Kur İstikrar Fonu’nun çalışması zor!

Haberin Devamı

TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, seçimli TİM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmasında “kur istikrar fonu” kurulmasını önermiş. Ardından ihracatçı birkliklerinin bazıları bu öneriyi desteklediler.

İhracatçılarımız yüzde 68’i kurdaki istikrarsızlığı, başarılarının önündeki en büyük engel olarak görüyormuş. TİM başkanı bu veriden yola çıkarak “...talebimiz, rekabetçi bir seviyede, öngörülebilir ve istikrarlı bir Türk Lirasıdır. Bizim talebimiz öngörülebilirliktir” diyerek “...ihracat noktasındaki gelir akışının en düşük maliyetlerle kamu tarafından hedge edilmesini” talep etmiş. Bunun için de bir “Kur İstikrar Fonu” kurulmasını öneriyor. Fonun kaynağı için de yüzde 1’lik “Tobin Vergisi” benzeri stopaj konulması önerilmiş

Yabancıların kısa vadeli spekülatif döviz hareketlerine vergi getirilmesi, piyasaya kısa vadeli giriş çıkışı maliyetli hale getirerek kurlardaki harketliliği azaltmak ayrı bir tartışma konusu. Bu amaçla Tobin vergisi veya başka önlemler alınması da bu tartışmanın devamıdır. Ancak bu yolla toplanan vergilerin, ihracatçıların “kur risklerinin kamu tarafından hedge edilmesinde” kullanılmasını anlamak pek mümkün değil.
Diyelim ki bu fon kuruldu.
Fonu kim yönetecek.?
Hangi seviyeden hedge etmeye başlayacak? Euro/dolar paritesi 1.51’de mi, 1.45’de mi yoksa 1.3650’de mi hedge etmeye başlayacak?

Kimin riskini hedge edecek.? Küçük ihracaçılarımı, büyükleri mi? Küçük kim, büyük kim?

Diyelim ki fonu yönetenlerin bir görüşü vardı ve 1.35’ten hedge etmeye başladılar. Parite 1.55’e geri döndü ve fon zarar etti. Fonun zararını yine kamu mu üstlenecek? Hadi diyelim, zarar fonun içindeki parar kadar oldu ve parite yeniden 1.25’e döndü ama fonda para bittiği için hedge yapılamadı ve ihracatçılar yine başladıklara yere döndüler.
Değeri düşen para cinsinden borç vermiş olanların; örneğin leasing şirketleri ya da bankalar; zararları için bu fona başvurabilecekler mi?

Varsayalım ki fon başarılı oldu ve en doğru zamanlarda en doğru işleri yaptı ve bir “kâr” oluştu. Kime ne kadar ve hangi şartlarda dağıtılacak bu “kâr”?

Hülâsası kamu eliyle kurulacak ve yönetilecek, hele ki riskin kamuya “yıkıldığı” bir fon yapısının çalışması neredeyse imkânsız!

İhracatçılarımız, daha doğrusu TL dışında farklı dövizlerle iş yapanlar; borçlanananlar, hammade alıp, ithalat ve ihracat yapanlar için en mantıklı yol var olan ve kendi koşullarına en uygun finansal türev ürünlerini kullanmaları. Türk sanayicisinin yıllardır değişmeyen bir alışkanlığı var. Kur konusunda hep risk almayı tercih ediyor. İhracatçı olanlar ihracat anlaşmasını “kâr” ettiği koşullarda yapıyor. Ardından da kurlar “artar” daha fazla kazanırım diyerek ilk baştaki kârına razı olmaksızın işi şansa bırakıyor. Çoğunlukla da şansı yaver gitmiyor.
Dolarla borçlanıp, euroyla satanları hele hiç sormayın...
Dövizle uğraşanların artık kanıksaması gereken bir nokta var. Dünyada volatilite çok arttı. Hemen hemen tüm serbest piyasa sisteminde olan ülkelerde dalgalı kur rejimi uygulanıyor. Hal böyle olunca bu dalgalamalardan korunacak yöntemleri en kısa zamanda öğrenmek, işi şansa bırakmaksızın, kur risklerinden korunmaları gerekir. Modern dünyada artık bu risklerden korunmak için sırtınızı devletlere dayanmasına gerek yok.

Türk bankacılık sistemi de bu konuda her türlü ürünü dövizle işi olanların hizmetine sunmuş durumda. Denebilir ki KOBİ’lerin hacimleri küçük olduğun için bunlardan yararlanamıyor. Artık bu da bir hurafe haline gelmiş durumda. Evet, opsiyon işlemleri için bir çok bankada alt limitler var. Özellikle forward işlemleri artık bir çok bankada sistem üzerinden yapılabiliyor ve alt limit bir çok bankada yok. Rahatlıkla bankalarla bu işlemler yapılabilir durumda.

Hepsini geçtim. Artık Vadeli Opsiyon Borsası (VOB) var. 1,000 dolar ve katlarında işlem yapıp, TL’ye karşı kur risklerinden korunulabilir. Geriye parite riski kalıyor, onun için de “gurur duyulan” bankaclık sistemi yeter de artar bile.

DİĞER YENİ YAZILAR