Kontör 1 Nisan’da bitiyor kıyas yapmak kolaylaşıyor

6 Mart 2010

1 NİSAN itibarıyla telekomünikasyon sektöründe arabağlantı ücretleri düşecek. Kontör uygulamasının yerini de TL ve kuruş bazlı fiyatlandırma alacak. Yani kontör değil para yüklemesi yapılacak. Kullanıcılar hangi operatörün kaç kontöre kaç dakika konuşturacağı gibi hesaplarla uğraşmaktan kurtulacak AVEA CEO’su Erkan Akdemir, “Artık şu kadar kontör değil de 20 liralık yükleme yapılacak. SMS, MMS gibi hizmetlerde de kontür kullanılmayacak. Yakında cep telefonları her şeyi yapacak. İleride cüzdan taşımadan alışveriş imkanı olacak. Kart taşımadan cep telefonunuzu kredi kartı gibi kullanacaksınız” dedi Erkan Akdemir 6 ay önce Avea CEO’su oldu. Hem özel sektör hem de kamu sektöründe deneyimi var. Hacettepe Üniversitesi Elektronik Mühendisliği’nden mezun olduktan sonra Colorado Üniversitesi’nde telekom alanında master yaptı. “İki yıl kadar mühendislik yaptım” diyen Akdemir, Enka ve DSİ’de çalıştıktan sonra DPT’ye girdi. DPT’deki ilgi alanı telekom sektörü ve regülasyon konusu oldu. Özelleştirme öncesinde Türk Telekom’un yönetim kurulu başkanı olan Akdemir, Avea’dan önce 3 yıl da Cisco Türkiye’nin Genel Müdürü’ydü. Avea’nın Nişantaşı’daki binasında buluştuk Erkan Akdemir’le. 1 Nisan’da sektörde olacak değişiklikleri ve Avea’nın hedeflerini konuştuk.Ciroda hızlı büyüdük* Avea Türkiye’de telekom piyasasına sonradan giren bir operatör. Ayakta durabilmek için nasıl bir rekabet stratejisi izledi? Avea piyasaya üçüncü operatör olarak girdi. 5 yıllık bir geçmişi var. Doğru odaklanarak büyüdü Avea. Gençlik ve kamu sektöründe getirdiği farklılıklar var. Geçen yıldan itibaren rekabetçi tarifeler sundu. Her Yöne Sınırsız Tarife gibi... Mobil Öğrenci tarifesi de çok ilgi gören bir uygulama. Her Yöne Sınırsız ya da Her Yöne Özgürlük dediğimiz tarife farklı müşteri kesimlerinden ilgi gördü. Her Yöne Özgürlük’le çok avantaj sağladık. 2009’da büyümemizi sağladı. Önemli bir faturalı segmentimiz oluştu. Bu bizim için gelir üreten bir müşteri kesimi demek. * 3G nasıl bir değişim yarattı?3G’de farklı hizmetler sunduk. Avea müşterileri TTNet’in hizmetlerini de kullanabiliyor. Kullanıcının ihtiyacına uygun 5 liradan başlayan, içinde mobil modemin de olduğu teklifleri TTNet sunuyor, onun alt yapı sağlayıcısı da biziz. Yakın zamanda alternatif operatörler de bu servisi vermeye başlayacak. * Avea hangi yönleri ile fark yaratmaya çalıştı? Cihaz kampanyalarımız var. 3G odaklı yeni cihaz kampanyaları var. Faturasız jet modem ve TTNet uçan internet kampanyası gibi kampanyalar yaptık. Şirketlerle işbirliğimiz var. THY ile işbirliği yaptık. Kazandığınız mil kadar dakika kontör alabiliyorsunuz ya da konuştuğunuz kadar mil alabiliyorsunuz. 800 çalışanımıza ‘Emsalsiz Müşteri Memnuniyeti’ eğitimi verdik. * Kaç çalışanınız var?2 bin 600. Servis seviyemizi yükselttik. Çağrı merkezimizin kalitesini yükselttik. * Krizin etkileri oldu mu? Altyapınızı tam anlamıyla tesis edebildiniz mi? 2009 yılında ciro bazında en hızlı büyüyen operatör olduk. 2010’da da bu ivmeyi devam ettirmeyi planlıyoruz. Dünyada ve Türkiye’de telekom sektörü krizden en az etkilenen sektör ama toplam abone sayısı düştü. 2009 yılında ekonomik koşullardan dolayı fiyat rekabeti arttı. Ciro büyümesi yavaşladı sektörde, kâr marjları daraldı. Türk Telekom ve Avea olarak uzun vadeli bakıyoruz. Bizim yatırımlarımız arttı. 3G yatırımları ve Ar-Ge yatırımı yaptık. 2010 yılında da büyüme bekliyoruz. Şu anda piyasada yüzde 85-90 penetrasyon var, 2010’da artacak bu. 2010 yılı önemli bir yıl ve ümitliyiz. * Türkiye’de rekabet açısından telekom sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’de sektörde mobil tarafta rekabet şartlarında alınacak yol var. Birinci operatör ile ikinci operatör arasındaki fark dünyada hiç bu kadar yüksek değil. İkinci ve üçüncü operatörlerin gelirleri yakın. Birinci operatörün pazar hakimiyeti var. Net görünüyor bu. Şebeke içi ve dışı fiyatlandırmaları çok farklı. Geçenlerde ara bağlantı fiyatları düştü, daha normal bir fiyata geleceğini düşünüyoruz. * Artık farklı operatör aboneleri arasında daha çok konuşulacak...Evet. Farklı operatörlerin aboneleri diğer operatör aboneleri ararken yüksek fatura ödeme endişesi taşıyorlardı. Arabağlantı fiyatlarının aşağı çekilmesi 1 Nisan’dan itibaren durumu değiştirecek. Avrupa’da şebeke içi ve dışı aramalar yüzde 50 -50. Türkiye’de çok dengesiz. 2009’un başında oran yüzde 10’un altındayken 2009’un sonunda yüzde 20’ye çıktı. 2009 başında şebeke içi konuşma oranı tüm operatörlerde yüzde 92’ydi. Şu anda yüzde 80. 1 Nisan itibarıyla değişim başlıyor. Bu aslında piyasadaki rekabetin sağlanmasında çok önemli bir gelişme. Diğer operatörleri aramaya korkan abone numara taşımaya da çekiniyordu. Bu bizim için önemli bir konuydu. Artık sektörde rekabet sağlam temellere oturacak. * Arabağlantı konusunda değişiklik oldu, bundan sonra hangi düzenlemeleri bekliyorsunuz? 2010 yılında ve önümüzdeki dönemde özellikle 3G’nin de başlamasıyla birlikte operatörler arası alt yapıda işbirliği, ortak yatırım ve bunun paylaşılmasıyla ilgili gelişmelerin olacağını düşünüyoruz. Avrupa’da da benzer şeyler var. Fransa’da 3G konusunda işbirliği yaptı operatörler. Müşteriye sunulan hizmetin daha uygun fiyatlara verilmesini sağlar bu gelişmeler. 2010 yılında beklediğimiz en önemli gelişme de bu. * 1 Nisan’da kontör uygulaması da bitiyor değil mi? Evet, bu çok önemli. Müşteri için açıklık ve netlik gelecek. Artık kontör lugattan çıkıyor. TL ve kuruş bazlı fiyatlandırma olacak. Şu kadar kontör değil de 20 liralık yükleme yapılacak. Faturasız tarafta faturalıya doğru bir benzeşim olacak. Bu yalnızca sesli aramalar için de geçerli değil. SMS, MMS gibi hizmetlerde de kontör kullanılmayacak. * Faturasız hatlar faturalılardan çok daha fazla değil mi?Piyasa hâlâ yüzde 80 oranında faturasız abonelerden oluşuyor. Bizim Avea’nın piyasanın aksine abonelerimizin yüzde 35’i faturalı. Yaklaşık yüzde 20 sektördeki oran.Hastalara uzaktan hizmet* Bugün bilgi iletişim teknolojileri, özellikle kriz ortamında, ekonomiyi canlandırabilecek bir cankurtaran olarak görülüyor. Örneğin: e-sağlık, e-devlet, e-trafik... Avea bu gelişmeleri nasıl takip ediyor? E-devlet hayatın parçası oldu. Sağlık ve eğitim öncelik verilmesi gereken alanlar ve biz de bu önceliği veriyoruz. Eğitim konusunda grubumuzun Vitamin diye bir hizmeti var. Yurtdışında da çok ilgi gördü. Kendi çocuğumdan örnek vereyim, Vitamin ders çalışmasını çok teşvik ediyor. 13 yaşında çocuğum Vitamin’le ders çalışıyor. Sağlık alanında çalışmalarımız da var. * Nasıl çalışmalar bunlar? Mesela, bir devlet hastanesiyle mobil dönüşüm projesimiz var. Burada hastalar uzaktan sağlık hizmeti alıyor. Aboneler sağlık personelinden görüntülü hizmet alıyor. Yine 3G sayesinde yeni doğan ve yoğun bakımda olanlar görüntülü görüşme yapıyorlar. Yine mobil ambulans uygulaması başlattık. Hasta bilgisi ambulanstan hastaneye ulaşıyor. Yaşamsal önem taşıyan zaman kaybı önleniyor. Bu hizmetleri hem devlet hem de özel hastanelerde yaygınlaştırmayı düşünüyoruz. TTNet okula gidermiş gibi çocuklara ders sürdürme olanağı verdi. Diyarbakır’da grip salgını nedeniyle çocuklar eğitim hizmetini Vitamin’den aldılar. Yakında mobil bankacılıkta da ileri adımlar atacağız. * Cep telefonlarımız faturaları ödeyecek mi? Yakında her şeyi yapacaklar! İleride cüzdan taşımadan alışveriş imkanı olacak. Kart taşımadan cep telefonunuzu kredi kartı gibi kullanacaksınız. Bu Türkiye’de de hızla yaygınlaşacak. Bunun üzerinde çok çalışıyoruz. Baz istasyonlarında doğal havalandırmaya geçiyoruz * Çevre alanında neler yapıyor Avea? Kurum içi önlemleri neler? Mesela, operatörler giderek çevre-dostu baz istasyonları kuruyorlar mı? Avea’nın var mı? Varsa kaç tane? Artırmayı düşünüyor musunuz?2008 yılından beri ölçüm yapıyoruz. 16 bin ağacı kesilmekten kurtardık. 3.8 milyon kilowatt saat enerjiyle 28 bin metreküp su tasarrufu sağladık. Şirket olarak yaptık bunu. e-fatura hizmeti veriyoruz. 1 milyon faturalı aboneye elektronik ortamda fatura gönderiyoruz. Elektronik arşivlemeye ağırlık verdik. Binalarda enerji performansını iyileştirdik. Ümraniye binamız çevre konseptiyle hazırlandı. Yani akıllı bina. * Baz istasyonları?Baz istasyonlarında enerji tüketimi var. Klima kullanımını azalttık. Yüzde 20’ye yakın enerji tasarrufu sağladık. * Nasıl yaptınız?Doğal havalandırma sistemleri monte ettik, çevre dostu klimalar kullanmaya başladık. Çok tasarruf sağladık. Biraz önce de dediğim gibi, ısı yalıtımlı bina kullanıyoruz biz. Güneş enerjisi destekli yenilenebilir enerjiyle çalışan ilk baz istasyonunu Çeşme’de kurduk. Bunu yaygınlaştıracağız. Bizim sahalarımızda aküler var. Belli dönemlerde bu aküler yenileniyor. Hurdaya çıkanları dönüştürüyoruz. Sektör daha az enerji tüketen cep telefonları üretimine gidiyor. İş ortaklarımız da bu konuda çalışıyor.Çifte vergilendirme kalkarsa sanal operatörlük çok gelişir* Türkiye’de sektöre uygulanan vergi ve ücretleri orantılı buluyor musunuz? Değişikliklere ihtiyaç var. Bazı hizmetlerde çifte vergilendirme sorunu var. * Sektörde yeni bir eğilim var: MVNO’lar... Avea’nın öncü olduğu futbol kulüpleri ile Fenercell, GS Mobile gibi MVNO projelerinin devamı gelecek mi?Biz 4 kulüple başladık. Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor var. Biz bu alanda çalışmalara devam edeceğiz. Yeni kulüpler de eklenecek. Verilen hizmetler de çeşitlenecek. Sanal operatörlüğün başlangıcı bu. Bizim şimdilik aşamadığımız bazı konular var. Gelir paylaşımı modeliyle başladık. Marka ve müşteri bağımlılığı yüksek şirketlerle de bu hizmetler sağlanabilir. Bazı ülkelerde Almanya, İngiltere’de çok gelişme var. Bu alana yatırım yapan tek şirket Avea. TTNet de buna benzer yatırımlar yapıyor. Çok önemli bir teknoloji markası oldu onlar da. Vergisel birtakım dezavantajları hükümet kaldırırsa hızla gelişir bu alan. Şu anda çifte vergilendirme sorunumuz var. Şirketler, kulüpler, büyük mağazalar bu alana girerler. 2009’da başlangıç yaptık, 2010’da bu alanda büyümeyi planlıyoruz.

