Euro bölgesini domuz gribinden önce sürdürülemez kamu açıkları ve yüksek borç vuruyor. Piyasa tedirginliği Yunanistan’dan İspanya’ya bulaştı. İrlanda, Portekiz ve İtalya sıradalar. Euro dışında ama İngiltere de baskıyı hissediyor. İlgi ile izliyoruz. Bankacıların yılsonu primleri İngiltere’yi çalkalıyor. Brown hükümeti bunlara özel vergi koymak istedi. Ama Başsavcı insan hakları hukuku ile çeliştiğini açıkladı. İlk kez duyuyorum: Bankacıların Yüksek Prim Hakkı! Acaba Türkiye’de nasıl olurdu?Siyasi partilerin kapatılmasına ilke düzeyinde karşı olduğum biliniyor. Hukukun üstünlüğü suçun bireyselliğini gerektirir. Bir partide suç işleyen kişiler varsa mahkeme onları cezalandırır. Parti kapatılamaz. Tavrımı tekrar açıklamak istedim.Olumlu işaretlerHaftanın son iki günü kelimenin tam anlamı ile bir haber patlaması yaşadık. Çoğunun ayrıntılarına bakmak gerekiyor. Bugün kısaca özetliyorum.Cari işlemler dengesi Ekim’de 670 milyon dolar fazla verdi. 2002’den bu yana ilk kez Ekim ayında anlamlı bir fazla var. Genellikle büyük eksiler çıkardı. Yıl sonu dış açık tahminleri aşağı çekilir.Dış dengede iyileşmeyi endekslerde izliyoruz. Ekim’de bir önceki yıla kıyasla ihracat miktar endeksi yüzde 10.7 arttı. İthalat miktar endeksi yüzde 1.6 geriledi. iyileşme kalıcı olabilir. Otomotivde Kasım sonuçlarını çıktı. Bir önceki yıl kıyasla üretim toplamda yüzde 30, otomobilde yüzde 31 arttı. İç piyasa satış artışı yüzde 4’ün altında kaldı. Yani üretimi ihracat canlandırmış.Finansal Çözümler Ltd.’in hesapladığı CNBC-e Tüketim Endeksi Ekim’de sert şekilde düştü. Son yayınlanan Kasım verisinde küçük de olsa bir kıpırdanma görülüyor. Başkan Yılmaz 2010 yılı kur ve para politikasını açıkladı. Faiz indirimi sonrasında süren mali istikrar ve düşen enflasyon Merkez Bankasını cesaretlendirmiş. Önümüzdeki dönemde para politikasının reel ekonomiye desteği artabilir.Hazine nakit dengesi Kasım sonuçları yayınlandı. Bütçe ile eşdeğerdir. Onbir aylık nakit açığı 47 milyar TL oldu. Yılsonu hedefinin altında kalabilir. Bu arada faiz dışı denge nihayet açık verdi: 3 milyar TL. O hedef de alttan ıskalanabilir. Üçüncü çeyrekte milli gelirTüm makro verilerin “ağababası” milli gelirdir. Perşembe günü üçüncü çeyrek milli geliri açıklanırken ilk iki çeyrek de aşağı yönlü revizyon gördü.Son hali ile, bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yılın üç çeyreğinde ekonominin küçülme hızı, sırası ile, yüzde 14.7, yüzde 7.9 ve yüzde 3.3 oldu. İlk dokuz aylık küçülme yüzde 8.4, yıllık (dört çeyrek için) yüzde 7.9 ediyor.Tahminimden iyidir. Yıllık küçülmeyi üçüncü çeyrekte revizyonlar dahil yüzde 8.3 hesaplamıştım. Fark mal-hizmet ihracatında karamsar kalmamdan kaynaklanıyor. Diğerlerini tutturdum. Yerim bitti. Kritik soru ile yetineceğim. Yıllık bazda küçülme durdu mu? Yani 2009’un son çeyreğinde büyüme başlar mı? Kesinlikle “evet” diyorum. Önümüzdeki yazılarda ayrıntılarına gireceğim.
