12 Mart tavşanı: “FED; AAA notuna sahip olan “her türlü” menkul kıymet teminatına karşın 28 gün boyunca Amerikan Hazine bonosu ödünç verecek.” Böylelikle, eldeki menkul kıymetler (AAA olsa bile kimse artık bu nota inanmadığından) en “iyi kalitedeki” Amerikan bonolarıyla değiştirilecek. Bir mülkiyet değişiminden çok bu bir tür takas (swap) işlemi olacak. Mülkiyet halen daha teminatı veren kuruma ait olduğundan bu kıymetlerdeki fiyat riski halen daha ilgili kuruma ait olacak. Nitekim bu son önlemin ardından Bear Stearns battı. JP Morgan bir önceki günkü hisse senedi fiyatı 30 dolarlarda olan şirketin hisselerini 2 dolara aldı. Dün Freddie Mac ile Fannie Mae adlı yarı devlet şirketi durumundaki ABD ev kredisi şirketlerinin daha fazla mortgage kredisi alabilmeleri için sermaye yeterliliklerinde sınırlar gevşetildi. FED’in “gazoz kapağına dayalı” menkul kıymetleri teminata alıp karşılığında “prime” kalitede bono vermesi bile “sistemi” kurtarmaya yetmeyince şapkadan yeni tavşanlar çıkarılıyor. Yıllardır sıkı risk yönetimi uygulayan yarı devlet şirketi durumundaki mortgage şirketleri Freddie ve Fannie’de bile sınırlar esnetiliyor. Yine de yetmiyor. ABD’deki olay artık mantık sınırlarını zorlar hale geldi. Bir gün yüzde 4.5 yukarı, ertesi gün yüzde 2.5 aşağı.... Bu denli büyük volatiliteyi değil amatörlerin, profesyonellerin bile yönetmesi hayli zor. ABD’de kredi kartı şirketi VISA piyasanın en sıkışık olduğu dönemde halka açıldı. Fiyatın 37-42 dolar arasında oluşması beklenirken 44 dolardan çıktı. İlk işlem gününde yüzde 30’u aşan yükselişle 60.60 dolara kadar bile yükseldi ve 56.50 dolardan kapandı. Aynı saatlerde önceki gün 417 puanlık rekor yükselen Dow Jones endeksi 150 puan civarında düşmüştü, günü 293 puan ekside kapattı. Alınan onca önleme rağmen hisse senetleri (sıradan Amerikalı’nın zenginlik “ölçeği”) bir türlü istikrarlı yükselişe geçemiyor. Yükselişler saman alevi misali kısa süreli oluyor. Bu durum “gazoz kapağı” kadar değeri kalmış görünen subprime ev kredilerine dayalı menkul kıymet sorunun tıpkı 2001’de TMSF’nin 21 bankaya el koyduğu gibi çözülecek. TMSF el koyduğu bankaların bilançolarındaki mevduatlara karşılık bilançonun alacağında yer alan ancak değeri “gavur parasıyla üç kuruş etmeyen” kredileri bilançodan çıkarıp, yerine aynı FED’in yaptığı gibi Hazine bonosu koydu. (Bize has olan döviz pozisyon riski de “takas operasyonuyla” Hazine’ye 2001’de aktarılmıştı.) Bono operasyonu bakımından FED ile TMSF arasındaki tek fark; FED bunu geçici yaptı, TMSF bunu kat’i olarak yaptı ve işe yaradı. FED’inki yaramayacak! Birkaç iddiam daha var:Bir: 21 bankayı ve 38 milyar doları (2000’li yıllarda GSMH’nın yüzde 20’sine yakın bir rakam) devlete “devreden” Türk bankacılık sistemine benzer şekilde ABD’de de “gazoz kapağına dayalı” menkul kıymetler eninde sonunda ABD Hazine’sine (yani halkın sırtına) yıkılacak.