Şubat enflasyonu cuma günü yayınlandı. Pazar yazısında değerlendirecektim. Maalesef yazı akışını tutturamadım. Ocak dış ticareti çıktı. Enflasyon bugüne kaldı. Gecikme için okuyucularımdan özür diliyorum. Şubat’ta aylık TÜFE ve ÜFE sırası ile yüzde 0.43 ve yüzde 0.95 oldu. Piyasa beklentisine kıyasla ilki biraz ikincisi bayağı yüksek kaldı. Yıllık enflasyon her iki endekste de çift haneye tırmandı. Aynı sıra ile yüzde 10.16 ve yüzde 10.13 çıktı.Tek gözlemden genellemeye gitmenin tehlikelerini her fırsatta hatırlatıyoruz. Aylık verilerde ciddi rastlantısal ya da geçici sapmalar oluşabilir. Ama her yeni veride eğilimler hakkında ek bilgiler bulabiliriz. Kur ve enflasyonOcak enflasyonu da beklenenin çok üstünde çıkmıştı. Yılın ilk iki ayı toplamında TÜFE ve ÜFE artışı sırası ile yüzde 1.4 ve yüzde 0.9 bulunuyor. Halbuki aynı dönemde büyük dış kaynak girişi ile birlikte döviz kuru aşağı gitmişti. Karşılaştırmayı “0.5 dolar + 0.5 euro” döviz sepeti aylık kur ortalamaları ile yapıyorum. Aralık’tan Şubat’a (iki ayda) TL yüzde 3.2 değer kazanmış. Buradan döviz kurunun enflasyona düşüş yönünde ciddi katkı yaptığını anlıyoruz.Hesabı sürdürelim. Tüm fiyatlar dövize endekslenmiş olsa iki aylık enflasyon yüzde - 3.2 çıkarmış. Fiili enflasyon ise yüzde 1.4 olmuş. Buradan döviz kuru dışındaki etkenlerin iki ayda fiyatlar genel düzeyini yüzde 4.6 artırdığını kestiriyoruz.Konuya neden buradan girdik? Uluslararası mali piyasaların yeniden türbülans ortamına sürüklendiği gözleniyor. Geçen ilkbaharda yaşanan ilk provada kısa süre içinde TL’deki değer kaybı yüzde 25’i gördü. Dolayısı ile önümüzdeki dönemde enflasyondaki düşüşe döviz kurundan destek yerine köstek beklemek gerekiyor. İşimiz kolaylaştıNeyse ki “tek parçalı bikini” muadili “örtük” politika uygulaması geçmişte kaldı. Enflasyon hedeflemesi rejimi işimizi kolaylaştırıyor. Çünkü analiz açısından hayati bir girdi olan Merkez Bankası’nın kendi içsel enflasyon tahmini açıklanıyor.Yılbaşında Merkez Bankası 2007 sonu TÜFE artışını yüzde 70 olasılıkla yüzde 6.6 ile yüzde 3.6 arasında (orta nokta yüzde 5.1) öngördü. Ocak enflasyonunu değerlendirirken bu tahmini iyimser bulduğumu söyledim. Şubat verileri bu kanımı güçlendirdi. 2008’e ve genel eğilime bakışta benzer düşünüyorum. Ama 2007 takvim yılı için orta noktası yüzde 5.1 olan bir tahmin aralığı bence gerçekçi durmuyor. Bir sonraki enflasyon raporunda tahmin aralığında yukarı revizyon bekliyorum.
