ABD borsalarında sıkı bir düşüşe hazırlıklı olun!

8 Ağustos 2010

ABD’de son gelen haber ve veriler daha çok ‘ikinci dipçilerin’ elini kuvvetlendirecek nitelikte. ABD 2 yıllık devlet tahvili getiri oranları, krizin en dibi diyebileceğimiz Mart 2009’da gördüğü seviyenin bile altına inerek yüzde 0.50’e geriledi. Bu tarihi düşük seviye, bir rekor! Hareketlere bakıldığında tahvil tarafı, ABD borsalarında sıkı bir düşüşe hazırlık yapıyor gibi. ABD endeksleri ayrıca teknik olarak dirençlerden birine de yaklaşmış durumda.Piyasayı takip edenlerin malumu ama yine de hatırlatmakta fayda var. Cuma günü ABD’de tarım dışı istihdam verileri açıklandı. 64 bin kişilik bir azalış beklenirken azalış 131 bin olmuş. Asıl piyasaları endişelendiren geçtiğimiz ayın 125 kişilik istihdam kaybı 225 bine yükseltilmiş. Yani geçen ayki veriler ilk açıklanandan çok daha kötüymüş. Bu ayki verilerin de önümüzdeki ay “revize edilmesi” ihtimali yüksek. Bu revizyonun yukarı yönlü olma ihtimali tam tersine düşük görünüyor.Özel sektör de beklenen sayıda iş yaratamamış, 90 bin kişinin işe alınması beklenirken 71 bin kişi özel sektörde istihdam edilirken, geçen ayki rakam da 83 binden 31 bine “revize edilmiş”. Konut verilerinden sonra istihdam verileri de umutvar değil. Her ne kadar ABD borsaları veriler sonrasında ortaya çıkan kayıplarını, gün sonunda büyük ölçüde telafi etmeyi başarsalar da günü kayıpla kapattılar. Diğer yandan ABD 2 yıllık devlet tahvili getiri oranları; krizin en dibi diyebileceğimiz Mart ayında gördüğü seviyenin bile altına inerek yüzde 0.50 (yüzde yarım) seviyesine geriledi! Bu tarihi düşük seviye, bir rekor! En uzun vade olan 30 yıllık getirilerde de 50 günlük hareketli ortalama aşılamadı ve yeniden yüzde 4 getirilerin altına dönüldü. 30 yıllıklarda yüzde 3.89 seviyesi kritik. Bu seviyenin altına inilmesi ihtimali yüksek.Bence hareketlere bakıldığında tahvil tarafı, ABD borsalarında sıkı bir düşüşe hazırlık yapıyor gibi!Son haftalarda açıklanan şirket kârlarıyla artan borsalarda yükseliş hız kaybetmeye başladı. Gelen veriler ve haberler, yeni bir yükselişi desteklemekten hayli uzaklar. Daha çok “ikinci dipçilerin” elini kuvvetlendirecek nitelikte veriler geliyor. Teknik olarak bakıldığında da ABD endekslerinde önemli dirençlerden birine yaklaşılmış görünüyor. Klâsik yöntemlerden biri olan Omuz-Baş-Omuz yapısında ikinci omuz “oluşuyor”. Bir önceki “omuz” 10.729’da idi. Geçtiğimiz hafta 10.703 görüldü. Bu seviye ikinci omuz olabilir, ya da 10.760-80 bölgesine doğru bir yükseliş yaşanabilir. Ancak bu ihtimal zayıf görünüyor. Haftanın ilk günlerinde değilse de Çarşamba’dan itibaren 10.425’in (200 günlük hareketli ortalama) altına inilecek olur ise, piyasalardaki düşüş hızlanabilir. Eğer bir yükseliş olacaksa da bunu “saman alevi” tazı bir yükseliş olma ihtimali yüksek.Bu hafta euro/dolar’daki hareket kritik.Geçtiğimiz hafta 1.3150 ve ardından da 1.3275’in üzerine çıkıldı. Kapanışın (1.3281) bu seviyenin üzerinde olması euro/dolar paritesinde 1.35 seviyesinin önünün açılması anlamına geliyor.Çok değil, bundan 1 ay kadar önce “1 euro, 1 dolar olur mu?” diye tartışılıyordu. Şimdi ise yeniden euronun güçlendiği (!) bir döneme girildi.1 euro=1 dolar “polemiği” ne kadar erkense, euronun da yeniden “güçleneceği” savı için o kadar erken. Bence 1.35 kısa vadede euronun “zirvesi” olacak görünüyor. Bu seviye arızi olarak 1.3605’e kadar “esneyebilir” ancak daha fazlası için şu anda euronun gerisinde temel gerekçeler mevcut değil. Bakmayın siz neredeyse tüm “alemin” stres testinde geçtiğine...Ola ki 1.35 seviyesi görüldü..! Son bir ayda euroya “yatırım yapmış” olanlar, bu seviyeden “kârlarını realize edebilirler. Yok eğer, çok daha önceden euroda olanlar var ve parite 1.1876’lara giderken çok üzülmüşler ise onlar da kendilerini rahat hissedebilecekleri bir portföy dağılımına dönebilirler.Avrupa’ya ihracat yapanlar için de euronun bu hareketi hem paritede hem de euro/dolar kurlarında bir rahatlama sağladı. Yine son bir ayda euronun değer yitirmesi ile canı yanmış olanlar, ihracatçılar, euro arş-ı alaya gidecek diye düşünmeyi bırakıp, pozisyonlarını 1.35’lerden isterlerse TL’ye, dövizde beklemek isterlerse de dolara dönebilirler. Euronun bu son hareketi önümüzdeki 6 ay için bulunmaz bir fırsat olabilir!

