşıyor.Öncelik işsizlikle mücadele Özetleyelim. Bir: Tarım dışı istihdam geriliyor. Yakında yıllık sayılarda düşüş göreceğiz. İki: Tarımdan tarım dışına istihdam akışı tersine döndü. Ekonomi tarımda düşük verimle çalışanlara alternatif iş yaratamıyor. Üç: İş gücü artışı nüfus artışını geçti. İşsizlik artışı hızlanacaktır. Manzara açıktır. İşsizlikte patlama çok tehlikeli bir yöne gidiyor. Döviz kuru, bütçe dengesi, enflasyon vs. diğer tüm sorunlar artık ikinci plandadır. İşsizlikle mücadele acilen tüm iktisat politikalarının öncelikli önceliği olmalıdır. Milyon kişi Ara-07 Ara-08 Fark Değ. % Nüfus 69,2 70,0 0,8 1,115+ yaş nüfus 49,6 50,3 0,8 1,5İşgücü 22,9 24,0 1,1 4,9Katılım Oranı % 46,2 47,7 1,5 İstihdam 20,4 20,7 0,3 1,4İşsizler 2,4 3,3 0,8 34,4İşsizlik Oranı % 10,6 13,6 3,0 Tarım istihdamı 4,9 5,1 0,2 4,1Tarım dışı istihdam 15,5 15,6 0,1 0,6Ücretli istihdam 12,3 12,3 0,1 0,4İşgücü dışı nüfus 26,7 26,3 -0,4 -1,4İşbaşı yapmaya hazır 1,8 2,3 0,5 31,3İşsizler (düz.) 4,2 5,6 1,4 33,1İşgücü (düz.) 24,6 26,3 1,7 6,8Katılım Oranı (düz) % 49,7 52,3 2,6 İşsizlik Oranı (düz) % 17,0 21,2 4,2

Devamını Oku

Dış açıktan dış fazlaya

14 Mart 2009

Kriz dönemlerinde mali piyasaların “manik depresif” kişiliği belirginleşir. Piyasa aniden paniğe kapılır. Felaket senaryoları yazılır. Borsa çöker, kur fırlar. İki gün sonra moraller düzelir. Ortalığı iyimserlik kaplar. Borsa fırlar, kur çöker.“Yüksek volatilite” bu sürecin teknik adıdır. Gelişmiş ülkelerde borsanın, Türkiye’de döviz kurunun son iki haftadaki dalgaları örnektir. Böyle durumlarda akıntıya karşı yüzme riskini alanlar büyük paralar kazanır.Çarşamba günü TÜİK Şubat’ta imalat sanayiinde kapasite kullanım oranının değişmediğini açıkladı. Sanayi üretiminin az çok Ocak düzeyinde seyretmesi ihtimali artıyor. Neyse, en azından ek düşüş yok demektir.Pazartesi günü Hazine, Şubat nakit dengesini yayınladı. Bütçe performansının sağlıklı bir göstergesidir. Şubat’ta faiz öncesinde 3.5 milyar TL açık var. Bütçe açığına denk gelen nakit açığı iki ayda 14 milyar TL’yi bulmuş. 2008’de yıllık nakit açığı 16 milyar TL idi.Ocakta dış fazlaÇarşamba günü, döviz kurunda heyecanlı anlar yaşanırken, Merkez Bankası Ocak ödemeler dengesini açıkladı. İhracat ve ithalat sayılarından dış ticaret açığının küçüldüğünü öğrenmiştik. Ama bir soruyu merak ediyorduk: Acaba cari işlemler dengesi fazla verir mi?Verdi: 291 milyon dolar. Sayı küçük ama sembolik anlamı büyüktür. 2000’den bu yana sadece Ocak 2002’de cari işlemler dengesinde aylık fazla çıkmıştı. O da sadece 5 milyon dolardı. Tüm diğer Ocak aylarında açık vardı.Örneğin 2008’de dış açık 4.1 milyar dolardı. Buradan dış dengede bir önceki yılın aynı ayına kıyasta düzelme 4.5 milyar dolar ediyor. Dış ticaret açığındaki gerileme de aynı miktardır: 4.5 milyar dolar. Yani düzelme tümü ile ithalattaki düşüşten kaynaklanıyor.Yıllık dış açık zirveye Ağustos 2008’de 49 milyar dolarla tırmanmıştı. Eylül’de 48 milyar dolardı. Ocak’ta ise 37 milyar dolara geriledi. Dış açıkta dört ayda gerçekleşen düzelme 11 milyar dolar oldu.Ayrıntılara göz attım. Altın kalemi bir süredir çekiyor. Olumlu eğilim Ocak’ta sürüyor. Yıllık açık 900 milyon dolara geriledi. 2007 sonunda 4.5 milyar dolar civarında dolaşıyordu. Ocak’ta aylık 900 milyon dolar fazla var.Türkiye borç ödüyorSon ayların diğer ilginç gelişmesi “net hata noksan” kaleminde yaşanıyor. Yıllık bazda, Temmuz 2008’de 8 milyar dolar eksi bakiye veriyordu. Yani o miktarda kökeni bilinmeyen döviz çıkışı olmuştu. Ocak’ta 8 milyar dolar artı bakiyeye dönüştü.Ocak’ta 1.7 milyar dolar “net hata noksan” fazlası var. Cari işlemler dengesi ile toplayınca 2 milyar dolar ediyor. Doğrudan sermaye ve hisse senedi yatırımı olarak gelen 500 milyon doları ve Merkez Bankası rezervlerindeki 300 milyon dolar düşüşü ekleyerek 2.8 milyar dolar döviz fazlası buluyoruz.Ne demek? Ekonomideki küçülme sayesinde Ocak’ta dış borç ödemede kullanılacak 2.8 milyar dolar kaynak oluşmuş. Bunun 400 milyon doları ile kamu, 1.8 milyar doları ile özel kesim dış borç ödemiş. Geri kalan 600 milyon dolar bankaların döviz rezervlerini güçlendirmiş.

