Yeni milli gelir verileri

13 Mart 2008

Milli gelir muhasebesinde gerçekleştirilen değişimi anlamaya çalışıyoruz. Kolay olmadığını söyleyelim. 10 yıl (39 çeyrek) için iki seride toplam 7000’in üstünde sayının karşılaştırılmasından söz ediyoruz. Toparlanması zaman alacaktır.Yapılan köklü revizyonu genelde olumlu bulduğumu baştan belirtmeliyim. Bir: 1987 fiyatları anlamsız kalmıştı. Bence 10 yıl önce değiştirilebilirdi. İki: Muhabese metodolojisi eksimişti. Yeni kurallara uyum sağlamak gerekiyordu.Tartışmalarda gördüğüm bir hataya açıklık getirmek istiyorum. Milli gelirdeki artış bizleri daha zengin mi yaptı? Hayır. Ülkenin üretim gücü ve refah düzeyi nasıl ölçüldüğünden bağımsız olarak neyse odur.Satın aldığımız otomobil, yediğimiz yemek, oturduğumuz ev, izlediğimiz TV programı, inşa ettiğimiz otoyol vs. bizim tüketim ve yatırımlarımız değiştirilemez olgulardır. Değişen sadece onları ölçmek için kullandığımız sayılardır.Konut ve gayrimenkulMilli gelir muhasebesinde yapılan önemli bir yenilik konut ve gayrimenkulle ilgilidir. Milli gelirin temel mantığını hatırlatalım: Sadece piyasada satılan mal ve hizmetleri kapsar. Ama konut bu kuralın dışındadır.Çünkü aksi takdirde konutta mülkiyet değişimi milli geliri etkiler. Çözüm olarak mülk sahibinin oturduğu konuta da izafi kira yazılması yoluna gidilmiştir. Aynı sorunlar ticari gayrimenkuller için de geçerlidir.Eski milli gelir serisinde izafi kiraların çok düşük tutulduğu uzun süredir biliniyordu. Ev sahibi olmayan tüketicilerin bütçesinde kira yüzde 15-20 paya sahipti. Ama milli gelirdeki payı yüzde 5 çıkıyordu. Ticari gayrimenkul ise hiç yer almıyordu.Yeni milli gelir serisinde daha gerçekçi sayılar buluyoruz. Cari fiyatlarla Eylül sonunda biten yılın verilerini kullanıyorum. Konut sahipliği 32 milyar YTL’den 87 milyar YTL’ye yükselmiş. Gayrimenkul kiralama 33 milyar YTL olmuş.İkisinin toplamı 119 milyar YTL ediyor. GSYH’ya oranlanıca yüzde 14.3 gibi çok daha makul bir sayı elde ediliyor. Yeni seride gayrimenkulden gelen ek katma değer 87 milyar YTL’dir. Bu da yeri serinin milli gelirde yol açtığı artışın yüzde 40’ına eşittir.Çalışan başına milli gelirGeri kalan yüzde 60’ın ayrıntılarına daha hâkim değilim. O nedenle geçmişte de kullandığım bir bakkal hesabına başvurdum. Aynı dönem için tarım-dışı kesimde çalışan başına katma değeri (yani milli geliri) hesapladım.Eski seride eski nüfus sayıları ile eylülde biten yıl için tarım-dışı kesimde çalışan başına düşen milli gelir cari fiyatlarla 33 bin YTL ya da 24.1 bin dolar çıkıyor. Yeni seri ve yeni nüfusla ise 49 bin YTL ya da 36.1 bin dolara yükseliyor. Artış yüzde 50’yi buluyor.Elimin altında ABD verileri vardı. 2006 için çalışan başına milli gelirin 100 bin dolar civarında olduğunu gördüm. Buna göre Türkiye’de tarım dışı kesimlerde çalışan başına verim ABD’nin dörtte biri iken üçte birine yükseliyor.Sezgilerim bu sayıyı biraz abartılı buluyor. Başta ücret düzeyi, diğer göstergeler tarafından desteklendiği konusunda şüphelerim var. Dikkat: Bu ilk izlenimdir. Ayrıntılara girince değişebilir.

