Şampiy10
Magazin
Gündem

Dünya iyi, biz iyiyiz!

Mayıs ayında Japonya’dan gelen faiz artış haberiyle bozulan finansal piyasalar içinde en fazla etkilenen ülkelerden biri olmuştuk. Eylül ayının sonlarında özellikle Güney Afrika’dan gelen kötü haberler bizim piyasalarımızı da germiş; dolar kurlarında 1.53’lere, faizleri de yüzde 23.30 bileşiklere kadar yükseltmiştik.

Ancak son haftada özellikle başta Dow Jones’un yeni rekorları (ABD’de önümüzdeki yıl durgunluk beklentisine rağmen) tüm piyasalardaki moralleri yükseltti. Güney Afrika’da dün faizlerin 50 baz puan arttırılması bu ülkede de dövize satış getirmesiyle, bizim piyasalarımız neredeyse coştu. Eylül sonundaki gergin hava; 2 Ekim’de yapılan yeni gösterge kağıt ihalesine de yansımış ve ihalenin ortalama faizi bileşik yüzde 22.59 gerçekleşmişti. Ertesi gün yapılan değişim ihalesinde de Hazine yüklü satış yapınca o günün stresi içinde faizler yüzde 23.30 bileşiklere kadar yükselmişti. Ancak kurlardaki hareket pek de bu yükselişi destekler nitelikte olmamış, hareket görece olarak sınırlı kalmıştı.

O günlerde yazmış olduğum “Ardışık üç ihale tezi” başlıklı yazımda, bu ihaleden alanlar bir hafta içinde zarar ederler ise faizlerin daha da yükselebileceğine değinmiştim. Yine aynı yazıda faizlerdeki yükseliş sırasında 20.76-21.22 bileşik arasında bir boşluk (gap) olduğundan, bu boşluğun bir ara kapanacağına ve hatta bunun faizler daha da yükseldikten sonra gerçekleşebileceğine değinmiştim.

Burada yanılmışım. Gerginlik bir hafta bile sürmedi ve 20.85’lere kadar gerileyen bileşiklerle birlikte bu boşluğun önemli bir kısmı dün kapandı. Kalan kısmı da büyük ihtimalle bugün kapanacaktır. Bono bileşiklerinde 20.40-50 aralığına kadar bir düşüş olabilir. Hatta Londra’da yılın son büyük işini yaparak kârlarını cebe koyup, yıl sonu bonus hesaplarını yapmayı düşünenlerin yüzde 19’ları telaffuz ettikleri de piyasalarda konuşulanlar arasında. Şimdilik yüzde 20 bileşik seviyesinin altı biraz zor görünüyor.

Bu arada hatırlatmakta fayda var. Son günlerdeki hızlı düşüş sırasında da 22.82 ile 22.57 seviyeleri arasında da bir boşluk (gap) oluştu. Korkarım bu boşluk da bir gün kapanacaktır. Ancak zamanını şimdiden kestirmek için henüz erken.

Tabii ki bu arada döviz cephesinde de bono alma yarışı sırasında ciddi satışlar oldu. Uzun süre kırılmayan 1.49 seviyesinin altına, 1.4760 seviyelerine kadar gelindi. Buradan daha aşağı inme ihtimali, tıpkı faizlerde olduğu gibi sınırlı görünüyor. 1.4650-1.47 aralığı test edilse de bu seviyede uzun süre kalınmayabilir. Özellikle Dow Jones endeksindeki hareketlerden destek bulan bu gelişmelerin; yakın zamanda olduğunu tahmin ettiğim 12 bin civarındaki zirve seviyesi görüldükten sonra uzun süre devam etmeyebilir.

Yazının devamı...

Bonoda yabancı mı sattı, yoksa yerli mi almadı?

Geçen hafta yapılan yeni gösterge bono ihalesi öncesinde ve ihalede yükselen faizler, ihale sonrasında Hazine’nin yaptığı değişimde de yüksek satış yapmasıyla 23.30’lara kadar yükseldi. Bu yükselişin sebebi olarak da yabancıların gelişmekte olan ülke piyasalarındaki gerginlikden dolayı bonoları satmaları olarak algılandı.

