Çocuklarımızın geleceği ve kontratlar

22 Nisan 2008

Buğday ile birlikte geniş halk kesimlerini yakından ilgilendirdiğinden, son iki haftada spot ışıkları pirincin üzerindeydi. Son iki haftada rekor kıran sadece pirinç değildi. Euro ve petrol fiyatları da yeni rekor kırdılar bu hafta. Euro, dolar karşısında dün 1.60’ı da geçerken, ABD ham petrolünün (WTI) ilk kontratının varil fiyatı dün 118 doları da aştı. Gelelim asıl konuya... Bugün 23 Nisan. Sizler bu yazıyı okurken büyük olasılıkla ben 4 yaşındaki kızımla 23 Nisan gösterilerini izliyor olacağım. Bir taraftan da aklım son yıllardaki bazı gelişmelerin yeni nesile olası etkilerinde olacak.Son yıllarda bono-döviz-hisse senedi üçgeninde marjların daralmasıyla yüksek getiri hedefleyen hedge fonlar, emtia piyasalarına yöneldiler. Diğer piyasalara oranla daha sığ olmalarından dolayı kolay speküle/manipüle edilebiliyorlar. Bu da hedge fonlar için iyi bir “oyun alanı” haline gelmelerine neden oluyor. Kolay paranın tadını almış olan küresel piyasanın “büyük emtia spekülatörleri” (daha doğru tanımla manipülatörleri) bu işin peşini kolay kolay bırakmıyor, her alana giriyorlar. Açlık ya da halk kitleleri onların hiç mi hiç umurlarında değil! Pirinçten sonra yeni girdikleri alan “et” kontratları. Fiyatı artacak yeni ürün de doğal olarak “canlı hayvan eti”. Sırada ne var derseniz, artık çok az “yeni” alan ya da ürün kaldı. Çok büyük olasılıkla daha önceden speküle edilmiş olanları yeniden “ziyaret” edeceklerdir. Taa ki sıradan insanlar abartılı seviyelere yükselmiş olan ilgili emtiayı satın almayana, “ikâmesine” yönelene kadar. İşlem hacmi tüm dünyadaki gerçek alım satımlarla kıyaslandığında çok küçük olan kontrat piyasalarında, hedge fonlar para kazanabilsinler diye sıradan insanlar en temel ihtiyaçları için çok daha yüksek paralar ödüyorlar. Serbest piyasa ekonomisinde bunların olması “doğal” denilerek, hükümetlerin de aksine adımlar atmaları engelleniyor. Meydan üç beş hedge fon yöneticisinin insafına kalıyor. Asıl sorun, yeni nesillere yönelen tehlike. Türkiye; on yıl öncesine kadar “kendi kendini besleyebilen” bir ülkeyken; bir taraftan yanlış tarım ve tohum politikaları, diğer yandan kuraklık ve küresel ısınma nedeniyle gittikçe dışarıya bağımlı hale geldi. Bu da bizi, fiyatların sığ piyasalarda oluştu(ruldu)ğu kontrat piyasalarıyla karşı karşıya getirdi. Sorun daha da büyüyecek gibi. Atatürk’e borçlu olduğumuz ve dünyada tek örneği olan 23 Nisan şenliklerini izlerken büyük ihtimal aklımdan bunlar geçiyor olacak. Yine de tüm çocuklarımızın bayramını keyifle kutlayalım!

Devamını Oku

Bir elinde somun bir elinde pirinç...

