SADIK HOCA SORULARINIZI CEVAPLIYORSORU: Yazılarınızı inceledikten sonra daha da tedirgin oldum. Bütün tercihlerimi bu kılavuza göre ayarlamıştım. İstediğim yer Yıldız Teknik Üniversitesi Malzeme ve Metalurji Mühendislği İkinci Öğretim. 52 bininci oldum ve puanım 432. Kılavuza göre bu bölümün sıralaması 71.500 ve puanı 377. Şimdi buna bile girebileceğimden şüpheliyim. Bu konuda beni aydınlatırsanız çok sevinirim. Neye göre tercihlerimi yapmalıyım; puana mı sıraya göre mi? Kılavuzdaki puana 30-40 puan mı eklemeliyim? Dersanedeki öğretmenlerim bile kararsızken, ben nasıl bu işin içinden çıkacağım? (Zeynep Yazgönül)CEVAP: Bu bölüm, geçen yıl 51.300’den öğrenci almış. Bu yıl puanı 432,934 dolayında olacak. Tam sınırda olduğunuzu söyleyebilirim. Şahsi fikrim, büyük olasılıkla bu bölüme yerleşeceksiniz. Her ihtimale karşın, bu tercihin altına Kocaeli Üni. Metalurji ve Malzeme Müh. yazın. İyi bir seçenek olacaktır; üstelik de gündüz öğretimi. Geçen yıl 66.500’ncü adayı almış. Bu yıl puanı 413,850 gibi olacak. Kesin kazanırsınız.Sağlama alınSORU: MF-4 sıralamam 14.003. İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümüne girme durumumu öğrenebilir miyim? (Mehmet Delikaya)CEVAP: Büyük olasılıkla kazanırsınız, ama işimizi sağlama almakta yarar var. Altına kesinlikle İTÜ İmalat Müh. yazmalısınız. Bu bölüm, geçen yıl 22.200’den öğrenci almış. Bu yıl bu bölümün puanı 480,347 dolayında olacak. Burayı kesin kazanırsınız, kazanınca da bana teşekkür edersiniz. Temelde Makine mühendisliğinin derslerini göreceksiniz. Olayın işletme-organizasyon boyutu da var, dolayısıyla endüstri mühendisliği derslerini kapsayan bir eğitim var. Geçerli bir dal olduğunu belirteyim.Aklın yolu ‘bir’dirSORU: MF-3’te sıralamam 18.215. Tıp istiyorum. Yeditepe Üni. geçen yıl 17.400 ile kapatmış. Bu seneki rehberde 31.000 gözüküyor. Bu, bize çok inandırıcı gelmedi, ama sizce ben oraya girebilir miyim? (Başak Gökçay)CEVAP: Size inandırıcı gelmeyen, bize de inandırıcı gelmedi; aklın yolu ‘bir’dir. Diyelim ki, orası 31 binden öğrenci alacak; bu sefer herkes orayı tercih edecek ve sonunda buranın taban puanı yükselecek ve gerçek değerine, olması gereken değerine ulaşacak. Biz, sonradan olacak şeyi, baştan söylüyoruz... Tam sınırdasınız, yüzde 50 şansımız var. Ben, yine de iyimser olmak istiyorum. Yazacağız ve bekleyip göreceğiz...ODTÜ siyaset bilimi olurSORU: 489 puanla (sıralamam 5664) ODTÜ Uluslararası İlişkiler ya da ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümlerinden birine girebilir miyim? (Burak ÖZTEPE)CEVAP: Uluslararası İlişkiler sınırda, hatta biraz zorlar; ama Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi büyük olasılıkla olur.Kutlarım...SORU: TS alanı öğrencisiyim. TS-1 puanım 402,233 ve başarı sıram 32534. İstediğim bölüm gazetecilik. Düşündüğüm şehirler İstanbul, Ankara ve Kocaeli. Yerleşme şansım var mı? (Murathan Birinci)CEVAP: İstanbul, Ege, Marmara (Örgün ve İÖ), Ankara, Gazi, Kocaeli kazanacağınız üniversiteler. Kutlar, başarılarınızın devamını dileriz.KKTC yazın, kazanınSORU: Benim MF-3 puanım 450 ve sıram da 39 bin. Herhangi bir diş hekimliği fakültesine girebilir miyim? MF-4 puanım 447 ve sıram 43 bin. İstanbul Ankara ve İzmir’de hangi mühendisliklere girebilirim? Sizin düşünceleriniz benim için çok değerli, lütfen sizden cevap bekliyorum. (Asuman Altın)CEVAP: Yeditepe Üni. sınırda, bekleyip göreceğiz. KKTC’deki Yakın Doğu Üni. yazarsanız, kazanırsınız. Kocaeli Üni. Makine ve Elektrik, ODTÜ Maden, İÜ Deniz Ulaştırma İşletme, Dokuz Eylül İnşaat (İÖ), YTÜ Metalurji ve Malzeme ile Harita, Ankara Üni. Kimya Müh. kazanabileceğiniz bazı dallar.İşte sorularınızı göndereceğiniz mail adresi: sgultekin@gazetevatan.com
