Şampiy10
Magazin
Gündem

Hedge fonlar birbiri ardına batar mı?

Eylül ayı ortalarında 6.5 milyar dolarla batan Amaranth adlı hedge fonu Citadel ve JP Morgan “devralmıştı”. Geçen hafta ise Citadel ile ilgili “batıyor” dedikoduları petrol piyasalarına satış getirdi.

Genel alım iştahı azaldığından, böylesi satışlar fiyatlar üzerinde etkili oluyor. Fiyatların yükseleceği beklentisi hakim olsaydı zaten ne Citadel, ne de Amaranth için sorun olurdu. Şimdilik Citadel’le ilgili sadece söylentiler var. Ancak bu söylentilerin gerçeğe dönüşmesi halinde işlerin karışması an meselesi olur.

Amaranth’dan daha büyük bir batış olması durumunda sadece emtialarda işlem yapan değil, hemen hemen tüm hedge fonlar bundan etkilenecektir. Onlarda piyasasına, ülkesine bakmadan ellerindeki malları bir an evvel boşaltmak isteyeceklerdir ki bunun bizi de etkilemesi kaçınılmaz.

Ancak herkes en azından bu yılı sükûnet içinde bitirip, huzur içinde ’şükran gününü’ ve ’noel’i kutlamak istediğinden, kimse ’yürüyen tekere çomak sokmak’ istemeyecektir. Citadel’in ortağı JP Morgan’dan bunların en başında geliyor ki bu meseleyi sorunsuz geçiştirebilmek için gerekirse FED’le bile işbirliğine gidebilir. Yada tam tersi, FED bile JP ile işbirliğine gidebilir. Tıpkı 1998’de LTCM krizinde Greenspan’in yaptığı gibi. Ancak Ocak ayından sonra böyle bir haber gelirse istisnasız tüm piyasalar “çığ altında” kalabilir.

Yazının devamı...

Nereye kadar euro?

AB bölgesindeki ekonomi aktivitelerdeki yavaşlamaya rağmen, euro bu yıl içinde başta dolar olmak üzere diğer önemli paralara karşı yükseldi. Yaz aylarındaki yazılarımda euronun önce 1.25 ardında 1.21 seviyelerine kadar gerileyeceğine değinmiştim. Ancak bu beklentimi şimdilik erteleme gereği ortaya çıkmış görünüyor.

2004 yılının son gününde 1.3667 seviyesi görülmüş ve neredeyse bir yıl sonra; 2005 yılı Kasım ayında; 1.1638 seviyesine kadar bir düşüş yaşanmıştı. FED’den gelen faiz artışları bu hareketin ardındaki en önemli destekleyici unsur olmuştu. ABD ekonomisinde faiz artışlarının durması ve euronun da bu artışlara katılmasıyla euro, dolar karşısında değer kazanmaya başladı. Haziran ayında 1.2979’a kadar yükselen euro bu seviyesini tam olarak koruyamasa da 1.25-1.29 aralığında kalmayı başardı. ABD’den ardarda gelen dış ticaret açığı rekorları da buna yardımcı oldu.

Euronun dolar karşısındaki yükselişinin, AB bölgesi ekonomilerinin başarısından kaynaklandığını düşünmek hata olur. Zira AB bölgesinden, Almanya hariç, ciddi anlamda büyüme, üretim ve ihracat rakamlarında euroyu destekler veriler gelmiyor. Dünyanın lokomotifi durumundaki ABD ekonomisinin yavaşlaması durumunda, AB bölgesinin lokomotif görevini yüklenmesi de pek mümkün görünmüyor. Fransa yılın üçüncü çeyreğinde hiç büyümezken, İtalya ve Fransa’da Eylül ayında endüstriyel üretimde yüzde 1’lik düşüşler yaşanmış durumda.