15 Nisan 2008

Kasım 2006’daki “Spekülasyonun üçer aylık yolculukları” başlıklı yazıdan: “... değerli metaller ve petroldeki bu hareketler olurken, sıranın tarımsal emtialara da gelecek...” Aynı yazımda, “yüksek fiyattan petrol ve altın satan üreticilerin biraz daha pahalı kahve içmesi onları pek de rahatsız etmeyecek” savının da bu spekülasyona dayanak olacağından bahsetmiştim.Şubat 2007’de “Bu yıl mısır üreticisi şanslı!” başlıklı yazıdan: “ABD’nin mısır üretiminin gıdaya mı, bitkisel yağ yada biodizele mi yoksa etanol üretimine mi yeteceği tartışmalarının, dünyanın en büyük mısır ihracatçısı ülkenin ihracatını da azaltacaktır. Bu da ABD’deki artışla birlikte, dünya fiyatlarının da yükselmesine neden olacaktır.” 2006’da “Büyük emtia spekülasyonu” adını verdiğim ve o günlerde pek de fazla insanın dikkatini çekmeyen gelişmeler; Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick’in bir eline bir somun ekmek, diğer eline de küçük bir pirinç çuvalı alarak çarpıcı pozlar vermesine kadar getirdi bizleri. Filipinler’in Devlet Başkanı Arroyo, Haiti’deki isyanı da görünce; 2001’deki bankacılık krizinde gişenin arkasına para tomarlarını dizen banka misali; halkı sakinleştirmek için pirinç çuvallarının önünde basın toplantısı düzenliyor. Dünyayı bu duruma getiren sebepler muhtelif. Artan nüfus şüphesiz ilk ve asıl sebep. Doların değer kaybı bir başka önemli sebep. Elinde mal bulunan ya da üretenler, doların değer kaybına karşın fiyatlarına “zam yaptılar”. Haziran 2006’daki “Emtia piyasaları yeni başağrısı” başlıklı yazıda, hedge fonların derinliği diğer piyasalara oranla daha sığ olan ve spekülasyona açık emtia piyasalarına yöneldiklerine değinmiştim.Bugünkü açmazın çözümü hayli zor! İş bu noktaya gelmeden yapılması gerekenler vardı. Global piyasanın “büyük emtia spekülatörleri, daha doğru tanımla manipülatörleri” kolay paranın tadını aldılar, peşini kolay kolay bırakmayacaklardır. Açlık ya da halk kitleleri onların hiç mi hiç umurlarında değil!Tarımsal emtialarda fiyatların normale dönmesi “doğal olarak” bir zaman meselesi. Fiyatlar bu denli hızlı çıkınca tarım çok kârlı hale gelecek, hemen her karış ekilebilir arazide üretim yapılacak. Arz artışıyla da bir süre sonra da fiyatlar “makul” seviyelere gerileyecektir. Ancak bunun için dramatik bir kuraklık yaşanmaması kaydıyla birkaç yıla ihtiyaç var.O zaman kadar ise yapılabilecek en akılcı hareket, manipülasyonu zorlaştırmak için tarımsal emtia kontratlarının hem parasal büyüklüklerinin, hem de işlem yapılması için gerekli olan teminat miktarlarını (borsaların gelirlerindeki kayıpları hiç bakmadan) artırılması olsa gerek.Asya’yı ayağa kaldıran pirincin Şikago Borsası’ndaki yaklaşık 90.7 tonluk kontratının bugünkü parasal karşılığı 44 bin dolar civarında. Bu kontratta işlem yapmak için yatırılması gereken toplam teminat ise sadece 2.350 dolar. Benzer büyüklükteki buğday kontratındaki teminat ise 10.500 dolar civarında. Buğdayda yaklaşık yüzde 25 olan teminat zorunluluğu, pirinçte yüzde 5 civarında. Pirinçteki spekülatif harekette teminatın az olması, kontrat piyasasının sığ olması da spekülatörlere, pardon manipülatörlere, yardımcı oluyor. Olan sıradan halka oluyor... Kimin umurunda?

Devamını Oku

Beklentiler bozuldu!