Bu yorumda gerçeklik payı var. Ancak, sadece yabancılar satınca mı faizler yükseliyor? Bir de bardağın boş tarafından bakalım. Yükseliş, yerli bankalar almadığından da olabilir mi?

Bundan çok değil, altı ay ya da bir yıl öncesine kadar yerli bankalar bono piyasasında daha fazla söz sahibiydiler. Bilançolarında yüklü miktarda bono taşıyan yerli bankalar, ufak tefek kriz durumlarında; bono piyasasına alıcı olarak girerek piyasaları dengeliyor, faizlerin çok da yükselmesine meydan vermiyorlardı.

Hem kendi ellerindeki bonolardan istenmeyen zararlar yazılmasını önlemek, hem de tedirgin olup yüksek faizlerden de olsa bonolarını satmak isteyen yabancıların bonolarını iyi faizlerden almak için piyasaya giriyorlardı. İşler normale dönünce de bunları yine eski sahiplerine bir miktar da kâr ederek geri satıyorlardı.

Özellikle bu yıl başında ihraç edilmeye başlayan YTL eurobondlarıyla birlikte yabancı yatırımcıların doğrudan yada dolaylı olarak bono piyasasındaki paylarının artmasıyla yerli bankaların da tavırlarında değişiklikler oldu. Bundaki ilk faktör, gerginlik dönemlerinde hemen piyasaya girmek yerine, biraz daha beklemeyi ve yüksek seviyelerden almayı daha iyi öğrenmiş olmaları.

Bir diğer faktör de aslında bu tarz, piyasaya alıcı olarak giren; Türk bankalarının sayılarının da azalmış olması. Bunlardan bazıları ya yabancılar tarafından alındı ya da yabancılar ortak olarak geldiler ve kararları etkiliyorlar. Bazıları da “görücüye çıkmış” durumda, kendilerini beğendirebilmek için bilançolarında eskiye oranla daha dengeli riskler göstermek istediklerinden, eskiye oranla daha sakin davranıyorlar. Böylelikle artık ’yabancı’gibi reaksiyon göstermeye başlayan tüm bu bankaların çekilmesiyle piyasaya “dengeleyici-piyasa yapıcısı” olarak girecek ’yerli’banka bulmakta zor olacak.

Faizlerin yükselişindeki bir diğer etken de Hazine’nin tercihleri. Piyasada işlem gören gösterge bononun vadesinden sadece bir ay sonrasına yeni bir gösterge bono ihraç edilmesi piyasa katılımcılarında eski bonoyu bir an önce satma ihtiyacı doğurdu. Zira piyasada işlem yapanlar, her zaman en likit kağıtta durmayı tercih ediyorlar. Eski ’göstergeyi’satıp yenisini alıyorlar. Eskisindeki hızlı satışlar her seferinde faizleri ilk aşamada yükseltiyor. İhaleden bono alanlar her halikârda daha iyi seviyeden “kağıt almış” oluyorlar.

Hazine iki ‘gösterge bono’ arasındaki vadeyi üç aya çıkarmış olsa hem verim eğrisi oluşturma avantajını elde edebilecek, hem de eski tahvillerdeki hızlı satışlarla yükselen faizlerin yenisini etkilemesinden az da olsa korunabilecek. Vade ilerledikçe de aradaki 3 aylık döneme bir yıl ya da benzeri vadeli bonolar ihraç edebilme serbestisi de bir başka avantajı olacak.

Yazının devamı...

Ardışık üç ihale tezi!

Gelişmekte olan ülkelerde arka arkaya yapılan; 6 ay ve daha uzun vadeli, iskontolu bono ihalelerinden alanlar ihaleyi takip eden bir hafta içinde zarar ederler ise, faizlerde hızlı bir yükseliş olur! Bu tez aslında Türkiye ve Rusya piyasalarındaki gözlemlere dayanıyor. Bilimsel olarak ispatlama imkânım olmadı. Belki bir üniversite öğrencisi için tez konusu olabilir.

