Şampiy10
Magazin
Gündem

Kış bastırdı, petrol fiyatları artıyor!

Bu kış havaların sıcak gitmesi “ahengi” bozdu. Petrol fiyatları, “ılıman” bir kış tahmini nedeniyle Ocak ayında 60 dolarlardan 50 dolar seviyelerine kadar geriledi. Düşüşte hedge fonların ‘hızlı’ satışlarının da payı yadsınamaz.

Ocak ayının son gününde, pek fazla kimsenin anlam veremediği hızlı alımlar oldu. Bir kısım raporlar bu hareketi ay sonu nedeniyle kapatılan ‘açığa satılmış - short’ pozisyonların kapatılmasına, bir kısmı da hava sıcaklıklarının düşme beklentisiyle yapılan alımlara bağlıyordu.Alımların yapıldığı günlere bakıldığında ne hava tahminleri ne de “işi petrol olmayanların” pozisyonları bu hareketi anlamlı kılmıyordu. Ancak takip eden birkaç günde Amerika’da havaların soğuması ve hava tahminlerinin soğuk havaların 10-15 gün devam edeceğini söylemesiyle -yani geç de olsa kışın bastırmasıyla- son iki üç günde alımlar daha da hızlandı ve yeniden 59-60 dolar aralığına kadar gelindi.

Neden ABD’deki havalar bizim petrol faturamızı bu kadar etkiliyor. Bunun ardında ABD’nin; dünyanın en büyük petrol tüketicisi olması ve hava şartlarındaki değişimlerin toplam talep üzerinde ciddi etki yaratmasının rolü büyük. Bu işin ‘temel analiz’ tarafı.

İşin ‘popüler analiz’ tarafına baktığımızda da, petrol piyasalarında en fazla hacim Amerikan piyasalarında gerçekleşiyor. Evinden çıkıp da soğuk hava ve karla karşılaşan traderlar, “havalar her yerde soğuk olur-petrole olan talep artar” düşüncesiyle alıma geçince olan oluyor.

Tabii bir de ABD Başkanı Bush’un; ülkenin rezervlerini 2027 yılına kadar ortalama 700 milyon varilden 1.5 milyar varile çıkaracaklarını açıklaması da işin tuzu biberi oldu. Günlük 100 bin varillik ek talebe denk gelen bu karar, istim üstündeki piyasalarda etkili oldu. Belki uzun vadede Irak petrolünün devreye girmesiyle etki azalabilir ancak kısa vadede yükselişi destekledi.

18 Ocak’ta Brent petrolünün ilk kontratında görülen 50.75 dip seviyesinden sonra, dün 59.39 ile yıl başındaki seviyelere oldukça yaklaşıldı. Bu seviye aynı zamanda 8 Ağustos 2006’taki 78.65 dolardan buyana süregelen düşüş trendine denk geliyor. Eğer bugün Brent petrolü birinci kontartı 60 dolar seviyelerinde işlem görür ise fiyatların 62-64 aralığına kadar çıkması söz konusu olacaktır.

Hal böyle olunca da petrol ürünlerine zam kaçınılmaz oluyor. Fiyatların önümüzdeki iki günde bu seviyelerde kalması durumunda, ilk aşamada motorin fiyatlarına zam gelecek. Tam küresel ısınmanın, petrol fiyatlarının düşmesine yardımcı olacağını konuşurken, bu zamlar hiç de işimizi kolaylaştırmıyor. Bir de tarım cephesinden darbe yiyince, küresel ısınma dönüp dolaşıp bizim enflasyon hedefini vuruyor...

Yazının devamı...

Enflasyondaki sürprizin etkisi sınırlı olabilir!

Ocak ayı enflasyon rakamları beklentilerin üstünde gerçekleşti. TÜFE ve ÜFE’de piyasa beklentisi sırasıyla yüzde 0.35 artış ve yüzde 0.2 düşüş idi. Ancak gerçekleşme yine sırasıyla yüzde 1 artış ve yüzde 0.05 düşüş olarak gerçekleşti. Her ikisi de beklentilerin üzerinde geldi.