13 Nisan 2008

Geçen hafta için daha olumlu bir seyir bekliyordum. İçeride Hazine ihaleleri, ABD’den beklenen veriler vardı. Hazine 9.8 milyar YTL’lik itfası için Salı günü iki ayrı ihale yaptı. Pazartesi günü yapılan bir yıllık iskontolu ihalede bileşik faiz ortalama 18.26 olurken, toplamda 1.9 milyar YTL’lik satış yapılmıştı. Salı günkü ihaleler öncesinde yeni bir yıllık bono ikincil piyasada hemen hemen hiç işlem görmemiş, döviz kurları da yeniden 1.2930’lara kadar gelmişti. Yüksek faizden bono alınabilmesi için ortamın ‘gerilmesi’ artık ‘sıradan’ bir durumdu. İhalelerde; değişken faizli 5 yıllık tahvilden toplam 3.1 milyar liralık satış yapıldı. Piyasa için daha büyük önem taşıyan yeni ‘gösterge bono’ ihalesinde de piyasa beklentileri doğrultusunda 18.45 ortalama bileşik faizden toplam 3.432 milyon YTL’lik satış yapıldı. Piyasalarda havanın “iyi” olduğu zamanlarda; ihalenin bitmesiyle şu veya bu nedenle bir rahatlama olur, dövize satış gelir, bono faizleri de 10-20 baz puanlık bir kârla işlem görmeye başlardı. Hem Salı günü, hem de itfaya rağmen Çarşamba günü ve de sonrasında piyasalarda bir rahatlama olmadı. Bonoları alanlar zarar etmese de (en azından şimdilik) pek fazla kâr da edemediler. Yine de gösterge bono bazında kritik hale gelmiş olan yüzde 18.65 bileşik seviyesi henüz aşılamadı. Haftanın son işgününe gelindiğinde piyasalarda bir ralli hazırlığı vardı. Özellikle borsa cephesinde, sadece İMKB de değil Avrupa ve Amerika piyasalarında da benzer bir bekleyiş vardı. Önceki yıllarda ülkelerin genel ekonomik verileri önemliydi. Özellikle son krizle birlikte şirket kârları ve onların performansları da dikkate alınır oldu. Cuma günü de ABD’nin dev şirketlerinden General Electric’in (GE) kârı açıklanacaktı. Hisse başına 51 cent kâr beklenirken 43 cent gelince piyasalarda “zemberek boşaldı”. GE’den gelecek iyi bir haberin diğerleri içinde öncü olacağını, bu sayede de hazırlanan ralli planının uygulamaya konacağını umanlar, bir anda ters köşe olunca işler karıştı. IMKB sabah seansında 700 puan civarında yükselmişken, günü 116 puanlık düşüşle kapattı. Bu rakamların içinde henüz daha 256 puanlık en büyük düşüşlerinden birini yaşayan Dow Jones endeksinin tam etkisi yok. Denebilir ki GE’nin derdi bizi mi gerdi? Maalesef artık bunun deme şansımız yok. Zira küresel piyasaların bir parçası olduğumuzdan ve de piyasalarımızdaki en önemli aktörler yabancı yatırımcılar olduğundan dolayı onlar ne yöne bakıyorlar, hangi göstergeye önem veriyorlarsa yerli katılımcılar da aynı yöne bakıyorlar. Sanılmasın bu sadece bize has bir durum. Değişik ülkelerden gelen diğer raporlara da baktığımızda benzer bir bakış açısı var. O nedenle ne yazık ki artık GE’nin kârı bile bizim için önemli. Sadece GE’nin mi? Bu hafta öneli finansal kurumlar 2008 ilk çeyrek verilerini açıklayacaklar. Bunların arasında beklentilerin altında kalan kâr rakamaları görürsek hele ki beklenmedik zararlar gelir ise işler iyiden iyiye karışabilir. Cuma günkü hızlı düşüşe rağmen finansal şirketlerde ciddi kayıplar pek fazla yok. Şimdilik bekleyip görelim havası hakim. Haftanın ikinci yarısından itibaren ardarda gelecek haberler piyasaların yönünü bir tarftan diğerine çevirebilir. İçeriye baktığımızdaysa, borsa cephesinde özellikle haftanın son üç gününde alım iştahının fazla olduğu, belki de daha doğrusu satış baskısının azaldığı bir hava vardı. Bu hafta eğer ABD piyasaları “gölge” etmez ise bugünün açılışında yaşanacak düşüşlerin tedavisi hafta boyunca mümkün olabilecek gibi görünüyor. Yukarıda da belirttiğim üzere bono cephesinde 18.65 kritik seviye. Aşılması durumunda 18.90 ve ardından da 19.50 seviyelerinin görülme ihtimali artıyor. Döviz ne olacak?Asıl sorunlu taraf döviz cephesi. Geçen haftanın ortasında dolar başta euro olmak üzer tüm paralar karşısında yeni dip seviyelere kadar gerilerken, bizim ligimizde olan paralar arasında bir tek YTL karşısında değer kazandı. Bu da döviz cephesindeki stresi anlatan bence önemli bir gelişme. Bu arada birkaç yabancı bankanın da YTL’nin 1.37 ve hatta 1.40 seviyelerine kadar değer kaybedebileceğini belirten rapor yayınlamış olmaları da tedirginliği artırıyor. Teknik olarak 1.3420 seviyesine kadar yine bir yükseliş olabilir. Geçilmesi durumunda da 1.40 seviyelerinin görülmesi an meselesi haline geliyor. İşlerin “normale” dönmesi durumundaysa 1.2650 seviyelerine kadar bir düşüş yüksek olasılık. 1.2250’nin altı ise uzunca bir süre için artık hayal.

