Atatürk Havalimanı, son dönemde rötarlarla gündemden düşmezken Sabiha Gökçen Havalimanı hızla büyüyor. Atatürk Havalimanı’nda bir pist Temmuz’a kadar kapatıldığı için bazı uçuşlar Sabiha Gökçen’e kaydırıldı. Bu yılın ilk aylarında yolcu sayısını yüzde 95 artıran Sabiha Gökçen’in CEO’su Gökhan Buğday, 2012 yılının kendileri için milat olacağını söyledi. Buğday, ikinci pistlerini 2012 yılında açacaklarını ve bu pistin dünyanın en büyük uçağı Airbus A380’in inebileceği tek pist olacağını kaydetti İstanbul Sabiha Gökçen Uluslararası Havalimanı Yatırım Yapım ve İşletme A.Ş. (İSG) CEO’su Gökhan Buğday’la Sabiha Gökçen Havalimanı’ndaki yolcu trafiği hakkında gelişmeleri konuştuk. Malum, Atatürk Havalimanı’ndaki yoğunluk Sabiha Gökçen’e yaradı. Bu yılın ilk aylarında Sabiha Gökçen’in yolcu sayısı hızla arttı. Atatürk Havalimanı’nda bir pistin onarım sürecine girmesiyle başta THY olmak üzere, havayolu şirketini bazı uçuşlarını Sabiha Gökçen’e kaydırdı. Ayrıca Atatürk Havalimanı’nda yaşanan rötarlar da yolcuların tercihlerinin değişmesine neden oldu. Özellikle iç hat uçuşlarında Sabiha Gökçen’i tercih edenlerin sayısı artıyor. Buğday, havacılık sektöründen başka bir sektörde çalışmamış. Çocukluğunda pilotluğu hayal eden, pilot olamayınca da sektöre küsmeyip, sektörün en can alıcı noktalarında çalışan biri. * 2010’un ilk aylarında yolcu sayınız yüzde 95 arttı. Atatürk Havalimanı’nda 1 Temmuz’a kadar bir pist kapalı ve bazı uçuşlar Sabiha Gökçen’den yapılıyor...Sabiha Gökçen’in yolcu sayısı son dönemde hep hızla arttı. Sabiha Gökçen Havalimanı’nın işletmesini 1 Mayıs 2008 itibarıyla devraldık, yeni yatırımlarla mevcut terminalin kapasitesini artırdık, burayı kullanan havayolu şirketi sayısı da arttı. * Kaç havayolu kullanıyor Sabiha Gökçen’i?Şu anda 68 havayolu şirketi kullanıyor. Buradan yurtdışına 61 hat var. Yaz tarifesinde yeni hatlar olacak. Aktif olan, yani düzenli uçuş yapan 68 havayolu var. 130-140 havayolu da düzensiz uçuyor. * Siz aldığınızda işletmeyi durum nasıldı?Biz devralmadan önce 12 havayolu vardı. 2008’de 17 destinasyon vardı. Şu anda yalnızca iç hatta 21 destinasyon var. * Nasıl büyümeyi planlıyorsunuz? Doğu-Batı hattını güçlendireceğiz. Ortadoğu’ya yönelik talep var. Hub oluşturmak istiyoruz. * Pegasus için Sabiha Gökçen hub havalimanı diyebiliz...Evet. Yüzde 40’ın üzerinde burayı kullanıyorlar. Bu da bizim için çok sevindirici. THY de Atatürk Havalimanı’nı kullanıyor. Biz Doğu-Batı bağlantısını kuvvetlendirmek, transit yolcu sayısını hızla artırmak istiyoruz. Kahire ve Kazablanka’ya uçuyoruz, Kuzey Afrika’yı da bağlarsak, bunlar bize transit yolcu getirecek. Nokta uçuşlarla bir havalimanının büyümesi mümkün değil. Bir havalimanının büyümesi için mutlaka transit yolcusu belli oranda olmalı. Bunu gerçekleştirdikten sonraki hedefimiz Uzakdoğu ve Amerika uçuşları başlatmak. * Ne zaman olur bu?2012’de gerçekleştireceğiz. * 2012’de yeni pistiniz de bitecek. Evet. Bu pist bizim için çok önemli. Airbus A380’i de indirebileceğimiz Türkiye’deki tek havalimanı Sabiha Gökçen olacak. 60 metre genişlikte ve 3 bin 500 metre uzunlukta bir pist olacak. * Atatürk Havalimanı Airbus A380 için uygun değil... Atatürk Havalimanı’nda pistlerin genişliği 45 metre. Operasyon yapılsa bile biraz zor. Biz şu andaki piste paralel bir pist yapıyoruz. 2012’de ikinci pistin uygun olması için paralel olması lazım ve aralarında da 1.070 metre olmalı. Teknik açıdan Atatürk Havalimanı bunu yapamıyor. İnen büyük kütlenin arkasında yarattığı girdaptan etkilenmemesi için 2 pistin merkez hatlarının 1.070 metre mesafede olması lazım. Böyle olursa biri inerken biri de uçabilecek. Atatürk Havalimanı şu anda tek pistte 40 trafik yapıyorsa bu çarpı iki oluyor, en azından 70 uçak trafiğini yapabiliyorsunuz. Biz burası için master plan yaptırdık. Uçakların yerde geçirdikleri süre uzamasın diye master planda ikinci terminal planlandı. Bu terminalin olmasıyla birlikte her şey çok daha pratik olacak. İki pistten terminale girişler kolay olacak. Uçak park yerleri için de bu önemli. Bir uçak giderken diğer uçak gelebilir. * Atatürk Havalimanı’nda da bu açıdan sıkıntı var değil mi? Evet. Orada tek yön olarak kullanılabiliyor. Biri gelirken biri gidemiyor. Bu da zaman kaybı yaratıyor. * Rötarların nedenlerinden biri de bu...Evet. Biz şanslıyız, yeniyiz ve her şeyi planlı yapıyoruz. 2008’de ihaleden sonra yaptırdığımız master planda her şey düşünüldü. Bundan sonraki büyümeler bu plana göre yapılacak. Önümüzdeki 20 yılın yapılaşması hazır. Atatürk Havalimanı’ndaki bir durum söz konusu değil. * Yani burasının yolcusu Atatürk Havalimanı kadar olsa burada rötar yaşanmaz... 70-80 milyon kapasiteye kadar yolcuya göre plan yapıldı. Bu yıl 11 milyon yolcu bekleniyor. Geçen yıl 6.6 milyon yolcu yaptık. Bu master planla 70 milyona çıkarız. Bu master planla iki bağımsız pist, ortaya terminal ve uçak park yeri genişleterek yenileneceğiz. Ama sizin sorunuzun yanıtı şu değil, ’Burası hâlâ çok rahat bir havalimanı olamaz. Sıkıntı ortaya çıkar...’* Silivri’nin şu anda İstanbul’da havalimanı yapılabilecek tek adres olduğu doğru mu?Evet. Orada arazi tutuluyor. Çünkü İstanbul’da arazi kalmadı. Tekirdağ’da olsa, havalimanı orada işe yaramaz. Silivri tarafı olabilir. 10 sene sonra İstanbul’da hiç yer kalmayabilir, bu yüzden de devlet orayı tutuyor. Smart rahatlatacak* Şu anda İstanbul’da iki havalimanı da aynı hava sahasını kullanıyor, yoğun günlerde bu da sorun oluyor deniliyor. Doğru mu? Kontrol edilebilirlik düşüyor. Her iki meydanın da ayrı ayrı bu kontrolleri yapmaları lazım. Aslında Doğu-Batı diye ayrılabilir ama bunu için de teknik alt yapı sorunu var. * THY Başkanı Hamdi Topçu da rötarların tek bir nedeninin olmadığını, kule personelinin eğitimi konusunda da yeni hedefler belirlediklerini söyledi...Kendisine katılıyorum. Buna da ihtiyaç var. Bunun için de yeni bir radar yatırımı yapılmalı. Radar ve eleman eksikliği var. Hava Trafik Yönetimi Sistemlerinin Sistematik Modernizasyonu-Smart Projesi var, 2010 sonunda tamamlanacak. 14 bin fit üzerinde Türkiye’nin üzerinden geçecek uçaklar için de bu çok önemli. Şu anda Ankara’da Esenboğa’da ve Atatürk Havalimanı’nda bu sistem var. Smart tamamlandığında tek bir yerden Ankara’dan uçuşlar ve havayolları izlenecek. Bulgaristan’dan ya da Yunanistan’dan girecek uçaklar doğudan sınırdan çıkana kadar Ankara’dan takip edilecek. Şu anda uçağın yaklaşması da gönderilişi de aynı yerden kontrol ediliyor. Bu da ayrılacak. O zaman daha iyi kontrol edilecek. Gelen yol farklı giden yol farklı olacak. Gelene gidene bakmadıkları için işe fokus olma şansı daha çok olacak personelin de. * Uçakların yerde geçirdikleri süre de maliyetleri artırıyor... Yerdeki her dakikanın işletme maliyeti, yakıt dahil 60 dolara maloluyor. Her uçağın 30 dakika geçirdiğini düşünün, bu çok fazla. Sabiha Gökçen’de yerde geçirilen süre 7-8 dakikadır. Park alanları müsait bizde. Burası da 25-30 milyon yolcuya gelince yoğunluk olur ama hiçbir zaman uçak 20-30 dakika yerde gezmez Atatürk Havalimanındaki gibi...ROMA VE NEW YORK’TA ÇALIŞTI* Siz nasıl bu sektöre girdiniz? Uçağın kuyruğunu çocuklukta yakaladık. Liseyi bitirince Hava Harp Okulu sınavlarına girdim, kazanmama rağmen gidemedim, kısmet daha sonra yerde geldi. THY eleman alıyordu, ’Yukarı çıkamıyoruz ama yerde başlayalım’ dedim. 1983’te Esenboğa Havalimanı’nda başladım. Ve 2003’e kadar THY’deydim. Yolcu hizmetleri servisinden başladım, birçok bölümde çalıştım. Roma, Chicago, New York’ta istasyon müdürlüğü yaptım. 9 yıl yurtdışı deneyimim var. 7 yılı Amerika’da geçti. Çok tecrübe kattı oradaki deneyimler. 1992-2000 arasında yurtdışındaydım.Airbus A380 indiren ilk havalimanı olacağız* Airbus A380 yeni pistimize inebilir dediniz. Evet, bu konuda da çok hevesliyim. 480-500 yolcusu oluyor bu uçakların. Ben gelecekte buraya Airbus’ı indirmeyi planlıyorum. Hem Türkiye’de hem de çevremizdeki ülkeler arasında Airbus A 380’i ilk indiren havalimanı olacağız. Ben A380’i ilk 1996 senesinde JFK’de çalışırken duydum. Airbus firması geldi ve havalimanına 3 gün brifing verdi, ’Taksi yollarınız, kapılarınız böyle olacak’ dedi. 1996’dan sonra biz Türkiye’de birçok havalimanı yaptık, bunu dikkate almadık. Biz de burada bir kapı yaptık, fazladan 150 bin euro harcadık, Airbus gelince yolcuları bu kapıdan alacağız.İç hattan gelen ivmeyi dış hatta taşıyoruz* Havayolu şirketleri buradan dış uçuşlarını artırdılar. Yabancı yolcu sayısı ne oranda? Dış hat yolcu sayısı artıyor, ama ağırlıklı Türk dış hat yolcusu var bizde. Alman, İngiliz ve Rus, daha sonra da Hollandalı yolcular geliyor. Almanya seferlerimiz çok yoğun. Bizde oran yüzde 34 dış, yüzde 66 iç hat. Yüzde 50 yüzde 50’ye getirmeyi hedefliyoruz. Şu anda iç hattan yolcu getirip dış hata götürüyoruz. İç hattan gelen ivmeyi dış hatta taşıyoruz. Buradan kalkıp Frankfurt’a yolcu taşırsanız yüzde 60 doldurabilirsiniz uçağı. Şu anda dış hattan dış hata yolcu sağlayamadığımız için, iç hattan yoğun yolcu taşıyoruz.
