Dünyanın en iyi kanser merkezlerinden M.D. Anderson Amerikan Hastanesi’nde

28 Ocak 2010

Geçen hafta Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi’nde M.D. Anderson Radyasyon Onkolojisi Merkezi açılış davetini aldım. Davet Koç Holding Onursal Başkanı Rahmi Koç’tan geliyordu. Hemen not ettim. M.D Anderson Kanser Merkezi dünyadaki en önemli kanser merkezlerinden biri. Ailemin hayli yoğun kanser geçmişi var. Bu yüzden çok uzun zamandır kanserle ilgili gelişmeleri, bu konuda en iyi olan merkezleri takip etmeye çalışıyorum. Teksas Üniversitesi’ne bağlı M.D. Anderson Kanser Merkezi Amerika’nın en iyi kanser merkezi olarak seçildi. Dünyanın her ülkesinden M.D. Anderson’a gidip tedavi olanlar var. Türkiye’de bu merkez kanseri büyük bir mücadele vererek yenen Filiz Akın sayesinde duyulmuştu. Filiz Akın Amerika’da bu merkezde tedavi görmüştü. Bir dönem bu merkezde yüzlerce Türk’ün tedavi edildiği haberleri de yapılmıştı. İşte şimdi bu merkez Amerikan Hastanesi’yle birlikte M.D. Anderson Radyasyon Onkolojisi Merkezi’ni açtı. Yaşam enerjisi veriyorDün merkezin açılış töreni yapıldı. Koç Holding Onursal Başkanı Rahmi M. Koç’un yanı sıra, Texas Üniversitesi M.D. Anderson Kanser Merkezi Başkanı Dr. John Mendelsohn da açılışa katıldı. Açılıştan sonra merkezin başındaki isim Dr. Uğur Selek, Rahmi Koç, Dr. Mendelsohn ve aralarında Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi ve Kurumsal İletişim ve Bilgi Grubu Başkanı Ali Koç, TDH Başkanı Mustafa Sarıgül’ün de olduğu bir gruba merkezi gezdirdi. Öncelikle merkez onkoloji merkezine benzemiyor. Genelde onkoloji merkezlerinde hep soğuk renkler kullanılır, insan hastanelerin onkoloji katına adım attığında hep bir soğukluk hisseder. Bu merkez öyle değil. Duvarların bir bölümü cıvıl cıvıl. Yaşam enerjisi veriyor. Son teknoloji ürünü olan radyoloji ünitesinin bulunduğu bölümde bambular var, ayrıca yeşil dalların resmedildiği paravanlar kullanılmış. Radyoloji ünitesindeki 2 tonluk cihaza uzandığınızda tavana değil, gökyüzüne bakıyorsunuz. Mavi, bulutlu bir gökyüzü var tavanda. Malum kanser çok zor bir hastalık. Tedavisi uzun bir sürece yayılabiliyor. Tıp teknolojisindeki son yenilikler kanser tedavisinde çok başarılı noktalara gelmiş olsa da kanser tedavisinde bilinen bir gerçek de şu; hastanın morali, yaşama bağlılığı tedavinin başarılı olmasında çok önemli. Bu merkez tedavinin belki de en zor olan bölümündeki ortamı yaşam enerjisiyle donatmış. Texas Üniversitesi M. D. Anderson Kanser Merkezi Başkanı Dr. John Mendelsohn’un verdiği bilgileri aktarmak isterim. 1941 yılında A.B.D.’nin Houston şehrinde, Teksas Üniversitesi bünyesinde kurulmuş M. D. Anderson Kanser Merkezi. Son 20 yılın en iyi iki kanser araştırma merkezinden biri olarak kabul ediliyor. Yılda 400 hastaAmerika’da bu konuda uzman doktorlarla birlikte bir eğitim sürecinden geçmiş Türkiye’deki doktorlar. Bu arada saat farkına rağmen yapılan tüm tedaviler aynı anda Amerika’daki merkezde de incelenecek. Malum, radyoterapi uygulamasında radyoterapinin uygulanacağı bölgenin seçimi çok önemli. Amerikan Hastanesi’nde bundan sonra radyoterapi gören hastaların tüm tedavileri hem Amerikalı hem de Türk doktorların ortak çalışmasıyla sürdürülecek. Bu merkez Amerikan Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Bölüm Başkanı olmasının yanı sıra, Teksas Üniversitesi M. D. Anderson Kanser Merkezi Radyasyon Onkolojisi Bölümü Öğretim Üyesi de olan Doç. Dr. Uğur Selek tarafından yönetilecek. Selek, yılda 400 hastaya tedavi uygulayabiliceklerini söyledi.