Devamını Oku

Ocak ayında sanayi üretimi

9 Mart 2009

Türkiye’yi bir kere daha döviz kuru heyecanı sardı. Döviz piyasasında bir süredir gerginlik artıyordu. İlk dalga geçen hafta vurdu. Bu haftanın kötü başlayacağı tahmin ediliyordu. Öyle oldu.Merkez Bankası derhal tepki verdi. Bugünden itibaren 50 milyon dolar günlük döviz satış ihaleleri başlattı. Gerekirse miktarı yükselteceğini, hatta doğrudan döviz satışına geçebileceğini açıkladı.Son kur dalgasını Ekim 2008’de yaşamıştık. 24 Ekim’de Merkez Bankası aynı miktarla günlük döviz satış ihalelerini devreye soktu. Ama sadece iki ihale yaptı. Toplam 100 milyon dolar sattı. 30 Ekim’de döviz satış ihalelerine gerek kalmadığını duyurdu.24 Ekim ve 9 Mart duyurularının metni aynıdır. Ya koşullar? İki ihale piyasanın ateşini söndürmeye yine yetecek mi? Bu konuda bugün karamsarlığın daha yaygın olduğunu izliyoruz. Neyse, kısa sürede anlayacağız.Sanayi üretimi çöküyorGüneyin insanları kuzeylilere kıyasla çok daha sıcakkanlı ve duygusaldır. Olayları abartma eğilimi güçlüdür. En küçük sorunda “öldük, bittik, mahvolduk, batıyoruz” çığlıkları kolayca atılır. Bunlar fazla ciddiye alınmaz.Ancak bu kez işler gerçekten çok kötü gidiyor. “Çökme” fiilini kullanmaya tereddüt ettim. Abartılı diye algılanmasından korktum. Fakat sayıların ayrıntılarına indikçe durumu en iyi yansıtan sözcük olduğuna karar verdim.Evet, lafı dolaştırmaya hiç gerek yoktur. Dün TÜİK tarafından açıklanan Ocak ayı sanayi üretim verileri olağanüstü olumsuz bir gidişata işaret etmektedir. Sanayi üretimi kelimenin tam anlamı ile çökmektedir.Sayıları kısaca hatırlatalım. Ocak’ta toplam sanayi üretimi geçen yıla kıyasla yüzde 21.3 azaldı. Gerileme sanayinin belkemiğini oluşturan imalat sanayiinde yüzde 24.2’ye ulaştı. Elektrik, gaz ve su sektöründe bile yüzde 6.4 düşüş ortaya çıktı.Sürpriz mi? Hayır, değil. Sanayinin Ocak ayını Aralık’tan daha kötü geçirdiğini herkes biliyordu. Yine de insan bazen gerçeği kabullenmekte zorlanıyor. “Toplam sanayi üretiminde düşüş belki yüzde 20’nin altında kalır” dedim ama olmadı.Çıplak göz yetiyorBöyle durumlarda sayılarla uğraşmaya, mevsimlik etkilerden temizlemeye vs. fazla gerek kalmıyor. Olay çıplak gözle zaten görülüyor. Sadece iki küçük gözlemle yetineceğim. Birincisi, sanayi üretiminin Ocak’ta ulaştığı düzey dört yıl öncesine (Ocak 2005) az çok eşittir. Başka türlü söyleyelim. Sanayide dört yılın tüm kazanımları son üç ayda kaybedilmiştir.İkincisi, yıllık ortalamalarda düşüş hızlanmaktadır. Ocak’ta yıllık bazda toplam sanayi yüzde 3.4, imalat sanayii yüzde 4.5 geriledi. İlkbahardan itibaren yıllık küçülmenin iki haneye tırmanması kaçınılmazdır.