Türk Hava Yolları (THY) Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu’yla bundan 15 gün kadar önce Bologna’ya uçtuk. THY’nin ilk Bologna seferi yapılıyordu. Dönüş yolculuğunda Topçu’yla THY’nin hizmet kalitesi üzerine sohbet ederken, İslim Kebabı da afiyetle yedik. THY’nin yemek seçenekleri arasında İslim Kebap da var, levrek de... Benim favorim İslim Kebap ve İmam Bayıldı.THY yemek kalitesinde bir devrim yaptı. Bunu sık uçan herkes görüyor. Bizim de yemek servisi ve kalitesinde beklentimizi yükselttiler, yurtdışına başka havayollarıyla uçtuğunuzda aradaki farkı net olarak görüyorsunuz. Zaten Topçu da bu konuda iddialı, “Avrupa’nın en iyisi biziz” diyor. Bologna seferinde bize, “Dönüşte kadın gazetecilerle Do&Co’yu ziyaret edelim, size yemeklerin nasıl hazırlandığını gösterelim” dedi. 2 milyon $ yatırımVe Do&Co tesislerinde buluştuk. Neredeyse her gazeteden bir kadın yazar vardı. Mutfağa girmeden önce tesisi gezdik, hosteslerin nasıl eğitim aldığını izledik, bir uçan aşçıyla tanıştık. Öncelikle Do&Co’yla başlayalım. 2007 yılında THY Viyana merkezli Do&Co Restaurant&Catering ile yüzde 50 ortaklıkla bir şirket kurdu. Do&Co’nun işe katılmasıyla birlikte de değişim başladı. Do&Co’nun sahibi Atilla Doğudan ve THY Yönetim Kurulu üyesi, Turkcell’in eski CEO’su Muzaffer Akpınar da bu buluşmada bizleydi. Do&Co’nun tesisi çok şık, parlak, sakin, çok modern bir yer. Otoban Mimarlık yapmış. Atilla Doğudan tesise 2 milyon dolarlık yatırım yapıldığını söyledi. Biz ilk olarak ikramın sunumuyla ilgili yapılan ve yapılacak olan değişiklikleri Atilla Doğudan ve Hamdi Topçu’dan dinledik.Örneğin şu anda bazı seferlerde ince belli çay bardağıyla çay servisi deneniyormuş. Bunun için Paşabahçe’ye özel boyutlarda çay bardağı yaptırılmış. Bir hamam tasının içinde ıslak mendil servisi yakında başlayabilir. Business class yolcuları için düşünülmüş bu hizmet. Ayrıca ‘kahveci güzeli’ adını verdikleri bir sunum da var. Saplı çay tepsisi kullanılıyor bunda da. Daha hafif servis tabakları deneniyor. Ayrıca şu anda kullanılanlardan 6-7 kilo daha hafif olan servis arabaları da üretilmiş. Buradan sonra kabin ekibinin eğitim aldığı bölümlere geçiyoruz. Hamdi Topçu, ‘Burası yalnızca bizde var’ diye başlıyor anlatmaya, 3 ayrı uçak tipinde eğitim veriliyor kabin görevlilerine. Çakma pistte yürüyor, uçaklara tek tek biniyoruz. Bir uçakta ‘uçan aşçı’ var. Avusturyalı. Topçu, “200 uçan aşçı yetiştireceğiz, bu aşçılar kişiye özel servis yapacak” diyor. O küçücük mutfakta o yemekler nasıl hazırlanır, bizim aklımız almıyor. Do&Co’nun tesisinde Hamdi Topçu’nun etrafını kadın gazeteciler olarak sarıyor, bir yandan leziz yemekleri yiyor, bir yandan da sohbet ediyoruz. Malum, THY atakta, hızla büyüyor, yenilikler yapıyor. Ama bir de aması var... Rötarlar...Rötarların azaldığını söylüyor Topçu ama o anda herkes son yaşadığı tecrübeleri anlatmaya başlıyor. Masada rötarsız uçan yok. Ve Topçu anlatmaya başlıyor: “Pist yenileniyor. Temmuz’da açılacak. Ama rötarların tek sorumlusu biz değiliz. Pist kapatıldığı için 42 iç hat uçuşunu Sabiha Gökçen’e aldık. Bu arada özel uçuşları, kargo ve charter seferlerini durdurduk. DHMİ ile TAV’la ortak bir çalışma yürütüyoruz. Rötarları azaltmaya odaklandık” diyor. Gurbetçiyi taşıyacakTopçu, yabancı yolcu sayısının arttığına işaret ediyor. Eskiden daha çok yurtdışında yaşayan Türkler’i taşırken, şimdi yabancı yolcuları taşıdıklarını, Türkler’in daha çok charter seferlerini tercih ettiklerini anlatıyor. Kopenhag’ta yabancı yolcu oranı yüzde 80’e yaklaşmış. “Türkler’e pahalı mı geliyorsunuz?” diye soruyoruz. Topçu, yakında başlayacak bir hizmeti de anlatıyor. Anadolu Jet Ankara’dan gece uçuşları yapacak. İstanbul’a uğramadan, Avrupa’dan Ankara’ya yolcu getirilecek. Hamdi Topçu, gurbetçilerin büyük çoğunluğunun Ankara ve ötesinden geldiğini, bu hizmetin çok ilgi görmesini beklediklerini söylüyor. Uçuşlar Nisan ayında başlayacak. Bu arada yoğunluk arttığı için uçakların bakımını da kabin ekinin ve pilotların çalışma sürelerini de soruyoruz. Topçu, “Bakım ihmal edilemez. Sivil Havacılık denetimleri yapıyor. En genç uçak filosu bizde, hepsi yeni jenerasyon uçaklar. Dünyada pilotlar yılda 5 bin saat uçuyor, bizde 4 bin 500 saat” diyor. Bu arada eskiden THY neredeyse pilotlarının yüzde 100’ünü Hava Kuvvetleri’nden sağlardı. Şu anda bu oran yüzde 7’ye inmiş. THY’nin 650 pilotunun 140’ı yabancı ve yabancı pilotların sayısı Haziran’da 300’e çıkacak. *** THY Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu, Yönetim Kurulu Üyesi Muzaffer Akpınar ve Do&Co’nun sahibi Atilla Doğudan ile Do&Co’nun tesislerini ziyaret edip yemeklerin nasıl hazırlandığını inceledik...*** Müşteri memnuniyeti yüzde 98’e çıktıDo&Co’nun mutfağına giriyoruz. Somon köftesinin içine şarj aleti gibi bir şey sokulmuş, ‘Bu ne?’ diye soruyorum, ‘Burada her şey denetleniyor, ısısı kontrol altında tutuluyor, ölçümler yapılıyor’ diyor Atilla Doğudan. Atilla Doğudan bu işle doğmuş biri. İşini çok seviyor. Çok çalışkan. Avusturya’da da tanınan biri. Avusturya’daki Demel zincirinin de sahibi. Do&Co’nun mutfağında her gün 80 bin yolcu için yemek üretiliyor. İnanın kırmızı biberler bile hazır değil, orada közleniyor ve kabukları ayıklanıyor. Doğudan, “Mönü sık sık değişiyor, taze ürünler kullanıyoruz” diye konuşuyor. “Neden uçarken çok yenir?” diye soruyorum, “Zaman geçirmek, eğlenmek için. Bu yüzden de sunum ve servis çok önemli. Biz göreve geldiğimizde müşteri memnuniyeti yüzde 40’lar civarındaydı, Nielsen’in araştırmasına göre şu anda yüzde 98” bilgisini veriyor. Bu ay Do&Co bugüne kadar TAV’ın şirketi BTA’nın ikram verdiği CIP Salonu’nda da ikram vermeye başlayacak. Doğudan’ın ismini bundan sonra daha fazla duyacağız. Çünkü şu anda restorasyonları süren Hatice Sultan ve Fehime Sultan yalıları da Do&Co’nun. Bu yalıları dünyaca ünlü İngiliz mimar David Chipperfield’in yaptığını Doğudan’dan öğreniyoruz.
