Küresel mali piyasalar haftaya iyi başladı. Son baktığımda Avrupa borsaları yükselmişti. İMKB daha sıkıntılı seyretti. Gördüğüm kadarıyla rivayeti bol bir borsaya dönüştü. Ancak piyasalardaki tedirginlik döviz kuruna da yansıyor. İçeride yeni veri yok. Çarşamba günü takvim ve mevsim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi açıklanıyor. Ekim dış ticareti sanırım ay sonu bayrama rasladığı için Aralık başına sarkıyor.Merkez Bankası Beklenti Anketi sonuçları çıktı. Yakın gelecek için enflasyon beklentileri yatay seyrediyor: Yıl sonu yüzde 5.8, bir yıl sonrası yüzde 6.3. Buna karşılık iki yıl sonrası için beklenen enflasyonda küçük bir artış görülüyor: yüzde 6.4. İnkâr politikasıİnternetin yararları saymakla bitmiyor. Örneğin internet dergileri ortaya çıktı. Çok işime yarıyor. Ustaların güncel konularda yazdıklarına anında ulaşıyorum. Polemikleri izlemek kolaylaşıyor.Berkeley Electronic Press tarafından yayınlanan The Economist’s Voice (İktisatçının Sesi) www.bepress.com/ev bunlardan biri. Editörlüğünü Nobel ödüllü Joe Stiglitz yapıyor. Son sayıyı Fed ve Hazine’yi eleştiren yazılara ayırmışlar.Richard Posner adını son dönemde duyurdu. Bildiğimiz iktisatçılardan değil. Federal üst mahkemede yargıç ve Şikago Üniversitesinde öğretim üyesi. “A Failure of Capitalism” (Harvard Ün. 2009) adlı kitabını yeni aldım ama daha okuyamadım.Yazısının başlığı: “Mali Düzenleme Reformu: İnkâr Siyaseti”. Mali krizin Fed ve Hazine yönetimlerinin geçmişte yaptıkları vahim hatalardan kaynaklandığını savunuyor. Aşırı gevşek para politikasını, düzenleyici kurulların gafletini vs. anlatıyor. Greenspan, Bernanke, Geithner, Summers, Paulson, vs. Fed ve Hazine yöneticilerini suçluyor.Oradan bugüne geliyor. Mali piyasalarda reform diye önerilen tüm tedbirlerin aslında gerçek sorumluları koruma amacını taşıdıklarını söylüyor. “İnkâr politikası” kavramını bu bağlamda kullanıyor. Türkiye’den iyi biliriz.Kediye ciğeri teslim edinceGeorge Mason Üniversitesi Öğretim Üyesi Russ Roberts’i Hayek yanlısı liberal bir blog’dan (www.cafehayek.com) tanıyorum. O da mali kesim reformlarının karşılaştığı temel sorunları anlatıyor. Posner’in makalesini tamamlıyor.Soruna tam cepheden giriyor. Dev mali kuruluşlarla kamu yöneticileri arasındaki yakın ilişkiyi hedefliyor. “Dönen kapı” benzetmesini yapıyor. Dev yatırım bankalarının doğrudan ya da dolaylı şekilde nasıl mali kesimle ilgili politikaları belirlediklerini örnekliyor.Bir alıntı: “ABD mali sistemini tarafsız şekilde gözlemleyen bir Marslı, bu sistemin Goldman Sachs’ın tepe yönetimi ve onların adamları tarafından yönetildiği sonucuna varırdı.” Not: Goldman Sachs en büyük ve en etkili Wall Street kuruluşudur.Kamu otoritesi ile mali kesim arasındaki bu ortaklığı (“sembiyoz” diyor) kırmadan yapılacak reformlara başarı şansı vermiyor. Kedi ve ciğer özdeyişi bence anlattığı hikâyeye tam oturuyor. İsteyen karga-kılavuz boyutunu da ekleyebilir. Bizde örneği çoktur.