Bir başka deyişle euronun değer kazanması, AB bölgesinin ekonomik başarılarından değil, ABD’de ekonomisinin çifte açıklar nedeniyle yaşadığı zaafiyetten kaynaklanıyor. Haziran ayından bu yana euronun seyrine bakıldığında da paritede görülen zirveler; her seferinde bir öncekinin altında kalıyor. 5 Haziran 1.2979, 21 Ağustos 1.2939 ve son olarak da 10 Kasım’daki 1.2900 seviyelerinden de görüldüğü üzere, euronun izlediği trendin kırılması ve daha da yukarı gitmesi şimdilik zor görünüyor. Önümüzdeki bir kaç hafta içinde euronun 1.2620-1.2670 arasında kadar gerilemesi yüksek olasılık. Bu seviyelerin aşağı kırılması durumunda ise bir önceki dip seviyeleri olan 1.2470 destek olacaktır. Bu seviyenin aşağı kırılması; bu yıl içinde; pek mümkün görünmüyor. FED ve Avrupa Merkez Bankası’ndan gelecek faiz haberleri belirleyici olacak. Ancak 2007’de ABD büyümesinin yavaşlaması, belki bir veya bir kaç faiz indirimini gündeme getirecek. Bunun da iki büyük para arasındaki faiz farkının, euro lehine dönmesine yardımcı olacak gibi görünse de, yavaşlamanın etkisiyle gelecek “daralan” dış açık verileri doları destekleyecektir. Euro, 1.29 seviyesini 2007’nin ilk çeyreğinin sonuna kadar kıramaz ise, önümüzdeki yıl yeniden 1.21 seviyeleri konuşuluyor olabilir.

Yazının devamı...

Merkez Bankası eliyle seçim politikası

30 milyon dolarlık ek opsiyon hakkıyla birlikte günlük döviz alımı 45 milyon dolara kadar çıkabilecek. MB Başkanı Sn. Yılmaz’ın geçtiğimiz Salı günkü “döviz alım ihalelerine başlamak durumundayız” açıklaması Cuma günü uygulamaya konuldu.

Döviz ihalelerinin rakamı ufak olacak ama yine de bu ihalelerden bankalara az da olsa ek bir kâr imkânı doğacaktır. Tıpkı 15 Mayıs’taki kriz dönemine kadar yapılan ihalelerde olduğu gibi. Bankalar kâh ihaleyi “manipüle” ederek, kâh ihalayi bahane ederek müşteriler üzerinden üç-beş kuruş kazanma imkânına yeniden kavuşuyorlar.

Enflasyon hedefi gerçekçi değil
MB, hem “enflasyon mektubunda” hem de basın toplantılarında enflasyon hedefine ulaşmak için gerektiğinde faizleri yükseltmekten kaçınmayacağı mesajını vermişti. Döviz alımı ve faiz mesajları bir arada değerlendiğinde kısa vadede faizlerin düşmeyeceği, YTL’nin değerli kalmaya devam edeceği net olarak ortaya çıkıyor.

Bunu gören özellikle yabancı yatırımcılar; son iki haftada hazine ihalelerine “aşırı” ilgi göstermişti. Neden göstermesinler? Hem faiz yüksek hem de dövizi MB alacak. Merkez Bankası’nın önceki yıllarda olduğu gibi izlediği politika aynı: “yüksek faiz, düşük kur eşittir düşük enflasyon.”

2007 yılı enflasyon hedefi yüzde 4. Ekonomiyi ve piyasaları izleyenlerin hemen hemen tamamı bu hedefin tutturulma ihtimalini düşük görüyor. Ama MB daha gerçekçi bir hedef yerine bu rakamda ısrar ediyor. Hedefe ulaşabilmek için de elindeki tek silah olan faize sarılıyor.

Sanal zenginlik fırsatı!
Faizler yüksek kaldıkça da kurların artma ihtimali -eğer dış bir şok gelmez, içeride cumhurbaşkanlığı gerginliği olmaz ise- oldukça sınırlı. Kurlarda ani hareketlerin olmaması, bir tür “sanal zenginlik” hissinin devamı anlamına geliyor ki, seçim sath-ı mahalline girildiği bir dönemde iktidar için bulunmaz bir nimet.

Her ne kadar hükümet ‘seçim ekonomisi uygulanmayacak’ diyorsa da hazırlanan bütçe de 2007 faiz dışı fazla oranı 2006’daki beklenti olan yüzde 7.7’den 5.7’ye iniyor. Bütçe dengesi de -3 milyar YTL’den -16.7 milyar YTL’ye çıkıyor.

Bunun bir kısmı Mayıs ayında artan faizlerin ödenmesine ve sosyal güvenliğe giderken, kalanı da nihayetinde seçim yılında harcanacak. MB enflasyon hedefini tutturmak için faizleri yüksek tutmaya devam ederken, diğer yandan hükümet ekonomiye kaynak aktaracak, likidite verecek. MB bu likiditenin dövize gitmemesi için ya faizleri yüksek tutacak belki de arttırmak zorunda kalacak.

