ABD’nin ilk siyah Cumhurbaşkanı Hüseyin Barack Obama bugün yemin ederek Beyaz Ev’e taşınıyor. Demokrat Parti’den adaylığı kesinleştiğinde neden desteklediğimi açıkladım. Seçimi kazanmasını neden önemsediğimi ayrıca anlattım.Obama’nın başkanlığı çok zor bir dönemde devraldığı açıktır. Sekiz yılllık Bush iktidarı ABD’ye pahalıya maloldu. Dış ve iç politikada fevkalade önemli sorunlar birikti. Üstüne son 80 yılın en vahim küresel ekonomik krizi geldi.ABD hâlâ dünyanın en büyük askeri, siyasi ve ekonomik gücüdür. Dolayısı ile Obama’nın uygulayacağı politikaların etkisi kendi vatandaşları ile sınırlı kalmayacaktır. Geri kalan dünyaya da uzanacaktır.Obama başarılı olacak mı? Elde yeterince veri yok. Olsa olsa şu ana kadar gelen işaretlerin olumlu yönde olduğu söylenebilir. Seçimi kazanmakta gösterdiği beceriyi yönetimde tekrarlanmasını temenni ediyorum.İstihdamsız büyümeTürkiye verilerine bakmaya devam ediyoruz. Sanayi üretimi, dış ticaret ve ödemeler dengesini gördük. Sıra TÜİK tarafından yayınlanan Ekim ayı (Eylül-Ekim-Kasım) istihdam ve işsizlik verilerine geldi.2001 krizini izleyen yıllarda tutturulan yüksek büyüme hızlarına karşı eleştirel tavrım biliniyor. “Sanayisiz, ihracatsız, istihdamsız ama enflasyonist büyüme” dedim. 2003 sonrasında uygulanan yanlış para politikalarını sorumlu tuttum.Bunlar içinde istihdam sorunu özellikle önemlidir. Geri planda Türkiye’nin nüfus ve istihdam yapısı yatıyor. Bir: Çalışma çağındaki nüfusta yıllık artış 763 bin kişidir. İki: Tarım kesiminde hâlâ 5.9 milyon kişi (toplamın yüzde 27’si) istihdam edilmektedir.Dolayısı ile bir yandan tarımı bırakanlara diğer yandan artan nüfusa tarım dışı kesimde istihdam yaratmak gerekmektedir. Ne kadar? Örneğin Seyfettin Gürsel işsiz sayısını sabit tutmak için her yıl tarım dışında 550 bin yeni istihdam gerektiğini hesaplamaktadır.Maalesef hızlı büyüme dönemlerinde bile bu sayılara ulaşılamamıştır. Bir kanıtı iş gücüne katılma oranının düşüklüğüdür. Diğeri işsizlerin sayısındaki artıştır. Neticede hızlı büyümeye rağmen istihdam ve işsizlik sorunları ağırlaşmıştır.Tarım dışı istihdam azalıyorDiğer göstergelerden 2008 ilkbaharında büyümenin yerini duraklamanın aldığını, sonbaharda ise küçülmeye dönüştüğünü biliyoruz. Doğal olarak konjonktürdeki kırılma istihdam ve işsizliğe de yansıyor.Son iki yılın mevsimlik etkiden arındırılmış tarım dışı istihdam sayıları grafikte görülüyor. Kasım 2006’da tarım dışı istihdam 15.7 milyon kişidir. Ekim’de 15.9 milyon kişiye yükselmiştir. İki yılda tarım dışı istihdam artışı sadece 250 bindir.Son dönem eğilimlerine bakalım. Tarım dışı istihdam Haziran 2008’de 16 milyon kişi ile zirveye çıkıyor. Temmuz’dan itibaren gerileme başlıyor. Tarım dışında istihdam dört ayda 100 bin kişi azalıyor.Önümüzdeki aylarda tarım dışı istihdamda düşüş hızlanacaktır. İktisadi, siyasi ve toplumsal sonuçları çok tehlikeli bir süreç başlamıştır. Bence iktisat politikasının birinci önceliği işsizlikle mücadele olmalıdır.
