Aralık verileri ile birlikte 2008 ödemeler dengesi sonuçları da ortaya çıktı. Kesinleşti diyemiyorum. Önümüzdeki aylarda mutlaka revizyonlar yapılacaktır. Ancak ana eğilimin değişmesini beklemiyorum.TÜİK’in sanayi üretimi endeksinde yanlış hesabından sonra revizyonlar çok konuşuluyor. Gözden kaçmış olabilir. Meraklılara duyurmak istiyorum. Merkez Bankası son aylarda eski yılların ödemeler dengesi sayılarında düzeltmeler yaptı.Revizyon on yılı kapsıyor. Yani 1998 öncesi değişmedi. Cari işlemler açığında on yılda toplam 3.7 milyar dolar azalma var. Yüzde 3’lük bir revizyon anlamına geliyor. Net hata noksan kalemindeki fazla da 600 milyon dolar (yüzde 11) geriliyor. Dış açık küçülüyorDaha önce uyarmıştık. Konjonktürde ciddi kırılma anlarında takvim yılı bazında göstergelerin yararı azalır. Geçen yıla kıyasla şöyle ya da böyle olması artık anlamlı bilgi değildir. 2008 iyi bir örnektir.Cari işlemler dengesi ile başlayalım. 2001 krizi cari işlemler dengesini fazlaya dönüştürmüştü. 2002 başında tekrar açık oluştu. On iki aylık açık o tarihten itibaren sürekli yükseldi. 2007 sonunda 38 milyar dolara tırmandı. Ağustos 2008’de 49 milyar dolar ile zirveyi gördü.Sonra düşüşe geçti. Dört ay gibi kısa bir sürede 41.5 milyar dolara geriledi. Yani dış açıkta dört ayda gerçekleşen düzelme 7.5 milyar dolardır. Bunun 6 milyar doları ekim-aralık dönemine (son çeyrek) aittir. Son çeyrekte dış açık yarı yarıya (yüzde 52) azaldı.Düzelme tümü ile ithalattaki büyük düşüşten kaynaklanıyor. Son çeyrekte ihracatın gerilemesine rağmen dış ticaret açığı 6 milyar dolar azalmıştır. İki neden öne çıkıyor. Biri içeride tüketim ve yatırım harcamalarının daralmasıdır. Diğeri dünyada enerji ve emtia fiyatlarının çökmesidir.Yakın gelecekte bu eğilimlerin değişmesi beklenmiyor. Dolayısı ile 2009’un ilk üç çeyreğinde dış açık az çok aynı tempoda düşmeye devam edecektir. Yıllık cari işlemler açığının Ağustos 2009’da 10 milyar doların altına ineceğini düşünüyorum. Yıl sonu son çeyrekte olup bitecekleri bağlıdır. Ama 15 milyar dolar sınırını aşacağını sanmam.Finansman boyutuDoğrudan yatırımlarda sonbaharda özel bir daralma görülmüyor. Gelen sermaye yıllık bazda 2006 sonunda 20 milyar doları, 2007 ilkbaharında 29 milyar doları gördükten sonra 2007 sonunda 20 milyara gerilemişti. 2008’i 18 milyar dolar ile bitirdi.Özel kesim borçlanmasında ise sonbaharda çok belirgin bir kırılma var. Son çeyrekte bankalar 4.5 milyar dolar, reel sektör .5 milyar dolar net dış borç ödüyor. Buna son çeyrekte kamunun ödediği 5 milyar dolar net dış borcu ekleyince toplam 10 milyar dolar net borç geri ödemesi buluyoruz.Bu durum döviz rezervlerini etkiliyor. Son çeyrekte Merkez Bankası’nın döviz rezervleri 5.3 milyar dolar düşüyor. Yıllık bazda çok uzun süredir ilk kez resmi döviz rezervleri az da olsa (1 milyar dolar) azalıyor.Nihayet, net hata noksan kaleminde son çeyrekte 12.5 milyar dolar fazla oluşuyor. Geçen ay bakmıştım (18/1/2009). Eklenecek yeni bilgi göremedim.