Devamını Oku

Konut sektöründe kriz yok, alıcıya bayram var

23 Ocak 2010

Mustafa Yeşil’in Yeşil Kundura’nın başına getirmek için ABD’de eğitime gönderdiği oğlu Engin Yeşil, Türkiye’ye döndüğünde farklı iş alanlarına yatırım yaptı. Lensten köpek mamaları dağıtımına farklı işler yaptı, 2007 yılında da Yeşil İnşaat’ı kurdu. Son günlerde Beylikdüzü’ndeki Innovia projesiyle gündemde olan Engin Yeşil, 10 Ocak’ta projenin üçüncü faz satışına başladıklarını ve 9 günde 1.000 konut sattıklarını söyledi. Krizde doğru proje, doğru fiyat ve ödeme imkanlarıyla satış yaptıklarını kaydeden Yeşil, emlak kralı Donald Trump’la da anlaştı. 3 yıl içinde Levent’te bir Trump Towers projesi hayata geçirilecek. Konutta kriz olmadığını da vurgulayan Yeşil, “Kriz yok, imkan var konut sektöründe. İnşaat malzemeleri fiyatları düştü, şirketler kârlarını minimize ettiler, konut alan kazanıyor. Alıcıya bayram var” dedi İSTANBUL’DA ÖZEL HAYATA MÜDAHALE EDİLİYOREngin Yeşil’in 2006’da gerçekleştirdiği evliliği basına uzun süre konu olmuştu. Hintli işadamının kızıyla kısa süren evliliğinden sonra magazin basınının ilgisinden kurtulamayan Engin Yeşil, bu konuda oldukça dertli. “Size İstanbul mu New York mu desem? Nerede yaşamak istiyorsunuz?” soruma, “New York. İstanbul’da özel hayata müdahale var, hiç saygı gösterilmiyor. Amerika’da magazine düşenler sinema oyuncuları filan. İşadamları düşmüyor... Burada paparazziler kimle yemek yediğinizi takip ediyor. Bu bana çok saçma geliyor” yanıtını veriyor. Engin Yeşil, Yeşil İnşaat’ın Yönetim Kurulu Başkanı. 2 yıl önce aramızdan ayrılan Yeşil Kundura Sanayi A.Ş.’nin sahibi Mustafa Yeşil’in oğlu. Amerika’da eğitim gören, halen Amerika’da 4 şirketi olan Engin Yeşil, Türkiye’deki inşaat şirketini 2007 yılında kurdu. Ekonomik krizde yatırımlarına devam etti, Beylikdüzü’ndeki Innovia adlı projesiyle dikkat çeken Engin Yeşil, yakında farklı inşaat projelerine de imza atacak. Topkapı’daki Yeşil Plaza’da konuştuk Engin Yeşil’le. Babanız Mustafa Yeşil’in kurduğu Yeşil Kundura’nın başına geçmek üzere eğitim almak için Amerika’ya gitmiş, uzun yıllar da dönmemişsiniz. Ayakkabı sektörü size yakın gelmedi mi?17 yaşında ABD’ye üniversiteye gittim. Florida Üniversitesi’nde finans okudum. Sonra Türkiye’ye gelip Yeşil Kundura’nın başına geçecektim... Ama ben 23 yaşında Amerika’da arkadaşımla şirket kurdum. 4 telekom şirketi varDönmek mi istemediniz Türkiye’ye?Evet. O yıllarda Türkiye’de yapacak fazla bir şey yoktu. 1986 yılıydı. Lens Express adlı bir şirket kurduk. Arkadaşımın apartman dairesinde kurmuştuk şirketi. 20 bin dolar sermaye koymuştum. Bu şirketi 1996’da sattım. Çok başarılı bir iş oldu. Halen günde 80 bin lens satılıyor şirkette. 1994 yılında telekom işine girdim. O işi yaparken de kedi köpek mamaları ve ilaçları dağıtan bir şirket daha kurdum. O şirket de çok başarılı oldu. Bu şirketlerin hepsi borsaya kote. 350-400 milyon dolarlık şirketler. Bu arada telekom işim devam ediyor. Telekom alanında 4 şirketim var.Sizin bir ayağınız hâlâ Amerika’da o zaman...Miami’de oturuyorum. Sık sık gidip geliyorum.23 yaşında Amerika’da kalmak için farklı iş deneyimleri peşinde koşarken babanız bu duruma ne dedi?Babam bana hiçbir zaman ’Yapma’ demedi. Kendim bir şeyler yapmak istiyordum. Babam da bunu anladı. İlk iş girişimim macera gibi başlamıştı ama tutunca kendime güvenim geldi. Yeşil Kundura dışında hayatımda kendi başıma iş yapabileceğimi düşündüm. Sonuçta insan bir şeyi aklına koyunca yapar, bu o işi ne kadar istediğinize bağlı. Peki yıllar sonra Türkiye’ye gelip inşaat şirketi kurmak fikri nasıl oluştu? Deneyim sahibi olmadığınız bir alan...Ben yurtdışında yaşasam da ailem burada, hep Türkiye’yle iş yaptım, Türkiye’yi yakından izledim. Türkiye’de istikrar oldu. Yabancı sermaye de ülkemize gelmeye başladı. Amerika’da gözlemlediğim bir şey vardı, o da istikrarın getirdiği artılar. Yani Amerika’da belediye başkanı değişince belediyedeki tüm personel değişmiyor, işler aksamıyor. Ama malum Türkiye’de uzun süren koalisyon hükümetleri dönemlerinde istikrar yoktu. Ben bu istikrarın yakalandığını düşünüp Türkiye’de yeni bir işe girmek istedim. Ailem de destek oldu. Bu şirket Yeşil Kundura Sanayi’nin bir şirketi. 2006-2007 inşaat sektörü açısından parlaktı. Ayrıca Türkiye’de inşaat sektöründe yapılacak çok şey var. Yeni konut ihtiyacı var diyorsunuz...Evet. İstanbul’da 18 milyon nüfus var. Yüzde 2 nüfus artışı var. Konutların 4’te 3’ü niteliksiz, kaçak, depreme dayanıklı değil, hayat standartları da düşük. İstanbul’da nüfusun yüzde 54’ü 30 yaşın altında. İnsanlar okumak için geliyor İstanbul’a, evleniyor, hayat standartlarını değiştirmek için yeni konutlara geçmek istiyorlar. Herkes bir evi olsun istiyor...Aynen. Zaten bizim müşterilerimizin yüzde 85’i ilk evini bizden alıyor. Kimler müşterileriniz?Biz yalnız yaşayanlar ve yeni evliler için cazip konutlar ürettik. Yeni evli ve öğrenci çok müşterimiz var. Dedeler, anneanneler torunlarına aldılar. Bir de beyaz yakalı müşterimiz çok oldu. Orta halli olup evini yenilemek isteyenler var. İlginçtir THY personelinden çok ilgi gördü projelerimiz. Innovia Beylikdüzü’nde 9 bin konutluk bir proje olarak planlandı, sonra bazı değişiklikler yaptınız...9 bin konuttan 14 bin konuta çıktık. Çünkü şunu gördük, insanlar çok geniş evler değil, başlarını sokabilecekleri, satın alabilecekleri konutlar istiyor. 