Devamını Oku

Döviz kuru dalgaları

8 Mart 2009

Cuma günü New York borsası 6.400’e kadar indi. Yoksa 5.000’leri de görecek miyiz dedik. Son anda gelen alımlarla haftayı 6.600’ün az üzerinde kapattı. Son bir aylık kayıp yüzde 20’ye ulaştı. General Motors’un iflas noktasına geldiğini kabullenmekte hâlâ zorlanıyorum. Benim neslim için hakikaten zor bir durum. 1950’de babam Frigidaire buzdolabı almıştı. 1960 yılında AFS bursu ile Kaliforniya’ya gittiğimde dünyanın en büyük şirketi idi. ABD’de Şubat işsizlik oranı yüzde 8.1’e yükseldi. Bir yıl önce yüzde 4.8’di. İşsiz sayısı 12.5 milyon kişiye tırmandı. 2008 başından bu yana 4.4 milyon kişi işini kaybetti. İşsizlikteki artışın nerede duracağını kimse bilmiyor. TÜİK yarın saat 10’da sanayi üretimi Ocak sonuçlarını açıklıyor. Sanayi üretiminde büyük bir düşüşe hazır olmakta yarar var. Aralık’taki kötü gidişatın değiştiğine dair bir işaret olmadığını belirtelim.Papatya falıSalı günü çıkan yazımda döviz piyasasında gerginliğin arttığına dikkat çektim. Neden olarak ABD ve AB’de olumsuz gidişatı gösterdim. Gelişmeler beni mahçup etmedi. Gerginlik TL’ye de bulaştı. Cuma günü dolar 1.80 TL’yi gördü.O yazıda milyon TL değerindeki soruyu da sordum: Vatandaş döviz almalı mı, yoksa satmalı mı? Ama cevabını vermedim. Topu dolaştırarak idare ettim. Papatya falını açmayı daha sonraki yazılarıma bıraktım. Sevgili Mahfi Eğilmez dayanamayıp topa girdi. Son dönemde üstüste tahminleri tutmuştu. Sanırım onun gazına geldi. Neticede doların 1.80 TL’nin üstüne çıkmasına ihtimal vermediğini yazdı. Üç gündür bunu düşünüyorum. Ne yapmalı? Kişiliğimin rasyonel yarısı kaçak güreşmeye devam et, kur mur söyleme diyor. Öbür yarısı ise Mahfi’nin meydan okuması karşısında sessiz kalmayı bir türlü içine sindiremiyor. Gördüğünüz gibi bizim mesleğin de kendine göre tehlike ve zorlukları var. Böyle durumlarda döviz kuru tahmini isteniyor. Bilmiyorum demek olmaz. Biliyorum deyip yanılmak hiç olmaz. Gel de çık bu işin içinden...Vatandaş beklemedeDaha önce de yazdık ama tekrarlayalım. Şu anda döviz piyasasında iki ana eğilim görülüyor. Yabancılar net döviz alıcısı oldular. Borsadan, TL kağıtlarından çıkıyorlar. Dövizle verdikleri borçları yenilemiyorlar. Bunlar dövize talep yaratıyor. Diğer tarafta yerliler var. Geçmişte böyle gergin durumlarda onlar da döviz talep ederdi. “Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş”, bu kez o hatayı yapmıyorlar. Ya döviz satıyorlar ya da kurun biraz daha yükselmesini bekliyorlar.Yerliler döviz satınca kurun ateşi çabuk düşüyor. 2008 sonbaharında dolar 1.70 TL’nin üstüne çıkınca satışa geçiyorlardı. Bu yıl onların beklentileri de bozuldu. Tribünde oturup beklemeyi tercih ediyorlar.Sahaya inecekler mi? Ne zaman? Alıcı mı satıcı mı olacaklar? Döviz kurunun geleceği bu sorulara verilecek cevaplara bağlıdır. Maalesef yerim gene en kritik noktada bitti. Papatya falının sonucu başka yazıya kaldı. Bizi izlemeye devam ediniz...

