TÜRKİYE’NİN bölgesel güç olmaktan çıkıp küresel oyuncu olma şansı olduğunu söyleyen PwC Türkiye Başkanı ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Cansen Başaran Symes, “Doğru stratejileri uygularsa Avrupa’nın en büyük ekonomilerinden biri Türkiye olur. Ancak hayata geçirilmesi gereken bir dizi reform uzun süredir bekliyor” dedi.
Cansen Başaran Symes, PricewaterhouseCoopers (PwC) Türkiye Başkanı. 30 yıldır aynı şirkette. 1998’den bu yana da Türkiye Başkanı. TÜSİAD’ın yeni yönetiminde de Şirket İşleri Komisyonu’ndan sorumlu yönetim kurulu üyesi. Çok çalışkan, ileri görüşlü, zeki bir kadın. Röportaj sırasında onu saatlerce dinleyebileceğimi düşündüm. Liderlik vasıflarını ve vizyon sahibi olduğunu duymuştum ama bu kadar enerjik ve güleryüzlü biri benim için de sürpriz oldu.
Dünya Ekonomi Forumu tarafından 2000 yılında ’Geleceğin Global Lideri’ ünvanını alan, 2004 yılında da yine Dünya Ekonomi Forumu tarafından 1992 yılından bugüne kadar ’Geleceğin Global Lideri’ seçilen tüm adaylar arasından oluşturulan ’Geleceğin 100 Global Lideri Grubu’na seçilen Cansen Başaran Symes’le global kriz sonrası yaşanan değişimleri, Türkiye’nin pozisyonunu konuştuk.
Krizler aynı zamanda çok da öğretici oluyor diye düşünüyor musunuz?
Evet. Aslında bu kriz bence globalleşmenin herkesin tahmininin ötesinde olduğunu gösterdi. Bu yüzden bir dönüm noktası. Küresel ekonomideki durgunluğun ardından Türk iş hayatının küresel rekabet gücü önemli ölçüde çalışma ve yatırım ortamının koşullarının rekabete uygun olmasına bağlı.
E7’ler G7’leri yakalayacak
Kriz sonrası dönemde ekonomi nasıl şekillenecek?
Krizden önce de olduğu gibi E7 (Brezilya, Çin, Hindistan, Rusya, Meksika, Endonezya ve Türkiye) olarak tanımlanan gelişmekte olan ülkeler küresel ekonomideki ağırlıklarını artırmaya devam ediyor. PricewaterhouseCoopers’ın (PwC) küresel ekonominin 2020-2030 öngörülerini içeren analizi, 2020 yılına kadar E7 ülkelerinin G7 (ABD, Japonya, İngiltere, Fransa, Kanada, İtalya ve Almanya) olarak anılan gelişmiş ekonomileri yakalayacağını gösteriyor.
Dengeler değişecek...
Evet. Yaptığımız güncel analiz yeni dünya ligini şöyle ortaya koyuyor: 2030’da dünyanın en büyük ekonomisi olacak Çin’in büyümesinde bugün olduğu gibi ihracat önemli bir yer tutacak. Bununla birlikte reel ücretlerin artmasıyla büyüyen Çin iç pazarı, Çinli ve yabancı şirketler için önemli hale gelecek. Ülke sıralamasında Hindistan 2012 yılından itibaren yavaş büyüme göstermesi beklenen Japonya’nın önüne geçerek üçüncü sırada sırada yer alabilir. Brezilya 2013’te İngiltere ve Fransa’yı geride bırakabilir ve 2025’te Almanya’yı geçerek dünyanın 5’inci büyük ekonomisi olabilir
Ya Rusya?
Rusya, 2030 yılından önce Almanya’yı geçerek altıncılık koltuğunu ele geçirebilir, Meksika da 2030’da İngiltere ve Fransa’dan daha büyük bir ekonomi olabilir. Bu analize göre 2030 yılında en büyük 10 ekonomi şöyle sıralanacak: Çin, ABD, Hindistan, Japonya, Brezilya, Rusya, Almanya, Meksika, Fransa, İngiltere
Türkiye bu süreçte pozisyonunu değiştirecek mi?
Daha önce gerçekleştirdiğimiz “2050’de Dünya” rapor serisinin güncellenmiş analizi niteliğindeki çalışmamızda E7 liginde olan Türkiye’nin bölgesel bir güç olmaktan çıkıp küresel bir oyuncu haline gelme potansiyelinin olduğunu gösteriyor. Doğru stratejileri uygularsa Avrupa’nın en büyük ekonomilerinden biri haline gelmesinde Türkiye’nin önünde engel yok. Ancak maalesef hayata geçirilmesi gereken bir dizi reform uzun süredir bekliyor.