İki: FED sorun bu aşamaya gelene kadar tavşanları çıkarmaya devam edecek. O noktaya gelmeden önce de faizleri yüzde 1.25’e indirecek. Belki de yüzde 1. (Yüzde 1’in altına inince, likit fonların yönetim ücretleri yatırımcının getirisini karşılamıyor, yatırımcı kaçıyor) Üç: Emtialarda sona gelindi. Altında 1.030 petrolde 112-115 dolar hedeflerim gerçekleşti. (bu arada FED’in “bonkörlüğü” yüzünden dolar/eurodaki değil 1.42, 1.50 hedefi bile tutmadı) Bundan böyle yok talep daralması, yok dolardaki düzeltme, yok euroda faiz inecek diyerek “ana düzeltme” başlayacak. 2001’de bizim yaşadığımız krizin küresel kopyası yaşanıyor. FED başta olmak üzere ana merkez bankaları bunun farkında değiller mi? (Türkiye’yi hiçbirinin hatırladığını sanmıyorum ama) Sorunun likidite vererek sadece ötelendiğinin, kansere dönüşen “donuk” sorunun sadece ötelendiğinin farkında değiller mi? Tabii ki farkındalarda tek amaçları meseleyi zamana yayarak, maaliyeti mümkün olduğunca azaltmak; ve bu arada koltuklarını koruyabilmek... Korkarım krizin toplam maliyetini artırmaktan öte bir işe yaramayacak! Bu arada Dow Jones endeksi 12.750’ye çıksa hatta 13 binlere gelse bile bu durum değişmeyecek.Keşke FED ve “büyük” merkez bankaları Türkiye’de 2001 krizini bilfiil yaşamış ekonomi yönetiminden bir kaç “kriz mağduru” bürokrat ve bankacıya ‘danışsalar’. Eminim hem çıkış yolunu kolay bulacaklar, hem de tüm dünyaya maliyeti daha az olacak. FED’e kimleri önerelim?
Cuma günü AKP’nin kapatılması için dava açılmasıyla kapanan piyasalar, FED’in ‘tarihi’ olağanüstü hafta sonu toplantısıyla faiz indirim kararıyla açıldı. Bear Stearns’in artık ‘son noktayı’ koyduğu ve bir sonraki adayın tartışıldığı bir ortamda dünkü piyasalarda panik büyüktü. Bir yanda halen daha tırmanan küresel kriz, diğer yanda hiç hesapta olmayan ‘yerel politik’ risk dün İMKB’de yüzde 7.5’lik düşüşe sebep olurken, bono faizleri yüzde 18.63 bileşik seviyelerine yükseldi. Dolar/YTL kurları 1.2750 alım seviyelerine kadar yükseldi. Paritedeki 1.5904’le “tarihi zirveye” rağmen...Tam bu noktada borsada bir ara yüzde 9.5’e kadar varan düşüşlerin dünyadaki küresel krizden dolayı mı, yoksa kapatma davasından mı kaynaklandığı birbirine karıştı. Yani sapla saman birbirine girdi. Piyasaları yakından izlemeyenler için, düşüş kapatma yüzünden görünse de gerçek hiç de öyle değil. Zira sadece biz mi düştük, Japon Nikkei günü yüzde 3.7, Alman DAX Endeksi günü yüzde 4.18’lik bir düşüşle kapattı. Bunlar çok büyük oranlı düşüşler bu piyasalar için.Türkiye’nin son beş altı yıllık yükseliş trendinin ardında global likidite, AB üyeliği ve politik istikrar en temel unsurlardı. AB zaten derin dondurucudaydı. Global likidte iyiden iyiye daraldığı küresel krize bir de politik risk eklenince piyasaların sarsılması kaçınılmazdı. Reformlarda da geç kalınınca, gelişmekte olan ülkeler arasındaki en kırılgan durumdaki Türkiye yine olumsuz havadan en çok etkilenen ülke oldu.Kimse olayı sadece parti kapatmaya bağlamasın! Sosyal güvenlik reformunun yeniden “buzdolabına” kaldırılacağı haberi de piyasalar için bir diğer olumsuz haber değil mi? Dün sapla saman karıştığı için düşüşü tek bir sebebe bağlamak mümkün değil.Toparlanma zaman alabilirPazar günkü “Füme Pazartesi” başılıklı yazımda da bunun yaşanacağından söz etmiştim. Bunca olumsuz bekletiye karşın bono faizlerinin 18.20’leri koruyacağına, borsanın da önceki diplerinde kalabileceğine değinmiştim. Nafile, her