Kasım ayı istihdam ve işsizlik verileri TÜİK tarafından yayınlandı. Ekim-Aralık dönemini yani yılın son çeyreğini kapsıyor. Yeni nüfus verilerinin sonra ilk uygulama idi. Nasıl yansıtılacağını merakla bekliyordum.Tahmin edileceği gibi, nüfusta değişiklik istihdam hesaplarını doğrudan etkiliyor. Bizler için de ek sorunlar yaratıyor. Örneğin mevsimlik etkilerden temizlemek için kullandığımız zaman serileri eski nüfusla düzenlenmişti.TÜİK, karşılaştırmanın mümkün olabilmesi için Kasım 2006 verilerini yeni nüfusla uyumlu hale getirmiş. Sanırım bir ara geçmişe uzatarak 2000 sonrası istihdam verilerini yeniden yayınlayacaklardır. Uzun vadeli analizleri ancak o zaman yapabileceğiz.İstihdamsız büyümeİstihdam cephesinden tatsız işaretler geldiğini uzunca bir süredir yazıyoruz. 2005’ten bu yana teorik boyutunu da her fırsatta tekrarlıyoruz. 2003 sonrasında uygulanan yanlış para politikalarının ekonomiyi sıkıştırdığı olumsuz konjonktürü vurguluyoruz.Üç yıl önce durumu bir sloganla özetlemiştik. “Sanayisiz, ihracatsız, istihdamsız ama enflasyonist büyüme” demiştik. Biraz gecikme ile de olsa, ekonomi tam söylediğimiz noktaya geldi. Büyüme hızı düşerken dış açık büyüyor; istihdam azalırken enflasyon direniyor.2007’nin son çeyreğinde toplam istihdam bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla 370 bin kişi azalarak 20.9 milyon kişiye düştü. Halbuki çalışma çağındaki nüfus 740 bin kişi artarak 49.5 milyon kişiye yükseldi.Evet; doğru okudunuz: Nüfus 740 bin kişi yukarı, istihdam 370 bin kişi aşağı... Toplayınca 1 milyon kişiye ulaşıyor. Böylece son on iki ayda çalışabilir yaşta olup çalışamayanların sayısının 1 milyon kişi arttığını anlıyoruz.İstihdamın dağılımına bakalım. Geçmişte en azından tarımda istihdam düşerken tarım dışında istihdam artıyordu. Bu kez ikisinde de düştü. İstihdam tarımda 350 bin kişi, tarım dışında 20 bin kişi azaldı. Özellikle tarım dışı kesimlerde istihdam artışının durması bence fevkalâde önemli bir gelişmedir.İşsizlik artıyorİstihdam düşünce işsizlik ne olur? Ne olacak, artar. Yukarıda bulduğumuz 1 milyon sayısını göz önünde tutarak işsizliğin en az 400-500 bin yükselmesini beklersiniz. Öyle olmuyor. İşsiz sayısı sadece 85 bin kişi artışla 2.4 milyon kişiye çıkıyor.Geriye kalan 900 küsur bin kişi ne oluyor? Türkiye’de yapısal işsizliğin oluşturduğu o garip gri bölgeye tıkılıyorlar. Çalışacak yaş ve durumda olmalarına rağmen çalışamıyorlar. Ama istatistiklerde işsiz kategorisine de girmiyorlar.Özetleyelim. Ekonomi yavaşlasa da büyüyor. Dış kaynak girişi ve dış açık artmaya devam ediyor. Fakat tarım dışı kesimde bile istihdam artışı duruyor.