Devamını Oku

Nar Taneleri projesine katılan 39 kadının 27’si iş sahibi oldu

4 Mart 2010

YURTTA BÜYÜYEN KIZLARI HAYATA HAZIRLAYAN ‘NAR TANELERİ’ 1 YAŞINDAYetiştirme yurdundaki genç kadınların güçlenmeleri ve istihdama katılımlarını amaçlayan ’Nar Taneleri: Güçlü Genç Kadınlar, Mutlu Yarınlar’ projesine katılan 39 kadından 27’si işe yerleşti. Projeye destek veren Boyner Holding’in Yönetim Kurulu Üyesi Ümit Boyner, “Nar Taneleri’nin Türkiye’nin en temel sorunlarından olan kadınların ve gençlerin istihdama katılımı ve sosyal dışlanması konusunda bir çözüm örneği olmasını umuyoruz” dediBundan bir yıl önce Boyner Şirketler Topluluğu, yetiştirme yurtlarında büyüyen genç kızların hayata tutunmalarını sağlayacak ‘Nar Taneleri: Güçlü Genç Kadınlar Mutlu Yarınlar’ adlı projeyi başlatmıştı. Dün projenin ilk yılının değerlendirme toplantısındaydık. Yetiştirme yurtlarında büyüyen gençlerin en büyük sorunlarından biri, kendilerini 18 yaşına kadar büyüten Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun (SHÇEK) 18 yaşından sonra bu gençler için yapacaklarının bitmiş olmasıdır. Bu yüzden de Boyner Şirketler Topluluğu’nun başlattığı Nar Taneleri projesi, genç kızların hayata katılmaları, iş sahibi olmaları için bir umut. Boyner’in önderliğinde, BM Nüfus Fonu, SHÇEK, Türkiye Personel Yönetimi Derneği (PERYÖN) ve Milli Eğitim Bakanlığı işbirliğiyle yürütülen projede bir yıl içinde 7 ilde 39 genç kadından 27’si kamu, diğerleri de özel sektörde istihdama katıldı. Bu yıl da proje 24 ilde yürütülecek ve bu projeden yararlanan genç kız sayısı artacak. 2013 yılına kadar sürecekÜmit Boyner ve Boyner Şirketler Topluluğu’ndaki kadınlar bu projeye gönülden bağlılar. Ümit Boyner toplantıda yaptığı değerlendirmede, Türkiye’nin son 10 yılda Avrupa Birliği sürecinin ivmelendirici etkisiyle köklü reformları hayata geçirdiğini ve bunlardan en önemlisinin de cinsiyetler arası eşitliğin sağlanması ile ilgili Anayasanın 10’uncu ve 90’ıncı maddelerinde yapılan değişiklik ile Türk Ceza Kanunu, Medeni Kanun ve İş Kanunu’ndaki değişiklikler olduğunu hatırlatırken, Türkiye’de kadınların ve gençlerin temsil ve istihdama katılımının çok düşük olduğunu da vurguladı. ‘Nar Taneleri’nin Türkiye’nin en temel sorunlarından olan, kadınların ve gençlerin istihdama katılımı ve sosyal dışlanması konusunda bir çözüm örneği olmasını umuyoruz’ diyen Ümit Boyner, projenin 2013 yılına kadar süreceğini de söyledi. Boyner Büyük Mağazacılık Genel Müdürü Aslı Karadeniz’le bundan 8 ay kadar önce Elele Dergisi için bir röportaj yapmıştım. O röportaj sırasında Aslı Karadeniz, kadın çalışanların genç kızlara deneyim aktarmakta çok istekli olduklarını anlatmıştı. Nar Taneleri projesi kapsamında 40 genç kadına 40 deneyimli kadın da mentorluk veriyor. Genç kızlara hayat deneyimlerini anlatıyorlar, onların sorunlarını dinliyorlar. Haftada bir kez genç kızlar mentorlarıyla görüşüyor. Binde 1’lik kota varAslı Karadeniz genç kızların eğitim durumlarıyla ilgili kısa bir sunum da yaptı bize...* Kızların yüzde 54’ü meslek lisesi mezunu. Üniversiteye devam oranı çok düşük. * Kızların çoğunun eğitim alanına bakıldığında ağırlıklı olarak kadın yoğun iş alanlarının tercih edildiği görülüyor. * 3413 sayılı Kanun ile SHÇEK koruması altındaki gençlere kamu kesiminde işe alımlarda binde 1’lik kota uygulaması var. Bundan dolayı genç kadınların iş arama süreçlerine katılımı ‘devletten iş bekleme’ şeklinde. Kamuda istihdamın daralması ile bu gruptaki yoğun işsizliğin çözümü için alternatif politikalara ihtiyaç var. Proje kapsamında Nar Taneleri’nin yüzde 69’u istihdama katıldı. ***** ÖZGÜVEN KAZANDIRMA AÇISINDAN ÖNEMLİ Toplantıya SHÇEK Genel Müdürü İsmail Barış, UNFPA Türkiye Temsilcisi Tunga Tüzer, PERYÖN Nar Taneleri Eğitmeni Berrin Tavman, PERYÖN Mentoru Saide Kuzeyli, PERYÖN Yönetim Kurulu Başkanı Yiğit Oğuz Duman katıldı. Katılımcılar bu tip projelerin genç kızlara özgüven kazandırmakta çok önemli olduğunu vurguladı.