* SORU: Hocam, ben TM öğrencisiyim. TM-1 başarı sıram 296 bin ve puanım 308. Tercih yapmaya kaç binden başlamalıyım. Tercih yaparken, puanlar yokmuş gibi mi davranmalıyız yoksa sıralamaya mı bakmalıyız? (Mete Aydemir) * CEVAP: 296 bin, geçen yılın 325 puanına karşılık geliyor. Bu durumda tercihlerinizi 350-360 puan dolaylarından, yani 200-210 binlerden başlatarak, pişman olmayacağınız yere kadar düşürmelisiniz. Tercihleri yaparken, geniş aralıkta düşünün; kendinizi dar alana hapsetmeyin. Puanınızın 40-50 puan üstünü; puanınızın 30-40 puan altını yazın. Şurası çok önemli: Üst sınırı söylemek kolay da, alt sınırı belirmek çok sağlıklı olmaz; çünkü herkesin ‘pişmanlık sınırı’ birbirinden farklıdır. Nedir, ‘pişmanlık sınırı’? Kazandığınızda okuyacağınız, bir daha sınava girmek istemeyeceğiniz, ‘neden burayı yazmışım!’ demeyeceğiniz, yine de okuyacağınız yer demektir...Talihsiz dönem* SORU: Öncelikle bu yılki YGS-LYS sınav kargaşasında gösterdiğiniz çabalarınız için içten teşekkürler. Herhalde ÖSYM tarihinde bu kadar düzensizliğin ve hataların yapıldığı başka bir dönem olmamıştır. Onun da bize rastlaması ayrı bir talihsizlik. Benim kızım Ankara Ö. Tevfik Fikret Lisesi’ni MF bölümünü 3. olarak bitirdi. Mühendislik ve mimarlık dalları istiyor. MF-4 puanı 31674 ve başarı sırası 31995. Yardım ve önerileriniz bize yol gösterici olacaktır. (Doç. Dr. Taylan Akkaya)* CEVAP: YTÜ İnşaat Müh. (İÖ), MÜ Kimya Müh., Dokuz Eylül Makine ve İnşaat Müh., Anadolu İnşaat Müh. (İÖ), İTÜ Çevre Müh., Uludağ Elektronik Müh., Ankara Gıda Müh., Ege Kimya Müh. yazabileceğiniz bölümler...Çıkmazdayım* SORU: MF-4 puanım 452.111 sıralamam 40735. Gazi Üni. Mimarlık istiyorum. Girme şansım nedir? Nereleri tercih edebilirim? Her sitede puanlar ve sıralamalar farklı. Dershaneye de gitmediğim için daha da çıkmazdayım lütfen... (Ece Tenekcioğlu)* CEVAP: Gazi Mimarlık, bana biraz zor gibi geliyor... Dokuz Eylül Makine (İÖ), İzmir Yüksek Teknoloji Enst. Kimya Müh. (İÖ), Kocaeli Bilgisayar Müh. (İÖ), Sakarya End. Müh., Marmara Metalurji ve Malzeme Müh. (İng.), İTÜ Tekstil Müh., Kocaeli Makine Müh. yazmanızı tavsiye edeceğim bölümler...Kimya mühendisliği olur* SORU: Merhaba hocam MF-4’ten tercih edeceğim sıralamam 197 binlerde. Atatürk Üni. veya Cumhuriyet Üni. Makine Müh. (İÖ) veya Kimya mühendisliği gelir mi? (Kanber Can Yıldırım)* CEVAP: Atatürk ve Cumhuriyet Makine Müh. (İÖ)’nün olacağını pek sanmıyorum, çünkü her ikisi de 130 binlerde, yani bize biraz uzak! Kimya Müh. olur!Mühendislikler MF-4’ten* SORU: Sayısal bölüm öğrencisiyim, mühendislikleri tercih edeceğim. Yalnız bu tercihlerimi yaparken mağdur olmamam için 15 Temmuz’da açıklanan Y-MF4 başarı sıramı baz alarak mı tercih yapmam gerekir? (Faruk Sağman)* CEVAP: Doğrudur; en son açıklanan MF-4 yerleştirmelerini dikkate alacaksınız.