Küresel borsalar geçen haftayı sıkıntılı geçirdi. Halbuki Kasım’da başlayan alım dalgasının daha bir ayı bile dolmamıştı. Mali varlık fiyatlarının ekonominin temellerinden koptuğunu son dönemde çok tekrarladık. OECD kamuoyunda “zenginler klubü” diye bilinir. Tarihin ilginç bir cilvesi olarak Türkiye’de klubün eski üyelerinden biridir. Yılda iki kez “Ekonomik Görünüm” yayınlar. Kasım sayısı çıktı. Önemli bir çalışma, tahminlerini ayrı bir yazıda ele almak istiyorum.Bu kez piyasalar faiz kararını doğru tahmin etti. Para Politikası Kurulu gecelik faizi çeyrek puan düşürdü. Böylece Merkez Bankası’nın borçlanma faizi yüzde 6.5’a, fonlama faizli yüzde 9.5’a geldi. Faizde dibe ulaşıldı mı? Karar metni “gelişmelere bağlı” diyor. Ekim sonu banka kredileri stoğu açıklandı. Krizin ilk aylarında kredi hacmi nominal olarak düştü. Sonra yatay seyretti. Eylül’de biraz kıpırdadı. Ekim’de daha belirgin bir artış var. İç talebin canlanması açısından olumlu haberdir.Döviz kuru çok önemlidirDöviz kuru polemiği sürüyor. Başkan Yılmaz, bir konuşma sonrasında gelen soru üzerine Merkez Bankası araştırmasının sonuçlarına yönelen eleştirilere cevap verdi. Dün gazetelerde yer aldı. En azından bir konu açıklık kazandı. Başkan Yılmaz: “Türkiye’nin ihracatında kurdan kaynaklanan sorunlar yoktur demedik. Biz aklımızı peynir ekmekle yemedik. Aklımız başımızda. Ancak her şeyi kurun altına koyarak kolaycılığa kaçmayalım diyoruz.” Ege Cansen asla dayanamaz, mutlaka bu topa girer diyordum. Hürriyet’teki köşesinde döşenmiş: “Yağmurun tarıma faydası yoktur.” Ege’den okuyalım: “Atadan dededen çiftçisiniz. Hayatınız ekip biçmekle geçmiş. Yağmurun yağmadığı yıllarda mahsulün kıt, yağdığında bol olduğunu aynen görmüşsünüz. Yağmura rahmet demişsiniz. Yani Allahın en önemli iki vasfından biri olan ” bereket getirici, bağışlayıcı “ sözcüğünü uygun görmüşsünuz.Derken bir gün gazetelerde okumuşsunuz ki, Tarım Bakanlığı “bilimsel” bir araştırma yapmış, ve “yağmurun mahsule etkisi olmadığını” keşfetmiş. İşte o durumda ne hissederseniz, ben de “cari açıkla döviz kuru arasında ilişki yoktur” tezini savunan raporlar hakkında öyle hissediyorum.” Döviz kuruna müdahaleDalgalı kur rejimini kabul etmiş ülkelerde döviz kuruna açıkça müdahale eğilimleri güçlenmeye başladı. İlk hareket geçen ay Brezilya’dan geldi. Ülke parasının hızla değerlenmesini engellemek için sıcak paraya vergi koydu.Kısa süre içinde başka ülkeler izledi. Tayvan yabancıların yerli para cinsinden vadeli mevduatına kısıtlama getirdi. Ardından Hindistan, Endonezya, Tayland ve Kore’den sıcak paraya karşı uyarılar geldi. Önümüzdeki dönemde liste uzayacaktır. Bu arada Obama’nın açık taleplerine rağmen Çin’in parasını düşük değerli tutmakta direndiğini hatırlatırım. Şaşırtıcı değildir. Döviz kuru ekonominin en kritik fiyatıdır. Uzun vadeli büyüme stratejisinin temel araçlarından biridir. Spekülatörlere teslim edilmeyecek kadar önemlidir. Yani gerektiğinde kamu otoritesi döviz kuruna müdahale eder. Nokta.