Enflasyonmetre ile devam ediyorum. Gelen mesajlardan çok sayıda okuyucumun ilgisini çektiğini anlıyorum. Çarşamba gecesi Ekodiyalog’da tanıtımını yaptık. Mahfi Eğilmez “Asaf’ın enflasyon makinası” diye bana takıldı.Enflasyon nedir? Teorik açıdan cevabı çok kolay gibi duruyor. Fiyatlar genel seviyesinin yükselmesidir. Yani aynı mal ve hizmetleri satın almak için ödenen bedelin bir dönemden diğerine artmasıdır. Pratikte işler zorlaşır. İlk göze çarpan, ölçme sorunlarıdır. Hangi mal ve hizmetleri ne miktarlarda enflasyon hesabında kullanacağız? Geri planda ise enflasyonu ölçme nedenleri yatar. Enflasyonu kimin için ve ne amaçla ölçüyoruz?İki farklı aktörü ayırt etmek gerekir: Hükümet ve vatandaş. Hükümet enflasyon aracılığı ile ekonominin toplam arz-talep dengesini izler. Vatandaş ise reel gelirinin nasıl değiştiği derdindedir. Onu hayat pahalılığı ilgilendirir.Bir karşılaştırmaBir sayısal örnek üzerinden gidelim. Tüketim kalıpları birbirinin aynı iki aile alıyoruz. Gıda, içki, sağlık, giyim, otomobil, telefon vs. aynı mal ve hizmetleri aynı miktarlarda satın alıyor. Oturdukları konut da aynı, ancak biri kirada diğeri ev sahibi.Kiracı ile başlayalım. Aylık harcamaları toplamı 2 bin YTL olsun. Bilerek kentsel kesim için ortalama kabul edilebilecek bir harcama düzeyini aldım. Ne çok zengin ne de çok fakir diyebiliriz.Kiraya 600 YTL (yüzde 30), gıdaya 600 YTL (yüzde 30), geri kalan kalemlere 800 YTL (yüzde 40) harcıyor. “Enflasyonmetre” Ocak 2008 için bu ailenin yıllık enflasyonunu yüzde 9.8 olarak veriyor.Ev sahibinin toplam harcaması ise 1.400 YTL tutuyor. O da gıdaya 600 YTL (yüzde 43), geri kalan kalemlere 800 YTL (yüzde 57) harcıyor. “Enflasyonmetre” Ocak 2008 için yıllık enflasyonunu yüzde 7.4 olarak veriyor. TÜİK’in açıkladığı Ocak 2008 yıllık tüketici enflasyonu ise yüzde 8.2’dir. Kiracının enflasyonu ortalamadan yüksek, ev sahibininki düşük çıkmıştır. Öte yandan, tüketim düzeyi açısından baktığımızda iki ailenin refah düzeyi aynıdır.Enflasyon aynı amaAnalizi sürdürelim. Kolaylık olsun diye her iki ailenin de tüm gelirini harcadığını varsayalım. Bu durumda enflasyon oranı ailenin tüketim düzeyinin sabit kalması için gerekli gelir artışını ifade eder.Kiracı ailenin geliri yüzde 9.8 artarsa tüketimini kısmadan sürdürür. Gelir artışı bunun altına inerse bazı kalemlerden fedakârlık etmesi gerekir. Ev sahibi aile ise yüzde 7.4 gelir artışı ile aynı tüketimi sürdürür.Olayı daha iyi kavramak için iki ailenin gelirlerini TÜİK’in açıkladığı tüketici enflasyonu (yüzde 8.2) oranında yükseltelim. Ne olur? Kiracı ailenin reel geliri yüzde 1.5 azalır. Ev sahibi ailenin reel geliri yüzde 0.7 artar.Not: “Enflasyonmetre” internet sayfamda yer alıyor (http://akat.bilgi.edu.tr).