Devamını Oku

Kule personeli ABD’ye eğitime gönderiliyor

2 Mart 2010

THY, YOĞUNLUK VE RÖTARLARI EĞİTİM DESTEĞİYLE AŞACAK Bologna, Toskana’nın kuzeyinde her yanı tarih kokan bir yer. İtalya’nın en zengin yerlerinden biri. Aynı zamanda da solcu bir şehir. Bologna Üniversitesi dünyanın ilk üniversitesi. Dante, Kopernik, Erasmus bu üniversitenin öğrencileri. Dümdüz, küçük, kırmızı binalarıyla dikkat çeken bir yer. Zaten Bologna’ya hem solculuğundan hem de binalarından ’kızıl şehir’ deniliyormuş. Mussolini döneminde faşist rejime direnen bir şehir Bologna. 400 bin nüfuslu Bologna’da çok sayıda göçmen ve öğrenci var. Bolonez sos da adını Bologna’dan alıyor. Türk Havayolları Bologna’yı uçuş noktalarına ekledi ve önceki gün ilk uçuş yapıldı. THY Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu’nun davetiyle ben de bir grup gazeteciyle birlikte Bologna’daydım.THY’nin İtalya’nın bu zengin noktasına uçması çok önemli, çünkü THY bu bölgenin Uzakdoğu, Asya ve Ortadoğu’ya açılan kapısı olacak. Bu seferle 50 yıldır İtalya’ya uçan THY Bologna seferleriyle yeni bir atılım yapmış oldu. Biz havalimanına iner inmez, Bologna Havaalanı’nda İtalyan yetkililerin de katıldığı bir toplantı düzenlendi. Bu toplantıda Hamdi Topçu, THY’nin Roma’ya haftada 14, Milano’ya haftada 21, Venedik’e de haftada 7 sefer yaptığını, Bologna’ya da başlangıç olarak haftada 7 sefer yapılacağını açıkladı. İtalya’ya rötarlı uçtuk! Kısa zamanda İtalya’daki yolcu sayısını artıracaklarını da anlatan Topçu, THY’nin 2009 yılında 25 milyon yolcu taşıdığını anlattığı konuşmasında, “2010 hedefimiz 31 milyon yolcu taşımak” dedi.THY’nin İtalya’daki temsilcisi Ali Doruk’un verdiği bilgiye göre, THY İtalya’dan 2005’te 180 bin, 2009’da 460 bin yolcu taşıdı. Bu yılki hedef ise 800 bin. Toplantıdan sonra Bologna sokaklarında gezdik. Antik kuleleri, görkemli kiliseleri, saat kulesiyle tarihte yolculuk yapıyorsunuz hissini veriyor şehir. Biz Palazzo Re Enzo Sarayı!nın bulunduğu Neptün Meydanı’ndayken Bologna’daki göçmenler protesto gösterisi yapıyordu. Akşam saatlerinde ise THY’nın Bologna’ya ilk seferini yapması şerefine Palazzo Enzo Sarayı’nda bir davet verildi. Daha önce hapishane olarak kullanılan sarayın atmosferi büyüleyiciydi. Bu atmosferde Hamdi Topçu’yla kısa bir sohbet etme imkanı bulduk... Ne yazık ki biz de Bologna’ya rötarlı uçtuk. Malum uzun zamandır Atatürk Havalimanı’nda rötar sıkıntısı var. Söz rötardan açılıyor... Hamdi Topçu, “Pist yenilenecek ama bu yetmez” diyor açık açık. Kuledeki yoğunluktan örnekler veiyor ve kulede görev yapan personelin eğitimine önem verdiklerini anlatıyor. Kuledeki personelin Amerika’ya eğitime gönderildiğini de söylüyor. Bu arada son dönemde THY yeni 120 pilot aldı. Amerikalı, Rus, Yunan farklı ülkelerden pilotlar kadrosuna kattı. 2010 yılı içinde yeni uçaklar da gelecek. Bu uçakların bir kısmı büyük, 400 yolcu kapasiteli uçaklar. Yakında THY yeni uçuş noktalarını da listesine ekleyecek. 157 noktaya ulaşan sayı artacak... Topçu’nun deyimiyle THY’ye büyümeye devam edecek, hedefler büyük... HOSTESLER PSİKOLOĞA GİDİYOR HAMDİ Topçu, THY’nin ikramlarını yapan Do&Co’nun farklılık yakalamaktaki başarısından da söz ediyor. Bu konuda gerçekten de övünmekte haklı. THY ikram konusunda Avrupa’nın en iyisi. THY’nin yemekleri Avrupalı birçok havayolu şirketine fark atıyor. Hosteslere gelince... Hamdi Topçu, “Kalite artmalı” diyor. Hakkında iki şikayet olan hostesi psikoloğa yönlendirdiklerini anlatıyor.