Tüketici fiyatlarında tekstil ürünlerinin fiyatları; sıcak havaların ve erken başlayan indirimlerin etkisiyle yüzde 8.43 düşerken, tarım ürünlerinden gelen yüzde 4.44’lük artış yüksek çıkan TÜFE’nin “baş sorumlusu” durumunda. Tarım fiyatlarının yükselmesi sıcak geçen kış mevsimiyle orantılı. Zira özellikle Avrupa’nın kışlık gıda ihtiyacının önemli kısmını karşılayan İspanya’da, olumsuz hava koşulları nedeniyle oluşan üretim açığı Türkiye’den karşılanınca, bizdeki fiyatlar da hızla artış gösterdi. Bu da bize enflasyon olarak yansıdı.

Böylesi bir sorunla karşılaşabileceğimize 28 Ocak’ta Tek Borsa dergisinde yayınlanan “Isınan Havaların Sürprizleri” başlıklı yazımda değinmiş ve “Öncelikle yağışların azalması ciddi bir sorun. Bu durum içme suyu konusunda sıkıntıların başgöstermesine neden olabilecek. Belki de daha önemlisi tarımda önemli ölçüde üretim kaybını da beraberinde getirecek. Büyük oranda kendine yetebilen bir ülke olarak tarımsal alandaki üretim kaybı, hem dışa bağımlılığımızın artmasına, milli gelir kaybına, özellikle de halen ciddi oranda istihdam sağlayan tarım sektöründeki kişi başına düşen geliri azaltacaktır.

Tarımsal üretimdeki kayıp nedeniyle tarımsal ürün fiyatları artacağından, enflasyon üzerinde baskı oluşacaktır. Özellikle yaz aylarında enflasyonun kurtarıcısı gıda fiyatlarının düşmemesi ve hatta yükselmesi enflasyon mücadelesinde Merkez Bankası’nın (MB) işini zorlaştırabilir” demiştim.

Her ne kadar sıcak havalar nedeniyle düşen petrol fiyatlarından dolayı önemli bir kazanımımız olsa da, bu kez (şimdilik) içeriden değil de dışarıdan kaynaklanan sebeplerle tarım cephesinden olumsuz yan etkilere maruz kaldık.

Bahsettiğim yazıda da belirttiğim üzere Merkez Bankası’nın da işi biraz daha zorlaşmış görünüyor. Şimdiye kadar finansal verilerle kararlar veren MB, bundan sonra hava tahminlerini de ‘karar parametrelerinin’ içine katması gerekecek.

MB’nin yıllık hedefinin neredeyse dörtte birlik kısmı sadece Ocak ayında gerçekleşti. Hedefin tutturulabilmesi için faizlerin beklenenden daha da uzun süre değişmeden kalma ihtimali artmış durumda. Yakın zamandaki bir faiz indirimi için bonolarda pozisyon almış olanların bazılarının enflasyon verilerinden sonra bu pozisyonlarından çıkmaları (gösterge bononun bileşikleri geçen hafta cari fonlamanın bileşik seviyelerine kadar düşmüştü) söz konusu olabilir.

Yılbaşından bu yana yaşanan düşüşler sırasında 20.14-20.08 ve 19.89-19.67 arasındaki boşluklardan ikincisi, Cuma günü veri sonrası gelen satışlarla 19.89-19.83 arasına kadar daraldı. Ancak henüz daha 20.14 seviyesine kadar bir yükseliş olmadı, bu hafta içinde bu mümkün. Böylesi bir hareket kısa vadeli trendin kırılması demek olacak ki, 20.25 ve hatta 20.55 bileşik seviyelerine kadar bir düzeltme de yaşanabilir bonolarda...

Geçen haftaki tahminlerden sadece borsa borsadaki kısa düzeltme ve muhtemel çıkış seviyeleri gerçekleşti. Döviz ve bono cephesinde ise tahminler açısından bir hüsran söz konusuydu.

Piyasalarımıza giren para o kadar “bol” ki bu aralar, normal düzeltmeler bile alım fırsatları olarak değerlendirilir durumda.

O nedenle de önemli bir değişim olmadan ciddi bir düzeltmenin de başlaması zor olacak gibi görünüyor. Bu değişimler ne olabilir; FED ve global faiz seviyesi için daha zaman var, sadece petrol fiyatları yeniden 59 dolar seviyelerine geldi ki Ocak ayı ÜFE’deki en önemli artış kalemi oldu. Şubat’ta da etkili olmaya aday görünüyor...

İçerideki enflasyon verisi, dış faktörler kadar ciddiye alınmayabilir!

Yazının devamı...