Devamını Oku

Buğdaydaki ralli sonrasında mısır ve diğerleri

7 Ağustos 2010

Rusya’nın 130 yılın en sıcak ve kurak yazının buğday rekoltesindeki kaybı görmeden stoklarını piyasaya sürmeyeceğini söyleyerek buğday ihracatını yıl sonuna kadar yasaklaması, fiyatları adeta çıldırttı. Dün 5.000 bushel’lik (yaklaşık 136 ton) Aralık teslim kontratlarında bushel fiyatı 7.80 dolara kadar yükseldi. Rusya’da bu yılın rekoltesinin yüzde 19 azalarak 50 milyon tona gerileyeceği ve ihracatın da yüzde 23 azalarak 14 milyon tona düşeceğini tahmin ediliyormuş. Önceki beklenti 18.2 milyon tondu. 11 Haziran’daki 4.28’den başlayan yükseliş son 39 işgününde 7.80 dolara kadar yükseldi ki bu da yüzde 102’lik bir artış anlamına geliyor. Böylesi bir kârı görenlerin bir kısmının satışlarıyla fiyatlar 8.25’e kadar gerilese de bundan sonraki seyrinde Ukrayna başta olmak üzere diğer buğday ihracatçısı ülkelerin benzer “yasak” kararı alıp almayacakları önemli rol oynayacak. Buğday şimdilik beraberinde mısır ve soya fasülyesi kontratlarını yukarı götüremiyor. Ancak bu hiçbir zaman olmayacak demek değildir. Özellikle de son spekülasyonda yer almış ve kâr etmiş olan fonlar bir süre sonra buğdaydaki kârlarını realize edip diğer tarımsal emtia kontratlarına girebilir ki bu şimdilik yüksek bir olasılık. Buğdayın küresel fiyatlarının yükselmesi ister istemez bizdeki buğday-un-ekmek fiyatlarını mutlaka “vuracaktır”. Ama az ama çok... Zira dahilde işleme rejimi çerçevesinde buğday ithal edip un ihraç eden işletmeler aracılığıyla (TMO’nun piyasa yapıcılığına rağmen) yerel fiyatlarla, küresel fiyatlar arasında “geçiş” olacaktır.

Devamını Oku

İhracatçılar o kadar da çaresiz değil!