Devamını Oku

Projelerinde 90 derecelik açı olmayan Türk mimar

28 Şubat 2010

O farklı mekanların yaratıcısı... 1996 yılında Kadıköy’de yaptığı yeraltı tuvaletiyle dikkat çekmişti. Son olarak Borusan Müzik Evi’nin mimari projesini üstlendi. Teraslı evler olarak bilinen Ortaköy One projesi kısa süre önce satışa çıkarıldı. Avcıoğlu hem Türkiye’de hem de yurt dışında projeler yürütüyor. Yakında Tataristan’ın başkenti Kazan’ın en yüksek binasına imza atacak. Aynı zamanda hem New York’taki ofisinde çalışıyor hem de Paris’teki Ecole Speciale d’Architecture’da öğretim üyeliği yapıyor. Avcıoğlu halka açık yerlerin şehir yaşamına damga vurduğunu söyleyen, sokakları seven ve halka açık yerlerin mimarlar tarafından ele alınmasını isteyen, “mimarlar ev yapmasın” diyen bir mimar...Şehirdeki mimari dokuda meydana gelen erozyondan, çarpık kentleşmeden herkes çok şikayetçi ama aynı zamanda biz bunların bir parçasıyız. Siz halka açık alanlarla özel olarak ilgilenen bir mimarsınız, nasıl değerlendiriyorsunuz bu durumu?* İnsanlar evi olsun istiyor değil mi?Evet bizim topraklarda ev sahibi olmak neredeyse kutsal bir şey... Ev istiyorlar ama aslında malları olsun istiyorlar. Çok genç yaşta seyahat etmiyorlar; para ayırıp ev alıyorlar. Bu ülkede müteahhitler kral. Ve derslerine hiç de iyi çalışmıyorlar. Müşteri hazır. Nasıl satamıyorlar o ayrı konu. Öyle inşaat yapan gruplar var ki bizim medeniyetimiz için bir tezahür mü onlar? * Son zamanlarda başta İstanbul olmak üzere yaygınlaşan site konseptinden mi bahsediyorsunuz? Şöyle bir hayat tarzı var: Evden işe, işten eve... Dolaşmayın, gezmeyin. Alışveriş merkezi yanıbaşında olsun, otoparkı olsun, sporu da evinin altında yap, çocuk bahçesi de olsun. Başta çok güzel geliyor ama bu ortamdan çıkmak çok zor. Şehrin yaşam enerjisini soluman için otobana ulaşman gerekiyor. Bence bu tarz yaşamın en kötü örneği Dubai.* Bir ara İstanbul Dubai gibi olacak deniliyordu...Öyle bir medeniyet olamaz. Herşey çok güzel, büyük paralarla inşa edilmiş. O inşaatı yapanlarla orada oturanlar arasında bir bağ olmalı. Orayı Pakistanlı inşa eder, patron Hollandalı olursa, onun da mimarı Portekizli olursa, pazarlayan da Amerikalı olursa oradan ne çıkacak? * Her binayı da mimarlar mı yapmalı? Yok. Tam aksine, mimarsız mimarlığı özendirmek lazım. Sonuçta mimarlar eğitim alıyor. Bir insanın kendi evini yapması o insan için en kolay başkası için de en zor şey. Türkiye’de evcil, evcimen bir ruh var. Yuva ve mal kavramı birbirine karışıyor. Medeniyet demek huzurlu yaşam demek değildir, problem karşısında nasıl çözüm bulduğunuzla ilgilidir medeniyet. Organik mimariyle, sokağı olan evler yapıyoruz * Son yıllarda yeni yaşam alanları demek alışveriş merkezi, konutlar, parklar, kapıda güvenlik...Bize de bu bahsettiğimiz tarzda site projeleri geliyor. Burası alışveriş merkezi, burası otopark, spor merkezi değil de biz sokak, altta dükkan üstte konut olsun istiyoruz. Sokak sistemleri öneriyoruz. Haftanın 7 günü, 24 saat yaşasın istiyoruz yaptığımız yer. Önerdiğimiz projeler kapalı olmadığı için de daha ekonomik, inşası da kolay ama bunun yapılmayıp de diğerlerinin yapılması tercih ediliyor. Biz dev yatakhaneler üretmek istemiyoruz. İnşaat sektörü dersini iyi çalışmıyor. Yurt dışında bir şey görüp değiştirmeden buraya getiriyorlar. Bu gazlama projelerinin mimarı olarak zaten seçilmiyoruz. * Güvenlik, çocuklar için alanlar ve uzun vadede ödeme imkanı verdiği için bu konutlar tercih ediliyor...İnsanlar çocuklar rahat oynasın diye o siteleri tercih ediyor ama sonuçta bir yerden bir yere gidemeyen, her yere ancak arabayla ulaşan bir hale geliyorlar. Buna da fazla dayanmak mümkün değil. Tabela mimarlığı bir furya. Junk food bu. Daha hesaplı çözümler de üretilebilir. İstanbul’un Asya tarafı büyük bir yatakhaneye döndü. Herkes orada huzur ararken, durum başka hale dönüştü. Yürüyerek gidilemez yerler var. Ancak otobanla bağlanıyorsunuz. Huzurlu dedikleri yerler bana vahşi geliyor. * Tarzınız organik mimari, nedir organik mimari? Organik mimari denildiğinde kullanılan malzemenin insan sağlığına ve çevreye zararlı olmaması akla geliyor, oysa siz başka bir şeyden bahsediyorsunuz...Organik mimari, modern mimarinin tam karşıtı. Modern anlayışla inşa edilen binalar dik ve yatay açılardan yani iki boyutlu olarak inşa ediliyor. Her şey 90 derece. Son yıllarda inşa edilen şehirlere baktığımızda hepsi birbirini tekrar ediyor. Kimliksiz, ruhsuz ve aynı şehirler... Yani Dubai gibi... Mimar olarak farklı malzemelere ihtiyaç duyuyorum, ama her şey modern mimariye göre şekillenmiş. Fabrikaların üretim bantları da kareler ve dikdörtgenler üzerine kurulu. Oysa organik mimari bunun dışında... Her proje farklıdır, çünkü yapıldığı arazi, oradaki iklim, çevreyle ilişkisi farklıdır. Semerkant planında bir tane 90 derece yoktur. Bu hastalık modern mimarlık hastalığı. Eskiden şehirler keçi, insan nasıl yürürse öyle kurulmuş, özü organiktir fakat ilk defa Hellen dönemde divan yolları kullanılmış. Mesela ABD’nin örnek aldığı Efes Milet’tir. Batı da Doğu da bu topraklarda. Burası yalnızca Doğu değil. Heredot Bodrumlu. Bunu kaç Bodrumlu biliyor? 12 Eylül’ün yarattığı kuruluğa Borusan Müzik Evi keyif katacak12 Eylül Türkiye’de kuruluk yarattı. Herkes o dönemdeki çocukların apolitik olduğunu söyler, bence bunun ötesinde sanattan çok kopuk büyüdüler. Müzikten de koptular. O kadar az ki müzik aleti çalan... Borusan Müzik Evi beni çok heyecenlandırdı. Müzisyenlerin, yazarların, keyifli mekanları olmalı...AKM klima cihazına benziyorAKM konusunda toplumsal vicdana önem veriyoum. Öncelikle ‘fikir yarışması’ lazım. Kimi proje mevcut binayı korur, kimi yıkar yenisini yapar. Dereceye giren projeler üzerine konuşulur. Bence şu haliyle klima cihazına benzeyen bir makine. Başbakan ‘Bunun çevresi var, etrafı da var’ diyor. Karşıtları ’Yıkacak camii yapacak’ diyor. Bence bu konu başbakan ve mimarlar odası arasında bir tartışma olmaktan çıkmalı. Toplumda ilişkileri inşa etmek lazım. Burada mesele ilişki inşa etmek...Bodrum’a balıkçı barınağı gibi evler yaparsam bu mesleğime hakaret olurBodrum’da yapıtığım proje bir organik mimari örneği... Bana sürekli, “Bu Bodrum mimarisi mi?” diyorlar. Atalarımız dünyanın 7 harikasından birini yapmış orada. Şimdi ‘Bodrum’ deyince küçük beyaz balıkçı barınağı gibi evler Bodrum mimarisi olarak gösteriliyor. Bunu yaparsam mesleğime hakaret etmiş olurum. Kazan’a etekleri olan derviş bina yapıyoruz kentin en yüksek binası olacakKazan’ın en yüksek binasını yapıyoruz. 100 metre, aslında çok yüksek değil ama orası için bir ilk. Kazan kentinin en yüksek yapısı olacak. Proje Volga Gölü etrafında. Kazan çok soğuk. Biz derviş bina diyoruz, etekleri var binanın. Yatırımcı firmalar Türk ve Rus. 2 yılda bitecek. Mimar Dara Kırmızıtoprak’la çalışıyoruz.Nefes alan taş evler, pencereden bakmanın keyfi düşünülerek inşa edildiOrtaköy One, beraber yaşamanın güzelliği, pencereden bakmanın keyifli olduğu düşünülerek inşa edildi. Ayrıca taştan yaptım. 3 milyondan az taş kullanmam. Taşı çok seviyorum. Nefes alıyor. Işığın değişimiyle renk değişitiriyor. Isı yalıtımı için de iyi. 98 daire var. Ortalama 120-150 metrekare. İki daire alıp birleştirenler de var.