Bir küçük anket deneyelim. Yakın çevremize “enflasyon doğru ölçülüyor mu?” diye soralım. Neredeyse tüm cevapların “hayır” çıkacağına eminim. Türkiye’de enflasyonun doğru ölçüldüğüne inanan birini bulmak gerçekten zordur.Vatandaş devletin açıkladığı verilere zaten şüphe ile yaklaşır. Hükümetin milli gelir, dış açık, bütçe dengesi, kamu borcu vs. sayıları ile durumu olduğundan daha iyi göstermek için oynadığını düşünür. Hiç birine güvenmez.Üstelik enflasyon vatandaşın güncel yaşamında her gün yüz yüze geldiği bir olaydır. Özellikle zam gören mal ve hizmetler göze batar. “Ne diyorsun kardeşim, limon kaç para oldu, biliyor musun!” türü tepkiler çok yaygındır.Vatandaş aslında haklıdır. TÜİK enflasyonu Türkiye ortalamasını temsil eden bir tüketim sepeti üzerinden hesaplar. Söz konusu olan hayali bir tüketicinin enflasyonudur. Yani herkesin tüketim sepeti ve enflasyonu ortalamadan mutlaka farklıdır.Bireysel enflasyon ölçeri Bu soruna ilginç bir çözüm İngiliz istatistik kurumunun aklına gelmiş. İngilizce bilenler ayrıntısına www.statistics.gov.uk sitesinden ulaşabilir. Adı “Bireysel Enflasyon Ölçeri” (Personal Inflation Calculator).Bana Kristof Kolomb’un dikine duran ünlü yumurtasını hatırlattı; bir kere ucunu kırmayı düşününce çok kolay. Basit bir yöntemle çalışıyor. Vatandaş fiili harcamalarını girerek kendi sepetini oluşturuyor. Enflasyon o bireysel sepetle hesaplanıyor.Mükemmel bir ölçü mü? Değil. Çünkü TÜİK fiyat değişimini de Türkiye ortalamalarından hesaplıyor. Halbuki benim kullandığım marka deterjanın benim aldığım dükkândaki fiyat değişimi genellikle ortalamadan farklı olabiliyor.Neyse, İngiliz enflasyon ölçeri ile biraz oynadım. Hoşuma gitti. Sepet farklılıkları sonucu bayağı etkiliyordu. Taklit etmeye ve Türkiye’ye uygulamaya karar verdim. İşe koyuldum.Bilgi Üniversitesi web tasarım ekibine özellikle teşekkür etmek istiyorum. Sevgili Nevzat Arı her zamanki heyecanı ile projeyi ilk açtığım andan itibaren destekledi. İsmail Ermiş modeli kurdu ve çalıştırdı. Bu işin görünmeyen kahramanları onlardır.EnflasyonmetreKendi enflasyonunuzun ne olduğunu öğrenmek istiyor musunuz? İnternet sayfama gitmeniz gerekiyor: http://akat.bilgi.edu.tr Daha kolayı, Google’da benim adımı aramanızdır; en üstte çıkıyor.Siteye girince sol üst köşedeki “Enflasyonmetre” düğmesine tıklayın. Kısa açıklamayı okuduktan sonra “Enflasyonmetre Hesapla” aşamasına geçin. Yapmanız gereken basittir. Farklı harcama kalemlerini kutulara gireceksiniz.Sonra en alttaki “Enflasyonumu hesapla” düğmesini tıklayın. Oluşturduğunuz sepete tekabül eden yıllık enflasyon oranı karşınızdadır. Toplam harcama tutarını kontrol edin. Harcama dağılımını TÜİK sepeti ile karşılaştırmayı unutmayın. Kolay gelsin.
Aralık ayı sanayi üretim endeksi Cuma günü yayınlandı. Toplam sanayi üretiminin yüzde 1.4, imalat sanayi üretiminin yüzde 1.6 azaldığı görüldü. Halbuki piyasanın toplam sanayi için tahmin ortalaması yüzde 5.5 artıştı. Yüzde 4 diyenler karamsar kalıyordu. Doğrusu ya, böylesine yüksek artış beklenmesine şaşırmıştım. Bana sıfır artış bile iyimser geliyordu. Nedeni ise 2006’da Ocak ayına raslayan Kurban Bayramı tatilinin bu yıl Aralık ayında kayması idi. Üretimin olumsuz etkilenmesi kaçınılmazdı.Bunu neden anlatıyorum? Ekonomik tahminlerde hata payı daima çok büyüktür. Doğallıkla, veri genelleştikçe ve tahmin ufku uzadıkça hata ihtimali de