Perşembe günü Para Politikası Kurulu piyasayı bir kez daha şaşırttı. Gecelik faizlerde 0.5-1 puan arası indirim bekleniyordu. 2009’un tümü için öngörülen 2 puan indirim yılın ilk ayında yapıldı. Borçlanma faizi yüzde 13’e, fonlama faizi yüzde 15.5 geriledi.Para Politikası Kurulu’nu kutluyorum. O günkü köşe yazımda “gün cesaret günüdür” ifadesini kullanmıştım. Bir gece önce Ekodiyalog’da 4 puan indirim gerektiğini söylemiştim. Velhasıl kararı doğru yönde ama yetersiz buluyorum. Neyse, biz işimize geri dönelim. Yayınlanan Kasım ayı sonuçları üzerinden konjonktürdeki kırılmayı anlamaya çalışıyoruz. Sanayi üretiminde ve dış ticarette yaşanan çöküşü gördük. Bugün ödemeler dengesine bakıyoruz. Dış açıkta rekor düşüşKasım’da cari işlemler açığı 2.8 milyar dolar azalarak 600 milyon dolara indi. Yani bir yıl öncesinin altıda birine düştü. Farkın 1.8 milyar doları dış ticaret açığındaki küçülmeden kaynaklanıyor. Geri kalan 1 milyar dolar hizmetler ve diğer görünmeyenlerden geliyor.2002’den bu yana en küçük Kasım ayı cari işlemler açığıdır. Sizi sayılarla sıkmak istemiyorum. Ama mevsimlik etkileri temizleyince, böyle devam etmesi halinde önümüzdeki dönemde Türkiye ekonomisinin dış açık sorunu kalmayacağını kolayca görüyoruz. Yıllık cari işlemler açığı 2002 sonundan itibaren sürekli artıyordu. Tarihi zirvesine Ağustos 2008’de ulaştı: 49 milyar dolar. Eylül’den itibaren inişe geçti. Kasım’da 44 milyar dolara geriledi. Yılı 40 milyar dolar civarında bitireceği anlaşılıyor. Yani son dört ayda dış açıkta iyileşme 9 milyar doları buluyor. Diğer göstergeler gibi, dış açık da konjonktürde esas kırılmanın Eylül’de başladığına işaret ediyor. Net hata noksan kalemiOkuyucularım ödemeler dengesi net hata noksan kalemini yakından izlediğimi biliyor. Sistematik hata ararım. Muhasebe sorunlarına kafa yorarım. Son iki ayda tam bana göre bir durum ortaya çıktı. Net hata noksan kalemi Ekim’de 7.6 milyar dolar, Kasım’da 2.2 milyar dolar (toplamı 9.8 milyar dolar) fazla verdi. Ortalıkta çeşitli rivayetler dolaşmaya başladı.Bu kaleme neden ihtiyaç var? Ülkeye fiilen giren net döviz miktarının kaydını bankalar tutuyor. Buna karşılık cari işlemler hesabının pek çok kalemi işlem bazında izlenemiyor. Turizm, bavul ticareti, vs. anket ve tahmin yöntemi ile bulunuyor. Fiili ve hesaplanan döviz girişi arasında fark net hata noksan kalemine yazılıyor.İki ihtimal var. Bir: uzun dönemde hatalar birbirini götürür. Hatalar raslantısaldır, ihmal edilebilir. İki: uzun dönemde artı yada eksi bakiyeler birikir. Sistematik hata yani hesaplarda bir yanlışlık vardır. Aralık 2005’den bugüne yıllık net hata noksan değerleri aşağıdaki grafiktedir. 2006’nın ilk yarısında 4 milyar dolar artı bakiye çıkıyor. Sonra 2008 yazbaşına kadar iki yönde küçük dalgalanmalar var. Yazın 8 milyar dolar eksi bakiye birikiyor. Son iki ayda düzeliyor. Nasıl tefsir edeceğiz? Sistematik hata diyemiyoruz. Ancak 2006’nın ilk yarısında ve 2008 yazında bir karışıklık oluyor. İlkini bir kenara bırakalım. Son iki ayın artılarından ziyade eksileri sorunlu duruyor.