4 Ağustos 2010

Finansal piyasaların son günlerdeki önemli tartışması kur meselesiydi. TİM başta olmak üzere ihracatçılar ve onlara sonradan katılan turizmciler ‘Merkez Bankası (MB) döviz alımları yoluyla dolar/TL kurlarını yükseltsin’ istiyorlar. MB ise değişik sebeplerle buna yanaşmıyor. Şimdilik MB alım ihaleleri rakamını günlük 80 milyon dolara yükseltmekle yetindi. Tüm bu kur tartışmalarının ortasında ihracatçılar kurda “öngörülebilirlik” istediklerini söylüyorlar. “Fiyat yaparken”, hammadde alırken ve en önemlisi ihracat bedeli geldiğinde satacakları döviz karşısında elde edecekleri TL’nin miktarını öngörebilmek için bunu istiyorlar. Günümüz bankacılık sisteminde bu “öngörülebilirlik” mümkün. Yeterki işinin bir parçası yabancı para olan sanayici ve işadamları bunu kullanmak istesinler. Yeterki, ‘ihracat bedelim geldiğinde nasılsa kurlar daha yukarıda olur, o zaman bozarım’ diyerek “kur spekülasyonuna” meyil etmesinler! Sipariş ve fiyat yapma aşamasından, hammade alımı ve ihracat bedellerinin bozdurulması aşamasına kadar her aşama ve her vade için kurlarını; forward ya da opsiyon gibi türev ürünleri ve VOB’u kullanarak “sabitleme” yani öngörülebilir hale getirme şansına sahipler. Bankacılık sistemimiz hemen hemen her vade ve her miktarda buna hizmet verebilecek yetkinliğe artık sahip. Yeterki bunu gerçekten yapmak istesinler, işlerini şansa bırakmasınlar.Merak ediyorum, ihracatçı birlikleri ya da TİM hiç kendi üyeleri arasında bu ürünlerin bilinilirliği konusunda bir araştırma yaptılar mı? Kaç tanesi bu yöntem/ürünleri biliyor? Kaç tanesi bunları kullanmış ya da kullanıyor? Riskten korunacak ürünler var ve bunlar kullanılmıyor, işler sarpa sarınca da “Devlet müdahale etsin” deniyorsa ortada bir problem var! Tam bu noktada büyük ihracatçıların değil ama bazı KOBİ’lerin haklı itirazları olabilir. O da, çok da haklı olmamakla beraber, bankaların küçük miktarlar için hedge ürünlerini sunmamaları ya da yüksek teminat istemeleri meselesidir. Bu konuda onlara hak vermemek mümkün değil. İşte tam da bu noktada TİM ya da diğer ihracatçı birlikleri devreye girerek bankacılık sistemi ile KOBİ’ler arasında bu iletişimi/işleyişi kuracak bir yapıyı oluşturmaları yerinde olacaktır. Gerekirse bir türlü çalıştırıl(a)mayan “Kredi Garanti Fonu-KGF” bu tarz işlemler için devreye alınabilir. İhracatçılar, kur konusunda MB’yi harekete geçiremeseler de son günlerde yükselen sesleriyle mutlaka bir şeyler elde edeceğe benzerler. KOSGEB mi olur, KGF mi olur, vergi indirimi mi olur, SGK prim indirimi ya da desteği mi olur bir teşvik koparmayı başaracağa benzerler.İster bir teşvik alsınlar, ister almasınlar modern finansal riskten korunma (hedge) ürünleriyle “tanışmalı”, tanışık olanlarda işin “spekülasyonundan” vazgeçip bu ürünleri kullanmalı. İşin en başında hesabı tutmayan, bu işe girerse zarar edeceğini baştan bilenler de ‘Nasılsa ileride kurlar artar, biz de zevahiri kurtarırız’ diyorlarsa hiç mi hiç yola çıkmasınlar. Devir her zamankinden daha fazla hesap devri!

Devamını Oku

Kur Merkez müdahalesi ile çözül(e)mez!