John Hopkins Üniversitesi’nden Steve Hanke Türkiye’yi sık ziyaret eder. Mayısta Forumİstanbul’da aynı panelde yer aldık. İzmir’deki konuşması dün medyaya yansıdı. Başkakan Erdoğan’ı IMF’le anlaşmadığı için kutluyor. “IMF lobisinin” canı sıkılmıştır.ABD mali piyasalarında yeni bir balon oluştu mu? Fed Başkanı Bernanke de konuştu. “Varlık fiyatları normal, şişme görmüyorum” dedi. Arşive baktım. 2005 yılında konut fiyatlarında balon olmadığını söylemişti. Ne diyelim, hayırlısı...Para Politikası Kurulu bugün toplanıyor. Piyasanın “faiz toto” anketinden çeyrek puan indirim çıktı. Bugün alınacak karar para politikasının bundan sonraki seyri açısından önemli bir işarettir. Bana yarım puan indirim daha gerçekçi geliyor.Dış açık bilmecesiTürkiye’de döviz kuru tartışması hiç bitmez. Aniden alevlenir. Gene öyle oldu. Ankara’da yapılan toplantıda küçük çapta bir polemik yaşandı. Merkez Başkanı Yılmaz ve Devlet Bakanı Çağlayan’ın söylediklerinin ayrıntıları dün gazetelerde yer aldı.Tartışma Merkez Bankası’nın ithalat üzerine yaptırdığı bir araştırmadan kaynaklanıyor. Özeti şöyle: İthalat artışının esas nedeni döviz kuru değil, yapısal etkenlerdir. İlgilenenler Başkan Yılmaz’ın konuşma metnine internetten ulaşabilir.Ortadaki sorunu hepimiz biliyoruz. 2001 krizi sonrasında Türkiye çok kritik reformlar yaptı. Kamu maliyesi toparlandı. Enflasyon tek haneye indi. Küçümsenmeyecek bir büyüme ivmesi yakalandı. Ekonominin kırılganlığı azaldı.Ancak, bu olumlu resmi bozan bir başka gelişme daha oldu. Dönem boyunca ithalat ihracattan çok daha hızlı arttı. Bu da cari işlemler açığını kelimenin tam anlamı ile patlattı. Ekonomik istikrarı tehdit edebilecek düzeye tırmandırdı.Neden böyle oldu? Kamuoyu bu soruya cevap arıyor. İstikrar için ödenen bunca bedele rağmen dış açık sorununun giderek ağırlaşmasını anlamıyor. Nedenlerini öğrenmek, sorumlularını saptamak istiyor. Bence çok haklıdır.Kabahat kimde?Lafı uzatmaya gerek yok. Başlangıçtan itibaren, birbirinden çok net çizgilerle ayrışan iki farklı görüş oluştu. Farklı ortamlarda bu iki görüş çatışıyor. Aslında bunları da yakından biliyoruz.Bir kesim dış açığı aşırı değerli TL’ye bağlıyor. Kur düzeyinin ihracatı zorlaştırıp ithalatı teşvik ettiğini savunuyor. Neden olarak Merkez Bankası’nın faizleri yüksek tutmasını gösteriyor. Kabahat yanlış para politikasındadır diyor. Ben de bu kesimdeyim.Diğer kesim dış açığın para politikası hatalarına bağlanmasına karşı çıkıyor. Dış açığın oluşumunda döviz kurunun payının az, yapısal nedenlerin payının çok olduğunu söylüyor. Bekleneceği gibi, Merkez Bankası bu kesimde yer alıyor.Sanırım gerginliğin nedeni kavradınız. Araştırma masum değil. “Döviz kurunu bırakın, dış açığın esas kabahati ithal girdiyi tercih eden, kaliteli mal üretmeyen siz sanayicilerde” demeye getiriyor. Sanayiciler de itiraz ediyor. Siz ne yapardınız?