Yakında gazetelerde, dergilerde görürsünüz “İşte, geleceğin meslekleri!” başlıkları yazıları... Alt alta sıralanır geleceğin meslekleri, çarpıcı isimlerle ve büyük puntolarla... Pek bir havalı isimleri vardır, böyle yukarıdan yukarıdan! Her ne hikmetse, arar arar bir türlü bulamam bu meslekleri. Nerededir, ne iş yaparlar, kimlerle çalışırlar, kime hitap ederler, hangi üniversitelerde vardır vb? Geleceğin meslekleriyse bunlar ne zaman gelecekler, ne kadar sürer gelmeleri, şimdiden mi hazırlanmalıyız?***“Değişim Yöneticiliği, Hot-line İşletmeciliği, Robotik Sorunlar Avukatlığı, Duygu Tasarımcılığı, Genetik Ekonomi, Sağlık Karanticaları, Bilgi Madenciliği, Holografikerler, Ekomanüpülatif Çiftçiler ve Balıkçılar” bir çırpıda sayabileceğim “geleceğin meslekleri.” İsimler çarpıcı ancak biraz uzak ara geliyor bana, biraz da Amerikanvari... Belki de geleceğin meslekleri olduğu için göremiyoruz. Gelecekler, o zaman göreceğiz. Katıldığım konferanslarda, bazı öğretim üyeleri bu meslekleri ballandıra ballandıra anlatır çünkü çarpıcı şeyler sunmak ister öğrenciye, kendinin ve üniversitesinin farklı olduğunu vurgulamak ister, dikkat çekmek ister, kerameti kendinden bilerek... Ağızları açık dinler çocuklar, kendilerine yabancı bu meslekleri, bilgilerinin ve seçimlerinin ne kadar kıt olduğunu düşünerek...***Biraz anlamsız gelir bu anlatılanlar, ya ben yabancıyım bunlara ya da onlar bana... Daha bir gerçekçi düşünürüm, ayaklarım yere bassın isterim. Geleceğin mesleklerinden ziyade, meslekte geleceği savunanlardanım ben! Maç sonucu gibi 1-0 olsun bizim olsun mantığını güderim. En sağlamından. Vereceğim örnekler de bu düşüncenin ürünüdür, bugünün ürünüdür. Özür dilerim “gelenekselci” olarak, “gelecekçiler”den... Geleceği bilemem de bugünün geçerlilerinden bir demet sunacağım. Seçerseniz memnun olacağınızdan eminim.***Yıl 1999, İTÜ Öğrenci Danışma Merkezi, gece yarısı... Kelli felli bir bey, oğlunun tercihlerini yapıyoruz. Sonradan söyledi, büyük bir kuruluşun genel müdürüymüş... Oğlunun “Metalürji ve Malzeme Mühendisliği” bölümünü kazanmasını istiyor, daha doğrusu zorluyor. “Neden bu bölüm?” dediğimde, “Hocam, çocuklar klasik mühendislikleri biliyorlar ve hep bu dalların pe-şinde koşuyorlar. Oysa bir bilseler bu dalın ne kadar geçerli olduğunu, acaba yine aynı şekilde mi düşünürlerdi? İnanın, ben bu mühendisleri arıyorum, bulamıyorum. Çünkü hepsi iyi bir yerlerde çalışıyor.” Bey’in oğlu, önce maden’i kazandı, ertesi yıl da bu bölüme yatay geçiş yaptı. Daha sonraki yıllarda da ben ona çok stajyer öğrenci gönderdim.***Yalova Üniversitesi’nde “Polimer Mühendisliği” denilen bir dal var, “bir ilgilenin” derim. Türkiye’de ilk ve tek... Kalkıp, bu dalın ne olduğunu uzun uzadıya anlatmayacağım. Araştırın öğrenin ama iş garantisinin yüzde bin olduğunu söyleyeyim... Daha 3’üncü sınıftayken işiniz hazır, ona göre!***Adı sıkça değişen bir mühendislik dalı var... “Harita Mühendisliği”nden söz ediyorum... Bir aralar “Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği” olarak telaffuz ediliyordu, sonra vazgeçti, ilk adına geri döndü. Gidiş geliş nedenlerine deyinmeyeceğim, konumuz o değil ama oldukça geçerli bir dal olduğunu belirteyim. İş garantisi taşıyan dalların başında geliyor. En az bir 10 yıl daha böyle olacak. Çalışma alanı kamu ağırlıklı gözükmekle birlikte özel sektörde de rahatlıkla iş bulabiliyorlar.***Benim favori dallarımdan biri de “Aktüerya” bölümü. Dünyadaki geçerli on meslekten biri. Gençler, genellikle bu dalı sigortacılıkla karıştırıyor ama sigortacılık değil. Kısaca “risk yönetimi” diyebiliriz. Matematiksel verilere dayalı risk yönetimi. Risk, hayatımızın her anında, gençlikte yaşlılıkta, sağlıkta hastalıkta... Risk, sadece hayatımızla ilgili değil, malımız ve paramız için de geçerli. “Seçin bu dalı, riski ortadan kaldırın” derim...***Sosyal Hizmetler, Sağlık Kurumları İşletmeciliği, Kimya ve Proses (Süreç) Mühendisliği (Bilecik Üniversitesi’nde), İTÜ’de Kontrol Mühendisliği, Ege Üniversitesi’nde Biyomühendislik, Hacettepe’de Otomotiv Mühendisliği benim vazgeçilmezlerim. Size de uyarsa şayet, geleceğin meslekleridir bunlar. Tercih ederseniz kârlı çıkarsınız...