1+1, stüdyo tipi dairelerden mi en çok sattınız? 33 metrekarelik dairelerimiz çok ilgi çekti. Öğrenciler çok tercih etti. 3+1’lere de ilgi oldu ama örneğin ilk planlarımızda 3+1 170 metrekarelik daire yapmıştık, sonraki etapta 3+1’i 103 metrekareye indirdik. Çünkü ailelerin önceliği kullanışlı bir ev. Satışlar nasıl gitti kriz döneminde?2 bin 150 konut ikinci fazda satıldı. Üçüncü fazda 3 bin 350 konut. 10 Ocak’ta başladık üçüncü faz satışlarına. 9 günde 1.000 konut sattık. 2007’de yatırıma başladınız, 2008’de kriz geldi. Krizde durmadınız. “Batıyorlar, bu krizden çıkamazlar” dedikoduları vardı.Ekim ayında çok hissedildi kriz. Biz Ocak ayının 24’ünde, kriz zirvedeyken satışa çıktık. O dönemde yaprak kıpırdamıyordu. Ve biz 2 ay içinde satışları tamamladık. O dönemde sıfır faizle 5 yıllık ödeme planı hazırlattım. Kendi mimari ekibimiz var. Doğru proje, doğru fiyat ve ödeme imkanlarıyla sattık. “Dünya batacak mı” diye konuşulurken biz daire sattık. Dediğim gibi ev alanların yüzde 85’inin ilk evi. Bu da manevi olarak beni çok tatmin ediyor. Donald Trump’la anlaşmanız oldu. Levent’te yeni bir Trump Towers olacak mı? Levent civarında bir arazi üzerine konuşuyoruz. O proje 3 sene sonra hayata geçirilecek. Şu anda yapılan bina açılacak, diğer bina daha sonra gündeme alınacak. Bu dönem alan kazanırSiz o bina için “Sapphire’i geçecek” mi dediniz?Bu da komik oldu. Bana ’Kaç metre yapacaksınız?’ dediler, ben de ’Tam bilmiyorum sivil havacılığa 270 metre için müracaat ettim’ dedim. Sapphire 263 metre olduğu için arkadaşlarınız, ’Sapphire’i geçecek’ diye yazdılar. Öyle bir iddiam yok. Ayrıca bu bulunduğumuz bina (Yeşil Plaza) 1998’de yapıldı. Bu bölgede tek. Bölge çok gelişebilirdi ama olmadı. Mecidiyeköy ile havaalanı arasında önemli bir yerde. Burası yavaş gelişiyor ama ben burada bu binanın 2 misli bir plaza yapmak istiyorum. Hemen yanımızdaki arazide yapacağım bunu. Babanız da istiyor muydu bunu?Evet. Babam, burada çok emek harcadı. Bu bina dediğim gibi bir ilkti. Yalnızca bana hep, ’Dikkat et burası Amerika değil’ derdi.Siz krizde nasıl bir strateji izlediniz?Ben kendi işimde ayar yaptım. ’Kriz geçsin demedim’, ’Krizde nasıl iş yaparım’ diye çalıştım. Kârlılığımı azalttım. Bazı şirketler için kriz imkan. Krizde hızlı hareket etmek lazım. Ekonominin patladığı zamanda iş yapmak kolay. Kriz yok, imkan var konut sektöründe. İnşaat malzemeleri fiyatları düştü, şirketler kârlarını minimize ettiler, konut alan kazanıyor. Konut sekötöründe alıcıya kriz yok, bence alıcıya bayram var.Lüks projeler için doğru zaman değilBodrum’da lüks villa projeniz var. O ne zaman hayata gececek?Orada imar değişikliği var. Planların netleşmesini bekliyoruz. Bodrum’da Türkbükü’nde, İberotel’e bitişik bir yerde lüks villalar yapacağız. Dedeman’larla birlikte bu projemiz. Bu proje şu anda çok gitmez. Çok lüks bir proje. Malum kriz var. Otel resort olacak ve bu otel villalara da servis yapacak. Şu an bence doğru zaman değil. Beklemekte yarar var. Kriz ilk lüks tüketimi etkilemişti. Siz şu andaki durumu nasıl yorumluyorsunuz? Bir ayağınız da Amerika’da. Türkiye ile karşılaştırdığınızda kriz nerede daha sert hissedildi? Türkiye bence küresel krizden Amerika’dan daha az etkilendi. Ancak, problemlerle mücadele ederken işsizlik sorununu halledemedi. Yani işsizlik sorunu hızla büyüdü Türkiye’de. Amerika’da da büyük işsizlik var. Ama bence Türkiye’deki durum daha tehlikeli. Amerika’nın alt yapısı bambaşka. Bence bu işten 3 yıl sonra yine Amerika kârlı çıkar. Bizim işimiz ise daha zor. Yatırımlar durdu ve uzun dönem sıkıntı olacak gibi...Krizin etkileri uzun süre hissedilecek diyorsunuz...Evet. Çünkü insanların eski gelirleri yok. Herkes temkinli. Herkesin bir tanıdığı işsiz var... Zekeriyaköy’e villa Manhattan’a binaİstanbul’da farklı yerlerde de konut projeleriniz olacak mı?Zekeriyaköy’de güzel bir projemiz var. Orada da 200 villa yapacağız. Oradaki villalar çok eskidi. Orman Zekeriyaköy... Bu yapılarla orman zarar görmüyor mu?Projenin adı da Jade (yeşim-yeşil renkli değerli taş). Yeşile zarar vermeyeceğiz. Zekeriyaköy’deki proje lüks konut projesi. Bence lüks konut sektörü doydu, orada 10 bin kişilik lüks konut var ama hepsi eskidi villaların. Zekeriyaköy’de her yıl insanlar villarını onarmak için çok para harcıyor, biz satış olarak orada villa sahibi olanları hedefleyeceğiz. Eski villasını satıp, biraz üzerine koyarak yeni bir villa sahibi olacaklar. ABD’de de inşaat sektöründe yatırım yapacak mısınız? Çok istiyorum. Manhattan’da mükemmel bir bina yapmak istiyorum. 3-5 yıl sonra bunu yapacağımı düşünüyorum.Çöpten elektrik üretiyorSizin şirketlerinizden biri de Ortadoğu Enerji. Çöpten elektrik üretiyorsunuz. Bu alanda yatırımlarınız devam edecek mi? Ortadoğu Enerji Şirketi’ni 2007 yılında kurdum. Şile ve Kemerburgaz’da çöpten elektrik üretiyoruz. Bu uygulama dünyadaki sayılı teknolojilerden biri. Tamamen yeşil enerji. Metan gazını elektriğe dönüştürüyor. 25 milyon euroluk bir yatırım yaptık. Rüzgarla ilgili lisans beklentimiz var. Rüzgar enerjisi üzerine de ileride yatırım yapacağız.