Ekim bütçe sonuçları açıklandı. On aylık faiz-dışı fazla 7 milyar TL, bütçe açığı 43 milyar TL çıktı. Maliye politikası sanıldığından daha sıkı duruyor. Bu konjonktürde bile bütçenin faiz dışı fazla verdiğine dikkat çekerim. TÜİK ve Merkez Bankası’nın beraberce hesapladığı Ekim tüketici güven endeksi yayınlandı. Tüketici güveni Aralık’tan Haziran’a kadar yükseldi. Temmuz’da düşüşe geçti. Ekim’de Nisan’ın altına indi. Diğer göstergelerle tutarlıdır. Küresel mali piyasalarda iyimserlik sürüyor. Borsaların biraz nefesi kesildi ama şimdilik düşüş eğilimi de gözükmüyor. Bu arada altın fiyatı da yükselmeye devam ediyor. Dün 1.130 doları gördü. Anlamakta zorlandığımı daha önce de yazmıştım.Ücretli istihdamı düşüyorHanehalkı İşgücü Araştırması Ağustos dönemi sonuçları TÜİK tarafından açıklandı. Hatırlatma: İstihdam ve işsizlik üç aylık ortalama şeklinde hesaplanıyor. Yani yayınlanan Temmuz, Ağustos ve Eylül’ü kapsıyor. Fiilen üçüncü çeyrek verisidir.Kısaca verileri özetleyelim. Toplam istihdam geçen yıla kıyasla 40 bin artışla 21.1 milyon kişiye yükseldi. Halbuki son bir yılda çalışabilir yaştaki nüfus (15+ yaş) 873 bin kişi arttı. Geri kalan 833 bin kişi ne oldu?Esas kötü habere gelelim. Tarım kesimi istihdamı 232 bin artışla 5.9 milyon kişiye yükseldi. Dolayısı ile tarım-dışı kesimlerde istihdam 192 bin kişi azaldı. “Tarımlaşma” diyebiliriz!Uzun süredir istihdam dinamiklerini anlamak için doğru göstergenin ücretli (bordro) istihdamı olduğunu vurguluyoruz. Orada durum kötü: Ücretli istihdamı geçen yıla kıyasla 140 bin azalarak 13.1 milyon kişiye geriledi.Bordro istihdamının 15+ yaş grubuna oranını mevsimlik etkiden arındırarak yakından izliyoruz. Ekonominin ne ölçüde iş imkânı yaratabildiğini ölçüyor. Geçen yıla kıyasla 0.7 puan düşerek yüzde 25.2’ye geriledi. Buna da “esnaflaşma” diyelim!İşsizlikte patlamaNüfus artarken tarım-dışı istihdam azalırsa işsizlik ne olur? Ne olacak, hızla tırmanır. Öyle oluyor. Geçen yıla kıyasla işsizler 927 bin artışla 3.4 milyon kişiye, dolayısı ile işsizlik oranı da 3.2 puan artışla yüzde 13.4’e yükseldi. Daha ilginç bir gelişme var. İşsiz sayısındaki artış 15+ yaş nüfusundaki artıştan 54 bin kişi daha fazladır. Devam edelim. İş bulsam çalışırdım diyen sayısı 155 bin kişi, tarım istihdamı 232 bin kişi arttı. Yani gerçekçi bir hesapla işsiz artışı nüfustan 441 bin kişi fazladır. Bu eğilim krizle birlikte belirginleşti. Teknik adı “katılım oranının” yükselmesidir. Teoride resesyon bu oranı düşürür. Türkiye’de ise yükseltiyor. Bence işsizlik oranındaki patlamanın yapısal nedenlerden kaynaklandığına işarettir. Çok kötü haberdir.
Euro Bölgesi için (16 ülke) üçüncü çeyrek büyüme verisi açıklandı. ABD gibi, Euro Bölgesi de resesyondan çıkmış. İkinci çeyrekten üçüncüye ekonomi yüzde 0.4 büyümüş. Bizdeki gibi bir önceki yıla kıyaslanınca milli gelir yüzde 4.1 küçülmüş. Resesyon alfabesi tartışmasına IMF Başkanı Strauss-Kahn da katıldı. Dünya ekonomisinde iki dipli bir resesyon öngörmediğini söyledi. Yani “W olmayacak” diyor. İlginç; meğer IMF de pembe gözlük takabilirmiş!Eylül dış ticaret miktar ve değer endeksleri TÜİK tarafından açıklandı. Miktar endekslerini izliyorum. Takvim ve mevsimlik etkiden arındırınca iki aydır yatay seyrediyor. Yeni eğilimler Ekim’den sonra belirginleşir. Yönleri çok önemli. Hazine’nin Ekim nakit gerçekleşmesi yayınlandı. Ekim’de Hazine 4 milyar TL faiz dışı fazla, 1 milyar TL nakit fazlası vermiş. On aylıkta ise 1 milyar TL faiz dışı fazla, 42 milyar TL nakit açığı var. Yıl sonu bütçe açığı hedefin altında kalabilir.Makroiktisat kitapları En yakınımdan “Üst üste amma teknik yazıyorsun, sıktı senin üçüncü çeyrek muhabbetin” eleştirisi geldi. Nasreddin Hoca hikayesi gibi, eleştiren haklı ama ama ben de haklıyım. Örneğin üçüncü çeyrek işsizliği yarın açıklanıyor. Salı günü yazmayacak mıyım?Bir süredir yeni çıkan iktisat kitaplarını yazmak istiyordum. Gene sıkıcı olabilir ama en azından teknik denemez. Pazar gününe uyar diye düşündüm. Gregory Mankiw’den arada söz ederim. İngilizce eğitim yapan üniversitelerde İktisada Giriş ve Makroiktisat kitapları yaygın şekilde okutuluyor. Ben de onları kullanıyorum. Kriz biraz eskitti ama genelde memnunum.G.Mankiw: Makroiktisat (Eflatun yay. Ankara 2009) nihayet Türkçe yayınlandı. Kitabın son (6’ncı) baskısı Prof.Dr. Ömer F. Çolak denetiminde özenle tercüme edilmiş. Baskısı da çok temiz olmuş. Öğrenci ve öğretim üyelerine duyurulur.