ABD konut piyasası tüm dünyada borsaları bir kez daha üzdü. Teşvikler bitti, kel göründü! ABD Başkanı Obama, ödeme güçlüğüne düşen eyaletler için senatodan 50 milyar dolarlık bir paket hazırlığındaymış. ABD ekonomisinin halen daha ‘paketlere ihtiyaç duyar halde’ olması önümüzdeki günlerde piyasaların moralini daha da bozacağa benzer Salı günü ABD’de ikinci el konut satış verileri açıklandı. Satışlar beklenenden daha fazla düşüş olmuş. Her ne kadar ortalama ev fiyatları artıyor olsa da var olan satışlar içinde “batık kredilerden kaynaklanan” konut satışları toplam satışların yüzde 30’unun biraz üzerine çıkmış!Dün açıklanan yeni ev satışlarında da durum çok farklı değil. 400 binlik beklentiye karşın Mayıs ayında 300 bin yeni ev satılmış. 1963’ten bu yana en düşük seviye anlamına gelen bu rakam, bir önceki aya göre de yüzde 32.7 düştü. Daha da ilginç bir veri; yeni ev almak için yapılan mortgage başvuruları son 13 yılın en düşük seviyesine gerilemiş. Obama hükümetinin krize çözüm olarak ev alanlara 8 bin dolara varan teşvik vermişti. Nisan ayında bu teşvikler sona ermişti. Teşvikler bitti, kel göründü! Kredi piyasalarında sıkıntının sürdüğünü söyleyen ABD Hazine Bakanı Geithner, konut cephesindeki sıkıntının sürdüğünü de itiraf etmiş oluyor. Her ne kadar başta ABD olmak üzere tüm finansal piyasalarda son 15-16 aydır yaşanan yükselişlere rağmen gerçekte işsizliğin sürmesi ve buna bağlı olarak geleceğe dair kaygıların devam etmesi ABD’deki konut sektörünü derinden etkiliyor. Anlaşıldı ki teşviklerle ite kaka taşıma suyla idame ettirilen yapı, teşvikler çekilince tökezlemeye başlıyor . Özellikle bir süreden beri keyifsizliği yansıtmaya başlayan güven endekslerinde havanın olumsuza dönmesi, piyasaların da keyfini kaçıracaktır.Tüm bunlar ABD ekonomisinin genelinde olmasa da konut cephesinde ikinci dip endişelerini artırıyor. Bu da dönüp dolaşıp borsaları vuruyor. Böyle olabileceğine haftanın başındaki yazımda değinmiştim: “Dow Jones’ta haftanın ilk günlerinde; Çin haberlerinin [yuanın revalüasyonu] de etkisiyle; 10.500-600 bandına doğru bir yükseliş [10.594 görüldü] olsa da hafta sonuna doğru yeniden olumsuzluklar artacaktır. 10.300’ün altında bir günlük kapanış olur ise [Salı günü gerçekleşti] hisse senedi piyasalarını zor günler bekliyor demektir.”Geçtiğimiz günlerde Türk basınında fazlaca yer bulamayan bir gelişmeyi önümüzdeki günlerde daha sık duyuyor olacağız. ABD Başkanı Obama; ödeme güçlüğüne düşen eyaletler için senatodan 50 milyar dolarlık bir paket hazırlığındaymış. Cumhuriyetçiler borçları artıracağı için karşı çıkarken Obama’nın partisi Demokratların da bazıları bu pakete karşıymış. ABD ekonomisinin halen daha “paketlere ihtiyaç duyar halde” olması önümüzdeki günlerde piyasaların moralini daha da bozacağa benzer. Bozulan morallerle önümüzdeki günlerde; Dow Jones’ta 8 Haziran’da görülen 9.757 seviyesinin de altına inilerek 9.450’lerin ziyaret edilmesi hatta daha da altına düşülmesi çok da şaşırtıcı olmayacaktır.Dışarıda bunlar olurken, bizim piyasalarımızın da bu gelişmelere kayıtsız kalması mümkün mü? Hemen her gün gelen yeni şehit haberlerini, İsrail ile gerginliği fiyatlamayan; içerideki gelişmelere adeta kayıtsız kalan Türk piyasaları; yine yurtdışındaki gelişmelere tepki verdi. Dün İMKB 100 endeksi günü 1.100 puanlık kayıpla kapattı. Önümüzdeki günlerde borsa cephesindeki gerilimin daha da artması, İMKB 100 Endeksi’nde 52.500-53.000 seviyelerine kadar geri çekilme ihtimali yüksek .ABD cephesinde bunlar olurken, Fransız bankası BNP’nin notunun düşürülmesi, İngiltere başta olmak üzere hükümetlerin ekonomik büyümeyi sekteye uğratacak önlemler açıklamaları, Avrupa beklentilerini ve euroyu olumsuz etkiliyor. Pazartesi günü 1.2488’e kadar yükselen euronun 1.2210’a kadar değer kaybetmesi de bu yüzden değil mi?