Devamını Oku

Sektörün yüzde 70’i kayıtdışızincir mağazalar da ucuz ete kaçıyor, ithalat çözüm değil

27 Şubat 2010

Koç Holding Turizm, Gıda ve Perakende Grubu Başkanı Ömer Bozer, 2 yıl önce et fiyatlarının artacağına dikkat çekti. Haklı çıkan Bozer, et fiyatlarındaki yükselişin hayvan sayısının yıllardır artmamasından, sektörün yüzde 70’inin kayıtdışı çalışmasından ve yem fiyatlarında ertelenen zamların yapılmasından kaynaklandığını söyledi. İthalatın tek başına çözüm olmayacağını belirten Bozer, “Yapısal reform lazım. Arazi, hayvan verimliliği olmalı. Hayvancılıkta kooperatifçilik teşvik edilmeli. Bilimsel besicilik yapılmalı. Zincir mağazalardan da ucuz ete kaçanlar var. Sektörü geliştirmek için zincir mağazalar kayıtdışına çıkmamalı” dedi ırmızı et fiyatları arttı. Neredeyse dünyada en pahalı et, süt Türkiye’de. 2008 yılında pirinç fiyatları hızla artmıştı, o dönemde Migros Genel Müdürü olan Ömer Bozer, “Pirinç fiyatlarındaki artış spekülatif, kırmızı et fiyatları artacak” demişti. Bozer’in bu öngörüsü aslında uzun zamandan beri sektördeki kötüye gidişin bir değerlendirmesiydi. Geçen hafta Koç Holding’in Harranova’daki tesislerindeydi Ömer Bozer. Koç Holding’te ’kırmızı et fiyatlarındaki artışı’ konuşmak üzere buluştuk. * Kırmızı et fiyatlarındaki artışın nedenleri ne? Siz 2008 yılında kırmızı et fiyatlarının artacağını söylemişsiniz...1983 yılında çalışmaya başladım. İlk işim et projesiydi. O zamanlar Türkiye’de entegre et tesisi yoktu. Biz Maret’i kurduk. Et Balık kurumları vardı. Bu kurumlar besiciliği derleme düzenleme yapıyorlardı. Bunlar özelleştirilince sektörde düzenleme kalmadı. İrili ufaklı bölgesel kesim yapan kasapların ve celeplerin elinde kaldı sektör. * Kayıtdışı çok yüksek...Evet. Sektörün yüzde 70’i kayıt dışı. Sektörde kayıtdışılık en önemli sorun. Türkiye bir süre et ve canlı hayvan ithal etti. Ama olmadı... Önüne gelen hayvan ve et ithalatçısı oldu. Kontrol de zayıftı. Ton başı 1.200 dolar civarında fon ödeyip et ithal ediliyordu. Bu fon Türkiye’de hayvancılığın gelişmesine kullanılacaktı, ancak ne yazık ki bu fonlar başka yerlere gitti. Bu süreçte kaçak et gelişleri de oldu. * İthalatın hayvancılığı öldürdüğü söyleniyordu, şimdi ise ancak ithalat kurtarır deniliyor...Ben proithalatçı veya ithalat karşıtı değilim. Bu yüzeysel bir tartışma. Bakın yıllar geçti Türkiye’de hayvan sayısı artmadı. Düşmüyor da artmıyor. Terör yüzünden deniliyor ama yıllardır bu söyleniyor, neden bir şey yapılmıyor? Sektörde çok sorun var. AB ülkelerine tavuk eti tüketiminde neredeyse yaklaştık. Türkiye’de kırmızı et tüketimi AB ülkelerinin neredeyse onda biri. * Bakanlık hayvan sayısını açıklayıp, ’Bu kadar hayvan yeter’ dedi... Bakanlık 2 günde sayım yaptırdı, bu bile hayvancılığa ne kadar ciddi bakıldığını gösteriyor. Türkiye’deki hayvan varlığı yani yerli ırk verimsiz. Ayrıca tüketim bitmiş. Yılda kişi başına 6 kilo kırmızı et, 15 kilo tavuk eti tüketiliyor. AB ülkeleri 60 kilo tüketiyor. Sektörün yüzde 70’i kayıtdışı olursa olacağı bu. Yem fiyatları artışına gelelim...* Elinizdeki tabloyu açıklar mısınız?2002-2007 sürecinde yem ve et fiyatlarının artışına bakın. Et fiyatları aynı, yem fiyatları artıyor. Kesimlik hayvanda maliyetin yüzde 60’ı hayvan, yüzde 40’ı yemdir. Bir tarafta satış fiyatı artmadı, yem çok arttı. Yıllardır ertelendi zamlar. * Neden, nasıl ertelenebildi?Kaçak et ve tüketimin artmaması bunun nedeni. Ayrıca canlı hayvan kaçakçılığı da var sınırlarda. Kayıtsız iş yapınca sorunları bir dönem kaldırıyorsunuz. Normalde yem fiyatlarının artışıyla yavaş yavaş yükselmesi gerekirdi et fiyatlarının, olmadı. Birden bir artış oldu. 2009’un ortasında fırladı fiyatlar. * Siz bu yem fiyatlarına göre bu et fiyatı normal diyorsunuz...Fahiş fiyat değil. Kayıtlı çalışan biri bu işi devam ettirmek için bu fiyattan et satabilir. Şimdiki fiyatlar sabit kalsa, bu fiyatlarla ben besiye hayvan alsam, yem fiyatları aynı kalsa ve 8 ay besleyip, kesip satsam hayvanı zarar ederim. Birikmiş şeyler şimdi fatura ödetiyor. * “Spekülasyon var” deniyor...Rakamlar ortada, artış belli. Yalnızca ithalat da çözüm değil. Hayvancılık sektöründe kooperatifçilik teşvik edilmeli. Bilimsel besicilik, yem kalitesini yükseltmek bunların hepsi yapılmalı. Etin önemli kısmı kıyma olarak tüketiliyor. Dükkanlarda içine tavuk eti de konuluyor. Biz en iyi koşullarda et üretiyoruz, paketliyoruz ama bunu zincir mağazalara ulaştırmak da önemli.* Zincir mağazalar da fiyatlardan dolayı kayıtdışını mı tercih ediyor?Ucuza kaçanlar çok. Zincir mağazalardan da ucuz ete kaçanlar var. Biz Harranova’da besleyip parçaladıklarımızın büyük kısmını Migros’a satıyoruz. Migros artık Koç Holding’in değil ama alıyor bizden. Sektörü geliştirmek için zincir mağazalar kayıtdışına çıkmamalı. ***12 bin büyükbaş hayvanımız var * Koç Grubu’nun Urfa’da besicilik yaptığı pek bilinmiyor. Urfa’daki yatırımlarınız ne durumda? Şanlıurfa’da çiftlik ve baraj gölüne yakın salça fabrikamız var. Hayvan çiftliğimizde 12 bin büyükbaş hayvanımız var. Kesimhane ve parçalama da orada kurduğumuz tesislerde yapılıyor. Vakumla paketleme yapılıyor. Entegre tesisi geçen sene açtık, son derece modern bir tesis oldu. Bunun dışında domates yetiştiriyoruz, 30 bin dekarlık ziraat yaptığımız arazi var. Domates ve yem maddeleri ekiyoruz. Salça fabrikasında da ihracata yönelik salça üretimi yapılıyor.* Kaç kişiye iş olanağı sağlıyorsunuz?Sezonda 2 bin kişi kadar oluyor. Çiftlikte daimi çalışanlar var. * Avrupa’nın ilk 5 salça üreticisinden biri misiniz?Evet. 4 salça fabrikamız var. Harranova’daki yatırımımız da bunlardan biri. * Nereye ihracat yapıyorsunuz?Japonya ve Rusya’ya. ***Fiyatlar artık zıplamaz ama artar * İthalat olsa ne değişir?İthalatın olması veya olmaması daha önce tesir etmedi. İthalat vardı da ne oldu? O dönemde Avrupa’da çok et stoku vardı. Düzgün etlerdi, o etler geldi ya da o dönemde canlı hayvan geldi. O miktarı ithal etmek için fonlar ödendi ama bir fayda etmedi. Çözüm yine ithalat değil, yapısal reform lazım. Arazi, hayvan verimliliği olmalı. Belki bu süreçte besiye hayvan alınabiir yani gebe düve ithal edilebilir. Aşılama suretiyle kültür ırkları geliştirilebilir. * Bundan sonra artar mı et fiyatları? Zıplamaz ama artar. Spekülatif olarak arttırılmıyor. Bugün hayvan alın besleyin kesip satarken zarar edersiniz, bu kadar net. İthalat tartışmasının fiyatlar artınca gündeme gelmesi de çok sığ bir tartışma. Suriye’den de kaçak hayvan geldiği iddia ediliyor. Şu anda devlet sübvanse ediyor orada, bu yüzden de et fiyatları düşük.***YETİŞTİRME ELEMANI OLARAK BAŞLADI, GRUP BAŞKANI OLDUKoç Holding’te 27 yıllık bir geçmişi var Ömer Bozer’in. ODTÜ İdari İlimler Fakültesi ve ABD Georgia State Üniversitesi’nden mezun Bozer, askerliğini yaptıktan sonra Koç Holding’e iş başvurusunda bulunmuş. 1983’te 25 yaşındayken ’yetiştirme elemanı’ olarak çalışmaya başlamış. Bozer, Maret’in kurucularından. Sektörde yenilikleri takip eden bir isim. Maret’ten sonra grupta Düzey A.Ş. Genel Müdürlüğü yapan Bozer, 2002’de de Migros Genel Müdürü oldu. Ve son noktada Koç Holding’in Turizm, Gıda ve Perakende Grubu Başkanı.