Nermin Bezmen’le son kitabı Gönderilmeyen Aşk’ı ve hayatındaki değişimi konuşmak için buluştuk. Daha önceleri hep evinde röportaj yapmıştım Nermin Bezmen’le. Rahmetli eşi Pamir Bezmen’le de sohbetlerimiz hep evlerinde klasik müzik eşliğinde olurdu. Buluşma öncesinde “Bu kez evde buluşmayalım, yeni kitabı ve sizdeki değişimi farklı bir ortamda konuşalım” dedim. İkimizin de Bebek’te sabah buluşmaları için vazgeçemediği adres Bebek Divan’da buluştuk. Enerji doluydu Nermin Bezmen... Fotoğrafları çeken sevgili arkadaşım Gamze Kutluk, röportajdan sonra yaptığı yorumla her şeyi özetledi. Kitabında “Aşka teşekkür ederim” diyen Bezmen’e “Siz aşka değil, kendinize teşekkür edin” dedi. Neden böyle düşündüğümüzü buyrun okuyun...* “İnsanın yakınlarını kaybetmesi çok üzücü, çok acı ama bir yandan da çok öğretici bir süreç” desem katılır mısınız...Benim zaten ruh hallerim çok inişli çıkışlıdır. Derin bir duygusallıkta yaşamaktan dolayı, gülerken gözümden aniden yaşlar akabilir. Hayatımda şu son 14 aydır yaşadığım med-cezir, belki 100 ayrı insanın hayatında yaşadığı ruhsal devinimin toplamıdır. İyi ki de yazıyorum. “Bizim Gizli Bahçemiz”i okuyunca inanamıyorum. “Acıyı hakkıyla yaşamalı, dibe vurmalı ve tekrar yüzeye çıkmalıyım” diyerek yaşamışım. 14 ay sonra kendime bakıyorum... Son 3 ayda özellikle çok farklıyım. Yıllardır alıştığımın, bildiğimin dışında yeni bir hayatı tanıyorum. Bir çocuğun yeni bir okula alışması gibi bir duygu. Kimi zaman da yeniden doğmuş olmak gibi... Çok heyecan verici.* 19 yaşınızda yaşadıklarınıza bakınca cesur olduğunuzu görüyoruz, şimdi gördüğüm de şu, evlilik sizi bu anlamda törpüleyebilirdi, öyle olmamış... Eşinizi kaybettikten sonra karşımıza çıkan Nermin Bezmen coşkulu, aşık, heyecanlı, kendinden emin...Ben pek törpülenecek bir karakter değilim. Kaldı ki, benim bu duruşumu Pamir çok takdir ederdi. Şu anda, aynen o tecrübemle, sıfırdan bir hayat yaşamayla karşı karşıya kaldım. Ben yaşıyorsam bir güzelliği, bunu hak ettiğime inanıyorum. Hiçbir şeyi hazır kazanmadım. Hep mücadele ettim. Sevgiyi ve aşkı çok sahiplenir ve emek veririm. Bunun karşılığını alıyor olmak da güzel. Ayrıca kimsenin hakkını da almıyorum. Çünkü sevgi, aşk evrende dolu. Ben kimsenin üzerinde ismi yazılı bir sevgiyi almadım, bana ait olabilecek olan bana geliyor. Herkese de kendi hayatlarına, ellerinin altındaki sevgiye sahip çıkmalarını diliyorum. İnsanlar mutluluk için zaman koyarken, aslında ne kadar zaman mutsuz yaşamak gerektiğine karar veriyorlar. Enerjilerini başkalarının hayatlarını kurcalamak yerine kendi hayatlarını güzelleştirmeye, kendilerine emek vermeye harcasalar, herkes benim gibi mutlu olur. Uğruna mücadele vermediği hiçbir şeyi hak etmez insan.* 3 ana kadın karakter var Gönderilmeyen Aşk adlı son romanınızda ve bir de siz varsınız. Kurgusu diğer kitaplarınızdan çok farklı olmuş...Yazarken oyun kurgulamak ve biraz da eğlenmek istedim, “Bizim Gizli Bahçemiz” adlı son kitabımdan sonra. Elifcim sen de biliyorsun, çok büyük bir acı yaşadım. Sonuçta o kitap benim için bir terapi olmuştu. Şok tedavi. O kitabı 16 Mart’ta teslim ettikten sonra ertesi gün yeni kitabı yazmaya oturdum. Yüreğim artık o acı yoğunluğunu tekrar yaşamama izin vermez gibi geldi, okur için de böyle olacağını düşündüm. Okur labirentte dolaşır gibi olsun, ben de kahramanlarımla saklambaç oynayayım istedim. BİRLİKTELİĞİNİ TÜM ÇIPLAKLIĞIYLA ANLATTI Ben sorgusuz yaşayan bir kadınım, kalbimin sesi bana ne diyorsa ona yaparım* Kitabı noktaladığımda aşka farklı anlamlar yükleyen kadın kahramanlarınız bende iz bıraktı, bir de yalnızlık teması... Yalnız kaldığında, eşini, sevdiğini kaybettiğinde veya terk edildiğinde ağır basan yalnızlık var, bir de kalabalıklarda yalnız olmak var.Siz de yalnızlığı sorgulamışsınız bu kez... Gerçek anlamda yalnızlık, içinizdeki kendinizi, iç sesinizi, inançlarınızı, düşlerinizi kaybettiğiniz andaki ruh halidir. Ben, bu kendime aitleri yitirmemeye çalışırım. Yoksa, hepimiz yalnızız aslında. Çünkü evrende tekiz her birimiz, bir benzerimiz yok. Ben, en büyük yalnızlığımda kendimi çok tamamlanmış, kalabalıkta da en derin yalnızlığı hissedebilirim. Yazarlık zaten bu yalnızlığı isteyen bir duygu hali. Bu kez kendimden yola çıkarak, kendi etrafımda yaptığım sorgulamalarla ve benimkine farklı alternatif seçimlerle kadın tipleri yaratmak hoşuma gitti.* Pamir Bey’in bir sözü vardı “Nermin’in içinde 40 kadın vardır” diye. Haklıymış o zaman...Evet. Onun için, bütün kadın kahramanlarımın içinde biraz “Ben” vardır. Onlardan da birazı bende kalır, kitap bittiğinde. Gittikçe çoğalıyoruz karşılıklı!* Gönderilmeyen Aşk’ta kendi yapmayacaklarını karşısındaki kadın kahramana yaptıran Nermin Bezmen’in kendi yol arayışı da var diyebilir miyiz? Bu kitaptaki kadın kahramanların hepsi tarzı olan kadınlar oldu. Biri diğerinin arkasında kalmadı. * Hepsi de aşka farklı anlamlar yüklüyor ve farklı yaşıyorlar. Bunlar şahsıma ait değil. Ben sorgusuz yaşayan bir insanım. Kalbimin sesi bana ne diyorsa ben onu yaparım. 3 kadın tiplemesinin aldığı farklı neticelerde, okur da neyi seçerse onu yaşayacağını görsün istedim. Kadınlar için de daha hür, daha cesur kadın örnekleri önlerinde olsun istedim. Hür bir kadınım, kimsenin hayatına zararvermedikçe eleştiriler beni ilgilendirmiyor* 14 ay önce eşinizi, yol arkadaşınızı kaybettiniz, sizi tanıyanlar “Gerçek aşk varmış” derlerdi. Eşiniz gitti, şimdi yeni bir kitap ve fotoğraflarla karşımızdasınız. Sizinle ilgili yorumlara bakınca bir şaşkınlık var. Size sizce niye şaşırıyorlar?Bizde kadınları baskı altına alan aslında diğer kadınların yüksek sesli düşünceleri. Kendi cesaretsiz duruşlarıyla aslında toplumu ataerkil olmaya gebe bırakan bir grup kadın yine. Hür iradesi olan bir kadınım, kimsenin hayatına zarar vermediğim sürece, kimsenin eleştirisi beni ilgilendirmiyor, onay da beklemiyorum. * Birçok evlilik var, aşkla anlatmanın zor olduğu ama siz farklıydınız. Bu yüzden olabilir mi?Genelde yanlış bir kanı var. Aşkın anlamı ve hayatınızdaki yeri yanlış algılanabiliyor. Çok sevilen ve aşk yaşanan bir kişiyle ilişkiden sonra aşkı sınırlı ve kalıpların içinde görüyor kimileri. Sevgileri sınırlı, yürekleri dar, artık oraya birini almaya yerleri veya cesaretleri yok. Benim için aşk önemli bir kavram. Hayatımdan uzaklaşmış bir sevgilinin yerine birini koymak için aramam yeni bir sevgiliyi. Beni anlayamayanlar, gidene duydukları sevgiyi ispatlamak ve hayatlarına yeni biri girerse, bir diğerinin yerine oturtmak istedikleri için beni anlayamaz. Oysa ölümle beraber zaman çizelgesinde bitmiş bir yaşantıdan bahsediyoruz. Anıların baş tacı olmuş. Kendine ait sevgisi de duruyor. Bir başka sevgiyi onunla kıyaslamaya veya yerine koymaya çalışırsanız, gidene de, yeni gelene de hıyanet olur. Bendeki aşk kavramı bunu aşan boyutta. Ben giden aşkımın hayatımın neresinde olduğunu, ne anlam taşıdığını da, bundan sonra tanrının bana bahşettiği hayatın içinde bana yeniden bahşedilen aşkı da nasıl kollayacağımı iyi biliyorum. Ben genelden bu bakımdan ayrılıyorum.Benim hayatıma aşkı almam çok zordur* Artık yok olana sadık kalmanız gerektiğini düşünenler var...Evet bu da seçim. Hiç şikayetsiz mutlu olarak bunu seçebilirseniz, bu seçiminizden duyduğunuz mutluluk hüznünüzü dağıtabiliyorsa ne güzel. Eşini kaybettikten sonra, evliliği boyunca özlemiş olduğu maddi, manevi hürriyetini tattığı için, hayatında bir diğer sevgiliyi istemeyip, bu seçimlerini de yitirilen eşe sadakat olarak gösterenler var. Aldanmayalım lütfen. Ayrıca, ben “Aşık olabilirim tekrar” dediğimde, benim aşk yaşayabileceğim birini bulabileceğimin garantisi de yoktu. O ifade, yüreğimin, ruh halimin sesiydi.