Devamını Oku

İyi haber-kötü haber

10 Mart 2008

Yıllardır beklenen yeni milli gelir serileri Cumartesi sabahı TÜİK tarafından açıklandı. Neden tatil gününü tercih ettiklerini anlamıyorum. Güneşli ve ılık hafta sonunu bilgisayar başında geçirmek zorunda kaldım. Doğrusu kasıtlı bir davranış gibi geldi.Yeni hesap yönteminin milli gelirde bir seferlik ciddi artışa neden olacağı biliniyordu. Kamuoyunun bu konuya odaklanacağını tahmin ediyordum. Öyle oldu. Derhal heyecanlı bir tartışma başladı.Türkiye ilginç bir ülkedir. Yeni hesap sonucu kişi başına gelirin yükselmesi bile ideolojik-siyasi kamplaşma yaratır. Kimilerinin iyi dediğine başkaları kötü der. Zıt yorumlar insanların kafasını iyice karıştırır.Benim için kesinlikle kötü haber sınıfına giriyor. Yeni serileri öğrenmek, eskisi ile farklarını anlamak, sonra tüm hesaplarımı ve dosyalarımı onlara göre düzenlemek zorundayım. En az bir ay, belki daha da uzun süre yoğun çalışma anlamına geliyor...Olumlu bir gelişmedirEkonomik büyüklükleri doğru ölçmek fevkalade önemlidir. Ancak ekonomik faaliyetlerin karmaşıklığı ölçmeyi çok zorlaştırır. Sistematik hataların oluşmasına yol açar. Yazılarımda sık sık bu tür sorunlara değiniyorum.En ciddi sorunlardan biri ölçme yönteminin ve kullanılan ağırlıkların eskimesidir. Zamanla ekonomi değişir ve ölçme hataları birikir. Sonunda seriler ölçülen gerçeklikten kopmaya başlar. Çözümü ağırlıkların fazla uzamadan yenilenmesidir.Eski milli gelir serisi 1987’de başlamıştı. Milli gelir için 20 yıl çok uzundur. Araya Gümrük Birliği, özelleştirme, turizm patlaması gibi büyük dönüşümlerin girdiğini hatırlatalım. Hızlı yapısal değişim içindeki ülkelerde 10 yıl bile uzundur. Bu arada milli gelir muhasebesinin metodolojisinde de gelişmeler oldu. Pek çok kalemde tanımlar değişti. Yeni normlar getirildi. Türkiye istatistiklerini AB ile uyumlu hale getirme sürecini başlattı. Uzun lafın kısası, yeni milli gelir hesabı olumlu bir gelişmedir. Milli geliri eski seriye kıyasla daha iyi ölçtüğü konusunda en küçük bir şüphem olmadığını özellikle söylemek istiyorum. Ayrıntılara itiraz ve eleştiri hakkım mahfuzdur.*****Sadun Aren’i kaybettikTürkiye’nin iktisadi düşünce tarihinde mümtaz bir yere sahip olduğuna inandığım Sadun Hoca aramızdan ayrıldı. Hoca benim neslimi çok etkiledi. Ondan hiç ders almadım ama yine de hocam diyorum. Yazdıklarından, söylediklerinden, yaptıklarından velhasıl ondan çok şey öğrendim.Kederli ailesine ve yakınlarına sabır, kendisine rahmet diliyorum. İktisat camiasının başı sağolsun.

Devamını Oku

Hangi enflasyona bakacağız?