Yeter ki döviz kurları artmasın, ekonomi “tıkırında” görünsün. İşte tam bu noktada MB istemeden de olsa uygulayacağını belirttiği politikalarla, hükümetin seçim ekonomisi uygulamasına yardımcı oluyor.

Maliyet yine Hazine’ye, daha doğrusu hepimize yüklenecek.

Yazının devamı...

Cazip faiz = kolay borçlanma

Geçen Cuma açıklanan ve beklentilerin altında gelen enflasyon rakamları ‘coşkuyla’ karşılanmıştı. Dünya piyasalarında, özellikle ABD’de Salı günü yapılan seçimlere girilirken “oluşan” iyi havadan, tüm gelişmekte olan ülke piyasaları gibi biz de nasibimizi aldık. İyimser havanın oluşmasında ABD’deki seçim için yaratılan “yumuşak” atmosferin yanı sıra, Japonya’dan gelmesi beklenen faiz artışlarının ertelenmesi de etkili oldu.

Bu durumdan yararlanmak isteyenler Hazine’nin ihraç ettiği tahvillerden almak için adeta “kuyruğa girdi”. Cuma günü gelen satışlarla düşen dolar kurları da cesaretleri iyiden iyiye artırmıştı. Hazine; ihaleler öncesinde “ortalamadan alırım” diyenlerin verdikleri ROT tekliflerinin tamamını karşılamış olsaydı 8.3’lük itfasının fazlasını karşılayabilecekti. Ancak daha önceki ihalelerde de olduğu gibi, normal bir ihale süreci yaşanması ve sağlıklı bir ihale ortalaması oluşabilmesi için sınırlı ROT satışı yaptı. Yeniden ihracı yapılan 13 Ağustos 2008 vadeli 664 günlük tahvile gelen 8.755 milyon YTL’lik ROT talebinin sadece yüzde 30’luk kısmı Hazine tarafından karşılanırken 2,626.8 milyonluk satış gerçekleşti. Bu kağıdın ihalesinde ise 6.5 milyar talebe karşın; 1.8 milyarlık (nominal) satış, yüzde 20.89 bileşik seviyesinden gerçekleşti. Böylelikle iki ihaleye gelen talebin yaklaşık yüzde 27.7’si karşılanmış oldu.

YTL’deki cazip faiz başta yabancı yatırımcılar olmak üzere hemen herkesi cezbediyor. MB Başkanı Sn. Yılmaz’ın “Ekim ayı enflasyonu olumlu algılandı ama ileriye dönük çok fazla bilgi yok” şeklindeki yorumuna rağmen ihalelere talep “aşırı” oldu. Hem reel faiz seviyemiz yüksek, hem de MB’den bu seviyelerin devam edeceğine dair sürekli mesajlar geliyor. Gerek enflasyon “mektubunda” gerekse de Sn. Yılmaz tarafından değişik vesilelerle; seçimlerden ve hükümet uygulamalarından kaynaklanan riskleri bertaraf edebilmek için yine faiz silahı kullanılacağı net olarak ortaya konuyor. Yani enflasyon hedefine sadece ve sadece yüksek faiz ve düşük kur ile varılmaya çalışılacak. Hal böyle olunca da YTL’ye rağbet artıyor, kimse fazla döviz bulundurmak istemiyor. Kurlar geriledikçe cari açık ‘sıçrıyor’. Açık geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 59.6’lık artış gösteriyor ve 25.33 milyar dolar ile “zirve” yapıyor. Tam da bu ortamda MB döviz almak zorunda kalacağını açıklıyor.

Zorlu bir denklemle karşı karşıyayız. En azından yılbaşına kadar da bu denklemle yaşamaya devam edeceğiz görünüyor. Kimse “yürüyen tekere çomak sokmak” istemiyor.

Sonrası için şimdilik yer kalmadı!

Yazının devamı...

Enflasyondan iyi haber!

Ekim ayına ait enflasyon rakamları korkulan kadar yüksek çıkmadı. Piyasa beklentileri; tüketici fiyatlarında (TÜFE) yüzde 1.55, üretici fiyatlarında (ÜFE) ise yüzde 0.9 idi. Buna karşın TÜFE yüzde 1.27, ÜFE yüzde 0.45 artış gösterdi.