Devamını Oku

Gurbetçi kadınlar telefonda gün yapar oldu

22 Ocak 2010

Şevki Kuyulu, 2009’un en hızlı büyüyen teknoloji şirketlerinin belirlendiği Deloitte 2009’un Programı’nda ikinci olan Türkiye Millenicom’un kurucusu. 2004 yılında Türkiye’de Millenicom’u kuran Şevki Kuyulu, aynı zamanda Almanya merkezli European Telecommunication Holding’in de (ETH) CEO’su. Millenicom ADSL pazarında hızla büyüyor. Yeni atılımlar içinde. Kuyulu’yla bu atılımları konuşmak üzere buluştuk. Ama bu atılımlardan önce Kuyulu’nun ETH’de yaptıklarından biraz söz etmek istiyorum. ETH, Almanya’daki Türkler’in Alo Vatan hizmetiyle tanıdıkları bir şirketken, Kuyulu’nun bu şirketin başına geçmesiyle birlikte Almanya’daki tüm farklı etnik kökenden gelenlere telekomünikasyon hizmeti veren bir şirket haline gelmiş. Kuyulu, yıllık cirosu 10 milyon dolar olan şirketi kurtarıp cirosunu da 165 milyon dolara çıkarmış. Nüfusunun yüzde 15’i etnik gruplardan oluşan Almanya’da 12-13 milyon nüfusa hizmet veren bir telekomünikasyon şirketi ETH. Kuyulu, ‘En çok kimler konuşuyor?’ soruma, “Türkler. Örneğin, evin hanımı açıyor telefonu Türkiye’deki güne katılıyor. Türkiye’yi arıyor, birlikte yemek pişiriyorlar. Bizim call center Türk şirketi olarak yapılandı, aradıklarında karşılarına Türk personel çıkıyor. Türk olduğu için yemek tarifi bile soranlar vardı. ‘Bugün ne pişireyim?’ diye arayanlar sıkça oluyor” yanıtını veriyor. Kuyulu, ETH deneyiminden sonra Türkiye’de Millenicom’un kurulmasını ve sektörle ilgili gelişmeleri de şöyle anlatıyor: “Malum sabit telekom pazarı bütün dünyada başta tekel durumunda. Yıllardır ülkeler buna yatırım yapıyorlar. Sonra bir regülasyon dönemi yaşanıyor ki biz bunu ETH’de 1998 yılında Almanya’da yaşadık. Onlar da o dönemde regülasyona başladılar. Yani bu alanda deneyimimiz vardı. Türkiye buna 2004 yılında başladı ve biz de Türkiye’de şirketi kurduk. Telekom pazarı ülkelerin büyüme motoru. Türkiye’de telekom son 5 yıldır hep yüzde 20’lerin üzerinde büyüdü. Ayrıca Türkiye’de bir şebekemizin olması bize avantaj da sağlayacaktı, çünkü sürekli Türkiye’yle konuşan hazır bir müşterimiz de var.” 6 milyon ADSL’li varİlk 1045 diye bir ürün çıkardınız. Şimdi bir engel var ama...Bu Türkiye’deki ilk arama bazlı operatör seçimi. Call by call... Şu anda Türkiye’de 2 milyonu aşkın sabit hat abonesi bu hizmetten yararlanıyor. Bizim A Tipi Uzak Mesafe Telefon Hizmet lisansımız ve Internet Servis Sağlayıcılığı lisansımız var. Millenicom Türkiye, 80’i aşkın uluslararası telekom operatörüyle ara bağlantıya sahip. Türkiye şebekemiz üzerinde ayda 200 milyon dakikalık telefon görüşmesi yapılabiliyor. 1045 ne kadarlık bir tasarruf sağlıyor?2 milyon kişi bu hizmetten yararlanarak telefon faturalarında 12 milyon TL’den fazla tasarruf sağladı. Bu hizmeti BTK’nın geçmişte aldığı kararlar doğrultusunda hazırladık ama BTK bu kararlarından vazgeçti. Biz bu hizmeti sunmak için yaklaşık 12 milyon dolarlık yatırım yaptık. Siz kurumlara yönelik de tasarruf sağlayan bir hizmet veriyorsunuz...Bu da A Tipi telefon hizmeti. İşyeri telefonlarından yapılan görüşmelerde yüzde 60 tasarruf sağlıyoruz. Bu alanda 40 bini aşkın kurum bizden hizmet alıyor. Aylık ortalama 400 TL görüşme yapan bir firma Millenicom’un ekonomik tarifeleriyle yılda ortalama 1.250 TL tasarruf sağlıyor. Bir de ’Aramızda’tarifemiz var. Bayi ve şube ağına sahip kuruluşlar için telefon giderlerinde büyük tasarruf sağlayan bir hizmet bu. Bizimle yaptıkları sözleşmeyle bütün konuşmalarını bizden gerçekleştiriyorlar.KOBİ’ler mi müşterileriniz? Evet. Çok büyük müşterilerimiz de var ama çoğunluğu KOBİ’ler. Doping ADSL2+’yla da ADSL hizmetine başladınız. Ve iddialısınız. ‘En hızlı biziz’ diyorsunuz...Evet, doğru. Aynı fiyata 2 kat hız kampanyamızla 10 bin aboneye ulaştık. 2012’de bu alanda yüzde 5 pazar payına ulaşmayı hedefliyoruz. Uzun vadede bütün her şeyin internet üzerinden olacağı öngörüsüyle işe başladık. 10 bin kişiye ulaştık. Sabit hatta rekabet yok, bunun nedeni sizce nedir?Sabit hat yatırımı için Türkiye’ye gelen yok çünkü regülasyona güven duyulmuyor. Almanya rekabetin çok üst seviyede olduğu doygun bir pazar. Buna rağmen sabit hatta yeni yatırımlar yapılıyor. Türkiye’de ise sabit hatta yatırım yok, çünkü güven vermiyor. Türkiye’de nüfus yüksek. Avrupa’da Almanya’dan sonraki en büyük nüfus Türkiye’de. Büyüme hızı da yüksek. Almanya’da 5 yıl önce ADSL müşterisi 6 milyondu. Şimdi 22 milyon. Türkiye’de şu anda 6 milyon. 5 yıl sonra biz en az 12 milyon olur diyoruz. 6 milyonluk daha bir ADSL pazarı var. Birçok firmanın birden fazla ADSL aboneliği var. Potansiyel var ama yeni yatırımcı girişi yok Türkiye’ye. Biz geldiğimizde Almanya’yı aramanın dakikası 1.2 liraydı sabit telekomda, biz geldikten 2.5 ay sonra 12 kuruşa indi. Şehir içini aramak 5 kuruştu şimdi 7 kuruş. Çünkü bu hizmeti veren başka biri yok. Rekabet tüketiciye daha ucuz servis sağlıyor. Ayrıca rekabet yeni ürünleri doğuruyor. İnternet Türkiye’de pahalı mı? Avrupa’da 13 euro, Türkiye’de en ucuz internet 26 TL. Aşağı yukarı aynı ama bizim alım gücümüz Avrupa kadar değil.Şevki Kuyulu: Türkiye şebekemiz üzerinden ayda 200 milyon dakikalık görüşme yapılabiliyor.

Devamını Oku

Her 6 dakikada bir eve hırsız giriyor İstanbul’da 1.000 ebeveyn evdeki bakıcıları kamerayla takip ediyor