Ocak dış ticaret verileri TÜİK tarafından yayınlandı. Aslında yılın ilk ayı dış ticaret açısından fazla bilgi taşımaz. Üstüne üç yıldır Kurban Bayramı aynı aya rastlıyor. Normal koşullarda göz atmakla yetinirdik.Ancak bu kez durum biraz farklı. İki neden öne çıkıyor. Birincisi, Aralık’ta ithalat bir önceki yıla kıyasla gerilemişti. Haklı olarak bir hesap hatası ihtimali gündeme geldi. Eski verilerde yapılacak revizyon bekleniyordu. Diğeri doğrudan konjonktür analizi ile ilgilidir. Bir süredir iç talebin gevşemeye başladığı yönünde işaretler artıyor. Ama boyutu tam kestirilemiyor. İthalatın en güvenilir öncü gösterge olduğunu söyleyebiliriz. 2006 verilerinde revizyonİlki ile başlayalım. Ocak sonunda açıklanan Aralık ithalatı 11.5 milyar dolarla bir önceki yılın yüzde 1.3 altında çıkmıştı. 2006 yılı toplam ithalatı 137 milyar YTL olmuştu. Aynı şekilde Aralık ihracatı 8.4 milyar dolar ve 2006 ihracatı 85.1 milyar dolar açıklanmıştı. Şubat sonunda 2006 yılının hem ihracat hem ithalat verilerinde revizyona gidilmiş. Aralık ithalatı 11.79 milyar dolar olmuş. Fark 260 milyon dolar. Revizyon sonrasında bir önceki yıla kıyasla Aralık’ta ithalat yüzde 0.9 artmış oluyor. Diğer aylardaki revizyon toplamı 30 milyon dolar tutuyor. Neticede yıllık ithalat 290 milyon dolar artışla 137.3 milyar dolar olarak kesinleşiyor. İhracat için Aralık’ta 76 milyon dolar, 2006 toplamında 137 milyon dolar tutarında revizyon yapılmış. Neticede yıllık ihracat 85.3 milyar dolara yükselmiş. Buna göre dış ticaret açığı da 152 milyon dolar yükselerek 52.04 milyar dolar çıkıyor.Bu yıl yapılan revizyon geçmişe kıyasla büyük mü? 2005’in verilerine baktım. İthalatta 303 milyon dolar, ihracatta 153 milyon dolar, dolayısı ile dış ticaret açığında 200 milyon dolar revizyon yapılmış. Üçü de 2006’dan daha yüksekmiş. İç talepte gevşemeAralık’ta ithalat ani ve sert bir fren yapmıştı. Bu eğilimin sürmesi halinde 2007’de ithalat 125 milyar dolara gerilerdi. İthalatta yüzde 10’luk bir düşüş ise büyüme hızını sıfıra hatta eksiye çekerdi. Yani ağır bir resesyon demekti. Bu ise diğer göstergelerle tutarlı değildi. Yılbaşında verdiğim nisbeten karamsar senaryoda bile 2007’de ithalatın sabit kalmasını öngörmüştüm. Makulu bu dönemde ithalat artış hızının pozitif ama azalarak gitmesidir. Nitekim Ocak ithalatı 2005’e kıyasla yüzde 18.3 arttı. Öte yandan, 2006 başının özel koşullarını unutmayalım. Örneğin ay ortasındaki bayram tatili ekonomiyi daha çok etkiledi. Doğalgaz yetersizliğine neden olacak sert bir kış yaşandı. Bunlar 2006’nın 2005’le karşılaştırılmasında ciddi sorunlar yaratıyor. Özetle, Ocak ithalatı iç talepte gevşeme ile tutarlıdır. Ama ekonomideki yavaşlamanın yoğunluğu hakkında net bilgi vermemektedir. İhracattaki gelişmelere daha ileride bakacağım.
Uluslararası Para Fonu ile bir gün “Türk Para Fonu” diye dalga geçileceği hiç aklınıza gelir miydi? Kim tarafından? Akla önce sevgili Ferhan Şensoy geliyor ama o değil. Küresel sermayenin belki de en etkili yayın organı olan ünlü The Economist.İlk kelime oyunu 3 Şubat 2007 tarihli derginin 71’inci sayfasındaki yazının başlığında yer alıyor: “Uluslararası Para Fonu: Fonun Fonlanması”. Ama zirveye benim başlığa çektiğim ifade ile tırmanıyor. Yazı IMF’nin giderek borç verecek ülke bulmakta zorlanmasının getirdiği iç mali sıkıntılara değiniyor. Kullanılan üsluptan, IMF’nin yaşadığı mali sorunların The Economist’i sevindirdiğini hemen kavrıyoruz.Borç isteyen kalmayıncaİkinci Dünya Savaşı biterken Amerikalı ve İngiliz hazine yetkilileri ABD’nin New Hampshire eyaletinin Bretton Woods kasabasında toplandı.Amaçları savaş sonrası dünya mali sisteminin kurumsal yapısını oluşturmaktı.Dünya ekonomisinin savaş öncesinde yaşadığı ağır buhranda