FED dopingi

FED önceki günkü toplantısında faizlerde değişiklik yapmadı. Toplantının notları 21 Şubat’ta yayınlanacak olsa da ilk yapılan açıklamalar oldukça “yumuşak” geldi. Ekonominin geçtiğimiz yıl “soğumaya başlayan” emlak piyasasının da katkılarıyla yavaşladığına değinen FED, önümüzdeki çeyreklerde ılımlı büyümenin süreceğini belirtti. Zaten bir faiz değişikliği beklemeyen piyasalar, faiz artışlarını işaret eden “sert” bir açıklama da gelmeyince adeta bayram etti.

Hafta başındaki yazımda FED’in faiz artışını vurgulayacağı beklentisiyle piyasaların bir düzeltme yapabileceğini, rallinin sonuna yaklaşıldığını ifade etmiştim. Ancak FED böyle bir vurguya bile değinmeden işi çok yumuşak geçiştirince tüm dünya piyasaları yükseldi. Dow Jones’taki yeni rekorla birlikte Avrupa piyasaları son 5 yılın yükseklerine gelirken, bizim piyasalarımız da hafta başındaki gerginliği atıp hızla yükseldiler. FED düşen enerji fiyatları nedeniyle enflasyon üzerindeki baskıların azalmaya başladığına değinse de; özellikle son bir-iki haftada petrol fiyatlarındaki artışlardan pek söz etmedi. Açıklamalar sonrasında 10 yıllık ABD tahvil getirileri yüzde 4.90 seviyelerinden 4.79’lara geriledi. Bu getirilerin 4.75’in altına inmesi durumunda 4.65’lere kadar gerilemesi mümkün. Böylesine ‘mutedil’ ortamda 12.667 ile Dow Jones endeksi (DJI) yeni rekor kırdı. Bu yazı yazıldığı sırada henüz ABD’de gün sona ermemişti. Ancak DJI’nin future kontratları gün içinde 12.695 seviyesine kadar bile yükseldi.

Her ne kadar geçen yılın Temmuz ayından bu yana yükselen ve anlamlı bir düzeltme yapmayan ABD endekslerinde bir düşüş/düzeltme bekliyor olsam da anlaşılan bu 13.050-13.150 seviyelerinden önce olmayacak gibi. Bir sonraki FED toplantısına iki ay daha varken, tüm piyasalar bu süreyi seviyeleri daha da yükseltmek için kullanacak görünüyor. Ki düşüş olduğu takdirde dip seviyeleri mümkün olduğu kadar yukarılarda kalabilsin.

Tüm dünya FED kararını alkışlarken bizim piyasalarımızda bundan ‘nemalandı’. IMKB 100 endeksi günü 1.119 puan artışla 42.301’den kapatırken, bonolar bir günde 50 baz puanı aşan bir gerilemeyle bileşik 19.37 seviyelerine kadar geriledi. Bu seviye yıl başından bu yana yaklaşık 160 baz puanlık bir düşüşü denk geliyor. Neredeyse yüzde 19.12’lik MB gecelik faizine yaklaşan bonolarda düşüş için kısa vadede az bir ‘yer’ kalmış durumda. MB’nın faizleri kısa vadede düşürmeyeceği varsayımıyla...

Son iki gündeki boşluklu (gap) düşüşleri de göz önüne alırsak sınırlı da olsa bir düzeltme, kâr realizasyonu yaşanabilir. Ancak borsaya giren fon miktarına bakıldığında; bonodakine benzer bir “bariyer” olmadığından; yükseliş bir süre daha devam edebilecek görünüyor.

Yazının devamı...

Çok hızlı rallinin sonuna yaklaşıldı

Bu hafta ABD piyasalarını iyi takip etmek gerekiyor. ABD 10 yıllık tahvil getirisindeki artış dikkat çekici. Wall Street’in ciddi bir düzeltme yapma ihtimali yüksek. O zaman bizim piyasalar da bundan olumsuz etkilenecektir

Başbakan Erdoğan; 24 Ocak’taki SPK’nın 25’inci kuruluş yıldönümünde borsayı kastederek; “Toparlanmaya başlandı ve dün akşam itibariyle tekrar 42 bine kadar çıkıldı. İnanıyorum ki, 48 bini aşacak bu ülke” demiş. Mutlaka bir bildiği vardır!

En azından umutlar o yönde. Ancak zaman belirtmemiş. Üç vakte kadar bir zamanda bu seviye aşılabilir. Ama üç hafta, ama üç ay, ama üç yıl....