Ö.F. Çolak ve A. Aktaş: Makro Ekonomik Göstergelerin Yorumlanması (Eflatun yay, Ankara 2009) iktisat eğitimi almamış geniş kitleye hitap ediyor. Ekonomiye meraklı tüm okuyucularıma tavsiye ederim.Dani Rodrik: Tek Ekonomi Çok Reçete (Eflatun yay. Ankara 2009, çev.N.Domaniç). okuyucularımın yakından tanıdığı Harvard’lı iktisatçının son kitabı. Küreselleşme, büyüme ve iktisat politikası ilişkilerini anlamakta çok yararlı olacaktır. İnternet siteleriSon olarak birkaç internet sitesi önermek istiyorum. Biri Seyfettin Gürsel’in yönettiği BETAM Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi: www.betam.bahcesehir.edu.tr. Her veriden sonra analizi yayınlanıyor.Diğeri EAF Koç Üniversitesi-TÜSİAD Ekonomik Araştırmalar Forumu: http://eaf.ku.edu.tr. Makro iktisat ve konjonktür ağırlıklı önemli çalışmalar yayınlanıyor. Toplantılar düzenleniyor. Üçüncüsü Prof.Ercan Uygur’un başkanlığında daha aktif olmaya başlayan TEK Türkiye Ekonomi Kurumu: www.tek.org.tr. Meslektaşlara arada sırada göz atlamalarını öneririm.
Dünyada varlık fiyatları yükselmeye devam ediyor. Mali piyasaların iktisatçıların karamsar tahminlerine kulak asmadıkları anlaşılıyor. Son baktığımda altın 1.100 doların üstüne çıkmıştı. Ne diyelim, hayırdır...Dün Moody’s bölge sorumlusu İstanbul’da bir toplantıda konuştu. Özetle, Türkiye ekonomisinin krizden etkilendiğini ama performansının bir yıl önce beklenenden daha iyi olduğunu söylemiş. Derecelendirme kuruluşlarına rağmen diye ekleyebiliriz.Ekim kapasite kullanımı verisi TÜİK tarafından yayınlandı. Geçen yılın hâlâ 4,9 puan altında ama eylülün 1,7 puan üstünde, beklenenden olumlu geldi. Ekimden itibaren sanayi üretiminin toparlanması ihtimali güçleniyor.Çeyrek verileriMerkez Bankası eylül ödemeler dengesini yayınladı. Böylece üçüncü çeyreğin bir verisine daha sahip olduk. Geriye istihdam ve milli gelir verileri kaldı. Ancak bunlar kesin sayılar değil, önümüzdeki aylarda revizyon göreceklerdir.Üçüncü çeyrekte (temmuz-eylül dönemi), başta turizm, görünmeyen gelirler yüksek seyreder. 2000 öncesinde üçüncü çeyrekte cari işlemler dengesi fazla verirdi. 2003’ten sonra yaz ayları da açığa döndü.Ekonomideki sert küçülme bu yıl üçüncü çeyreği fazlaya dönüştürür diyordum. Olmadı. İthalat ihracattan hızlı düştü ama yetmedi. Cari işlemlerde 1.5 milyar dolar açık oluştu.Geçen yıl üçüncü çeyrek açığı 8 milyar dolardı. 6.5 milyar dolar düzelme var. Dış ticaret açığında daralma daha büyük: 7.2 milyar dolar. Maalesef görünmeyenler fazlası 0,7 milyar dolar geriledi. Nedeni, turizmde gelir düşerken harcamanın artması.İlginç bir gelişme: İlk iki çeyrekte 6.5 milyar dolar fazla veren net hata noksan kalemi üçüncü çeyrekte ,4 milyar dolar eksiye döndü. Tefsir için biraz beklemeyi tercih ediyorum.Dış borç ödeniyorİlk dokuz ayın toplam dış açığı 8.6 milyar dolar oldu. Geçen yılın 36 milyar dolar açığına kıyasla 27 milyar dolar düşüş var. Aynı şekilde on iki aylık açık 14.6 milyar dolara geriledi. Geçen yıl 47.7 milyar dolardı: fark 33 milyar dolar.Bu arada yıllık bazda net hata noksan kaleminde 13.2 milyar dolar fazla oluştuğunu belirtelim. Yani net hata noksan kalemi dış açığın yüzde 91’ini finanse ediyor. Üstüne 9.4 milyar dolar doğrudan sermaye yatırımı geliyor. Döviz rezervleri de 6 milyar dolar azalıyor.Bu dövizler ne oluyor? Dış borçlar geri ödeniyor. 4.3 milyar dolar (TL tahvilleri dahil) kamu, 9.2 milyar dolar özel kesim, toplam 13.5 milyar dolar dış borç ödeniyor. Sanırım Moody’s bunu öngörmemişti.