uluslararası likiditenin yetersizliği önemli bir rol oynamıştı. Toplantıya katılan Keynes’in farklı önerisi Amerikalılar tarafından kabul edilmedi. Yerine IMF kuruldu.Mantık basitti. IMF, üyelerin sağladığı garantilerle mali piyasalardan ucuza borçlanacak ve bu kaynakları dövize sıkışan ülkelere kullandıracaktı. Borç alma ve verme faizi arasındaki fark ise kendi işletme masraflarını karşılayacaktı.Başlangıçta IMF’ye başvuranlar sanayi ülkeleri idi. Ama hızla kendi ayakları üstünde durma noktasına geldiler. Onların yerini gelişen ülkeler aldı. Özellikle 1990’larda çok sayıda gelişen ülke IMF kaynaklarına muhtaç kaldı.2000’lerin dünya konjonktürü onların da kendilerini toparlamasına izin verdi. Örneğin IMF abonelerinde Brezilya, Arjantin, Endonezya vs. erken borç ödeme yoluna gitti. IMF’nin verdiği borç miktarı ile beraber gelirleri de hızlı düşüşe geçti.Maaşlar Türkiye’denThe Economist bugün Türkiye’nin IMF’ye borcunun IMF’nin toplam alacağının üçte ikisini oluşturduğunu hatırlatıyor. Artık uluslararası sözcüğünü hak etmediğini, “Türk Para Fonu” demenin daha doğru olduğunu söylüyor. IMF yerine TMF (Turkish Monetary Fund) öneriyor.Bekleneceği gibi, mevcut alacak stoğu üzerinden alınan komisyon IMF’nin cari giderlerini karşılamaya yetmiyor. Şirket gibi düşünürsek, IMF’nin kâr-zarar hesabında zarar gözüküyor. Ana sermayesinden yemek zorunda kalıyor.Yazıyı komplo sevenlere malzeme vererek bağlayalım. Türkiye’nin uyguladığı yüksek reel faiz politikasının altında IMF’nin de imzası vardır. Acaba yüksek reel faizin bir nedeni de IMF’nin elindeki serbest fonların bir bölümünü TL’de değerlendirmesi olabilir mi?
The Economist dergisinin “Big Mac Döviz Kuru Endeksi” üstüne çeşitlemelere devam ediyoruz. Önce hamburger standardına göre döviz kuruna baktık. Sonra hamburger enflasyonunu saptadık.Bugün hamburger standardını reel ekonomiye uyguluyoruz. Hepimiz biliriz. Fiyat tek başına kısıtlı bilgi taşır. Mutlaka vatandaşın gelirini hesaba katmak gerekir. Pahalı hamburger yüksek gelirle başka, düşük gelirle başka refah düzeyine tekabül eder.Ortalama vatandaşın bir yılda kaç hamburger yiyebileceğini kişi başına geliri hamburger fiyatına bölerek hesaplarız. Bire bir örtüşmese de, ortalama gelir ile daha çok hamburger alınan ülkenin daha zengin olduğunu söyleyebiliriz.Hesaplar üstüneAşağıdaki tablo çok zamanımı aldı. Saklamanızı tavsiye ederim. Yöntemle ilgili birkaç şey söyleyelim. Milli gelir yerli para ile hesaplanır. Nüfusa bölünce kişi başına gelir elde edilir. Bunu hamburger fiyatına bölünce kişi başına hamburger bulunur. Ancak sunum açısından sorunludur. Çünkü hamburger fiyatları ve milli gelir birbiri ile karşılaştırması anlamsız birimlerdir. Çözümü her ikisini cari kurdan dolara çevirmektir. Kişi başına hamburger sayısı değişmez ama karşılaştırma kolaylaşır.Öte yandan ülkelerarası gelir farklarını en sağlıklı satın alma gücü paritesi (PPP) yansıtır. Ek bir refah ölçütü olarak onu da tabloya ekledim. Kişi başına gelir verilerini Dünya Bankası’ndan aldım. 2005 yılıdır. Dolayısı ile “Big Mac” fiyatları 9 Ocak 2006 tarihine aittir. Nisbi değerlerin daha iyi görülmesi için bir şey daha yaptım. Dördüncü ve altıncı sütunlarda kişi başına hamburgeri ve satın alma gücü paritesine göre kişi başına geliri ABD’nin yüzdesi olarak da gösterdim. Tabloya Türkiye açısından ilginç bulduğum orta gelir kategorisi ülkelerini koydum. Kişi başına geliri (PPP) 10 bin doların altında Türkiye dahil 6 ülke (Endonezya, Mısır, Çin, Brezilya, Tayland), 10-20 bin dolar arasında 8 ülke (Meksika, Malezya, Rusya, Şili, G.Afrika, Polonya, Arjantin, Macaristan) ve 20 bin doları aşan iki ülke (Çek Cum., Arjantin) var.Ne kadar köfte...Türkiye’nin 2005 milli geliri kişi başına 1.530 adet “Big Mac” eşdeğeri çıkıyor. Satın alma gücü paritesine göre Türkiye’nin altında kalan dört ülkede daha düşük: Çin, Mısır, Endonezya ve Brezilya. Türkiye’nin biraz üstündeki Tayland’da yüksek (1.820). 