Devamını Oku

Ödüllü vali Okutan iddialı projelere imza atıyor

27 Şubat 2010

Şanlıurfa’da ilk kez kızların okullaşma oranı erkekleri geçtiŞanlıurfa’da birçok ilimizde olduğu gibi ’eğitim’ sorunu var. Kız çocuklarının okullaşma oranı düşük. Sınıflar çok kalabalık. Öğretmen açığı var. Çarşamba akşamı Vehbi Koç Vakfı Ödül Töreni’nde Şanlıurfa valisi Nuri Okutan da vardı. Okutan 2006 yılında Vehbi Koç Vakfı’nın ödülünü almıştı. Her atandığı ilde eğitim atağı yapan bir vali Okutan. “Bu kez işiniz çok zor olmalı. Şanlıurfa’da çok sorun var” dedim. Okutan’ın Siirt, Sakarya ve Trabzon’da gerçekleştirdiği eğitim projelerini takip etmiştim. Bunların ne kadarını Şanlıurfa’da yapabileceğini merak ediyordum. 1.200 ek derslik açtıValinin Şanlıurfa’da yaptıklarına geçmeden önce diğer illerde gerçekleştirdiği değişimi özetlemek de yarar var. Örneğin Siirt’te... Okutan Siirt Valiliği döneminde yüzde 4 olan okul öncesi eğitim oranını 4 yılda yüzde 62.99’a çıkarmıştı. Sakarya Valiliği döneminde de 3 yılda yüzde 7’den yüzde 72’ye çıkmıştı okul öncesi eğitim oranları. Ve Okutan bu başarılı çalışmalarıyla almıştı Vehbi Koç Vakfı Ödülü’nü. Daha sonra atandığı Trabzon’da ise yaptığı çalışmalar sonucunda Trabzon okul öncesi eğitimde Türkiye birincisi oldu. Okul öncesi eğitim konusunda Türkiye’de ilk kapsamlı çalışmaları başlatan ve “7 Çok Geç” kampanyasıyla bu konuda bilinç uyandıran AÇEV’in kurucusu Ayşen Özyeğin de her fırsatta söylüyor. Yerel yönetimlerin katkıları çok önemli. AÇEV’in bir toplantısında Ayşen Özyeğin ve AÇEV Koordinatörü Ayla Göksel’le sohbet etmiştik. Trabzon’un birinciliğinin okul öncesi eğitimin yarattığı değişime gönülden inanan vali Okutan sayesinde kısa sürede değişim yarattığını görmemek mümkün değildi. Okutan, şimdilerde Şanlıurfa’da buna benzer bir değişim yaratıyor. Okutan sorunları saptarken, “Okul, derslik ve lojman sorunumuz var” diye başladı anlatmaya. 1.200 yeni derslik açtığını söyledi. Köylerde derslik yapmak için imece yöntemini kullandığını anlattı. Taştan ve kerpiçten derslikler yapılmış Şanlıurfa’da, bir günde 7 okul açılmış. Dersliklerin işçiliğini köylüler yapmış. Maliyetler de düşmüş. Malum, sorunlar ortada, en büyük sorun da kaynak. “Bir derslik, bir lojman neredeyse 200 bin liraya mal edilmiş daha önceden, biz bunu imece usulünü kullanarak 18 bin liraya düşürdük. Malzemeleri biz aldık, Kerpiçten bir derslik 8 bin liraya yapıldı” diye anlatıyor Okutan. Şanlıurfa’da okul öncesi eğitim de Okutan göreve geldiğinde yüzde 23 oranındayken, şu anda yüzde 69’a yükseldi. Şanlıurfa’da sınıflar çok kalabalık. 4 bin 800 mevcutlu ilköğretim okulu var. Vali; köylülerle, öğretmenlerle elele verip derslikler yaptırıyor, ama öğretmen sıkıntısı hâlâ çözülmüş değil. Arsel de gidecekKız çocuklarının okullaşma oranını soruyorum. İstatistiklere göre Şanlıurfa’da okuma yazma bilmeyen kadın oranı yüzde 47. İlk defa bu öğretim döneminde kız çocuklarının okullaşma oranı erkek çocuklarınınkini geçmiş. Kız çocuklarının okullaşma oranı ilköğretimde yüzde 96’ya, ortaöğretimde yüzde 25’e çıkmış. Vehbi Koç Vakfı Yönetim Kurulu başkanı Semahat Arsel de valinin çalışmalarını uzun zamandır takip ediyor. Semahat Arsel de Şanlıurfa’daki bu sevindirici gelişmeleri duyunca, valiye Şanlıurfa’ya gitme sözü verdi.