Küresel mali piyasalarda havalar tatsız. İstanbul kendini ayrıştırmaya çalıştı ama başaramadı. Varlık fiyatlarında yapay şişme döneminin sonu olabilir. Bırakın artışı bu düzeyde tutunmaları bile başarı sayılır.Bu sabah saat 10’da üçüncü çeyrek milli gelir verileri yayınlanıyor. Aynı saatte Merkez Bankası Başkanı Yılmaz’ın basın toplantısı var. “2010 yılında kur ve para politikası” açıklanıyor. Çok önemli bir metindir.Ekim sanayi üretimi piyasaları şaşırttı. Geçen yıla kıyasla yüzde 3 civarında düşüş bekleniyordu. Halbuki toplam sanayi yüzde 6,5 imalat sanayi yüzde 6,6 arttı. Salı günü ihracat artışına ve Bayram’ın eylüle kaymasına dikkat çekmiştik. Takvim ve mevsim etkisi temizlenince oran düşüyor ama artıda kalıyor. Ayrıntısına bakacağım.Yunanistan vakasıZamanlama çok ilginçti. Derecelendirme kuruluşu önce Fitch Türkiye’nin kredi notunu yükseltti. Daha mürekkebi kurumadan Yunanistan’ın notunu indirdi. Yunanistan’da borsa çöktü, risk primi arttı vs.Devletler de batar mı? İki hafta önce, Dubai fırtınası koptuğunda sorduk. O bağlamda, 2009’da bütçe açığı milli gelirin yüzde 13’üne, borç oranı yüzde 135’e tırmanan Yunanistan’a işaret ettik. Ama soruyu cevaplamadık.İflas mekanizması devletlerde şirketler gibi işlemez. Varlıkları borçlarını karşılamayan şirkete alacaklıları el koyar. İflas halinde şirket ya fiilen ortadan kalkar ya da sahibi değişir. “Batma” sözcüğü uygundur.Devlet için durum farklıdır. Bir yöntem borcunu ödemeyeceğini ilan etmesidir. Moratorium denir. Döviz borçlarında yaygındır. Yakın geçmişte Rusya ve Arjantin örnekleri var. Faturayı yabancı alacaklılar öder. Bazen akılcı hatta yararlı bile olabilir.Yerli para ile borçlar daha kolaydır. Banknot matbaası çalıştırılır. Borç enflasyonla ödenir. Bu kez yerli alacaklılar sıkıntıya düşer. Bu süreç genellikle hiperenflasyonla sonuçlanır. Ekonomi hasar görür ama batmaz.Yunanistan’ı özel kılan ikinci yolun kapalı olmasıdır. Çünkü borcu kendi parası euro ile ama euro basma yetkisi yok. Moratorium ilan edebilir. Ancak bu durum euro’yu kullanan diğer ülkeleri de olumsuz etkiler. Yunanistan ne yapacak? Bu ilginç konuya geri döneceğim.Konferans haberleriBugün iki konuşma için Ankara’ya gidiyorum. Önce Rekabet Kurumu’nun perşembe konferansçısıyım (konferans salonu, saat 15.30. Tahmin edileceği gibi, rekabet konuşacağız.Diğerini Eflatun Yayınevi ve TEPAV Girişimcilik Enstitüsü düzenliyor. TOBB Üniversiesi senato salonunda saat 18.30’da küresel kriz ve Türkiye ekonomisi tartışacağız.Ankara’dan bir başka haber. Türkiye Ekonomi Kurumu 80’inci Kuruluş Yılı Kutlama Etkinliği “Küresel Bunalım ve İktisat Eğitimi” başlığını taşıyor. Mesleğin ağır topları katılıyor: Cumartesi tam gün AÜ-ATAUM salonu, Cebeci.