10-20 bin dolar arasında kişi başına hamburger 2.000 (Şili) ile 3.700 arasında (Macaristan) oynuyor. 20 bin doların üstünde 6.700’e (Kore) kadar yükseliyor. ABD’de ise bu sayı 13.900’e ulaşıyor.16 ülke içinde en yüksek dolar fiyatı Türkiye’de (3.07 dolar). 2007 başında bu fiyatın ABD’ye eşitlendiğini ayrıca hatırlatalım (3.22 dolar) Bekleneceği gibi, en düşük fiyat Çin’de (1.30 dolar). 7 ülkede fiyat 1.50-2.50 dolar arasında. ABD’nin yüzdesi olarak bakınca, hepsinde satın alma gücüne kıyasla hamburger adedi daha düşük. En büyük sapma ise Türkiye’de (20 ve 9). Buradan en yüksek nisbi fiyatın da Türkiye’de olduğunu anlıyoruz. TL’deki aşırı değerlenmenin bir başka işaretidir.
Geçen yazının konusu The Economist dergisinin geliştirdiği “Big Mac Döviz Kuru Endeksi” idi. “Big Mac” 31 Ocak 2007’de Türkiye’de 3.22 dolara satılmış. ABD ile aynı fiyatmış. AB ve birkaç zengin Avrupa ülkesi dışındaki ülkelerde daha ucuzmuş. Reel kuru izlemek için neden McDonald’s zincirinin hamburgerini kullanıyoruz? Çünkü dünyanın her yerinde aynı miktar et, ekmek, sos vs. ile üretiliyor ve benzer dükkânlarda satılıyor. Böylece kalite farklarından doğabilecek sorunlardan kurtulma olanağı çıkıyor.Doğallıkla, hamburger muhabbetini reel kur hesapları ile sınırlamak zorunda değiliz. Çok sayıda ülkede farklı tarihlerde hamburger fiyatlarını biliyoruz. Örneğin zaman içinde değişimine bakarak hamburger enflasyonunu bulabiliriz.2000’den 2007’yeElimdeki en eski veri 1997’ye gidiyor. Bugünle karşılaştırmak çok anlamlı durmadı. Bir sonraki Ocak 2000’di. Enflasyonla mücadele programının devreye girdiği ay olduğu için ilginç geldi.Ocak 2000’de “Big Mac” Türkiye’de 670 bin TL’ye satılıyormuş. 6 sıfır atıp YTL’ye çevirince 0.67 YTL ediyor. Ocak 2007’de ise fiyatı 4.55 YTL’ye yükselmiş. Böylece yedi yılda toplam fiyat artışı yüzde 576’ya geliyor. Yıllık ortalama ise yüzde 31,4 çıkıyor.İki ülkede hamburgerin yerli para ile 2007 fiyatı, 2000 fiyatının altına inmiş: Japonya ve Güney Kore. Yedi yılda Japonya’da 294 yenden 280 yene (yüzde 4,8), Güney Kore’de 2900 won’dan 2520 won’a (yüzde 3,3) gerilemiş. Bu iki ülkede ortalama yıllık hamburger enflasyonu da eksi (deflasyon) çıkıyor.Yedi yıl toplamında düşük hamburger enflasyonu yaşayan ülkeler arasında Tayvan (yüzde 7,1), Çin (yüzde 11,1), Tayland (yüzde 12,7) var. Rusya (yüzde 24,1), Polonya (yüzde 25,5) ve ABD (yüzde 28,3) onları takip ediyor. Bu grupta yıllık ortalama hamburger enflasyonu yüzde 1-3,6 arasında kalıyor.Meksika’da toplam hamburger enflasyonu yüzde 38,8 (ortalama yüzde 4,8), Brezilya’da yüzde 116,9 (ortalama yüzde 11,7) olmuş. Dolayısı ile Türkiye bu örnekte hamburger fiyatı uzak ara ile en çok Türkiye’de artıyor.2006’ya bakıyoruz2006 ve 2007 ocak fiyatlarını karşılaştırarak son bir yılın hamburger enflasyonunu görebiliyoruz. Türkiye’de fiyat 4.10 YTL’den 4.55 YTL’ye çıkmış. Hamburgerin yıllık fiyat artışı yüzde 10,6 ile TÜFE’nin üstünde seyretmiş.2006’da iki ülkede hamburger fiyatı yerli para ile düşmüş. Tayvan’da 76 tayvan lirasından 75’e, Mısır’da 9.25 mısır lirasından 9.09 mısır lirasına gerilemiş. Yüksek artış gösteren ülkelerde ise çok ilginç durumlar var.2006’da “Big Mac” fiyatı Türkiye’den hızlı artan iki ülke var. Çok ilginç çünkü bunlar yedi yıllık bakınca hamburger fiyatının düştüğü ülkeler. “Big Mac” fiyatı yerel para ile Japonya’da yüzde 12,2 Güney Kore’de yüzde 15 yükselmiş. Gel de çık işin içinden...Son olarak ABD ve AB için 2006’de hamburger enflasyonunun sırası ile yüzde 2,2 ve yüzde 1,3 olduğunu belirtelim.