Devamını Oku

Vehbi Koç Ödülü’nü beynin sırlarını çözen Prof. Turgay Dalkara aldı

25 Şubat 2010

Vehbi Koç Ödülü bu yıl beyin iskemisi, beynin damarlanması, kanlanması, oksijenlenmesi gibi konularda uzman olan Prof. Turgay Dalkara’ya verildi. 100 bin dolarlık ödülü Dalkara’ya Vehbi Koç Vakfı Başkanı Semahat Arsel verdi. Mustafa Koç, sosyal sorumluluk bilinciyle yola çıkan, ülke genelinde hizmet veren kişi, kurum ve kuruluşları tanıtıp ödüllendirmeyi amaçladıklarını söyledi.Koç Holding’in kurucusu Vehbi Koç’un dün 14’üncü ölüm yıldönümüydü. Önceki akşam da Vehbi Koç Vakfı’nca (VKV) 2002 yılından bu yana verilen Vehbi Koç Ödülü sahibini buldu. Bu yıl ödülü sağlık alanında yaptığı çalışmalarla büyük başarı sağlayan Prof Dr. Turgay Dalkara aldı. Dalkara’nın hayatından, çalışmalarından kesit sunan film gösteriminin de yapıldığı ödül törenine kısa bir süre önce deniz kazası geçiren Koç Holding Başkanı Mustafa Koç da katıldı. Konuşmalara geçmeden önceki yıllarda ödül alan isimler hatırlatıldı. Geçen yıl eğitim alanında verilen ödülü rahmetli Prof. Dr. Türkan Saylan almıştı. Saylan salondan büyük alkış aldı. Törende konuşan Mustafa Koç, VKV’nin sağlık, eğitim ve kültür projeleriyle Türkiye’nin sosyal yapısının ve demokrasinin gelişmesine katkı sağladığını anlattı. Koç: Gurur duyuyoruz2009 yılında Koç Grubu’nun bu çabalarının dünyada hayırseverliğin nobeli olarak anılan Carnegie Hayırseverlik Madalyası’nı Koç Ailesi’ne kazandırdığını hatırlatan Koç, “Bu önemli ödülü ülkemize getiren ilk kurum olmaktan büyük bir onur duyduk. Aldığımız ödül, bizleri bundan sonra yapacağımız çalışmalar için daha da teşvik etti. Bugün bizi biraraya getiren Vehbi Koç Ödülleri fikrini, rahmetli Vehbi Koç sağlığında oluşturmuş ve vakfımızın bu konuda çalışmasını istemişti. Biz de 2002’de başlattığımız ödüllerle, onun vasiyetini yerine getirmiş olmaktan büyük gurur duyuyoruz“ dedi. Ödülün sahibini Vehbi Koç Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Semahat Arsel açıkladı. Ödülün Seçici Kurul Başkanı Prof. Dr. Yücel Kanpolat, ödülün Prof. Dr. Dalkara’ya veriliş nedenini de şöyle açıkladı: ”Prof. Dr. Dalkara Hacettepe Üniversitesi mezunu. Aynı kurumda nörolojide uzmanlık ve farmakolojide doktora eğitimlerini tamamladı. Halen burada Tıp Fakültesi Nörolojik Bilimler Enstitü Müdürü. 1987’de TÜBİTAK teşvik ödülü, 1990’da Eczacıbaşı Tıp Ödülü kazanmış bir bilim adamı. 2000 yılından bu yana Türkiye Bilimler Akademisi’nin asli üyesi. 1982-1984 arasında Montreal Nöroloji Enstitüsü’nde çalışmalar yaptı. Harvard Tıp Fakültesi Massachussets General Hospital Nöroloji Bölümü’nde beyin üzerine araştırmalara katıldı. Bu hastanede nörolojide misafir profesör ve farmakolog olarak çalışıyor. Beyin iskemisi, beynin damarlanması, kanlanması ve oksijenlenmesi konusunda uluslararası uzman.”TEV Müdürü duygulandırdıTörende Türk Eğitim Vakfı (TEV) Genel Müdürü Turgut Bozkurt da konuştu. Bozkurt, aynı zamanda bir TEV bursiyeri. Okuma yazma bilmeyen bir annenin oğlu. Abisi 10, o 3 yaşındayken babası hayatını kaybetmiş. TEV bursuyla hayatı değişmiş. Ve şu anda TEV’in başında. Bozkurt, TEV’in 2009-2010 döneminde 8 bin 500 gence burs verdiğini, toplamda 180 bin bursa ulaşıldığını, 1.250 gencin TEV bursuyla yüksek lisans için yurtdışına gittiğini anlattı. Ne yazık ki hâlâ bilime destek konusunda tereddütlüyüz PROF. Dr. Dalkara, törende duygusal bir konuşma yaptı. Kendisini ödüle layık görenlere, eşine, ekibine teşekkür etti. “Birlikte çalıştığım genç arkadaşların çoğu annelik yaşlarında kadınlar. Laboratuvarda çalışırken aynı zamanda annelik gibi kutsal bir görevi yerine getirdiler” diyen Dalkara, şöyle devam etti: “Geçenlerde torunum Ozan yumruklarını sıkarak uyuyordu. Elimi onun yumruğuna koydum, bundan daha güzel bir duygu olamaz. Ne yapıyorsak gençler için yapıyoruz. Türkiye’de sağlık alanında çok başarılı hizmetlere imza atacak gençler var. Ama ne yazık ki hâlâ bilime destek konusunda tereddütlüyüz. Bilimin nasıl destekleneceğini de bilmiyoruz.“ Koltuk değneğiyle geldi Türkan Saylan’ı andıGEÇTİĞİMİZ günlerde tekne kazası geçiren Mustafa Koç, ödül törenine koltuk değneğiyle geldi. Vehbi Koç Ödülleri ile sosyal sorumluluk bilinciyle yola çıkan, ülke genelinde hizmetler veren kişileri, kurum ve kuruluşları tanıtmayı ve ödüllendirmeyi amaçladıklarını anlatan Koç, “Ödülümüzü her yıl eğitim, kültür, sağlık alanında sırasıyla veriyoruz. Ödülümüzü geçen yıl rahmetli Prof. Dr. Türkan Saylan almış ve bizlerle burada beraber olmuştu. Onu saygıyla ve rahmetle anıyoruz” dedi. Bu yılki ödülün, sağlık alanında verildiğini belirten Mustafa Koç, “Vehbi Koç Vakfı aracılığıyla sağlıklı bir toplum için birçok projeyi yürüttük ve halen yürütmekteyiz. Kurmuş olduğumuz hastane ve merkezlerde binlerce hasta tedavi ediliyor, eğitimler ve araştırmalar gerçekleştiriliyor. Koç Üniversitesi kapsamında tıp fakültesi kurma çalışmalarımız da devam ediyor” diye konuştu. Ödül törenine Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi Koç, Ali Koç ve Ömer Koç ile aralarında Güler Sabancı, Bülent Eczacıbaşı, Erkut Yücaoğlu, İnan Kıraç, İstanbul Valisi Muammer Güler ve eşi Neval Güler, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Şanlıurfa Valisi Nuri Okutan, TDH Başkanı Mustafa Sarıgül, Erol Evgin ve eşinin de olduğu çok sayıda davetli katıldı.