Bence de aşılabilir. Neden olmasın? Ama 3 yıl sonra aşılacak 48 bin endeks seviyesi bugün için pek bir şey ifade etmiyor.

Sayın Erdoğan’ın övgüyle söz ettiği İMKB’deki hareketin kesintiye uğrama ihtimali bu hafta artıyor. Nedenine gelince...

FED açıklamaları önemli
Uzun zamandan beri “günün ekonomik endikatörü” olmaktan çıkmış ABD 10 yıllık tahvil getirileri 1 Aralık’taki 4.41 seviyelerinden, geçtiğimiz cuma günü 4.90’a kadar yükseldi. Buradan bir düşüş olsa bile teknik hedef olarak önümüzde 5.04 ve 5.23 seviyeleri duruyor.

Bu hafta Salı ve Çarşamba günü yani 30-31 Ocak’ta FED toplantısı var. Bu toplantıdan bir faiz değişiklik kararı çıkması beklenmiyor. Ancak toplantı sonrası yapılacak açıklamalar önemli.

Eğer toplantı sonucunda ’faizleri değiştirmedik ama enflasyon endişelerimiz artarak devam ediyor’ mealinde bir açıklama gelir ise piyasalar bunu bir faiz artış sinyali olarak algılayabilir. Bu da FED’den görünür gelecekte faiz indirimi bekleyen tüm piyasalar için “soğuk duş” etkisi yapabilir. Gerçi FED yine bu denli bir şok yaratmak istemeyecek, “mutad” bir söylemle bunu yumuşatmaya çalışacaktır.

Bu toplantının sonucunun önemli olduğu, Dow Jones ve S&P 500 endekslerinin son iki haftaki zirvelerinde yatay hareket etmelerinden izlenebiliyor. FED’den sert bir mesaj gelmezse piyasalar 20-21 Mart’ta yapılacak bir sonraki FED toplantısına daha çok var deyip, kendi ’oyunlarını’ sahnelemeye devam edebilirler. Ancak benim beklentim önümüzdeki bir-iki hafta içinde ABD hisse senedi piyaslarında ciddi bir düzeltmenin şu veya bu sebeple başlayacağı yönünde.

Dolarda 1.455 mümkün
Dow Jones endeksinde 12.400, S&P 500 endeksinde 1.415’in altında günlük kapanış olduğu takdirde ciddi bir düzeltme hareketi başlayabilir. ABD’deki olumsuz gelişmelerin tüm piyasalar gibi bizim piyasalarımızı da etkilemesi kaçınılmaz.

Yıl başında yaşanan “müthiş” para girişiyle İMKB yükseldi, faizler ve kurlar da geriledi. Faizlerde psikolojik olarak önemli 20 bileşik seviyeleri, dolar kurlarında da 1.41’li seviyelere kadar düşüş oldu.

Yıl başındaki satışla 160 baz puana kadar yükselen 2 yıllık “bono-varlık swapı” farkları (spread) 100 baz puanın altına gelince hem bonoya olan iştah azaldı, hem de döviz satışı durdu, yerini alışa bıraktı. Geçen haftayı 20.20 bileşik faiz ve 1.4310 dolar/YTL alış seviyelerinden kapatan piyasalarda bu hafta olumsuz bir seyir izlenmesi daha yüksek bir olasılık.

Bono cephesinde; satışların sürmesi durumunda 20.50 ve ardından da 20.80 seviyelerine kadar bir düzeltme yaşanabilir ki; bu son ihraç edilen yeni gösterge bonoda zarar yazılması demektir. Böylesi bir hareket tedirginliği artırabilir.

Döviz cephesinde ise 1.4340 seviyesinin üzerindeki günlük kapanış, 1.4440 ve hatta 1.4550’lere kadar uzanan bir harekete neden olabilir. Bu seviyelerin kısa zamanda aşılması zor. Ancak aşıldığı durumda yeni bir resimle karşı karşıya kalabiliriz.

İMKB’ye baktığımızda ise, yukarıda değindiğim ABD borsalarının, iç piyasa dinamiklerinden bile daha fazla ağırlığı hissedilebilir. 42.100’ün üzerinde kalındığı takdirde halen daha 43.320 seviyelerine çıkılabilir. Ancak olumsuz senaryonun gerçekleşmesi durumunda; ki daha yüksek olasılık; sırasıyla 41.060-40.150 ve 39.430 seviyeleri dahi görülebilir.