8 Mart 2008

Şubat ayı enflasyonu Pazartesi günü TÜİK tarafından açıklandı. Enflasyon iktisat politikası açısından en kritik veri olma özelliğini koruyor. Bir: Hedefin üstünde seyrediyor. İki: Kur ve emtia fiyatları kaynaklı ciddi maliyet baskısı sürüyor.Bu durum para politikasında tatsız bir kısır döngüye yol açıyor. Gevşeyen iç talebe rağmen Merkez Bankası yüksek faize devam ediyor. Bu ise TL’ye değer kazandırarak ekonomiyi dış talebin canlandırmasını engelliyor.O nedenle bir süredir enflasyonu her ay değerlendirme ihtiyacını duyuyoruz. Geçen ay nispeten yüksek ama beklentilerin altında gelmişti. Merkez Bankası bu ay için önceden uyardı. “Kar-kış etkisi ile yükselecektir” dedi.Haklı çıktı. Şubat’ta TÜFE ve ÜFE, sırası ile, yüzde 1.3 ve yüzde 2.6 artmış. Yıllık enflasyon ise, yine aynı sıra ile; yüzde 9.1 ve yüzde 8.2’ye tırmandı. 2003 yılından bu yana en yüksek, Şubat fiyat artışlarıdır.Hayat pahalılığı ve para politikasıEnflasyonun ölçülmesi üstünde şu sıralar çok durduk. Vatandaş olayın hayat pahalılığı boyutu ile ilgileniyor. Örneğin günlük alışverişinde karşılaştığı fiyatlara bakarak düşük hesaplandığını, aslında daha yüksek olduğunu düşünüyor.Tüketici fiyatları endeksi -TÜFE- özünde bir hayat pahalılığı ölçüsüdür. Reel gelirin (satın alma gücünün) sabit kalması için nominal gelirde gerekli artışı hesaplar. Bunu ortalama vatandaşa göre yapar. Kişisel farklılıkları kapsamaz.Bu önemli konuya açıklık getirmek için “Enflasyonmetre” adını verdiğim bir yöntem geliştirdim. İnternet sayfamda (http://akat.bilgi.edu.tr) herkesin kendi enflasyonunu hesaplamasına olanak sağladım. Çok sayıda kullanıcının girdiğini memnuniyetle izliyorum.Ancak, enflasyon verilerinin bir başka kullanım alanı daha vardır: Para politikası. Para politikasının amacı toplam arzla toplam talep arasındaki dengenin doğru tutturulmasıdır. Fiyatlardaki değişimin yönü ve hızı arz-talep dengesinin en güvenilir öncü göstergesidir.Sorun burada belirir. Hayat pahalılığını ölçerken kullanılan fiyatların bir bölümü toplam arz-talep dengesi dışındaki faktörlerden etkilenebilir. Örnek olarak tarımsal ürünlerle diğer emtia fiyatlarını ve devletin saptadığı fiyatları verebiliriz. Dolayısı ile para politikası kararları için TÜFE anlamlı bilgi taşımayabilir.Özel kapsamlı TÜFE göstergeleriHayat pahalılığı ölçüsünü nasıl kişiselleştiriyoruz? Tüketim kalıplarındaki farkları yansıtan yeni endeksler hesaplayarak. Aynı yöntem para politikası için uygulanır. Toplam arz-talep dengesi dışındaki faktörlerden etkilenen mal ve hizmetleri dışlayan başka endeksler hesaplanır.TÜİK bunlara “Özel kapsamlı TÜFE göstergeleri” diyor. A’dan H’ye sekiz ayrı endeks açıklıyor. Örneğin H endeksi şu kalemleri hariç tutuyor: İşlenmemiş gıda ürünleri, enerji, alkollü içkiler, tütün ve altın fiyatları.Greenspan FED Başkanı iken arz-talep dengesini “özel tüketim harcamaları deflatörü” adını taşıyan bir başka enflasyon ölçüsü ile izlerdi. Ben ise kira artışlarını çok önemserim. Yerim bitti. Şubat enflasyonunun analizi bir sonraki yazıya kaldı.