yükselir. Bu kural Türkiye’ye özgü değildir. Gelişmiş ülkelerde de gerçerlidir. Enflasyon tahminleri Ancak, bütün tahminlerin ekonomik önemi aynı değildir. Piyasa gözlemcilerinin tahmin hatalarının etki alanı sınırlıdır. O tahminleri kararlarında kullananlar bile zaten fazla güvenmezler. Buna karşılık bazı tahminler son derece önemlidir. En başta Merkez Bankası’nın kendi enflasyon tahminleri gelir. Neden? Çünkü o tahminler para politikasının tasarım ve uygulamasında ana girdilerdir. Yani faiz onlara bakılarak belirlenir.Enflasyon hedeflemesi rejiminin en belirgin üstünlüklerinden biri bu noktadır. Şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkeleri gereği Merkez Bankası kendi enflasyon ve büyüme tahminlerini açıklar. Para politikasında başarının esas ölçüsü bunlardır. Bence enflasyonun hedeften sapmasından daha önemlidir. Merkez Bankasının kendi tahmininde yanılması tek işi fiyat istikrarı olan bir kurum için açıklanması gerçekten zor bir durumdur.Gene tutmadıMerkez Bankası 2006 başında kendi enflasyon tahminlerini açıklamaya başladı. Bunlar üçayda bir yayınlanan para politikasının temel metninde (Enflasyon Raporu) yer alıyor. İki yıllık ufuk için enflasyon tahminleri veriliyor.Ben bir yıl sonrası için yapılan tahminleri tercih ediyorum. Dolayısı ile elimde karşılaştırma için beş gözlem oluştu. İlki 2006 başındaki 2006 sonu tahmini; beşincisi 2007 başındaki 2007 sonu tahmini. Zaman geçtikçe gözlem sayısı artacak.2006’nın ilki iki tahmini iyice uçuk kaldı. 2006 sonu ve 2007 ilk çeyrek fiili enflasyonu Merkez Bankasının bir yıl önceki tahmininin neredeyse iki katı düzeyinde gerçekleşti.Buna karşılık 2006’nın son iki tahmini tuttu. 2007 yaz ve sonbahar fiili enflasyonu tahmin sınırları içinde, orta noktaya yakın bir yerde gerçekti, Yazılarımda Merkez Bankasının bu başarısını kutladım. 2007’nin ilk tahmini gene şaştı. Merkez Bankası 2007 başında yıl sonu için yüzde 3.6-6.6 aralığını (orta nokta yüzde 4.6) öngörmüştü. Halbuki tüketici enflasyonu yılı yüzde 8.4’le bitirdi. Bırakın orta noktayı, üst sınırın da üçte bir üstündedir. Sapma ciddidir. Velhasıl bu kez Merkez Bankasının kutlanacak bir başarısı yoktur.
Uzun süredir yazıyor ve söylüyoruz. 2003 sonrasında uygulanan yanlış para politikalarının Türkiye ekonomisini hiç de hoş olmayan bir konjonktüre sıkıştırması kaçınılmazdı. Biraz gecikme ile de olsa o gün geldi.Büyük uluslararası bankalardan birinin Şubat raporunda para politikası için “ıstıraplı bir açmaz” ifadesi yer alıyor. Kasdedilen gecelik faizlerin bir yandan iç talep ve büyüme, diğer yandan döviz kuru ve enflasyon üzerindeki etkileridir.Analizi özetleyelim. Büyümeden vazgeçme pahasına yüksek faiz döviz kuruna istikrar getirir; buna karşılık büyümeye destek için düşük faiz kuru tırmandırır. Velhasıl, aynı anda faiz indirimi ve TL’nin değerini korumak mümkün değildir.Gelişmiş ekonomilerTürkiye’de reel faizlerin çok yüksek olduğunu sanırım sağır sultan bile duydu. Ne kadar yüksek? Bir kanıtı döviz kurundan verebiliriz. Dev dış açığa ve küresel mali sorunlara rağmen TL’nin dış yatırımcılara hâlâ çok cazip olduğu açıktır.Diğer yöntem Türkiye’nin ödediği reel faizi diğer ülkelerle karşılaştırmaktır. Böylece “yüksek” sözcüğüne nicel bir anlam kazandırma fırsatını buluruz. Bu amaçla önce gelişmiş ekonomilere bakalım.Amerikan Merkez Bankası Ocak ayı içinde 1.25 puan faiz indirimi yaptı. Faiz yüzde 3’e düştü. 