2 Ağustos 2010

Son bir ayda Merkez Bankası’nın (MB) döviz alarak, kurları yükseltmesi yönünde artan bir baskı “yaratılmış” durumda. Merkez dün günlük alımlarını 60 milyon dolardan 80 milyon dolara çıkararak, bu baskıyı bir anlamda “savuşturdu”.TİM’in liderliğinde ihracatçıların başlattığı, turizmcilerin de ardından katıldığı bu “çağrı”, bugünlerde Zafer Çağlayan ile Ali Babacan’ı da bu konuyu görüşmek üzere bir araya getirecekmiş. Büyük olasılıkla Çağlayan, Babacan’dan; MB’ye baskı yaparak, kurları yükseltmesini isteyecektir. Serbest kur rejiminde, Merkez Bankası’nın bağımsız olduğu(!) bir ortamda böylesi bir çaba başarılı olur mu?Cevaba geçmeden önce Referans Gazetesi yazarlarından ve aynı zamanda tekstil sektörünün de duayenlerinden Şevket Sürek’in dünkü “İhracatımızda talep, kur faktörü ve TEPAV raporu ” başlıklı yazısına ve ilgili yazıda adı geçen TEPAV raporuna bir göz atmanızı öneririm. Diyelim ki MB kurlara müdahale ederek kurları yükseltmeye çalıştı. Eğer bu sert bir müdahale ile yapılacak olur ise, müdahaleyi duyan gelecek ve MB milyarlarca dolar almak zorunda kalacaktır. Müdahale biter bitmez de kurlar, müdahale öncesinin bile altına inecektir. Bu arada yine her zaman olduğu gibi ‘kurlar daha da artacak’ diye bekleyen ihracatçılar değil, arada MB’na döviz satan spekülatif fonlar müdahalenin kaymağını yiyecektir. Yok eğer günlük alım ihalesini 80 milyon dolara değilde 180 milyon dolara çıkartacak şekilde zamana yayıldığı bir yöntem izlenirse de sonuç çok fazla farketmeyecek, sadece süreç uzayacaktır. Kurların değerlenmesi sadece bizim sorunumuz değil. Grafikte Brezilya ve Polonya para birimlerinin Mart 2009’dan bu yana seyri yer alıyor. Bunlara Kore wonunu, G.Afrika randını ya da Çek kronasını da ekleseniz resim çok değişmiyor. Mesele gelişmiş ülkelerdeki “bedava paranın” ama az, ama çok faiz kazanacağı (ki en yüksek reel faiz Brezilya’da olduğundan; “Tobin Vergisi’ne” rağmen; bu ülkeye giriş çok daha fazla ve real aşırı değerli olmaya devam ediyor) ülkelere gitmesi. Biz de bundan nasibimizi alıyoruz.Bunlara karşın MB’nin yapabileceği çok da fazla bir şey yok. Zira cari faiz seviyeleriyle enflasyon beklentisi birbirine çok yakın. Reel faiz sıfıra yakınsamış durumda. Diyelim ki MB sırf kurlar sebebiyle 50 ya da 100 baz puan faiz indirdi, bu sefer de enflasyon ile mücadelede eli zayıflayacaktır. Rezervlerimiz artsın fikrini de anlamam mümkün değil. Bugünkü rezervlerimizi iki-üç katına çıkarmadığımız takdirde, alacağımız 15-20 milyar dolar ABD ekonomisini ucuza fonlamamızdan başka bir işe yaramaz. İhracatçıları, küresel rekabette başa güreşebilmelerinin yolu suni kur artışlarından geçmiyor. Girdi maliyetlerini düşürmekten, gerekiyorsa Çin gibi devlet teşviklerinden ya da G.Kore’nin yaptığı gibi Samsung gibi küresel bir marka yaratmaktan geçiyor. Biliyorum herkes bu marka yaratma meselesine takmış durumda. Bu işe çoktan başlamalıydık. Yine de çok geç değil. Sadece plan ve kararlılık gerekiyor.Sahi, Samsung’un kaç yıllık bir şirket olduğun merak ettiniz mi hiç?(Yarın: İhracatçılar o kadar da çaresiz değil!)

Devamını Oku

Piyasalar biraz dinlenecek mi?