Hafta sonundan iki önemli haber vardı. İlki tabii ki 200 kişiden fazla PKK’lının iki ayrı noktada aynı anda başlayan ve 11 askerimizin şehit olmasın sebep olan saldırıydı. Hikmet Bilâ dünkü “Saldıran değil, saldırtana bak” başlıklı yazısında “Şemdinli daplarında yaşanan küçük çaplı bir çatışma değil, bir ’muharebe’dir” diyerek olayın boyutunun artık değiştiğine değiniyor. Bundan böyle başarısız açılımlar iç politikayı daha da fazla etkilemeye başlayacaktır. Şimdiye kadar İsrail dahil hemen hiçbir olumsuzluğu fiyatlamayan piyasalar bundan böyle iç politikada yaşananları ve özellikle de seçim tartışmalarını daha yakından izlemek zorunda kalacağa benzer.Diğer haber ise önümüzdeki hafta sonu 26-27 Haziran’da Kanada’nın Toronto şehrinde toplanacak G20 liderler zirvesi öncesinde Çin’in para birimi yuanın dalgalanma bandını daha esnek belirleyebileceğini açıklamasıydı. Bir seferlik revalüasyon yerine Çin’in yine işi zamana yayıyor olması baskıları hafifletecek mi henüz belli değil. Zira daha önceki yıllarda olduğu gibi Çin, yuanı devalüe edileceği miktarı sınırlı tutacak olur ise ABD ve AB başta olmak üzere Çin mallarıyla “başedemeyen” ülkelerin baskısı daha da artacaktır. Çin yuanı dolar karşısında 2005’te 8.25 seviyesinden ancak 2008 ortalarında 6.82’lere kadar kademeli olarak değerlenmesine izin vermişti. Çin, işi bu kez de ağırdan alacaktır. Bu kararı kısa vadede piyasaları etkilemesini beklemek hatalı olacaktır. Piyasalardaki beklenti revalüasyonun kademeli olarak yüzde 3-5 arasında tutulacağı yönünde. Gelelim bu hafta piyasalara...Haftanın ilk yarısına kararsızlık hakim olacağa benzer. ABD hisse senedi piyasaları teknik yükselmekte zorlanmaya başladılar. Dow Jones’ta haftanın ilk günlerinde; Çin haberlerinin de etkisiyle; 10.500-600 bandına doğru bir yükseliş olsa da hafta sonuna doğru yeniden olumsuzluklar artacaktır. 10.300’ün altında bir günlük kapanış olur ise hisse senedi piyasalarını zor günler bekliyor demektir. Dışarıdaki yükselişle beraber İMKB 100’de 57.900-58.100 bandı görülebilir. Düşüşteki kritik eşik ise 56.450’de. Son 10 işgünü içinde 1.1876’dan 1.2417’e kadar değer kazanan euro/dolar paritesinde son yükselişin 1.2150-1.2210 arasına kadar bir düzeltmesini haftanın ilk günlerinde görebiliriz. Ancak ardından euronun 1.2640-1.27 bandına değer kazanması söz konusu. Paritedeki hareketlerden bağımsız olarak dolar/TL’de bu hafta içinde 1.5450 seviyeleri büyük ihtimalle test edilecektir.Sonrasında yön dış piyasalardan çok, iç politikadaki gelişmelere bağlı olarak oluşacağa benziyor.