2007’de TÜFE yüzde 4.1 arttı. 2008’de yüzde 2.8 artış bekleniyor. Yıllık reel faiz fiili enflasyonla eksi yüzde 1.2, beklenen enflasyonla yüzde 0.2 oluyor.Avrupa Merkez Bankası euro bölgesi faizini yüzde 4’te tutuyor. Euro bölgesinde 2007 enflasyonu yüzde 3.2 idi. 2008’de yüzde 2.3 öngörülüyor. Yıllık reel faiz fiili enflasyonla yüzde 0.8, beklenen enflasyonla yüzde 1.7 çıkıyor.Türkiye’de gecelik faiz Ocak’ta yüzde 15.5’a indi. 2007 enflasyonu yüzde 8.4 idi. 2008’de TÜFE artışı yüzde 6.5 bekleniyor. Yıllık reel faiz fiili enflasyonla yüzde 7.3, beklenen enflasyonla yüzde 9.0 bulunuyor.Gelelim büyümeye: GSYH artış hızı ABD’de yüzde 2.5 (son çeyrek), euro bölgesinde yüzde 2.7 (üçüncü çeyrek), Türkiye’de yüzde 1.5 (üçüncü çeyrek). Sayılar çok açık: Büyüme hızları az çok aynı ama Türkiye onların kat kat üstünde faiz ödüyor.Yükselen piyasalarTürkiye’ye benzer ekonomiler arasında tercih yaparken basit bir kriter kullandım. Enflasyonu bize yakın üç ülkeyi aldım. Elimde enflasyon beklentileri olmadığı için reel faiz hesabını fiili 2007 enflasyonu ile yapıyorum.Arjantin’de büyüme yüzde 8.7 (üçüncü çeyrek), enflasyon yüzde 8.5, faiz yüzde 11.3; reel faiz yüzde 2.7 çıkıyor. Güney Afrika’da büyüme yüzde 5.1 (üçüncü çeyrek), enflasyon yüzde 9.0, faiz yüzde 11.3; reel faiz yüzde 2.3 çıkıyor.İkisinde de büyüme Türkiye’den çok daha yüksek, enflasyon aynı düzeyde, ama reel faizler Türkiye’nin dörtte bir düzeyinde seyrediyor.Son örnek Macaristan’da büyüme yüzde 1.0 (üçüncü çeyrek), yüzde 7.4, faiz yüzde 7.5; reel faiz yüzde 0.1 çıkıyor. Büyüme Türkiye’nin biraz altında, buna karşılık reel faiz neredeyse sıfıra düşmüş.2003 sonrasında uygulanan yanlış para politikalarının Türkiye’yi ne kadar ıstıraplı bir köşeye sıkıştırdığı bu sayılardan çok net şekilde görülmektedir.
Geçen hafta bir yurt dışı seyahati yazı düzenimi bozdu. İnternet sayesinde genellikle yazılar aksamıyor. Ama bu kez olmadı. Biri siyasi diğeri ekonomik iki önemli gelişmeyi sıcağı sıcağına ele alamadım.İlki Meclis’in türban sorununa yönelik çözüm arayışını sahiplenmesidir. Üniversiter özgürlükleri savunan öğretim üyelerinin hazırladığı açıklamayı da maalesef imzalayamadım. Tarihe kayıt düşmek amacı ile desteklediğimin bilinmesini istiyorum.Diğeri enflasyon ve para politikasıdır. Hafta içinde para politikasının üç temel metni yayınlandı: 2008’in ilk Enflasyon Raporu, enflasyonun hedeften sapmasını hükümete açıklayan mektup ve Para Politikası Kurulu Ocak toplantı özeti.Önemli bir veriEnflasyon şu anda Türkiye ekonomisinin en kritik göstergesidir. İki nedenin altını çizelim. Üst üste iki yıl hükümetin saptadığı hedefin ve Merkez Bankası tahminlerinin üstünde gerçekleşti. Ayrıca kur ve emtia fiyatları kökenli maliyet baskısı korkusu var.Dolayısı ile para politikasında ciddi bir açmaz yaşanıyor. İç talepteki gevşemeye rağmen Merkez Bankası sıkı para politikasını sürdürme zorunluluğunu hissediyor. Bu ise TL’ye değer kazandırarak ekonomik büyümeyi dış talebin çekmesini engelliyor. Bu açıdan Ocak verileri önem taşıyordu. Para Politikası Kurulu enflasyonist baskılarının yönünü onlara bakarak tayin edecektir. Yani Şubat toplantısında faiz indirimine gidilmesine ya da gidilmemesine doğrudan etki yapacaktır. Piyasa TÜFE ve ÜFE’de, sırası ile, yüzde 1.1 ve yüzde 0.9 bekliyordu. Fiili sayılar ise, aynı sıra ile, yüzde 0.8 ve yüzde 0.4 