2007 çok ilginç başladı. Dünya piyasalarında risk iştahı beklenmedik şekilde arttı. Türkiye’nin mali varlıkları cazibe kazandı. Döviz girişi ile birlikte TL tekrar değer kazandı. Paritedeki değişimin de etkisi ile dolar kuru bir yıl öncesine yaklaştı.Türkiye’de TL’nin değeri ve dış açık tartışmaları bitmez. Ben bildim bileli tartışılır. Arada sırada gazetelerin manşetlerine taşınır. Koşullar ne olursa olsun, birileri mutlaka “TL aşırı değerli”, başkaları da “hayır değil” der. Doğrusu ya, arada sırada ben de taraf oluyorum. Bazen Merkez Bankası’nın hesapladığı Tartılı Efektif Reel Kur (TERK) endeksini kullanıyorum. Bazen başka yöntemlere başvuruyorum.Bunlar içinde birini özellikle seviyorum. Ünlü The Economist dergisi hesaplıyor. “Hamburger kurları” diyor. “Big Mac Reel Döviz Kuru Endeksi” ile ülke paralarının birbirine kıyasla satın alma gücünü saptıyor.TL’nin hamburger değeriEn yenisi 31 Ocak 2007 tarihinde geçerli Big Mac fiyatları ve döviz kurları üzerinden yapılmış. The Economist’in internet sayfasından indirdim. Elimde Mayıs ve Ocak 2006 ve Ocak 2000 sonuçları da vardı. Son fiyatlarla başlayalım. ABD’de Big Mac’ın ortalama fiyatı 3.22 dolar. Şansa bakın ki, o günün dolar kuru ile (1.41) Türkiye’de tam tamına aynı fiyata satılıyor. Yani hamburger standartına göre TL dolar karşısında ne aşırı ne de düşük değerli çıkıyor.Doğallıkla diğer ülkelerdeki fiyatlar önem kazanıyor. Çin’de tıpatıp aynı hamburgerin fiyatı 1.20 dolar. Buna göre Çin para birimi yuan TL ve dolara kıyasla yüzde 56 düşük değerli çıkıyor.Japonya’da Big Mac fiyatı 2.31 dolar. Türkiye’den 1 dolar daha ucuz. Japon yeni TL ve dolara kıyasla yüzde 28 düşük değerli. Düşük değerli paralar arasında Polonya zloty’si (yüzde 29), Mısır lirası (yüzde 50), Macar forint’i (yüzde 7) ve ruble (yüzde 43) yer alıyor. AB’de ise ortalama fiyat 3.82 dolar. Buradan euronun TL ve dolara kıyasla yüzde 19 aşırı değerli olduğunu anlıyoruz. Listede 45 ülke var. AB dışında 6 ülkenin daha parası aşırı değerli çıkıyor. Hepsi zengin Avrupa ülkeleri.TL değer kazanıyorYakın geçmişle karşılaştırınca TL’nin değer kazandığı çok net şekilde görülüyor. Bir yıl önce, 9 Ocak 2006’da, TL yüzde 3 düşük değerli imiş. 22 Mayıs 2006’da, mali piyasa türbülansı ile TL yüzde 9 değer kaybetmiş ve dolara kıyasla yüzde 12 düşük değerli olmuş. Ama sonra tekrar daha fazla değer kazanmış.Daha eskiye gidelim. Mayıs 2003’de ABD’de 2.71 dolar olan hamburger Türkiye’de o günün kuru ile 2.34 dolara satılıyormuş. Mayıs 2003’de TL yüzde 13 düşük değerli çıkıyor. Son olarak kur çapasının devreye girdiği Ocak 2000’e baktım. O sıralarda da TL’nin aşırı değerli olduğu söyleniyordu. ABD’de ortalama fiyatı 2.44 dolar olan hamburger Türkiye’de o günün kuru ile 1.20 dolara satılıyormuş. TL yüzde 50 düşük değerli imiş.