* İnsan böylesine bir aşk yaşadıktan sonra beklentileri de yükselir değil mi? Çok zordur benim hayatıma aşkı almam. Benim kör atlı topal süvarim dediğim anlamda, aşkın arkasına takılana kadar çok tamam, hissetmem lazım beraberliği. Hiç hissetmeyebilirdim bunu. Pamir’le çok güvenli bir hayatımız vardı, beni kıracağı hiç aklıma gelmedi, bizimkisi ılıman bir liman yaşantısıydı* Aşık olmak, bunun da karşılığını bulmak çok kolay değil. Sizi kıskanıyorlar mı? Yetmedi bir tane. Aç gözlü kadın gibi! Kıskanmasınlar lütfen. Ben kimsenin aşk hakkını gasp etmiyorum ki. İnsanlar genelde aşkı sadece sahiplenmek için telaş gösteriyor. Sonra da hırpalamaya başlıyorlar. Ben, aşkımı kadifeler içinde tutar, hesap tutmadan beslerim. Her buluşma son defa gibi tutkulu, sonsuza kadar berabermiş gibi de besleyerek yaşarım aşkı. Pamirciğimi kaybettiğimde, ilk 2-3 ay onun yokluğuyla başa çıkarken hayatımda ilk defa kendi hayatımla ilgili sorgulamalara girdim. Çok güvenli bir hayatımız vardı. Bir gün benim aklıma Pamir’in beni kıracağı gelmedi. Ilıman bir liman yaşantısıydı bizimki. O kadar güvenli sevgi ortamından sonra, etrafımda sıkça gördüğüm o örselenen, kırılan, aldatılan hayatlardan birini yaşamayı düşünemezdim. * Bu da korkutucu değil mi? Her şeyi biriyle paylaştınız, sizi hiç kırmadığını söylüyorsunuz, ondan sonra hayatınızda attığınız her adımda farklı yüzlerle karşılaşabilirsiniz...Çevremden gördüğüm örselenmeleri, aldatmaları, kırgınlıkları bildiğimden, bunlardan biri benim yaşantıma girerse diye korktum bir süre. O süreçte kendimi kale içine aldım. Ben işte o dönemde Pamir’i hayatımın bitmiş döneminde baş tacı dediğim bir yerde bırakmaya karar verdim. Pamir’in yerine birini oturtma telaşı bana hatalar yaptırabilirdi. “Nermin” dedim kendime, “Yalnızsın, kendini kolla, ayaklarının üzerinde dur, eski gücünü topla, bundan sonra biri gelir yüreğine konuşursa onu kendi varlığı içinde, kendi özellikleri ve kendine has aşkıyla hayatına alırsın.” Hayatımı kolaylaştırsın diye bir erkeğe ihtiyacım yok* Eşinizi kaybettikten sonra çevrenizde size yaklaşanlar mutlaka olmuştur. Siz onları ne zaman ve nasıl görmeye başladınız?Pamir’le beraberken de, kimi üzeri kapalı, kimi daha açık yaklaşımlar olurdu, kimini kibarca, kimini daha sert refüze ettiğim ama, bunlardan korku duymazdım. Ne zamanki yalnız kaldım, o zaman bunları özelime, kendime saklamak istediğim dünyama, yaşadığım acıya saldırganlık olarak hissettim. Diğer taraftan, artık yanımda hayatı birlikte götüreceğim biri yoktu ve önümde devasa seçimler vardı. Alıştığım gibi yaşayabilirdim, radikal seçimler yapabilirdim, bohem bir hayatı seçebilirdim, çok içime kapanabilir üretmekten vazgeçebilirdim. Pamir’in hayatımda artık olmadığını kabul ettikten sonra, kendimi ispat zamanı geldi. Hayatımı kolaylaştırsın, beni sırtında taşısın veya sırf hayatımda bir erkek olsun diye bir erkeğe ihtiyacım yoktu. Yeni Nermin’i yaratmakla uğraştığım ve kendime ait kalmak istediğim o dönemde herhangi bir erkeğin tatlı sözü veya bakışı bana iyi bir duygu vermiyor, içimdeki kaleye saldırı almış gibi hissediyordum.Aşk benim için huzurla birlikte gelir, aksi halde tadı çıkmaz* Aşk ve huzuru bir arada kullanıyorsunuz. Aşık olmak huzurlu olmak mı?Aşk benim için huzurla birlikte gelir. Aksi durumda aşkın tadı çıkabilir mi?* Yine mi öyle geldi?Evet. Aşk, tabii ki çırpıntılarla yaşanır. Kalbimde kuşlar kanat çırpar, midemde kelebekler uçuşur ama huzursuzluk, endişe duyguları girerse devreye, o aşk olmaktan çıkar. Aşkta, aşıklar birbirinin yüreğinde huzurla, güven duygusuyla uzanabilmelidir. * Tolga Bey size o güveni nasıl verdi?Dürüstlüğüyle... İkimizin de hayatında bir milad yaşıyoruz, hayatlara sıfırdan açıldığı bir dönem. Hem ruhen, hem yüreklerimizle birbirimizi karşıladık. Endişeler kaygılar yok aramızda. Huzurluyuz. Birbirimizin geçmişine, yaşanmışlığına saygılıyız ve kendi benliklerimize duyduğumuz özgüveni, bir diğerimizin varlığına da aktarıyoruz.* Sizin Pamir Bey’le aşkınız anlatılırken hep tabuları yıkan kadın denmiş, şimdi size yine tabu yıktı diyenler var. Tabu mu yıktınız? Ben tüm hayatı cesur yaşarım. Aşk için cesaretten bahsediyorsak, bu da hayatımda yeni bir şey değil. 19 yaşımda da, bugünkü duruşuma sahip olduğum için o büyük aşkı yaşadım. Şu anda tamamen hür, bağımsız iki insandan bahsediyoruz. Burada tabu yıkan şey, benim, sevdiğimin ardından tekrar sevebileceğimi, dürüstlükle, yüksek sesle söylemem oldu. Pamir gittikten sonra onun ismi üzerinden kimse beni yargılayamaz* Okurlarınızdan size küsenler olabilir mi?Böyle kaygılarla, sırf okurlarıma veya birilerine, daha sempatik olmak adına yalan dolan yaşayamam. Kaldı ki okurlarım beni çok iyi çözmüştür. Onlar bana küsmez. Tam aksine, mutluluğuma dualarını gönderip duruyorlar. Bir erkekle hayatımı, yüreğimi paylaşıyorsam, saklamadan bunu yaşamalıyım. Söyleyemeyeceksem o beraberliğe girmem. Pamir’in hayatı boyunca onu benden daha çok seven ve benden çok kollayan olmadı, bunu kendi sıkça söylerdi. Şimdi o gittikten sonra onun ismi üzerinden hiç kimse beni yargılayamaz. * Erken diyenler var. Siz 2 yıl sonra aşık olsanız birine ne değişirdi?Kime göre, neye göre erken? Eleştirenler 3-5 yıl geçse yine eleştirecekti. Hayat bana, yeni anlamını bu zaman sunduysa, benim için zaman ‘şimdi’dir ve bana aittir, yeni bir milattır. * Çevrenizdekiler değişti mi bu süreçte?İyi dostunu kötü günde tanırsın derler, bu yanlış. Esas zor olan, mutluluğu paylaşmak. Benim gerçek dostlarım ve ailem ki buna Pamir’in aile fertleri dahildir, çocuklarım, okurlarım beni iyi tanır, “Sen mutlu olduğun kadar bize mutluluk veriyorsun”, “Mutluluğu hakediyorsun” diyor. * Gelmeden önce sizinle yaptığım röportajları okudum. Siz bana bir önceki röportajda yeni bir hayatın ipucunu vermişsiniz... Ancak galiba hepimiz acıyı paylaşmaya odaklanmışız, o ayrıntıyı görememişiz.“Bizim Gizli Bahçemizden” kitabımda vardı değişimim. Bir gün yine şayet çok sevilirsem, yine çok sevebileceğimi ve buna açık olduğumu farkettiğimi yazmıştım son bölümde. Sinirlendiğim şeyin matematiğini çözmeye çalışırım* Neden Gönderilmeyen Aşk?İki anlam sorguladım, hem vazgeçemediğiniz kendinizden uzaklaştıramadığınız, kendi gitse bile içinizde kalan aşk, hem de hissetseniz de karşıdakine hissettiremediğiniz aşk var.* Sizi ne sinirlendirir?İnsana, yaşama, tabiata ait her ilişkide, zarafetten, ince düşünceden, terbiyeden uzak duruş, tavır, görüntü, söz, her ne ise beni sinirlendirir. Ama dışa çok vurmam, soğukkanlıyım. Matematiğini çözmeye çalışırım sinirlendiğim şeyin. Sakin düşünüp karar veririm. Ancak, teslimiyetçiliğim yoktur.İki kadın arasında kalmış bir erkek bana göre değil* İnsan sizi sinirlendirmekten değil de üzmekten mi korkar?Üzüntüm, kırgınlığa varırsa tamirim çok zordur. Buna mukabil, bir sevdiğimi bilmeden kırmış olduğumu fark edersem, kabahat söz konusu olmasa dahi, hemen ve gönülden özür dilerim. Yalan ve riya ise beni tedavisiz kırar. Karşımdakinin benden aldığıyla mutlu olduğunu görmek çok hoşuma gider, beni keyiften uçurur. Ama verdiğimin karşımda mutluluk yaratmadığını, onu heyecanlandırmadığını hisssedersem zaten biter, uğraşmam. * İki kadını seçmek zorunda kalan bir adam size göre değil...Hiç... Bırakırım, beni başka kadınla kıyaslamak, seçim yapmak durumunda, ikilemde olan erkeğe hemen gitmesi için fırsat veririm. Hem o kararsız erkeği rahat ettiririm, hem de, sadece beni isteyecek, arzulu, bana tutkulu bir yüreğe yüreğimde yer açmış olurum. Hırpalanan, örselenen, sorgulanan ilişkiler bana göre değildir.