çıktı. Yani Ocak enflasyonu her iki endekste de piyasa beklentilerinin altında çıktı. Yıllık enflasyon TÜFE’de 0.2 puan düşüşle yüzde 8.2’ye geriledi. ÜFE’de yarım puan artışla yüzde 6.4’e yükseldi.Ben daha iyimserdim. Her ikisinde de yüzde 0.8 öngörmüştüm. TÜFE’yi tam tutturmuşum. Çoğunuzun aklından geçeni tahmin ediyorum: bir kaza olmalı diyorsunuz. Neyse, ÜFE’de ben de karamsar kaldım.Olumlu bir haberVerilerin tüm ayrıntılarına girmeye zaman olmadı. Mevsimlik etkilerden temizlemeyi ve bazı alt kalemlere yakından bakmayı özellikle severim. Örneğin kira kaleminde neler olup bittiğini çok merak ediyorum.Genel izlenimim olumludur. İç talepteki yavaşlamanın enflasyon üzerinden talep baskısını kaldırdığı şeklindeki analizle tutarlıdır. Bu eğilimin önümüzdeki dönemde daha da güçleneceğini düşünüyorum.
Küresel mali piyasalar bu haftaya da sıkıntılı başladı. Sabah uyandığımızda Asya borsalarının çöktüğünü öğrendik. Avrupa ve Türkiye onları izledi. Şu anda New York borsası daha açılmadı. Ama vadeli işlemler düşüş öngörüyor. Son iki yazıda küresel konjonktürün gidişatına baktık. Biriken dengesizlikler bir düzeltmeyi kaçınılmaz hale getirmişti. Son gelişmeler düzeltmenin başladığını gösteriyor. Acılı geçme ihtimali giderek artıyor. Bu süreç Türkiye’ye nasıl yansır? Bu soruya doğrudan cevap vermedik. Dolaylı şekilde, 2008 tahminleri içinde kısmen yer almıştı. Sanırım daha açık ve seçik bir analizin zamanı geldi.Bütçe disiplini ve yapısal değişimTürkiye’de herkesin kafasında yakın tarihte yaşanan çalkantılardan türetilmiş bir kriz şablonu vardır. Gelecek çalkantıların da benzer şekilde cereyan edecekleri düşünülür. Göstergelere o gözle bakılır. Tebdirler ona göre alınır.20’nci yüzyılın ikinci yarısını hatırlayalım. Popülist maliye politikaları aşırı değerli TL ile birleşince sürdürülemez dış açıklar oluşur. Derken saadet zinciri kopar. Devalüasyon, enflasyon, sıkı maliye ve para politikaları, küçülme, IMF vs. bilinen süreç yaşanır.Bugün Türkiye ekonomisinin yapısı çok farklıdır. Geri planda 2000’de devreye giren ve sekiz yıldır başarı ile uygulanan sıkı maliye politikaları vardır. Bu sayede kamu borcu düşmüştür. Kamu açığı artık temel kırılganlık nedeni değildir. Bu hususu ne kadar vurgulasak azdır. Kamuoyunun kabullenmekte zorlandığını biliyoruz. Ama gerçek budur. Bir yıldır yaşanan siyasi gerginliklerin ekonomiye etkilerinin çok kısıtlı kalması bu gözlemin doğrulamaktadır.Konjonktür boyutuBiraz daha yakın döneme gelelim. Mayıs 2006’da küresel mali piyasalar ciddi bir türbülansa girdi. Türkiye en olumsuz etkilenen ülkelerden biri oldu. Bir buçuk ay içinde dolar 1.30 YTL’den 1.70 YTL’ye tırmandı.İki haklı soru var. Bir: Ne oldu yapısal değişime? İki: 2008’de neden böyle olmadı? Cevaplar konjonktürdeki değişimde yatıyor. 2006 ilkbaharında iç tüketim tam gaz gidiyordu. İç talep balonunun çektiği hızlı büyüme enflasyonu ve dış açığı tırmandırıyordu. Küresel türbülans içeride bir düzeltmeyi tetikledi. Bugün konjonktür çok farklıdır. En önemlisi, büyümenin zaten yavaşlamış olmasıdır. Fiyatlar üzerinde talep baskısı yoktur. TL’nin değer kazanmasına ve hammadde fiyatlarındaki yükselişe rağmen dış açık az çok sabitlenmiştir. Özetleyelim: Küresel çalkantının bu kez Türkiye’ye yansıması yukarıdaki yapısal ve konjonktürel nedenlerle geçmişten farklı olacaktır. Yerim bitti ama bu konuyu incelemeye devam edeceğim.