16 Ocak 2010

Türkiye’de her 6 dakikada bir eve hırsız giriyor ve soyulan evlerin yüzde 36’sı ikinci kez hırsızlık olayı yaşıyor. Güvenlik sistemleri konusunda faaliyet gösteren Pronet’in Genel Müdürü Metin Kastro, çok sayıda kamu kurumu ve büyük şirketlerin de aralarında bulunduğu 51 binin üzerinde müşteriye hizmet verdiklerini belirterek son dönemde ebeveynlerin evdeki bakıcıları izleme imkanı sunan sistemlere ilgi gösterdiğini söyledi. Krize rağmen müşteri sayılarında yüzde 50 artış olduğunu kaydeden Kastro, müşterilerinin yüzde 80’inin ise İstanbul’da olduğunu vurguladı. Geçtiğimiz yılın rakamları henüz açıklanmadı ama önceki yıla göre Türkiye’de her 6 dakikada bir eve hırsız giriyor ve soyulan evlerin yüzde 36’sı ikinci kez hırsızlık olayı yaşıyor. Geçenlerde yalnız yaşayan bir kadın arkadaşımın evine hırsız girdi, baş ucundaki cep telefonunu ve dizüstü bilgisayarını da aldı hırsız. “Nasıl oldu da uyanmadım?” diyor arkadaşım ve spreyle uyutulmuş olduğunu düşünüyor. Çelik kapı, evdeki kedi, kapıdaki bekçi hepsi hikaye... Herkes uyumuş ya da uyutulmuş!Türkiye’de güvenlik sistemlerinde lider durumda olan Pronet’in Genel Müdürü Metin Kastro’yla konuştum. Pronet’in sağladığı hizmetleri anlattı Metin Kastro. Pronet 1995 yılında 3 ortakla küçük bir ofiste kurulmuş bir şirket. Hızla büyüyen Pronet şu anda Türkiye’nin her ilinde teknik altyapıya sahip, çok sayıda kamu kurumu ve büyük şirketler de dahil olmak üzere 51 binin üzerinde aboneleri var. Siz daha çok evlerin güvenliğini mi sağlıyorsunuz? Hayır. Eskiden aboneliklerin yüzde 60-70’i iş yeriydi. Hane sayısı son yıllarda artmaya başladı. Eskiden evler daha çok bir kez soyulduktan sonra ya da bir komşusunda hırsızlık olayı yaşandıktan sonra bize başvururdu. Şimdi durum farklı. Bunun nedeni hırsızlık olaylarının artması mı? Payı var ama bilinç de arttı. 2007’den sonra durum değişti. Eskiden evlerin büyük kısmında güvenlik sistemi kullananlar başlarına bir şey gelmiş insanlardı. Şimdi çoğu yeni eve taşınanlar, yeni ev kuranlar ve çocuğu olanlar oluyor. Şu anda oran nedir?2009’da eşitlendi, yüzde 50 ev, yüzde 50 iş yeri oldu. Dünyada da böyle. Bu iş önce Amerika’da yayıldı. Sonra Avrupa’da benimsendi. Amerika’da evlerin yüzde 20’sinde güvenlik sistemi var, Avrupa’da da bu oran yüzde 12-15 arası değişiyor. Türkiye’de 17 milyon hane, yaklaşık 2 milyon iş yeri var. Aslında evlerde büyüyeceğimiz açık. İş yerlerinin sayıları ufak kalıyor. Türkiye’de oran nedir? Binde 5. Yani alacağımız çok yol var. Biz kurduğumuz sistemle 7 gün 24 saat evinizi takip ediyoruz. Güvenlik güçleriyle bağlantımız var çok kısa zamanda evinize ulaşılıyor. Bu şu demek, siz evde yokken ya da evde siz uyurken cam, kapı, pencere veya başka yoldan evinizde bir hareketlilik olduğunda sistem uyarı veriyor. Bu işte ürün sizin değil bizim. O ürünü mükemmel tutmazsak biz işimizi yapamayız. Bu yüzden de bedelsiz cihazlar kuruluyor, yalnızca abonelik ücreti alınıyor. Siz yalnızca güvenlik sistemi kurmuyorsunuz değil mi?Evet. Yangının başlangıcında yakalıyoruz. Duman dedektörleri takıyoruz. Bir tehlike durumunda evden en kısa zamanda çıkmanızı sağlıyoruz. Kriz sizi etkiledi mi?Kriz bizi etkilemedi. Büyüdük. 2009’da abone sayımızda yüzde 50 büyüme oldu. 51 bin aboneyi geçtik. Abonelerimizin yüzde 80’i İstanbul’da. Çalışan sayınız? Yüzde 100 arttı. Artmaya da devam edecek. 2009 yılında çözüm ortaklığı sistemi başlattık. Bizim şirketimizde 530 kişi çalışıyor ama bu sayı çözüm ortalarıyla birlikte artıyor. Para kazanan çözüm ortakları yarattık. Yalnız yaşayan yaşlılar için farklı ürünleriniz var mı? Var. Yaşlılarda düştüklerinde kalkamama sorunu olabiliyor. Boyunlarına veya kollarına takabilecekleri uzaktan kumandalı ürünler veriyoruz. 5 noktadan korumaya alıyoruz evi. Çalışan karı-kocaların çocukları genelde bakıcılara emanet. Son yıllarda bakıcı olayları arttı. Evi soyulanlar, çocukları kötü muamele görenler... Kameram diye bir sisteminiz var ve evleri de izliyorsunuz... Geleneksel kamera sistemlerinde -eskiden daha çok iş yerlerinde vardı bu sistemler- özellikle de kuyumcularda, kameralar genelde en işe yarayacakları zamanlarda bozulur. Kayıt etmesi gerektiği zaman etmez v.s... Hırsızlar bunu bildiklerinden önce gidip kayıt cihazını çalar. Evlerde de profesyonel kayıt cihazları yerine bilgisayarlara kurulan sistemler kullanılıyor. Biz başka sistem geliştirdik. Müşteriler herhangi birşeyle uğraşmasınlar, edinme maliyeti düşük olsun ve istediğinizde geri verin istedik. Biz kayıt işini mekanda değil, internet üzerinde yapıyoruz. Hollanda’da server, görüntüleri canlı izlerken bilgisayarınızla izliyorsunuz. Kayıt izlemek istediğinizde Hollanda’ya bağlanıp izliyorsunuz. Kullanıcı adı ve şifreniz var, cep telefonunuzdan ve bilgisayarınızdan izliyorsunuz. 2009’un ortalarında başladık bu hizmete. Kaç abone oldu?1.0 üzerinde abone sayısı var. Bakıcı konusu çok hassas, abonelerin hemen hemen hepsi çocuk sahipleri. Zincir mağazalarda bu sistem çok tercih ediliyor. Mağazalarda kasa üzerinde, tezgahlarda kameralar oluyor. Her mağazaya kayıt cihazı koymak gerekiyor, bu da masraflı. Onun yerine tek ekrandan bütün mağazaları takip edeceğiniz sistemi tercih ediyorlar. Pronet; Türkiye İş Bankası şube ve ATM’leri, Türk Ekonomi Bankası, İstinyePark, Akmerkez Alışveriş Merkezi, T.C. Merkez Bankası, City’s Nişantaşı Alışveriş Merkezi, Kuyumcukent, AGİT Zirvesi, Devlet Hava Meydanları İşletmesi’ne bağlı havaalanları, Türkiye İş Bankası Müzesi, CarrefourSA, DiaSA, Philip Morris gibi şirketlerin güvenliğini sağlıyor.Kangal köpeklerini bile çaldılarSizin söylediklerinizden şunu anlıyorum. Türk insanı genelde başına bir şey gelmeden bu sistemlere başvurmuyor...Biraz öyle ama bu değişiyor. Geçenlerde bana uzun zamandan beri “Benim evimde iki Sivas kangal var, Gerek yok sizin sisteme” diyen bir arkadaşımın, iki köpeği çalındı. Hırsızın işi hırsızlık, o da işini, en iyi şekilde yapmaya çalışıyor. Evlere tesadüfen girmiyorlar, izliyorlar... Eve giriş çıkış saatlerinizi takip ediyorlar. Evde köpeğiniz varsa belki caydırıcı olur ama genelde hırsızlar evi izlerler. Köpek var mı yok mu bilirler. Biz fokus grup çalışmaları yapıyoruz, müşterimiz olanlar ve olmayanlarla. Sizin cihazları görünce hırsız o eve girmekten yüzde 100 vazgeçer mi?Evet. Evlere asla olmuyor. Kaçınıyorlar. Çok caydırıcı. İş yerlerinde de şu oluyor; iş yeri sahibi mağazasını gece kapatıp gidiyor, orada da çok sınırlı bir süre var. Alarm çaldığı anda hızlı bir takım şeyler oluyor. Polis özellikle de büyük şehirlerde hızlı çalışıyor. Biz polisle, özel birimle çalışıyoruz. O birim sadece bu tip şirketlere hizmet veriyor. En büyük müşterileri de biziz. Bizden gelen sinyal gerçek bir tehlikeyi işaret ettiği için hızlı davranıyorlar. İşyerlerinde camı kırıp vitrinde bir şey varsa alıyorlar. 10 yılı aşkın bir süredir bu sistemler dünyada kullanılıyor ve suç oranlarını aşağı çeken sistemler bunlar.Günde 1 dolara güvenlikHâlâ fiyatlarınız günde 1 dolardan mı başlıyor?O kampanya çok tuttu. 1 dolardan başlayan fiyatlarla abonelik kampanyamız devam ediyor. Günde 1 dolar düşük bir rakam. Sigaradan da ucuz. Tam sigara fiyatlarını bilmiyorum ama gece rahat uyuyacağınızı bildiğiniz için bu parayı verirsiniz. 5 korumalı güvenlik sistemi neleri içeriyor? Biraz önce yangın alarmı dedik o da bu sistemin içinde. Doğalgaz da, ambulans hizmeti de. Birçok abonemizin çocuğu ambulans numarasını bilmiyor ama ambulans butonunu biliyor. Yazlıkların misafirleri var!Türkiye’de ikinci ev sahipliği de çok yaygın. yazlık evlerde de hırsızlık çok oluyor. Kışın evlerini kapatan gidenler yaz başında çıplak bir ev bulabiliyor. Var mı bu yönde de talepler?Var ama genelde kışın evlerde değerli bir şeyler pek bırakılmıyor. Ama bu yazlık evlere girip yaşayanlar var. Adam bakıyor eve gelip giden yok, bir ay, iki ay evde yaşıyor. Müşterilerimiz arasında yaşayanlar var, evlerinde birinin olduğunu telefon faturalarından anlıyorlar. 2 ayda adama 17 milyar TL’lik telefon faturası geliyor. Bir bakıyorlar evde kalan devamlı 800’lü hatlara bağlanmış.