Bu sav yüzde 100 doğru olmasa da, yine de dikkatle takip edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu gözlemin son testi bugün olacak. Aşağıda Hazine’nin bu teze konu olabilecek özelliklere sahip son üç ihalesine ait bilgiler yer alıyor. Aynı dönemde yapılan diğer ihaleler ya kuponlu ve uzun vadeli ya da 3 aylık referans bono ihaleleri olduğundan konu dışı.

Bu üç ihaleye katılanlar; hem ihalelerde bir yılın 364 gün kabul edilmesinin, hem de kağıt değişimlerinin avantajlarını kullanarak getirilerini 20-35 baz puan arasında iyileştirme şansına sahip olmalarına rağmen ya zarardalar ya da riskli durumdalar. 7 Kasım vadeli bonomüşteriden talep görür düşüncesiyle fazla düşmedi. Benzer şekilde son ihale kağıdından kimse zarar yazmak istemediğinden işlemler ihale seviyesinde şimdilik duruyor.

Enflasyon rakamlarının beklentilerin az da olsa üzerinde gelmesi zaten uzun vadeli bono alma iştahının az olduğu bu dönemde, faizlerin yukarı gitmesine neden oluyor. Faizlerde Haziran sonundaki bileşik 23.25 zirvesi aşılır ise 23.50’de kısa süre için durulsa bile 24.80’nin görülmesi yüksek bir olasılık haline geliyor. Dün Güney Afrika para birimi randın yeni yüksek seviyeler görmesi, para sıkışıklığı nedeniyle fazla yükselemeyen kurların da yükselmesine neden olacaktır. Burada da 1.5350-1.5550 seviyeleri kritik. Tüm bunlar cari açık endişelerini yeniden “hortlatacak” haberler. Enflasyonun yüksek seyrini koruması faiz artışı beklentilerini artıracak ki bu da faizlere yeni bir baskı getirecektir.

Hiç mi iyi haber yok ? Var aslında ama, piyasaların moralinin bozulduğu bir ortamda kimse pek bakmayacaktır. Dün Brent petrolünün 1. kontratında 58.40 ile yılın en düşük seviyelerine yaklaşıldı. Cari açıktaki önemli kalemlerden petrol faturasının düşmesi iyi haber. Bir diğeri de bono faizlerinde 20.76 ile 21.18 arasındaki açıklık. Bu açıklık kapanacaktır. Ama 25 seviyeleri görüldükten sonra ama öncesinde. Şimdilik sonrasında görünüyor.

Yazının devamı...

Dalga mı? Tsunami mi?

Japonya’dan gelen faizleri artırma kararının dünya likiditesini sekteye uğratabileceği endişesi, Mayıs ayında tüm dünya piyasalarını olumsuz etkiledi. Ardından ABD Merkez Bankası’nın faiz artışlarında sona gelmesi, özellikle petrol fiyatlarında ve diğer emtia fiyatlarında yaşanan düşüşler “global enflasyon” endişelerini azaltınca, gelişmiş ülke piyasalarında Eylül ayında ciddi yükselişler oldu.

Hatta Wall Street’te Dow Jones Endeksi rekor kırdı. Dow Jones 2000’deki zirvesini geçerken, Avrupa’daki endekslerden hiç biri bunun başaramadığı gibi 2000 yılının yakınlarına dahi ulaşamadı. ABD’deki S&P ve teknoloji endeksi Nasdaq için de benzer bir durum söz konusu. Neredeyse Dow Jones bir istisna olarak kaldı.