Bu yazı, gerçek bir olaydan alınmıştır. Olaydaki kişi ve kişiler gerçektir, hiçbiri hayal ürünü değildir! Yıl 1994, Haziran’ın ya 21’i ya da 24’ü. Gününü tam hatırlamıyorum ama olayı hiç unutmuyorum. Dün gibi aklımda... Yine bir tercih dönemi. Gelen gidenin haddi hesabı yok, yoğun günlerden biri. Karşımda anne ve kızı oturuyor. Sağımda anne, solumda kızı... Kız, çok başarılı, pırıl pırıl bir genç. Anne-baba hekim. Her ikisi de tıp doktoru. Ailenin eğitim seviyesi çok yüksek, çocuğu da her yönden çok iyi yetiştirmişler. Sadece ders başarısı yönünden değil, insanlık bakımından da...***Kızımızın ikinci yılı, ikinci kez tercih yapacak. Diyeceksiniz ki: “Eee, hani başarılıydı? Neden ikinci kez tercih yapıyor?” Söyleyeyeceğim, şimdi bu satırları anne-babalar iyi okusun: O yıllarda 24 tercih yapılıyordu. 23 tercih çocuğa bırakılmış, bir tercih de anne-baba hakkı olarak ayrılmış. Kız, çok kibar. Asla ailesine karşı çıkmaz, onları kırmaz, “hayır” demez, diyemez! “Canım, bir tercih de bizim hakkımız olsun. Bu kadar emek verdik, yazıver; bizim dediğimiz de olsun. Hem gidip onu mu tutacak?”Silahla bir tek askerdeyken işimiz oldu, daha da olmaz!Bize öğretilen bir kural vardı, belki de kuralların en önemlisi: Silahla şaka olmaz, silah boş bile olsa asla insana doğrultulmaz!Neden?Şeytan doldurur!Şaka gibi ama böyle...***Aynı şey, tercihler için de geçerli. İstemediğini yazma, “şeytan doldurur!”Anne-baba hekim ya, tercihlerden biri “tıp”, “Hacettepe Tıp”, hem de İngilizce olanından. Başkasına verseler, havada atlar ama kızımız “tıp” istemiyor, sevmiyor... Şeytan doldurur!Şaka gibi ama böyle... Kız, Hacettepe Tıp (İng.) bölümünü kazanıyor ama okumuyor, kayıt da yaptırmıyor. Sevmiyor, istemiyor, zorla değil ya...***Yavrum, ağlıyor. Yeşil gözleri kançanağı gibi, gözyaşları sicim gibi dökülüyor yanaklarından. Devam etmeden önce şu bilgiyi de vereyim: Çocuk okul birincisi, okuduğu lisenin de birincisi. Şimdi devam edelim... Ağzından hep şu sözcükler dökülüyor: “Lisede benden daha aşağıda olan arkadaşlarım şimdi 2’nci sınıfa geçiyorlar. Ben daha hâlâ sınavı kazanmaya çalışıyorum. Kimsenin yüzüne bakamıyorum. Arkadaşlarım ve öğretmenlerimle karşılaşacağım diye ödüm kopuyor.”***Burası tıbbın çaresiz olduğu yer! Ne söylersiniz, ne yaparsınız, elinizden ne gelir... Anne, şunu söylüyor: Tövbeler olsun bir daha karışmayız! Olan olmuş artık karışsanız ne olacak, karışmasanız ne olacak. Kız, kendine küsmüş, hayata küsmüş, çaresiz, umutsuz...***Başka bir şey daha var. Bakın olay nereden nereye gidiyor: Bir önceki sene kazandığı için bir de puan kaybına uğruyor hem de telafisi mümkün olmayan puan kaybına... Çünkü okul birincisinin puan kaybı çok daha fazla oluyor... Sözün bittiği yer burası; söz bitiyor, umutlar bitiyor... Aslında yetiştirdiğimiz, üzerine titrediğimiz değerler bitiyor, yarınlarımız bitiyor!***Sizlerden zor bir şey istediğimin farkındayım ama onların tercihlerine saygı duyun, asla müdehale etmeyin. Üzmeyin, üzülmeyin...
Bahçeşehir Koleji Genel Müdürü Yrd. Doç. Dr. Sinem Vatanartıran, “Bir liseyi ön plana çıkaran en önemli faktör, akademik kadrosunun yetkinliği yani kalitesidir. Bu öğretmenler nerede yetişmişler, kaç yıldır bu kurumda çalışıyorlar, ortaya koydukları başarılar nelerdir? Velilerin bunları çok iyi sorgulaması lazım” dedi Akademik kadro iyi olunca, akademik başarılara da imza atmak kolay oluyor. Meksika’da “Dünya Fizik Olimpiyatı”nda 1 altın, 1 gümüş madalya aldık. Her iki lisemizde de olimpiyat çalışmalarına başlayalı 3 yıl oldu ama uluslararası başarılar elde etmeye başladık. TÜBİTAK’ın yarışmalarına katılan iki lisemizden 14 öğrencimiz, milli takıma girmeye adım adım yaklaşıyor. Ayrıca Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi, robotik alanında tüm dünyadan toplam 51 takımın katılımıyla gerçekleşen “FLL 2010 Avrupa Açık Şampiyonası”nda birinci oldu. Yine 2-3 Haziran 2010 tarihleri arasında düzenlenen “FLL Avrupa Açık Şampiyonası”nda Türkiye’yi temsil etme hakkını kazanan takımımız, son derece çekişmeli geçen yarışmalar sırasında “En İyi Takım Çalışması” ve “Robot Performans” 1’inciliği kupalarını aldı. Çocukları çok yönlü yetiştirmeye çalışıyoruz. Bizim için işin bu yönü çok önemli. Bilim olimpiyatlarına hazırlanan çocuklarımız, bir yandan da tiyatro ve halk danslarında görev alıyor. Çocuklar zihinlerinde birtakım şeyleri ayrıştırsın istemiyoruz. Fiziği çok seven, spor da yapsın, müzikten de anlasın istiyoruz. Öğrencilerimizi hayata hazırlıyoruzLise, yani ortaöğretim kurumu, çocuğu hem akademik anlamda bir üst eğitim kurumuna (üniversiteye) hem de