Son iki yazıda Kasım ayı sanayi üretimi ve dış ticaret verilerine baktık. Üretimde, ihracatta ve ithalatta yaşanan çöküşü saptadık. Hafta başında kasım ödemeler dengesi açıklandı. Cari işlemler açığının beklenenin ötesinde gerilediği görüldü. Manzara fevkalade kötüdür. Dördüncü çeyrekten itibaren, iç ve dış talepte sert kasılma sonucunda ekonomi hızla küçülmektedir. Daralan dış açık ise iç talepteki düşüşün dış talebe kıyasla daha sert olduğunu göstermektedir. Bir dengesizlik halinde iktisatçılar en çok düzeltmenin ekonominin küçülmesi yolu ile gerçekleşmesinden korkar. Maalesef korkulan olmuştur. 2008’in ikinci yarısında ekonominin küçülme kısır döngüsüne girmesi engellenememiştir.2008’de para politikasıBu açıdan, Para Politikası Kurulu’nun - PPK - bugün yapacağı toplantı ve alacağı faiz kararı son derece kritiktir. Abartmak istemiyorum ama Merkez Bankası yönetiminin bir yol ayrımına geldiğini düşünüyorum.2008’in son aylarına kadar Merkez Bankası iç talepteki duraklamayı ve içerdiği resesyon riskini yeterince ciddiye almadı. Enflasyon üzerinde talep baskısının ortadan kalktığını gösteren güçlü işaretlere rağmen para politikasını sıkı tutmayı tercih etti.Hatta durgunluk eğilimlerinin belirginleştiği yaz başında gecelik faizleri yükselterek para politikasını daha da sıkma yoluna gitti. O zaman eleştirdim. Döviz kurunu baskı altına alma çabalarının yanlış olduğunu söyledim. Yüksek faizler amaçlanan sonucu sağladı. Küresel mali piyasalardaki gerginliğe rağmen döviz girişi devam etti. Yaz boyunca TL değer kazandı. Talep küçülürken ithalat teşvik edildi. Her zaman olduğu gibi bedelini sanayiciler ve ihracatçılar ödedi. Ardından ekim küresel mali fırtınası geldi. Faizlerin döviz piyasasının vurulmasını engelleyecek kadar yüksek olmadığı ortaya çıktı. Sonbaharda TL değer kaybetti. Ağır bir küresel resesyon kesinleşti.Merkez Bankası’nın tavır değiştirebileceği yönünde ilk işaret kasımda geldi. Piyasanın tersine baskısına rağmen PPK faizde sembolik bir indirimi yaptı. Aralık’ta daha anlamlı bir indirimle piyasayı tekrar şaşırttı.Gün cesaret günüdürBu sabah itibariyle Merkez Bankası’nın gecelik borçlanma ve fonlama faizi, sırası ile, yüzde 15 ve yüzde 17,5’tur. Bileşik yıllık faiz, aynı sıra ile, yüzde 16,2 ve yüzde 19,1 ediyor. 2009 yılı para programında Merkez Bankası’nın kendi enflasyon tahmini ise yüzde 7,5’tur. Yani reel faiz, hesap yöntemine göre, yüzde 7,5-11,6 arasında bir yerdedir.Reel faiz hangi konjonktürde bu düzeyde tutuluyor? 2009’un ilk yarısı için yüzde 5’lere varan küçülme bekleniyor. İyimserler bile 2009’da ancak sıfır büyüme öngörüyor. Ortada deflasyon rivayetleri dolaşıyor.Velhasıl artık sembolik faiz indirimleri anlamsızdır. Reel faizde düşüş getirmez. O zaman ne kadar indirim? Bakkal hesabı yapalım. İki zor soru var: Talep yetersizliğinin hızla küçülttüğü bir ekonomide gecelik reel faiz ne olmalı? O düzeye hangi sürede ulaşılmalı? İlkine sıfır, ikincisine hemen derseniz, faiz indirimi bellidir: 7,5-11,6 puan aralığı.Uyarı: Bu hesap gerekli indirim hakkında fikir veriyor ama eksiktir. Çünkü faiz kararı döviz kurunu ve iç talebi yani enflasyonu etkiler. Neyse, bugün PPK’nın cesur davranıp resesyonla mücadeleyi destekleyen bir tavır sergilemesini temenni ediyorum.