Mali piyasalar haftaya olumlu bir ruh hali ile başlamadı. Altındaki yükseliş aniden tersine döndü. Gelişmiş ülke kamuoyları bankacıların yıl sonu primlerine odaklanmış durumda. İstanbul borsasında ise kâr realizasyonundan bahsediliyor.TÜİK bugün Ekim sanayi üretimini açıklıyor. Geçen yıla kıyasla küçük bir düşüş bekleniyor. İki hususu hatırlatalım. Ekim ihracatı yüksek çıktı. Sanayi üretimini etkiler. Ayrıca bu yıl Şeker Bayramı Eylül’e kaydığı için bir gün fazla çalışıldı.Esas önemli veri Perşembe günü geliyor. Üçüncü çeyrek milli geliri açıklanıyor. Büyümenin eksi çıkacağı konusunda bir tereddüt yok. Ne kadar eksi, onu merak ediyoruz. Bu arada ilk iki çeyrek verileri de revize edilecektir.Üç kritik konuSon aylarda dış ticaret verilerine daha yakından bakmak gereğini duyuyoruz. Ama nedeni geçmişten farklı. Eskiden derdimiz dış açığın büyüklüğü idi. Ekonomideki sert küçülme o sorunu halletti. Teşbihte hata olmaz derler, hasta ölünce hastalık bitti. Şimdi dış ticaret verileri aracılığı ile toparlanmanın dinamiklerini çıkarmaya çalışıyoruz. Son çeyrek büyümesi ve ekonominin 2010 performansı açısından üç kritik konu öne çıkıyor. İlki, genel konjonktürdür. Toparlanma başladı mı? Nasıl bir toparlanma oluyor? Son çeyrekte büyüme artıya geçer mi? Sadece bir ay gecikme ile yayınlanan ihracat ve ithalat verileri yararlı öncü göstergelerdir.İkincisi dış taleptir. İhracatın, özellikle kısa dönemde, küresel talep koşullarındaki değişime duyarlılığı çok yüksektir. Başta AB ülkeleri, Türkiye’nin dış pazarlarında bir canlanma ihracat verilerine derhal yansır.Üçüncüsü iç taleptir. Son bir yılda TL’nin değeri fazla değişmedi. Enerji ve hammadde fiyatları da nispeten sakin seyretti. Dolayısı ile iç talebin gücü ithalatın temel belirleyicisi oluyor.Ekim verileriEkim dış ticaret sayıları ne diyor? Dış taleple başlıyorum. İhracat geçen yıla kıyasla yüzde 3.9 artarak 10.1 milyar dolar oldu. Parite, takvim ve mevsim etkilerini temizledikten sonra yüzde 4.9 eksiye dönüşüyor. Son bir yılın en küçük düşüşüdür. Dış talebin canlandığını düşündürüyor. İç taleple devam edelim. İthalat geçen yıla kıyasla yüzde 15.2 azalarak 12.7 milyar dolar oldu. Parite, takvim ve mevsim etkilerini temizledikten sonra düşüş oranı yüzde 22.7’ye tırmanıyor. Son bir yılın altında ama hâlâ yüksek bir sayıdır. İç talepte durağanlığı gösteriyor.Bu sayılar iki nedenle umut veriyor. Bir: Son çeyrekte pozitif büyüme ihtimali artıyor. Büyümenin gücü dış talebin bundan sonraki seyrine yakından bağlıdır. İki: Toparlanmaya rağmen dış açığın makul düzeyde kalabileceğini gösteriyor. Çok olumludur.