hayata hazırlayan bir süreçtir. Olayın iki yönü vardır. Bu iki süreci birbirinden ayıramazsınız. Çocuk, kimliğini lisede oluşturuyor. Misyonumuz, önceliğimiz; liselerimize gelen çocukları sadece akademik değerlerle donatmak değil, insani değerlerle de yetiştirmektir. Adil, dürüst, kültürlü, vatanını ve insanlığı seven bireyler yetiştirmenin gayreti içerisindeyiz. Amacımız kendi kültürünü, tarihini bilen, Türkiye’yi kucaklayan, aynı zamanda evrensel düşünebilen bir gençlik yetiştirebilmektir. Sadece bu sene yürütülen bir iki öğrenci projesinden bahsetmek istiyorum. Bahçeşehir Koleji öğrencilerinin kurduğu “Kültüristanbul” grubu, “2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul” için bir dizi büyük çalışmaya imza attı. “İstanbul Kültür Başkenti” diyoruz. Bakın bizim çocuklar bu kapsamda neler yaptı: 3 farklı gazete hazırladılar. Hazırladıkları birinci gazete “Bizans” sürecine yönelik. Yani 1453’e kadar olan dönemi yansıtıyor. İkinci gazete, 1453 ile 1923 arasını kapsıyor. Üçüncü gazete ise 1923’ten günümüze kadarki süreci işliyor. Çocuklar bir gazeteci gözüyle bu tarihsel süreci birlikte hazırladılar, birlikte paylaştılar. Ekip çalışması yaptılar. “Bu tarihsel süreçlerde gazete haberleri ne olabilirdi?” Araştırdıkları konu buydu. Bu tür projeler gençlere çok şey katıyor. Hayatı tanıyorlar, birlikte üretme sürecini yaşıyorlar, paylaşmayı öğreniyorlar, takım çalışmasının önemini kavrıyorlar. Bu gazete çalışması, bütün bir yıl boyunca yaptıkları etkinliklerden sadece bir tanesi. Bunun gibi daha onlarca etkinlik düzenliyoruz. Bir başka projeden söz edeyim: Bu topraklarda sadece kültürel zenginlikler yok, bilimsel zenginlikler de var. Fen ve matematik derslerinde okuduğumuz teorisyenlerin pek çoğu bu topraklarda yetişmiş. “Anadolu’da Bilimde İlkler” çalışması, yine öğrencilerimizin bir ürünüdür. Sosyal sorumluluk bilincinin kazandırılacağı projelere ağırlık veriyoruz. Kimler lisemizin öğrencisi olur?Bahçeşehir Fen ve Teknoloji LisesiBahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi, özel fen lisesi statüsünde bir okuldur. Yani öğrencilerin SBS Tercih Kılavuzu’nda özel fen liseleri tablosundan okul kodunu bulup (18526) tercih formuna kodlamaları gerekiyor. Bilindiği gibi Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi’ne her sene sadece 24 öğrenci alıyoruz ve hepsine tam burs veriyoruz. Bursluluk kapsamında eğitim, yatılılık, okul kitapları, kıyafetleri, laptop bilgisayar ve cep harçlığı bulunuyor. Bahçeşehir Koleji LisesiBahçeşehir Koleji’ne ise sadece 8’inci sınıf SBS puanı ile öğrenci alıyoruz. Türkiye genelinde ilk 1.000’e giren öğrencilere tam burs veriyoruz. İlk 1.000-5.000 arası öğrencilere de % 100’den % 25’e kadar değişen oranlarda burs veriyoruz. Bu dilimler dışındaki öğrenciler, Özel Okullar Derneği sayfasından okulumuzun taban puanını takip ederek kontenjanımız dahilinde okulumuza başvurabilirler.Öğrencilerimiz uluslararası başarılara imza atıyorÖğrencilerimiz “Dünya Fizik Olimpiyatı”na katılmak amacıyla 3 yıl önce çalışmaya başladı. Bu kadar kısa bir zaman diliminde, bu yıl Meksika’da düzenlenen bu olimpiyatlara katılarak 1 altın ve 1 gümüş madalya kazanarak büyük bir başarıya imza attık. Bunun dışında birçok alanda büyük başarılarımız var. Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi robotik takımı, toplam 51 takımın katıldığı “FLL 2010 Avrupa Açık Şampiyonası”nda birinci olarak göğsümüzü kabarttı. Yine Bahçeşehir Koleji öğrencilerinden oluşon “Kültüristanbul” grubu, “2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul” için bir dizi büyük proje geliştirdi. İki lisemize de yatılı öğrenci alıyoruzİSTANBUL’DAKİ kampüsümüz çok özel. İki lise iç içe. Bahçeşehir Koleji ve Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi birarada bulunuyor. Yatılılık ilk kez Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi’nde başladı. Daha sonra Bahçeşehir Koleji’nde uygulanmaya başladı. Böylelikle kapılarımızı herkese, Türkiye’nin her bölgesinden ve Avrupa’dan gelenlere açmış olduk. Yatılılığın çok artıları var. En büyük farkı, sosyal ve akademik alanlarda ortaya çıkıyor. Çalışma saatleri belli, etüt saatleri belli, dinlenme saatleri belli, bilgisayarı kullanma saatleri belli, yatma saatleri belli. Daha düzenli ve disiplinli oluyorlar. Sistem, onlara bu özelliği kazandırıyor. Daha çabuk olgunlaşıyorlar. Sorunlarına çözüm yolları geliştiriyorlar. Paylaşma duyguları gelişiyor. Hayatta en önemli beceri zaten iletişim becerisi ve ilişki yönetimi. Yatılılıkta öğrenciler özellikle bu becerilerini daha çabuk geliştirebilme şansı buluyorlar.