ikisi de başarısız tahminler hanesine yazıldı. Tek tutan tahmin “şimdilik” kaydıyla dolar/YTL kurlarında 1.2650 seviyesinin kapanış bazında aşılmamış olmasıydı. Paritenin 1.5750’lere inmesi, kaldıraçlı işlemlerdeki teminat çağrılarının artmış olmasıyla emtia piyasalarına gelen satışlar kurlardaki bu seviyenin korunmasını sağlayacaktır. Türk piyasalarında yeni dipler görüldü. Dün akşam Amerikan S&P 500 endeksinde de yeni bir dip görüldü. Yurtdışı piyasalarda düşüşlerin sonuna yaklaşmış olabiliriz. AKP’nin kapatılması davası, asıl bundan sonra etkili olacaktır. Yurtdışı piyasaları toparlasa bile Türk piyasalarının toparlaması hem zaman alabilir, hem de aynı miktarda olmayabilir. Yargıtay’ın kararı bu noktada önem kazanacaktır.
Cuma günkü piyasaların kapanışını görenler yarının bir başka “Kara Pazartesi” olacağını düşünmeye başladı. Nasıl düşünmesinler ki? Cuma günü ABD enflasyon verileri Türkiye saatiyle 14:30’da açıklandı. Çekirdek ve TÜFE sırasıyla yüzde 0.2 ve 0.3 beklenirken her ikisinden de 0 (sıfır) artış geldi. Petrol, altın, buğday, mısır, bakır yani tüm emtia fiyatlarındaki onca artışa, doların değerindeki dramatik düşüşe rağmen ilginç (!) bir şekilde fiyatlar nasıl olduysa (?) artmamış. İyi habere aç olan piyasalar da çok korktukları enflasyon rakamlarıyla rahatladılar. Borsalar yükseldi. Ancak hemen ardından çok korkulan bir haber geldi. Bir yatırım bankası -Bear Stearns (BS)- “likiditesinin son 24 saatte dramatik bir şekilde azaldığını” açıklayınca FED’in son “tavşanının” da işe yaramadığı anlaşıldı ve piyasalar adeta çöktü.Dramatik düşüşlerden önce kapanan İMKB 163 puanlık -küçük de olsa- artışla kapatmıştı. BS’in bir başka büyük ABD’li yatırım bankası JP Morgan aracılığı/yardımıyla kurtarılacağı haberi kısa süreli bir rahatlama getirse de ilk büyük yatırım bankasının “kurban” verilmiş olması yeterince moral bozucuydu.Türk piyasaları için asıl önemli haber; kapanıştan hemen sonra geldi. Yargıtay başsavcısı tarafından AKP’nin kapatılması için dava açılacağı açıklandı. AKP’nin yüzde 47 oy ile iktidara gelmesinden sonraki laiklik karşıtı tavırları, bu dava meselesini gündeme getirdi. Seçimlerden bu denli önde çıkmış bir parti için kapatma davası açılması ama az ama çok piyasaları etkileyecektir.Yine de yurt dışındaki gelişmeler kadar etkili olmayacaktır. Neden mi? Piyasaların asıl “oyuncuları” yabancılar ve onlar için bu haber kısa vadede çok önemli bir sorun değil. Zira yargının karar alması nasılsa zaman alacak. Halbuki ABD’deki gelişmeler “o an” oluyor. Yeni bir batış haberi, yeninin dolar karşısında değer kazanarak kritik seviye olan 100 sınırının altında bir haftalık kapanış yapmış olması, AKP haberinden daha fazla etkileyecektir.Pazartesi günü açılışta sapla saman birbirine karışacak! Piyasalar çok büyük ihtimalle (hafta sonu olmasına rağmen ABD’den iyi bir haber gelmezse) düşüşle açılacaktır. Ancak bu düşüşün ne kadarının küresel krizden, ne kadarının AKP davasından olacağını anlamak da hayli zor olacaktır.Peki yarın ne olur derseniz?