Askerlik yapanlar bilir. Eğitim ya da yemek molaları öncesinde üç tüfeği birbirine “çatarak” oluşturulan bir yapı vardır. Tüfekler bu şekilde tozdan, topraktan ve dağılmaktan korunabiliyor ki yıllardır aynı yöntem izleniyor. Orduda, emirler iki bölümden oluşur. İlk bölüm bildirim. Ne yapılacağı konusunda bilgi veriliyor. İkinci kısım ise yaptırım. Yanlız “tüfek çatma emri” pratikte üç bölümden oluşur:1- Tüfek çatılacak, (bildirim)2- Çat dedik mi? (fırça - bildirim sonrası hemen herkes tüfek çatmaya başladığından)3- Çat! (yaptırım)Piyasaların durumu tüfek çatma emrindekine benziyor. Havalar ısındı, okullar kapanmak üzere, tatil planları son halini aldı, piyasa katılımcıları tatil havasına ha girdi girecek. Bildirim geldi: “tatile gidilecek”.Ancak piyasalar buna bir türlü izin vermiyor ve ekliyor... “Git dedik mi?” Tam da tüfek çatmadaki gibi... Bir çok piyasa katılımcısı; ister kendi nam ve hesabına, ister başkası adına profesyonelce piyasada işlem yapıyor olsun herkesin bir gözü tatildeyken, kimse yerinden kıpırdamıyor. Bir yandan Yunanistan, Portekiz ve İspanya derken Avrupa’daki borç krizi, diğer yandan aslında pek de iç açıcı gelmeyen ABD verileri derken tatil bir türlü başlayamıyor! ABD’nin önceki gün açıklanan inşaat izinleri, dün açıklanan işsizlik başvuruları beklentilerin altına geldi. Devam eden işsizlik başvuruları 88 bin kişi artmış (yeni istihdam yaratılamamış). Cari işlemler açığı da 120 milyar dolar beklenirken 109 milyar olurken, TÜFE ise yüzde 0.2 gerilemiş (ekonomi konuşulduğu kadar canlı değil mi yoksa?). ABD’den gelen pek de olumlu denemeyecek verilere rağmen yine de piyasalar tutunuyor. Teknik olarak; Amerikan Dow Jones Endeksi’nde 11.258’den başlayıp 9.757 kadar devam eden düşüş hareketinin düzeltmesi yaşanıyor. Bugünkü kapanış seviyeleri kritik. 10.375’in üzerinde kalındığı sürece 10.510-625 bandına doğru bir yükseliş yaşanabilir. Ancak bu yükselişlerin, gelen ekonomik verilerin ışığında uzun sürmesini beklemek hayal kırıklığı yaratabilir.Diğer yandan bizim piyasalarımızın yaşanan İsrail krizini adeta yok varsayması; faiz, kur ve özellikle İMKB cephesinde diğer piyasalardan “pozitif ayrışmayı” da sağladı. Eğer İMKB bugün 57.300’ün üzerinde bir kapanış yapacak olur ise 57.900 veya 58.700’den birine gitmesi işten bile değil.Hem euro/dolar cephesinde hem de 1.5450’leri hedefleyen dolar/TL kurlarındaki hareketlilik devam ettikçe tatile gitmek zor olacak, zor...
Büyük ihtimalle evet. Kısa süreli yükseliş, ardından yeniden bir düşüş olasılığı var bu hafta.Geçen haftadan akılda kalan bir kaç not: * ABD’de yüzde 0.2 artması beklenen perakende satışlar sekiz aydan bu yana ilk kez yüzde 1.2 gerilemiş. * Çin cephesindeyse yıllık TÜFE’nin yüzde 3.1’e yükseldi. Çin ekonomi yönetiminin faizleri arttırarak enflasyondaki yükselişe tepki vereceği varsayılıyor. * Bizim piyasalarımız açısından belki de en ilginç olanı Brezilya Merkez Bankası’nın politika faizi olan “Selic” oranlarını 75 baz puanlık artışla 10.25’e yükseltmesiydi. Üstelik de bunu son 2010 yılı enflasyon hedefi yüzde 4.50 (+/- 2) ve son 12 aylık gerçekleşme yüzde 5.22 iken yapılması olayı daha da enteresan bir hale getirmiş durumda. Bu hafta veriler açısından daha sakin geçecek. Dışarıda ABD Cuma günü açıklanacak ‘konut başlangıçları’ ile ‘Üretici Fiyatları Endeksi -ÜFE’ İçeride 15 Haziran Salı günü işsizlik verisi, 17’sinde de Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı var. Merkez Bankası’nın enflasyona dair olumlu mesajları sonrasında