2 Ağustos 2010

Geçtiğimiz hafta biraz da son dakika kararı alarak tatile gittim. Yelkenli tekne eğitiminin de dahil olduğu; eğitim/tatil karışımı bir hafta süresince piyasalardan biraz uzak kaldım. Yokluğumda pek çok şey olmuş...İMKB yeni gün içi ve kapanış rekorlarını kırmış. Dow Jones’ta 10.600’lere yaklaşmış. ABD’nin ilk çeyrek büyümesi yüzde 2.7’den 3.7’ye revize edilirken, ikinci çeyrek yüzde 2.4 olarak açıklanmış. ABD’de yeni konut satışları Mayıs’taki 267 binden; beklentilerin üzerinde bir artışla; Haziran’da 330 bine yükselmiş. ABD cephesinden gelen belki de tek kötü haber tüketici güven endekslerinde beklentilerin altında kalan verilerdi. Conference Board Tüketici Güven Endeksi, Temmuz’da Haziran’daki 52.9’dan 51.0’lik beklentilerin altında 50.4 ile son beş ayın en düşük seviyesine gerilemiş. Son aylarda tüketici güvenindeki azalış devam ediyor!Bu arada unutmadan AB’nin “stres yaratmadan” neticelenen stres testinden herkes memnun... Benim merakla beklediğim birkaç bankanın “stresli bankalar” listesinde olmaması, testin objektifliğine dair güvenimin azalması anlamına geliyor. SPK borsa yasaklılarının işlem yasaklarını kaldırmış. Özellikle “Ankaralı yatırımcının” piyasalara dönmesi açısından önemli bir adım olmuş bu! Hafta sonunda IMF’den gelen “aferini” de unutmamak gerek. IMF, rutin gözden geçirme sonrasında açıkladığı raporda, mali kuralın gecikmemesini ve kredi kartları ile ilgili risklerin yakından takip edilmesi gerektiğini söylemiş. Bunlara dikkat edip, üstüne bir de bankalara stres testi yapacak olursak, IMF bize “yıldızlı pekiyi” verecekmiş!Bu hafta başında hem IMF’nin “gazı”, hem Cuma günkü sert düşüşün düzeltmesi ve de yeni bir aya giriliyor olması hasebiyle, İMKB cephesinde kısa süreli bir toparlanma olabilir. Bu vesileyle geçtiğimiz hafta Perşembe ile Cuma günleri arasında 60.625 ile 60.581 arasında oluşan boşluk da kapanabilir. Yeni bir rekor gelir mi? Her ne kadar yeni para girişinin artıyor olsa da yeni zirve ihtimali az görünüyor. Zira ABD piyasalarında can sıkıntısı bu haftanın özellikle ikinci yarısına doğru artacağa benzer. Geçtiğimiz hafta Dow Jones yükselirken, S&P ve Nasdaq endekslerinin bu yükselişi desteklememiş olması ABD hisse senedi piyasaları için hiç de iyi bir haber değil. Dow Jones’ta 10.320’nin altına inilmesi işleri karıştıracatır. Hele ki 10.180’lerden geçen 50 günlük hareketli ortalamanın altına inilmesi piyasaalrda çok daha kötümser bir hava estirecektir. Geçtiğimiz hafta 2 yıllık ABD devlet tahvili getirilerinin yüzde 0.55 ile tarihi dip seviyelerinden kapanmış olması, kısa vadedeki endişenin arttığının bir ipucu. ABD borsalarındaki endişe artacak olur ise İMKB 100’de 58.810 seviyesi “destek” olarak resmin içine girecektir. Sonrasında 57.460 görülebilir. İMKB yine ABD’yi (ve hatta dünyanın geri kalanını) kafasına takmaz ise bu durumda da 63.400 yepyeni zirvelere “yelken açacak” gibi görünüyor. Kısacık bir yelken eğitiminden sonra diyebilirim ki; bu aralar İMKB’deki yelken seyrinin yatırımcıları nereye götereceğini tahmin etmek, açık denizdeki bir teknenin yapabileceklerini tahmin etmekten çok daha zor. Belki de en belirgin ipucu euro/dolar cephesinde... Geçtiğimiz hafta 1.3108 ile zirve görmüş olan parite bu hafta içinden yeniden 1.3110-50 seviyelerine kadar “ikinci bir deneme” daha yapabilir. Ancak teknik analiz açısından bakıldığında euronun yükseliş hareketinde “yorgunluk” emareleri artıyor. Büyük ihtimalle belirtmiş olduğum seviyeler görüldükten sonra; belki de hiç görülmeden; euronun yeniden 1.2750’lere doğru gerilediğine şahit olma ihtimali hayli yüksek!

Devamını Oku

Rekorlar devam eder mi?

22 Temmuz 2010

İçeride “Mali Kuralın” yasalaşması ertelenmiş... Önümüzde referandum varmış... Güneydoğu’dan hergün yeni şehit haberleri geliyormuş... Dışarıda; Fed Başkanı Bernanke ABD ekonomisi için “olağanüstü belirsiz” demiş... Küresel ekonomide yeniden durgunluğa giriliyor, ikinci dip geliyor mu tartışılıyormuş... Ne gam!Tüm bu tartışmaların ortasında İMKB 100 Endeksi sadece kriz sonrası değil, “tarihi” rekorlarını kırdı dün. Yenileri de gelirse şaşmamak gerek.ABD ve Avrupa’dan gelen temel veriler; finansal piyasaların da eninde sonunda “dayandığı” reel ekonomi tarafındaki sorunların devam ettiğini söylüyor. Onca harcanan paraya ancak bir arpa boyu yol alınmış durumda. Öyle olmasaydı piyasalar halen daha Fed’den yardım dilenir miydi? Önceki gün ve dün Fed şimdilik birşey yapmayacağını söyledi. Ancak dün ABD’den gelen ikinci el ev satış verileri piyasaların beklediği haber oldu. Her ne kadar işsizlik maaşı başvuruları beklenenden fazla olsa da kimse bunu ka’ale almadı bile...Aslında hem ABD, hem de bizde borsaların yükselmesinin ardındaki asıl sebep; açıklanan verilerden çok; merkez bankalarının verdiği “faiz mesajıdır”. Kanada, Avustralya gibi istisnaların dışında Fed ve Avrupa Merkez Bankası olmak üzere önde gelen merkez bankaları büyümeye dair kaygılardan dolayı faiz arttırımlarını bir başka bahara bıraktılar. E nflasyon tarafından da bir baskı olmaması (tam tersi ABD’de deflasyon konuşuluyor) Merkez bankalarının “düşük faiz” politikalarını destekliyor. Madem faiz artışları 2011’e kaldı, bedava para ile borçlanıp hisse alalım, emtia alalım, “pozitif faiz farkı bırakan” bonolara girelim fikri hız kazandı.Doğaldır ki Brezilya, Türkiye gibi halen daha; ama az ama çok; pozitif reel faiz veren gelişmekte olan ülke piyasalarına giriş hızlandı. Biz de gösterge bono bileşik faizleri 8.14’e gerilerken, dolar/TL kurları 1.5170’e kadar geriledi. Bonolardaki yeni hadef 7.95 bileşik seviyesi olurken, dolar/TL’de 1.5100-50 bandının test edilecek görünüyor. Gelişmiş ülke borsalarının onca sorun arasında, bedava paraya rağmen yakın zamanda yeni rekor kırması ihtimali yok. Ancak İMKB için bu geçerli değil. Halen daha gidilecek (az da olsa) bir yol var görünüyor. Haftanın kapanışı olan bugün 59.750’nin üzerinde bir kapanış gerçekleşmesi durumunda 62.450 seviyesinin önü açılacaktır. Yine de ben son günlerde küresel ekonomi tarafından gelen olumsuz haberler, Amerikan Dow Jones endeksinde 10.550 seviyesinin üzerine çıkılamaması durumunda son günlerdeki heyecanın kaybolabileceğini düşünüyorum. O nedenle 60 bin “psikolojik” seviyesinin dikkatle izlenmesinde fayda var!