Devamını Oku

Ayrışıyoruz da nereden?

10 Nisan 2008

Geçen yılın son çeyreğindeki “ayrışma senaryosu” çok popülerdi. ABD ekonomisinin bir durgunluğa gireceği ancak başta Çin ve Hindistan olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin “ayrışarak (decoupling)” açığı kapatacağına dayanıyordu. Hisse senedi piyasalarında; yılın iyi kapatılması, fonlardan para çıkışlarının önüne geçilebilmesi ve tabii ki fon yöneticilerinin “şişman” bonuslar alabilmesi için “yaratılmış” bir senaryoydu.Tabii ki böyle bir ayrışma olmadı. Krizin “menşei” ABD’nin borsaları FED’in “şapkadaki tavşan üretme çiftliği” sayesinde şimdilik fazla etkilenmemiş olsa da diğer borsalarda ciddi gerilemeler yaşandı.ABD hapşırdı, geri kalanların hepsi, değil grip, verem oldu. Ayrışma senaryoları da çöp...Tüm bunlar olurken, FED dolar faizlerini indirdikçe dolar değer kaybetti. Dolar değer kaybettikçe emtiaların fiyatları ve de enflasyon tüm dünyada hızla artmaya başladı. Gelişmekte olan ülkeler, takip ettikleri “enflasyon hedeflerinden” sapmaya başladılar. Sadece biz değil, diğer gelişmekte olan ülkelerde de hedefler tutmamaya başladı. Bunun üzerine merkez bankaları; hem türbülans hem de enflasyon nedeniyle faiz arttırmaya başladılar. Dün hem İzlanda hemde Güney Afrika merkez bankaları politika faizlerini 50 baz puan arttırdılar. İzlanda yüzde 15.50’ye; Güney Afrika da 11.50’ye yükseltti. Bu iki ülke; cari açık, ekonomik dengeler ve de risk algılamaları itibariyle bizim piyasalarımızın yeni “ekürileri”. Önceki ekürimiz Brezilya bizden çoktan “ayrıştı” bile. Hem reformlarda geri kalmış olmamız, hem de geldiği taa geçen yıldan belli olan bugünkü krize hazırlanmamış olmamız, bizim piyasalarımızın çok daha riskli algılanmasına neden oluyor. Üstüne üstlük son iki ayda artan politik riskimiz de cabası...Bu arada özellikle son iki günde çok önemli bir gelişme yaşanıyor. Macaristan, Polonya, Brezilya para birimleri; euro karşısında yeniden 1.59’lara kadar değer kaybeden dolar karşısında hızla yükseldi. YTL ise tam tersine “değer kaybeden dolar karşısında bile değer kaybetti”. Dün 1.3150’ye kadar yükselen kurlar yakın zamanda görülen 1.3450 seviyelerinin altında kalmış olsa da parite göz önüne alındığında bir önceki EUR/YTL seviyesine kadar yükseliş oldu.Kurlardaki “göreceli” hareket daha da önemli. Zira diğer gelişmekte olan ülkelerin para birimleri değer kaybeden dolar karşısında değer kazanırken bizim kaybediyor olmamız önemli. Bono faizlerimizin yeniden bir önceki zirvelerine gelmesi, bizim gelişmekte olan ülkelerden bile ayrışıyor olmamız anlamına geliyor ki bu oldukça tehlikeli bir durum.ABD başta olmak üzere uluslararası hisse senedi piyasalarında hafta başındaki yazımda belirttiğim tarzda bir “teselli rallisi” yaşanırsa, bizdeki kasvetli hava bir süre için dağılabilir. Kurlarda ve bono faizlerinde az da olsa bir gerileme olabilir. Yine de dikkatli olmakta fayda var.Zira gelişmekte olan ülkeler liginde “küme düşme hattına” yaklaşarak diğerlerinden ayrışmaya başlıyoruz gibi...