Devamını Oku

Döviz spekülasyonu ve faiz

3 Mart 2008

Zenginin parası züğürdün çenesini yorarmış. Bizimki de biraz öyle oldu. İki haftadır yabancıların menkul TL varlıklarından elde ettikleri gelirle uğraşıyoruz. Önce ödemeler dengesi muhasebesine baktık. Dış açık hesabına dahil edilmediğini saptadık.Ardından yabancıların TL varlıklarından sağladığı yüksek getirinin analizine geçtik. 2007’de devlet tahvilinin dolar cinsinden yüzde 45.6 getirisinde iki farklı köken bulduk: Faiz geliri ve sermaye kazancı. İkincisi çok daha büyük çıktı. Döviz tutanların ödediğini söyledik.Faiz geliri ve sermaye kazancı genellikle kamuoyunda aynı kefeye konuyor. Halbuki çok farklı mekanizmalardan kaynaklanıyorlar. Sağlıklı bir analiz için mutlaka ayrıştırılmaları gerekiyor.Dolar, euro ve yenDöviz kurlarındaki değişimden para kazanmak Türkiye’ye özgü bir durum değildir. Mali piyasalarda döviz kuruna oynayan çok sayıda spekülatör vardır. Şu ya da bu şekilde tüm paralarla ilgilenirler.Aşağıdaki tüm örneklerde 27 Şubat 2008 ve bir yıl öncesinin döviz kurlarını kullanıyorum. Verileri bu hafta çıkan The Economist dergisinin (1-7 Mart 2008) son sayfasından aldım.Euro-dolar spekülasyonu ile başlayalım. Euro dolar paritesi bir yılda 1.32’den 1.52’ye yükselmiş. Nominal faizleri ihmal edelim; zaten az çok aynıdır. Euro spekülasyonu yapan bir dolar yatırımcısı yıllık yüzde 15.2 getiri sağlamış.Dolar-yen spekülasyonu ile devam edelim. Yenin dolar karşısındaki değeri bir yılda 118’den 107’ye yükselmiş (dün 103’ü gördü). Yine faiz farkını ihmal edelim. Dolar yatırımcısı yen spekülasyonundan yüzde 10.2 getiri elde etmiş.Dikkatinizi çekerim. Örnekler istikrarsız, tehlikeli ya da küçük ülkeler değildir. Üç dünya devinin parası, dolar, euro ve yen üzerine yapılan spekülasyonun getirileridir. Döviz spekülasyonu çok risklidir ama çok da para kazandırır.Brezilya örneğiLatin Amerika ile devam edelim. Brezilya Reali’nin dolar karşısındaki değeri bir yılda 2.11’den 1.67’ye yükselmiş. Sadece kur değişimi reale yönelen dolar yatırımcısına yüzde 26.4 getiri sağlamış.Ya Türkiye? YTL’nin dolar karşısındaki değeri bir yılda 1.41’den 1.18’e yükselmiş. Sadece kur değişimi TL’ye geçen dolar yatırımcısına yüzde 16.4 getiri sağlamış. Kur etkisi Brezilya’dan tam 10 puan daha düşük çıkıyor...Karşılaştırmayı tamamlamak için yerli para ile faizleri ekleyelim. Bir yıl önce nominal faiz Brezilya’da yüzde 13 iken Türkiye’de yüzde 20 imiş. Buradan dolar yatırımcısının toplam getirisini hesaplıyoruz: Brezilya’da yüzde 42.8 ve Türkiye’de yüzde 43.4.Dikkat: Kur getirisinde 10 puan düşük olan Türkiye toplam getiride 1.4 puan öne geçti. Nedeni çok açıktır. Türkiye’de faiz Brezilya’dan 7 puan daha yüksek olduğu için faizin yabancı getirisine katkısı yüksektir.