Dün heyecanlı bir gün geçirdik. Sabah NTV radyoda açıklanacak sanayi üretimi beklentilerini dinledim. Aralık ayında yüzde 12 civarında bir düşüş bekleniyordu. Bana iyimser geldi ama bir bildikleri vardır dedim.Sonra veriler TÜİK tarafından yayınlandı. Beklentilerle uyumlu şekilde, geçen yılın Aralık ayına kıyasla toplam sanayide yüzde 11.9, imalat sanayiinde yüzde 13.2 gerileme vardı. Yine karamsar kalmışım diye biraz hayıflandım.Neyse, verileri internetten çektim. Dosyalara yerleştirdim. Mevsimlik etkiden temizledim. Grafikleri yeniledim. Yazı için hazırlıkları yaptım. Sonuçlar tedirgin etti ama fazla üstünde durmadım. Derken verilerin hatalı olabileceği haberi dolaştı.Düzeltilmiş veriler öğleden sonra TÜİK tarafından açıklandı. Durumun çok daha kötü olduğu, düşüşün toplam sanayide yüzde 17.6’ya, imalat sanayiinde yüzde 19.9’a ulaştığı anlaşıldı. Olur böyle şeyler deyip hesapları yeniledim.Sanayi üretiminde çöküşAylık bazda son on beş yılın en vahim sayılarıdır. 2001 krizinde bile sanayi üretiminde böylesine bir çöküş yaşanmamıştı. 2001’in en karanlık aylarında üretim düşüşü yüzde 14-15 civarında kalmıştı. Muadil düşüşler ancak 1994 krizi sırasında görülmüştü.Bu yılın Ekim ve Kasım ayları zaten çok kötü geçmişti. Üstüne Aralık faciası eklendi. Neticede dördüncü çeyrekte sanayi üretiminde rekor düşüş ortaya çıktı. Toplam sanayi yüzde 12.5, imalat sanayii yüzde 14.2 geriledi. 2001 krizinden kötüdür.Yıllık verilere bakalım. Sadece ilk çeyrekte nispeten güçlü büyüme (yüzde 7 civarı) vardı. İkinci çeyrekte sanayi üretimi artışı yüzde 4’e geriledi. Üçüncü çeyrekte yüzde 2 civarında eksiye geçti. Dolayısı ile son çeyrekteki çöküş yıllık bazda da gerileme getirdi.Neticede 2008’de toplam sanayi üretimi yüzde 0,8, imalat sanayii üretimi yüzde 1.8 küçüldü. Bunlar Haziran 2002’den bu yana en kötü yıllık değerlerdir. Özetle, Türkiye 2009’a sanayi üretiminin çöktüğü bir ortamda girmiştir.Büyüme ne olacak?Sanayinin milli gelire doğrudan ve dolaylı etkisi güçlüdür. Genellikle iki seri birbirine yakın değişir. İki yana birkaç puan oynar. Örneğin üçüncü çeyrekte sanayi üretimi yüzde - 1.4, milli gelir ise yüzde 0,5 büyüdü (fark 1.9 puan).Ancak, resesyonda fark açılabilir. Örneğin 2001’in ikinci çeyreğinde 4.7 puana yükselmişti. Öyle olsa son çeyrek büyümesi yüzde - 7.8 çıkar. Bu kez sanayideki kasılmanın daha sert olduğunu hesaba katarak farka 6 puan diyelim. Son çeyrekte büyüme yüzde - 6.5 olur.Böylece 2008’de yıllık büyüme yüzde 0.5’e iner. 2008 için büyüme tahminlerinin yüzde 1’in altına çekileceğini sanıyorum. Herhalde bu veriler “Türkiye resesyona girdi mi?” tartışmasını da bitirecektir.