Bir ekonomide en kritik makro gösterge hangisidir? Bu sorunun cevabı sokaktaki insan ve akademik iktisatçıların hemfikir olduğu çok ender konulardan biridir. Her ikisi de istihdam ve işsizlik diyecektir.Ekonomik nedenleri çok nettir. Üretim insanlarla yapılır. İşsizlik onların üretici ve yaratıcı güçlerinin ekonomi tarafından kullanılmaması ya da ekonominin en temel kaynağının israf edilmesi anlamına gelir.Siyasi-toplumsal sonuçları da çok önemlidir. Gelir üretimden elde edilir. Üretim sürecinin dışında kalan insan toplumun olağan akışının dışına itilir. Her an patlamaya hazır son derece tehlikeli bir kitle oluşur.Maalesef yüksek enflasyon dönemi Türkiye’ye büyük bir yapısal işsizlik stoğu miras bıraktı. 2003 sonrasında uygulanan yanlış para politikaları ise istihdam dostu bir büyüme modeline geçişi engelledi. Sorunları daha da içinden çıkılmaz hale getirdi.İstihdamsız büyümeKasım 2006 dönemi “Hanehalkı İşgücü Araştırması” sonuçları TÜİK tarafından açıklandı. Ekim-Kasım-Aralık ayları ortalamasını yani yılın son çeyreğini yansıtıyor. Bu şekilde 2006 istihdam ve işsizlik verileri ortaya çıktı.Büyük resmi daha net görebilmek için karşılaştırmayı enflasyonla mücadele programının devreye girdiği 2000 yılı ile yapıyoruz. Böylece ekonominin altı yıllık istihdam performansını ölçebiliyoruz. Sonucu baştan söyleyelim. İki ana eğilim derhal göze çarpıyor.Bu dönemde toplam istihdam artışı çok yetersiz kalmıştır. Halbuki nüfus artmaya devam etmiştir. Buna karşılık istihdamın yapısında çok ciddi bir dönüşüm gerçekleşmiştir. Tarımdan tarım dışına, ücret-dışı istihdamdan ücretli istihdama büyük kaymalar olmuştur.Altı yılda nüfus 5.7 milyon kişi artarak (yüzde 8.5) 73.2 milyon kişiye çıktı. 15+ yaş grubundaki insan sayısı buna paralel şekilde 5.5 milyon kişi artışla (yüzde 11.8) 51.7 milyon kişiye yükseldi.Aynı dönemde toplam istihdam ise 800 bin kişi (yüzde 3.8) artışla 22.3 milyon kişiye çıktı. İşsiz sayısı 1 milyon kişi artışla (yüzde 69.8) 2.5 milyon kişiye ulaştı. Böylece işgücü 1.8 milyon kişi (yüzde 7.5) artışla 24.8 milyon kişi oldu.İşgücü dışında kalan ama iş bulduğu takdirde çalışmaya hazır olduğunu beyan edenleri de işsiz kategorisine ekliyoruz. 1 milyon kişi (yüzde 84.8) artışla 2 milyon kişiye, dolayısı ile toplam işsiz sayısı da 2 milyon kişi (yüzde 76.2) artışla 4.6 milyon kişiyi buldu. Sayılar çok açıktır. Bu dönemde yaşanan hızlı büyüme istihdam dostu değildir. Dolayısı ile işsizlikte ciddi bir artış vardır. İstihdamda yapısal dönüşümTarım kesimi istihdamı 1.7 milyon kişi (yüzde 22.1) azalarak 6.1 milyon kişiye gerilerken tarım-dışı kesimler istihdamı 2.5 milyon kişi (yüzde 18.5) artarak 16.2 milyon kişiye yükseldi. Aynı şekilde, ücret-maaş-yevmiye ile çalışanların sayısı 2.2 milyon kişi (yüzde 21.5) artarak 12.6 milyon kişiye çıktı. Ücret dışı kategorilerde istihdam 1.4 milyon kişi (yüzde 12.7) düşüşle 9.7 milyon kişiye geriledi.Yine sayılar açıktır. 2000-2006 arasında istihdamda önemli (ve olumlu) bir yapısal dönüşüm yaşanmıştır.