TÜRKİYE’NİN bölgesel güç olmaktan çıkıp küresel oyuncu olma şansı olduğunu söyleyen PwC Türkiye Başkanı ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Cansen Başaran Symes, “Doğru stratejileri uygularsa Avrupa’nın en büyük ekonomilerinden biri Türkiye olur. Ancak hayata geçirilmesi gereken bir dizi reform uzun süredir bekliyor” dedi.Cansen Başaran Symes, PricewaterhouseCoopers (PwC) Türkiye Başkanı. 30 yıldır aynı şirkette. 1998’den bu yana da Türkiye Başkanı. TÜSİAD’ın yeni yönetiminde de Şirket İşleri Komisyonu’ndan sorumlu yönetim kurulu üyesi. Çok çalışkan, ileri görüşlü, zeki bir kadın. Röportaj sırasında onu saatlerce dinleyebileceğimi düşündüm. Liderlik vasıflarını ve vizyon sahibi olduğunu duymuştum ama bu kadar enerjik ve güleryüzlü biri benim için de sürpriz oldu. Dünya Ekonomi Forumu tarafından 2000 yılında ’Geleceğin Global Lideri’ ünvanını alan, 2004 yılında da yine Dünya Ekonomi Forumu tarafından 1992 yılından bugüne kadar ’Geleceğin Global Lideri’ seçilen tüm adaylar arasından oluşturulan ’Geleceğin 100 Global Lideri Grubu’na seçilen Cansen Başaran Symes’le global kriz sonrası yaşanan değişimleri, Türkiye’nin pozisyonunu konuştuk. Krizler aynı zamanda çok da öğretici oluyor diye düşünüyor musunuz?Evet. Aslında bu kriz bence globalleşmenin herkesin tahmininin ötesinde olduğunu gösterdi. Bu yüzden bir dönüm noktası. Küresel ekonomideki durgunluğun ardından Türk iş hayatının küresel rekabet gücü önemli ölçüde çalışma ve yatırım ortamının koşullarının rekabete uygun olmasına bağlı. E7’ler G7’leri yakalayacakKriz sonrası dönemde ekonomi nasıl şekillenecek?Krizden önce de olduğu gibi E7 (Brezilya, Çin, Hindistan, Rusya, Meksika, Endonezya ve Türkiye) olarak tanımlanan gelişmekte olan ülkeler küresel ekonomideki ağırlıklarını artırmaya devam ediyor. PricewaterhouseCoopers’ın (PwC) küresel ekonominin 2020-2030 öngörülerini içeren analizi, 2020 yılına kadar E7 ülkelerinin G7 (ABD, Japonya, İngiltere, Fransa, Kanada, İtalya ve Almanya) olarak anılan gelişmiş ekonomileri yakalayacağını gösteriyor. Dengeler değişecek...Evet. Yaptığımız güncel analiz yeni dünya ligini şöyle ortaya koyuyor: 2030’da dünyanın en büyük ekonomisi olacak Çin’in büyümesinde bugün olduğu gibi ihracat önemli bir yer tutacak. Bununla birlikte reel ücretlerin artmasıyla büyüyen Çin iç pazarı, Çinli ve yabancı şirketler için önemli hale gelecek. Ülke sıralamasında Hindistan 2012 yılından itibaren yavaş büyüme göstermesi beklenen Japonya’nın önüne geçerek üçüncü sırada sırada yer alabilir. Brezilya 2013’te İngiltere ve Fransa’yı geride bırakabilir ve 2025’te Almanya’yı geçerek dünyanın 5’inci büyük ekonomisi olabilir Ya Rusya?Rusya, 2030 yılından önce Almanya’yı geçerek altıncılık koltuğunu ele geçirebilir, Meksika da 2030’da İngiltere ve Fransa’dan daha büyük bir ekonomi olabilir. Bu analize göre 2030 yılında en büyük 10 ekonomi şöyle sıralanacak: Çin, ABD, Hindistan, Japonya, Brezilya, Rusya, Almanya, Meksika, Fransa, İngiltereTürkiye bu süreçte pozisyonunu değiştirecek mi?Daha önce gerçekleştirdiğimiz “2050’de Dünya” rapor serisinin güncellenmiş analizi niteliğindeki çalışmamızda E7 liginde olan Türkiye’nin bölgesel bir güç olmaktan çıkıp küresel bir oyuncu haline gelme potansiyelinin olduğunu gösteriyor. Doğru stratejileri uygularsa Avrupa’nın en büyük ekonomilerinden biri haline gelmesinde Türkiye’nin önünde engel yok. Ancak maalesef hayata geçirilmesi gereken bir dizi reform uzun süredir bekliyor. 2006’da heyecanı kaybettikSizce en kısa zamanda yapılması gereken değişiklikler neler? Hükümete ve iş dünyasına neler düşüyor? Öncelikle Türk iş hayatının ve şirketlerinin daha rekabetçi olmalarını sağlayacak mikro reformları hayata geçirmemiz gerekiyor. Ekonomik durgunluk dönemleri reformların tamamlanması açısından iyi bir fırsat. Bu anlamda 2009’u gerektiği ölçüde değerlendiremedik ancak 2010 yılını doğru kullanabiliriz. Bu süreçte birçok ülke, yatırım ortamlarını iyileştirmeye yönelik politikalarını, stratejilerini ve çalışmalarını hızlandırıyorlar. Uluslararası yatırımcıların yatırım kararlarında, makroekonomik ve siyasi istikrarın yanı sıra, ülkedeki yatırım ortamı koşullarına ilişkin mikro ekonomik faktörleri ve yasal düzenlemelerin hayati önemini hepimiz biliyoruz. Türkiye’ye bakarsak, reform sürecinin, 2003-2006 dönemine göre, 2007 yılının ikinci yarısından itibaren heyecan kaybettiğini görüyoruz. Maalesef bu tespiti, Dünya Bankası ve UNCTAD gibi kuruluşlar tarafından hazırlanan endeksler de teyit ediyor. Siz TÜSİAD Şirket İşleri Komisyonu’ndan sorumlusunuz. Türkiye’de çok daha fazla şirketin dünya rekabetinde söz sahibi olması için neler yapacaksınız? Komisyon olarak şirketlerin davranışlarını, üretim, yatırım, hukuki, idari ve mali açıdan değerlendirerek Türk şirketlerinin rekabet gücünü etkileyen faktörleri belirliyor ve dünya rekabetinde söz sahibi oyuncular olmaları hedefinde dünyadaki yeni iş yapma davranışlarını yakından takip ediyoruz. Rekabetçi bir yatırım ortamının yanı sıra şüphesiz mevcut pazarlar ve iş alanlarının ötesinde yeni pazarlar ve yeni iş alanları yaratan şirketler rekabette bir adım önde olacaklar. W. Chan Kim ve Renee Mauborgne’un birlikte yazdığı ’Blue Ocean Strategy’ kitabından bir alıntı yapmak isterim: ’Artık şirketler mevcut pazardan pay almak yerine, kendi alanlarında rekabet edilemez bir pazar boşluğu yaratmalı. Büyüyebilmek için artık bir marka değil, bir pazar yaratmak gerekiyor.’ Bu stratejinin günümüzün rekabet koşullarında, şirketler için olduğu kadar ülkeler için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Mevcut ekonomik düzende küresel gelişmeleri yakından takip eden ve stratejilerini buna göre şekillendiren şirketler önümüzdeki dönemin kazananları olacaklar. Şu anda bildiğimiz büyükler kaybedecek gibi geldi bana, kimler kaybedecek? Kitle pazarı üreticileri, E7 ülke pazarlarına ulaşmayan ve bu piyasalara girenler karşısında savunmasız hale gelen finansal hizmet şirketleri, uygun yerel ortakları ve iş stratejileri olmaksızın E7 ülkelerine aşırı odaklanan şirketler kaybedecek.***Kadın CEO oranımız yüksek ama kadın istihdamında sınıfta kalıyoruzKadın yönetici sayısının artması için neler yapılmalı?Dünya nüfusunun yüzde 51’ini oluşturan kadınların yüzde 61’i eğitimli. Bununla birlikte Dünya Ekonomik Forumu tarafından 8 Mart’ta açıklanan “Cinsiyet Uçurumu” raporuna göre, CEO düzeyindeki kadınların oranı yüzde 5’te kalıyor. Kadın yönetici sayısının artması için çözüm önerilerinden önce, üst kademelerde kadınların neden daha az göründüğünü anlamamız gerekiyor. Çocuk bakımı, sosyal önyargılar ve aile planlaması gibi sorumluluklar kadınların kariyerlerini ikinci plana itmelerine neden oluyor. Kadınların uluslararası tecrübe eksiklikleri de daha üst düzey pozisyonlara gelmemelerinde önemli bir etken. Türkiye’de kadın işsizlik oranları arttı...Dünya Ekonomik Forumu’nun raporunda da ortaya konduğu gibi kadın CEO oranında yüzde 12 ile Türkiye dünya ortalamasının oldukça üstünde ve Finlandiya’dan sonra ikinci sırada yer alıyor. Buna karşın, kadın istihdamında yüzde 26 ile en düşük orana sahip Hindistan ve Japonya’dan sonra üçüncü sıradayız. Bu nedenle Türkiye’de öncelikli olarak şirketlerin kadın istihdamını yükseltmek yönündeki politikalar öncelikli olmalı.***TÜRKİYE ÜST LİGE ÇIKMALI- Türkiye’nin gelişmekte olan pazarlar kategorisinde olması avantaj. Bu kategoride Türkiye uzun yıllardır kaldığı için bir sürü şeyi gelişmiş ülkeler kadar iyi yapıyor, o lige çıkmak için alt ligte uzun yıllardır kaldık, ezcümle bu ligte tecrübeliyiz. Ama bu ligi aşmalı üst lige çıkmalıyız.TÜRK TİCARET KANUNU DEĞİŞMELİ- Bizim iş hayatı açısından dünyayla aramızda iş yapmamızı engelleyen her şeyi kaldırmamız lazım. Türkiye’de çok lokal piyasalar dinleniyor. Türk Ticaret Kanunu yıllardır tartışılmış, niçin bekler? Artık değişmesi lazım. Türkiye’de yatırım ortamı iyileştirilmeli. Küçük detaylarda takılarak büyük fotoğrafı kaçırmamak lazım. AB EĞİTİMLİ İŞGÜCÜNE ÖNYARGISIZ- Avrupalı eğitimli işgücüne önyargısız. Hindistan ve Çin’den eğitimli iş gücünü çekiyor Avrupa. Türkiye’den de eğitimli gençlerin Avrupa’da kariyer yapma şansı var. Türkiye’de yabancı sermayeli şirketler yetenek odaklı.TÜSİAD HERKESİ DİNLEYECEK- TÜSİAD iş hayatının sesi. Burada karşılıklı birbirimizi iyi dinlemeliyiz. Tepe yöneticiler yalnızca yönetim kadrosunu dinleyerek başarılı olamazlar, şirket içi iletişim kanallarından farklı sesleri dinlemeli. Bu Türkiye için de böyle. YAPAY ZEKA İNSANI YAKALAYACAK- İş hayatında yapay zeka her şeyi değiştirecek. 2030’da yapay zeka insan zekasını yakalayacak. Fiziksel işi makineler yapıyor, artık kadın erkek dengesi çok değişecek. Türkiye hizmet sektöründe acayip bir ivme sağlayabilir. Cerrahlık bile otomatikleşecek diyor futuristler ama hastalarla bağlantı kurmak gibi hizmetler ön plana çıkacak. - Internet kuşağının iş yapış tarzı dünyadaki rekabeti değiştirecek. Yeni kuşağın liderlik tarzı işbirliğine odaklı ve perspektifleri de vatandaşlık üzerine kurulu. *** Krizden önce biraz fazla rahatlamıştık30 yıldır aynı şirkette çalışıyorsunuz... Bu çok sık rastladığımız bir durum değil...İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Pazarlama Bölümü’nden mezunum. Hayalimde bağımsız denetimde kariyer yapmak değil, pazarlama yapmak vardı. Staj dönemimde hayalimdeki pazarlamanın olmadığını gördüm. 29 yıldır aynı şirketteyim.1980’lerdeki dünya çok farklıydı. Türkiye Özal’la değişim dönemine girmişti. O dönemde çok çalıştık. O zamanlar şimdiki arkadaşlar gibi iş- özel hayat dengesini hiç düşünmedik. 1990’lar nasıl geçti?1990’lar ’İyi ki global bir şirkette çalışıyorum’ dediğim yıllardır. Türkiye için kayıp yıllarıydı. Kariyerim yurtdışındaki birtakım görevlerle renklendi. Bence Türk iş hayatı bazı dönemlerde bazı ülkeleri aşağıladı. Küçük büyük çevremizdeki ülkelerde ne oluyor, bunları bilmeliyiz. Fırsatlar zamanında kullanıldığı zaman doğrudur. Faturayı bu konuda yalnızca hükümetlere çıkarmak da doğru değil. 2000’li yıllar Türk iş hayatının ilk kez uzun vadeyi düşündüğü yıllar oldu. Sonra global kriz geldi. Bence bu krizden önce biz de biraz fazla rahatlamıştık. 29 senedir bu koltuktayım. İşe yeni giren arkaradaş benden farklı ne biliyor, güncel bilgileri neler diye bakıyorum. Türk iş hayatı biraz önyargısız dünyadaki gelişmeleri izlemeli.