PPK’nın faizleri değiştireceğini bekleyen birine rastlamak hayli güç. Faizlerin cari seviyeleri korunacaktır. PPK’nın faizi değiştirmediği durumda Brezilya ile Türk piyasaları arasındaki “pozitif reel faiz farkı” resmi olarak daha da açılacaktır. Şimdilik gelişmekte olan piyasalara karşı yaşanan “pozitif ayırımcılık” devam ettiği sürece kimse buna bakmayacaktır. Ola ki şu veya bu sebeple piyasalardaki gerilim artacak olur ise bu fark bir çok piyasa katılımcısının dikkatini çekecektir. Gelelim bu haftaya...Haftanın ilk günlerinde geçen hafta sonu ABD piyasalarının kapanışlarından “esinlenen” yükselişler görecebileceğiz. Boğalar, Dow Jones’daki 10.000 “hattını” müdafaa etmeyi başarmışa benziyorlar. Şimdi sırada 10.315-10.375 bandı var. Benzer şekilde S&P 500’de de 1.089 ve ardından da 1.108 seviyeleri var. Ancak bu seviyelerin aşılması bana göre oldukça zor. Geçtiğimiz haftanın son günündeki cılız yükseliş, “cılız işlem hacmi” ile geldi. Bugünlerdekine benzer piyasalardaki yükselişler, yüksek hacimlerle desteklenmediği takdirde sürdürülebilir olmayabilirler. ABD piyasalarındaki harekete benzer şekilde İMKB cephesinde de haftanın ilk günlerinde 56.100 seviyesine doğru bir yükseliş yaşancak görünüyor. Ancak devamında piyasada yorgunluk emareleri ortaya çıkabilir.AB Bölgesi de bu haftayı “nekâhatla” geçireceğe benziyor. Avrupa’da artık yavaş yavaş Temmuz-Ağustos aylarındaki tatil dönemi için planlar yapılmaya başlanmıştır. Herkes son aylardaki yorgunluğu üzerinden atmak isteyecektir. Ancak piyasaların buna izin vereceğini pek sanmıyorum. Çünkü halen daha “ortada bir çözüm” yok! Mutlaka yeni haberler gelecektir ve bunlar da yükselişin devamlılığını olumsuz etkileyebilecektir. Bu haftanın belirgin harektelerinden biri euro/dolar cephesinde olabilir. Sert düşüş sonrasında kısa vadeli “ara düzeltme” yaşanabilir. 1.2150 seviyesi kritik. Bu seviyenin üzerinde günlük kapanışların olması 1.2190 ardından da 1.2305 seviyelerinin önünü açabilecek. Her ne kadar euronun güçlenmesinin kalıcı olmasını benim gibi bekleyen çok fazla kişi olmasa da kısa vadeli bu hareketler diğer piyasaları etkileyecektir.Eurodaki bu hareket dolar/TL kurlarında da bir gevşemeyi beraberinde getirecektir. Doların euro karsşısındaki büyük değer kaybına, İsrail ile yaşanan gerginliği “çok iyi direnen” TL’nin bu direnişin ödülünü alma zamanı yaklaşıyor. Pazartesi günü 1.5890’ın (ve takip eden günlerde 0.30 kuruş artarak devam eden trendin) üzerinde kapanışlar olmadığı takdirde dolar/TL kurlarında sırasıyla 1.5670 ve 1.5450 seviyelerine kadar gerilemesi olasılığı yüksek.Yaz aylarının “tatil” havasının da etkisiyle euronun değer kaybının Türk ekonomisine yapacağı olumsuz etkiyi bir süreliğine görmezden gelebiliriz. Ancak önümüzdeki aylarda bu konu çok daha fazla gündeme gelecek ve bu konu daha fazla raporda yer bulacaktır. O zaman yaklaşırken de Türkiye’nin diğer gelişmekte olan ülkelerden “negatif” olarak ayrışmaya başladığını görürsek şaşırmayalım!