ABD’de Kasım tarım dışı istihdamı yayınlandı. İstihdam arttı mı? Hayır, azaldı. Ama son 23 ayın en küçük düşüşü gerçekleşti. İstihdamın iki yıl sonra yatay seyre geçmesi ihtimali bile mali piyasaları sevindirdi. “Züğürt tesellisi” denir. Bernanke’nin Fed Başkanlığı’na yeniden atanması için Senato’nun onayı gerekiyor. Komisyon üyelerinin sert eleştirileri medyaya yansıdı. Senatörler Bernanke’yi fena hırpalıyor. Çok ayıp! Olur mu, siyasetçi bürokrata hesap sorabilir mi? Derecelendirme kuruluşu Fitch Türkiye’nin kredi notunu BB eksiden BB artıya yükseltti. Bir ay önce pozitif izlemeye almıştı. Türkiye’nin kredi notunun ekonominin gerçeklerini yansıtmadığı bir süredir söyleniyordu. “IMF lobisinin” canı sıkılmıştır.Ekim dış ticaret verileri TÜİK tarafından yayınlandı. Geçen yıla kıyasla Ekim’de ihracat yüzde 4 artarken ithalat yüzde 15 düştü. Dolayısı ile dış ticaret açığı yarıya indi. Beklediğimden daha iyi duruyor. Ayrıntıları bir yazı gerektiriyor.Yüksek bekleniyorduKasım enflasyonu Cuma akşamı çıktı. TÜİK yılbaşından itibaren enflasyon ve dış ticaret verilerini saat 17 yerine 10’da açıklayacak. Doğrusu budur. Sıra Merkez Bankasında; ödemeler dengesi de sabah yayınlanabilir. Kasım’da tüketici fiyatlarında nisbeten yüksek bir artış bekleniyordu. Kendi tahminime baktım. Yüzde 1.1 demişim ama 0.2 puan yukarı çıkar diye not düşmüşüm. Bu açıdan sürpriz bir sonuç gelmedi.Tüketici fiyatları -TÜFE- yüzde 1.3 arttı. Geçen yılın 0.4 puan üstündedir. Yıllık enflasyon aynı oranda artarak yüzde 5.5’a tırmandı. Nisan’dan bu yana yıllık TÜFE enflasyonu yüzde 6’nın altında seyrediyor. Bu da tarihi bir rekordur.Üretici fiyatları -ÜFE- yüzde 1.3 arttı. Geçen yıl sıfır olmuştu. Yıllık artış yüzde 1.5’a yükseldi. Nisan-Ağustos döneminde yıllık ÜFE eksi seyretmişti. Sonbaharda sert düzeltme bekliyordum. Şimdilik yumuşak gidiyor. Daha önce yazdım ama bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Merkez Bankası enflasyonun açıklanmasından hemen sonra “Fiyat Gelişmeleri” raporunu yayınlıyor. Ana eğilimleri özetliyor. Kısa bir analiz yapıyor. Meraklılara tavsiye edilir. Düşük enflasyona devamEkim’de enflasyon yüksek çıkınca sormuştuk: TÜFE’de düşüş eğiliminin sonuna gelindi mi? Yani enflasyonda yeniden artış eğilimi başladı mı? Cevabımız ‘hayır’ oldu. İki önemli göstergeye dikkat çektik.Özel Kapsamlı Tüketim Göstergeleri -ÖKTG- para politikasının etki alanı dışındaki fiyat hareketlerini temizliyor. Örneğin enerji, gıda, içki, tütün ve altını hariç tutan yıllık ÖKTG-I yüzde 4’ün altına Nisan’da indi. Kasım’da yüzde 3.9 çıktı. Artış işareti görülmüyor.Kiralar talep fazlası kökenli enflasyon baskısını iyi yansıtır. Her ay kontrol ediyoruz. Yıllık kira enflasyonu Mayıs 2007’den bu yana geriliyor. Kasım’da 2003 bazlı seride ilk kez yüzde 5.4’le TÜFE’nin de altına indi. Bu olumlu etkilere rağmen yıllık TÜFE az da olsa arttı. Temel neden nisbi fiyatlarda gerçekleşen değişimdir. Gıda fiyatlarının tüm dünyada yükselmesi en önemlisidir. Petrolün 70 dolara oturması, altının fırlaması ve içki-sigara vergi artışları diğerleridir.