Herkesin dikkatle bu endekste adeta ’ortaklaşa bir çabayla’ “sanal” bir zirve yaratılmış gibi görünüyor. 2007 yılında hem durgunluktan hem de enflasyondan etkilenecek diye düşünülen ve bu yıldan daha az büyümesi beklenen ABD ekonomisinde, nasıl oluyor da borsa endeksi yeni rekorlar kırıyor? “Uzaktan!” anlamak hayli zor. Teknik olarak 2000 yılıyla birlikte “çift tepe” olarak adlandırılabilecek bu duruma gelinmesinde “herkesin gönüllü katıldığı bir spekülasyonun” bunda bir payı olabilir mi? Uzaktan bu zirve suni bir zirve gibi görünüyor.

ABD Merkez Bankası’nın kısa zamanda faiz indirimlerine başlayacağı beklentisinden güç alan bu spekülasyonun; yüksek faiz seviyesinin devamı halinde, bir anda satışlara yenik düşmesi söz konusu. O zaman da birbirini tetikleyecek satışlar; Wall Street’te mutedil bir düzeltme ’dalgasından’çok, bir ’tsunami’ye dönüşebilir.

Sadece ekonomik verileri, endeksteki hareketleri izleyerek yapılan bu tahminler gerçekleşmeyebilir. Ancak bu yılın son iki ayı ya da yeni yılın ilk iki ayında bu tahminlerin gerçeğe dönüşmesi durumunda; gelişmekte olan ülke piyasaları Mayıs ayındakinden daha ağır bir darbe yiyebilirler.

Görünen o ki, son yükselişe eşlik edemeyen bir çok piyasa, Dow Jones’ta 10 bin seviyesinin altına kadar devam edebilecek düşüşe gereğinden fazla bir “endişeyle” katılabilir. Bu da İMKB’de Mayıs’ta görülen 31 bin 500 düzeyinin de altına inilmesi demektir ki, piyasalar için zorlu dönemler olacaktır.

İpuçları için bu hafta Hazine’nin yapacağı borçlanma ihalelerinin dikkatle izlenmesinde fayda var. Özellikle 4 Ekim’deki itfalarına karşılık çıkarılacak 22 aylık iskontolu tahvil ihalesi önemli. Zira son iki ihale de ihraç edilen bonoları alanlar; ihale ortalamalarına zarar etmiş durumdalar. Hatta bu iki ihalede ‘değişim avantajına rağmen’ zarar edenler bile oldu.

Bu durumun önümüzdeki haftaki ihalede de tekrar etmesi, uzun vadeli bono alıcılarının iştahlarını iyiden iyiye kaçıracaktır.

Yazının devamı...

PPK’da faiz değişmez, petrol düşer!

Piyasa katılımcıların büyük çoğunluğu bugün yapılacak PPK toplantısında faizlerin sabit tutulacağını bekliyor. Zira Merkez Bankası, Haziran’daki şok artışlarla belki de bugünlerde yapılması gerekebilecek arttırımları peşinen yapmıştı.

Geçtiğimiz hafta başlayan ve dün de devam eden gelişmekte olan ülke piyasalarındaki gerginliğin sürmesine rağmen faizlerde yeni bir artışa gerek de yok aslında. Zira piyasada MB’nin yüksek faiz vererek çekebileceği fazla likidite neredeyse kalmamış durumda. Bankacılık sistemindeki likidite, ancak kısa vadeli nakit ve disponibilite ihtiyaçlarına yetecek düzeylere kadar daralmış durumda.

Bunun da göstergesi ikincil piyasadaki gecelik faizler. MB gecelik faizleri yüzde 17.50 seviyelerinde iken bankalararası para piyasalarında faizler yüzde 19-19.50 seviyelerinde. Likidite daralması dövize gidebilecek fonları sınırlarken, “illaki döviz almak isterim” diyenler de mecburen bonolarını satıyorlar. Bu da bono faizlerinin yükselmesine neden oluyor. Hâl böyle olunca da MB’nin faizleri artırmasına gerek kalmadan piyasa kendi içinde dengelerini kurmaya başlıyor.

Bu durumdan şu anda en fazla bugünkü Hazine ihaleleri etkilecek görünüyor. İhaleye katılacak olanlar gergin ortamı bir parça lehlerine kullanmak isteyeceklerdir. Bu da ihale faizlerinin yükselmesine neden olacak görünüyor.