Devamını Oku

Biraz sabredin, 3 ay sonra rötarlar bitecek

20 Şubat 2010

TAV’IN CEO’su Sani Şener, Atatürk Havalimanı’nda son dönemde yaşanan rötarları değerlendirdi ve yatırımlarının bitmesiyle rötarların da sona ereceğini söyledi. Şener, “Meteoroloji, pist ve park alanı yetersizliği rötarlara neden oluyor, 3 ay sonra yatırımlar bitince Avrupa’daki gibi iniş-kalkışlar yapılacak. Sis, kar ve lodos rötara neden olmayacak. Kar yağdığında 360 uçak bir saatten fazla rötar yaptı, bu bir daha olmayacak. Ek apron alanı açılacak, kule yer değiştirecek. Büyük uçak, küçük uçak sorunu bitecek” dedi. Atatürk Havalimanı en fazla rötar yaşanan havalimanlarından biri. Kalkışlarda da inişlerde de rötarlar oluyor. İstanbul’daki trafik çilesine benzer bir durum havalimanında da yaşanıyor. Geçenlerde iç hatlarda yolculuk yapıyordum, havalimanının içi otogar gibiydi, görevliler, “Malatya, Konya, Kahramanmaraş yolcusu var mı?” diye bağırıyor, kuyrukta yolcular çatışıyordu. TAV, DHMİ ve THY rötarların önüne geçmek için bir çalışma başlattı. TAV Holding İcra Kurulu Başkanı ve TAV’ın CEO’su Sani Şener’i aradım. Rötarları konuşmak için buluştuk. Türkiye ve yurtdışında 10 havalimanını işletiyor TAV. Türkiye’nin gururu. Sani Şener, rötarların önüne nasıl geçileceğini detaylarıyla anlattı ve “3 ay sabredin” dedi. Atatürk Havalimanı’nda neden rötarlar bu kadar arttı?DHMİ ve TAV’ın yaptığı yatırımlar, THY ve diğer özel hava yolu şirketlerinin büyümesi İstanbul’u, Atatürk Havalimanı’nı, hak ettiği yere getirdi. Bizim İstanbul Atatürk Havalimanı olarak en büyük rakibimiz Atina ile Viyana’ydı derim. Atina ile aynı anda başladık yatırıma. Biz 22 ayda bitirdik. Onlar geç bitirdi. Olimpic Hava Yolları, THY gibi bir büyüyemedi. Viyana da aynı şekilde, Avusturya Hava Yolları büyüme gösteremedi. 8 yılda terminali bitiremediler. Bu bizim için avantaj oldu. Transit yolcu % 33 arttıİstanbul transit uçuşları da çekti ve yoğunluk arttı diyorsunuz... 2009’da Atatürk Havalimanı’nda transit yolcu artışı yüzde 33 civarında. İstanbul artık resmen Asya ve Avrupa arasında transfer merkezi oldı.Yolcu sayısı ne kadar arttı?2000’de 15 milyon yolcu vardı. Artık yılda 30 milyon yolcu var, 265 bin uçak iniş kalkış yapıyor. Dünyada havacılığın gelişiminin önünde üç engel var. Birincisi kapasite, ikincisi çevre, üçüncüsü de güvenlik... Kapasite iki şekilde engel, birincisi hava sahasındaki, ikincisi ise yerdeki altyapı kapasitesi... Liberalleşme ile hava sahasında yeni yollar açılması gerekiyor. İkincisi pist, apron ve terminal kapasitesi. Havalimanında pist sıkıntısı var...06-24 olarak adlandırılan ve uzatma çalışması yapılan pistteki ilave tamamlanınca ve ilave apronlar da devreye girince sıkıntı kalmayacak.Sıkıntı yalnızca bu yüzden mi?Hayır. İniş-kalkış yapan uçakların yanı sıra hava sahasında 50 uçak daha vardır. Uçaklar rüzgarın içine iner, içine doğru kalkar. Rötarların çok nedeni var. Ama Atatürk Havalimanı pistlerinin konfigürasyonuna göre en önemlisi meteorolojik olanıdır. Sürekli lodosun etkisi söyleniyor... Tek sorumlu lodos mu?Değil, etkenlerden biri bu. Kuzeyli rüzgarlar estiğinde Atatürk Havalimanı’na en uygun iniş ve kalkış yapılır. Yani deniz üzerinden gelerek Ataköy yönüne doğru 06-24 pistine iniş, Sefaköy istikametine doğru 36-18 pistinden kalkış gerçekleşir. Bu şartlarda eğer havayolu şirketi, havalimanı işletmecisi veya yer hizmetlerinden kaynaklı bir aksama yoksa en az rötarla iniş ve kalkış gerçekleşir. Lodos yani güneyli rüzgarlar eserse Ataköy istikametinden denize doğru, 06-24 pistine iniş yapılır. Sefaköy’den denize doğru 18-36 pistinden kalkış yapılır. Bu pistlerin kapasitesi ve konumlamasından dolayı kuzeyli rüzgarlar estiğindeki iki uçak arasındaki mesafe 5 mil iken güneyli rüzgarlarda 8 mile çıkar. Çünkü pistler kalkış ve iniş yönüne göre kesiştiği için emniyet mesafesi artırılır.Bu yıl lodoslu gün sayısı geçmişe göre fazla mıydı?Geçmiş yıllar ortalaması yüzde 70 kuzeyli rüzgarlar iken bu yıl aynı oran yüzde 60 olarak gerçekleşti. Büyük ve küçük uçaklar arasındaki kuyruk türbülansı da bir diğer etken. Büyük gövdeli uçaklar arkalarında küçük gövdeli uçakları etkileyecek şekilde hava akımı yaratırlar. Bu nedenle aralarına 6 mil mesafe konur. Slot iniş izni çok değerli hale geliyor bu noktada. 737-800 veya A320 inerse 140 yolcu getiriyor. 777 inerse 400 yolcu getiriyor. Bir slotta aynı hava sahasını, aynı pisti ve aynı park yerini kullanıyorlar. Uçak şirketleri gövdelerini büyütüyorlar. Gövdelerin büyümesi ile rötarlar azalacak ve kapasite artacak. Önemli bir diğer konu 06-24 pisti uzuyor. Neden? Çünkü kuzeyli rüzgarlar olsa dahi yağmur yağdığında bu pist kısa olduğu için kullanılamıyor. Kule yer değiştirecekYağmurlu havalarda pistten çıkan uçaklar oldu...Evet. 18-36 pistinden bu durumlarda hem iniş hem kalkış yapılıyor. Böyle olunca da 5 mil inen ile pist başındaki uçak arasına, 8 mil de diğer inişteki uçak ile arasına mesafe açılıyor. Pist uzayınca kuzeyli rüzgarlarda yağmur yağsa dahi rötara sebep olacak iniş-kalkış izni sıkıntısı yaşanmayacak. Aprona ek park alanı gelecek. Kule yer değiştirecek. Biz de hem iç hem dış hatları genişlettik, üç körük iç hatlara üç körük de dış hatlara ekledik. Ayrıca körükten uzak uçaklara seri ulaşım için dört çıkış kapısı yaptık. Bu ay sonu hizmete almayı planlıyoruz. Bir de havalimanı girişi kavşağı yapılıyor. İkinci konu çevre dediniz... Havacılıkla ilgili son toplantılarda çevre tartışmalara neden oluyor...Havacılık dünya üzerindeki karbondioksit salınımının yüzde 2’sini, havalimanları da yüzde 1’ini yapıyor. Bu konuda havacılığın üstüne çok geliniyor. Halbuki google’da bir search için bir kahveyi pişirmeye yetecek enerji harcanıyor. Avrupa Uluslararası Havalimanları Konseyi Yönetim Kurulu Üyesi’yim. Bu kimliğimle, kapasite artışını yolcu büyümesine paralel olarak artırmamız gerekiyor diyorum. Ama çevreye duyarlılığı da bırakmamamız gerekiyor. Biz havalimanında doğalgazla elektrik üretimine başladık. Doğalgaz fosil yakıtlara oranla yüzde 40 daha az karbondioksit salınımı yaptığı için önemli bir iş yaptığımıza inanıyoruz. Apronda en kısa sürede elektrikli araçları kullanmaya geçeceğiz. Yani yeterli yatırım yapılırsa kar, sis, lodos rötara neden olmaz...Evet, rötarların birinci nedeni meteorolojik. İkincisi ise 06-24 pistinin kısalığı ve park alanları yetersizliği. Üçüncüsü Atatürk Havalimanı’ndaki hava sahasının kapasitesi. Bu kapasite de DHMİ’nin çalışmalarından SMART ile artacak.Nasıl artacak? Bu deneyimli kadro işi midir daha çok? Hepsinin uluslararası kuralları, kapasiteleri var. Ama kuledeki arkadaşlar hakikaten çok ciddi çabalıyorlar. Onlar da birinci planda emniyeti tutuyorlar. Bugün Avrupa’da 4 mil aralık ile de 3 mil aralık ile de uçak indiriyorlar. Bu şekilde uçak indirebilmek için 06-24 pistinin bitmesi lazım. Uçağın daha erken pisti terketmesini sağlayacak taksi yollarının da yapılması lazım. Onlar yapıldıktan sonra kuledeki arkadaşlarımız da Avrupa’daki meslektaşları gibi daha kısa mesafeli aralıklarla uçak indirecek. Çünkü bilgileri ve kabiliyetleri onlarla eşdeğer. Sadece maalesef maaşları onlara oranla çok daha az. Sanırım artırma çalışmaları yapılıyormuş, onlar adına çok seviniyorum... *** YILDA 200 GÜN UÇUYORUMSiz de çok uçuyorsunuz. Sizin rötar mağduru olarak hisleriniz?Yılda 200 gün uçan bir insanım. Çok iyi biliyorum. Diğer havalimanlarını ve havayollarını da çok iyi biliyorum. Örneğin Londra Heathrow Havalimanı’nda uçağın içinde 55 dakika beklediğimi, New York JFK’de pasaportta bir saatten fazla beklediğimi , Dubai’de çıkışa kadar 1 km yürüdüğümü de biliyorum... *** 2020’de 50-60 milyon yolcu olurİnsanlarda ‘İstanbul’un trafik sorunu gibi artık Atatürk Havalimanı’nın da bir rötar sorunu oldu’ kanısı var...Rötar olan saatler altın saatler dediğimiz sabah 06.00-09.00 ve akşamüstü 17.00-19.00 arası. Kuledeki arkadaşlarımızın 4 mil ile uçak indirebilecek hale gelmesi kapasitenin 1.5 katına çıkması demektir. 50-60 milyon yıllık yolcu kapasitesi kilit rakamdır. Kaç yılda ulaşılabilir bu rakama?Atatürk Havalimanı 2020’de 50-60 milyona ulaşır. Bu kapasiteden sonra ikinci havalimanlarına geçmek gerektiğini düşünüyorum. Çünkü 50-60 milyondan sonra artık mesafeler çok büyümeye başlar. Yolcu bu kapasiteden sonra çok yürür, uzun mesafeler kat eder. Bagajlar çok uzun mesafeler kat eder. Kuyruklar büyür. İstanbul’a 3’üncü havalimanı yapılabilir. ***Karda bir günde 360 uçak rötar yaptıİstanbul’daki son kar yağışında rötarlar korkunçtu!Evet, 360 uçak bir günde bir saatten fazla rötar yaptı. Kar yağdığında uçakların kanadına buzlanmayı önleyici bir madde püskürtülmesi lazım. Böylece 20 dakika içinde de uçağın uçması lazım. Uçak yavaşken apronda çok hantal bir yapı, havadaki gibi çevik değil. Bu tabii apron ve pist trafiğinde ciddi bir sıkışma yarattı. Uçaklar ciddi bekledi. Dünyada her yerde bekledi bu kış şartlarında... Ama şu anda kar yağışı yok. Bir gün önceki rakamlara baktım, sadece 11 uçak bir saatten fazla beklemiş. Ek önlemler alındığı zaman bu kadar büyük sorunlar da yaşanmayacak.İstanbul’da çok düğün yaptırdıkBu yıl yolcu profili krizin etkisiyle değişti mi? Geçen seneki Rus yolcu bu sene düşüş gösterdi ama Arap dünyasından gelen yolcularımızın sayısı çok ciddi şekilde arttı. Türk dizileri çok büyük tetikleyici oldu. Tabii Başbakanımızın orada müthiş etkileri var. Biz o bölgede müthiş işler yapıyoruz. Bizim de kendi çapımızda bu oluşuma ciddi katkımız olduğunu düşünüyorum. Çünkü iş yaptığımız yerler önemli yerler. Ortaklarımız varlıklı insanlar. İstanbul’da çok sayıda düğün yaptırdık Arap Dünyası’na. Ciddi şekilde Arabistan’dan turist geldi uçaklarla. Londra’dan, New York’tan sonra artık İstanbul’u benimsediler.

Devamını Oku