Bana sorarsanız virüsler arasında en dirençlisi spekülasyon virüsü derim. Hastalığa karşı etkili bir aşının olmadığı anlaşılıyor. Baksanıza, Dubai, Yunanistan, altın fiyatı vs. hiçbir kötü haber mali piyasaların iyimserliğini bozamıyor. Hayırlısı demekle yetiniyoruz.Finansal Çözümler Ltd. tarafından hesaplanan CNBC-e tüketim endeksleri açıklandı. Hurşit Güneş, “En yararlısı Tüketim Eğilimi Endeksi’dir” diye uyardı. Kasım’da gene geriledi. Mart’tan bu yana en düşük değere indi. Özel tüketim cephesi çok parlak durmuyor.TÜİK 2009 tarım üretimi tahminlerini yayınladı. Bu yıl mahsul iyi duruyor. Tahıl üretiminde yüzde 14.6; meyve üretiminde yüzde 1.5 artış, buna karşılık sebze üretiminde yüzde 1.9 azalma var. Tarımın büyümeye katkısı pozitif olur.Mutlak yoksullukTürkiye’de gelir dağılımı ve yoksulluk üzerine güvenilir veri üretimi yenidir. Kayıt dışı ekonominin ve vergi kaçağı veri toplamayı zorlaştırıyordu. Zaten konu hükümetlerin de fazla hoşuna gitmezdi.Son dönemde bir ilerleme görülüyor. Fiyat endeksleri için geliştirilen Hanehalkı Bütçe Anketi bu amaçla kullanılabilir hale getirildi. Nüfus ve istihdam verilerinin toplanması düzeldi. Neticede daha güvenilir sonuçlar ortaya çıktı.TÜİK ilk yoksullluk çalışmasını 2005’te yayınladı. Her yıl yeniliyor. 2002-2008 dönemini karşılaştırma olanağını veren son sonuçlar dün açıklandı.Yoksulluğu nasıl ölçebiliriz? Bir dizi uluslararası standart oluştu. Önce açlık sınırına (gıda yoksulluğu) bakılıyor. Ardından kişi başına günde 1 dolar, 2.15 dolar ve 4.3 dolar düzeyleri geliyor. Hesap satın alma gücü paritesi ile yapılıyor (2008’de 1 dolar = 0.983 TL). TÜİK ayrıca gıda-dışını da kapsayan genel bir yoksulluk ölçüsü kullanıyor.Türkiye’de açlık sınırının altındaki nüfus oranı düşüktür: 2008’de nüfusun binde 5’i (374 bin kişi). 1 doların altında kimse kalmamış. 2.15 dolar açlık sınırı ile çakışıyor. 4.3 dolarda nüfusun yüzde 6.8’i yer alıyor. Genel yoksulluk oranı ise yüzde 17.1 çıkıyor. Tümünde 2002’ye kıyasla ciddi iyileşme görülüyor.Nispi yoksullukYukarıdakilerin hepsi mutlak yoksulluk ölçüleridir. Doğal olarak milli gelir ve tüketim arttıkça bu eşiklerin altında kalan nüfus miktarı da düşüyor. Ekonomik büyüme ve zenginleşme mutlak anlamda yoksulluğu azaltıyor.Refah dağılımı açısından önemli olan ise nispi yoksulluktur. TÜİK onu da ölçüyor. En yüksekten en düşüğe yapılan sıralamanın tam ortasında yer alan kişinin yüzde 65’ini eşik alıyor. Altında kalanlara “göreli yoksul” diyor.Orada ciddi sorun var. Göreli yoksul oranı 2002’de yüzde 14.7’den 2008’de yüzde 15.1’e çıkıyor. Üstelik, kent-kır uçurumu derinleşiyor. Kentte göreli yoksul oranı 2002’de yüzde 11,3’ten 2008’de yüzde 8’e iniyor. Kırda yüzde 19,9’dan yüzde 31’e tırmanıyor.Araştırmada ilginç başka ayrıntılar da var. Eğitim, çocuk sayısı, istihdam özellikleri vs. ile yoksulluğun bağı kuruluyor. Maalesef yerim kalmadı. Son olarak, bulguların kriz öncesi yıla ait olduğunu hatırlatırım.