Devamını Oku

Su içip TEMA’ya destek oluyorsunuz

15 Ocak 2010

Kanser grip gibi oldu. 2009 yılı içinde çevremde kansere yakalanların sayısı hızla arttı. Bebek, çocuk, orta yaşlı... Çok can sıkıcı bir durum. Genetik olarak kansere yatkınlığım hayli fazla olduğu için bu konuda çok hassasım ve itiraf edeyim, hangi suyu içeceğimi bile uzun uzun araştırır hale geldim. Geçenlerde kemoterapi alan bir arkadaşımı ziyaretimde içtiği su markasını değiştirmesini önerdim, nedeni açıktı, içtiği su gerçek su değildi...Malum, hemen hemen herkesin evinde damacana su var. Ve bu damacanaların ne kadar sağlıklı olduğu da bir tartışma konusu. Bugüne kadar birçok çalışmasını izlediğim TEMA’nın denetlediği Revan Su da damacanalarda satışa sunuldu. Ve TEMA Revan Su’yun başındaki isim Türkiye’ye ilk damacanayı getiren, su konusunda uzman Bülent Sürmen. Bülent Sürmen, 1995 yılında Düsseldorf’ta düzenlenen Plastik 95 fuarında damacanaları görmüş. O sırada farklı bir su şirketiyle çalışıyormuş ve su satışını nasıl yapacakları konusunda arayış içindelermiş. Hatırlarsanız o yıllarda özellikle İstanbul, İzmir gibi yerlerde tankerlerle sular taşınıyordu, hatta benzin istasyonları pompalarına benzer pompalarla plastik bidonlara su dolduruluyordu. Bir de cam damacanalar vardı. Yeşillenirdi bu cam damacanaların altı. Bülent Sürmen, 1995 yılında bir Japon firmasının standında 19 litre damacanayı görünce, bu ambalaj ile ev ve iş yerlerinin ihtiyaçlarının daha sağlıklı karşılanacağını düşünmüş ve damacanalar Türkiye’ye gelmiş. Plastik madde tartışılıyorYıllar geçti, şimdilerde damacanalarda kullanılan plastik madde tartışılıyor. Bülent Sürmen, bu konuyla ilgili soruma, “Damacanalarda kullanılan malzeme PC kısaltmalı polikarbonat maddesidir. Plastikten daha sert ısıya ve darbelere dirençli bir maddedir. Çocuk biberonlarında kullanılır. 80 derecede yıkanabilirler. ABD 25 yıldır bu ambalaj dönüşümlü süt, yoğurt ve su ambalajı olarak kullanılıyor. Dolum makinalarında 70 derecede yıkanırlar, ayrıca gıda dezenfektanları ile de yıkanarak doluma giderler. Damacanalara su dışında yabancı maddeler konulmadıkça ve dış yüzeyleri görsel anlamda kirlenmedikçe sonsuz olarak kullanılabilirler” yanıtını veriyor. Doğrusu ben uzun süre kızım için cam biberon kullandım. Diğer biberonları çok kısa süreler için tercih ettim. Şimdi damacana su konusunda da ikna olmakta zorlanıyorum. Üstelik her damacana su da sağlıklı değil. Öncelikle damacana suyun kapağında hijyenik koruma bandı olmalı ve üzerinde seri no ve son kullanma tarihi bulunmalı. Etiketlerinde hem marka hem de suların nereden hangi kaynaktan çıktığını yazmaları gerekiyor. Bunun dışında da suyun analiz değerleri son derece önemli, bu değerler bilinmek zorunda. Bunlara dikkat ettiğinizde bazı suların su olmadığını göreceksiniz. Mineral olarak zengin suları, yani kalsiyum ve magnezyum oranları yüksek suları tercih etmek sağlık için önemli. Revan Su’yu TEMA’nın bağımsız ekipleri denetliyor, hem kaynak hem de fabrika denetleniyor. Doğal olmayan hiçbir müdahale yapılmıyor Revan Su’ya. Ayrıca satılan her damacana sudan TEMA’ya bir bedel ödeniyor. Bu bedel de TEMA’nın Türkiye’nin farklı yerlerinde yürüttüğü kırsal kalkınma ve erozyonla mücadele çalışmalarına gidiyor. TEMA’nın denetlediği su olduğu için içim rahat, ayrıca da bu suyu içerken Türkiye’nin geleceğine, yeşillenmesine bir katkı yaptığımı düşünüyorum. Bayilik çalışmaları hızla giden Revan Su-TEMA ortaklığı bu açıdan başarılı bir örnek.

Devamını Oku

Yerli yatırımcı için de bir ajans kurulsun

11 Ocak 2010

Akkök Grubu CEO’su enerji yatırımlarında onlarca kurumun kapısını çaldıklarını, işlerin hızlanması amacıyla yabancı yatırımcı için kurulan benzeri bir ajansa ihtiyaç olduğunu söyledi. Berkman, “Bir bakanlıktan izin alıyorsun, diğeri seni mahkemeye veriyor. Tek bir kanal olmalı, yeni düzenlemelere ve bölgesel bir bakışa ihtiyaç var” dedi. Enerji Verimliliği Haftası’ndayız. Bu haftaya ’enerji verimliliği’ damgasını vurur mu? Hiç sanmam. Malum siyasi gündem hayli yoğun. Daha verimli enerji kaynakları bulunabilir mi? Gaz, buhar, ısı, hava ve elektrikteki enerji kayıpları nasıl önlenir? Atıkların geri kazanımında ne noktada dünya? Enerji üretimindeki atıklar nasıl değerlendirilmeli? Enerji geri kazanımlarının geldiği nokta...Dün Akenerji Genel Müdürü Ahmet Ümit Danışman’ın bir grup gazeteciye bir daveti oldu. Enerji sektörünün geleceğine ilişkin bir değerlendirme yaptı Danışman. Akkök Grubu içinde Akenerji’nin büyüklüğü geçen yıl yüzde 50’nin üzerine çıktı. Akenerji’nin bu büyümesi Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’ndan SEDAŞ’ın (Sakarya Elektrik Dağıtım A.Ş.) 30 yıllık işletme hakkının alınmasıyla oldu. Malum Akkök Grubu bu alanda önemli bir oyuncu. Akenerji 2008 yılında Çek Cumhuriyeti’nde faaliyet gösteren CEZ Grubu’yla bir ortaklık gerçekleştirdi. Yüzde 25’i halka açık olan Akenerji’nin yüzde 37.5 hissesi Akkök Grubu’nda, yüzde 37.5 hissesi ise CEZ Grubu’nda. Devlet hedef koymalıToplantının sonlarına doğru aramıza Akkök Grubu’nun CEO’su Mehmet Ali Berkman da katıldı. Söz enerji verimliliğinden açıldığında Berkman, “Bunun için öncelikle kamunun hedef koyması şart” dedi. Evet, böyle bir hafta var. Türkiye’nin önünde yapacağı çok şey var. AB’ye uyum çercevesinde açılan çevre faslına göre Türkiye’nin enerji verimliliği için 86 milyar euro yatırım yapması gerekiyor. Berkman bu bilgiyi hatırlatırken, “Enerji verimliliği de yatırım istiyor, bu yüzden de devletin bir seferberlik yapması gerekir” diye de vurguladı. Enerji verimliliğiyle ilgili örnekler verirken, baca gazının yeniden enerjide kullanıldığını anlattı. Mehmet Ali Berkman, hem enerji yatırımları için hem de farklı sektörlerdeki yatırımlar için değerlendirmeler yaparken de farklı bir noktaya dikkat çekti. Kümeleme yöntemi. Uluslararası Rekabet Araştırmaları Kurumu Derneği (URAK) tarafından hazırlanan raporda da vardı. Kümeleme yöntemi maliyetleri düşürüyor, yatırımcılara kolaylıklar sağlıyor, yan sektörleri geliştiriyor. Sonuçta enerji yatırımlarının bir yerde toplanması mümkün değil ama ülkede yapılacak bütün yatırımların bir planlamaya ihtiyacı olduğu kesin. Berkman’ın vurgulamak istediği nokta buydu. İşler yavaş yürüyorEnerji yatırımlarında ise Berkman “Kapısını çaldığımız onlarca kurum oluyor, işler yavaş yürüyor” dedi. DSİ’den TEAŞ’a, Enerji Bakanlığı’ndan Maliye Bakanlığı’na, Milli Emlak’tan belediyelere uzanan bir listeden söz etti. “Tarım Bakanlığı ile Çevre Bakanlığı’nın atık standartları farklı. Birinden izin alıyorsun, diğeri seni mahkemeye veriyor. Tek bir kanal olmalı, yeni düzenlemelere ve bölgesel bir bakışa ihtiyaç var” diyen Berkman, ezcümle yerli yatırımcının bürokrasiden şikayetlerini özetledi. Berkman’ın bu sorunun çözümü için önerisi şöyle: “Yabancı yatırımcılar için kurulan ajans gibi bir ajans da Türk yatırımcılar için kurulsun. Ayrıca da bölgesel yatırım planları yapılsın. Bazı işler Ankara’ya gitmeden, yatırım yapılan yerde çözülsün.” *** Akenerji bu yıl Egemer santraline start verecekAkenerji Genel Müdürü Ahmet Ümit Danışman’ın verdiği bilgilere göre; - Akenerji yıllık 1 milyon ton CO2 salınımını önleyecek yenilenebilir enerji projelerini sertifikalandırmak üzere anlaşma yaptı.- Akenerji 2010 yılında 900 MW’lık Egemer Doğalgaz Santrali projesinin yatırımına başlamayı planlıyor.- Türkiye’nin elektrik harcamaları son 20 yılda her yıl yüzde 7 oranında arttı. - Türkiye’de yılda kişi başına elektrik tüketim miktarı 2.2 MW. OECD ülkelerinde bu oran 8.5 MW seviyesinde. ***‘Nükleerde devletin elini uzatması şart’ Türkiye’nin kaçınılmaz olarak nükleer enerjiye ihtiyaç duyacağını savunanlardan Berkman. Yakında nükleer enerji ihalesi kapıyı çalacak. Akkök Grubu CEO’su bunun için PPP (Public Private Partnerships), yani devlet-özel sektör işbirliği önerisinde bulunanlardan. “Nükleer enerji dediğimiz anda, çevre konuları, atık alanı, uranyum v.s gibi birçok önemli konu var. Bu yüzden de devletin bu yatırımlara elini uzatması şart” diyor Berkman. Akenerji 2012’ye kadar enerji yatırımlarını ikiye katlayacak. 2012’ye kadar toplam 3 bin megavata ulaşacak. Bu Türkiye’nin elektrik ihtiyacının yüzde 5’ini karşılayabilir hale gelmek demek.