Konjonktürdeki kırılmayı daha yakından izlemek için temel göstergeleri tekrar aylık bazda ele almaya başladık. Kasım verileri teker teker açıklanıyor. Pazar günü sanayi üretimindeki büyük düşüşü gördük. Bugün dış ticarete nasıl yansıdığına bakıyoruz.TÜİK dış ticaret verilerini bir ay gecikme ile yayınlıyor. Sonradan gelen revizyonlar genellikle oluşan resmi değiştirmiyor. Hatırlatma: Türkiye’de cari işlemler açığının temel belirleyicisi dış ticaret açığıdır.Sonucu baştan söyleyelim. Son çeyrekte sanayi üretimi, araç satışları, reel kesim ve tüketici güveni vs. tüm göstergelere yansıyan ekonomik küçülmeyi Kasım dış ticaret verileri de doğruluyor.Dış ticarette küçülmeKasım’da dış ticaretin üç kalemi de düşüyor. Kasım 2007’ye kıyasla ihracat 2 milyar dolar (yüzde 18) azalarak 9.3 milyar dolar, ithalat 4.6 milyar (yüzde 28) azalarak 12 milyar dolar, dış ticaret açığı 2.6 milyar dolar (yüzde 49) azalarak 2.7 milyar dolara geriliyor. Paritede büyük oynamaların dolarla yürütülen hesaplarda sorun yarattığını biliyoruz. Euro’nun dolar karşısında bir yılda yüzde 13 değer kaybetmesi dolar cinsinden verilerde düşüşü abartıyor.Hesapları döviz sepeti ile (0.5 $+0.5 euro) ile yeniden yapıyoruz. İhracat, ithalat ve dış ticaretteki düşüş, sırası ile; yüzde 11, yüzde 21 ve yüzde 44’e iniyor. Bu oranlar bana daha gerçekçi geliyor.Bir: İthalat ihracattan iki katı daha hızlı düşüyor. İki: İthalatın düşüş hızı 2001 krizi düzeylerine daha ulaşmamış. Üç: Son 3 ayda hem ihracat ve hem ithalattaki düşüş eğilimi hızlanıyor.Dış ticaret açığı üstünde durmak istiyorum. İster dolar, ister döviz sepeti, ister euro ile hesaplayalım, Kasım ayı için son beş yılın en küçük sayısıdır. Yıllık açık Ağustos 2008’de 76 milyar dolarla zirveye çıkıyor. Kasım’da 73 milyar dolara geriliyor.Miktarlar azalıyorBu yıl karşılaştırmayı zorlaştıran bir başka etken var. Küresel resesyon sonbahardan itibaren enerji ve emtia fiyatlarını hızla çökertti. Sanayi ürünlerinin fiyatları da düştü. Bunlar sayıları düşürme yönünde etki yapıyor.TÜİK dış ticaret için ton, kilo, adet vs. fizik büyüklükler üzerinden hesaplanan dış ticaret miktar endeksleri hesaplıyor. Miktarlara bakmak böyle karışık dönemlerde eğilimleri anlamayı kolaylaştırıyor.Bekleneceği gibi, son aylarda dış ticaret miktarları da hızla gerilemeye başlıyor. Kasım’da ihracat miktar endeksi yüzde 10, ithalat miktar endeksi ise yüzde 27 düşüyor. Dolayısı ile miktarlardan bakınca da ithalatın ihracattan çok daha hızlı çöktüğü görülüyor.Miktar endeksini mevsimlik etkilerden temizleyince özellikle ithalatın düşüş eğilimi iyice belirginleşiyor. İthalat 2007 sonunda zirveye çıkıyor. 2008’in ilk dokuz ayında zirvenin altında ama yatay seyrediyor. Son iki ayda ise hızlanarak çakılıyor. Böylece ithalat miktar endeksi Kasımda dört yıl öncesine, 2004 sonbaharı düzeyine geriliyor.