Dubai’de patlayan mali fırtına sonrasında dünya borsalarının yeni haftaya nasıl başlayacağı çok merak ediliyordu. Dün Asya’nın etkilenmediği, borsaların yükseldiği görüldü. Avrupa’da yavaşlayarak da olsa düşüş sürdü. Amerika sıkıntılı açıldı.Dubai olayı yerel bir fırtına mı? Yoksa yeni bir küresel mali depreme dönüşebilir mi? Herkes bu sorulara cevap arıyor. Diğer bölgelere bulaşıcılık derecesini kestirmeye çalışıyor.İlk tepki Birleşik Arap Emirlikleri Merkez Bankası’ndan geldi. Bayram tatiline rağmen bir açıklama yaparak bölge bankalarını destekleyeceğini açıkladı. Bankalardan mevduat çekilmesine karşı önemli bir tedbirdir.Bugün TİM kasım ihracatını, cuma günü TÜİK Ekim dış ticaretini açıklıyor. Kasım enflasyonu perşembe yayınlanıyor. Konjonktür açısından üçü de önemlidir.Faizi borçla ödemekDubai’deki sorunlar medya tarafından pertavsız altına alındı. İki kuruluş var: Dubai World ve Nakteel. İlki ikincisinin sahibi. Nakteel palmiye biçimindeki ünlü yapay adaları kuran büyük bir gayrimenkul geliştirme şirketi. İnşaatları borçla yapıyor. Bittikten sonra binaları satıyor ve borcunu geri ödüyor.Gayrimenkul işlerinin yüksek kârlılığı Türkiye’den biliniyor. Ancak aynı zamanda ciddi riskler taşıyor. Biri derhal akla geliyor. Proje bittiğinde emlak talebi ve fiyatları ne olacak? Arz fazlası, ekonomik kriz vs. halinde binalar üreticinin elinde kalıyor.Bu noktada borcun vade yapısı devreye giriyor. Borcu konjonktür riskini kapsayacak kadar uzun vadeli olan şirket emlak piyasasının toparlanmasını bekleyebiliyor. Kötü dönemi bir şekilde atlatıyor.Ne var ki, vade uzadıkça kredi bulmak zorlaşıyor ve pahalılaşıyor. O zaman şirket risk alıyor. Borcu nasıl olsa çeviririm diyor. Uzun vadeli projeyi kısa vadeli borçla finanse ediyor. Ama emlak piyasasını vuran koşullar kredi piyasasını da kurutuyor.Borcu çevirmek sadece anapara ödemesini geciktirmek değildir. Faiz için ek borçlanma gerekir. Kıyamet orada kopar. Nakit akımını iyi yönetemeyen kuruluş, bilançosu sağlam olsa bile iflas ihtimali ile karşı karşıya kalır.Yanlış tabloyu yollayıncaPazar günü araç parkındaki gelişmeleri yazdım. Ancak büyük bir hata yapmışım. Gazeteye hazırladığım özet tablo yerine üzerinde çalışılmamış ham verileri yollamışım. Dolayısı ile tablo metinde söylenenleri yansıtmıyordu. “Sakınan göze çöp batar” derler. Yazıda tablo ya da grafik varsa kırk defa kontrol ederim. Anlaşılan üstüme Bayram rehaveti çökmüş. İlgili “Murphy kanunu” hemen çalışmış. Yanlış tablo gitmiş.Doğrusu aşağıdadır. Eksik olan son üç sütundu: 2009’da araç sayısındaki artış, 2000’e kıyasla araç parkında artış oranları ve İstanbul’un araç parkındaki payı. Okuyucularımdan özür diliyorum.