2006’da heyecanı kaybettik
Sizce en kısa zamanda yapılması gereken değişiklikler neler? Hükümete ve iş dünyasına neler düşüyor?
Öncelikle Türk iş hayatının ve şirketlerinin daha rekabetçi olmalarını sağlayacak mikro reformları hayata geçirmemiz gerekiyor. Ekonomik durgunluk dönemleri reformların tamamlanması açısından iyi bir fırsat. Bu anlamda 2009’u gerektiği ölçüde değerlendiremedik ancak 2010 yılını doğru kullanabiliriz. Bu süreçte birçok ülke, yatırım ortamlarını iyileştirmeye yönelik politikalarını, stratejilerini ve çalışmalarını hızlandırıyorlar. Uluslararası yatırımcıların yatırım kararlarında, makroekonomik ve siyasi istikrarın yanı sıra, ülkedeki yatırım ortamı koşullarına ilişkin mikro ekonomik faktörleri ve yasal düzenlemelerin hayati önemini hepimiz biliyoruz. Türkiye’ye bakarsak, reform sürecinin, 2003-2006 dönemine göre, 2007 yılının ikinci yarısından itibaren heyecan kaybettiğini görüyoruz. Maalesef bu tespiti, Dünya Bankası ve UNCTAD gibi kuruluşlar tarafından hazırlanan endeksler de teyit ediyor.
Siz TÜSİAD Şirket İşleri Komisyonu’ndan sorumlusunuz. Türkiye’de çok daha fazla şirketin dünya rekabetinde söz sahibi olması için neler yapacaksınız?
Komisyon olarak şirketlerin davranışlarını, üretim, yatırım, hukuki, idari ve mali açıdan değerlendirerek Türk şirketlerinin rekabet gücünü etkileyen faktörleri belirliyor ve dünya rekabetinde söz sahibi oyuncular olmaları hedefinde dünyadaki yeni iş yapma davranışlarını yakından takip ediyoruz. Rekabetçi bir yatırım ortamının yanı sıra şüphesiz mevcut pazarlar ve iş alanlarının ötesinde yeni pazarlar ve yeni iş alanları yaratan şirketler rekabette bir adım önde olacaklar. W. Chan Kim ve Renee Mauborgne’un birlikte yazdığı ’Blue Ocean Strategy’ kitabından bir alıntı yapmak isterim: ’Artık şirketler mevcut pazardan pay almak yerine, kendi alanlarında rekabet edilemez bir pazar boşluğu yaratmalı. Büyüyebilmek için artık bir marka değil, bir pazar yaratmak gerekiyor.’ Bu stratejinin günümüzün rekabet koşullarında, şirketler için olduğu kadar ülkeler için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Mevcut ekonomik düzende küresel gelişmeleri yakından takip eden ve stratejilerini buna göre şekillendiren şirketler önümüzdeki dönemin kazananları olacaklar.
Şu anda bildiğimiz büyükler kaybedecek gibi geldi bana, kimler kaybedecek?
Kitle pazarı üreticileri, E7 ülke pazarlarına ulaşmayan ve bu piyasalara girenler karşısında savunmasız hale gelen finansal hizmet şirketleri, uygun yerel ortakları ve iş stratejileri olmaksızın E7 ülkelerine aşırı odaklanan şirketler kaybedecek.
Kadın CEO oranımız yüksek ama kadın istihdamında sınıfta kalıyoruz
Kadın yönetici sayısının artması için neler yapılmalı?
Dünya nüfusunun yüzde 51’ini oluşturan kadınların yüzde 61’i eğitimli. Bununla birlikte Dünya Ekonomik Forumu tarafından 8 Mart’ta açıklanan “Cinsiyet Uçurumu” raporuna göre, CEO düzeyindeki kadınların oranı yüzde 5’te kalıyor. Kadın yönetici sayısının artması için çözüm önerilerinden önce, üst kademelerde kadınların neden daha az göründüğünü anlamamız gerekiyor. Çocuk bakımı, sosyal önyargılar ve aile planlaması gibi sorumluluklar kadınların kariyerlerini ikinci plana itmelerine neden oluyor. Kadınların uluslararası tecrübe eksiklikleri de daha üst düzey pozisyonlara gelmemelerinde önemli bir etken.
Türkiye’de kadın işsizlik oranları arttı...