Devamını Oku

Yabancının yüksek getirisi

1 Mart 2008

2007’de yabancıların TL varlıklarının ödemeler dengesine etkisine baktık. Faiz gelirlerinin muhasebe sorunlarına girdik. Cari işlemler dengesinin yatırım gelirleri kaleminde yer almadığını saptadık. Neticede dış açık görünenden daha büyüktür dedik.Kamuoyu ise olayın diğer cephesi ile, yani yabancıların TL varlıklarından elde ettikleri yüksek getiri ile ilgileniyor. Gene muhasebe sorunları var. Konuya açıklık getirmek istiyorum. Gerçek verilerle bir örnek yapalım. Bir yabancı 2007 yılbaşında 100 dolarına 142 YTL alıyor. Bir yıllık yüzde 20 nominal faizli devlet tahviline yatırıyor. Hazine 2007 sonunda kendisine 170 YTL ödüyor. 1.17 dolar kurundan 145.6 doları cebine koyuyor. Görüldüğü gibi, yabancı yatırımcı 2007’de TL’yi tercih ederek yüzde 45.6 gibi inanılmaz derecede yüksek getiri elde etti. Bizim sorumuz şu: 45.6 dolarlık getiriyi kim ya da kimler ödedi?Hazinenin faiz ödemesi Önce olayın Hazine’ye maliyetini hesaplayalım. Hazine yabancıdan 142 YTL aldı, bir yıl sonra 170 YTL ödedi. Aradaki 28.3 YTL yılsonu kuru ile 24.3 dolar tutuyor. Yabancının toplam geliri 45.6 doların yarıdan biraz fazlasını karşılıyor. Bu hesap ilk bakışta makul duruyor ama aslında eksiktir. Çünkü 2007’de yüzde 8.4 enflasyon Hazineye sermaye kazancı sağladı. Ne kadar? Anapara çarpı enflasyon oranı kadar: 11.9 YTL ediyor. Hazine’nin ödediği reel faizi bulmak için nominal faizden enflasyondan sermaye kazancını çıkartıyoruz. Hazine’nin 16.4 YTL reel faiz ödediğini hesaplıyoruz. Tahvilin yıllık reel faiz oranı yüzde 10.7 çıkıyor. Hazine’nin yayınladığı reel faiz verisine tam uyuyor. Yabancının Hazine’den aldığı reel faizi yılsonu kuruna bölüyoruz: 14.1 dolar ediyor. Yani yabancı yatırımcının elde ettiği 45.6 dolar getirinin 14.1 doları bütçeden geliyor. Getirideki payı yüzde 30 tutuyor. Geri kalan 31.5 doları (yüzde 70) kim ödüyor?Dövizciden servet transferiSorunun cevabı aslında çok basittir: Yılbaşında söz konusu 100 doları kim aldıysa o ödüyor. Daha iyi kavramak için 2007 başında 142 YTL verip 100 dolar alan vatandaşın haline bakalım. Yılbaşında 142 YTL verdi. Enflasyondan da 11.9 YTL kaybetti. Parasının satın alma gücünü koruması için yıl sonunda 153.9 YTL olması gerekiyor. Halbuki yıl sonunda 100 dolar karşılığında sadece 117 YTL alabiliyor. 36.8 YTL (yüzde eksi 24) reel servet kaybı var. Dövizi alanın 2007 yılındaki servetindeki azalmayı yıl sonu kurundan dolara çeviriyoruz: 31.5 dolar buluyoruz. Bilmece çözülüyor. Yabancı yatırımcı elde ettiği yüzde 45.6 getirinin yüzde 70’ini 2007’de döviz tutan yerli yatırımcının servet kaybı oluşturuyor. Dikkat: Hazine’nin döviz varlıklarını hesaba katmadık, çünkü Hazine net döviz borçlusu ve TL’nin değer kazanmasından kazançlı çıkıyor. Özetlersek: Yabancılar yüksek getiriyi döviz tutan özel kesimden servet transferi yaparak elde ediyorlar. Hesap açıktır.

