Geçen yılın son çeyreğindeki “ayrışma senaryosu” çok popülerdi. ABD ekonomisinin bir durgunluğa gireceği ancak başta Çin ve Hindistan olmak üzere gelişmekte olan ülkelerin “ayrışarak (decoupling)” açığı kapatacağına dayanıyordu. Hisse senedi piyasalarında; yılın iyi kapatılması, fonlardan para çıkışlarının önüne geçilebilmesi ve tabii ki fon yöneticilerinin “şişman” bonuslar alabilmesi için “yaratılmış” bir senaryoydu.
Tabii ki böyle bir ayrışma olmadı. Krizin “menşei” ABD’nin borsaları FED’in “şapkadaki tavşan üretme çiftliği” sayesinde şimdilik fazla etkilenmemiş olsa da diğer borsalarda ciddi gerilemeler yaşandı.
ABD hapşırdı, geri kalanların hepsi, değil grip, verem oldu. Ayrışma senaryoları da çöp...
Tüm bunlar olurken, FED dolar faizlerini indirdikçe dolar değer kaybetti. Dolar değer kaybettikçe emtiaların fiyatları ve de enflasyon tüm dünyada hızla artmaya başladı. Gelişmekte olan ülkeler, takip ettikleri “enflasyon hedeflerinden” sapmaya başladılar. Sadece biz değil, diğer gelişmekte olan ülkelerde de hedefler tutmamaya başladı.
Bunun üzerine merkez bankaları; hem türbülans hem de enflasyon nedeniyle faiz arttırmaya başladılar. Dün hem İzlanda hemde Güney Afrika merkez bankaları politika faizlerini 50 baz puan arttırdılar. İzlanda yüzde 15.50’ye; Güney Afrika da 11.50’ye yükseltti. Bu iki ülke; cari açık, ekonomik dengeler ve de risk algılamaları itibariyle bizim piyasalarımızın yeni “ekürileri”. Önceki ekürimiz Brezilya bizden çoktan “ayrıştı” bile.
Hem reformlarda geri kalmış olmamız, hem de geldiği taa geçen yıldan belli olan bugünkü krize hazırlanmamış olmamız, bizim piyasalarımızın çok daha riskli algılanmasına neden oluyor. Üstüne üstlük son iki ayda artan politik riskimiz de cabası...
Bu arada özellikle son iki günde çok önemli bir gelişme yaşanıyor. Macaristan, Polonya, Brezilya para birimleri; euro karşısında yeniden 1.59’lara kadar değer kaybeden dolar karşısında hızla yükseldi. YTL ise tam tersine “değer kaybeden dolar karşısında bile değer kaybetti”. Dün 1.3150’ye kadar yükselen kurlar yakın zamanda görülen 1.3450 seviyelerinin altında kalmış olsa da parite göz önüne alındığında bir önceki EUR/YTL seviyesine kadar yükseliş oldu.
Kurlardaki “göreceli” hareket daha da önemli. Zira diğer gelişmekte olan ülkelerin para birimleri değer kaybeden dolar karşısında değer kazanırken bizim kaybediyor olmamız önemli. Bono faizlerimizin yeniden bir önceki zirvelerine gelmesi, bizim gelişmekte olan ülkelerden bile ayrışıyor olmamız anlamına geliyor ki bu oldukça tehlikeli bir durum.
ABD başta olmak üzere uluslararası hisse senedi piyasalarında hafta başındaki yazımda belirttiğim tarzda bir “teselli rallisi” yaşanırsa, bizdeki kasvetli hava bir süre için dağılabilir. Kurlarda ve bono faizlerinde az da olsa bir gerileme olabilir. Yine de dikkatli olmakta fayda var.
Zira gelişmekte olan ülkeler liginde “küme düşme hattına” yaklaşarak diğerlerinden ayrışmaya başlıyoruz gibi...
Ayrışıyoruz da nereden?
Haberin Devamı