Savaş Ünsal Superonline CEO’luğundan ayrıldıktan kendi girişimiyle gençlere yönelik Hot! Internet TV’yi kurdu. Ünsal, zamane gençlerinin artık aileleriyle birlikte TV karşısına geçmediklerini, kendi iletişim mekanlarını kendilerinin yarattığını anlatıyor. * Nasıl doğdu Hot! Internet TV?Superonline’nın yönetimindeyken de yakından takip ettiğim bir konuydu. Hot! Internet TV kendi girişimim. Hot! Internet TV web sitemizi 1 Ocak’ta ayağa kaldırdık. * Bu projede nelerden esinlendiniz? Telekom sektörü artık, internetin, televizyonun ve sesin birarada olduğu bir sektöre dönüşmeye başladı. Buna, “triple-play” veya Türkçede üçlü oyun diyoruz. Burada felsefe, artık insanların bu tür üçlü hizmeti, tek bir servis sağlayıcıdan almasıdır. Hot! Internet TV platformunu daha çok gençler üzerine kurduk. Farkındaysanız gençler artık kendilerine sunulan eğlence, eğitim, veya herhangi bir bilgiyi hemen şimdi, kaliteli, o an kendisine uygun cihazda, çok uzun olamayan bir şekilde istiyor. Gördüğümüz kadarıyla artık 15- 25 yaş arası bir kuşak, televizyon seyretmeyi ikinci plana bırakıp, odalarında kendi eğlence, kendi iletişim mekânlarını yaratıyorlar. * Ailece TV izleme dönemi bitiyor mu, hatta bitti mi?Bitti. Gençlerin çoğunluğu odasında notebookunu açıp, MSN’de, Facebook’ta yazışmayı veya Skype ile yurtdışındaki arkadaşlarıyla görüntülü konuşmayı, kaçırdığı bir televizyon dizisi varsa hemen onu, notebookundan izlemeyi veya arkadaşlarıyla paylaşmayı tercih ediyor. Dolayısıyla artık uydudan, yani bir çanak antenle değil de, internete erişim olan her yerden, gençler, notebooklarını açıp, kendilerine özel yapılmış bu değişik kanala kavuşsun istedik.Üniversiteleri öğrenciler kendi videolarıyla tanıtıyor* Neler var içeriğinizde?Üyelerimizden gelen videoların yanında, kendi yapımlarımız beş ile on dakika uzunluğunu geçmeyecek şekilde. Gençlerin sıkılmadan, eğlenceli bir şekilde seyredebileceği yapımlar. Mesela “Yastık Savaşları” isimli eğlenceli bir yapımımız var. Zaman zaman gençlerin, nabzını tutmak için gerek moda dünyasından, gerek eğlence ve magazin dünyasından, onların idol olarak kabul ettiği kişilerle röportajlarımız oluyor. Gençlerin facebookta tuttukları kendi resimlerini bize göndermeleri halinde onları, birleştirip, arka fonda bir müzikle, arkadaşlarıyla paylaşmalarını sağlayacak ‘fotoblog’lar oluşturuyoruz. Halen o üniversitede okuyan arkadaşların üniversitelerina ait pratik görüşlerine ve tanıtımlarını yayınlıyoruz. Örneğin yurt dışında Amerika’da ya da Kanada’da okuyan bir gencin, kendi çektiği videoyu koyuyoruz. * Canlı yayın da düşünüyor musunuz? İsmine münhasır olarak Hot! TV, canlı yayınlara da geçecek. Canlı yayını, bizim Kuleli’deki ofisimizden anında internet üzerinden verebileceğiz. * Hot! Internet TV platformunun bir mobil bacağı da olacak mı? Olacak. Çünkü gençlere baktığınız zaman iletişim hayatları mobil telefonları ve internet arasında paylaşılmış durumda. Bu yüzden de bizim yaklaşımımız, mutlaka Hot! Internet TV, gençlerin mobil cihazlarında, istedikleri anda seyredebilecekleri, aynı zamanda kendi çektikleri videoları ve resimleri de anında bizim sitemize göndererek görünümü sağlayacakları platformu oluşturmak. Ancak mobil ortamda hala bir takım problemler var. Yaptığınız alt yapının tüm cep telefon çeşitleri için uyumlu olması lazım. Nokia ve iPhone, bu konuda biraz ilerideler ve ilk lansmanımız sanırım bu iki cihazın etrafında olacak.
Vodafone CEO’su Serpil Timuray, “2009 yılında abone sayımız düştü ama sadık müşterilerimiz arttı. 16.6 milyon aboneden 15.7 milyon aboneye düştük ama gelirlerimiz yüzde 13 yükseldi” dedi Vodafone’un CEO’su Serpil Timuray’la sohbete bugün de devam ediyoruz. Vodafone’un sosyal sorumluluk projelerinden sonra Vodafone’u ve hedeflerini de konuştuk. Vodafone’da çeyrek aylık hedefler konulmuş. Planın merkezinde müşteri memnuniyeti var. Bu planın 3 stratejik boyutu var. Bunlardan birincisi Vodafone markasını kalbe ve zihne hitap eden hale getirmek. Dünyanın en büyük mobil şirketi Vodafone. “Türkiye’de bunu bilinir kılmak ve Türkiye özelinde duygusal bağ kurulan bir marka yaratmak. Biz hem global hem de lokal hareket ediyoruz. Buna da glokal diyoruz. Global markayız” diyor Serpil Timuray. Bu arada Vodafone Türkiye’de 2009’un ikinci büyük reklam vereni. Çiftçiler için köprü olduİkinci stratejileri her segmentte müşterilerin ihtiyacını karşılamak. “Müşterilerin tarifeler dışında günlük iletişim ihtiyaçlarını da karşılayacak uzun soluklu projeler üretiyoruz” diye başlıyor anlatmaya Serpil Timuray. Hatırlatmakta yarar var. Serpil Timuray Danone’nin eski Genel Müdürü. Türkiye’de tarım sektörünü iyi bilen biri. Vodafone’a da bu sektördeki deneyimlerini taşımış Timuray. Vodafone’un çiftçilere yönelik ’cep çiftçi’ hizmeti var. Arama başına çiftçilere tek fiyat veriliyor. Çiftçiler daha çok dış mekanlarda oldukları için suya ve güneşe dayanıklı cep telefonlarına ayrı fiyatlandırma yapılıyor. Ayrıca bir sosyal iş modeli oluşturulmuş. Tarım Bakanlığı’na kayıtlı tüm çiftçilere bakanlık SMS atıyor. SMS paketleri çiftçi kulübüne üye olan tüm çiftçilere ulaşıyor. 800 bin çiftçi bu sisteme abone. “Tarım Kredi Kooperatifleri’yle protokol imzaladık. Onlar ayrı bir satış kanalı oldular. Kooperatiflerden abone olup, kontör alabiliyorlar” diyor Serpil Timuray.Ayrıca köylerde tarım verimliliği seminerleri düzenliyor Vodafone. Cep çiftçi kulübü üyesi her çiftçiye 10 bin liralık kaza sigortası da yapılıyor. Teknoloji yatırımına 1.3 milyar TLÜçüncü konu ise kalite, ürün ve hizmetlerde yenilikçilik... Timuray, Vodafone’un en inovatif şirketlerden biri olduğunun altını çiziyor. Vodafone’un toplam 333 milyon abonesi var. 27 ülkede Vodofone var, 41 ülkede de partnerleriyle faaliyet gösteriyor. 2009 yılında 1.3 milyar liralık bütçe, kalite ve yenilikçilik yatırımlarına harcanmış. 2 yıl içinde 2G teknolojisinde Vodafone’un 5 bin 500 olan baz istasyonu sayısı 11 binin üzerine çıktı. 2009’da yapılan 3G lansmanında da yeni şebeke ağı kuruldu. 3G için ayrıca 3 bin 500 baz istasyonu kuruldu. Vodafone abonelerin yüzde 15’i 3G kullanıyor. Turkcell bu oranı yüzde 11 diye açıklamıştı. Serpil Timuray, 3G uyumlu cihazların satışının artacağını, Avrupa’da nüfusun yüzde 25’inin 3G kullandığını anlatıyor. “Türkiye iletişim teknolojilerine hızlı adapte oluyor. Facebook kullanımında dünyada ikinci Türkiye. Görüntülü konuşmaya ve mobil TV’ye çok ilgi var. Biz de Türkiye’de dünya standartlarında teknolojik altyapı kurduk” diyor. Vodafone 2009 yılına abone sayısında kayıpla başlamıştı. 16.6 milyon olan abone sayısı, 15.7 milyona düşmüştü. Serpil Timuray, abone kaybı yaşamış olmalarına rağmen yüzde 13 gelir artışı yaşadıklarını, daha sadık müşteriye sahip oldukları bilgisini de verdi.6 bin kişi başvurdu 22 stajyer aldıkVODAFONE’un teknoloji şirketi Oksijen’de 200 Türk mühendis var. Yalnızca Vodafone Türkiye için değil Vodafone Almanya ve İngiltere için de çalışıyorlar. Bu arada 2009’da Vodafone’da yaşanan işten çıkarmaları da konuştuk. Serpil Timuray çalışan sayısını 260 azalmıştı. “Farklı birimlerde aynı işin yapıldığını görmüştük. Yeni düzenleme yapıldı, ayrıca daha sonra 170 kişi alındı” diye açıklıyor durumu. Vodafone’un 2492 çalışanı var. Geçtiğimiz yıl stajyer almak için duyuru yapılış ve 6 bin kişi başvurmuş. 22 gence şans verebilmişler. Bu gençlerden en başarılıları İtalya ve Almaya’ya gönderilmiş.Gençler ya SMS atıyor ya da çok uzun konuşuyorARABAĞLANTI ücretleri konusunda yeni düzenlemelerin rekabet açısından önemli olduğunu da anlatıyor Serpil Timuray. “Şebeke dışı görüşme cezalandırılıyordu, şimdi yeni düzenleme başlıyor. Daha adil olacak her şey” diyor. Timuray, bazı hizmetleri anlatırken, “Gençler ya SMS atıyor ya da çok uzun konuşuyor. Arama başına fiyatlandırma yaptık, 2 kontörle sınırsız dedik, bu 2 kontörle 60 dakika sohbet demek. Günde 1 SMS’e her yöne 100 SMS bedava hizmetimiz de var” değerlendirmesöööini yapıyor.