Sanayi üretim endeksi konjonktürün temel öncü göstergelerinden biridir. Türkiye İstatistik Kurumu - TÜİK - hesaplar. Takriben beş haftalık bir gecikme ile yayınlanır. Genel gidişat hakkında çok önemli bilgiler taşır. Piyasalar tarafından yakından izlenir.TÜİK’in 1997 yılını baz alan sanayi üretim endeksini yenilemek için çalışmalar yaptığını biliyorduk. Baz yıl düzenli aralıklarla değiştirilmediği takdirde endekslerde ölçme hataları birikir. Endeksin ölçtüğü gerçekle bağı zayıflar. 2005 bazlı yeni sanayi üretim endeksi yıl sonunda açıklandı. Böylece yeni yılda yeni sanayi üretimi endeksine geçileceğini anladık. Nitekim Kasım sanayi üretimi Perşembe günü yeni seri ile yayınlandı.1996’da devreye giren Gümrük Birliği sanayinin yapısında büyük bir dönüşüme yol açmıştı. O açıdan baz yılın fazla gecikmeye izin vermeden yenilenmesi yararlı oldu. TÜİK’i kutluyorum.Sanayi üretimi çöküyor Son üçüncü çeyrek (Eylül) verilerine bakmıştık. Bugün Ekim ve Kasım’ı beraberce ele alıyoruz. Ekim’de büyük bir küresel mali fırtına yaşandığını hatırlatalım. Dolayısı ile dış ve iç konjonktürdeki esas kırılma dördüncü çeyrekte gerçekleşiyor. Yeni endeksi kullanıyoruz.Toplam sanayi üretimi bir önceki yılın aynı ayına kıyasla Ekim’de yüzde 7.2, Kasım’da yüzde 13.9 azaldı. Bunlar 2001 krizinde görülen düşüşler mertebesindedir. Toplam sanayi üretimi içinde madencilik ve elektrik, gaz, buhar ve sıcak su yer alıyor. Esas bizi ilgilendiren imalat sanayi üretiminde ise düşüş daha da serttir: Ekim’de yüzde 8.6, Kasım’da yüzde 15.5. Örneğin 2001 krizinin dip noktasında bile imalat sanayinde bu kadar vahim bir gerileme yaşanmamıştı.Yıllık ortalamalara bakalım. Kasım itibariyle, son oniki ayın ortalama sanayi üretimi bir önceki oniki aya kıyasla sadece yüzde 0.3 artmıştır. İmalat sanayinde ise yüzde 0.5 gerileme görülmektedir. Kasım 2007’de bu oranlar yüzde 7.3 ve yüzde 7 idi.Tehlikeli eğilimlerSanayi üretiminde mevsimlik etkiler yoğundur. Eğilimleri daha iyi görmek için mevsimlik etkilerden arındırılmış serileri kullanıyoruz. Ortaya çıkan manzara açıkcası moral bozucudur. Hem toptan hem de imalat sanayi üretimi tam bir yıl önce, Kasım 2007’de zirve yapıyor. O tarihten sonra yönünü aşağıya çeviriyor. Yaz ortasına kadar nisbeten yumuşak bir gerileme görülüyor. Sonbaharla birlikte serbest düşüşe geçiyor.İmalat sanayinde Kasım’da gerçekleşen üretim 2006 ilkbaharı düzeyine ancak ulaşmaktadır. Yani imalat sanayi üretimi ikibuçuk yıl geriye gitmiştir. Toplam sanayide durum biraz daha iyidir: 2006 yazbaşı düzeyine dönülmüştür. Bir maruzatım var. Üçüncü çeyrekte eski seri ile imalat sanayi yüzde 3 küçülmüştü. Ona bakarak üçüncü çeyrekte büyümeyi eksi yüzde 1 öngörmüştüm. Artı yüzde 0.5 geldiğini Deniz Gökçe son Ekodiyalog’da birkaç kez hatırlattı. Yeni seride üçüncü çeyrek imalat sanayi yüzde 2.3 daralıyor. Arada artı 0.7 puan fark var. Milli gelirin yeni seri ile hesaplandığı varsayımı ile yanılgım 1.5 puandan .8 puana iniyor