Önce dev Amerikan bankaları batma noktasına geldi. Teoriye göre, özel şirketlerin iflası kapitalizme güç veriyordu. Ama pratik farklı gelişti. Bir iki kurbandan sonra geri kalanların batmak için çok büyük olduğuna karar verildi. Fatura vergi mükellefine çıkartıldı.Ya devletler? Piyasa ekonomisinin yeni kuralları onları da kapsayacak mı? Konu aniden alevlendi. Herkes soruyor. Patlayan gayrimenkul balonu Dubai’yi batırır mı? Yoksa petrol zengini komşusu Abu Dabi faturayı üstlenmeyi kabul eder mi?Komşuda da sorunlar büyüyor. Euro üyesi Yunanistan’da bütçe açığı milli gelirin yüzde 12’sine tırmandı. 2011’de kamu borcunun milli gelire oranının yüzde 135’i görmesi bekleniyor. Acaba Almanlar kurtarmaya yanaşır mı?Bayram tatili bizim piyasaları Dubai fırtınasının ilk dalgasından korudu. Ama arkası geliyor. Salı günü mali piyasalar işbaşı yapacak. Çalkantılı günlere hazır olun. Araç sayılarıArefe günü ailenin bir bölümü Ankara’dan İstanbul’a geldi. E-5 otoyolundaki araç kalabalığını onlar anlattı. Trafik sıkışınca eskiden Beyoğluna benzetirdik. İstiklal Caddesi araçlara kapandı. Yerini bizim yakada Levent yada Maslak aldı. Bir de dönüşü var. Yarın akşam otoyolda büyük bir yoğunluk yaşanacaktır. Yola geç çıkanlar çok sıkıntı çekecek, son kilometrelerde saatler boyunca bekleyecektir. Ama bana Bayram günü için yazı konusu çıktı. Bir başka bayramda Türkiye’de otomobilin serüvenini yazmıştım (22 Ekim 2006). Son verileri aşağıdaki tabloya koydum. 2000 sonunda Türkiye’te trafiğe kayıtlı 8.3 milyon araç vardı. Bunun 4.4 milyonu otomobil, 800 bini kamyonet, 3.1 milyonu motosiklet ve traktör dahil diğer araçlardı. Eylül sonunda araç parkı 14.2 milyona, otomobil 7 milyona, kamyonet 2.1 milyona, diğer araçlar 5 milyona yükseldi. Kamyonet yüzde 174, otomobil yüzde 59 arttı. Bu sayılardan 2001 sonrasının otomotiv sektörünü için iyi geçtiğini anlıyoruz. Araç sayısında İstanbul’un ezici ağırlığı da son satırda izleniyor. Otomobillerin yüzde 25’i, kamyonetlerin yüzde 23’ü İstanbul’da trafiğe çıkıyor. Fakirleştik mi? 2009 üçüncü çeyrek büyümesi daha açıklanmadı ama eksi geleceği konusunda bir tereddüt yok. En iyimser hesapla bile, yılın ilk üç çeyreğinde sabit fiyatlarla ekonominin yüzde 9 civarında küçüldüğü biliniyor. Dolar cinsinden daha kötü bir rakam çıkıyor.Üretimdeki bu sert düşüş manşetlere “şu kadar fakirleştik” diye yansıyor. İtiraz edemeyiz. Bu yıl daha az üretim ve ithalat yaptığımız, daha az araç aldığımız kesin. Ama trafikteki araç sayısı bu yıl da artıyor.2009’da değişime bakalım. Toplamda 441 bin, otomobilde 231 bin, kamyonette 110 bin, diğer araçlarda 100 bin artış var. Yani araç sayısına göre bu yıl zenginleşmişiz. Görüldüğü gibi, üretimin düşmesi, işsizliğin artması, resesyon, kriz, vs. hiç bir şey Türkiye insanının araba sevdasını etkilemiyor. Bayram dönüşü trafikte saatlerce beklemeyi göze alanların sayısı en zor koşullarda bile artıyor. Krizden sonra pazar büyüdü 2000 8.320.449 4.422.180 794.459 2001 8.521.956 4.534.803 833.175 2002 8.655.170 4.600.140 875.381 2003 8.903.843 4.700.343 973.457 2004 10.236.357 5.400.440 1.259.867 2005 11.145.826 5.772.745 1.475.057 2006 12.227.393 6.140.992 1.695.624 2007 13.022.945 6.472.156 1.890.459 2008 13.765.395 6.796.629 2.066.007 2009* 14.206.303 7.027.524 2.175.875* Eylül itibarıyla