Devamını Oku

Teselli rallisi mi?

7 Nisan 2008

Dolar/euro paritesinde 1.5905’teki bir önceki zirveye yaklaşıldı ancak 1.5897 ile aşılamadı ve çift tepeden dönüş başladı. Belki kısa süreli de olsa psikolojik 1.60 seviyesine gelinse de geri dönüş hızlı olacak gibi görünüyor. 1.54 ilk, 1.4980 asıl hedef! Yani doların ‘zafiyetine’ kısa bir mola. (Ya da euro dünyanın yükünü taşımaktan yoruldu). Bu arada dolar/yen paritesi de yeniden 100’ün üzerinde. 2- Emtiaların bir çoğunda kritik hedefler görüldü, geçilemedi ve dönüş başladı.Altında 1.030 hedefi tam tuttu ve 904-955-880 hareketi yaşandı. Kısa vadede 900-920 arasına kadar bir yükseliş olsa da bir sonraki asıl hareket 800-835 dolara kadar altını düşürecek görünüyor. Petrolde 111 dolar ile 112-115 hedefine çok yaklaşıldı ancak bu seviye geçilemedi. ABD’deki tatil sezonuna (driving season) girilecek olmasının benzin talebini arttıracak olması petrol fiyatlarını kısa süreli 115 bandına atsa da yüksek fiyatların bu sezon talebi doğrudan etkilemesi bekleniyor.‘Büyüme emtiası’ bakırda 401.95 ile iki yıllık bir “çift zirve” görüldü, aşılamadı ve burada da düşüş başladı. 3- ABD 10 yıllık tahvil getirileri yüzde 3.29 seviyelerinde çift dip yapmış durumda. İlk aşamada yüzde 3.6 seviyelerine gelindi. Korku azaldı da “kaliteye kaçış” durdu mu?Eh canını dişine takmış olan FED’in çabalarının bir kaçının işe yaradığı (ya da yarayacağı) beklentisi de ‘dibe gelindi’ düşüncesini destekler görünüyor. ABD’deki hisse senedi endekslerine bakıldığında da bu dip oluşumunu az çok destekler ipuçları bulunabiliyor. Her ne kadar geçtiğimiz haftayı kritik eşiklerin üzerinde kapatamamış olsalar da, kısa süreli bir geri çekilme sonrasında endekslerde yükselme eğilimi görünüyor. Bu haftanın ilk günlerinde Dow’da 12.450, S&P’de 1.340 seviyelerine kadar bir düşüş olabilir. Bu seviyeler ‘tutunabilirse’ Dow Jones’da 12.850 S&P’de de 1.420-50 aralığına kadar bir “teselli rallisi” yaşanabilir. Bu ralliler yaşansa da sonrasında Dow Jones endeksinde 11.500 ya da 10.700’e kadar sürecek bir düşüş beklentimi koruyorum. Bize gelince...S&P’nin sürpriz ve büyük oranda da “işgüzar” görünüm değişikliği piyasaları pek de etkilemişe benzemiyor.ABD piyasalarındaki kısa vadeli olumsuz beklentiler, bunlara ek olarak Hazine’nin ihaleleri nedeniyle haftanın ilk iki gün biraz stresli olabilir.Tahvil ihalelerinde çıkacak faizler önümüzdeki dönem için gösterge olacak. 18.65 teknik olarak önemli bir bileşik seviye. Bu seviyenin altında kalındığı sürece piyasa, çok da mutsuz olmayacaktır. Döviz tarafı bonoyu bağlı olarak; Salı günü ihaleye girilen öğle saatlerine kadar gergin bir seyir izleyecektir. Hazine ihaleleri ‘yumuşak’ atlatılır, cari faiz seviyelerinden başarılı bir borçlanma gerçekleşir ise, sonrasında dövize satış bile gelebilir.Aksi durumda kurlarda yeniden 1.34 seviyesinin; faizlerde de 18.90 ve 19.60 bileşik seviyelerine doğru bir yükseliş yaşanabilir.