Her yerden kötü haber fışkırıyor. Cuma günü ABD’de Ocak işsizlik verileri çok yüksek geldi. Küresel resesyonun birkaç ay öncesinde öngörülenden çok daha ağır geçeceği giderek belirginlik kazanıyor.Konjonktürdeki belirsizlik tahmincileri de sıkıştırıyor. Revizyon aralığı kısaldı. Maalesef her yeni tahmin eskisinden daha karamsar çıkıyor. Bu arada ben de tahminlerimi her ay yenilemeye karar verdim. İş yükü artıyor ama başka çare yok.Geçen hafta Türkiye’nin de aralarında yer aldığı G-20 ülkeleri için IMF’nin son tahminleri açıklandı. Buna göre Türkiye’de milli gelir yüzde 1.5 küçülüyor. Ama resesyon kısa sürüyor. 2010’da ekonomi yüzde 3.5 büyüyor.IMF’nin 2009 tahmini bana biraz iyimser geldi. Yılbaşında 2009 için yüzde 2 küçülme öngörmüştüm. Son veriler daha derin bir resesyon işaret ediyor. Yarın çıkan Aralık sanayi üretimini gördükten sonra tekrar hesaplara oturacağım.V, W, U ve Lİktisatçılar resesyonların uzunluk ve derinliğini ifade ederken alfabenin görselliğinden yararlanır. Şu sıralar çok tartışılan resesyon tiplerine tekabül eden harfler alt başlıkta yer alıyor. Kısaca bakalım.V-resesyon en sık rastlanandır. Ekonomi önce hızla baş aşağı giderek dibe vurur. Ama orada kalmaz. Aynı hızla toparlanır. Küçülme sert olur ve genellikle bir yıl sürer. İkinci yılda güçlü büyümeye geçilir. Türkiye’nin 1994, 1999, 2001 deneyimleri bu şekildedir.W-resesyon daha enderdir. Ekonominin birbiri ardından iki kez dibe vurmasını temsil eder. Yani ilk toparlanma zayıf ve geçici olur. Ardından tekrar bir daralma gelir. İkinci dipten sonra güçlü büyümeye geçilir. Bizde örneği yoktur.U-resesyonu ayırt eden süresidir. Daha da enderdir. Ekonomi dibe gene çabuk vurur. Fakat toparlanma gecikir. Yani ekonomi bir süre dipte kalır. Küçülme durmuştur ama büyüme de yoktur. Büyümeye geçiş ikinci yılın sonuna kadar sarkabilir.L-resesyon yeni bir kavramdır. Depresyona benzer ama onun kadar derin değildir. Sert bir daralmadan sonra ekonominin uzun süre dipte kalması anlamına gelir. Resesyonun ne kadar süreceği, yani büyümenin ne zaman başlayacağı belirsizdir.İyimser, kötümser, vs.Bu tanımları konjonktür tartışmalarına uygulayabiliriz. Toparlanmanın 2010’da başlayacağını düşünenler V-resesyon bekliyor. Bunlara “iyimser” denebilir. Toparlanmanın 2010’un ikinci yarısına sarkacağını düşünenler U-resesyon öngörüyor. “Tedbirli” denebilir. 2010 sonrasında ve zayıf toparlanma öngörenler ise L-resesyon diyor. Bunlar “karamsar” sıfatını hak ediyor. Örneğin Roubini durgunluk ve deflasyon sözcüklerinden “stag-deflasyon” diye yeni bir terim üretti. Şu sırada W-resesyon diyene rastlanmıyor.Konuya ilgi duyanlara Mahfi Eğilmez’in yeni kitabını öneriyorum: Küresel Finans Krizi-Piyasa Sisteminin Eleştirisi (Remzi Yayınevi, İstanbul, Aralık 2008). Bir solukta okuyacağınıza ve çok yararlanacağınıza eminim.