Devamını Oku

Dış açık hesabına katkı

27 Şubat 2008

Yeni yayınlanan 2007 yılı ödemeler dengesinden yola çıktık. Faiz ve temettü giderlerinin çok yavaş artması ilgimizi çekti. Sağduyu ile çelişen bu durumun nedenlerini araştırdık. Faiz-temettü giderlerini ülkenin dış varlık ve yükümlülüklerini yansıtan uluslararası yatırım pozisyonu ile karşılaştırdık. Karşımıza daha da ilginç bir bilmece çıktı. Yabancıların Türkiye’den elde ettikleri getirinin 2003’te yüzde 2.3’e (!) gerilediğini gördük.Ciddi bir hesap hatası yapıldığı sonucuna ulaşmak zor olmadı. Yabancıların TL varlıklarından kaynaklanan mali gelirlerinin sermaye hesabına yazıldığını tahmin ettik. Dolayısı ile dış açık aslında açıklanandan daha büyüktür dedik.Faiz hesabıVerilerle başlayalım. Yabancıların TL cinsinden mevduat ve tahvil toplamı 2006 sonunda 24 milyar dolardan 2007 sonunda 31.4 milyar dolara yükselmiş. Yıl ortalaması 27.7 milyar dolar ediyor. Ancak o arada dolar kuru da değişti. 2006 sonunda 1.42 YTL iken 2007 sonunda 1.17 YTL’ye geriledi. Dolayısı ile yabancıların TL varlıkları bir yılda 33.9 milyar YTL’den 36.7 milyar YTL’ye yükseliyor. Fark 2.8 milyar YTL. Yıl ortalaması 35.3 milyar YTL.2007’de ortalama nominal faiz yüzde 18 oldu. Yıl ortalamasını kullanarak 2007’de yabancıların 6.4 milyar YTL faiz geliri elde ettiklerini hesaplıyoruz. Ortalama dolar kuruna (1.30 YTL) bölünce 4.9 milyar dolar ediyor.Aradığımız ilk sonuca ulaştık. Yabancıların TL faizi gelirlerini hesaba kattığımız takdirde 2007 yılı cari işlemler açığı 38 milyar dolar değil 43 milyar dolara tırmanıyor. Dış açıkta bozulma milli gelirin yüzde 1’inden biraz fazladır.Ancak işler o kadar basit değil. Yabancıların TL varlıklarından elde ettikleri mali gelirlerin muhasebeleştirilmesini zorlaştıran bazı nesnel sorunlar var. Çünkü yabancı yatırımcı faiz gelirini TL olarak elde ediliyor.Soru: Dolar alacak yerde tekrar tahvile yatırırsa ne yapacağız? Döviz çıkışı var mı? Yok. TL’yi dövize çevireceği günün dolar kurunu biliyor muyuz? Hayır. Bu durumda cari işlemler dengesine mali gider yazmakta zorlanacağız.Sayılara dönelim. 2007’de yabancıların TL varlıkları 2.8 milyar YTL (ortalama kurla 2.2 milyar dolar) artıyor. Nedeni faizin tahvile yatırılması ise bu miktarı dış açıktan düşmemiz gerekiyor. Düzeltme 2.7 milyar dolara geriliyor.Ama bunu bilmiyoruz. Örneğin 6.4 milyar YTL dövize çevrilmiştir fakat 2.8 milyar YTL taze para girişi olmuştur. Öyle ise 4.9 milyar dolar ek dış açık geçerlidir. Nihayet, yukarıdaki hesapta yabancıların TL’nin değer kazanmasından sağladıkları sermaye kazancının yer almadığını ekleyelim.