Koşulların değişmesi dili zenginleşiyor, uzman terminolojisi günlük yaşama sokuyor. Örnek: Resesyon. Geçmişte ekonomik küçülme ve mali çalkantı beraber gelirdi. Kriz derdik. Bu yıl mali çalkantısız küçülme sayesinde resesyon sözcüğünü öğrendik. 2009’da gündeme yerleşecek yeni bir sözcük daha var: Deflasyon. Türkiye’nin tek deneyimi 1930’ların ilk yarısıdır. Müşterek hafızada iz bile bırakmadı. Tam tersine, 1940’lar sonrası doğan nesiller sadece yüksek enflasyon tanıdılar. Küresel mali kriz ve ardından gelen ağır küresel resesyon tüm dünyada ciddi bir deflasyon riski yaratıyor. Enerji ve emtia fiyatlarında oluşan balon her yerde enflasyonu yükseltmişti. Balon patladı. Fiyatların yönü hızla aşağı döndü.TanımlarHemen tanımları verelim. Enflasyon mal-hizmet fiyatlarının bir dönemden diğerine yükselmesidir. Endeks hesaplanırken temsili bir mal-hizmet sepeti kullanılır. Kendi enflasyonunu merak edenler “Enflasyonmetre” ye (http://akat.bilgi.edu.tr) başvurabilir.Dezenflasyon enflasyon hızının gerilemesidir. Fiyatların yine arttığı ama artış hızının yavaşladığı bir durumu anlatır. Deflasyon ise enflasyonun tam zıddıdır. Mal-hizmet fiyatları bir dönemden diğerine düşer.Yüksek enflasyonda bile aylık bazda fiyatlar bazen düşer. “Her gördüğün sakallıyı baban zannetme” misali, fiyat endeksinde her düşüş deflasyon değildir. İki sistematik neden, geçici fiyat düşüşlerine yol açabilir.Bunlardan biri mevsimlik etkilerdir. Yaz aylarında sebze-meyve bollaşınca fiyatları çöker. Bu da enflasyonu eksiye çevirir. Diğeri döviz kurudur. TL değer kazanınca ithal mallar ucuzlar. Enflasyon gene eksiye geçer.Başladı mı?Geçtiğimiz aralık ayında tüketici fiyatları (TÜFE) yüzde 0,4 ve üretici fiyatları (ÜFE) yüzde 3,5 düştü. TÜFE endeksin başladığı 2003 yılından bu yana ilk kez Aralık’ta eksi çıktı. ÜFE’de ise endeksteki en büyük aylık düşüş gerçekleşti.Grafik, olayın anlaşılmasını kolaylaştırıyor. 2007 ortalamasını 100 alıp TÜFE ve ÜFE endekslerini yeniden hesapladım. Grafikte yıllık değişmeler değil, endeks değerleri görülüyor. Aynı mantıkla döviz sepetini (0,5 $ + 0,5 E) endeks haline getirdim.TÜFE yılın ilk beş ayında yükseliyor. Yaz aylarında sabitleniyor. Sonbaharda tekrar kıpırdıyor. Aralıkta aşağı dönüyor.ÜFE temmuza kadar TÜFE’den daha hızlı yükseliyor. Ağustostan itibaren hızla gerileyerek TÜFE’nin altına iniyor. Beş ayda (temmuz-aralık) ÜFE’de birikimli düşüş yüzde 6,1’e ulaşıyor.Döviz kuru ocak-mart arasında yükseliyor ama ağustosta yılbaşı değerine geri dönüyor. Ağustos-aralık arasında ise TL yüzde 24,8 değer kaybediyor.Olay çok çarpıcıdır. Temmuz sonrasında kurun yüzde 25 yükselmesine rağmen üretici fiyatları yüzde 6 düşüyor. Benim burnuma deflasyon kokusu geliyor. 2003 sonrasında uygulanan yanlış para politikalarının müellif ve bekçilerinin bu mızrağı hangi çuvala sığdıracaklarını merakla bekliyorum.