Önce kurlarda; 1.2630-50 seviyesine kadar bir yükseliş olabilir. Bu seviye kararlı bir şekilde aşılması durumunda 1.2825 ve ardından 1.3380 seviyeleri görülebilir. Daha önceden denenen 1.2650 seviyesinin tutması ihtimali yüksek. Zira yerli yatırımcılar arasında; AKP davasının uzun zaman alacağını, bu yükselişin satış için iyi bir fırsat olduğunu düşünenler de çıkacaktır. Bu da yükselişi, önceki sıçramalarda olduğu gibi sınırlayabilir.Bono faizlerinde gerilim zaten fazla azalmamıştı. Yeniden yüzde 18 bileşik seviyeleri denenebilir.Yine de bono piyasasının daha dirayetli davranma ihtimalinin yüksek. Zira geçtiğimiz hafta 2 ve 5 yıllık çapraz para swaplarındaki YTL faizleri yüzde 16.15-16.35 arlığında sakindi. Dikkati çeken en önemli nokta 2 yıllık faizlerin 5 yıllıkların üzerine çıkmasıydı ki bu da kısa vadedeki stresi yansıtıyor. Haftayı; AKP’nin kapatılma haberini (Yargıtay da mı artık piyasaları düşünür oldu da açıklamayı piyasaların kapanışı sonrasında yaptı ?) ve Dow Jones’un yaşadığı çöküntüyü göremeden kapatan borsanın da düşüşle açılması kaçınılmaz. Bir önceki dip seviyesi olan 40.887 ya da 41.000 seviyesine kadar (yüzde 3.7) bir düşüş görülebilir. Bu seviyelerin altı yeni bir dip demektir ki neresi olabileceği başka bir yazının konusu. Diğer yandan geçen haftanın alıcılı geçmiş olması, düşüşleri en azından Pazartesi açılışında sınırlayabilir. Japon yeninin ve Dow Jones endeksinin vadeli kontratlarındaki hareketin boyu, gün içindeki seyri doğrudan etkileyecektir. İyimser taraflar da olduğundan karadan çok, koyu gri “füme” bir Pazartesi olacak görünüyor.
FED’in ve Bush yönetiminin krizi çözebilmek adına ‘şapkadan çıkardıkları her tavşan’ dönüp dolaşıp doları vuruyor. Krizin varlığının resmi olarak kabul edildiği geçen yıl Ağustos ayından bu yana şapkadan bir çok “irili ufaklı tavşan” çıkartıldı. Sihirbazlık; ne borsalardaki, ne de doların değerindeki düşüşleri durdurmaya yetmedi. Emtiaları geçtik, yüzde 0.5 faize rağmen yenin bile dolar karşısında değer kazanması; doların ne denli zaafiyet içinde olduğunun bir başka kanıtı. Bu ‘curcuna’ sırasında grafikte de görüldüğü gibi çok önemli bir trend son iki günde aşağı yönde kırıldı. Gelişmekte olan piyasaların besleyicisi “carry trade” için hiç de iyi bir haber değil! Dünkü ilk atak sırasında 99.77 görüldü ancak kapanış 100’ün üzerindeydi. Şimdilik euro/yen tarafında da önemli bir sorun yok. Bu nedenle şimdilik sert bir düşüş olmayacaktır. Ancak bugün Cuma ve haftalık kapanış açısından önemli. 101.50 seviyesinin altında kapanış olması durumunda, 97.50 ve ardından da 90-92 yen aralığına kadar bile uzanabilecek ve carry trade’i artık anlamsız hale getirecek seviyeler görülebilir. *** FED biçare mi?FED’in attığı her adım kadük kalıyor. Aslında her yeni kararda çok da fazla yeni bir şey yok. Her adım likidite vermeye yönelik. Her seferinde daha çok likidite verince, arzı bollaşan doların da değeri düşüyor. Sorunun likidite (illiquidity) olmadığının, olayın aslında bir “donuk” sorunu (insolvency) olduğunun artık itiraf edilme zamanı yaklaşıyor. Zira alınan her karar önce olumlu algılansa da sonrasında ‘balçıkla sıvanamayan’ sorun yeniden gündeme geliyor. 11 Mart’ta açıklanan kötü kaliteli menkul kıymetlerin ‘iyi kaliteli!’ ABD hazine bonolarıyla 28 günlüğüne değiştirilmesi, kötü kaliteli menkullerin doğrudan satın alınıp bunların zararının “kamuya” yüklenmesinden önceki son “iri tavşan” gibi görünüyor.Şapkada saklanan son tavşan; kalitesi ne olursa olsun her türlü ev kredisine dayalı menkul kıymetin “nominal değerinden” FED tarafından satın alınması gibi görünüyor. Bu tavşan şapkadan çıktığında, kapitalist sistem ve artık varlığından söz edilmesi hayli zorlaşan “serbest piyasa” kavramları çok ciddi bir şekilde sorgulanacaktır.Son tavşanın şapkadan çıkması FED’in biçare (çaresiz) kaldığını teyit etmiş durumda.
Önceki gün FED; 5 büyük merkez bankası ile birlikte 200 milyar dolarlık yeni bir paket “açıklayınca” hisse senedi piyasaları hızla toparladı. Gazetemizin dünkü sayısında 5 merkez bankasının ortak hareket etmesi çizgi film karakteri “Voltran”a benzetilmişti.Voltran kapitalist sistemi kurtarmaya kararlı. Yaşanmakta olan bu en ciddi krizde, piyasaların yerle bir olmasına izin verilmeyeceği, en azından ilk çeyrek sonuna kadar herhangi bir batış olmayacağı ilân edilmiş oldu. Henüz tüm detayları açıklanmamış olmakla birlikte FED; AAA notuna sahip olan “her türlü” menkul kıymet teminatına karşın 28 gün boyunca Amerikan Hazine bonosu ödünç verecek.Böylelikle, eldeki menkul kıymetler (AAA olsa bile kimse artık bu nota inanmadığından) en “iyi kalitedeki” Amerikan bonolarıyla değiştirilecek. Bir mülkiyet değişiminden çok bu bir tür takas (swap) işlemi olacak. Mülküyet halen daha teminatı veren kuruma ait olduğundan bu kıymetlerdeki fiyat riski halen daha ilgili luruma ait olacak. Henüz daha FED’in piyasadaki batık, pardon, donuk menkul kıymetleri satın alıp, bankaları “resmen” kurtarma aşamasına gelinmedi. Şapkadaki diğer tavşanlar çıkarılıyor. Sorunlu kredilere dayalı “toksik” bonoların FED tarafından satın alınması en sona saklanan tavşan. O zamana kadar alınan önlemlerle herhangi büyük bir batış yaşanmadan, sorunun zamana yayılarak çözülmesine çalışılıyor.Başarı şansı bence oldukça az.Nedenine gelince... Artık fiyatların piyasa mekanizması içinde şekillendiği bir ‘serbest piyasadan’ bahsetmek mümkün değil. Hisse ya da ev fiyatları düşmesin diye sisteme bu denli büyük miktarlarda (200 milyar dolarlık ek kaynak FED’in cari bilançosunun yüzde 25’ine denk geliyor!) ve de sürekli bir şekilde piyasalara müdahale edince bu mutlaka bir yerlerde anormalliklere neden oluyor. Radikal bir çözüm üretilmeden yeni anormallikler görmeye devam edeceğiz. Bu arada dün piyasalarda ilginç bir istatistiki bilgi dolaştı. FED’in kararı sonrasında Dow Jones Endeksi yüzde 3.55 yükseldi. 2000 yılından bu yana bir günde yaşanan en büyük yükselişlerin hep “ayı piyasası” döneminde olduğu şeklinde bir çalışma yapılmış. Salı günkü çıkış dışındaki 20’den fazla gün yüzde 3 ve daha üstü yükseliş 2000-2003 yılları arasındaki “düşen (ayı) piyasa” döneminde olmuş. Salı günkü yükseliş yüzde 3’ün üzerinde olunca “ayı piyasası”nın teyidi olarak algılanmış durumda. İlginç bir istatistik olabilir. Zira, böylesine hızlı çıkışlar; açığa satışların çok olduğu dönemlerde olabilir. Açığa satışlar da daha çok ayı piyasasında kullanıldığından bu yoruma hak vermek yanlış olmaz.