Merkez Bankası’nın ısrarla vurguladığı konut sektöründeki artış yüzde 1.29 ile sürerken, rakamların beklentilerin altında kalmasındaki önemli faktörler, Ramazan ayına rağmen gıdadaki artışın yüzde 0.76’da, ulaşım sektöründeki artışın da sadece yüzde 0.08’de kalması denebilir. Uluslararası piyasalardaki düşüşlere bağlı olarak benzin fiyatlarının yüzde 9.63, motorinin de yüzde 6.75 gerilemesi nihayet TÜFE’ye olumlu katkı yaptı.

ÜFE ise üretim sektörü fiyatlarının yüzde 0.07 ve ilginç bir şekilde tarım sektörü fiyatlarının yüzde 0.41 gerilemesiyle beklentilerin oldukça altında kaldı. Sera geçiş mevsiminde olunması tarımsal ürün arzının kısa süreli de olsa hızlı artmasına neden olduğundan bu düşüş anlaşılabilir. Buna karşın aşırı yağmurların sera üretimini olumsuz etkileme ihtimali önümüzdeki aylarda bu olumlu etkiyi olumsuza çevirebilir. Sanayi fiyatlarındaki düşüşün MB’nin dediği gibi bir kısmı “verimlilik artışıyla” açıklansa da bana göre düşük giden kur seviyesinin katkısının yanında pek de lâfı olmasa gerek.

Diğer taraftan doğalgaz fiyatlarına yapılan zamlar ay sonuna denk geldi ve enflasyon hesaplarına önümüzdeki aydan itibaren yansıyacak. Benzer şekilde IMF birinci başkan yardımcısı Lipsky’nin “...başta elektrik olmak üzere KİT ürünlerine zam yapılması gerek” yorumunun da önümüzdeki aylarda uygulanmaya konması durumunda “ertelenmiş” olan bazı etkilerin ortaya çıkması söz konusu. Beklentilerin altında gerçekleşen enflasyon rakamları borsanın kapanışından sonra açıklandığı için endeks üzerinde etkili olmadı. Ancak bono ve döviz cephesi, rakamları oldukça sevdi. Dolar, data sonrasında 1.4430’a kadar geriledi. Bono faizlerinde de benzer bir seyir izlendi ve gösterge bononun bileşikleri 21.90’dan 21.10’a indi.

Tam da “ikramiye mevsimine” girilmişken gelen bu iyi haberi piyasalar sonuna kadar kullanacaktır. Gerçi önümüzdeki hafta Hazine iki tahvil ihalesi yapacak. Bu nedenle faizlerde ilk iki günde düşüş sınırlı kalsa ve hatta bir parça yükselse de, yıl sonuna doğru daha düşük seviyeler görülebilir. Yine de düşüşler Merkez Bankası’nın faiz seviyesine bağlı olarak sınırlı kalacaktır. Zira Merkez Bankası enflasyon raporunda faiz indirme konusunda hiç de umut verir gibi değil...

Yazının devamı...

Hedge mevsimi

Hedge; İngilizce’deki ‘çit, çitle çevirme’ anlamından yola çıkılarak; finansal piyasalarda risklerden korunma amacıyla yapılan işlemlerin genel adı olarak kullanılıyor. Herhangi bir pozisyon taşıyan, para kaybetmekten endişe eden herkes, hedge işlemi yapabilir. Kurların artacağına inanan ithalatçılar veya ihracatçılar; muhtemel kur hareketlerine karşı; forward, opsiyon v.b. türev ürünleriyle kendini koruyabilir. Altın, gümüş ya da değerli metallerle işleriyle uğraşanlar, future ya da swap gibi ürünlerle kendilerini muhtemel kayıplardan koruyabilirler.

Peki Türkiye’de bu ürünler yaygın olarak kullanılıyor mu? Cevap henüz hayır. Ama bu ürünleri sunan ve kullananların sayısı her geçen gün artıyor. Hem piyasalardaki genel faiz seviyesinin düşmesi, hem de belli bir istikrara kavuşulmasıyla bu ürünlerin işlem hacimleri artmış durumda.

Bu ürünleri kullanmanın bir diğer faydası da kişi ya da firmaların piyasalarda “spekülasyon” yapmaktansa; önceden kârlarını ya da maaliyetlerini sabitleme fırsatını yakalayabilmeleri. Biz de kimse bu şansı pek kullanmak istemiyor. Herkes işini “Allah’a havale etmeyi” tercih ediyor. Önümüzdeki yıl tüm ülke önce Cumhurbaşkanlığı, ardından genel seçimle yatıp kalkacak. AB ilerleme raporundan çok da iç açıcı haberler gelmiyor. Bu arada ABD’nin Irak’tan çekilmesinin tartışıldığı bir sırada Güneydoğu ve Irak meselesini de unutmamak gerek.

