Anglosakson ekonomilerde resesyon ihtimali artınca, küresel büyümenin gelişmekte olan ülkeler sayesinde olacağı konuşulmaya başlanmıştı. Buna da “de-coupling” yani “ayrışma” dendi. ABD’de başlayan ve Avrupa’yı da içine alan krizden diğer ülkeler ‘bağışık’ kalabildiler mi? Yani ayrışabildiler mi? Tabii ki hayır. 2007’yi yüksek kapatabilmek ve bonuslara halel gelmesi için fon yöneticilerinin bir “masalıydı” ayrışma hikayesi. Bir ölçüde başarılı da oldu. Hem inananlar, hem de inanmak isteyenlerin sayısı; inanmayanlardan daha çoktu ki piyasalardaki çöküş yeni yıla sarktı ve ayrışma senaryosu doğal olarak ‘çalışmadı’. Ancak bu arada ilginç bazı gelişmeler de oldu. Krizin tam göbeğindeki ABD’de de borsalar yıl başına göre fazla zarar görmezken, gelişmekte olan ülke piyasaları çok daha fazla etkilendi. Ancak hepsi de değil! Bazıları az, bazıları çok etkilendi. Gelişmekte olan ülkeler birbirlerinden de-couple etmeye başladılar, yani ayrışmaya başladılar. Hatta ligler oluşmaya başladı. BRIC ülkeleri, (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) Singapur, Tayland gibi ülkeler birinci ligi; Türkiye, Güney Afrika, Macaristan, Kore gibi ülkeler de ikinci ligi oluşturuyor. Biz bu ikinci ligde “alt sıraları” zorluyoruz! İkinci lig; “sorunlu” gelişmekte olan ülkelerin ligi. Cari açık sorunları; kurlarının güçlü paralar karşısında her an değer kaybetmesine, borsalarının hızla düşmesine sebep olabiliyor. En sorunlu olanlar da zirvede yer alıyor. Şimdilik Güney Afrika zirvedeki yerini koruyor. CARİ AÇIĞIN GSMH’YA ORANI 2000-2007 2002-2007 Ülkeler Ortalama Sıra Ortalama Sıra Rusya 10.3% 1 8.9% 1 Çin 5.0% 2 6.2% 2 Mısır 1.5% 3 2.1% 3 Brezilya -0.4% 6 0.8% 4 Pakistan 0.1% 4 0.1% 5 Hindistan -0.2% 5 -0.2% 6 Polonya -3.1% 8 -2.8% 7 Güney Afrika -2.6% 7 -3.5% 8 TÜRKİYE -4.2% 9 -5.2% 9 Macaristan -7.1% 10 -7.0% 10 (Kaynak: IMF-Dünyanın Ekonomik Görünümü - Ekim 2007) Yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere hammadde ve petrol ihracatçısı Rusya ile mamul madde ihracatçısı Çin’in pozitif taraftaki liderlikleri son 7 yılda değişmemiş. Açık tarafında da hep konuşulan üç ülke; Güney Afrika, Türkiye ve Macaristan “pozisyonlarını korumuşlar”. Son aylarda, Güney Afrika’daki enerji krizleri nedeniyle üretimde ciddi sorunlar yaşanıyor. Bu nedenle özellikle altın ve değerli madenlerin fiyatları yeni rekorlar kırıyor. Ancak üretim yapılamaması, ülkenin cari açığını olumsuz etkiliyor. Bu durum rand/dolar kurlarına da yansıyor. Randdaki hareket YTL’ye oranla çok daha hızlı. Son bir ayda yaklaşık yüzde 10’luk bir yükseliş. Bizdeki hareket daha sınırlı kaldı. Yüzde 5-6’lık bir yükseliş oldu. Buna karşın Brezilya para birimi real değer kazanmaya devam ediyor, “şartlar” her üç para birimi için de hemen hemen aynı kaldığı durumda bile. Borsalarda da benzer bir durum söz konusu değil mi? Brezilya neredeyse yeni rekor kıracak, İMKB yüzde 30’luk kaybının ancak yüzde 10’luk kısmını zar zor kapatabildi. Piyasalardaki likidite “çağıl çağıl” akarken; tedbirini alan Brezilya ile bu fırsatı iyi değerlendir(e)meyen Güney Afrika ve Türkiye’nin hikayesi, “Ağustos Böceği ile Karınca” nın hikayesini anımsatıyor.