Petrol 60 doların altında
Geçtiğimiz hafta Brent petrolünün vadeli kontratlarında 60 doların önemli olduğuna değinmiş ve ilk aşamada -özellikle OPEC’in yorumları sonrasında- bu seviyenin kırılmayacağını belirtmiştim. Ancak dün 60 doların altına gelindi ve 59.32 seviyeleri görüldü. 60 doların altındaki bir kapanış bu yazı yazıldığı sırada henüz teyit edilmemiş durumda. Kapanış bazında 60 doların altındaki bir seviyeden işlemlerin olması, daha sonraki hedefler olarak düşündüğüm 54-56 dolar aralığına gelinme ihtimalini artıracaktır. Motorin ve benzin kontratlarındaki düşüşler ve özellikle de geçen hafta ABD’deki doğalgaz kontratlarında 4 milyar doları aşan bir zarar açıklayan Amaranth adlı hedge fonu diğerlerinin takip edeceği endişesi bu seviyelerin gerçekleşme ihtimalini artırıyor. (Biraz da batan ‘gemilerin mallarını’ ucuza alma isteği bunu destekleyecektir.)

Düşüşe diğerlerinden daha önce başlayan benzin fiyatlarında dip seviyelere oldukça yaklaşılmış durumda. Ancak hem ham petrolde hem de motorin kontratlarında daha da aşağı seviyelerin yakın zamanda görülme ihtimali var.

Yazının devamı...

Piyasalar neden karıştı?

IMF 13 Eylül’de açıklanan “Global Finansal İstikrar Raporu”nda; ‘gelişmekte olan ülkelerin Mayıs ayındakinden daha sert düzeltmelerle karşı karşıya kalabileceği’ uyarısına yer verdi. Eş zamanlı olmamakla birlikte gelişmekte olan ülke piyasalarından Tayland’da darbe, Polonya ve Macaristan’daki politik sorunlar, G. Afrika’nın 24 yılın rekoru cari açık, Ekvator’un borçlarını ödememesi endişesi gelişmekte olan ülke piyasalarında gerginliği tırmandırdı.

Brezilya’daki seçimler her ne kadar yerel bir mesele olsa ve hatta Lula’nın yeniden seçilme ihtimalinin yüksek olmasına karşın seçim başlı başına bir gerginlik sebebi. Tıpkı önümüzdeki yıl bizde de olacağı gibi.

Güney Afrika Randı dolar karşısında 16 Ağustos’taki 6.70 seviyelerinden dün 7.70 seviyelerine yükseldi. Benzer dönemde YTL kurları da 1.43 seviyelerinden dün 1.5490’a kadar geriledi.

Bizim piyasalarımızda her ne kadar kurlara tam olarak yansımasa da bono piyasalarındaki gerginlik 12 Eylül’de yapılan gösterge bono ihalesi sonrasında fazlaca hissediliyordu. 20.14 bileşik ortalamadan gerçekleşen ihaleden alanların yüzü bir türlü gülmedi.

Çarşamba günü özellikle Güney Afrika ve Brezilya para birimlerinde yukarı seviyelere doğru hareket edince bizde de hem borsa hem de bono da satış geldi. Satış sonrasında dövize gelen alımlar hem kurları yükseltti hem de stop loss’ların devreye girmesiyle hızını artırdı.

Önümüzdeki hafta ne olabilir?
Perşembe günü 1.4850 seviyelerinden kapanan yerel piyasa Cuma günü 1.5150 ile açılıp 1.5490’lara kadar yükseldi. Yüksek faiz seviyelerinde olmamız, dövizin çok daha yükselmesinin önünde bir engel. Önümüzdeki haftanın da yılın üçüncü çeyreğinin sonu olması nedeniyle özellikle bankalar kurların çok da fazla yukarı gitmesini istemez durumdalar.