Dün Hazine iki ihale düzenledi. İlki altı aylık referans bono ihalesi, ikincisi de 7 Ekim 2009 vadeli, iskontolu gösterge tahvilin yeniden ihracıydı. Pazartesi günkü gergin havadan sonra dünkü ihale sonuçları önemliydi. Neyse ki Hazine bu iki ihaleyi de sorunsuz atlatmayı başardı.Altı aylık referans bono ihalesinde bileşik faiz 17.15 olarak gerçekleşirken 831 milyon YTL’lik satış gerçekleşti. Gösterge bono ihalesindeyse ortalama bileşik faiz yüzde 17.60 oldu. İhale öncesi ‘ortalamadan alırım’ diyen “rekabetçi olmayan teklifler - ROT” 4.3 milyar YTL’ye ulaştı. Hazine ROT taleplerinin yüzde 25’ini karşıladı. Normal ihaleye de 3.645 milyon YTL talep geldi, 1.452 nominallik satış gerçekleşti.Rakamlara bakıldığında önceki ihalelerden faiz oranları dışında çok da farklı bir gerçekleşme olmadı. Eh, son haftalardaki küresel kriz nedeniyle piyasalardaki gerginlik doğal olarak faiz oranlarına yansımış durumda. Şubat ayındaki ihalede aynı gösterge bononun bileşiği yaklaşık 100 baz puan altından yani yüzde 16.67’den gerçekleşmişti.Dünkü yazımda bu ihalelerin sorunlu geçmesinin piyasaları daha da gereceğine, özellikle de döviz cephesinde sert hareketler olabileceğine değinmiştim. Kurlarda 1.2630’un kritik seviye olduğuna değinmiştim. İhaleler “sükûnet” içinde hallolunca bu seviyelere gelinmedi bile. Hatta FED’in piyasaları “paraya boğacağını”, “likidite manyağı” yapacağını açıklaması ve ABD’nin beklentilerin altında gelen dış ticaret açığı verisiyle gerilim azalınca dövize satış bile geldi. Güne 1.25’in üzerinde alış ile başlayan piyasalar 1.2270 alış seviyesine kadar geriledi.Gösterge bononun bileşik faizleri de ikincil piyasada yüzde 17.50’ye kadar geriledi. Ancak bu düşüşler bono faizlerinde geçen Perşembe ile Cuma arasında 17.43 ile 17.65 arasında oluşan boşluğu ancak 17.50’ye kadar kapatabildi. Eğer ki ABD piyasaları ‘bol buldukları’ para ile yükselişle kapatır, sınırlı da olsa bir yükseliş hareketini işaret eder ise bizde de hem kurlarda hem de bono faizlerinde hafta sonuna kadar bir düşüş görebiliriz. Bonolarda yüzde 17’lerin altına kısa süreli inilse bile, Merkez Bankası’nın faiz indirme ihtimalinin gittikçe azaldığı bu ortamda ‘pozitif taşıma - bono bileşik faizlerinin MB’nin gecelik faizinin bilişiğinden yüksek olması durumu’ uzun bir süre devam edecek gibi... Madalyonun öbür tarafındaysa; ABD piyasalarında FED’in ‘ikramlarına’ rağmen yükseliş sınırlı kalır, hatta yeniden düşüş sinyali gelirse yine gerginlik yaşayacağız.