Devamını Oku

Yabancıların mali getirisi

25 Şubat 2008

Geçen yazıda 2007 yılı cari işlemler dengesi verilerine baktık. Önce mali giderleri hariç tuttuk. Mal, hizmet ve transferler toplamının bütçedeki faiz-dışı dengeye benzediğini söyledik. Ekonomide yavaşlamaya rağmen açığın milli gelire oranının yüzde 6.4’de sabitlendiğini saptadık. Ardından temettü ve faizden oluşan mali gelirleri ele aldık. Açık sadece 200 milyon dolar artarak 6.8 milyar dolar olmuş. Dolayısı ile milli gelire oranı düşmüş. 2000’le karşılaştırma da aynı sonucu verdi.Yabancıların doğrudan yatırımlarında, borsa paylarında ve devlet tahvili stoklarındaki hızlı yükselişe rağmen mali giderlerin yavaş artması ilgimizi çekti. Bilmeceyi biraz daha eşelemeye karar verdik.Yatırım pozisyonuÜlkenin dış dünya ile varlık-yükümlülük ilişkileri iki ayrı hesapta tutulur. Biri ödemeler dengesinin sermaye hesabıdır. Merkez Bankası tarafından akım olarak tutulur. Diğeri yine Merkez Bankası tarafından hesaplanan Uluslararası Yatırım Pozisyonu’dur. Stok büyüklükleri yansıtır.Açalım. Sermaye hesabında örneğin 2007 yılının yabancı sermaye, portföy ve kredi hareketleri toplamı yer alır. Uluslararası yatırım pozisyonu ise 2007 sonunda toplam varlıkları ve toplam yükümlülükleri gösterir.Neden bu konuya girdik? Çünkü mali giderler yani temettü ve faiz gelir ve giderleri söz konusu varlık ve yükümlülük stokları tarafından belirlenir. Yüksek mi düşük mü olduğuna ancak stokla karşılaştırarak karar verebiliriz.2006 sonunda Türkiye’nin dış varlıkları 143 milyar dolar, dış yükümlülükleri 341 milyar dolar, yani net dış yükümlülüğü 197 milyar dolar. 2007 sonu henüz açıklanmadı ama üçüncü çeyrek var: Dış varlık 163 milyar dolar, dış yükümlülük 447 milyar dolar, yani net dış yükümlülük 285 milyar dolar.Dokuz ayda net dış yükümlülükler 88 milyar dolar (yüzde 44) yükselmiş. Buradan yıl sonunda kesinlikle 300 milyar doların üstüne çıkacağını kestirebiliyoruz. Son olarak 2000 sonunda net dış yükümlülüğün 99 milyar dolar olduğunu belirtelim.Neden geliyorlar acaba?Bu veriler üzerinden Türkiye’de yabancıların mali getirisini hesaplayabiliyoruz. Çok basit: Her yıl için ödemeler dengesi mali gelir kalemini uluslararası yatırım pozisyonuna bölüyoruz. 2000’de mali gelir açığı 4 milyar dolar, net yükümlülük 99 milyar dolar; yabancılar Türkiye’deki varlıklarından yüzde 4 getiri sağlamış. 2006’da mali gelir açığı 6.6 milyar dolar, net yükümlülük 197 milyar dolar; yabancı getirisi yüzde 3.4’e düşmüş. 2007’de mali gelir açığı 6.8 milyar dolar, net yükümlülük 300 milyar dolar; yabancı getirisi yüzde 2.3’e inmiş. Doğru okudunuz. 2007’de yabancıların Türkiye’deki net varlıklarından sağladığı net getiri yüzde 2.3 ve 2000’den bu yana azalıyor! Özetleyelim. Bir hata olduğu çok açıktır. Meraklılarına ipucu: TL enstrümanlardan kaynaklanan mali giderlerin sermaye hesabına yazıldığı kanısındayım. Bu ise cari işlemler açığı aslında daha büyük demektir.

