Konjonktürdeki kırılmanın beklenmeyen sonuçları da oluyor. Bunlardan biri geçmişte güvenle tekrarlanan ezberleri bozmaya başlaması. Her gün başka bir örneği ile karşılaşıyoruz. Özellikle döviz kuru çevresinde oluşan kent efsaneleri çok zorlanıyor. İkisini hatırlatalım: Gecelik faizler ve IMF. Ne denmişti? Merkez Bankası hızlı faiz indirirse ve hükümet IMF ile acilen anlaşma yoluna gitmezse döviz kurunda TL’nn değer kaybı kaçınılmazdı. Doların 2 lirayı göreceği söyleniyordu.
Halbuki son dönemde ikisi de oldu. Merkez Bankası faizi 2 puan birden aşağı çekti. IMF heyeti hükümetle anlaşamadan geri döndü. Sonra? Döviz kurunda beklenen tırmanma bir türlü gerçekleşmiyor. Tam tersine, ufak gevşeme işaretleri geliyor.
Bugün bir başka ezberin başına gelenlere bakmak istiyorum. Söz konusu olan döviz kuru-enflasyon bağıdır. Türkiye’de TL’de değer kaybının kısa sürede enflasyona yansıyacağına inanç tamdır. İktisatçılar “geçişlilik” diyor.
Talep çok önemlidir
Döviz kuru ekonomideki en önemli fiyatlardan biridir. Bir nispi fiyattır. Dış ticareti olmayan mal-hizmet fiyatları ile dış ticareti yapılan mal-hizmet fiyatlarının birbirine oranını, dolayısı ile bunları üretenlerin gelirlerini belirler.
Örneğin kurun yukarı gitmesine bakalım. İlk aşamada iç piyasaya üretim yapanların reel geliri düşecek, dış piyasaya üretim yapanların reel geliri yükselecektir. Ancak hikâyenin bundan sonrası iç talebin seyrine bağlıdır.
Hızla artan yani canlı iç talep varsayalım. Bu durumda iç piyasaya yönelik üreticiler fiyat artışına gider. Böylece reel gelirlerini koruma yolunu seçer. Satışlar iyi giderken zam yapmak kolaydır. Kurdan enflasyona “geçişlilik” yüksek olur.
Paranın değer kaybı ile birlikte üreticinin zam yapması için ithal girdi kullanması bile gerekmez. İç talebin canlı seyrettiği dönemlerde kur hareketi hizmet kesimlerinde de enflasyonu azdırır.
Dikkatinizi çekerim. Bu örnekte enflasyonu azdıran kurun tırmanması değildir. İç talepteki canlılıktır. Aynı kur hareketi iç talebin gerilediği bir ortamda enflasyona çok sınırlı etki yapacaktır.
2006-2008 karşılaştırması
Türkiye verileri yukarıda söylenenleri doğruluyor. İki dönemi karşılaştırıyoruz: Nisan-Temmuz 2006 ve Eylül-Aralık 2008. Döviz sepeti (0,5 $ + 0,5 \’80) her iki dönemde yüzde 20 civarında (yüzde 19 ve yüzde 21) yükseliyor.
Önce kura hassas üç malın fiyatlarına bakalım. Mobilya, ev aletleri ve otomobilde üç aylık birikimli fiyat artışının ortalamasını alıyoruz. 2006’da yüzde 7,6 iken 2008’de sadece yüzde 1 olmuş. 2008’de kur artışı mal fiyatlarına yansıtılamamış.
İthal girdi kullanmayan hizmet kesiminde neler olup bittiğini görmek için birikimli gerçek kira artışına bakalım. 2006’da yüzde 6,9 iken 2008’de yüzde 2,2 olmuş. Ev sahipleri de 2008’de zam yapmakta zorlanmışlar.
Şimdi iç talebi görelim. Nisan-temmuz için milli gelir verisi yok. Ayrıca son çeyrek milli geliri de yayınlanmadı. Ama imalat sanayi üretimi var. Talebin makul bir göstergesidir. 2006’da yüzde 11,6 artış, 2008’de (ağustos-kasım) yüzde - 9,8’e dönmüş.
Sayılar çok açıktır. Nispi fiyat hareketleri enflasyona yol açmaz. Maliyet baskısını enflasyona dönüştüren, toplam talebin toplam arzın üstüne çıkmasıdır. Gerisinde yanlış para politikaları yatar. “2003 sonrasında” olduğu gibi...
Enflasyon ve döviz kuru
Haberin Devamı