Rand ve realde teknik seviyelerin hafta kapanışı bazında aşılmamış olması, 1.4850-1.5150 arasının hızlı geçilmiş olması nedeniyle önümüzdeki hafta kurlarda bu aralığa kadar bir gerileme olabilir. Faizlerde benzer bir seyir izlense de Ekim ayında yeni gösterge bononun ihalesi piyasalara yeni bir hareket getirecektir.

Önümüzdeki hafta geçtiğimiz haftanın yaralarının sarılması açısından göreceli olarak sakin geçebilir. Ancak “seçim sath-ı mahalline” girilmeye başlandığından önümüzdeki dönemde “gerginlikler” hiç bitmeyecek!

Yazının devamı...

Petroldeki düşüş sürüyor

Uluslararası piyasalarda FED faiz kararı öncesi sakin bekleyiş vardı. Bu sakinlikten ayrılan tek piyasa, fiyat düşüşleri devam eden petrol. Brent petrol 60.74 $’ı gördü, 60 dolara az kaldı! Salı günü açıklanan ABD çekirdek üretici fiyatlarının yüzde 0.2 artması beklenirken yüzde 0.4 azalış açıklandı. Bu düşüşte hızla düşen petrol fiyatlarının katkısı önemli. Yine Salı günü açıklanan ABD’deki yeni ev inşaatlarının üç yılın en düşüğünde olması da ABD Merkez Bankası’nın 2.5 yıldır yaptığı faiz artışlarının etkilerinin yavaş yavaş ortaya çıktığı gösteriyor. FED “bekle-gör” politikasında şimdilik haklı çıkmış görünüyor.

Faiz artışlarının büyümeyi yavaşlatacağı beklentisi, İsrail-Hizbullah Savaşı’nın ‘şimdilik’ yerine barış gücüne bırakması, Bush’un İran’la diplomasiye şans vereceğini açıklaması petroldeki düşüşü hızlandırdı. Dün ABD’deki özellikle petrol ürün stoklarının beklenenden yüksek çıkması fiyatların daha da düşmesine neden oldu. Bazı ürünlerin kontrat fiyatlarındaki bir günlük düşüş yüzde 4’ü aştı. İç piyasada motorin ve benzin indirimlerinin önümüzdeki hafta da devam etmesi söz konusu.

Tayland, Macaristan, Güney Afrika
Petroldeki bu iyi haberlerin yanı sıra gelişmekte olan ülkelerde ilginç gelişmeler yaşanıyor. Bir taraftan Taylan’da “modern” bir darbe olurken, Macaristan Başbakanı’nın istifası için halk sokaklara dökülmüş durumda. (Macarlara hak vermemek elde değil. Hiç kimse; gece, yatakta tek başınayken bile sesli dile getirmeyeceği sözleri sarfeden bir başbakana sahip olmak istemez.) Güney Afrika’daki eski başkan yardımcısı hakkındaki davalar ve altın fiyatlarında yaşanan sert düşüşler eklenince genel görünüm bozuluyor. FED’in faizleri artırmayacak olması gelişmekte olan ülkeler için olumlu bir haber olarak görülse de, ABD’deki muhtemel bir yavaşlamanın tüm dünya ekonomisini etkilemesi kaçınılmaz. Bu durum içinde bulunduğumuz gelişmekte olan ülke piyasalarını olumsuz etkileyecektir.

Buna bir de Türkiye, G. Afrika ve Macaristan gibi ülkelerin cari açık sorunları eklenince stres artıyor. Önümüzdeki yılın Türkiye için “seçim yılı” olması da bizim payımıza düşen gerginliği daha da artıracaktır. Nitekim bunun etkilerini bono piyasalarında “son viraja girildi” söyleminden sonra daha da net görülmeye başlandı. Özellikle yabancı yatırımcıların uzun vadeli bono ’iştahları’ azalmış görünüyor.

Yılsonuna kadar zaman zaman “iyimser” dönemler yaşayacağız. Ancak bu dönemler aynı zamanda portföy boşaltmak isteyenlere için de fırsat demek. Özellikle de borsada...

Yazının devamı...

F1’de haksızlık!