Salı günü 2008’de dış ticarete baktık. Sonbahardan itibaren dış ticaret daralmaya başladı. İhracat ve ithalat hızlanarak düşüyor. İthalatın daha çok azalması sayesinde dış ticaret açığı da küçülüyor. Yani dış açık sorunu ülkenin fakirleşmesi yolu ile çözülüyor.Küresel mali kriz ve ardından gelen resesyon 2008’de dış ticaretin yapısını da etkiledi. Bunu en kolay ihracatın coğrafi dağılımında izliyoruz. Örneğin uzun süredir ilk kez ihracatta AB’nin payı azalıyor. Bölge ekonomilerinin payı yükseliyor. Önemli; ayrıntılar bir başka yazıda.Ocak enflasyon verileri Salı günü açıklandı. Zaten düşük bekleniyordu. Sürpriz yapmadı. Ocak’ta TÜFE ve ÜFE, sırası ile, yüzde 0.3 ve yüzde 0.2 arttı. Yıllık enflasyon, aynı sıra ile, yüzde 9.5 ve yüzde 7.9’a geriledi.Enflasyon verilerinde analizimizi etkileyecek yeni bilgi var mı? Genelde hayır. Enflasyonu hızla düşüren “küresel deflasyon-iç resesyon” makası çalışıyor. Bazı ilginç ayrıntıları bir başka yazıda ele alacağım.Çoban işi biliyorDün son dönem yazılarımı okudum. Ne göreyim? Aralık başından bu yana gündemin en önemli olduğu rivayet edilen konusunu ihmal etmişim. Tam iki ay boyunca IMF’le imzalanacak “Standby Düzenlemesi” üstüne bir şey yazmamışım.Yadırgayanlara açıklayalım. Standby’ın refakatçısı İngilizce “Arrangement” olmasına rağmen ben kendimi bildim bileli “Anlaşma” derdik. Sevgili Mahfi Eğilmez’in talimatı var; artık “Düzenleme” diyeceğiz.Konuya geçmeden şu sıralarda ortalıkta dolaşan bir fıkrayı anlatmak istiyorum. Ben ilk “hedge fonların” dâhi çocukları için duymuştum. Kimin aklına geldi ise IMF’e uyarlamış. Çok da yakışmış. Çoban dağın tepesinde hayvan otlatıyor. Lüks bir 4x4 araç gelmiş, içinden genç, şık giyimli, uzman tipli biri çıkmış. Selamlaştıktan sonra çobana “Koyun sayısını bilirsem bana birini verir misin?” diye sormuş. Çoban onaylayınca hemen bilgisayarına gömülmüş.10 dakika sonra “893 hayvan var” demiş. Çoban başını sallamış, uzman bir hayvanı almış. Bu kez çoban sormuş: “Ne iş yaptığını bilirsem, hayvanımı geri verir misin?” Uzman kabul edince başlamış anlatmaya.“Sen IMF’de uzmansın. İki çok basit nedeni var. Bir: Benim bildiğim bir şeyi bana söylemek için benden bedel istedin. İki: Ama ne konuştuğunu aslında bilmiyorsun çünkü koyun diye çoban köpeğimi aldın.” Şaka gibi gerçekTürkiye’nin IMF’le bitmez tükenmez “düzenleme” müzakereleri bence tam komediye dönüştü. Her gün başka bir rivayet çıkıyor. Ünlü ve güçlü “IMF lobisine” karalar bağlamak düşüyor. Taraflar bir türlü anlaşmaya gidemiyor.Bu sütunda hükümetin yerel seçimden önce IMF ile anlaşmaya gitmeyeceğini yaz aylarından itibaren yazdım. “IMF lobisi” tam saha pres uyguladı ama başaramadı. Bağırış çağırış, anlaşmanın seçim sonrasına sarkacağını kabullendiler.Tavrım biliniyor. Bence Türkiye’nin mevcut konjonktürde IMF ile anlaşmasına gerek yoktur. Şu ana kadar öne sürülen argümanlar beni ikna etmedi. Bundan sonra da ikna edeceklerini sanmıyorum.