Ne güzel; şimdiden Harvard’a, Yale’e, Cambridge’e, Oxford’a, Columbia’ya, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’ne ipotek koyduk. Savulun, biz geliyoruz, bizim çocuklarımız geliyor. Ayırın bizim kontenjanlarımızı, tüm kontenjanları biz kapatacağız... SBS’de birinciliği paylaşan 1544 öğrenci nereye gidecek sanıyorsunuz, tabii ki yukarıdaki üniversitelere. Bu başarıya bu üniversiteler yakışır, aşağısı kesmez bu başarıyı. Cumhurbaşkanlarının çocukları değil, halkımın çocukları da artık Harvard’a gidebilecek. Başarılı çocuklarımız artık bir elin parmakları kadar değil, binlerce. Böyle giderse, sayı onbinlere ulaşacak... Geçenlerde yazmıştım, “PİSA’da sondan ikinciyiz, yerlerde sürünüyoruz” diye. Özür dilerim, binlerce kez özür... Haddimi aştım, başarıyı öngöremedim, otomatik pilota bağlanan eğitim sistemi özümseyemedim. Başarıda esas, süreklilik ve artan ivmedir. Bunu da göremedim. Geçen yıl 67 birinci vardı, bu yıl 1544 birinci. Budur işte, essahlı başarı budur, başarıda süreklilik, artan başarı grafiği budur!Şaka bir yana, SBS sonuçları bir rezalet, rezaletin son perdesi. Sorular hazırlanırken ölçme-değerlendirme kriterlerine hiç dikkat edilmemiş, sınav gelişigüzel, çalakalem hazırlanmış. Sınavın, dolayısıyla soruların hiçbir ölçücülüğü, seçiciliği yok! Benim bildiğim, şampiyon bir tane olur, lig biter, şampiyon kupayı kaldırır. Bu da bir takımdır. Bu nasıl bir lig ki, binlerce şampiyon çıkıyor? Var bir tuhaflık ama nerede? Soruları, gazetelerin bulmaca servisleri hazırlasaydı inanın daha seçici olurdu. Bir resim koymuşlar (hilafsız tüm sorular böyleydi), resimdeki cisimleri soruyorlar. Sorulara resim eklemek, ölçme-değerlendirme harikası değildir. Daha derin meziyetler gerekir. Keşke “iki resim arasındaki farkı bulun” türünden bir şeyler sorulsaydı inanın, daha seçici olurdu... Bu türden sınavlar hazırlanırken bir kurala mümkün olduğunca bağlı kalınır. Soruların yüzde 10’u çok kolay, yüzde 20’si kolay, yüzde 40’ı normal, yüzde 20’si zor, yüzde 10’u da çok zor hazırlanır. Burada bir şey dikkatinizi çekti mi? Böyle bir dağılım, her düzeyden öğrenciye hitap ediyor. Oysa MEB’in hazırladığı sınavın yüzde 85’i kolay. MEB’in bu yıl uyguladığı sınavlardan sadece bir tanesi bu kurala uydu, diğer ikisi evlere şenlikti... Bu sistem, dershanelerin ve özel okulların işine yaradı, reklam yapmaları açısından... Herkes birinci çıkardığı için herkes reklamını yapacak. Eee, sonuçlar bunu doğrulamıyor mu, ilk 10’da sade-ce bir adet devlet okulu yok mu? Yeter, çok bile!3 yıl önce ilk SBS uygulandığında da aynı sorunla karşılaştık. Hadi, “yeni sistemdir, ilk uygulamadır, geçer” dedik, üstünde durmadık. Bırakın geçmeyi, aradan iki yıl geçti, olay çığrından çıktı. 67, 96 derken 1544 birinciyi gördük. Şayet bu sistem devam etseydi, herhalde 2-3 yıl sonra sınava katılan 1 milyon küsur öğrenci birinci olurdu...Bir önerim var: PİSA sınavını da MEB yapsın! Kesin birinci oluruz. Bizim çocuklar tüm soruları doğru yanıtlar, böylelikle kötü imajımızı silmiş oluruz.Sonucu düzeltince, süreç düzelmiyor, sadece çöpleri halının altına süpürmüş oluyoruz. Bu sınavlarda birinci de olsan, sonuncu da olsan öğretim hayatın devam ediyor neticede ama üniversite sınavı böyle değil. “Küüüüt” diye çarpıyor adamı mazallah. Basit toplama işlemini yapamayan onbinlerce aday çıkıyor karşımıza, fizik sorusunu çözemeden (“çözmeden” demiyorum) fizik bölümüne giren aday çıkıyor karşımıza, “limit” bilmeden 3’üncü sınıfa gelen endüstri mühendisi çıkıyor karşımıza vb. Eee, n’oldu bu çocuklara, derece yapan bunlar değil miydi, yoksa kandırdınız mı bizi?