Enflasyonun seyrine son eylül başında baktım. Ağustos itibariyle düşüş eğilimini saptadım. Yılın son çeyreğinde enflasyonun gerileyeceğini söyledim. Sonra bir daha değinmedim. Çünkü ekonomi gündeminde önemini kaybetmişti.İktisat literatüründe enflasyonun iki farklı nedeni vardır. Biri talepteki gelişmelerdir. Talepte hızlı artış enflasyonu yükseltir. Büyüme hızı talebin seyrini özetler. Diğeri maliyet koşullarıdır. Enerji ve emtia fiyatları, döviz kuru ve dolaylı vergiler öne çıkar.Dolayısı ile enflasyonu bu iki dinamiğin toplam etkisi belirler. Doğal olarak, bazen ikisi de aynı yönde, bazen farklı yönlerde gelişir. İlk durumda enflasyonu tahmin etmek daha kolay, ikinci halde daha zordur.2008 bu açıdan çok ilginç bir yıl oldu. Yıl içinde küresel mali kriz küresel resesyona dönüştü. Kriz döviz piyasasına yansıdı. Enerji ve emtia fiyatlarında yakın tarihin en büyük dalgalanması yaşandı. Enflasyon bunlardan çok etkilendi.Farklı dinamiklerKronolojiye bakalım. Yılın ilk yarısında iç talep artışında yavaşlama belirginleşti. Döviz kuru sakindi. Normal olarak bu gelişmelerin enflasyonu aşağı çekmesi gerekiyordu. Ancak enerji ve emtia fiyatlarındaki hızlı artış enflasyonu yükseltti.Yaz aylarında iç talepte duraklama hatta hafif küçülme başladı. Kurda gene bir hareket yoktu ama olabileceği konusunda tedirginlik vardı. Petrol fiyatı ise 150 doları gördükten sonra çıktığından da hızlı şekilde inişe geçti. Enflasyon durağan kaldı.Sonbahardan itibaren hem iç talepte daralma hem enerji ve emtia fiyatlarında düşüş hızlandı. Öte yandan ekimde yaşanan küresel mali fırtınanın etkisi ile döviz kurunda sert bir yukarı hareket oluştu. Enflasyon gerilemeye başladı. Bence 2008 yılı iç talep (büyüme), döviz kuru ve emtia fiyatları üçlüsünün enflasyonu nasıl belirlediğini anlamayı kolaylaştırıyor. Emtia fiyatlarından ya da döviz kurundan enflasyona geçişin ancak talep koşullarının müsait olması halinde gerçekleşebileceğini kanıtlıyor.Düşüş eğilimi güçlendi2008’i değerlendirirken hatırlattım. Konjonktürün kırılma anlarında yıllık sayılar anlamsızlaşır. 2008’de yıl sonu tüketici enflasyonunun 2007’ye kıyasla 1,7 puan artışla yüzde 10,4 çıkması bu açıdan önemsizdir.Önemli olan nedir? Son çeyrekte tüm enflasyon göstergelerinde düşüşe geçmesidir. Aralıkta TÜFE artışının eksiye döndüğünü özellikle vurgulamak gerekiyor. Nedeni bellidir. Kur artışına rağmen geri kalan talep ve maliyet koşulları enflasyonu düşürücü etki yapmaktadır.Yakın gelecekte bu durumun değişeceğine dair bir işaret yoktur. Dolayısı ile son çeyrekte belirginleşen düşüş eğilimi 2009’un en azından ilk yarısında devam edecektir. Düşüşün iyice hızlanması ihtimali vardır.Dolayısı ile önümüzdeki dönemde enflasyon konusunu ekonomi gündemine artışlar değil düşüşler taşıyacaktır. Özellikle para politikası için sonuçları fevkalade önemli bir gelişmedir.