Bence; Erdoğan’ın “gönül isterdi” tarzındaki tahminin gerçekleşmesi “biraz” zaman alacak...

Yazının devamı...

Faizin dayanılmaz cazibesi!

Bu yıl Türkiye’de iki tane seçim varmış... Hrant Dink haince katledilmiş... Ne gam! Yerli piyasa katılımcıları tüm bunlardan -belki de gereğinden fazla- etkilenirken, yabancılar bu faktörleri pek umursamaz görünüyorlar. Yılın ilk haftasındaki satışlardan sonra özellikle son iki haftada borsaya ve bonolara ciddi bir yabancı alımı geldi. Yeni açılan pozisyonların önemli kısmı geçen yıldan farklı uzun vadeli bonolara ve borsaya girmiş görünüyor. Borsada 10 Ocak’taki en düşük noktadan beri endeks, yüzde 13.63 değer kazanırken ilk 20 aracı kurum bazında aynı tarihten beri 65 milyon dolardan fazla net alım yapılmış görünüyor.

Benzer durum bonolarda da yaşandı. 10 Ocak’ı baz aldığımızda gösterge bono bileşik faizleri 21.72’den 20.61’e geriledi ki, dün ihraç edilen yeni gösterge bonoda ortalama 20.40’a kadar geriledi. Hazine 9.25 YTL’lik itfasına karşılık YTL cinsi bonoda nette 6.372 milyon borçlanırken, dolar cinsi bonoda 1.946 milyon dolar borçlandı. Tüm borçlanmasını piyasadan karşılarken, YTL itfasına karşın daha az borçlandığı 2.9 milyarlık kısmı piyasada kaldı. Piyasa katılımcılarının çoğu; dolar cinsinden ihracın karşılığının hazır olduğu varsayımıyla; piyasada kalan kısmın YTL likiditesini artıracağını düşünüyor.

Dünkü ihalelerin en dikkat çekici noktası karşılanma/talep oranındaydı. YTL cinsinden tahvilin “ortalamadan alırım-ROT” diyenlerin ihale öncesindeki talepleri 11.637 milyon YTL olurken Hazine bu talebin sadece yüzde 15’lik kısmını karşıladı. İhaledede 15.396 milyon YTL’lik talebin 23.49’luk kısmı kağıt alabildi. Dolar cinsi kağıt içinde bu oranlar sırasıyla yüzde 35 ve yüzde 30.93 olarak gerçekleşti. Bu denli yoğun talebin ardında, geçen yılki Mayıs sarsıntısındaki kayıplarını karşılayamamış olan Türk piyasalarının emsallerine göre ucuz kalması, en yüksek reel faizlerin bizde olması ve Japonya’nın faiz oranlarını yine değiştirmemiş olmasının payı büyük. Önümüzdeki haftalarda bu alımların cari faizi daha aşağı indirmesi mümkün. Daha önce 20.60 bileşik seviyelerinin görülebileceğine değinmiştim. Bu kadar çabuk olmasa da... Şimdiki kritik eşik 20.30-35 aralığında. Bu seviyenin aşağı kırılması 19.25’lerin yolunu açacaktır. Öncesinde 19.55 seviyeleri de önemli direnç seviyeleri.

Hatırlatmakta fayda var. Dün dolar euro paritesi hızla 1.2940’lardan 1.3040’lara yükseldi. Altın ve petrolde de yükselişler görüldü. Bu hareketin ardında, ABD’nin Nisan’da İran’ı füzelerle vurabileceğine dair ortadoğu kaynaklı bir haber vardı. Böyle bir haber, geçen yıldan kalmış kârların realizasyonu için kullanılırsa tahminler bir parça ertelenebilir.

Yazının devamı...

Piyasaları güzel havalar mahvetti

Küresel ısınma nedeniyle mevsim normallerinin üzerinde seyreden hava sıcaklıkları tüm dünyada petrol talebini azaltınca fiyatlar son 18 en ayın en düşüğüne indi. Öyle ki petrol karteli OPEC’in sürekli tekrar ettiği üretim kısma tehdidi bile fiyatları toparlamaya yetmiyor. Ancak herkes hesabını yüksek fiyatlara göre yaptığı için petroldeki düşüş, Türkiye dahil tüm piyasaları derinden sarsıyor

Hava durumunun finansal piyasaları bu denli etkilemesi herhalde beklenmiyordu. Küresel ısınma, küresel piyasaları da vurdu. Kış mevsiminin sert geçeceği beklentisiyle yükselen petrol fiyatları, beklentilerin tersine kış aylarının ılıman gitmesiyle, Aralık ayının son haftasından bu yana hızla düştü. Aralık ayının başında 64.92 seviyelerini gören Brent petrolünün fiyatı, dün 53.50 dolar/varile kadar düştü. Oysa geçen yıl; petrol fiyatlarının 100 dolar/varile kadar çıkacağı çok konuşulmuştu.