Küresel mali piyasalarda yüksek volatilite sürüyor. ABD’de yönetim değişti ama sorunlar duruyor. Ortada trilyonlarca dolar batmış kaynak var. Kimin üstünde kalacak? Vergi mükellefi bir türlü üstlenmeye yanaşmıyor. Bilek güreşinin nasıl biteceğini kestiremiyoruz. Öte yandan, reel ekonomiden gelen haberler her geçen gün kötüleşiyor. Bu sütunda mali sorunların esas nedeninin reel ekonomide biriken dengesizlikler olduğunu uzun süredir savunuyoruz. Dış açık-dış fazla dengesizliklerine dikkat çekiyoruz. Her dengesizlik düzelir, her dış açık kapanır. Sorun nasıl düzeldiği, yani dış açığın nasıl kapandığıdır. En kötü çözüm, dengesizliğin ekonominin küçülmesi yolu ile düzelmesidir. Maalesef eğilim bu yöndedir.Dış ticaret daralıyorAralık 2008 dış ticaret verileri Cuma günü açıklandı. Sürpriz beklenmiyordu, olmadı. Son aylarda gidişat belirginleşmişti. İhracat, ithalat ve dış ticaret açığı düşüyordu. Yine öyle oldu.Aralık’ta, geçen yıla kıyasla, ihracat yüzde 21, ithalat yüzde 30, dolayısı ile dış ticaret açığı yüzde 44 azaldı. İhracatta son on beş yılın en büyük aylık düşüşüdür. İthalatta sadece 2001 krizi sırasında dört ayın düşüşü biraz daha yüksektir (yüzde 33). Parite etkisi takriben 4 puandır. Yani döviz sepeti ile ölçmek sonucu fazla etkilemiyor. Son çeyrek toplamında da geçen yıla kıyasla düşüş var. İhracat yüzde 13, ithalat yüzde 21, dış ticaret açığı yüzde 34 geriliyor. Ekimden Kasım’a, Kasım’dan Aralık’a dış ticarette küçülme eğiliminin güçlendiğini saptıyoruz.2008’in tümüne bakınca farklı bir manzara ile karşılaşıyoruz. Diğer verileri değerlendirirken özellikle vurgulamıştık. Konjonktürde kırılma halinde yıllık sayılar anlamını yitirir. Neyse, kısaca özetleyelim. 2008’de ihracat yüzde 23, ithalat yüzde 18, dış ticaret açığı yüzde 11 artıyor.Yıllık ihracat en yüksek değere Eylül’de ulaşıyor: 136 milyar dolar. Tarihi bir rekordur. Ancak orada tutunamıyor. Son çeyrekteki düşüşle yılı 132 milyar dolar düzeyinde kapıyor.Yıllık ithalat da tarihi zirvesini Eylül’de görüyor: 212 milyar dolar. Ama yılı 202 milyar dolarda bitiriyor. Dolayısı ile Eylül’de 76 milyar dolarla rekor kıran dış açık yıl sonunda 70 milyar dolara iniyor.Fakirleştiren düzeltmeSon olarak uzun dönem eğilimlerle ilgili birkaç şey söyleyelim. 2006 yazına kadar uzun dönem ithalat artışı ihracat artışının üstünde seyrediyordu. 2006 yazında bu eğilim değişti. İhracat ithalattan daha hızlı artmaya başladı. Şimdi de ihracat ithalattan daha yavaş düşüyor. Yani uzun dönemli eğilim dış dengesizliği düzeltici yöndedir. Tek olumlu haberdir.Özetleyelim. Türkiye dışarıya daha az mal satıyor, o nedenle daha az üretiyor. Aynı anda dışarıdan daha az mal alıyor, çünkü daha az tüketiyor. Velhasıl dış açığını azalan refah ve üretimle kapatıyor. Fakirleştiren düzeltme böyle olur işte...