Devamını Oku

AKP davası kabul edildi! Borsa yükseldi, kur düştü?

1 Nisan 2008

Anayasa Mahkemesi; Pazartesi AKP’nin kapatılmasına istinaden Yargıtay başsavcısının başvurusunu “oybirliğiyle” kabul ettiğini açıkladı. Abdullah Gül hakkındaki iddianamede “oy çokluğuyla” kabul edildi. İç siyaset açısından yepyeni açmazlarla karşı karşıya kalan piyasalar, bu haberi “satışla” karşıladı. Bono piyasası haberi daha “sakin” karşılarken borsa ve kur cephesi olumsuzluğu hemen yansıttı. İMKB 100 Endeksi, 38.174’e kadar geriledi. Dolar, pariteye “pek bakmaksızın” 1.3250’leri aşarak 1.3380’lere kadar yükseldi.Dün de piyasalar gergin başladı güne. Kurlar bir ara 1.3435 alışa kadar yükseldi, 38.500 seviyelerine kadar gerileyen İMKB, günü tüm beklentilerin ve korkuların tersine ciddi bir yükselişle kapattı. Ha keza dolar kurları da (paritenin 1.5610’a kadar inmesine rağmen) 1.31’in altına kadar geriledi. Nasıl olur da bu kadar gergin bir iç politik ortamda; borsa yüzde 4.25 yükselirken faizler ve kur böylesine geriler?Piyasalar; mahkeme sürecinin en azından altı ay alacağını, o zamana kadar da “köprülerin altından” çok sular akacağından bu süreci “şimdilik kaydıyla” kulak arkası etmeyi tercih etti. Bir diğer sebep de “korkulan oldu, şimdilik daha fazla kötü haber olmaz” diyerek dışarıya odaklanmayı tercih edilmesiydi. Eh dışarısı da dün çok ciddi bir şekilde toparlanınca kimse içerideki olayları çok da fazla ka’ale almadı. “İyi olursa Allah’tan, kötü olursa kuldan” deyişine benzer şekilde; piyasalar için dışarısı iyiyse içerisi de iyidir. Aslında bu, son beş yılın da bir özeti. Her ne kadar AKP bunun kendi eseri olduğunu iddia etse de global piyasalardaki “iyi” hava bizim tarafa da estiğinden bizde de işler iyiydi. Son aylarda rüzgar tersine dönünce, bizde ters ve sert fırtınaların esmesi bundandır. İktidar partisinin kapatılması “tehlikesine” karşın piyasaların haberin hemen arkasından tam tersi bir “hareket” yapması başka nasıl açıklanabilir ki?Gelelim teknik seviyelere...Pazartesi günkü yazımda “Eğer ki yabancıların tedirginlikleri, bono satışları ve döviz alımları sürer ise 1.3380-1.34 seviyeleri bu hafta görülebilir” diye yazmıştım. Bu seviyeler görüldü, ancak aşılmadı. Bunda yukarıdaki sebeplerin yanı sıra bonodaki satışların yerli alıcılar tarafından karşılanması ve bono faizindeki kritik yüzde 18.65’in aşılmaması önemliydi. Önümüzdeki bir kaç günde, ABD piyasalarının kısa süreli de olsa toparlanmasıyla kurlarda önce 1.2980 ve ardından da 1.2650 görülebilir. Bir kaç hafta için bu seviyelerin altına inilse bile 1.23’ün altı neredeyse imkânsız görünüyor. Haftasonuna kadar bono faizlerinde de 17.90 bileşik seviyelerine kadar bir gerileme, İMKB’de de 42.100 hatta olay biraz abartılırsa 44.400’e kadar bir yükseliş bile yaşanabilir.