Gönlünde herhangi bir yarış arabasının koltuğuna yeniden oturabilmek olan benim gibi eski bir araba yarışçısı için, her yıl Formula 1’in İstanbul Park’taki yarışına gitmek vazgeçilmez bir alışkanlık. Adeta her yıl tekrarlanan bir rituel F1 benim için. Üstelik son 3 yıldır motorsiklet ile gidiyor olmam da ayrı bir parçası bu ritüelin. Yarışın üzerinden 2 hafta geçti ama anıları halen daha taze benim için. Bu ritüel için mümkünse Cuma’dan başlayarak gitmeye çalışıyorum. Olmadı, Cumartesi ve Pazar mutlaka. Çeliği kesmeye çalışan, kör bir metal testeresinin sesini andıran F1 arabalarının motor sesini ne kadar uzun duyarsam o kadar keyifli benim için. Bazıları kulaklarına silikon kulaklıklar takıyorlar. Madem rahatsız oluyorsunuz gelmeyin demek geliyor içimden! Ben sırf o sesi duyabilmek için gidiyorum oraya. Haa bir de o temaşayı görebilmek için. Antreman turları, pilotların geçişleri, benim gibi bir kaç şanslı fani için “Pit Walk” sırasında arabaların yarış öncesi son hazırlıklarını yakından görmek ve o temaşanın bir parçası olmak müthiş bir keyif. Yarış pistinin “Paddock” adı verilen bir bölümü var. Tüm teknik ekibin, yarışçıların, teknik donanımın ve de tabii ki yarış arabalarının içinde yer aldığı yarışın kalbi denebilecek bir bölüm bu. Daha önceleri de birkaç kez ziyaret etme imkânım olmuştu bu bölümü. Ancak bu sene Cuma gününden itibaren oradaydım. Ferrari’nin pilotları Alonso ve Massa ile de tanıştığım gün, Ferrari’nin garajını da ziyaret ettim. Bir kısmının varlığını biliyor, bir kısmını okumuştum. Ama ön tarafta gördüğümüz o dev kör testere misali ses çıkaran motorun ve o yarış arabasının arkasındaki teknolojiyi anlayamasam da görmek müthişti. Fotoğraf çekilmesine dahi izin verilmeyen bilgisayarla donatılmış “arka tarafta” yarış arabalarının ve pilotların nefes alışları dahi sayılıyor, kontrol ediliyor. Müthiş bir yazılım teknolojisi, mekanik teknolojiyi destekliyor.Yarış öncesine dair organizasyonla ilgili dikkatimi çeken iki nokta oldu. İlki, her geçen sene edinilen tecrübelerle, bir öncekinden çok daha iyi organize olunuyor. Gözle görülür iyileşmeler var. İkincisi ve en garibime giden ise otoyol gişelerinin ücretsiz olmasına rağmen özellikle KGS gişelerindeki anlamsız yığılmalardı. Yeri gelmişken belirtmeden geçemeyeceğim. OGS’den sonra getirilen ve OGS’ye oranla çok daha “ilkel” bu sistemde neden halen daha ısrar edilir anlamıyorum. F1 İle ilgili kısmına gelince; neden ücretsiz geçiş olduğu gişelere büyük büyük yazılmaz da insanlar boşu boşuna sıra oluşturur, zaman kaybederler. Tabii ki ‘Gazete okumayanlara müstahaktır’ diyenlere de hak vermiyor değilim. Yarışa gelince; yarış öncesi her ikisi de 78’er puana sahip Red Bull pilotlarından Vettel’in takım arkadaşı Weber’e çarpması hem kendisine hem takımı Red Bull’a hem de Weber’e zarar verdi. İstanbul 2010’dan hatırlanacak en önemli andı bu. Nihayetinde Hamilton ve Button ile McLaren-Mercedes en kârlı çıkanlardı.Yarış sonrası mı? Onu hiç sormayın. Halen daha İstanbul Park’taki yarışların düzelmeyen kısmı yarış sonrası. Öncesi ne kadar iyi organize olmaya başlasa da sonrasındaki “kâbus” aynen devam ediyor. Motorsikletle bile kendime ancak “İzmit üzerinden” zar zor bir çıkış bulabilmeme rağmen seneye yine orada olacağım. Tabii ki F1 Türkiye’de kalırsa. Bernie Ecclestone’un işletmeye devam edip etmeyeceği, 2011’den sonra yarışların yapılmasıyla ile ilgili görüşmeler sürüyormuş. Başta Yunan ve Bulgar komşularımız olmak üzere yabancı ilgisinin neredeyse biz “yerliler” kadar olduğu bu yarışların İstanbul’da kalması için çaba gösterilmeli. Tek bir kez yapılacak Avrupa Futbol Şampiyonası’nı alabilmek için Cumhurbaşkanlığı düzeyinde kulis çalışması yapılırken, halühazırda elimizde olan ve “her sene” yapılan bu “temaşayı” sürdürmek için neden daha fazla çaba göstermiyoruz.Hazır tüm yatırım yapılmış, her sene daha iyi bir organizasyon yapabiliyorken...F1 Türkiye’de kalsın! ***Not: Bugün, Kabataş (Erkek) Lisesi’nin pilav günü. Haberi olmayanlara hatırlatmak istedim.
TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, seçimli TİM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmasında “kur istikrar fonu” kurulmasını önermiş. Ardından ihracatçı birkliklerinin bazıları bu öneriyi desteklediler. İhracatçılarımız yüzde 68’i kurdaki istikrarsızlığı, başarılarının önündeki en büyük engel olarak görüyormuş. TİM başkanı bu veriden yola çıkarak “...talebimiz, rekabetçi bir seviyede, öngörülebilir ve istikrarlı bir Türk Lirasıdır. Bizim talebimiz öngörülebilirliktir” diyerek “...ihracat noktasındaki gelir akışının en düşük maliyetlerle kamu tarafından hedge edilmesini” talep etmiş. Bunun için de bir “Kur İstikrar Fonu” kurulmasını öneriyor. Fonun kaynağı için de yüzde 1’lik “Tobin Vergisi” benzeri stopaj konulması önerilmiş Yabancıların kısa vadeli spekülatif döviz hareketlerine vergi getirilmesi, piyasaya kısa vadeli giriş çıkışı maliyetli hale getirerek kurlardaki harketliliği azaltmak ayrı bir tartışma konusu. Bu amaçla Tobin vergisi veya başka önlemler alınması da bu tartışmanın devamıdır. Ancak bu yolla toplanan vergilerin, ihracatçıların “kur risklerinin kamu tarafından hedge edilmesinde” kullanılmasını anlamak pek mümkün değil. Diyelim ki bu fon kuruldu. Fonu kim yönetecek.? Hangi seviyeden hedge etmeye başlayacak? Euro/dolar paritesi 1.51’de mi, 1.45’de mi yoksa 1.3650’de mi hedge etmeye başlayacak?Kimin riskini hedge edecek.? Küçük ihracaçılarımı, büyükleri mi? Küçük kim, büyük kim?Diyelim ki fonu yönetenlerin bir görüşü vardı ve 1.35’ten hedge etmeye başladılar. Parite 1.55’e geri döndü ve fon zarar etti. Fonun zararını yine kamu mu üstlenecek? Hadi diyelim, zarar fonun içindeki parar kadar oldu ve parite yeniden 1.25’e döndü ama fonda para bittiği için hedge yapılamadı ve ihracatçılar yine başladıklara yere döndüler. Değeri düşen para cinsinden borç vermiş olanların; örneğin leasing şirketleri ya da bankalar; zararları için bu fona başvurabilecekler mi?Varsayalım ki fon başarılı oldu ve en doğru zamanlarda en doğru işleri yaptı ve bir “kâr” oluştu. Kime ne kadar ve hangi şartlarda dağıtılacak bu “kâr”?Hülâsası kamu eliyle kurulacak ve yönetilecek, hele ki riskin kamuya “yıkıldığı” bir fon yapısının çalışması neredeyse imkânsız!İhracatçılarımız, daha doğrusu TL dışında farklı dövizlerle iş yapanlar; borçlanananlar, hammade alıp, ithalat ve ihracat yapanlar için en mantıklı yol var olan ve kendi koşullarına en uygun finansal türev ürünlerini kullanmaları. Türk sanayicisinin yıllardır değişmeyen bir alışkanlığı var. Kur konusunda hep risk almayı tercih ediyor. İhracatçı olanlar ihracat anlaşmasını “kâr” ettiği koşullarda yapıyor. Ardından da kurlar “artar” daha fazla kazanırım diyerek ilk baştaki kârına razı olmaksızın işi şansa bırakıyor. Çoğunlukla da şansı yaver gitmiyor.Dolarla borçlanıp, euroyla satanları hele hiç sormayın...Dövizle uğraşanların artık kanıksaması gereken bir nokta var. Dünyada volatilite çok arttı. Hemen hemen tüm serbest piyasa sisteminde olan ülkelerde dalgalı kur rejimi uygulanıyor. Hal böyle olunca bu dalgalamalardan korunacak yöntemleri en kısa zamanda öğrenmek, işi şansa bırakmaksızın, kur risklerinden korunmaları gerekir. Modern dünyada artık bu risklerden korunmak için sırtınızı devletlere dayanmasına gerek yok.Türk bankacılık sistemi de bu konuda her türlü ürünü dövizle işi olanların hizmetine sunmuş durumda. Denebilir ki KOBİ’lerin hacimleri küçük olduğun için bunlardan yararlanamıyor. Artık bu da bir hurafe haline gelmiş durumda. Evet, opsiyon işlemleri için bir çok bankada alt limitler var. Özellikle forward işlemleri artık bir çok bankada sistem üzerinden yapılabiliyor ve alt limit bir çok bankada yok. Rahatlıkla bankalarla bu işlemler yapılabilir durumda.Hepsini geçtim. Artık Vadeli Opsiyon Borsası (VOB) var. 1,000 dolar ve katlarında işlem yapıp, TL’ye karşı kur risklerinden korunulabilir. Geriye parite riski kalıyor, onun için de “gurur duyulan” bankaclık sistemi yeter de artar bile.