Son haftaların tahminciler için iyice sıkıntılı geçtiğine eminim. Ben ilk tahminlerimi 1.5 yıl önce, yaz aylarında biraraya toplarım. Çeyrek milli gelir verileri açıklandıkça gözden geçiririm. Aralık aylarında kapsamlı revizyona giderim.Küresel mali kriz ve iç konjonktürde kırılma 2008’de sistemi bozdu. Yazın 2009 tahminlerine sıfırdan giriştim. Ama Ekim mali fırtınası ve emtia fiyatlarında çöküş onu da kadük hale getirdi. Aralık’ta sil baştan yapmak zorunda kaldım. Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş; ben de tedbirli davranacağım. 2009 tahminleri kör atıştır. İki neden var. Küresel konjonktürün bundan sonra nasıl seyredeceğini kimse bilmiyor. Üstüne Türkiye’nin iktisat politikası tercihleri hâlâ belirsizdir.İkincisi iç konjonktür açısından hayatidir. IMF Heyeti ay içinde Ankara’ya geliyormuş. Onu fırsat bilip Türkiye’nin önündeki politika opsiyonlarına ve bunların kısa-uzun dönem sonuçlarına bakmayı planlıyorum. Eğilimler biliniyorNokta tahminlerdeki zorluklara karşılık 2009’un eğilimlerini öngörmek nisbeten kolaydır. Son iki yıl gibi bir genelleme mümkün duruyor. “2009’da ekonomi küçülür, enflasyon düşer, dış açık daralır, kur yukarı gider, işsizlik artar.” Sorun, bu eğilimleri sayılara tercüme etmekte çıkıyor. Yukarıda da söyledim. Çok bilinmeyen var. Yeni bir küresel mali fırtına olacak mı? Küresel resesyon Türkiye’nin ihracat pazarlarını nasıl etkileyecek? İçeride iktisat politikası öncelikleri neler olacak? Sayılar bunlara göre değişecektir.Böyle durumlarda iktisatçının varsayımlara başvurmaktan başka çaresi yoktur. Nisbeten makul duran bir baz senaryo yazar. Sonra ondan sapmaları ve kaynaklarını hesaplar. Tahmin aralıkları saptamaya çalışır. Vurgulamak istediğim bir başka husus 2009’un Türkiye ekonomisinin geçmiş kriz deneyimlerinden çok farklı olmasıdır. Frenkçe “haritası çıkartılmamış deniz” denir. 2009’da ekonominin her açıdan bir ilk yaşayacağı kesindir.Baz senaryoBaz senaryo için 2009 tahminlerimi özetlemek istiyorum. Milli gelirde büyüme beklemiyorum. Sıfır büyüme büyük başarı olur. Bence yüzde 2 civarında küçülecektir. İç talepte ise daralma daha sert olacaktır: Yüzde 4 küçülme muhtemeldir. Enflasyonda düşüş hızlanacaktır. 2009 son kırk yılın en düşük yıllık enflasyon oranı ile bitecektir. Nisbeten karamsar varsayımlarla yıl sonu TÜFE için yüzde 6 öngörüyorum. Başka koşullarda deflasyon sözcüğü bile gündeme girebilir. İthalatın ihracattan daha hızlı gerileyeceğini hesaplıyorum. Dolayısı ile dış açık hem mutlak hem milli gelirin oranı olarak ciddi şekilde daralacaktır. Cari işlemler açığı 20 milyar doların altına inecektir. Döviz piyasasında talep baskısı devam edecektir. Döviz kurunda iki yönlü, ani ve sert dalgalar bu yıl da yaşanır. “0.5 dolar + 0.5 euro” döviz sepetinde yıllık ortalama değişimin yüzde 15 civarında gerçekleşeceğini düşünüyorum. 2009’un bir numaralı ekonomik, toplumsal ve siyasi sorunu işsizlikteki hızlı artıştır. Tarım-dışı faaliyetlerde istihdam edilenler sayısında ilk kez düşüş yaşanacaktır. İşsizlikte patlama kaçınılmazdır.