Havalar soğuk gitmiş olsaydı bile; piyasa katılımcılarının neredeyse yüzde 90’ından fazlasının aynı düşüncede olduğu bir piyasada, yüksek fiyatlardan kimin yeni pozisyon açacağı pek hesaba katılmamıştı. Herkes yükselecek diye pozisyon almış ise alınan bu pozisyonlar kime satılacaktı ?

Nitekim tam da bu noktada; ABD’nin bu yılki büyümesinin düşeceğinin kanıksanmasıyla eldeki pozisyonlar başa bela olmaya başladı. Petroldeki satışlar tüm emtia piyasalarını da etkilendi.

BU YIL AYILAR KAZANACAK
Yılın ilk haftasında değerli ve endüstriyel metallerde, hatta tarımsal emtia fiyatlarında yüzde 10’lara varan düşüşler yaşandı. Bu yıl küresel sermaye “short”tan para kazanmaya karar vermiş anlaşılan. Diğer bir deyişle bu yıl “ayılar”ın yılı olacak gibi görünüyor. Petrol fiyatlarındaki düşüşü sınırlı tutmak için OPEC’in iki kez (kotadan değil !) ’üretimden’ kısıntı kararı alması bile fiyatlardaki düşüşü durdurmaya yetmedi. Geçen yıl bir çok kez değindiğim “büyük emtia spekülasyonunun” aktörleri için yeni bir “bıçak sırtındaki arz-talep” senaryosu yazmak da zorlaşıyor. Zira OPEC’in kısıntı kararlarıyla atıl kapasitesi de artış gösteriyor. Tüm bunlar bir araya gelince; özellikle petrol, hammadde ve maden ihracatçısı gelişmekte olan ülke piyasaları olumsuz etkilendi. Güney Afrika para birimi Rand, düşen altın fiyatları ve yüksek cari açık rakamlarıyla; 3 Ocak’taki 6.85 seviyesinden dün 7. 39 seviyelerine kadar değer kaybetti. Rand neredeyse bir haftada yüzde 7.88 devalüe oldu. Bizdeki düşüş şimdilik(!) yüzde 2.30 civarında...

GELİŞEN ÜLKELERDE ŞOK
Gelişmekte olan ülkeler için bir kötü haberde faiz cephesinden. FED’in enflasyon konusundaki endişelerinin öne çıkması ABD’deki faiz düşüş beklentilerini sükûtu hayale uğratırken, Japonya’nın da faizleri arttıracağı beklentisi, geçen yıl Mayıs ayındaki kadar olmasa da benzer bir ortam yarattı. Petrol silahını ’kılıfından çıkarmış’ olan Rusya bile uzun yılbaşı tatili sonrasında; ne petrol fiyatlarındaki ne de iki günde yüzde 7’i aşan borsadaki düşüşün önüne geçebildi.

Piyasalardaki sarsıntılara bazı gelişmekte olan ülkelerin uygulamaları da hız kazandırıyor. Örnek mi; Tayland’daki sermaye girişine getirilen engeller, Venezuella’daki devletleştirme kararları... Tüm bunlar zaten diken üstünde, 2006’dan gelen kârların üzerinde pek de rahat oturamayan hedge fonların satışlarına bahane oluyor. Bu dalgadan Türkiye piyasalarının bağışık kalması mümkün değil. Hele ki seçim(ler) sath-ı mahalline girilmişken. Salı günkü yazımda dolar kurlarında 1.4680-1.4710 aralığına kadar bir yükseliş olabileceğine, borsada 37.200’lerin deneneceğine ve faizlerde de 21.75’lere kadar bir yükseliş olabileceğine değinmiştim. Dolar kurlarında 1.46’lara yaklaşılırken, faizlerde hedef seviye dün görüldü. Borsa daha da fazla düşerek dün 36.630 seviyesinden kapandı.