Şu sıralar okuyuculardan çok mesaj geliyor. Bir bölümü resesyon sözcüğünün anlamını ve Türkçe tam karşılığını soruyor. Küresel konjonktürün kavram haznemizi zenginleştirdiğini görüyoruz. İngilizce “recess” Latince geri gitmek kökünden geliyor. Duruşmada verilen araya, derste teneffüse, meclisin tatile girmesine deniyor. Yani bir işin geçici olarak durdurulduğunu ifade ediyor. Dolayısı ile ekonomide büyümenin durması haline resesyon adı verilmiş. Ekonominin asıl hali büyümektir, şimdilik bir ara verilmiştir demeye getiriyor. Böylece olayın geçici olduğu ima ediliyor: teneffüs gibi, yaz tatili gibi... Şekilcilik tuzağıAnglosakson medeniyeti kural koymaya (formelleştirmeye) çok meraklıdır. Büyümenin durması ne demek? Hemen nicel bir kıstas getirildi. İki çeyrek boyunca GSYH büyümesi eksi çıkarsa resesyon denir. Yoksa? Denemez! Futbolda golün sıkı şekil şartlarına bağlanmasını hepimiz kabul ederiz. Aynı şeyi ekonomik konjonktürün evreleri için söyleyebilir miyiz? Ben evet diyemiyorum. Hatta bu tür şekilciliği biraz saçma buluyorum. Zarfı bir kenara koyup biraz mazlufa bakalım (gençler için: mazluf=içerik). Resesyonda neler olur? Hepimiz biliyoruz. Büyüme ortalamanın yani ekonominin potansiyelinin iyice altına düşer. İşsiz sayısı ve işsizlik oranı artar. Üretici firmalar sıkıntılı günler geçirir. İflaslar bankaların ödenmeyen kredilerini yükseltir. Vs, vs... Bunların olması için büyümenin ille iki çeyrek eksi olması mı gerekir? Hayır. Artı ama çok düşük büyüme hızları da aynı sonuçları yaratacaktır. Örneğin ekonominin iki çeyrek yüzde 0.1 küçülmesi ile yüzde 0.1 büyümesi az çok aynı sonuçları doğurur. Halbuki şekilci yaklaşıma göre ilk halde ekonomi resesyona girmiştir. İkinci durumda ise resesyon yoktur. Ne vardır? Yavaşlama duraklama, vs. bir süre aynı anlama gelen sözcük karşınıza gelecektir.ABD resesyona girdi mi?Günün popüler konusuna buradan girebiliriz. Amerika’da büyümenin motoru olan tüketim harcamalarında ciddi bir duraklama olduğu konusunda fikir birliği var. Paralelinde yatırımlar geriliyor. İşsizlik artıyor. Bu bir resesyon mudur? Şekil şartlarına uyup uymadığını şu anda bilmiyoruz. Ama içerik açısından bakınca cevap çok açıktır. Evet, ABD ekonomisi resesyona girmektedir. Hatta girmiştir.En önemlisi ABD Merkez Bankası’nın da böyle düşünmesidir. Salı sabahı borsalar açılmadan faizde yaptığı 0.75 puan sürpriz indirimi başka türlü açıklamak mümkün değildir. Ekonomi makul bir büyüme hızı tutturacaksa neden böylesine radikal bir karar alınsın?Görüldüğü gibi, ABD ekonomisinde ciddi ve acılı bir düzeltmenin başladığını düşünen iktisatçılar arasında yer alıyorum. Kimin haklı olduğunu zaten kısa süre içinde göreceğiz. Tavrımı kayda geçirmek istedim.