Hafta sonu tatilinden istifade edip piyasalardan biraz olsun ayrılarak 27 Ağustos’ta İstanbul Park’ta yapılan F1 yarışına biraz geç olsa da değinmek istiyorum. On yıldan beri otomobil sporlarıyla uğraşan, diğer yandan da bir F1 fanatiği olarak yarış sonrasında yaşananlara anlam vermem hayli zor.

F1, her ne kadar Ecclestone’un sahip olduğu bir şirket tarafından organize edilse de, Uluslararası Otomobil Federasyonu (FIA)’nın kurallarına uymak zorunda. FIA’nın; yarışların, yarışçıların ve de seyircilerin güvenliği için koyduğu kuralların yanı sıra ödül töreni için de koyduğu kuralları var.

Bu kurallara göre birincilik ödülünü yarışın yapıldığı ülkenin; yarıştaki en üst makamdaki yöneticisi, ikincilik ödülünü pistin bulunduğu bölgenin en üst düzey yöneticisi ve üçüncülük ödülünü de federasyon başkanının vermesi gerekiyor. Gerektiğinde bu kişiler resmi bir feragatname vererek, bu haklarını diğer önemli kişilere devredebiliyorlar.

Törende skandal
İstanbul Park’ta yarış organize etmek için Ecclestone ile anlaşmayı imzalayan ve ortakları arasında TOBB, İTO gibi kurumların bulunduğu MSO şirketi de bu koşulları baştan kabul etmiş durumda. Tüm bu süreç bilinirken, birincilik ödülünün bir ‘şark kurnazlığıyla’ Mehmet Ali Talat tarafından verilmesi bir skandala yol açmış durumda.

Verilen bilgilere göre TOMSFED Başkanı Mümtaz Tahincioğlu sadece kendisi için tanınmış haktan İTO Başkanı Murat Yalçıntaş lehine yazılı bir feragatname ile çekilmiş. Bunun KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın resmi olarak onaylanması olarak sunulması ve ardından da federasyon başkanının kamuoyu önünde, haksız bir şekilde “tabansızlıkla” suçlanması, işin boyutunun iyiden iyiye büyümesine neden oldu.

Türkiye’ye Dünya Ralli Şampiyonası (WRC)’nin, Avrupa Ralli Şampiyonası (ERC) ve özellikle F1’in gelmesi konusunda büyük gayret gösteren ve getiren, F1 pistinin yapılmasından sonra da Le Mans Series ve Alman DTM yarışlarının da Türkiye’de yapılmasını sağlayan Mümtaz Tahincioğlu’na büyük haksızlık yapıldığını düşünüyorum.

Görüldüğü kadarıyla Federasyon; önemli bir ceza almamak için olayı uluslararası platformlarda basit bir “ödül töreni hatası” gibi sunma konusunda çaba gösteriyor. Olayın bir ‘sarı kart’ ya da para cezasıyla atlatılmaya çalıştığı bir dönemde, meselenin kamuoyuna taşınması, vahim sonuçlar doğurabilir.

F1’in kaybı büyük zarar getirir
Dışişleri Bakanlığı’na bile danışılması gereken bir kararın, son dakika da “oldu bitti” ile alınması, Kıbrıs konusuna ne gibi bir katkı sağlayacağını bilemiyorum. Ancak prosedürleri baştan belli; hem Türkiye’nin tanıtımı, hem de motor sporları için önemli bir organizasyonun yitirilmesinin zararı çok daha büyük olacaktır.

Üç yıllık anlaşma ile bir Türk firmasının adını verdiği F1 yarışları; sırf “popülist” bir yaklaşım nedeniyle giderse artık pisti de birilerine hediye ederiz herhalde.

Yarışı (!) mükemmel organize edip yöneten TOMSFED’e, altyapı konusunda belediyeye, yarış öncesi ve sonrasında tüm trafiği düzenleyenlere teşekkür etmemiz ve başarılı organizasyonla gurur dumamız gerekirken şimdi de Paris’te “savunma vermekle” uğraşıyoruz!

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.