Hisse senedi ve varlık piyasaları her sıkıştığında, FED’den faiz indirimi beklentileri artıyor. ABD’deki vadeli kontratlardan yola çıkılarak yapılan hesaplamada Mart ayının 18’inde yapılacak toplantıdan yüzde 90 olasılıkla 50 baz puanlık “faiz indirimi” bekleniyor. Hatta yine ‘acil’ bir toplantıdan bile söz ediliyor. Neden edilmesin ki nasılsa FED bir kere bu yolu açtı. Geri de dönemiyor. FED’in “karizmayı” yeniden tesis etmesi zaman alacak. O zamana kadar faiz indirim arsızı olan piyasalar her sıkıştıklarında “isterük” deyip FED’e şantajı sürdürecek.Bu arada FED’in işi iyiden iyiye zorlaşmaya başladı. Sadece FED’in mi? Subprime ve kredi krizini çözebilmek adına; faizleri indiren FED ve İngiliz Merkez Bankası ile ‘değiştirmeyen’ Avrupa Merkez Bankası (ECB) ektikleri “rüzgarı”, enflasyon “fırtınası” olarak biçmeye başladılar. Düşük faizin borsaları kurtarmasını; bu arada da yavaşlayan ekonomi sayesinde faiz indirimlerinin enflasyona etkisinin sınırlı kalmasını umut eden merkez bankaları korkarım yanılacaklar!Salı günü Ocak ayına ait Almanya’da ÜFE, ABD’de TÜFE rakamları açıklandı. Her ikisi de beklentilerin üzerinde geldi. ABD’de TÜFE’nin binde 3 artması beklenirken, artış binde 4 olarak açıklandı. Almanya’daki artış ve fark çok daha fazla. Binde 2 artış beklenirken gerçekleşme binde 8 olmuş. ABD’de durgunluk beklentisine rağmen fiyatların artıyor olması, Almanya’da üretici fiyatlarının neredeyse aylık yüzde 1’e yakın artması ciddi enflasyon endişesi yaratıyor.Son günlerde yine merkez bankalarının faiz indireceği beklentisiyle düşmeyen (ya da yükselir gibi yapan) dünya borsaları, geç de olsa idrak ettikleri enflasyon rakamları karşısında bocalamaya başladılar. Enflasyonun yükselmesini bile; ‘demek ki halen daha talep var ki enflasyon oluyor, o zamanda ekonomideki sorun kısa zamanda aşılacak’ diyerek olumlu yorumlamaya çalışanlara bile rastlanıyor! Bir yıl içinde yüzde 140 artan buğday, yüzde 100 yükselen petrol, son bir ayda yüzde 50 artan platin fiyatlarının enflasyon yaratmaması mümkün mü? Bu enflasyonun tüketicinin reel anlamda harcanabilir gelirini azaltması kaçınılmaz değil mi? Peki tüketime dayalı ABD ekonomisi bununla nasıl başa çıkabilecek? FED’in ve yeni seçilecek başkanın en ciddi açmazı bu olacak. O zaman kadar; enflasyondaki umutsuz tabloya rağmen merkez bankaları “sistemi kurtarmak adına” faiz indirimlerine bir süre daha devam edecekler görünüyor. Rüzgar ekmeye devam. Taa ki fırtına biçene kadar!