Konjonktürdeki kırılmanın beklenmeyen sonuçları da oluyor. Bunlardan biri geçmişte güvenle tekrarlanan ezberleri bozmaya başlaması. Her gün başka bir örneği ile karşılaşıyoruz. Özellikle döviz kuru çevresinde oluşan kent efsaneleri çok zorlanıyor. İkisini hatırlatalım: Gecelik faizler ve IMF. Ne denmişti? Merkez Bankası hızlı faiz indirirse ve hükümet IMF ile acilen anlaşma yoluna gitmezse döviz kurunda TL’nn değer kaybı kaçınılmazdı. Doların 2 lirayı göreceği söyleniyordu.Halbuki son dönemde ikisi de oldu. Merkez Bankası faizi 2 puan birden aşağı çekti. IMF heyeti hükümetle anlaşamadan geri döndü. Sonra? Döviz kurunda beklenen tırmanma bir türlü gerçekleşmiyor. Tam tersine, ufak gevşeme işaretleri geliyor.Bugün bir başka ezberin başına gelenlere bakmak istiyorum. Söz konusu olan döviz kuru-enflasyon bağıdır. Türkiye’de TL’de değer kaybının kısa sürede enflasyona yansıyacağına inanç tamdır. İktisatçılar “geçişlilik” diyor. Talep çok önemlidirDöviz kuru ekonomideki en önemli fiyatlardan biridir. Bir nispi fiyattır. Dış ticareti olmayan mal-hizmet fiyatları ile dış ticareti yapılan mal-hizmet fiyatlarının birbirine oranını, dolayısı ile bunları üretenlerin gelirlerini belirler.Örneğin kurun yukarı gitmesine bakalım. İlk aşamada iç piyasaya üretim yapanların reel geliri düşecek, dış piyasaya üretim yapanların reel geliri yükselecektir. Ancak hikâyenin bundan sonrası iç talebin seyrine bağlıdır.Hızla artan yani canlı iç talep varsayalım. Bu durumda iç piyasaya yönelik üreticiler fiyat artışına gider. Böylece reel gelirlerini koruma yolunu seçer. Satışlar iyi giderken zam yapmak kolaydır. Kurdan enflasyona “geçişlilik” yüksek olur.Paranın değer kaybı ile birlikte üreticinin zam yapması için ithal girdi kullanması bile gerekmez. İç talebin canlı seyrettiği dönemlerde kur hareketi hizmet kesimlerinde de enflasyonu azdırır.Dikkatinizi çekerim. Bu örnekte enflasyonu azdıran kurun tırmanması değildir. İç talepteki canlılıktır. Aynı kur hareketi iç talebin gerilediği bir ortamda enflasyona çok sınırlı etki yapacaktır.2006-2008 karşılaştırmasıTürkiye verileri yukarıda söylenenleri doğruluyor. İki dönemi karşılaştırıyoruz: Nisan-Temmuz 2006 ve Eylül-Aralık 2008. Döviz sepeti (0,5 $ + 0,5 \’80) her iki dönemde yüzde 20 civarında (yüzde 19 ve yüzde 21) yükseliyor.Önce kura hassas üç malın fiyatlarına bakalım. Mobilya, ev aletleri ve otomobilde üç aylık birikimli fiyat artışının ortalamasını alıyoruz. 2006’da yüzde 7,6 iken 2008’de sadece yüzde 1 olmuş. 2008’de kur artışı mal fiyatlarına yansıtılamamış.İthal girdi kullanmayan hizmet kesiminde neler olup bittiğini görmek için birikimli gerçek kira artışına bakalım. 2006’da yüzde 6,9 iken 2008’de yüzde 2,2 olmuş. Ev sahipleri de 2008’de zam yapmakta zorlanmışlar. Şimdi iç talebi görelim. Nisan-temmuz için milli gelir verisi yok. Ayrıca son çeyrek milli geliri de yayınlanmadı. Ama imalat sanayi üretimi var. Talebin makul bir göstergesidir. 2006’da yüzde 11,6 artış, 2008’de (ağustos-kasım) yüzde - 9,8’e dönmüş.Sayılar çok açıktır. Nispi fiyat hareketleri enflasyona yol açmaz. Maliyet baskısını enflasyona dönüştüren, toplam talebin toplam arzın üstüne çıkmasıdır. Gerisinde yanlış para politikaları yatar. “2003 sonrasında” olduğu gibi...