Devamını Oku

Bir tek İMKB’nin kafası net!

20 Temmuz 2010

“KÜRENİN” reel ekonomisinden gelen haberler kafa karıştırıyor. ABD’de dün açıklanan; yeni inşaat başlangıçları 577 bine gerilemesi beklenirken, 549 bine gerilemiş. Geçen ayın verileri de 595 binden 578 bine revize edilmiş. İnşaat ruhsatlarında ise tersine bir durum var: İzinler 574 binden, 586 bine yükselmiş. Bir yandan yeni ev inşaatları azalırken, inşaat izinleri artıyor. Hem de tüm bunlar satılmayan ev stoklarının arttığı, ABD hükümetinin konuta verdiği ve 8 bin dolara ulaşan teşviklerin sona erdiği dönemde hayata geçiyor.Kafa karıştıran sinyallerden biri ABD’nin komşusu Kanada’dan gelen “faiz arttırımı” haberiydi. Kanada Merkez Bankası artarda ikinci ayda 25 baz puanlık bir artışla politika faizlerini yüzde 0.75’e yükseltmiş durumda. ABD 10 yıllık tahvil getirilerinin yeniden yüzde 3’ün altına indiği (güvenli limana kaçış) bir dönemde, ilk G7 ülkesi olarak Kanada’nın faiz arttırması ilginç bir gelişme.Diğer yandan 1.300 dolara çıkması beklenen altının tam tersine 1.176’ya kadar gerilemesi de kafaları karıştırmıyor değil. (Teknik olarak 1.170-1.140 bandına kadar bir geri çekilme ihtimali yüksek.) ABD ekonomisinde “deflasyon” tartışmalarının başladığı bir dönemde altın fiyatlarının geriliyor olması, aynı zamanda da Kanada’nın faiz artırması ayrıca manidar!Bir “tombul parmak” daha mı?Dün piyasalarda tüm bu kafa karışıklığı yaşanırken, Eurostoxx vadeli kontratlarında, “63 bin kontratlık (1.7 milyar euro nonimal değerli) satış yapıldı” dedikodusu piyasalara yayıldı. Hemen akıllara 6 Mayıs’ta Dow Jones’u 10.879’tan 9.869’a kadar düşüren ve o günlerde hatalı bir işlem olduğu düşünülen ve “tombul parmak” olarak anılan gün geldi. Piyasaları şok eden böylesi bir satışın “hatalı olduğunu” düşünen borsalar kısa sürede toparlanmış, ancak sonrasında 6 Mayıs’ın bile altına inerek 9.621’e kadar gerilemişti. O günlerde bunun “tombul parmak” olduğuna inanmadığım gibi dün Avrupa’dan gelen haberin de “tombul parmak” olmadığını inanmakta zorluk çekiyorum.Hatalı bir işlemden çok Cuma günü açıklanacak olan “stres testi” sonuçlarıyla ile ilgili “duyum/tahmin/endişe” sebebiyle yapılmış bir satış diye düşünüyorum. Kokusu yakında çıkar...İMKB güvenli liman oldu!ABD ve Avrupa borsalarındaki kafa karışıklıklarının hepsi bir yana İMKB bir yana. Diğer tüm piyasalarda geri çekilmeler, düşüşler yaşanırken, İMKB endeksi düşüşlere karşı direniyor. Gün içinde geri çekilmeler yaşansa da günün sonunu ya başabaş ya da küçük de olsa yükselişle kapatmayı başarıyor. Hem endekse, hem de gün içindeki hareketlere bakıldığında; İMKB yurtdışının üzerinde oluşturduğu psikolojik baskıdan bir kurtulsa, adeta kopup gidecek gibi bir hali var! Bunun ardında yeni alımlardan çok, satış konusundaki isteksizliğin payı var. İMKB’nin üçte ikisini elinde bulunduran yabancı yatırımcıların gidebilecekleri sakin liman bulamıyorlar. ABD düşüyor, AB “stresli”, Çin volatil... İyisi mi durduğumuz yerde duralım diyorlar. Küresel piyasalardaki gerilim, İMKB’ye yarıyor görünüyor. Ne zamana kadar? Diğer piyasalar daha iyi getiri vaadedene kadar “statüko korunacak” gibi görünüyor!