Gönül isterdi ki aşağıdaki İMKB’nin grafiği olsun. Ne yazık ki değil! Platinin 1988 yılından bu yana günlük spot piyasadaki fiyatının grafiği. Dünyanın en büyük platin üreticilerinden Güney Afrika’nın enerji sıkıntıları nedeniyle maden üretimine ara vemesi platinin rekor üstüne rekor kırmasına sebep oluyor. Çok eski de değil; 23 Ocak’ta 1.552 seviyelerinde olan platin/ons fiyatları, nerdeyse soluksuz bir şekilde yüzde 30’dan fazla artarak (sadece 3 haftada) geçtiğimiz gün spot piyasada 2.115 dolar ile rekor kırdı. Çıkışın ardındaki sebep Güney Afrika’daki enerji sıkınıtısı gibi “görünse de” kolay speküle edilebilen bir piyasa olmasının önemi büyük. Güney Afrika aynı zamanda en büyük altın üreticilerinden biri. Platin rekor kırarken altın; daha önceleri gördüğü 930’lu seviyelere bile gelemeden satışla karşılaştı ve yeniden 900 dolar seviyelerine kadar geriledi. Belki de büyük emtia piyasası oyuncuları, platin fiyatlarını yüksek tutarak altın satıyor. Bilmek imkansız. Ancak platin fiyatlarındaki yükselişin böyle sürmesi de hayli zor. Benim tahminim platin fiyatlarında zirvelere yaklaşıldığı ve 2.125-50 seviyelerinden sonra, 1.800’lü belki de 1.600’lü seviyelere kadar bir “düzeltmenin” yaşanması. Hep beraber göreceğiz. Düzeltmeye devam mı?Geçtiğimiz haftaki yazılarımda geçen haftanın bir düzeltme haftası olacağına, hem piyasaların buna “ihtiyaç” duyması, hem de Buffett’ınki gibi önerilerle ‘şapkadaki tavşanların çıkarılmaya devam edilmesiyle’ piyasalarda çok da uzun soluklu ol(a)mayacak düzeltme harketlerinin yaşanacağını öngörmüştüm. ‘Kısa günün kârı’ diyerek Cuma günü satanlar bile dün ABD’deki tatile rağmen yeniden aldılar. Sadece bizde değil Avrupa piyasalarında da alımlar vardı. Piyasalarda ana trend artık aşağı yönlü. İMKB’de 30 binli rakamlar, Dow Jones’ta da 10 binli rakamlar görülecek. Ancak o zamandan önce bir miktar daha yükseliş yaşanacak gibi görünüyor. Bu haftanın sorusu; geçen haftaki toparlanma sırasında görülen 45.930 seviyesi geçilip daha da yukarı gidecek miyiz? İçeride neler olacağı tabii ki yurt dışına ve özellikle de ABD’ye bağlı. S&P 500 (ki Dow Jones’a göre çok daha gerçekçidir) endeksinin 1.370 seviyelerine kadar yükselmesi, hatta bu seviyeyi de aşarak 1.396’ya kadar bile yükselmesi ihtimali var. Bu yükseliş gerçekleşir ise (ki olasılığı aslında çok değil) 47.200 hatta 48.600-49.150 seviyelerine kadar bile bir yükseliş olur. Sırf dünyanın en fazla düşen borsası olmanın “acısını çıkarabilmek” adına bile böyle bir hareket olursa şaşmamak gerek.Yok eğer S&P 500 endeksi 1.337’nin altında bir kapanış yapar, Nasdaq ve özellikle de Dow Jones düşerek buna eşlik ederse, ABD piyasalarında bir önceki dip seviyelerine yakın yerlerin ziyaret edilmesi ihtimali artacaktır. Geçtiğimiz haftanın ortasında İMKB’de yapılan alımlar satışa dönmezse bu kez IMKB, ABD borsalarından etkilense bile daha dirençli davranabilir. Zira ABD’deki düşüşü bunca hengameye rağmen ‘devede kulak’. Bizde ise çoktan olan oldu!