Sonuç olarak önümüzdeki yıl bir çok politik riski konuşuyor olacağız. Yüksek faizler ve global iyimserlikle gerileyen kurlar, bir çok kişi veya kurumu rehavete itmiş durumda. Özellikle uluslararası finansal piyasalardan borçlanan, bilançolarını yıl sonunda daha “şık” göstermek isteyen ya da ithalat ağırlıklı yapısı olan kurumların yıl sonundan önce cari seviyelerden bazı döviz risklerini azaltmalarında fayda olabilir. Bunun için hemen döviz almak gerekmiyor. Cüzi oranlarda primler ödenerek ya da ilerideki kurları sabitleyerek tamamından olmasa bile risklerinin bazılarında kurtulma “şansları” var.

Dolar kurlarının düşme potansiyelinin azaldığı bir dönemdeyiz. Dolar/YTL’de 1.4315 seviyelerine kadar geri çekilme yaşanabilir. Ancak daha aşağısı şimdilik zor görünüyor. 1.4675’in üzerindeki bir kapanış olması durumunda ise kurlardaki hareket hızlanabilir.

Kurların yukarı doğru gittiği bir zamanda panikle yapılmaya çalışılan hedge işleminin maliyeti çok daha yüksek olacaktır. Asıl önemli olan kurların düşük seyrettiği, volatilite priminin düşük, havanın olumlu olduğu bir dönemde hedge işlemlerinin yapılmasıdır ki hedge maliyetleri düşük olsun, hedge bir işe yarasın. Bu yüzden hedge mevsimindeyiz!

Yazının devamı...

Citibank bereketi

Citibank’in Akbank’ın yüzde 20’sini 3.1 milyar dolara alması, piyasalara önemli bir moral kaynağı olmuştu. Yönetim kurulunda bir üye bulunduracak olması, karar alma sürecinde etkin rol alamayacağı bir ortaklık için ödenen bu rakam, Financial Times tarafından da “ucuz” bulunmamıştı.

Üç günlük bayram tatilinin ardından, dünya borsalarının İMKB’nin tatilde olduğu sürede yaşadığı yükselişler, dün tek günde kapatıldı. Üç günlük farkı kapatmak isteyen İMKB’ye destek yine Citibank’tan geldi. Borsanın ilk seansında Citibank’ın “Petroldeki düşüşlerden dolayı Rusya’nın ağırlığının azaltılması, Türkiye’deki yatırımların arttırılması” yönündeki raporu, hem borsaya hem de döviz ve bono piyasalarına ivme kazandırdı. Citibank’in Türkiye’ye yatırım yaptıktan hemen sonra böylesi bir rapor yayınlaması ilginç bir raslantı olsa gerek!

İMKB endeksi günü yüzde 2.39 yükselişle 40 bin 591 seviyesinden kapatırken, dolar kurları güne 1.4560 seviyelerinden başlarken gün içinde 1.4440 alış seviyelerine kadar geriledi. Bono cephesinde de bir önceki Cuma gününe göre 40 baz puanlık bir düşüşle bileşik yüzde 20.4 seviyelerine kadar gelindi.

Daha önceden de değindiğim gibi 7 Kasım’daki ABD Senato seçimleri nedeniyle piyasalara ‘pompalanan’ iyimser havanın son haftalarda tüm dünya piyasalarında yaşanan iyimser havada payı var. Teknik analizler; ABD borsalarında önümüzdeki iki hafta içinde kısa vadeli zirvelerin görüleceğine işaret ediyor. ABD borsalarında 18 Temmuz’da başlamış olan son rallide aşırı iyimserlikle, “aşırı alım” bölgelerine gelinmiş durumda. Yıl sonu ‘defter kapatma’ sezonlarında yaşanan iyimserliğin benzeri bu yıl da yaşanıyor.

IMKB için 40 bin 300-500 seviyesi önemli bir direnç noktasıydı. Dün bu seviyelerin üzerinde bir kapanış oldı ancak bugün bunun teyit edilmesinde fayda var. Zira haftalık kapanış daha önemli. 40 bin 500’ün yüksek işlem hacmiyle “hızlı” geçilmesi halinde 41 bin 900 ve ardından da 42 bin 550 seviyeleri resmin içine girecek.