Dow Jones 10 bin puanın altına indi. Macaristan’dan gelen olumsuz haberlerle euro/dolar paritesi 1.20’de tutunamadı. Göstergeler, piyasaların teknik olarak aşağı yöndeki hareketlerine ‘hızlanarak devam edeceklerini’ gösteriyor. Bir taraftan Macaristan’dan gelen haberler, diğer yandan Güney Kore’nin Busan kentine toplanan ama herhangi bir karara varamayan maliye bakanları... Hepsinden öte geçen haftanın iki kritik eşiğinin aşağı yönde aşılması. İlki euro/dolar paritesinde 1.2150’nin aşağı geçilmesi, ikincisi ise Dow Jones’ta “hatt-ı müdafaa” yapılan 10.000 seviyesinin altına inilmesiydi. Macaristan’ın Nisan ayında meclisin üçte iki çoğunluğu elde eden Fidesz Partisi’nin Genel Başkan Yardımcısı Lajos Kosa’nın bütçe açığının GSMH’ya oranının öngörüldüğü üzere 3.7 değil, yüzde 7-7.5 arasında gerçekleşeceğini ve Macaristan’ı da Yunanistan gibi bir krizin beklediğini söylemesi piyasaların moralini bozdu. Ekim 2008’de 17 aylık bir IMF programı çerçevesinde 25 milyar dolarlık IMF paketi imzalayan Macaristan’ın yeniden bir IMF programı yapmak istediği konuşuluyor. Yapılan açıklama IMF’ye karşı olan direnci kırmak için daha çok iç politikaya yönelik olsa da sonunda uluslararası piyasaları korkutmuş durumda. Amerikan Dow Jones endeksi Cuma günü yüzde 3.15 düşerken, Macar Borsası yüzde 3.34 geriledi. Macaristan’ın en büyük bankası OTP’nin hisse senetleri yüzde 10 düşünce işleme kapatılmış. Macaristan; “ülkelerüstü borç krizi” olarak adlandırdığım ve İzlanda ve Dubai ile “ufak ufak” başlayan asıl sorun da; sebeplerden biri olmaktan çok, sonuçlardan biri. Euroya dahil olmadığı ve Forint’i kullanmaya devam ettiği için, günü gelince parasını devalüe edebilme esnekliğini kullanabilir. Ancak o gün gelmeden euronun başına bela olmayı başardılar. Euro kritik eşik olan 1.2135’in altında bir kapanışla Mart 2006 seviyelerine kadar geriledi. Yine havanda su döven, büyüme için Almanya ve Çin’in iç talebini harekete geçirmesini isteyen Geithner ile diğerleri arasında mutabakatın sağlanamamış olması, bu toplantıdan medet umanların işini iyiden iyiye zorlaştırdı.Bu hafta yükseliş bekleyenler, bu yönde pozisyon almış olanlar için zorlu geçecek. Neden derseniz, euro/dolar paritesinde haftalık kapanışın 1.1967 ile en düşük seviyelere yakın olması, hem Dow Jones’ta hem de S&P 500’de 50 haftalık hareketli ortalamaların altında bir kapanış olması, piyasaların teknik olarak aşağı yöndeki hareketlerine “hızlanarak devam edeceklerini” gösteriyor!AB’nin kararlı hareket etmiyor olması, G-20’lerin maliye bakanlarından ortak bir karar çıkmamış olması euronun dolar karşısında yeni düşük seviyelere doğru yol almasına sebep olacaktır. Geçtiğimiz hafta başında 1.2150 kırılır mı diye sorarken kısa soluklu bir toparlanma olabileceğine ancak 1.2680’i aşamayacağına değinmiştim. Değil oralara çıkmak 1.2354’ün bile üzerine çıkılamadan yeni düşükler görüldü. Paritede yeni hedef 1.1745 gibi görünüyor. Teknik olarak bakıldığında ise 1.1212 asıl hedefmiş gibi görünüyor. Gidilir mi bu seviyelere? Çok hızlı olmaz diye ummaktan öte bir şey gelmiyor aklıma. Benzer bir durum ABD borsalarında da var. ABD’de Cuma günü açıklanan tarım dışı istihdamın 513 bin kişi artması beklenirken 431 bin artış gelmesi ve bunun da neredeyse tamamının nüfus sayımı nedeniyle devlet eliyle yaratıldığının görülmesi, Macaristan haberleriyle “birleşince”, Dow’da “10 bin hattının” altına inildi. Orada da şimdi ilk hedef 9.440 (+/-10) seviyesi. S&P 500’de 945’e (+/-5) denk gelen bu seviyelere bu hafta inilmesi büyük olasılık. Sonraki seviyeler mi? Dow Jones’ta 8.200-300, S&P 500’de ise 885 seviyeleri. Paritede ve hisse senetlerinde belirtmiş olduğum seviyelere doğru hareketler yaşanacak olursa bizim varlık piyasalarımız da bundan etkilenecektir.İMKB 100’de 51.900’lerdeki 200 günlük HO’lara inilmesi mümkün. Ardından 50.600 ihtimali var ki, bu seviyelere hızlı gelinecek olur ise hareketin kısa sürede durma ihtimali azalacaktır.Asıl bu haftanın çarpıcı gelişmesi dolar/TL’de olabilir. Paritede 1.18’in altına inilmesi, dolar/TL kurlarında uzun zamandan beri önem verdiğim 1.6315 seviyesinin test edilmesine neden olabilir. Bu seviyenin; paritedeki hareketin çok çok da hızlı olmayacağı varsayımıyla; korunacağını, bu turda da aşıl(a)mayacağını düşünüyorum. Aşılacak olur ise bu durum “aşırı iyimser” bono piyasası başta olmak üzere birçok “alt piyasayı” olumsuz etkileyecektir.