Dünya Ekonomik Forumu’nun raporunda da ortaya konduğu gibi kadın CEO oranında yüzde 12 ile Türkiye dünya ortalamasının oldukça üstünde ve Finlandiya’dan sonra ikinci sırada yer alıyor. Buna karşın, kadın istihdamında yüzde 26 ile en düşük orana sahip Hindistan ve Japonya’dan sonra üçüncü sıradayız. Bu nedenle Türkiye’de öncelikli olarak şirketlerin kadın istihdamını yükseltmek yönündeki politikalar öncelikli olmalı.
TÜRKİYE ÜST LİGE ÇIKMALI
- Türkiye’nin gelişmekte olan pazarlar kategorisinde olması avantaj. Bu kategoride Türkiye uzun yıllardır kaldığı için bir sürü şeyi gelişmiş ülkeler kadar iyi yapıyor, o lige çıkmak için alt ligte uzun yıllardır kaldık, ezcümle bu ligte tecrübeliyiz. Ama bu ligi aşmalı üst lige çıkmalıyız.
TÜRK TİCARET KANUNU DEĞİŞMELİ
- Bizim iş hayatı açısından dünyayla aramızda iş yapmamızı engelleyen her şeyi kaldırmamız lazım. Türkiye’de çok lokal piyasalar dinleniyor. Türk Ticaret Kanunu yıllardır tartışılmış, niçin bekler? Artık değişmesi lazım. Türkiye’de yatırım ortamı iyileştirilmeli. Küçük detaylarda takılarak büyük fotoğrafı kaçırmamak lazım.
AB EĞİTİMLİ İŞGÜCÜNE ÖNYARGISIZ
- Avrupalı eğitimli işgücüne önyargısız. Hindistan ve Çin’den eğitimli iş gücünü çekiyor Avrupa. Türkiye’den de eğitimli gençlerin Avrupa’da kariyer yapma şansı var. Türkiye’de yabancı sermayeli şirketler yetenek odaklı.
TÜSİAD HERKESİ DİNLEYECEK
- TÜSİAD iş hayatının sesi. Burada karşılıklı birbirimizi iyi dinlemeliyiz. Tepe yöneticiler yalnızca yönetim kadrosunu dinleyerek başarılı olamazlar, şirket içi iletişim kanallarından farklı sesleri dinlemeli. Bu Türkiye için de böyle.
YAPAY ZEKA İNSANI YAKALAYACAK
- İş hayatında yapay zeka her şeyi değiştirecek. 2030’da yapay zeka insan zekasını yakalayacak. Fiziksel işi makineler yapıyor, artık kadın erkek dengesi çok değişecek. Türkiye hizmet sektöründe acayip bir ivme sağlayabilir. Cerrahlık bile otomatikleşecek diyor futuristler ama hastalarla bağlantı kurmak gibi hizmetler ön plana çıkacak.
- Internet kuşağının iş yapış tarzı dünyadaki rekabeti değiştirecek. Yeni kuşağın liderlik tarzı işbirliğine odaklı ve perspektifleri de vatandaşlık üzerine kurulu.
Krizden önce biraz fazla rahatlamıştık
30 yıldır aynı şirkette çalışıyorsunuz... Bu çok sık rastladığımız bir durum değil...
İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Pazarlama Bölümü’nden mezunum. Hayalimde bağımsız denetimde kariyer yapmak değil, pazarlama yapmak vardı. Staj dönemimde hayalimdeki pazarlamanın olmadığını gördüm. 29 yıldır aynı şirketteyim.1980’lerdeki dünya çok farklıydı. Türkiye Özal’la değişim dönemine girmişti. O dönemde çok çalıştık. O zamanlar şimdiki arkadaşlar gibi iş- özel hayat dengesini hiç düşünmedik.
1990’lar nasıl geçti?
1990’lar ’İyi ki global bir şirkette çalışıyorum’ dediğim yıllardır. Türkiye için kayıp yıllarıydı. Kariyerim yurtdışındaki birtakım görevlerle renklendi. Bence Türk iş hayatı bazı dönemlerde bazı ülkeleri aşağıladı. Küçük büyük çevremizdeki ülkelerde ne oluyor, bunları bilmeliyiz. Fırsatlar zamanında kullanıldığı zaman doğrudur. Faturayı bu konuda yalnızca hükümetlere çıkarmak da doğru değil. 2000’li yıllar Türk iş hayatının ilk kez uzun vadeyi düşündüğü yıllar oldu. Sonra global kriz geldi. Bence bu krizden önce biz de biraz fazla rahatlamıştık. 29 senedir bu koltuktayım. İşe yeni giren arkaradaş benden farklı ne biliyor, güncel bilgileri neler diye bakıyorum. Türk iş hayatı biraz önyargısız dünyadaki gelişmeleri izlemeli.