Düzeltmeler yaşanacak
Bono faizlerinde de yüzde 20.4 bileşik seviyesi önemli. Her ne kadar geçen Cuma ve dün arasında yüzde 20.80 ve 20.75 arasında küçük bir “gap (açıklık)” bulunsa da 20.4’ün altında haftalık bir kapanış önce 20.25 ardından da 19.75 seviyelerine kadar faizlerin gerilemesine yol açabilir.

Bunlar işin “coşku” tarafıydı. Diğer yandan İMKB’de 40 bin 500’ün üstünde haftalık bazda çıkılmadığı, faizlerde de 20.4 bileşiğin altına inilemediği takdirde düzeltmeler yaşanacaktır.

Yine de Londra piyasalarının “yıl sonu” olan Kasım ayı rahat geçeceğe benziyor. Sonrası için yazmaya devam edeceğim.

Yazının devamı...

Akbank satışı ve ABD seçimleri!

Salı günü borsa seansının kapanışı sonrasında açıklanan Akbank’ın yüzde 20’sinin Citigroup’a satışı dün borsayı coşturdu. Güne çekingen başlayan borsa, döviz ve bono piyasalarının da olumlu bir havada olmasından faydalanarak endeks bazında yüzde 3.35 yükseldi. Faizler yüzde 21’in altına inerken, dolar 1.4650’lere kadar geriledi.

Bu iyimser havanın ardında sadece Akbank’ın satışı mı vardı? Tabii ki değil. 2007 yılının seçim yılı olmasına rağmen bir ABD bankasının, hele ki Citibank gibi bir bankanın bir Türk bankasını bu dönemde alması olumlu bir gösterge.

Peki ‘olumlu havada’ ABD’de 7 Kasım’daki seçimlerin bir etkisi olabilir mi? ABD Senatosu’nun 100 üyesinin üçte biri her iki yılda bir yenileniyor. Seçimde 33 üye yenilenecek. Halen mecliste; 55 senatör Bush’un Cumhuriyetçi Partisi’nden, 44’ü Demokrat Parti’den ve bir de bağımsız senatör var.

Bu seçimlerde Demokratların şu andaki sandalyelerini koruyup 6 yeni sandalye kazanmaları durumunda (bağımsız senatörün de Demokratlar ile birlikte hareket etmesinden dolayı) Bush senatoda çoğunluğu kaybedecek. Popülaritesi iyiden iyiye azalmış olan Cumhuriyetçiler ve Bush açısından bu seçim önemli. Seçim günü aynı zamanda 36 yeni eyalet valisi de seçilecek.

Görünen o ki; Beyaz Saray bu seçimler öncesinde piyasalara elinden geldiğince iyimserlik ‘pompalamaya’ çabalıyor. Bu çabayı takdirle karşılayıp destekleyen Wall Street de olayı elinden geldiğince abartıyor ve Dow Jones’ta rekor kırılıyor. İşin ilginç yanı bu rekorların önümüzdeki yıl ABD’deki büyümenin düşeceği, hatta bir stagflasyon beklentisinin arttığı dönemde olması da ayrıca dikkat çekici.

Son iki gündeki ABD enflasyon verileri; cari faizlerin enflasyonu kontrol altına almak konusunda yeterli olduğu izlenimini tam olarak uyandırmıyor. Her ne kadar ABD Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke verilere bakıp karar verileceğini söylüyor ve piyasalarda yeni yılla birlikte ‘faiz indirimi’ bekliyor olsa da, bazı FED üyeleri faizlerin yükseltilebileceğinden bile söz ediyor olması dikkat edilmesi gereken bir nokta.

Faizlerin geleceği konusunda karar vermek için daha zaman var. İMKB’de bir haftadır süren alışların yıl sonu hareketliğinin de katkısıyla en azından ABD seçimlerine kadar sürmesi ihtimali var. Endekste 40 bin 300-40 bin 800 aralığı önemli. Diğer piyasaların desteklememesi durumunda bu seviyelerden kâr realizasyonu gelebilir. Alımların sürmesi halinde 42 bin 500 resmin içine girecektir.

Dünya piyasalarını da izlerken, borsada bu iki seviyede dikkatli olmakta fayda var.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.