Hazine bugün iki ihale yapacak. İlki 6 aylık iskontolu referans bono ihalesi. Diğeri ise piyasada işlem gören gösterge bononun son kez yeniden ihracı olacak. Hazine bu ayki programına göre toplam 5.3 milyarlık itfasına karşın 3.8 milyar YTL borçlanacağını açıkladı. Geçen haftaki borçlanma ve bugünkü referans ihalesi sonrasında yaklaşık 2 milyar gösterge bonodan satış yapması gerekiyor. Geçen hafta Cuma günü dolar/YTL kurlarının 1.2640 alış seviyesine geldiği sıralarda, gösterge bonolarda da 17.96 bileşik seviyeleri görülmüştü. Bonolardaki alım iştahının azaldığı, küresel kriz nedeniyle Londra piyasasındaki 2 ve 5 yıllık çapraz para swap faizlerinin ve de tedirginliğin arttığı bir ortamda bugünkü ihale dikkatle izlenecektir. Dün ABD piyasalarında FED’den “yine” olağanüstü bir faiz indirimi beklentisi vardı. Bu beklentiyle piyasalar dar bir bantta hareket etti. 18 Mart’taki toplantıdan önce FED’in toplantıyı beklemeden faiz indirmesi bence düşük bir olasılık. Faiz indirimlerinin işe yarayacağına inanan piyasa, FED’in de faizleri indireceğine olan inancıyla ayakta kalmaya çalışıyor.Bu vesile Türk piyasalarını da ayakta tutuyor. Bir kısmı bu beklentinin, bir kısmı da hızlı yaşanan yükselişin düzeltmesinin etkisiyle dün gösterge bononun bileşik faizi 17.65 seviyelerine kadar geriledi. Ancak geçen Perşembe ile Cuma arasında 17.43 ile 17.65 arasında oluşan boşluk kapanabilmiş değil. (29 Şubat-3 Mart arasındaki 16.93 ile 17.12 arasındaki boşluk da halen daha korunuyor.)Hazine ihalesi başarılı geçer, küresel piyasalar da bunu destekler ise sırasıyla 17.40, 17.18 ve ardından da boşluğu kapatacak şekilde 16.90 seviyelerine kadar faizlerde bir düşüş yaşanabilir. Hatırlatmakta fayda var, tüm bu seviyeler MB’nin gecelik faizinin en az 50 baz puan üzerinde. Yani ‘negatif taşıma’ dönemi çoktan sona erdi, ‘pozitif taşıma’ bölgesinde bile seçici davranılan bir dönemden geçiyoruz. Yok eğer ihale sonuçları piyasaları memnun etmez ya da dolar/YTL kurlarında 1.2650 seviyelerinin üzerine doğru bir alım dalgası yaşanır ve kapanış da bu sevinin üzerinde olur ise faizlerde ilk aşamada 18.20 bileşik seviyelerinin bile test edilmesi söz konusu olacak.Dolar/YTL kurlarında 1.2650’nin üzerindeki günlük sırasıyla 1.2825, 1.3155 ve 1.3380 seviyelerinin önünü açacaktır. ABD borsalarının yeni dip seviyeler görmesi (ki bence görecekler) hem bono hem de döviz cephesindeki seviyelerin test edilme olasılığını artıracaktır.