Devamını Oku

Ay sonu, çeyrek sonu ...

31 Mart 2008

Bugün hem ay sonu hem de bankalar ve finansal kurumlarca önemli olan ilk çeyreğin son günü. İlk çeyrek bilançoları bugün kapanacak. Zorlu geçen son üç ay sonunda “iyi” bilanço açıklamak tüm kurumların hedefi. Bu amaçla son bir kaç gündür piyasalarda birbiriyle “çelişir” görünen hareketler gözleniyor. Döviz cephesinde tüm gelişmekte olan ülkelerden çıkış gözleniyor. Ancak AKP’nin kapatılmasıyla ilgili gerginlik YTL’nin diğerlerine oranla daha fazla değer kaybetmesine neden oldu. Dolar euro karşısında 1.55’lerden 1.58’lere gerilerken; YTL karşısında 1.2650 kritik seviyesini de aşarak Cuma günü 1.3050 alış seviyelerine kadar değer kazandı. Döviz cephesinde bu denli hızlı hareketler olurken, bono cephesinde “müdafi” bir alım vardı. Önümüzdeki hafta yeni gösterge bono ihraç edilecek. Hal böyleyken yerel bir bankanın yüksek miktardaki alımlarıyla cari gösterge bononun faizini 18.50 civarlarındaki bileşik seviyelerinde tutma konusunda ‘kararlılığı’ önemliydi. Öylesine kararlıydı ki Cuma günkü sert kur hareketleri sırasında bile; bir önceki 18.65’teki zirveye bile gelinmedi. Alımların sebebi ister cari seviyelerin uygunluğu, isterse yeni portföy oluşturma çabası olsun, tek bir bankanın alımı bono faizlerinin cari seviyelerinde kalmasına ne kadar yardımcı olacak? Bilanço makyajı da olabilecek bu alımları kesilmesi durumunda; satıcıların satış iştahları sürerse 18.65’teki kritik seviye aşılabilir. Bileşik faizler önce 18.90, ardından da 19,40-19,60 aralığına taşınabilir. Bu rakamın üzerine geçilmesi, bambaşka dengelerin konuşulduğu yepyeni bir resmi gündeme getirecektir. Bonolardaki satış baskısı sürer yada dövizdeki endişeler artar ise; dolar/YTL kurlarında da (pariteye bakmaksızın) yükseliş devam eder. Ancak 1.30 teknik anlamda olmasa da psikolojik olarak kritik bir seviye. 1.3060-1.3150 aralığından kısa vadeli bir satış gelebilir. Çeyrek kapanışı olması nedeniyle bugünkü hareketlerin dar bir bantta gerçekleşmesi bankacıların da işine gelecektir. Sadece yerel bankaların mı? Artık yabancı bankalar ve hedge fonlar içinde “sakin” bir ay sonu kapanışı önemli. Sadece bugüne has olarak bilançoların daha iyi görünebilmesi için (AKP konusunda raportörün kararı her ne olursa olsun) döviz cephesinde 1.30’lu seviyelerden bir satış, bonolara da alış görebiliriz. Ancak bu durumun haftanın kalanına nasıl yansıyacağı Salı günü netleşir. Eğer ki yabancıların tedirginlikleri, bono satışları ve döviz alımları sürer ise 1.3380-1.34 seviyeleri bu hafta içinde görülebilir. Akılda tutmakta fayda var: bence AKP’nin kapatılmasıyla ilgili olası gelişmeler henüz daha fiyatlara tam olarak “yansımış değil”. Gerginliğin artması, hükümetin krizi kapatma davasına-gerçek neden olmasa da-, dolayısıyla da Yargıtay’a bağlayarak sert bir tutum sergilemesi; yepyeni bir resmi gündeme getirecektir. Kötü senaryolara raportörün kararı sonrasında bakmakta fayda var.