Düne kadar; ABD’de subprime ile başlayan ve şimdi resesyona kadar uzanan krizden en fazla borsalar etkilenmişti. Hatta İMKB bu konuda “en fazla” olumsuz etkilenen olarak başı çekiyor. Her ne kadar ABD ile doğrudan bir ticaretimiz olmasa da, mortgage bizde henüz emekleme çağında olsa da en fazla etkilenen borsa bizim borsamız oldu.Dün borsanın yanı sıra bir süredir tedirgin olmaya başlamış olan bono ve döviz piyasasında da sert sayılabilecek yükselişler oldu. Cuma günü 1.2110 seviyelerinden kapanan dolar kurları dün 1.222 seviyelerinden açıldı. Üstelik euro paritesinde belirgin bir değişiklik olmadığını da göz önüne alındığında önemli bir yükselişti. Bono cephesinde de bileşik faizler 17 seviyelerine dayandı. Gün içinde dolar kurları 1.2340 alış seviyelerine kadar yükseldi, ancak satışlarla günü 1.2270 seviyelerinden kapattı. Kur ve bonodaki dünkü hareket, borsadaki hareketlerin neden diğer piyasalara yansımadığını soranları bu meraktan kurtarmaya başladı.Eğer ki borsadaki varlıklar yeniden fiyatlanıyor ise, diğer varlık fiyatları da “üç vakte kadar” bundan nasibini alacaktır. Nitekim dünkü hareketler de bunun devamıydı.Aslında sadece bizim piyasalarımıza has bir durum da değildi bu. Brezilya ile ayrışmamızdan sonra; yeni “ekürilerimiz” Güney Afrika ve Macaristan da benzer hareketler yaşandı. Güney Afrika’da enerji darboğazı ve hükümetin başarısız olarak anılması; randdaki hareketi bizden çok daha önce başlatmıştı. Ocak ortasındaki 6.70 seviyelerinden dün 7.85 seviyelerine kadar gelindi. Randa yüzde yüzde 17 civarında değer kaybetti. Bizdeki değer kaybı yaklaşık yüzde 6’da kaldı. Benzer şekilde Macaristan’da 9 Mart’ta yapılacak sağlık harcamaları konusundaki referandum da bu ülkeyi geriyor. Ama aslında hemen herkesi geren kredi piyasalarında yaşananlar. Dün Avrupa para piyasalarından borçlanan riskli gruptaki şirketlerin borçlanma spreadlerini gösteren ITRAXX endeksi 530 seviyesine yükseldi ki geçen yıl Ağustos ayındaki zirvesinin de 100 puan üzerine çıkmış bulunuyor.Bu endeksin yükselmesi kredi piyasalarındaki sorunun hallolmak yerine daha da büyüdüğünü göstermesi açısından önemli. Grafikte ITRAXX’in ve Türkiye’nin 5 yıllık CDS spreadlerine baktığımızda, Avrupalı şirketlerin kredi piyasalaırndaki sorun görülebilir. Türkiye şimdilik sakin ve dengeli durumun koruyor. Ancak bu durum Güney Afrika, Brezilya, Macaristan içinde geçerli. Diğer ülkeler bu değişime daha önceden tepki vermeye başladılar. Biz şimdilik “direniyoruz”. Bir kırılma olma ihtimali var mı? Neden olmasın ?Şimdilik dediğim gibi direbiyoruz. ABD borsaları ve piyasaları toparlar ise biz daha hızlı toparlayabiliriz. Kurlarda 1.21 hatta 1.1850 seviyelerine bono da da 16.70 bileşik seviyelerine kadar gelebiliriz.Ancak kırılma yaşanır ve kurlarda yukarı yönlü hareket başlar ise 1.2400 ve 1.2630 seviyeleri ilk önemli hedef seviyeleri. Buralarda mutlaka satışlar gelecektir. Yok eğer çok hızlı bir hareket olur ise 1.3370 seviyelerine doğru vbir sıçarama olabilir. Ancak bu seviyelere kadar daha çok zaman var.Şimdilik direnmeye devam edecekmişiz gibi görünüyor.? Yeterki Dow Jones ve Alman DAX toparlasın...Türban ya da diğer temel sorunlara sonra bakarız....