Devamını Oku

Türk yemeklerini yurtdışına satmak için Bulgaristan’da fabrika kuruyor

9 Ocak 2010

Gaziantep mutfağını İstanbul’a taşıyan Sahan’ın sahibi Tahir Öztan, 3 ay önce Türk ev yemeklerini dondurup piyasaya sürdü ve bu işte hızla büyümeye başladı. Almanya’dan Dubai’ye birçok yerden teklif alan Öztan, Türkiye’den işlenmiş kırmızı et ihracatı yapılamadığı için şimdilik dondurulmuş yemeklerini ihraç edemiyor ama bu engeli yurtdışında yapacağı yatırımla aşmayı planlıyor. Bulgaristan’da 10 milyon dolarlık yatırım yapmaya hazırlanan Öztan, burada ürettiği Türk yemeklerini dünyanın her yerine satacak. Gaziantep mutfağının en ünlü adreslerinden biridir Sahan. Sahan’ın sahibi Tahir Öztan 1.5 yıl süren çalışmaların sonucunda 3 ay önce Türk ev yemeklerini dondurup piyasaya sürdü ve aldığı olumlu sonuçlar sayesinde bu işte hızla büyümeye başladı. Almanya’dan Dubai’ye farklı şirketlerden teklifler alan Öztan, Türkiye’den işlenmiş kırmızı et ihracatının yasaklanmış olması nedeniyle şimdilik dondurulmuş Türk yemeklerini ihraç edemiyor ama kısa bir süre sonra Öztan bu engeli aşacak. 10 milyon dolara yakın bir yatırımı Bulgaristan’da yapmaya hazırlanan Öztan, Bulgaristan’da ürettiği Türk yemeklerini dünyanın her yerine satacak.Tahir Öztan’la Ataşehir’deki 1.000 kişilik restoranı Sahan’da buluştuk. Gaziantepli Öztan mutfaktan yetişme biri. Okurken eniştesinin yanında işe başlamış, askerden döndüğünde 10 masalık bir restoran açmış. Yıllarca mutfaktan çıkmayan Tahir Öztan, şimdilerde ’Servet sahibi oldum, bundan sonra işim ülkemi tanıtmak, bunu da en iyi Türk yemeklerini tanıtarak yaparım’ diyor. Gaziantepli bir ailenin çocuğusunuz, var mıydı ailede bu işe meraklı kişiler?Ablamın eşi ustaydı. Lisede okurken okul dışındaki tüm vaktimi eniştemin yanında geçirirdim. Hevesliydim, hayallerim vardı. Ne zaman kendi kanatlarınızla uçmaya karar verdiniz?Askerden geldim. Plaj Yolu’nda bir yerimiz vardı. Eniştemin ve babamın yanından ayrıldım. Jenerasyon farkı vardı aramızda. Örneğin müşteriler telefon açar sipariş verirdi, bizimkiler ’Göndermiyoruz siparişleri, gelin alın’ derlerdi. Bir tuvalet vardı. Eksikleri görüyordum, ayrıldım. Haftada bir cumhuriyet altını alırdım. Babamların bir sokak arkasında kapanan bir yer vardı. Herkes her şeyi denemiş, hiçbir şey tutmamış. 9 milyon istiyorlardı, bende 3 milyon vardı. ’3 milyon babamdan, 3 milyon bankadan alacağım’ diye plan yaptım. Ama babam ’Burası tutmaz’ dedi ve vermedi. Bir bankacı ablam vardı, ona durumu anlattım. Aldım çek karnesini, her yere çek yazdım. İş olmazsa çeklerin karşılığı yok. 2 yıl mutfaktan çıkmadım, çok tuttu. Sonra işler büyümeye başladı. Personele manikür yaptırıyorÇocuklara çok önem veriyorsunuz...Ben de babayım. Çocukların obez olmasının sorumlusu ebeveynler. Kendi mutfağımıza sahip çıkmıyoruz. Bir plastik oyuncağa kanıp fast food restoranda oturuyorlar. Ben çocukların eğleneceği bir ortam yarattım. Manikürcünüz de mi var...Evet. Ben yerimiz küçükken herkesin hijyenini kontrol ederdim ama şimdi edemem. Çok kalabalığız. Bu yüzden önlemler aldım. Bir manikürcü kız geliyor her hafta personele manikür yapılıyor. 3 bin kişiye hizmet veriyoruz. Düşünün dünyanın en vasıfsız adamlarıyla en vasıflılara hizmet veriyoruz. Çok dikkatli olmalıyız. Benim ahçımın eline karısının elinden başka kadının eli değmemiş. 20’li yaşlardaki kızın ellerine veriyor ellerini... Garsonlarımızın da kendilerine güveni arttı, bakımlılar hep. Ben her toplantıya farklı görevleri olan kişileri alırım. Bulaşıkçıyı da alırım, çaycıyı da valeyi de. Onların da bu müessese için ne kadar önemli olduklarını anlatırım. Ben harika yemekler yapmışım, çaycı gelip masaya çayı küt diye saygısızca bırakırsa her şeye tuz biber eker. O şahane yemekler iyi yıkanmamış bir tabağa konulursa benim müşterim çatalını oynatmaz. Dondurulmuş Türk yemekleri işine nasıl girdiniz?1.5 yıl Ar-Ge çalışmalarımız sürdü. Çok deneme yapıldı. İzinler alındı. Çok lezzetli ve sağlıklı yemekler yaptık. Taze ürünler kullandığımız için sonuçlar çok iyi oldu. 3 aydır büyük süpermarketlerde, hipermarketlerde dondurulmuş Türk yemeklerimiz var. Daha çok yeni olmasına rağmen tuttu. Sonuçlardan çok memnunuz. Kaç çeşit var?9 çeşit ama çeşit sayısını artıracağız. 30 çeşit var elimizde ama henüz bunları hazırlamadık. Yavaş yavaş müşterilerin alışması lazım. Özellikle büyük şehirlerde günlük koşuşturma içinde yemek yapmaya zaman ayırmak çok zor. Artık hızlı tüketim, pratik yemekler tercih ediliyor. Ama bunun sağlıklı olması da önemli. Bu arada kendi damak zevkimizden olan yemekleri neden yemeyelim? Bu dondurulmuş ürünler annesinin mutfağından. Birçok süpermarketin mezelerini artık biz hazırlıyoruz. Yurtdışından teklif yağıyorYurtdışına açılacak mısınız?İtalya’dan, İran’dan, Yunanistan’dan, Almanya’dan, Dubai’den teklifler geldi. Ancak işlenmiş kırmızı et ticareti engelleniyor Türkiye’de. Yasak var. Et olarak çıkmıyor, mamul olarak çıkıyor. Ama zamanında bu düzenlenmemiş, şimdi yeni düzenlemeye ihtiyaç var. Şu anda ürettiğim yemekleri yurtdışına satamıyorum ve talep patlaması var. Oysa bunu kesinlikle yapmak lazım. Bu Türk yemeklerinin tanıtımı için de önemli. Bunu çözmek için bir yol buldum. Edirne’den bir saat uzakta Bulgaristan. Orada yapacağım yatırımı. Oradan da dünyaya satacağız. Üzüldüğüm nokta şu, Türkiye’de yatırım yapmak, Türkiye’de istihdam yaratmak isterdim. Bu iş bence kısa sürede hızla yayılacak. Hatta geçenlerde bir arkadaşım ’Makineler yapalım. Özellikle yurtlara yerleştirelim. Öğrenciler alsın, makinedeki mikrodalga ısıtıcıya versin, 10 dakikada yemeği hazır olsun’ dedi. Neden olmasın? Ne kadarlık bir yatırım yaptınız?İstanbul’da yemek fabrikası 10 milyon dolarlık bir yatırım. Bulgaristan’a o kadar gitmese de ona yakın tutar... Psikolog desteği veriliyorPsikolog da mı var burada?Var. Baktım ailevi problemler ya da kişilikten kaynaklanan sorunlar işe yansıyor... Ben herkesi nasıl takip edeyim? Başta ’Ben deli miyim ne işim var psikologda?’ diyordu personelim, şimdi herkes sırada. Cinsel sorunlarını bile anlatıyorlar. 2 ayda bir Arif Verimli geliyor. Bir uzman da davranış biçimleri üzerine geliyor.600 Gaziantepli kadın yöre yemeklerini kitapta tarif edecek600 Gaziantepli kadına kitap yazdırıyormuşsunuz...Evet. Bu beni çok heyecanlandıran bir proje. Gaziantep’in yemekleri meşhur ama unutulan yemek sayısı da çok. Ben hem şefim hem de işletmeci. Baktım ki 50-100 yıl önce yazılmış kitap yok. Gaziantep mutfağıyla anılıyor ama kitabı yok. Bu ayıp. 60-70 yaşındaki kadınları bulduk biz. Annelerinden, anneannelerinden bildikleri yemekleri yapmalarını istedik. Önce 4 kişilik ekip kurduk, araştırmalar yaptılar, 15 kişilik komisyon kurduk. Kadınların evlerine gidildi, sohbet edildi, yemekler yapıldı, hem fotoğraf çekildi hem de kameraya aldık. Ninelerin Antep şivesiyle anlattıkları yemek tarifleri de kayıt altına alındı. Doğrusu 1.500 kadınla yapıldı bu çalışma, kitapta 600 kadın ve tarif olacak. Ayrıca Gaziantep’te hangi mevsim ne çıkar gibi bilgiler de toplandı. Simit, otlar, peynir, fıstık vs... Hepsi harika bir kaynak oldu. Bence bu her bölgede yapılmalı. 4 ay sonra kitap çıkacak gibi. Şenol Güneş dahil herkes bana ‘Batacaksın’ dedi’Hayallerim vardı’ dediniz, neydi hayaliniz?’Türkiye’nin en büyük restorancısı olacağım’ derdim. Herkes gülerdi. Önce Acıbadem’de, sonra Suadiye’de yer açtım. Büyüdük. Alışveriş merkezleri furyası oldu, alışveriş merkezlerinde açtım ama bunlar normal yerlerdi. Sonra bu Ataşehir’deki yer çıktı. Burası çok büyük, bana gelene kadar da herkese teklif edilmiş. Yeri tutacak gibi görünmemiş. Otobana çıktım, buraya uzaktan baktım, Kadıköy’e giden insanlar buradan geçiyor, yıllarca bu insanlara hizmet vermişim, ’Bu insanlar burayı görüp de gelmezse ben suya yazı yazmışım’ dedim. Ve burayı büyük hedefle açtım. Herkes bana ’Batacaksın’ dedi. Şenol Güneş bile ’Abi girme bu işe’ dedi. Başarı burada başladı. Neydi onlar?En iyi hizmeti vermek. Çocuk oyun odası var, çok büyük otopark var, hijyen konusu mükemmel, hizmet verenlerin elleri her mutfağa giriş çıkışta dezenfektandan geçiyor. Çocuk tuvaletlerimiz ayrı. İZMİR VE ANKARA’DA SAHAN AÇACAĞIM Kebabın Osmanlı mutfağında olmadığını öne sürenler var. Ne diyorsunuz bu yoruma?Yanlış. Çok araştırdım. Osmanlı döneminde kebap var. Eti defne dalında pişiriyorlarmış, düşünün yaprağın tadı ete geçiyor. Patlıcan sapında pişirme tarifi de var. 2010 Kültür Başkent’i için bir projenin içinde misiniz? Ne yazık ki hayır. Benim burada 8 restoranım var, biri bizi çağırmadı, ne yapılacak, gelenler nasıl ağırlanacak. Restoran sahipleri bu süreçten dışlandı, herkesi otellerde mi yedirip içerecekler? Sahan restoranlarının sayısı artacak mı?İzmir ve Ankara’da da Sahan açmayı planlıyorum.