Devamını Oku

Bono piyasası kurları da geriyor!

26 Mart 2008

Bono faizlerindeki gerilim azalmak bir yana daha da artıyor. Bono piyasasına dün sabah gelen ciddi satışla; gösterge bonoda 17 Mart’ta görülen ve teknik olarak da önemli olan; yüzde 18.64 bileşik seviyesi bir kez daha test edildi. Yabancı yatırımcılardan gelen bu satışları büyük Türk bankaları şimdilik karşılamaya çalışıyor.Gösterge bono olan 7 Ekim 2010 vadeli bononun bileşik faizleri 18.50 seviyelerindeyken daha uzun vadeli ve sabit kuponlu tahvillerde 19.50 seviyelerine gelinmiş durumda. TCMB’nin son Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında yüzde 15.25’te tuttuğu gecelik faizin yıllık bileşiği yüzde 16.47’ye denk geliyor. Bu da gösterge bononun 200, kuponlu tahvillerin ise 300 baz puan “taşıma kârı” vaat etmesine rağmen satış sürüyor.Global sıkıntılar ha bitti ha bitecek, dibi gördük döneceğiz diye umutlananlar hep ‘duvara tosluyor’. “Dip” teyit edil(e)mediğinden, her alınan yeni pozisyon zarar ediyor. Yabancıların bir başka derdi daha var. Kaldıraçlı işlemler yapan ve diğer piyasalardaki düşüşlerden dolayı teminat açığı oluşanlar, dönüp diğer piyasalardaki mallarını elden çıkarıyorlar. Yabancılar, bonosunu ister teminat açığı, isterse de riskini azaltmak için satsın sonunda döviz alıyor. Piyasalarda ciddi risk görmedikleri zamanda gecelik faizde kalabiliyorlardı. Ancak o günlerde gecelik faizler, bono getirilerinin üzerindeydi (Negative Carry). Şimdi ise tam tersi (Positive Carry). Bu nedenle de döviz alıp pozisyonlarını kapatmaları daha mantıklı bir hareket oluyor. Yerli döviz satmak istemiyorYabancıların daha önceki alımları, uzun zamandan bu yana elinde döviz bulunduran yerli yatırımcıların satışlarıyla karşılanıyordu. Ancak son günlerde yerli yatırımcılar da ‘dünyadaki gelişmeler netleşmeden ben dövizimi satmayayım’ deyince kurlarda daha hızlı bir yükseliş oldu. Dövizde dün, teknik anlamda önemli olan 1.2650’nin üzerinde bir kapanış oldu. Bonodaki satışlarla başlayan döviz hareketinin, doların euro karşısında 1.5590’dan 1.5740’a değer kaybetmesine rağmen yaşanması da ayrıca önemliydi. Bugün de bono satışları sürer ve 1.2650 seviyesinin üzerinde kalınır ise (pariteye bakmaksızın) sırasıyla 1.2825, 1.3085 ve kritik olarak da 1.3380-1.34 seviyeleri görülebilir.Bono faizlerindeki yükseliş durur ve düzeltme başlar ise bu hareket bir süre ertelenebilir.

Devamını Oku