Devamını Oku

2007’de dış açık

23 Şubat 2008

Geçen hafta biz “enflasyonmetre” ile uğraşırken Merkez Bankası 2007 ödemeler dengesi verilerini yayınladı. Dış denge Türkiye’de daima ilgi çeken bir konudur. Şu sıralar daha da önem kazandı.Bir hususu baştan belirtelim. Veriler geçicidir. Önümüzdeki aylarda mutlaka düzeltmeler yapılacaktır. Bir yıl sonra, 2008 ödemeler dengesi ile birlikte kesin sonuçlara ulaşırız. Ancak fark genellikle küçük olur. Örnek olarak 2006’ya bakalım. Şubat 2006’da açıklanan cari işlemler açığı 31.3 milyar dolardı. Son veri ise 32.2 milyar dolar; yani 900 milyon dolar yükseldi. Net hata noksan ise 2.4 milyar dolar düşüşle eksi 150 milyon dolara indi. Bu bir eleştiri değildir. Kesin olmasalar da önemli ekonomik verilerin mümkün olduğu kadar erken yayınlanması çok yararlıdır. Kamuoyunun ana eğilimleri fazla gecikmeden görmesine olanak sağlar.Faiz öncesi dış dengeCari işlemler dengesi ekonominin kazandığı ve harcadığı dövizi gösteriyor. Dört başlıktan oluşuyor. Mal dengesi, bildiğimiz ihracat-ithalat artı altın ticaretini kapsıyor. Hizmet dengesinde turizm, navlun, inşaat vs. var. Yatırım dengesinde faiz ve kâr ödemeleri yer alıyor. İşçi dövizleri ise transfer kabul ediliyor.Meraklıları için bir kısa not düşelim. Aralık’ta transfer hesabı değişti. Eskiden “resmi” ve “işçi geliri” diye ayrılıyordu. İlkine “genel hükümet” dendi. İkincisi, iki alt kalemi olan (“işçi gelirleri” ve “diğer transferler”) “diğer sektörler” adını aldı. 2007’de mal ticaretindeki açık 6.2 milyar dolar (yüzde 15 artışla) 47.5 milyar dolara yükseldi. Hizmet dengesi 14.1 milyar dolar fazla verdi (artış 200 milyon dolar ya da yüzde 1.7). Transferler 2.2 milyar dolar tuttu. Yani mal-hizmet-transfer açığı 5.2 milyar dolar (yüzde 22) artışla 31.2 milyar dolara ulaştı.Bu büyüklüğün altını çizelim. Bütçedeki faiz dışı fazla ile paralellik kurabiliriz. Söz konusu olan faiz, temettü vs. mali giderler öncesi dış dengedir. 31.2 milyar dolar açık vardır. Milli gelire oranı 2006’dan 2007’ye yüzde 6.4 düzeyinde sabit kalmıştır.Mali giderler bilmecesi2007’de net yatırım geliri açığı 200 milyon dolar (yüzde 3) artışla 6.8 milyar dolar oldu. Mal-hizmet-transfer dengesi ile toplayınca 38 milyar dolar cari işlemler açığına ulaşıyoruz. 2006’ya kıyasla dış dengede bozulmayı 5.8 milyar dolar (yüzde 18) buluyoruz.Geçen hafta yazımda istihdamı incelerken dokundurdum: Ekonomi yavaşlıyor ama dış açık artıyor, bu ne biçim iştir dedim. Bu konuya geri döneceğim. Bugün bir başka ilginç duruma, mali gelirlerin seyrine dikkat çekmek istiyorum.Türkiye’nin yüksek faizleri yabancılara çok cazip geliyor. Borsada da çok güçlüler. Son dönemi şirketleri de çok kârlı geçirdi. Bu koşullarda Türkiye’nin mali açığında hızlı artış beklersiniz, değil mi? Yanılırsınız. 2001’de mali açık 5 milyar dolardı. 2007’de 6.8 milyar dolara yükseldi. Yıllık artış yüzde 5; dolar enflasyonunu ancak yakalıyor. Nitekim mali açığın milli gelire oranı da yüzde 2’den yüzde 1.4’e geriliyor.İşte bir bilmece daha. Yabancıların yüksek getiriye geldiklerini zannediyorduk. Halbuki öyle değilmiş. Herhalde rakı-balık-rokaya ya da güzel gözlerimize geliyorlar... Devam edeceğim.

Devamını Oku