Devamını Oku

Piyasalarda hava bozuldu yoksa ikinci dip mi geliyor?

18 Temmuz 2010

ABD’de ekonomi yavaşlarken ‘iyi’ gelen şirket kârlarının sürdürülebilir olamayacağı görüşleri Wall Street’te Cuma günü satışları hızlandırınca ikinci dip tartışmaları yeniden alevlendiDow Jones tekrar 6.500 puana, İMKB ise 22 binlere kadar inmeyebilir. Tahminim Dow’da önce 9.400 ardından da 8.200-8.500 arasında bir yerin görülebileceği yönündeCuma günü ABD’de açıklanan ve 23 şirketin 17’sinin tahminlerden de iyi kâr açıklamasına rağmen; ekonomi yavaşlarken, gelen kârların “sürdürülebilir ol(a)mayacağı” kanısının hızla yayılması, ABD borsalarının Cuma günü yüzde 2’lerden (Nasdaq yüzde 3.11), hafta bazında da yüzde 1’den fazla değer kaybetmesine yol açtı. Obama’nın finans paketinin onaylanmasının önümüzdeki günlerde özellikle yatırım bankaları cephesinde satış baskısı getireceği endişeleri de yaşananlarda önemli bir faktördü. Düşüşte; bilanço mevsiminin sonuna gelinmesinin yanı sıra küresel ekonomiden gelen yavaşlama sinyallerine yenilerinin eklenmesi belki de en ağırlıklı unsurdu! Ekonomik toparlanmanın hız kaybettiğinin son göstergelerinden biri de Cuma günü açıklanan Thomson Reuters/ Michigan Üniversitesi tüketici güven endeksiydi. Haziran ayında 76 olan endeks rakamı, Temmuz ayında 66.5 olarak açıklandı.Cuma günü açıklanan tüketici fiyat endeksinin de yüzde 0.1 düşmesi, deflasyon endişelerini yeniden gündeme getirdi. Fiyatların en azından aynı kalması bekleniyordu. Haziran ayının bu verisinden sonra yıllık enflasyonun da yüzde 1.1’e gerilemesi pek de Fed’in arzu ettiği bir durum olmasa gerek.Daha önceki sinyaller için Garanti Bankası Araştırma Bölümü’nün yayınladığı bir araştırma notuna göz atmakta fayda var:* Satın alma yöneticileri endeksleri (PMI), Nisan ayında zirve yaptıktan sonra Mayıs ve Haziran aylarında gerileyerek küresel ölçekteki yavaşlamanın ilk işaretlerini verdi. * İstihdam tarafında bir türlü istenen toparlanmaya ulaşılamadı ve ABD’de son açıklanan Haziran ayı tarım dışı istihdam verisi bunun iyi bir göstergesi oldu. Özel sektörün istihdamında 83 bin kişilik artış kaydedilmesine rağmen toplam istihdam 125 bin kişi ile bu yıl ilk kez azaldı.* ABD perakende satışları Mayıs’ın ardından Haziran ayında da geriledi. Haziran ayında bir önceki aya göre yüzde 0.2 gerilemesi beklenen toplam perakende satışlar yüzde 0.5 düşüş gösterdi.* Haziran’da toplam sanayi üretimi ABD’de yüzde 0.1 artmış olsa da yüzde 71’ini oluşturan imalat sanayi üretiminde yüzde 0.3’lük bir düşüş yaşandı. Temmuz ayına yönelik öncü göstergeler de imalat sanayinin içinde bulunduğumuz ayda yavaşlamaya devam ettiğini gösteriyor.n Fed’in ( ABD Merkez Bankası) 22-23 Haziran toplantısına ait tutanaklar, önümüzdeki 1.5 yıllık süreçte ekonomik büyümenin daha önce tahmin edilenden bir miktar yavaş olabileceğine değiniyor.* Hollanda Merkezi Planlama Bürosu (CPB) tarafından yayınlanan reel dünya ticaret hacmi verileri, Nisan ayında bir önceki aya göre yüzde 1.7 oranında gerilemiş. Bu büyüklükte bir düşüş küresel ekonomide toparlanma başladığından bu yana bir ilk. (Baltic Dry Endeksi’nin de son bir yıl içinde 4.200’lerden 1.700’lere dönmesi boşuna değil!)