Devamını Oku

Müşteriler ‘Sigara içirtmezsen gelmem’ diyor, müessese sahipleri ‘vicdan ile cüzdan’ arasında kalıyor

2 Ocak 2010

İstanbul’un en ünlü mekanlarından Sunset’in kurucusu ve Turizm Restoran Yatırımcıları ve İşletmecileri Derneği’nin (TURYİD) Başkanı Barış Tansever’le yeme-içme ve eğlence sektörü üzerine konuştuk. Global kriz ve sigara yasağının sektörü etkilememesi beklenemezdi. TURYİD tarafından yapılan araştırmaları aktardı Tansever ve beklentilerini özetledi. Doğrusu sigara yasağından memnun biriyim. Hayatında ağzına sigara koymamış biri olarak dumansız hava sahasına tam destek veriyorum. Ancak son zamanlarda özellikle akşam saatlerinde nereye gitsem yasağın delinme girişimlerine şahit oluyorum ya da yasak deliniyor. Mekanların önü korkunç durumda. Öbek öbek insanlar ellerinde sigaralar, purolar. Yasak başladığından beri sigara içenlerin sayısı artmış gibi geliyor bana. Bu yasak sigara içenlerin sayısını azaltmayacak mıydı? Tansever’in yasakla ilgili farklı önerileri var...Müşteriyi kaçırdıTürkiye’de klasikleşen mekan sayısı hayli az ve son dönemde Türkiye’ye gelen dünyaca ünlü restoranlar arasında hayal kırıklığı yaşayanlar var. Sunset nasıl ayakta duruyor? Krizleri nasıl aşıyor?1994’te kuruldu Sunset. O dönem Türkiye’de en ağır krizlerden biri yaşanıyordu. Biz kriz döneminde açılmanın avantajını kullandık. O dönemde açılan bize benzer bir restoranın olmaması avantaj oldu. 2001 krizi Türkiye’ye ait bir kriz olmasından ve finans sektörünü etkilemesinden dolayı bizi çok etkiledi. Beyaz yakalılar işsiz kalmıştı. 2009 global krizi ise, başlangıçta patronların kriziydi. Mortgage krizinden, kredi krizine döndü... 2008’in sonu ile 2009 Mayıs arasındaki dönemde 2007’ye göre yüzde 40 civarında aşağıdaydık. 2009 Haziran itibarıyla hızlı bir toparlanma yaşadık ve 2008’i yakaladık. Sektör neler yaşadı? Sektör şu anda 2007’ye göre yüzde 30-40 düşüşte. Bu kısmen krizden kaynaklanıyor, kısmen büyüyen rekabetten, kısmen de sigara yasağından. Yeme-içme dünyasının her segmentini aynı etkilemiyor kriz. Daha şık ve pahalı algılanan restoranlar krizden daha harcı alem daha rahat yerlere göre fazla etkilendi. Herkeste lüksten uzaklaşma, hesabını kitabını bir kez daha yapma ihtiyacı oluştu. Peki sigara yasağının etkileri? Sağlık Bakanlığı’yla sigara ile ilgili toplantılar yapmıştık, yetkililer bize ’Sigara yüzünden dışarı çıkmayanlar dışarı çıkacak ve onlar boşluğu dolduracak’ demişti. Temmuz’dan beri bunu bekliyoruz. Üyelerimizin Temmuz-Kasım arası iş düşüşü yüzde 20 civarında. Kasım-Aralık’ta havaların soğumasıyla yüzde 30’a çıktı. En sıkıntılı olanlar alışveriş merkezlerindekiler olsa gerek...Alışveriş merkezlerindeki üyelerimiz dağılmış durumda, onlarda müşteri kaybı çok daha büyük. Bazı AVM’lerde sigara içmeye çıkmak sonra da geri gelmek neredeyse imkansız. Hal böyle olunca müşteriler AVM’nin yanındaki veya karşısındaki sigara içebileceği teraslı, bahçeli mekanları tercih ediyor. Bazı müşteriler rezervasyon yaparken tehdit ediyor, ’Bak falanca içiriyor, içirtmezsen gelmem’ diyor. Vicdan ile cüzdan arasında sıkışan müessese sahipleri ne yapacağını şaşırmış durumda. Ayrıca artık hafta içinde dışarı çıkan yok. Bazı müesseseler uymuyor yasaklara, bu da haksız rekabet yaratıyor. Ben sigara yasağına uyuyorum müessese olarak. Ancak biz bu yasağın fiziksel olarak ayrı yerler yapılarak uygulanmasını savunuyoruz. Yeni ruhsatlarda bunlar düzenlenebilir. Bir süre sonra çift salon olmuyorsa ruhsat verilmeyebilir. Kül tablası koymuyorlar, bardaklara dökülüyor küller... İşletme ’Aaa görmedim’ diyorYunanistan ve İspanya’ya bakın. İspanya masaları ayırdı, Yunanistan fiziksel bölünme yaptı mekanlarda, şimdi onu da kaldırdılar. Ben de sigara içilmesinden memnun değilim. Sigara içmek isteyenlerin salonu ayrı olsun isterim. Sayın Bakanımız bunu da kabul etmedi. Sigara yasağından sonra yeme-içme süreleri çok kısaldı, fast food’da ciddi artış var. Keyifli uzun uzun yemek yemek azaldı, evlere taşındı. Artık 18 yaşın altındakilerin gözü önünde içiliyor. İş ve aş sağlıyoruzMüşterilerinizden yasağı delenler oluyor mu?Müşterilerimiz bilinçli, biz de kurallara uyuyoruz. İş, aş sağlıyoruz biz de. İstanbul’da 15 bin müessese var. 400 bin kişiye iş sağlıyor bu sektör. Türkiye’de 27 yaş altı nüfusun yüzde 50’si işsiz. Bu yaş grubu hizmet sektörü için önemli bir kaynaktır. Hizmet sektörü bu kesime iş ve aş sağlar. Sarkozy, Fransa’daki durgunluğun ve işsizliğin çaresi olarak KDV’yi yüzde 19’dan yüzde 5.5’a indirdi. Lokantacıları çağırdı, ’Yeni iş üretin’ dedi. Bizde yüzde 8 olan KDV yüzde 18’e çıktı. Yeme-içme sektöründe turizm işletme belgeli işletmelerin cezalandırıldığı, vasatın altında standartları olanların da ödüllendirildiği bir sistem var. Sektör birçok yan sektörü de hareketlendiriyor. Etim Tekirdağ’dan, şarabım Bozcaada’dan geliyor. Çiftçinin sütünü, yoğurdunu, meyvesini, sebzesini kullanıyoruz. İnsanlara köylerinde iş ve aş verirseniz şehre göçmezler. Biz üreticilere destek oluyoruz. Yeni yeni büyümeye başlayan organik tarıma da yine bizim sektörümüz destek oluyor ve olacak. Saat 23.00’ten sonra yasağın kaldırılması çözüm olabilirOsman Müftüoğlu yazdı geçenlerde bunu. O ısıtıcılarla üst taraf ısınıyor, çok gezen sigara tiryakileri böbreklerini üşütüyor... Sigara yasağı eğlence hayatını ne kadar etkiledi?En çok darbeyi yiyen eğlence dünyası. Barların içi bomboş, herkes sokakta. Gidin Asmalımescit’i görün, kaos yaşanıyor. Kimi sokağa bar kurmuş yürümek imkansız ama gel gör ki mekanların içi boş. İstanbul Türkiye’nin turizminde önemli bir yere sahip. Türkiye için de turizm çok önemli. 26 milyon turist geldi bu sene. Eğlence amaçlı gelenler var aralarında. New York’ta yaz sıcağında kapı önünde oturamazsınız. İstanbul’un havası mükemmel. Dışarda uzun süre eğlenebiliyorsunuz. Gece hayatı geç saatlere kadar devam ediyor. İstanbul’un eğlence hayatını bitirmememiz lazım. Bize Dubai, Rusya, İran, İngiltere’den de turistler geliyor. Eğlencemizi seviyorlar. Mesela 23.00’ten sonra sigara yasağı kalkabilir. Zaten çocuklar o saatte ayakta kalmıyor, bu yerlerde de olmuyorlar. Bence böyle bir çözüm de olabilir. Yabancı zincirler standart yükseltir ama bu kira ve maliyetlerle zor...Türkiye’de son yıllarda yabancı zincirlerin bazıları kapanıyor...İstanbul’un global şehir olduğunu ispatlaması için bu işletmeler yaşamalıydı. Ama çok sorun var. Yabancı personel çalıştırmakta, bazı ürünleri ithal etmekte zorlanıyorlar. İstanbul’da bu tip yerlerin açılmasını önemli buluyorum. Ancak bu işletmelerin yaşamasında sıkıntı yalnızca krizden kaynaklanmıyor. Başka sıkıntılar da var. Şık restoranlara gitmekten ve restoranda para harcamaktan kaçınıyor müşteriler. Daha salaş yerlerden hoşlanıyorlar. Tek neden pahalılık mı?Herkes ’Türkiye’de Michelin yıldızlı restoran neden yok?’ diyor. Çok isteriz olmasını. Böyle bir yerin başarıyla çalışması standartları yukarı çeker. Ama bu kira ve operasyonel maliyetlerle yalnızca hafta sonu ziyaret edilen bir restoran zarar eder. Mekan her gün dolmalı. Müşteriler Cuma ya da Cumartesi geliyor, ’Aa ne kadar dolu’ diyorlar. Salı, Çarşamba gelen, şirket yemeği ya da davet olmadan gelen az. Maddi anlamda da gelmek zor. Bu da Türkiye gerçeği. Dünyanın en önemli şeflerini getirecektik, ‘Bütçe yok’ dediler2010 Kültür Başkenti İstanbul, hareketlendirecek mi sektörü? Bilemiyorum. Biz TURYİD olarak Kültür Bakanı Ertuğrul Günay ve Kadir Topbaş’a ’Gastronomi İstanbul’ adlı, bir proje sunduk. Sayın Günay ve Sayın Topbaş çok ilgi gösterdi. Ancak 2010 Kültür Başkenti Ajansı ’Bütçe yok’ dedi. Dünyanın en önemli şeflerini Türkiye’ye getirmek, genç aşçıların eğitimini sağlamak ve aynı zamanda çocukların yeme içme kültürünün artırılmasına yönelik bir projeydi. Umarım gerçekleştirebiliriz. ’Gastronomi İstanbul’ İstanbul’u ayrı bir lige taşıyacak İspanya benzeri bir proje. Full Moon bir 5 yıl daha saklanırsa Türkiye’nin en iyi rezerv şarabı olacakSUNSET olarak 15 yılı geride bıraktıklarını, kazandıkça yatırım yaptıklarını anlatan Barış Tansever, şöyle devam etti: “Kendimizi hep yeniledik, kazandığımız parayı işletmeye geri harcadık. Çalışanlarımıza yatırım yaptık, eğitim verdik. 1998’de sushiyi ekledik. Bir fırsat çıktı, 2004’te TMSF’den Uzan’ların kavını satın aldık. 2006’da dünya çapında bir Japon şefi transfer ettik. Hiroki Takemura; Nobu restoranının master şefi, kendisinin lezzetleri ayrı mönü olarak sunuluyor Sunset’te. Dünyada en çok satan sushi kitabının yazarı. 2008’de ünlü ressam Burhan Doğançay’ın tasarladığı Kurdeleler Serisi tabakları Sunset için Villeroy Boch tarafından üretildi. 2009’da Zagat tarafından hazırlanan araştırmada Sunset Avrupa’nın en iyi restoranları arasında yer aldı. Son olarak da eşimin ailesinin Bozcaada’daki bağlarından elde ettiğimiz üzümlerle Sunset Dreamin adıyla 3 şarap (New Moon, Half Moon, Full Moon) ürettirerek başka bir rüyamızı gerçekleştirdik. Şişelerinde Burhan Doğançay imzası var. O şaraplardan biri olan Full Moon bence bir 5 yıl daha saklanırsa, Türkiye’nin en iyi rezerv şaraplarından biri olacak.” ÖTV’nin sıfırlanması kaliteli şarapçılığın önünü açacakŞarap çok pahalı Türkiye’de...Evet. Çok vergi alınıyordu. Türkiye’de şarap endüstrisi desteklenmeli. Yılda kişi başına düşen tüketim topu topu 1 litre. 75 milyon artı 26 milyon turist bu kadar tüketiyor. Şarap konusunda ithalat olduğundan beri şarapçılık ivme kazandı Türkiye’de. ’Türkiye’de içki çok pahalı, restorancılar çok kazanıyor’ diyorlardı. Biz de ’Devlet KDV ve ÖTV’siyle bu fiyatı artırıyor’ diyorduk. Devletin ÖTV’den aldığı vergi 20 milyon euro. Bu orta boy marketin aylık cirosu. Büyük bir oran değil. Toplam şarap ithalatı 10 milyon euro değil. Cari açık açısından dramatik bir durum yoktu. Türkiye zaten rakı ve bira içiyor. Nihayet hükümet şaraptaki ÖTV’yi tamamen sıfırladı, bu çok sevindirici bir gelişme. Bu vergi indirimi ile özellikle kaliteli şarapçılığın yolu açılacak. TURYİD olarak yıllardır bunun mücadelesini verdik ve Turizm Bakanımız Ertuğrul Günay’ın bu olaya samimiyetle sahip çıkması ve Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek’in destekleriyle bu garabet vergi kaldırıldı. Yıllardır hiçbir hükümetin yapamadığını gerçekleştirdikleri için kendilerine teşekkür ederiz.

Devamını Oku