2006 yılı ödemeler dengesi çarşamba günü Merkez Bankası tarafından açıklandı. Kısa bir gecikme olmuştu. Nedeni anlaşıldı. Hesaplama değişiklikleri yapılmış. 2005 verileri de yeni yönteme göre düzenlenmiş. Cari işlemler hesabına iki yeni kalem eklenmiş. Biri uçakların havalimanında satın aldığı mal ve hizmetler. Diğeri Türkiye’de çalışan yabancıların elde ettikleri ücretler. Ayrıca finansal kiralama ile gelen uçaklarla ilgili ödemelerin yeri değişmiş. Sermaye hesabında ise “Yatırım Geliri Dengesi” kaleminin yeni adı “Gelir Dengesi” olmuş.Profesyoneller için yeni kalemler daima sorundur. Ödemeler dengesini izlediğim “excel” dosyalarına dokuz sütun eklemek gerekti. Ardından bir sürü dosyada teker bağlantıları yeniden kurmak gerekti.Dış açıkta rekorYıllık verilerle başlayalım. 2006’da cari işlemler açığı 31.3 milyar dolar çıktı. Birkaç ay önce tahminler 35 milyar dolar civarında dolaşıyordu. O bakımdan daha iyi çıktığı söylenebilir. 2005 verisi 300 milyon dolar düşürülmüş. Buna göre 2006’da cari işlemler açığı 9.5 milyar dolar (yüzde 37) artmış oluyor.Artışın takriben üçte ikisini oluşturan 6.5 milyar dolar dış ticaret açığındaki büyümeden kaynaklanıyor. 800 milyon dolar net mali gider artışından, geri kalan 2.2 milyar dolar ise net hizmet gelirlerindeki düşüşten geliyor.Yukarıdaki genel resim yeni bilgi taşımıyor. 2006’da başta turizm, görünmeyen gelirler geriledi ve faiz, temettü vs. mali giderler yükseldi. Aynı anda dış ticaret açığı hızla artmaya devam etti.2006’da önemli bir başka eğilim değişikliği gözleniyor. 2001 krizi sonrasında ünlü “net hata noksan kalemi” artıya geçmişti. 2005’te 2.3 milyar dolar fazla vardı. 2006’da tekrar eksiye dönmüş. 2.7 milyar dolar açık görülüyor. Toplam değişim 5 milyar dolar ediyor.Net hata noksan kalemindeki yeni eğilim nasıl açıklanabilir? Konjonktürle bir ilgisi var mı? Şimdilik dikkat çekmekle yetinelim. Cari işlemler artı net hata noksan toplamına “dış denge” diyoruz. Dış dengedeki bozulma 14 milyar dolar (yüzde 66) çıkıyor.Aralık sürpriziÖdemeler dengesindeki büyük sürprizi aralık sonuçlarında buluyoruz. Aralıkta cari işlemler açığı yüzde 55 gerileyerek 1.8 milyar dolar çıktı. Nisan-mayıs aylarında açık 4 milyar dolara ulaşmıştı. Böylece aralıkta yılın en küçük açıklarından biri verildi.Halbuki Türkiye ekonomisinin yazılı olmayan kurallarından biri yılın en yüksek cari işlemler açığının yılın son ayında verilmesidir. Bunun istisnası kriz yıllarıdır. Son on beş yılda sadece 1994, 1998 ve 2001 yıllarında aralık cari işlemler açığı yılın en yükseği olmamış. Lütfen tarihlere dikkat... Nasıl açıklayabiliriz? Bir ihtimal konjonktürde kırılmadır. Yani ekonomideki yavaşlama öngörülenden daha serttir. Diğer ihtimal veri hatası vardır. Özellikle aralık ithalatı yukarı revizyona tabi tutulacaktır. Ocak dış ticareti iki hafta sonra açıklanınca bu konu aydınlanır.