* Emtia fiyatlarında da 2009 ilk çeyreğinde başlayan yükseliş trendi yerini “yataya” bıraktı. Buna paralel olarak finansal piyasalarda enflasyon beklentileri de gerilemeye başladı. Bunlar bizi “ikinci dibe” götürür mü? İkinci dipten ne anladığınıza bağlı. Finansal piyasalar açısından “ikinci dip” olmayabilir. Yani Dow yeniden 6.500’e İMKB 22 binlere inmeyebilir. Ben de oralara kadar inilmesini beklemiyorum zaten. Benim tahminim Dow’da önce 9.400, ardından da 8.200-8.500 arasında bir yere inilmesi. Bu açıdan bakılınca ben “ikinci dipçi” olmaktan çok “radikal bir düzeltmeciyim”. Ancak reel ekonomi açısından bunca alınan önleme, onca paraya rağmen yukarıdaki verilerde “kalıcı ve sürdürülebilir” bir iyileşme sağlanamamışsa verilerdeki kayda değer bir gerileme de “ikinci dip” sayılabilir. Tüm bunların ışığında bakıldığında; geçtiğimiz hafta ABD ve Avrupa borsalarında görülen seviyeler, büyük olasılıkla önümüzdeki dönem için görülmüş en yüksek seviyeler olabilir. Dow’da yukarıda bahsettiğim seviyelere doğru bir hareket başlamış olabilir. Zira geçen hafta Dow Jones hem 200 günlük hareketli ortalamayı (HO) hem de düşüş trendini yukarı kıramadı! Cuma günkü sert düşüşle de 50 günlük HO’nın altına inildi! Tüm bunlar önemli eşiklerin aşılmasıydı... Şimdi sırada kısa molalarla Dow’da 9.400 seviyesi var! Sonrası mı? O seviyeye inilirkenki hal ve gidişe bakacağız.*** Dolarda 1.5150 TL’nin altı zorDolar/TL kurlarında 1.5450’nin altına inildi. Euro/dolar 1.31’li rakamlara yükselecek olur ise dolar/TL’de de bir sonraki teknik olarak önemli olan 1.5150 seviyesinin görülmesi kuvvetli olasılık! Ancak altına inilmesi hayli zor! En azından bu turda...İMKB’nin “müstesna başarısını” herkese ve herşeye rağmen daha ne kadar sürdüreceğini kestirmek, Dow Jones ya da euro/doları tahmin etmekten bile zor! Yine de 58 binli seviyelerin “çift tepe” olması ihtimali yüksek. ABD piyasaları ve Çin borsası başta olmak üzere, satışların devam etmesi; ki bunu bekliyorum; durumunda İMKB’nin direnci de zayıflayacaktır.Euronun gücü tükenecek!Art arda gelen bu veriler neredeyse Avrupa’nın sorunlarını “unutturdu”. Bu hafta Avrupa için önemli. Hafta boyunca Avrupa bankalarına uygulanan “stres testinin” sonuçları ile ilgili “duyumlar” piyasalara gelecektir. Cuma günü de resmi açıklama yapılması bekleniyor. “Gerçekçi” bir sonuç yerine “iyimser algılanabilecek” bir sonuç ile karşı karşıya kalabiliriz. Bu konudaki gelişmeler özellikle euro/dolar paritesinde ciddi hareketlere yol açabilir. Hem teknik hem de psikolojik olarak Cuma günü görülen 1.3007 seviyesi önemli bir dirençti. Bu seviye ilk denemede aşılamadı. Bu hafta içinde “testten” gelebilecek “duyumlarla” 1.3110-50 bölgesine kadar euronun değer kazanması söz konusu. Ancak bu seviyenin aşılmasını beklemiyorum. Euro/dolar paritesi bazında 1.1870 ile 1.30 arasında euro almış olanların, ya da bu iki seviye arasında euro cinsinden ihracat yapmış olanların; kârlarını realize etmeleri ya da risklerini azaltmaları için 1.31’li seviyeler iyi bir fırsat olabilir. Eurodaki düzeltmenin 1.2640 ya da 1.2550’den birine dek sürmesi büyük olasılık.

Devamını Oku