ABD üçüncü çeyrek büyüme tahmini aşağı çekildi. Daha önce üçüncü çeyrekte bir önceki çeyreğe göre yüzde 3.5 büyüme hesaplanmıştı. 1 puan revizyon yapıldı. Büyüme hızı yüzde 2.5’e indi. Neden olarak özel tüketim artışının yetersizliği ve artan ithalat gösterildi.Kriz sırasında çöken hammadde fiyatlarında son dönemde yaşanan sert artış küresel ekonomi için yeni bir tehdit mi? Citibank’ın yeni bir raporu bu ihtimali araştırıyor. Spekülatörler büyük risk aldı, hesap tutmazsa büyük zararlar yazılacak diyor.Takvim ve mevsim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi TÜİK tarafından yayınlandı. Eylülde sanayi üretiminin az da olsa (yüzde 0.3) azaldığı anlaşılıyor. Kendi hesaplarımı 10 Kasım’da yazdım. Aynı yönde çıktı.Mali krizin kısa hikayesiMali krizde Amerikan bankaları başrolü oynadı. En önde mali kesimin kalbi Wall Street’in dev yatırım bankaları geliyordu. 2007 sonbaharına kadar her şey güllük gülistanlık duruyordu. Sonra yavaş yavaş tatsız gerçekler ortaya çıkmaya başladı.Önce sorun düşük kaliteli ipotek kredilerinden ibaret sanıldı. Toplam kredi hacmi içinde bunların payının düşüktü. Korkacak bir şey yok, bu bir likidite krizi dendi. 2008’in ilk yarısı hasarla da olsa geçiştirildi.Ama yürümedi. 2008 sonbaharında “tüm krizlerin ağababası” patladı. Fannie Mae, Freddie Mac, Lehman Biraderler, AIG vs. dev kuruluşlar domino taşları gibi çöküverdi. Mali sistemin erimesi ancak devletin çok büyük kaynak aktarması sayesinde engellendi.Ona rağmen, bankaların borsa değerleri 2009’un ilk çeyreğinde de düşmeye devam etti. Dibe ancak martta vurdular. O tarihten sonra aynı derecede ilginç bir başka gelişme yaşandı. Bankaların borsa değerleri yükselişe geçti.Bankaların borsa değeriNew York Times’ta geçen hafta bu hikayeyi özetleyen çok hoş bir hesap gördüm. Sizlerle paylaşmaya karar verdim. ABD’nin en büyük 29 bankasını alıyor. Bunların toplam ve tek tek borsa değerlerini Ekim 2007’den itibaren izliyor.29 dev mali kuruluşun toplam borsa değerleri aşağıdaki grafikte görülüyor. Ekim 2007’de 1.9 trilyon dolarla zirveye vuruyor. Sonraki üç ay geriliyor. Şubat-Temmuz arasında dalgalanarak 950 milyar dolara iniyor. Zirvenin tam yarısı ediyor.Ağustos-Ekim döneminde tekrar 1.1 trilyon dolara tırmanıyor. Ardından çöküş geliyor. Mart 2009’da 29 dev bankanın toplam borsa değeri sadece (sıkı durun) 290 milyar dolar. Dip noktada zirveye kıyasla bu kuruluşların değer kaybı 1.6 trilyon dolar.Birkaç ayrıntı verelim. Başlangıçtaki 29 dev mali kuruluştan borsa değeri 307 milyar dolar olan 7’si bu süreçte yok oluyor. Geri kalan 20 kuruluştan üçü iki yıl sonunda değerinin yüzde 80’den fazlasını kaybediyor. Sadece ikisinde cüzi artış görülüyor. Mart 2009 sonrasındaki artışın sürdürülebilir olup olmadığı konusuna hiç girmiyorum.Okuyucularımın mübarek Kurban Bayramı’nı kutlarım.