ORTA VADEDE İYİ OLUR
Şimdilik bu seviyelerde bir süre kalınması mümkün. Özellikle ABD borsalarındaki beklenen düşüş henüz hızlanmadı. Hatta petrol fiyatlarındaki düşüş, her ne kadar petrol şirketlerinin borsa performanslarını olumsuz etkilese de düşen petrol fiyatları, en nihayetinde ABD’nin dış açıklarını azaltacağından bir süre sonra olumlu bile algılanmaya başlayabilir.

O nedenle de önümüzdeki günlerde, hasarların bir kısmı telafi edilebilir.


Dolar, euroya karşı değerlenebilir!
Petrol fiyatlarındaki düşüş aslında hem bize hem de ABD’ye yarayacak! Her iki ülkede petrol ithalatına bağımlı. Hem dış ticaret hem de cari açıkları kendi ölçülerinde(!) yüksek. Düşük petrol fiyatları her iki ülke için de olumlu bir gelişme. Bu gelişme şimdilik pek göz önüne alımayacak olsa da kısa vadede özellikle dolar/euro paritesinde etkisi görülebilir. 1.2960’ın altında bir kapanış olması durumunda 1.2765 ve ardından da 1.2710 seviyelerinin görülmesi mümkün. Mart ayı sonuna kadar 1.2590 seviyesinin altındaki bir günlük kapanış ise resmin ciddi şekilde değişmesine sebep olabilir.

Yazının devamı...

Stresli başlangıç

2006 yılını “başarıyla” kapatan piyasalar, yeni yıl/yeni şans/yeni pozisyon derken yıla gergin bir başlangıç yaptı. “Aman dokunmayalım da yıl böyle kapansın” söylemiyle, bilançolar “kurgulandığı” şekilde kapatıldı.

Geçen yıl özellikle emtia piyasalarında fiyatları yukarı ’vurdurarak’ para kazanan hedge fonlar ve global sermaye, bu yıl tersine bir pozisyon alma eğiliminde görünüyor. ABD’deki büyümenin düşeceği, faizlerin yüksek seyredeceği düüşüncesiyle değerli metaller ve petroldeki satışlar yılın ilk haftasına damgasını vurdu.

Hammadde üreticisi durumundaki gelişmekte olan ülke piyasaları da bundan olumsuz etkilendi. Brezilya ve Güney Afrika bunlara örnek. Bu piyasaların borsalarında ya da para birimlerindeki hareketlerde ister istemez “bileşik kaplar prensibine” uygun olarak bizim piyasalarımızı da etkiledi.

Her ne kadar düşen emtia fiyatları bizim için avantaj sağlıyor olsa da, genel seviyenin gerilemesi bizim piyasalarımızın da geriletti. Güney Afrika randı değer kaybedince, YTL dolar karşısında değer kaybediyor. Brezilya parası değilse bile borsası değer kaybedince, İMKB kan kaybediyor.

Dikkat ederseniz biz para birimi ve borsa bakımından iki farklı ülkeden aynı anda etkilenebiliyoruz. Bunun da sebebi, öncelikli olarak ‘kırılgan’ ekonomimiz ve tabii ki bu yılın ‘seçimler’ yılı olması.

Tüm bunlar bu yıla damgasını vuracak ve bu konularda daha çok yazılıp çizilecek. Daha uzağa gitmeden kısa vadede neler olabileceğine dair tahminlere bir bakalım.

Döviz
1.4150 seviyelerinden kapanan YTL kurları dün 1.4560 alış seviyelerine kadar yükseldi, günü 1.4420 alış seviyelerinden kapattı. Dolar/euro paritesinde pek fazla bir değişiklik olmazken yaşanan bu hareketler doğrudan gelişmekte olan ülkelere has tedirginlikten kaynaklanıyor.

1.4320-60 seviyelerine kadar bir düzeltme olsa da önümüzdeki üç dört haftada dolar/YTL kurlarının 1.4680-1.4710 aralığına kadar yükselme ihtimali var. 200 günlük hareketli ortalamaya denk gelen bu seviyelerin ilk aşamada geçilmesi için yeterli “enerji birikimi” oluşmuş görünmüyor.

Bono
Bono cephesi dövize oranla daha sınırlı bir tepki veren ve yıla 21 bileşiklerin altında başlayan gösterge bono faizleri dün bir ara 21.57’ye kadar yükseldi.

Cuma günü ile dün arasında 21.26 ile 21.38 arasında oluşan “gap”in (boşluk) bu hafta içinde kapanma ihtimali yüksek. Yine de kısa süreli bir düşüş sonrasında; önümüzdeki hafta yapılacak ihalelere yaklaşıldıkça; faizler 21.75 bileşik seviyelerine kadar yükselecek görünüyor.