Bir taraftan kredi piyasalarındaki kaos, diğer yandan Amerikan ekonomisinin durgunluğa gireceği endişesiyle hisse senedi fiyatları düşüyor. Herkes pür dikkat Dow Jones, DAX ya da İMKB endeksindeki düşüşleri izlerken, emtia fiyatları yeni rekorlar kırıyor. Altının onsu 989 dolar, gümüş 20.60, platin 2.305, ABD hampetrolü 103.95 dolar ile tarihi rekorlarını “yenilerken”, “büyümenin göstergesi” bakır 394 dolar ile Mayıs 2006’daki (her şeyin yolunda olduğu zamanlardı) 401 dolar zirvesine çok yaklaştı. Emtialardaki artışlar çok hızlı ve oransal olarak yüksek oldu. Örneğin platin; bu yılı içinde 1508 seviyesinden Salı günü gördüğü 2.305 dolar seviyesine 30 işgünü içinde geldi. Artış oranı da süre kadar dikkat çekici; yüzde 52.85. Kimsenin dikkatini çekmeyen pamuk fiyatlarına ne demeli? 11 Şubat’taki 66.55 dolardan dün 93.21’e yükseldi. 17 iş gününde yüzde 40.1’lik bir yükseliş. 2003 yılı Ekim ayındaki 84.80’deki rekorunu da kırdığından, yükseliş daha da devam ederse şaşırtmayacak kimseyi.Geçen yıl yüzde 100 artan petrol fiyatları, son 8 ayda yüzde 190 artan buğday fiyatlarını da hatırladığımızda akla tek soru geliyor: Madem küresel ekonomik büyümede durgunluk beklentisi hakim; ileride emtialara talep gerileyecek, buna bağlı olarak da fiyatlarının düşmesi gerekmez mi? Klâsik ekonomi teorisi bunu söyler, doğrudur. Bir malın fiyatı artarsa, talep daralır. Talebi daralan malın fiyatı düşer, fiyat düşünce talep artar ve bu böyle sürer gider. Ancak “yeni dünyada” işler pek öyle yürümüyor. Hisse senedi ve konut sektörünü kurtarmak için FED faizleri indirir. Paranın maliyetinin; yani faizlerin düşmesi; mala olan talebi artırır. Talep artınca enflasyon artar (klâsik ekonomi halen daha çalışıyor?). Enflasyondan korunmanın en iyi yolu da ileride fiyatları artacak olan malları (emtialar) bugünden almak. Bir an evvel malı almak için acele edince, hem fiyatlar hızla artıyor ve hem de fiyat artışları yeniden enflasyon yaratıyor. Garip bir kısır döngü değil mi?Tüm bu döngüyü hızlandıran, talepten ya da reel faktörlerden çok bu halet-i ruhiyeyi kullanan spekülatörler. Bunlar ister bireyler, isterse yatırım fonları ya da hedge fonlar olsun; FED’in faiz indirimleriyle başlayan bu süreci sonuna kadar kullanıyor. Hemen aklınıza petrol arzının talebi karşılamakta zorlandığı; küresel ısınmanın kuraklığa, bunun da tarımsal emtiaların fiyatlarını artırdığına dair savlar geldi değil mi? Pekala; buğday, mısır, altın, gümüş, petrol, bakır, nikel, kahve ve hatta domuz eti (16 Ocak’tan beri yüzde 25 artmış) gibi çok farklı emtialar nasıl oluyor da birbiri ardına ve bu denli hızlı yükselebiliyor?Bu durumu; hisse senedi ve kredi piyasalarından umduğunu bulamayan fonların; “parayı da ucuz” bulmasıyla yaptıkları “vahşi” spekülasyondan başka bir şeyle açıklamak neredeyse imkânsız. Bakmayın siz “zirve petrol” veya küresel ısınma “mazeretlerine”... Faiz indirimleriyle “acz içine” düşen dolar da bu durumu destekleyince herkes bundan sonuna kadar faydalanmaya çalışıyor! Daha da sürer mi? Denenecek, ancak sonlara yaklaşılıyor gibi... İlk sinyal Salı günü geldi! Kâr satışlarıyla düzeltme zamanı yaklaşıyor. Hızlı çıkışları, hızlı inişler takip ederse şaşırmayın.