ABD Dow Jones Endeksi’ndeki sath-ı müdafaa değil hatt-ı müdafaa. 10.000 seviyesi teknik olarak değil ama psikolojik seviye olarak düşüşleri engelliyor. İster BP’nin sızıntıyı önleyememesiyle gerileyen hisse senedi fiyatları diğer petrol şirketlerini aşağı çektiği için olsun, ister “tombul parmak” sebebiyle olsun, isterse de AB’deki sorunlu ülkelere hergün bir yenisi eklendiği için olsun... Dow ne zaman 10 binin altına inse hemen bir sebep bulunuyor ve yeniden “hattın” üzerine çıkılıyor. Özellikle de kapanışlar dikkat çekiyor. Sanki piyasa katılımcıları ortak bir “saik” ile 10 bin seviyesini adeta “Majino Hattı” gibi koruyorlar. İşe yarayacak mı? Korkarım hayır. Bugünkü kapanış oldukça önemli. “Hattın” altına inilmesi hisse senedi piyasalarında ciddi kırılmaları beraberinde getirebilir. Her ne kadar hem önceki gün ABD’deki üretim ve inşaat harcama verileri, hem de dünkü tamamlanmamış ev satışları verileri beklentilerin az da olsa üzerinde gelseler de hisse senedi piyasalarını coşturmaya yeterli ol(a)madı!Varlık piyasaların heyecanlandıracak verilerden biri de yarın ABD’de açıklanacak “Tarım Dışı İstihdam” verisi olacaktır. Beklenti 515 bin kişilik bir artış yönünde. Bu rakamın beklenti üzerinde gelmesi hisse senedi piyasalarını yükseltebilir. Ancak hatırda tutulması gereken önemli bir nokta var ki o da bu rakamın içinde ABD’deki nüfus sayımı için işe alınanların olması. Eğer bu sebeple işe alımların ağırlıkta olması durumunda veri yüksek çıksa dahi piyasalarda yeni satışlara bile şahit olunabilir.Paritenin seyri de önemliBu haftanın önemli sorusu paritenin 1.2150’nin altına inip inmeyeceğiydi. Çarşamba günü İtalya’nın potaya girmesi, Fransa Maliye Bakanı’nın söylediği “AAA notumuzu koruyacağız” söyleminin yanlış tercüme (nasıl olduysa?!) “AAA notumuzu korumakta zorlanacağız” şeklinde tercüme edilmesiyle 1.2112’ye kadar inildi. Ancak kapanışlar 1.2150’nin üzerinde gerçekleşti.Bu kritik seviyenin altında bir haftalık kapanış, 1.15-1.18 bandının kapısını açacaktır. Bu nedenle bugün ve yarınki seyir önemli olacak.Altın kafa karıştırıyor!Uzakdoğu borsaları geriliyor, euro dolar karşısında adeta “eriyor” ve hem AB hem de ABD borsaları bir türlü toparlayamıyor. Şimdilik “hatt-ı müdafaa” ile yetiniliyor.Bir de üstüne üstlük bizim de taraf olduğumuz bir kriz yaşanıyor Ortadoğu’da. Tüm bunlar olurken altın; hani o hep güvenli liman olarak anılan altın; bir türlü yeni zirvelere gidemiyor. Şimdilik 14 Mayıs’taki 1,249.53’ün üzerine çıkılamadı! Görünen o ki paritede 1.2150 veya Dow Jones’ta 10 bin kırılmadan da altında yeni bir hareket yaşanmayacak. Bu kadar kargaşaya rağmen yükselemeyen altın fiyatlarının; teknik seviyeler kırılsa bile çok da yukarı gitme ihtimali azalıyor!