Borsa
Yılın ilk işgününden başlayarak düşen borsanın diğer borsalardaki satışların sürmesi durumunda 37.200 seviyelerine kadar gerilemesi söz konusu. Bu seviyenin görülmesi sonrasında bir düzeltme yaşansa da 39.500 seviyelerinin üstüne geçilmesi oldukça zor görünüyor.

Borsada görünen o ki cumhurbaşkanlığı konusundaki “sis” dağılana kadar yükselişler, satış fırsatı olarak görülecek.

Yazının devamı...

Goldman Sachs sendromu

Amerikan yatırım bankası Goldman Sachs (GS) 2006 yılı sonunda çalışanlarına vereceğini açıkladığı primler hemen herkesin hayalini süslüyor. 26 bin 500 civarında çalışanı olan yatırım bankası kişi başına ortalama 623 bin 400 dolar ikramiye dağıtacak.

2006 yılında 37.7 milyar dolar rekor gelir elde eden banka; (5 milyar doları aşan kısmı Çin’in en büyük bankasının halka arzından gelmiş durumda) 16.5 milyar doları bulan ikramiye dağıttıktan sonra, yılı 9.5 milyar dolar net kârla kapatmış.

GS’ın yıl kapanışı Kasım ayında olduğundan bu açıklamalar Aralık ayının başlarında yapıldı. Sadece Türkiye’de değil dünya çapında birçok finansal kurum çalışanının rüyalarını süsleyen 600 bin dolarlık yıllık prim hayali bir ölçüde yıl sonu kapanış rakamlarını da etkiledi. 31 Aralık’ta yılı kapatan kurum ve fonları yönetenler de benzer prim hayalleriyle yılı mümkün olduğunca yüksek kapatmak için çaba harcadı.

En kolay örnek yine ABD’den. Dow Jones endeksi Temmuz ortasındaki 10.600 seviyelerinden başladığı yükselişini yıl sonuna herhangi bir ciddi düzeltme yapmadan 12.500’lere kadar sürüdürdü. Ki bu yeni bir rekordu. Önümüzdeki yıl ABD ekonomisindeki büyümenin bu yılki yüzde 3.4’lerden yüzde 2.7’lere gerileyeceği tahmin edilmesine rağmen yaşanan bu yükseliş ilginç. Her ne kadar bu yılki şirket kârlarının yüksek çıkacak beklentisi bu yükselişi destekliyor görünse de, GS’ın açıkladığı primin yarattığı (yüksek prim beklentisiyle kendini gösteren) “Goldman Sachs sendromunun” bunda payı olduğu görüşündeyim.

Herkes yıl sonundaki yüksek fiyatlarla değerleyecekleri portföylerde (realize edilmemiş olsa bile) yazılacak kârlardan ‘GS benzeri’ciddi prim beklentisine girmiş durumda.

Ancaaak bu; fonların ya da yatırım bankalarının en tepedeki yöneticilerinin beklentisi ve kararı olsa da orta düzey veya alt düzeydeki çalışanlar için durum pek de öyle görünmüyor. Gerçekte de ’fiyatların genel seviyesinin oluşmasında’onların pek de etkisi yok. “Tepedeki” karar vericiler önemli. GS’ın açıkladığı “ortalama kişi başı prim rakamı” çoğunluk çalışanı boşuna heyecanlandırıyor.

Neden mi? Yıllık maaşı 600 bin dolar olan GS’ın genel müdürü (CEO) Lloyd Blankfein 53.4 milyon dolar ikramiye alacak. CEO dışındaki 11 tepe yöneticinin prim toplamı da 180 milyon dolar. Sadece Blankfein’in ikramiyesinden yola çıkarsak 623 bin 400 dolar ortalama kişi başı prime ulaşmak için Blankfein dışındaki 84 çalışanının sıfır ikramiye alması gerekiyor. 11 tepe yöneticinin hesabı da ayrı. GS vakası; dünya nüfusunun yüzde 2’sinin toplam dünya gelirinin yüzde 50’sini alma durumunun küçük bir örneği mi? Yoksa yine zenginin parası züğürdün çenesini mi yordu?


Kurban Bayramınızı kutluyor, Yeni yılın hepimize huzur ve başarı getirmesini diliyorum.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.