‘Bilgi çağını yakalayabilmemiz için çocuklara eğitimde fırsat eşitliği sağlamalıyız’ diyen Vodafone CEO’su Serpil Timuray, AÇEV işbirliğiyle 18 ilde 180 anasınıfı açtı Geçen haftanın son günü Kemal Berktan İlköğretim Okulu’nda Vodafone’un CEO’su Serpil Timuray, Vodofone Vakfı Başkanı Rengin Onay, AÇEV Yönetim Kurulu Başkanı Ayla Göksel’le buluştuk. Okul müdürü Ümit Vedat Cinviz karşıladı bizi. Anasınıfı öğretmenleri de bize eşlik ettiler. Sık sık yazıyoruz, küçük bir katkımız olur diye düşünüyoruz, ne yazık ki ülkemizde çocuklar eşit fırsatlara sahip değil. Vodafone, bir yıldır Türkiye’de okul öncesi eğitim için çalışan, ‘7 Çok Geç’ kampayasıyla okul öncesi eğitime vurgu yapan AÇEV’le işbirliği içinde. Bu yılın başında Vodafone 18 ilde 180 anasınıfını destekledi. Sınıflar baştan yaratıldı. İşte o sınıflardan birindeydik biz de. Kemal Berktan İlköğretim Okulu öğrencilerinin büyük bölümü İstanbul’a göç etmiş ailelerin çocukları. Çoğu okula yürüyerek geliyor. Okulun akademik başarısı yüksek değil. Bu yıl ilk kez okulda anasınıfı açıldı, sabahçı 20, öğlenci 20 çocuk bu sınıfta eğitim alıyor. Öğretim yılının başında sınıf bomboşmuş. Sıralar ve masalar dışında bir şey yokmuş. Şimdi sınıf cıvıl cıvıl... Araba köşesi, kitap köşesi, kukla köşesi... Boyalar, renk renk hamurlar, yap-boz’lar...Serpil Timuray ,Vodafone Vakfı’nın Vodafone’nun bulunduğu tüm ülkelerde sosyal sorumluluk projeleri yürüttüğünü, Türkiye’de özellikle eksikliğini gördükleri eğitim alanında geleceğe yönelik çalışmalar yapmak istediklerini anlatırken, “Türkiye’nin gelecekte bilgi çağını yakalayabilmesi için çocuklarına eşit fırsatlar sunması şart. İlk Adım projesi böyle bir proje. Daha önce AÇEV’in Güneydoğu’da yaz okulları vardı. Biz Güneydoğu’da AÇEV’le yaptığımız işbirliğini yaygınlaştırmak istedik” diyor. Bu yılın başında Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, 30 ilde okul öncesi eğitime yönelik bir seferberlik başlatmıştı. Vodafone ve AÇEV’in belirlediği 18 il ise bu illerin dışında. Bakanlığın belirlediği iller okul öncesi eğitim konusunda yol almış iller, AÇEV ve Vodafone ise en zorundan başlamış durumda. İlk Adım projesi kapsamında biz İstanbul’daki bir okulu gezdik. Bu proje kapsamında İstanbul’da farklı okullar da var. İstanbul eğitimde bir yandan en ileri şehir, bir yandan da en geri şehir. İstanbul’un içinde ‘köyler’ var. EN GERİ İL AĞRI AÇEV’den Ayla Göksel, Türkiye’de okul öncesi eğitimde en geri ilin Ağrı olduğu bilgisini veriyor. AÇEV’in programları çerçevesinde hem okul öncesi çocuklara eğitim veriliyor, hem anne baba ve eğitimcilere. Ayla Göksel, eğitimde eşitliğin sağlanması için her çocuğa erişimin önemini anlatıyor. Okul öncesi eğitim alan çocukların birinci sınıfa başladıklarında hayata daha eşit başladıklarını söylüyor. Anasınıflarında çocuklara oyun bazlı eğitim veriliyor. Çocukların çoğu ailesinin imkanları dahilinde bulamayacakları eğitici oyuncaklarla anasınıflarında tanışıyorlar. Anasınıflarında eğitim alan çocuklar daha kolay okuma yazma öğreniyor. Sınıf ziyaretimizde anasınıfı öğretmenleri Yadigar ve Emine öğretmenleri de dinledik. Çocukların okula Disneyland’a gelir gibi geldiklerini anlattılar. Şirketlerde ‘erkeksi yönetici’ bitti, smart power dönemi başladı * Serpil Timuray’la okul ziyaretinden sonra Vodafone’un, hedeflerini de konuştuk. Timuray, göreve geldikten sonra stratejik planlamalar için yalnızca icra kurulunun değil, yeni kurdukları 30 kişilik Operasyonel Liderlik Ekibi’nin de çalıştığını ve 10 yıllık planlama yaptıklarını anlatıyor. Vodafone özelinde yapılanlara geçmeden önce Timuray’ın kadın gazetecilerle sohbetinde özellikle değindiği bir konu oldu. Vodafone’un 27 ülkede operasyonu var, Türkiye dışında iki ülkede daha yönetim kadınlara emanet edilmiş. Yönetimde yüzde 30 gibi bir kadın yönetici hedefi olduğunu söylerken Timuray, şirketlerde kadın kotasına karşı olduğunu anlatıyor. Kadın-erkek kodunun değil, başarılı yönetici kodunun öne çıkması gerektiğini, bunun da ayrımı ortadan kaldıracağını söylüyor. Kadınların çocuklarını büyütürken işyerlerinde özel olarak desteklenmesi gerektiğini düşündüğünü de söylüyor. 8 yaşındaki oğlu Demir de annesinin Danone ve Vodafone’daki maceralarıyla büyüyen bir çocuk. Timuray, erkeksi yönetici, yani hard power döneminin ardından, şirketlerde soft power dönemine girildiğini, duygusal zekaya önem verildiğini, ancak şimdilerde ‘smart power’ döneminden bahsedildiğini de anlatıyor. Ezcümle anlatmak istediği gerektiğinde duygusal zekasını kullanabilen, akıl gücüyle yönetilen şirket modelleri... Serpil Timuray’ın sektörle ilgili değerlendirmelerine, Vodafone’un yeni projelerine yarın devam edeceğiz. * Türkiye’de imkânsızlıklar yüzünden her üç çocuktan yalnızca biri okul öncesi eğitim görebiliyor. Oysa en hızlı öğrenme 0-6 yaş arasında gerçekleşiyor.* Türkiye Vodafone Vakfı İlk Adım projesiyle 20 ilde 302 sınıfta 36 bini aşkın anne ve çocuğa ulaşmayı hedefliyor. Serpil Timuray projeyi yıllarla sınırlandırmadıklaraını söylüyor. YARIN: * Vodafone’un 2009 yılında abone sayısı 16.6 milyon aboneden 15.7 milyona düştü ama gelirleri yüzde 13 arttı* Cep Çiftçi hizmetiyle neler yapılıyor? * Vodafone’un yeni yatırımları ve hedefleri? * Gençlerin beklentileri neler?