Dün piyasalar açısından oldukça yoğun bir veri trafiği yaşandı. Bu veriler, başta hisse senedi piyasaları olmak üzere tüm göstergeleri dalgalandırdı. Bu verilerin şifrelerini ortaya koyarsak sanırım, piyasaları daha iyi anlayabiliriz...Veri 1: İngiliz Merkez Bankası 25 baz puanlık indirimle politika faizlerini yüzde 5.25’e indirdi.Beklenti dahilindeydi. Northern Rock olayında geç ve yetersiz önlem almakla suçlanan İngiliz Merkez Bankası adeta ‘günah çıkarıyor’. Piyasaları toparlamaya yeterli olmadı ve İngiliz FTSE endeksi yüzde 2.34 kayıpla günü kapattı. FED’in faiz indirimlerinin ABD piyasalarını tutmaya yetmemesi gibi, sınırlı bir indirim de İngiliz piyasalarını toparlayamayacak.Veri 2: İngiltere’de Northern Rock devlet kontrolüne geçti!Subprime krizinin ilk kurbanlarından olan Northern Rock’ın satışı gündemdeydi. Anlaşılan kimse altından nelerin çıkacağını bilemediğinden olsa almaya yanaşmayınca, İngiliz hükümeti şirketin kontrolünü ele aldı. Tıpkı 2001 yılında TMSF’nin bankalara el koymasını anımsatan bir durum. Gelişmiş ülke piyasaları; 2001’deki Türkiye krizini pek hatırlamadıklarından, kendileri için yeni olan bu durum karşısında karamsarlıkları daha da arttı. Satışları hızlandıran bir unsur oldu.Veri 3: Avrupa Merkez Bankası (ECB) faiz oranlarını değiştirmeyerek yüzde 4’te tuttu.ECB Başkanı Trichet, euro bölgesinde büyüme risklerinin aşağı yönlü olduğunu söylemesine rağmen enflasyon endişeleri nedeniyle faizlerini değiştirmedi. Trichet; hafta başından bu yana süren piyasa ‘şantajına’ şimdilik prim vermedi. FED’in ve İngiliz Merkez Bankası’nın yaptığı gibi bir faiz indirimi bekleyen piyasalar beklediğini alamayınca satışlara hız verdi. İyi tarafı Trichet başkanlığında ECB, daha dirayetli bir görüntü çizmeye çalışıyor. Kötü tarafı işler daha da sarpa sararsa, çok daha sert bir faiz indirimi gereğiyle karşı karşıya kalabilirler. Bu da ‘karizmayı çizdirmeyen’ son merkez bankası başkanını da tarihin sayfalarına ekler...Euro bölgesinde büyümenin tehdit altında olduğunun açıklanması; faizi değişmemiş olmasına rağmen euronun değer kaybetmesine 1.45’in bile altına inmesine neden oldu. Düşüşün önce 1.4360 ve ardından 1.42’lere kadar devam etmesi büyük olasılık. Veri 4: Deutsche Bank’ın (DB) Yatırım Bankacılık faaliyetlerinden elde ettiği kârlar gerilerken 2007 son çeyrek kârı yüzde 48 azaldı.Hem kredi piyasalarının karışması, hem de subprime krizinin, tahvil/bono piyasalarını da bozmasıyla, yatırım bankalarının faaliyetleri azaldı. Doğal olarak gelirleri de...En azından bir kaç yıl daha yeni satın alma ve birleşmelerin (batanların ya da kelepir hale gelenlerin ucuza alınması dışında) yatrım bankacılarının işi zorlaştı. Hem kârlar düşmeye devam edecek hem de işlerini kaybedenlerin sayısı artacak. Bu bile moralleri bozmaya yetiyor. Bu arada DB; piyasaların ne yöne gideceği netleşmeden büyümeye yönelik planlarını dondurduğunu da açıkladı. Veri 5: ABD’de de işsizlik başvuruları beklentilerin üzerinde arttı.Beklenti 340 binlik bir artış iken 356 bin açıklandı. Benkentiye oranla çok az bir sapma olmasına rağmen, gelen haber yine “olumlu değildi”. Bir önceki rakam da negatif yönde revize edilince keyifler yine kaçtı. Beklentilerden iyi bile gelseydi yine de yeterli olmayacaktı. Hatta yeni bir satış fırsatı yaratacaktı. Şu anda moraller son derece bozuk ve her haberin olumsuz yönü öne çıkıyor. İşler iyi giderken kimsenin olumsuz haberleri duymadığı görmediği gibi... Veri 6: ABD’de Cisco ve Wal Mart’ın kârları beklentilern altında geldi.Birisi bilişim, diğer perakende alanındaki bu iki önemli şirketin kârlarının beklentileri karşılamaması; bir taraftan “resesyon” korkularını arttırırken, diğer yandan da krizin finans sektöründen reel sektöre sıçradığının kanıtı olarak algılandı. Bu ikisi ne ilk ne de son olacak. Beklentilerin altında kalan daha çok isim duyacağız. Taa ki beklentiler “makul” seviyelere inene kadar!