İktisatçılar mali piyasaların mantığına bir türlü alışamıyor. Son birkaç güne bakalım. ABD’de işsizlik oranı yüzde 10’u aştı. Reel ekonomide toparlanmanın gecikeceğini gösteriyor. Şirket kârlarını olumsuz etkiler. Borsa için kötü haberdir.Tam tersi gerçekleşti. Borsalar zıpladı. Neden? Çünkü piyasa oyuncularının derdi şirket kârları değil, düşük faizler. Yüksek işsizlik faiz artışı riskini azaltıyor. Sıfır faiz ise spekülasyonu kolaylaştırıyor. Neticede borsalara alım geldi.Devam edelim. Aynı anda altın fiyatı da yeni bir rekor kırdı. Halbuki yüksek işsizlik düşük enflasyon demek. Yani enflasyondan korunma amaçlı altın talebinin gerilemesi gerekir. Tersine, talep artıyor. Buram buram spekülasyon kokuyor.G-20 ülkeleri ekonomi bakanları İskoçya’da toplandı. Bu kez G-20 içinde farklı görüşler belirginleşti. Dünya ekonomisi toparlandıkça çatlakların derinleşmesini bekleyebiliriz. Eşyanın tabiatına uygundur.Eylül verileriEylül sanayi üretimi dün TÜİK tarafından açıklandı. Geçen yıla kıyasla toplam sanayi üretimi yüzde 8,6, imalat sanayi üretimi yüzde 9,3 geriledi. Bir önceki aya kıyasla toplamda yüzde 0,2 düşüş, imalat sanayinde yüzde 2,7 artış var.Bir süredir vurguluyoruz. Bu yıl şeker ve kurban bayramlarında ay kayması yaşanıyor. Dolayısı ile eylül-aralık dönemi için aylık verileri bir önceki yılla karşılaştırırken mutlaka çalışılan güne göre düzeltmek gerekiyor.Düzeltme sayılara 2 puan olumlu katkı yapıyor. Yıllık düşüş toplam sanayide yüzde 6,4’e, imalat sanayiinde yüzde 7,4’e iniyor. Bir önceki ayla kıyaslayınca olumlu fark 5 puana çıkıyor. Toplam sanayide yüzde 4,8, imalat sanayinde yüzde 7,9 artış görülüyor.Ancak ağustostan eylüle sanayi üretiminde mevsimlik hızlanma söz konusudur. Takvim ve mevsim etkilerinden arındırılmış veriler bir önceki aya kıyasla toplam sanayinin yüzde 2,2, imalat sanayiinin yüzde 2,1 gerilediğini gösteriyor. Neticede, sanayi üretiminde beklenen canlanmanın eylülde gerçekleşmediği anlaşılıyor.Sanayi ve büyümeÜçüncü çeyreğin tümüne bakalım. Sanayi üretimi milli gelirin önemli bir öncü göstergesidir. Yani bize büyüme hızı hakkında fikir verir.Üçüncü çeyrekte geçen yıla kıyasla toplam sanayi üretiminde yüzde 8 düşüş var. Çalışılan gün sayısı ile düzeltince bu sayı yüzde 6,4’e iniyor. Son yılın eğilimleri sürerse, üçüncü çeyrekte küçülme hızı yüzde 5 civarında çıkar.Takvim ve mevsim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi bir önceki çeyreğe kıyasla her iki endekste yüzde 1,2 artıyor. TÜİK takvim ve mevsim etkisindan arındırılmış milli gelirin ikinci çeyrekte yüzde 7 arttığını hesaplamıştı. Üçüncü çeyrek de benzer çıkar.