Yılın ilk önemli iktisat politikası metni olan Enflasyon Raporu dün Merkez Bankası tarafından yayınlandı. Başkan Yılmaz raporu bir basın toplantısı ile tanıttı. İlgilenenlerin Yılmaz’ın konuşmasını (20 sayfa) okumalarında yarar görüyorum. Merkez Bankası 2009’da enflasyonun seyrini büyük ölçüde dünya ekonomisinde gelişmelere bağlıyor. Derin ve uzun bir küresel resesyon halinde enflasyonun yıl sonunda yüzde 4’lere kadar gerileyebileceğini tahmin ediyor. Raporda ayrı bir kutuda (s.20) 2009 için küresel büyüme tahminleri yer alıyor. Resmi kuruluşların (IMF-OECD) Kasım ve Aralık tahminlerinde dünya ekonomisi büyüyor. Özel kesimin (Consensus Economics) Ocak tahmini ise küçülme öngörüyor.Geçen hafta Avrupa Komisyonu Mali ve Ekonomik İşler Genel Müdürlüğü AB için resmi tahminlerini yayınladı. Raporda ABD ve Japonya da kapsanıyor. Okuyucularımla paylaşmak istiyorum.Haberler kötüAB’nin büyük ekonomileri ile başlayalım. Almanya’da milli gelir 2009’da yüzde 2.3 küçüldükten sonra 2010’da yavaştan toparlanıyor ve yüzde 0.7 büyüyor. 2009 ve 2010 büyüme hızları Fransa için yüzde - 1.8 ve yüzde 0.4, İngiltere için yüzde - 2.8 ve yüzde 0.2, İtalya’da yüzde - 2.0 ve yüzde 0,3 oluyor.AB’nin tümü için tahminler büyük ekonomilerin gidişatını yansıtıyor. 27 üyeli AB ekonomisinin milli geliri 2009 yüzde 1.8 küçüldükten sonra 2010’da yüzde 0.5 büyüyor.Euro Bölgesi ekonomilerinin durumu geri kalana kıyasla daha kötü duruyor. 2009 ve 2010’da Euro Bölgesi’nde milli gelirin büyüme hızı yüzde - 1.9 ve yüzde 0.4 oluyor.Avrupa Komisyonu ABD’ye daha iyimser yaklaşıyor. Hem 2009’da resesyonun biraz daha hafif geçeceğini, hem de 2010’da toparlanmanın daha güçlü olacağını öngörüyor. ABD için büyüme tahminleri şöyle: 2009 yüzde 1.6 küçülme ve 2010’da yüzde 1.7 büyüme.Buna karşılık Japonya konusunda çok karamsar. Hem 2009’da Almanya’dan bile ağır bir resesyon hem de 2010’da az da olsa küçülme öngörüyor. Japonya için küçülme tahminleri şöyle: 2009’da yüzde 2.4 ve 2010’da yüzde 0.2.Küresel resesyon kapıdaAvrupa Komisyonu’nun 2009 büyüme tahminlerini toparlayalım: AB - 1.8; ABD - 1.6; Japonya - 2.4. Buradan dünya milli gelirinin yarısından biraz fazlasını üreten gelişmiş ülkelerin 2009 büyüme hızını yüzde - 1.9 olarak hesaplıyoruz.Dünya milli gelirinin diğer yarısını üreten gelişen ülkelere geliyoruz. 2009’da gelişen ülkelerin büyüme hızı yüzde 2 ve üstünde çıktığı takdirde dünya milli gelirinde küçük de olsa bir artış oluyor. Aksi halde dünya milli geliri küçülüyor.Merkez Bankası’nın kullandığı özel kesim tahminlerinde 2009’da dünyada büyüme yüzde - 0.2 öngörülüyor. Bu da gelişen ülkelerde yüzde 1.8 büyümeye tekabül ediyor. Bana iyimser geliyor. Gelişen ülkelerde yüzde 1.2 ve dünyada yüzde - 0.5 büyüme bence daha gerçekçidir. Özetleyelim. 2009’da dünya ekonomisi küçülecektir. Sözcüğün tam anlamı ile küresel bir resesyon yaşanacaktır. Uzun süredir ilk kez oluyor. Bilgilerinize sunarım.
