Son bir ayda Merkez Bankası’nın (MB) döviz alarak, kurları yükseltmesi yönünde artan bir baskı “yaratılmış” durumda. Merkez dün günlük alımlarını 60 milyon dolardan 80 milyon dolara çıkararak, bu baskıyı bir anlamda “savuşturdu”.
TİM’in liderliğinde ihracatçıların başlattığı, turizmcilerin de ardından katıldığı bu “çağrı”, bugünlerde Zafer Çağlayan ile Ali Babacan’ı da bu konuyu görüşmek üzere bir araya getirecekmiş. Büyük olasılıkla Çağlayan, Babacan’dan; MB’ye baskı yaparak, kurları yükseltmesini isteyecektir. Serbest kur rejiminde, Merkez Bankası’nın bağımsız olduğu(!) bir ortamda böylesi bir çaba başarılı olur mu?
Cevaba geçmeden önce Referans Gazetesi yazarlarından ve aynı zamanda tekstil sektörünün de duayenlerinden Şevket Sürek’in dünkü “İhracatımızda talep, kur faktörü ve TEPAV raporu ” başlıklı yazısına ve ilgili yazıda adı geçen TEPAV raporuna bir göz atmanızı öneririm.
Diyelim ki MB kurlara müdahale ederek kurları yükseltmeye çalıştı. Eğer bu sert bir müdahale ile yapılacak olur ise, müdahaleyi duyan gelecek ve MB milyarlarca dolar almak zorunda kalacaktır. Müdahale biter bitmez de kurlar, müdahale öncesinin bile altına inecektir. Bu arada yine her zaman olduğu gibi ‘kurlar daha da artacak’ diye bekleyen ihracatçılar değil, arada MB’na döviz satan spekülatif fonlar müdahalenin kaymağını yiyecektir. Yok eğer günlük alım ihalesini 80 milyon dolara değilde 180 milyon dolara çıkartacak şekilde zamana yayıldığı bir yöntem izlenirse de sonuç çok fazla farketmeyecek, sadece süreç uzayacaktır.
Kurların değerlenmesi sadece bizim sorunumuz değil. Grafikte Brezilya ve Polonya para birimlerinin Mart 2009’dan bu yana seyri yer alıyor. Bunlara Kore wonunu, G.Afrika randını ya da Çek kronasını da ekleseniz resim çok değişmiyor. Mesele gelişmiş ülkelerdeki “bedava paranın” ama az, ama çok faiz kazanacağı (ki en yüksek reel faiz Brezilya’da olduğundan; “Tobin Vergisi’ne” rağmen; bu ülkeye giriş çok daha fazla ve real aşırı değerli olmaya devam ediyor) ülkelere gitmesi. Biz de bundan nasibimizi alıyoruz.
Bunlara karşın MB’nin yapabileceği çok da fazla bir şey yok. Zira cari faiz seviyeleriyle enflasyon beklentisi birbirine çok yakın. Reel faiz sıfıra yakınsamış durumda. Diyelim ki MB sırf kurlar sebebiyle 50 ya da 100 baz puan faiz indirdi, bu sefer de enflasyon ile mücadelede eli zayıflayacaktır.
Rezervlerimiz artsın fikrini de anlamam mümkün değil. Bugünkü rezervlerimizi iki-üç katına çıkarmadığımız takdirde, alacağımız 15-20 milyar dolar ABD ekonomisini ucuza fonlamamızdan başka bir işe yaramaz.
İhracatçıları, küresel rekabette başa güreşebilmelerinin yolu suni kur artışlarından geçmiyor. Girdi maliyetlerini düşürmekten, gerekiyorsa Çin gibi devlet teşviklerinden ya da G.Kore’nin yaptığı gibi Samsung gibi küresel bir marka yaratmaktan geçiyor.
Biliyorum herkes bu marka yaratma meselesine takmış durumda. Bu işe çoktan başlamalıydık. Yine de çok geç değil. Sadece plan ve kararlılık gerekiyor.
Sahi, Samsung’un kaç yıllık bir şirket olduğun merak ettiniz mi hiç?
(Yarın: İhracatçılar o kadar da çaresiz değil!)
Kur Merkez müdahalesi ile çözül(e)mez!
Haberin Devamı