Geçen yılın Ağustos ayında piyasalar adeta FED’in faiz indirmesi için baskı kurmuşlardı. ’Faizler inmezse piyasalar çökecek’ mesajıyla adeta FED’e “şantaj yapmışlar” ve nihayetinde istediklerini almışlardı. Hatta faiz indirimlerinin devam edeceği beklentisiyle, Dow Jones Endeksi Ekim ayı ortasında rekor dahi kırmıştı.Sorun o kadar ciddi ve büyük boyutlardaydı ki faiz indirimlerinin bile çare olmayacağı anlaşılınca bugünlere gelindi. Şimdi sırada ECB’ye (Avrupa Merkez Bankası’na) şantaj var! ECB faizlere ilişkin toplantısını bugünlerde yapıyor ve kararını Perşembe günü öğleden sonra açıklayacak. Avrupa borsalarına da bu toplantı öncesi şiddetli satış geldi. Dün Alman DAX endeksi yüzde 3.36’lık kayıpla günü kapattı. Esas hareket dolar/euro paritesindeydi. 1.4820 seviyelerinden güne başlayan euro; gün sonuna doğru 1.4620’lere kadar geriledi. ECB toplantısı öncesinde bu denli hızlı bir hareket; FED’den sonra ECB’nin de faizleri indireceği beklentisiyle olabileceğini akıllara getiriyor. ECB; enflasyon konusunda ciddi endişeler taşıdığını bir çok kez ifade etmiş olmasına rağmen...Paritedeki bu hareket de doğrudan dolar/YTL kurlarını etkiledi ve 1.1670’lerden güne başlayan kurlar 1.18’in de üzerine kadar yükseldi. Bu hareket paritedeki değişimden kaynaklandı, başka bir şey değildi. Dünkü düşüşlerin en önemli sebebi olarak ABD’de açıklanan Ocak ayı ISM rakamının (Satın alma yöneticileri enstitüsünün endeksi) beklentilerin altında gelmesi gösteriliyor. Beklenti 52.5 iken 41.9 geldi. Bu rakamın hem beklentilerin hem de kritik eşik olarak anılan 50’nin altında gelmesi resesyon endişelerini iyiden iyiye arttırınca piyasalardaki düşüş hızlandı. Olumsuz haberin önceden “sızdığı” düşüncesiyle zamanından bir saat önce açıklanması, olumsuz etkisini daha da arttırdı. Ancak ECB’ye “şantaj” bu data açıklanmadan önce başlamıştı. Toplantı sona erene kadar, (ya da piyasalar istediklerini alana kadar) bu şantaj sürecek gibi.... Merkez bankaları asıl görevleri olan “fiyat istikarını sağlamayı” şimdilik piyasaları kurtarmak adına göz ardı ediyor. ECB de bu kervana katılırsa şaşırtmayacaktır.Yine de işe yaramayacak! Akacak kan damarda, düşecek borsa yukarıda dur(a)maz...
FED’in 75 baz puanlık “prematüre” faiz indirimi bile ilk aşamada piyasalardaki düşüşü durduramadı. Amerika’nın krizi, dünyanın krizi haline dönüştü. Ayrışma (De-coupling) senaryoları tutmadı, tüm piyasaların ABD’yi takip ettiği ve aslında ‘ayrışamayacağı’ görüldü. Biraz da Wall Street’in ‘ısıttığı’ ayrışma senaryosu; çok kısa bir süre için çalışıyor görünse de çalışmadığı daha doğrusu çalışamayacağı anlaşıldı.Olayın boyutları müthiş. Sadece dün Societè Generale’in; piyasalarda işlem yapan bir yetkilisinin ‘sahtekârlığı’ nedeniyle 7 milyar dolar kaybettiği açıklandı. Bearings’i batıran Nick Leason’dan sonraki en büyük yolsuzluk iddiası. İddia! Zira Leason’un yaptıklarından sonra; özellikle türev ürünler başta olmak üzere, risk yönetimi anlamında ciddi adımlar atıldı. Basel I yetmedi Basel II devreye girdi. Hatta AB’deki sermaye piyasası aracı kurumları için geçerli olan “MIFID” bile devredeyken böylesi bir “sahtekârlığın” yapılabilmesi ne denli mümkün? Ayrı bir tartışma konusu. Çok büyük ihtimalle bir ya da iki kişinin sorumluluğu üstleneceği ya da bulunacak bir-iki günah keçisinin üzerine yıkılacak bir olay. Büyük olasılıkla olaya; gerçekleşen bir zararın ‘kol kesip’ yazılması yerine, kurtarırız düşüncesiyle pozisyonların arttırılması neden olmuştur. Bu da sadece bir ya da iki kişinin değil; işlem yapanların (trader), risk yönetiminin ve hatta üst yönetimin de dahil olması anlamına geliyor. Bu gruptakilerin ‘basiretlerinin bağlanması’ sonucunda zararların kontrolden çıkması söz konusu. Fransız bankası çok büyük olasılıkla son olmayacaktır. Önümüzdeki günlerde ‘sahte 3 Aralık kurbanı!’ başka isimleri de duyabiliriz. Yine de...Tüm bu olumsuzluklara rağmen piyasalar; FED’in Ocak sonundaki toplantısında 25 ya da 50 ek faiz indirimi beklentisi, ABD’deki bonoları sigortalayan şirketlerin sermayelerinin güçlendirilmesi, Bush’un ‘destek’ paketi ya da yeni yazılacak bazı senaryolar nedeniyle bir miktar toparlayacaktır. Herkesin bir molaya, piyasaların az ve de sınırlı da olsa bir düzeltmeye ihtiyacı var. Hiçbir piyasa sonsuz düşmez, sonsuz yükselmez. Mutlaka düzeltmeler yaşanacaktır. ABD piyasalarından S&P 500 endeksinde 1.270 seviyesi çok önemli bir direnç haline geldi. Dow Jones’taki 11,600’lü seviyelerde benzer. İMKB 100’deki 42.000 seviyeleri kısa vadeli dip olarak kalacak. Dün hisse senetlerinde başlayan düzeltme bir süre devam edecektir. Hatta bu düzeltme hareketi Dow Jones’ta 12.700-13.200 ve İMKB 100’de de 48.200 hatta 52.000 seviyelerine kadar sürebilecektir. “Ucuz faizi” bulan emtia piyasalarında devam eden ‘spekülasyonlar’ ve dolar/euro paritesindeki hareketler bu tahmini güçlendiriyor.
Şu an için baktığımızda tüm ekranlar kırmızı. Bu demektir ki her şey çöküyor. Olayı teknik olarak incelediğimizde dünyada 2003 yılından bu yana süregelen yükseliş trendinin kırıldığını görüyoruz. Bu trend S&P Endeksi’nde önceki hafta kırılmıştı. Dow Jones Endeksi’nde de kırılmanın gerçekleştiği görülüyor. En hızlı tepkilerden birinin yaşandığı Frankfurt Borsası’nda da DAX henüz trendini kırmadı ancak Dow ve S&P bir süre bu seviyelerde kalırsa, DAX’da da trend kırılacaktır. DAX Endeksi’nin 6.650 seviyelerinde ciddi desteği var. Buralarda tutunacağını varsayabiliriz. Amerika borsaları için ise ciddi bir düzeltmeden sözedebiliriz. Dow Jones Endeksi için 11.500 önemli bir seviye. ABD piyasaları da bu seviyede tutunacaktır. S&P Endeksi için de 1.270 seviyesini dikkatle gözlemlemek gerekiyor. Tüm bu rakamlar gösteriyor ki dünyada henüz tam anlamı ile bir felaket senaryosundan söz etmek mümkün değil. Bir buzul erimesi yaşanıyor ancak felaket senaryoları hazırlamak için de henüz erken. Yukarıda verdiğim bu seviyeler aşağıya doğru kırılmadığı takdirde orta vadede bir tepki mutlaka göreceğiz.Türkiye’de neler oluyor diye soracak olursak, yabancının ciddi anlamda Türkiye’den çıkmak istediğini gözlemliyoruz. Ancak Türkiye’den çıkış o kadar kolay değil. Dövizdeki hareket yabancının YTL satmasından kaynaklandı. Dolarda 1.25 seviyesine kadar çıkış olabilir. 1.35’ler hele hele 1.50’ler felaket senaryosu üretilecek seviyelerdir. Henüz oralara gittiğimizi söylemek için erken olduğunu düşünüyorum.Borsa 100 endeksi için 43 bin 500 önemli bir seviye. Endeks 30 için de 54 bin 800 seviyesine dikkat etmek gerekiyor. Bence bu iki seviye de İMKB için dip seviyelerdir.Dövizde 1.15’den başlayan harekette Merkez Bankası’nın faizi 0.25 puan indirmesi etkili oldu. Bu ölçülü indirim, bundan sonra faizlerde aşağı yönlü hareketin çok da mümkün olmadığını gösterdiği için yabancı tahvil bonodan çıkmaya başladı.