İnsan çabuk unutuyor. Üç dört yıl öncesine kadar en sık baktığımız göstergeler bütçe ve kamu borcu idi. Bütçede disiplinin süreceğine, dolayısı ile kamu borcunun gerileyeceğine kimse inanmıyordu. Ama ikisi de gerçekleşti. Böylece haber değerleri azaldı.Bu olay benim yazılarıma da yansımış. Arşivi kontrol ettim. 2008’de bütçeyi sadece bir kez, ilk yarı sonunda değerlendirmişiz. Üçüncü çeyrek sonuçları yayınlanan kamu borcunda ise ilk çeyrekte kalmışız.Ancak konjonktürdeki kırılma durumu değiştirdi. Çünkü Türkiye ekonomisi hızla bir küçülme kısır döngüsüne girdi. Resesyonla mücadele ise maliye politikasının işlev ve görevlerini yeniden tanımlamayı gerektiriyor.Konjonktür ve maliye politikasıKüresel resesyon tüm dünyada maliye politikasının itibarını arttırdı. Bir süre gözden düşen Keynesyen reçeteler tekrar gündeme geldi. Eski tabirle “iadeyi itibar” gördü. Geçenlerde “Keynes’in intikamı” demiştim.Ekonomide hiçbir politika mutlak olarak iyi ya da kötü değildir. Karar ancak konjonktür koşullarına bakarak verilir. Maliye ve para politikalarını değerlendirirken bu gerçeğin özellikle unutulmaması gerekir.Faizleri bir kenara koyalım. Anahtar soruyu bütçe için soralım. Faiz-dışı fazla ya da bütçe dengesinin milli gelire oranına bakarak maliye politikası için sıkı ya da gevşek denebilir mi? Hayır, denemez.Değerlendirme enflasyon, işsizlik, büyüme vs. diğer göstergelerin ışığında yapılır. Aynı bütçe dengesi, artan enflasyon ve hızlı büyüme halinde gevşek maliye politikasına, düşen enflasyon ve resesyon halinde ise sıkı maliye politikasına tekabül edebilir. İktisat literatürü bu amaçla bir kavram geliştirmiştir: Yapısal bütçe dengesi. Konjonktürün bütçeye etkisinin temizlenmesi ile elde edilir. Örneğin ekonomi hızla büyürken fazla veren bir bütçenin yapısal açık vermesi mümkündür. Tersi de geçerlidir.2008 gerçekleşmesiMaliye Bakanlığı 2008 bütçe sonuçlarını açıkladı. Temel bütçe büyüklükleri (ve 2007’ye kıyasla nominal değişim) şu şekilde: Bütçe gelirleri 209 milyar TL (yüzde 9.7); faiz-dışı gider 175 milyar TL (yüzde 12.9); faiz 51 milyar TL (yüzde 3.9); faiz-dışı fazla 34 milyar TL (eksi yüzde 4.1); bütçe açığı 17 milyar TL (yüzde 24).Ortalama enflasyona göre reel değişim ise şöyle olmuş: Bütçe gelirleri eksi yüzde 0,6; faiz-dışı giderler yüzde 2.3; faizler eksi yüzde 5.9; faiz dışı fazla eksi yüzde 13.1; bütçe açığı yüzde 12.8.Özetle, reel olarak gelir azalırken faiz-dışı harcama artınca faiz dışı fazla küçülmüş. Faizdeki azalma bunu telafi edemeyince bütçe açığı büyümüş. Milli gelire oranlarda ise faiz-dışı fazlada gerileme, bütçe açığında artış vardır.İşin bu bölümü çok kolaydı. Bütçe açığı arttı dedik ama esas soru o değil. 2008’de mali disiplin bozuldu mu? Maliye politikası gevşedi mi? Yoksa tam tersine, artan bütçe açığına rağmen maliye politikası sıkıldı mı?Soru fevkalade önemlidir. Ezber tekrarı ile bir yere varılmaz. 2009 bütçesini ancak bu soruya gerçekçi bir cevap verdikten sonra değerlendirebiliriz. Devam edeceğim.