ÖSYM ile görüştüm, sonuçların açıklanacağı tarihi sordum... Ben, ayın 12’sinden önce açıklanır diye bekliyordum ama pek öyle görünmüyor. Aslında değerlendirme bitmiş yani sınavlar değerlendirilmiş. Okullardan Ortaöğretim Başarı Puanı (OBP) bekleniyor. Onlar geldikten sonra Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanı (AOBP) hesaplanacak, ondan sonra da nihai puanlar yani yerleştirme puanları hesaplanacak. Her yıl olduğu gibi bu yıl da aynı sorun yaşanıyor. Okullardan Ortaöğretim Başarı Puanı gelmiyor, gecikiyor. Ortalama Yükseltme Sınavları’nın bu tarihlerde yapılması, takvimin iyice sıkışmasına neden oluyor, gecikmenin yasal zeminini oluşturuyor.***Bu yıl sistem oldukça karışık, işin işinden çıkmak zor. “Zor” derken, olayı öğrenci ve veli açısından değerlendiriyorum. Bizim için değişen pek bir şey yok, yıllardır yaptığımız iş. Sadece format biraz değişik. Öğrenci ve velinin, yanlış yapma riski oldukça fazla. Tavsiyem, kendi başınıza hareket etmeyin. Sorun soruşturun, bilgi alın ama etki altında kalmayın. Burada ÖSYM’ye çok büyük bir sorumluluk düşüyor. Olay, sadece sınavı yapma olayı değil, olayın bir de rehberlik kısmı var. Ben sınavı yaparım, üstüne karışmam diyemezsiniz. Tercihler nasıl yapılacak, bu konuda ÖSYM’nin öğrenci ve velileri bilgilendirmesi, aydınlatması gerekir. Öyle bildiri tarzında falan değil, şöyle ayrıntılarla, örneklerle desteklenen detaylı bir çalışma bekliyoruz kendilerinden... Bu yıl tercih süreci ilginç olacak. Öğrenciler açısından güzel, üniversiteler açısından sıkıntılı bir süreç yaşayacağız. Hemen hemen iki adaydan biri kazanacak. Adaylar, çok güzel bir tabloyla karşılaşacak. Üniversitelerde yer yer boşluklar kalacak, doğal seleksiyon sürecine girecekler. Tercih edilmeyen bölümler ile az tercih edilen üniversiteleri doğal ayıklanma süreci bekliyor. Buna hazırlıklı olsunlar.***Tercihleri yaparken frene basmayın, puanınız kadar konuşmayın, daha geniş aralıkta hareket edin. Örneğin MF-4 puanınızın 420 geldiğini varsayalım. Tercihlerinizi bu puanın bir “gıdım” üstünden başlatmayın yani tercihlerinizi 430-440 gibi başlatmayın. Abartın biraz, diğer bir ifadeyle uçun biraz...Neden mi? Şöyle: Bu yıl tercih yapacak öğrenci sayısı az, bölüm sayısı fazla, üniversite sayısı uçuk! Dolayısıyla şartlar lehimize gözüküyor, puanınızın 40-50 puan üstünden başlayın. Zaten tercih sayısı da 30’a çıktı, kendimizi kısıtlamanın bir anlamı yok! Diyelim yazdık, olmadı. Eee, ne kaybederiz? “Yazdık, olmadı” deriz, olmazsa olmaz. Yazalım da olmasın, sonradan pişman olmaktansa veya “keşke” demektense, “olmadı” demek, bence en iyisi...Değerli veliler!Bu yazdıklarım, benim için de geçerli çünkü benim oğlum da bu yıl sınava girdi ve o da tercih yapacak. Demem şudur: Onlar bizim yavrularımız olmasına rağmen bizim bir parçamız olmalarına rağmen bizden farklı kişiler. Hayattan beklentileri, umutları, yetenekleri, ilgileri, alakaları her şeyleri farklı. Bu, onların hayatı ve bu onların tercihi! Saygı duyalım, tavsiyede bulunalım, sorarlarsa söyleyelim, izleyelim ama zorlamayalım, yaptırımda bulunmayalım, kızmayalım, küsmeyelim. “Her şeyin en doğrusunu biz biliriz, bizim dediğimiz doğrudur, seni kendi başına bırakırsak...” Bu düşünceler külliyen yanlış. Biz, buraya kadar hiç yanlış yapmadan mı geldik, her şeyi mükemmel ve tam mı yaptık, en yetkin biz miyiz? Yok böyle bir şey! Bırakın kararı kendi başına versin. Kaldı ki, ortada kötü bir şey yok yani “kötü” yok ki, kötüyü seçsin. Bence, en doğrusu onun üstüne uyandır, üstüne oturandır...Bu konuyu işlemeye devam edeceğiz, öyle bir çırpıda geçiştirilecek konular değil bunlar. Ancak bugünlük bu kadar yeter.***Son sualim Nimet Hanım’a...Madem sistem değişiyor, madem eski sistemin olumlu yanlarının yanında bir sürü olumsuz yanları vardı, eee bu yılki 6’ncı sınıf bebeleri neden sınava girdiler, neden onlar eski (yaramaz) sistemin son kurbanları oldular ve 2 yıl daha bu eziyeti çekecekler? Var mıdır, bu sorunun mantıklı bir cevabı?
“Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün küçük oğlu Mehmet Emre Gül, ABD’de girdiği sınavlarda üstün başarı göstererek dünyaca ünlü Harvard Üniversitesi’nde eğitim görme hakkı kazandı. Gül’e Harvard’ın dışında Columbia, Winston, Chicago ve MIT’den de teklif geldi. Mehmet Emre, SAT (Scholastic Aptitute Test) sınavında 800 üzerinden 800 puan alarak ulaşılması zor bir rekora imza attı.” Haber böyle...***“Harvad’ı o kadar büyütmemek lazım. O Harvard, geçen yıl da Aysun Kayacı‘yı almıştı... Emre, Türkiye’deki sınavda ilk 100 bine bile giremedi. Türkiye’de ilk 50 bine 100 bine giremeyen öğrenci, dünya genelindeki bir sınavda nasıl birinci olur?’’Yorum da böyle...***Haberi eleştirmeyeceğim, “hayırlı uğurlu olsun” diyeceğim. Eleştirim, yorumlara...O üniversiteyi eleştirmek, biraz bizi aşar hatta bizim üniversiteleri de aşar... Dünya üniversiteler sıralamasında hep ilk sırada yer alan bir üniversite, nasıl olur da büyütülmez. Herkesin girmek için can attığı bir üniversite, nasıl olur da görmezden gelinir, küçümsenir! Olayı, kedi-ciğer ilişkisi içinde yorumlarsak evet, haklısınız! “Ciğer”i fazla büyütmemek lazım. Başarı koşullarını yerine getiren her kişi, Harvard’da da okur MIT’de de Stanford’da da! Aysun Ka-yacı, bu şartları yerine getirmiş, gerekli referansları sağlamış ve gitmiş. Afaki konuşmaktansa açarsın telefonu Yeditepe Üniversitesi Akademik İşlerden Sorumlu Rektör Yrd. Prof. Dr. Sedefhan Oğuz’a, öğrenirsin o sıradan (!) üniversi-teye nasıl gidildiğini... ***ÖSYM, Harvard’ın aldığı bütün çocukları tekrar bir sınavdan geçirsin. Bak, ortaya nasıl bir tablo çıkacak. Okuttuğu çocukların yarısı dökülecek, barajın altında kalacak. Neden mi? Şöyle: Sınav işini bizden iyi bilen, sınav cambazı başka bir millet yok da ondan! Kendileri bile şaşıracak, “biz, bunca zamandır kimleri almışız” diyerekten hayretler içinde kalacaklar. Emre elense iyi, Emre gibi daha kimlerin başı yanacak; elenen bu çocuklar “kös kös” kendi ülkelerine, “annesinin ligine” geri dönecekler. Böyle bir organizas-yonun, ÖSYM’nin sınav yükünü “bir tane” daha artıracağının farkındayız ama yararlı bir faaliyet olacağını da belirtmeliyiz. ÖSYM; David’e, John’a, Susan’a ve Mr. Brown’a da sınava giriş belgeleri gönderecek, onların da sınav sonuçlarını ww.osym.gov.tr’den duyuracak...***Şaka bir yana, ÖSYM artık kendini aşmalı, bellediği yoldan sapmalı, çağdaş yöntemleri uygulamalı. Söz temsil: Şu Emre’nin girdiği sınav, SAT’dan söz ediyorum... Yılda 6 kez uygulanıyor ve 5 yıl geçerliliği var. Bilgisayar destekli bir sınav. Çeşitli sınav merkezleri var. Herkes bu merkezlerde sınava giriyor. Bizdeki gibi öyle sıkış pepiş ilköğretim okullarında girmiyorlar... Yıl 2010 ve ÖSYM hâlâ bilgisayarlı sisteme geçemedi. Bırakın geçmeyi, düşünemiyor bile... Babadan kalma usullerle sınav yapıyor, kitapçıklar basılıyor, heybelerle, torbalarla sınav merkezlerine gönde-riliyor, dağıtılıyor, toplanıyor vb. Böyle iptidai yöntemlerle sınav mı olur? Koyarsın soruları bilgisayara, yaparsın sınavını, verirsin sonucunu anında eline, oldu bitti...***Bunları yapamıyoruz, milletin üniversitesini, sınavını, sınavını kazananı eleştiriyoruz!