Devamını Oku

Şubat deflasyonu

4 Mart 2009

Küresel mali piyasaları kasıp kavuran kasırga sürüyor. New York Borsası haftanın ilk iki gününü kritik 7 bin eşiğinin altında geçirdi. 6 bin 700’leri gördü. Toparlanma gelse bile kısmi ve geçici kalacağı beklentileri güçlendi.Bu durum kaçınılmaz olarak döviz piyasalarını geriyor. Son dönemde dolar tüm paralar karşısında değer kazandı. Yazıya oturmadan baktım. Bir ara 1.60’a tırmanan euro 1.25’lerde, kısa süre önce 88’i gören yen 100’lerde seyrediyordu. Türkiye de bu gelişmelerden nasibini alıyor. Döviz piyasasını tümü ile dış koşulların belirlediğini söyleyebiliriz. Dışarıdaki sorunlar anında kura yansıyor. Bu kez de öyle oldu. Paritenin de etkisi ile dün dolar kuru 1.73 TL’ye yükseldi. Vatandaşın döviz kuruna aşırı duyarlılığı sürüyor. Neyle meşgul olursa olsun, bir gözü daima döviz kurundadır. Papatya falı açmaya bayılır: Döviz almalı, döviz satmalı, almalı, satmalı... Geçen yazıda kısa bir giriş yaptım. Yakından izlemeye devam edeceğim.Sebze-meyve bolluğu değilBaşlıktaki yeniliğe dikkatinizi çekiyorum. Eskiden olsa “Şubat’ta enflasyon” derdik. On yıllar süren yüksek enflasyon döneminin oluşturduğu alışkanlıkları kırmaya çalışıyoruz.“Nereden çıktı bu deflasyon muhabbeti, fiyatlar ilk kez mi düşüyor?” diyeceksiniz. Bu eleştiride gerçek payı var. 2003 bazlı TÜFE’de on kez eksi enflasyona rastlıyoruz. Sekizi sebze-meyvenin bollaştığı mevsime (Haziran-Temmuz-Ağustos) denk geliyor.İki eksi enflasyon ise Aralık 2008 ve Şubat 2009 aylarında yani kışın tam göbeğinde gerçekleşiyor. Böylece sebze-meyvenin ucuzlaması ile açıklama olanağını kaybediyoruz. Daha derin nedenlerine inmek zorunda kalıyoruz.Kısaca verileri özetleyelim. Şubat’ta geçen yıl yüzde 1.3 olan tüketici enflasyonu bu yıl yüzde -0.4 çıktı. Böylece Ocak’ta yüzde 9.5 olan yıllık enflasyon yüzde 7.7’ye geriledi. Yıllık tüketici enflasyonunun Ekim’de yüzde 12 olduğunu hatırlatalım.Ya üretici fiyatları? Geçen Şubat’ta yüzde 2.6 iken bu yıl yüzde 1.2’ye indi. Yıllık üretici enflasyonu da Ocak’ta yüzde 7.9’dan Şubat’ta yüzde 6.4’e düştü. Bu arada yıllık ÜFE’nin yıllık TÜFE’nin altında kaldığını belirtelim.Üç eğilimŞu anda fiyatlar genel seviyesini üç ana eğilim etkiliyor. Bunlardan ikisi aşağı çekiyor, biri yukarı itiyor. Lise fizik derslerinde farklı yöne çeken güçlerin harekete dönüşmesini okuduk. Üçünün toplamı sonucu belirliyor.Fiyatları yukarı çeken TL’deki değer kaybıdır. Eylül’den bu yana kayıp, döviz sepeti bazında (aylık ortalama kur ile) yüzde 14.1’dir. İthalatın maliyeti o oranda yükseldi.Aşağı çeken bir eğilim dış kökenlidir: Enerji ve emtia fiyatlarında çöküş. Doğalgaz fiyatında yapılan indirim Şubat’ı çok etkiledi. Tarım ürünleri de aynı baskıyı hissediyor.Diğeri ekonominin küçülmesidir. İşsizlik patladı, iç/dış talep çöktü. Tüm sektörlerde büyük arz fazlaları var. Maliyetleri artsa bile üreticiler zam yapamıyor. Şubat için sonuç ortadadır: Deflasyon. kasımdan Şubat’a fiyatlar genel seviyesindeki birikimli düşüş yüzde 0.5’e ulaştı. Deflasyon sözcüğüne alışma zamanı gelmiş olabilir. Benden söylemesi...

Devamını Oku