Prof. Dr. Sedat Özkan ve Mine Özkan 12 yıldır evli. İkisi de bilim insanı. Özkan çifti Türkiye’de Konsültasyon-Liyezon Psikiyatrisi ve Psikososyal Onkoloji’nin kurucuları. İki bilim dalı onların emekleriyle Türkiye’de filizlendi. Sedat Bey’in ilk evliliğinden iki, Mine Hanım’ın da bir çocuğu ve birlikteliklerinden de ikizleri var. 5 çocuklu geniş bir aile Özkanlar. Türkiye’de öncülük ettikleri bilim dallarını da çocukları gibi görüyorlar. Prof. Dr. Sedat Özkan ve Mine Özkan’la neden konuştuğuma gelince... Onlar aynı zamanda ilişki uzmanı. Çok sayıda çiftin sorununu onlar çözüyor ya da onlara yol gösteriyorlar. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesi biz de Mine Hanım’la bir olduk, Prof. Sedat Özkan’ı yatağa yatırdık!* Kim kimin terapisti?S.Ö: Eşim benim terapistim. Ama işimiz bu olduğu için değil. Eşim olduğu için. * Kadınları mutlu etmek zor mu?S.Ö: Kadınlar mutlu olmazsa toplum mutlu olmaz. Kadın hayatın her alanında olmalı. 8 Mart, 14 Şubat Sevgililer Günü gibi değil, biliyorsunuz. Bir emek mücadelesi var kadının, eşit işe eşit ücret, toplumda eşit haklar... Örneğin Amerika’da sağlık harcamalarının 3 dolardan 2’si kadınlara harcanıyor... Türkiye’de kadınların sağlık hizmetlerinden yararlanması bazı yerlerde hâlâ çok zor. * Erkekler daha zor mu değişir? Kadınlar daha mı dinamik?M.Ö: ‘Erkekler değişmez’ diyenlere katılmıyorum. Herkes değişir. Kadınlar değişim konusunda daha çok çaba gösteriyor. Kadın sürekli kimliğini oturtma savaşı veriyor. Erkekler daha stabil konumda, daha zor değişime adapte oluyorlar. Kadınlar kimliğini, mesleğini bizim toplumumuzda kabul ettirmek için daha çok çaba harcıyor. S.Ö: Ben değiştim. Ben öğrenerek, bilgilerle değiştim, bir de beni eşim değiştirdi... n Eskiden erkekleri elde tutmak daha mı kolaydı?M.Ö: Şimdiki zamanda çok uyaran var...S.Ö: Kadınların adaptasyon süreci daha hızlı. Gizli üreten kadındır, düzene sahip çıkan kadındır. Evliliği de sürdüren derinden kadındır. Kişilik bozuklukları erkeklerde daha fazladır ama depresyon, panik bozukluklar kadınlarda daha fazladır. Ruhsal bozukluklar kadınlarda daha fazla, çünkü toplumsal faktörler var. * İyi ilişkiyi nasıl tanımlarsınız?S.Ö: Tanıdıkça tanıdığından mutluysan, tanıdıkça daha çok tanımak istiyorsan o iyi bir seçimdir. Tanıdıkça mutlu olmak önemlidir. Erkeklerin tek başına hayatlarını sürdürme becerisi sınırlı * Çiftler birbirlerine “neredesin” sorusunu sormalı mı ? S.Ö: Etik açıdan birbirlerinin nerede ne yaptıklarını bilme hakkı vardır. Bu eşlerin etik hakkıdır. Saklamak olmaz. Yaşam maratonunu birlikte götüreceklerse yaşam kısırlaşmamalı. Yıllar önce bir çifti görüyorum, eşi bir haftalığına Antalya’ya gitmiş. Dönmüş, “Neler yaptınız nasıl geçti?” demiş kadın, eşi yalnızca “İyi” demiş. Şimdi ben oraya gittiğimde manzara karşısında oturduğumda eşimi ararım, “Harika bir atmosferdeyim” derim, yaşadığı güzelliği paylaşmak istemeli çiftler. * Geçenlerde bir arkadaşım, “Aramız hiç iyi değil, akşam DVD koyuyor, hangi filmi seyrettiğini bile bana söylemiyor, eskiden birlikte film seçerdik” dedi.M.Ö: Bu önemli. Yalnızlık duygusu ilişkiye çok iyi gelmez. Yalnız kalmak isteyen biri ilişkiyi zor yürütür. * Yani “Biraz yalnız kalayım, tek başıma seyahat edeyim” demek tehlikeli mi?M.Ö: Evet. Bu her an her yerde birlikte olalım anlamında değil. Tabii ki herkesin kendi zevkleri, kendi alanları olmalı. Ama bu alışkanlık haline gelirse sorun var demektir. * Kadınlar sanki yalnız kalmayı hiç istemiyor. Evliliği genelde kadınlar istiyor. Ama ilişki bitince bakıyorsunuz yalnızlığa kısa sürede dayanamayan genelde erkekler oluyor. Bunun nedeni ne?S.Ö: Erkeklerin kendi başlarını hayatlarını sürdürme becerisi sınırlır. Bu kadar basit. * Günümüzde 20-45 yaş arası erkekler çok rahat, çok kolay ilişkiye girecek kadın bulabilir, değil mi? S.Ö: Valla bilmiyorum, öyle mi?* kadınlarla cinsel ilişki kuruyorlar...S.Ö: Evet. Kadınlar değişti. Yıllarca bastırılmış kadının sağlıksız özgürleşmesi oldu. Dişiliğini ön plana çıkaranlar bunun dışında eğitimiyle kişisel özellikleriyle ortaya bir şey koyamayanlar var. Bunun nedeni sosyal ve ekonomik gelişimle cinsel özgürlüğün paralel gelişmemesi. Burada sağlıksız ilişkilerden söz ediyorum.Bir ilişkiyi belirleyen statü ve paraysa mutlaka sorun çıkar* Hangi ilişkiler sağlıksızdır? S.Ö: Sevgisiz seks sağlıksızdır. Psikolojik boyutu olmadan sadece dürtüsel olarak yaşanan cinsellik sağlıklı değildir. Bunu alışkanlık haline getirmek hem kadın hem erkek için sağlıksızdır. Bu tür ilişkilerin uzun süre yaşanması psikolojik sorun getirir. Doyumsuzluk getirir. Bu kişiler çok sık terk edilir, çok sık partner değiştirir, çok aldatılır. Bir süre sonra hayat anlamsız hale gelir. Kadın özgürlüğü toplumsal, ekonomik zeminlerde tam olarak oluşmadan cinsellik alanında özgürlük olunca sorunlar doğuyor. Yüzlerce yıl ezilen kadınların ezikliğinin hıncını alırcasına arayışa girmesi sağlıksız. M.Ö: Bu kişiler durup baktıklarında kendilerine verdikleri değer erozyona uğrayabilir. İlişkilerden beslenemezler. Sonuçta tercihleriniz kişiliğinizi etkiler. Kimlerle birlikte olduğunuz kişiliğinizi etkiler. * Para ve statü ilişkilerde ne kadar belirleyici? S.Ö: Bir ilişkiyi belirleyen statü ve paraysa mutlaka sorun çıkar. Bir kişi kendi varoluşunu parasıyla arabasıyla anlamlandırıyor, Ferrari arabasıyla hava atıyorsa o ilişkiden hayır gelmez. Bunların örnekleri geliyor bize... Bir erkeğe de yalnızca güzellik yetmez. Yalnızca kadın bedeni üzerinden kurulan ilişki olmaz. Doyumsuz insanlar statü ve parayla çekim yaşayabilir. * Aşkla yaş farkı arasındaki ilişkiye gelelim... 20-30 yaş fark olan ilişkiler var. S.Ö: Yaşam dönemi açısından bakmak lazım. * birlikteyse farklı, 40 yaşında bir kadın 65 yaşında bir adamla birlikteyse farklı mı olur? S.Ö: 20 yaşındaki kızın yaşam dönemiyle 50-60 yaşındaki erkeğin yaşam dönemi farklıdır. 40 ile 60 yaş dönemi aynıdır. Bir insanın yaşı kadar başı da önemlidir. 20-40 yaş arası bir yaşam dönemidir. 60’lı yaşlarda olan birinin 20 yaşlara yönelmesinin farklı dinamikleri vardır.* Nedir?Doyumsuzluk vardır. Tatminsizlik vardır. * “Aşık bana bu kız” diyorsa erkek...M.Ö: Buna ihtiyaçları var. Öyle düşünmek zorundalar. “Bu genç kadın bana sadece para için geliyor” dese çok büyük sorun yaşayacak. S.Ö: İnsanların ilişkiye bakış açılarını belirleyen değişik faktörler vardır. Farklı alanlarda mutluluk bulamadılar ya da yaşayacak bir şey yoksa onlara göre illüzyoner ilişki yaşarlar. Süreklilik ve devamlılıkları olmaz ilişkilerde. Çoğu zaman bunların farkında olmazlar. Eşit ilişki kuramazlar bu tip insanlar. Öğretici olur mesela. Yıllar içinde sıkıntı olur. Başlarda yaşamadıkları duyguları yaşarlar sonra öyle olmaz. 60 yaşındaki bir adam 25 yaşındaki bir kızla eşit ilişki kuramaz. Paylaşım potansiyelleri de düşüktür.Mutlu insan sanala yönelmez * Sanal sevişme boşanma sebebi olur mu? M.Ö: Bunlar yan yollar. Kişi mutlu değilse yan yollara bir şekilde kayıyor. Bir arayış, bir boşluk duygusu olmasa bu yollara başvurmaz. İlişkisinde, işinde sorun vardır. Yaşamından keyif alan biri mutluluğu sabaha kadar sanal ortamda aramaz. S.Ö: Sanala yayılmak gerçek ilişkiden insanı uzaklaştırır. Bağımlı kişiler var bu konuda. Madde bağımlılığı gibi. Bu kişilerde genelde beceri yoksunluğu vardır. Bu insanların hayatla ilişkisine bakmalı. Dış dünyayla ilişkisine de bakmalı. Yalnızca partneriyle ilişkisine değil. Her şey bir bütünün parçası. Dizilere kendini kaptırmak bastırılmış duyguların göstergesi* Dizilerden çok etkilenenler var. Geçenlerde lise çağındaki bir kız sevgilisine ’Beni Ezel’in Eyşan’ı sevdiği gibi seviyor musun?’ diye sormuş...S.Ö: Bir toplumun bilinçaltı var bir de bireylerin... Dizi bağımlılığı büyük sorun Türkiye’de. Pasif bir durum bu. Toplumumuzda ne yazık ki öğrenme alışkanlığı yok. İnsanlar kendilerini dizilere kaptırıyor. Bastırılmış bazı şeyler var insanlarda. * Bastırılmış cinsellik mi var?M.Ö: İnsanlar yaşamlarının 20-30 yılını köylerde geçirdi sonra şehirlere geldiler, çocukları oldu; hızla değişiyorlar. Bu da bir süreç. Bizim toplumumuzda dinamizm var. Bunlar da yaşanacak. Herkesin de belgesel izlemesi beklenmemeli. Bir de beslenme kaynakları olursa, bu dizileri de izler, alacağını alır, fazlasını istemez. Belli donanımda olursan almak istediğini alır almak istediğini almazsın. S.Ö: Kimseyi üzmek istemem ama dizilere tutkulu bir şekilde kaptırılmak bastırılmış duyguların olduğunun göstergesi. SEDAT ÖZKANDürüst kişiler dürüst ilişki kurar. Evlilikte yalan söylemeye başlarsanız arkası gelir. Çiftlerin birbirini insan olarak sevmeli. Hayat arkadaşlığı önemli. Ben hayatı götürenin kadın olduğunu düşünüyorum.