Haftanın önemli haberi ABD’den geldi. İşsizlik oranının Ekim’de yüzde 10.2’ye yükseldiği açıklandı. 1983’ten bu yana en yüksek işsizlik oranıdır. Yüzde 10’ın aşılmasının bir an meselesi olduğu zaten biliniyordu. Gene de mali piyasaları salladı. Ücret-maaş karşılığı çalışanlar ABD’de istihdamın yüzde 90’dan fazlasını oluşturur. O nedenle bordrolu (payroll) istihdamı en kritik ekonomik göstergedir. Bilgi notu: son yıllarda artmasına rağmen Türkiye’de hâlâ yüzde 60’ın altındadır. Hızla artan işsizler Başkan Obama ve Demokrat Parti için kötü haberdir. Vatandaş yüksek işsizliğin faturasını daima iktidardaki partiye keser. Seçimlerde mutlaka cezalandırır. Geçen hafta yapılan ara seçimler bunu teyid ediyor. Dolayısı ile iktisat politikasını da siyaset belirliyor. Enflasyon, bütçe açığı, kamu borcu dinamiği, vs. ekonomik riskleri ikinci plana itiyor. Gevşek politikaları sürdürmeye zorluyor. Nitekim Fed daha uzun süre sıfır faize devam edeceğini açıkladı. Genetikle oynanıncaSon çeyrek yüzyılda genellikle biyolojide, özellikle genetik alanında gerçekleşen dönüşümün ekonomiye yansıması kaçınılmazdı. Doğal olarak, önce ilaç sanayini etkiledi. Mucizevi sonuçlar veren bir dizi ilaç piyasaya çıktı.Yeni nesil ilaçlardan birini ben de üç buçuk yıldır kullanıyorum. Prospektüsünü okuduğumda az kalsın vazgeçecektim. Muhtemel yan etkileri bir kitap dolduruyordu. Ama hastalığı denetim altına almakta çok başarılı oldu. Yaşamı onsuz düşünemiyorum.İlaç sanayini tarım kesimi izledi. Aşılama, eleme ve ıslah yöntemleri tarımda binlerce yıldır kullanılıyordu. Bu kez laboratuvarda tarım ürünlerinin genlerini değiştirme olanağı belirdi. Böylece varolan gıda ürünlerinin genetik olarak dönüştürülmüş varyantları üretildi. Örneğin elimize iki mısır tanesi alalım. Bakınca ayırdetmek imkansız. Halbuki biri doğal süreçlerde diğeri laboratuvarda evrilmiş. Temel vasıfları benziyor ama ayrıntılar farklı. Diyelim ki biri mısır üretimini vuran bazı böcek ve hastalıkları karşı bağışıklığa sahip. Ne yapacağız? Daha verimli, daha ekonomik, vs. deyip yeni mısırı kabullenecek miyiz? Ya şu anda bilinmeyen olumsuz yan etkileri varsa? Ne yapacağız? Türkiye bu konu ile yeni tanıştı. AB ülkelerinde yıllardır tartışılıyor. Zor kararBilimsel-teknolojik gelişme sayesinde verimlilikte ve oradan toplumsal refahta büyük artışlar mümkün oluyor. Ama bu ikili karşısında insanoğlu hep ikirciklidir. Refah artışını tereddütsüz ister. Ama teknolojik gelişmeye genellikle şüphe ile bakar.Piyasa ekonomisinde kâr dürtüsü işleri iyice karıştırır. Yeni teknolojiyi üreten firmaların kâr amacı ile bizden gerçekleri saklamasından korkarız. Üstelik korkmakta haklı olduğumuzu kanıtlayan vaka çoktur.Velhasıl Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) hakkında tavrımı belirlemekte zorlanıyorum. İyi denetlenmesi gerektiği kesindir. Ama, yasakçı usluba karşıyım. Teknolojik gelişmeyi örselemeyen piyasa çözümlerine inanırım. Doğrusu odur.