2015'te neler olacak?

31 Aralık 2014

Geçmiş on yılın olduğu gibi bu yılın da en şanslı partisi AK Parti. Arkasında güçlü bir halk desteği ve önemli bir iktidar pratiği var. Üç dönem kuralının işletilmesi önemli bir tazelenme ve tabanda ciddi bir konsolidasyon sağlayacak.Davutoğlu, değişim mühendisliğini başarıyla hayata geçirdi. Erdoğan sonrası dönemde kim olsa tartışılacaktı. Ancak Davutoğlu, bu tartışmaları çalışkanlığı ve samimiyetiyle boşa çıkardı. AK Parti için asıl imtihan seçimden sonra başlayacak. Çünkü artık yapısal sorunların çözümü için takvim çok daraldı. Davutoğlu’nun en büyük avantajı ekonomik stabilizasyon, çözüm süreci, AK Parti makinesi ve mecvut muhalefet.Kılıçdaroğlu tamam mı, devam mı?2015 Kemal Kılıçdaroğlu için zor bir yıl olacak. Kılıçdaroğlu ‘tamam mı, devam mı’ seçimine girecek. CHP’de, MHP gibi kendisini AK Parti üzerinden konumlandırıyor. Başka bir ifadeyle projelerini halka anlatmak yerine negatif bir siyaset dili izliyor.Dört seçimdir istediği sonuçları alamayan Kılıçdaroğlu, 2015 seçiminde de beklediği oyu alamazsa genel başkanlığı bırakacaktır. CHP’nin HDP’yle seçime gitmesi ise tüm hesapları değiştirir. Bu seçenek henüz masadan kalkmış değil. Arka kapı diplomasisi derinlerde devam ediyor.MHP ne vaat ediyor?2015’in ve seçimlerin rahat partisi MHP. Bahçeli, doğru adaylarla yüzde 20’yi zorlayabilir. Ancak bunun için şimdiden başlamaları gerekiyor. MHP’nin hükümetin anti tezini değil, kendi tezini anlatması lazım. Çözüm sürecinde yaşanabilecek bir kırılma MHP oylarında patlama yapabilir.CHP’nin performansı ve aday tercihi MHP’nin durumunu etkileyecektir. CHP’nin ulusalcıları küstürmesi veya dışlaması sahillerde MHP’ye kayışı beraberinde getirecektir.HDP barajı aşabilecek mi?2015’te en çok konuşulacak parti HDP olacak. HDP sözcüleri seçime parti olarak gireceklerini belirtiyorlar. HDP baraja çok yakın ama aşacağının garantisi yok. Parti olarak gireceklerse olağanüstü bir motivasyon ve çalışma gerekiyor. Başarırlarsa sahici bir ana muhalefet partisi olurlar. Görünen o ki HDP cumhurbaşkanlığı seçiminde yakaladığı başarıyla bunu denemek istiyor.Son dakika da bağımsız adaylarla seçime girerlerse sürpriz olmaz. Son kararı HDP değil, Öcalan verecek. Öcalan’ın önceki kararlarına bakıldığında HDP’yi eleştirdikten sonra bağımsız aday tercihinde bulunacağını öngörebiliriz.2015 seçiminde ne olur?2015 seçimi üç turlu seçimin sonuncusu. 2015 seçimi, yerel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin turnusolu olacak. Aslında bu iki seçimin sonucu dahi bu yıl yapılacak olan hakkında ciddi ipucu veriyor. Uzmanlar genel tablonun değişmeyeceğini iddia ediyorlar.Bu meseleyi derin siyaseti bilen Gazi Üniversitesi hocalarından Prof. Dr. Kemal Görmez’e sordum. Bilen bilir, Kemal Hoca reklamı sevmez ama politik okuması doğru olan isimlerdendir. Görmez mevcut şartlarda siyasi tabloda bir değişiklik olmayacağını dile getiriyor. Analizine göre seçimde AK Parti yüzde 44, CHP yüzde 25, MHP, yüzde 16, HDP yüzde 8 oy alır.Çözüm süreci ne olacak?Geçen iki yılda çözüm süreci direnç testlerinden başarıyla çıktı. Bunun sonucunda kalıcılaştı ve derinleşti. Son yirmi beş yılda barışın sağlanmasına hiç bu kadar yaklaşılmamıştı. Olağanüstü bir gelişme olmazsa süreç adım adım finale varacak. Seçime eylemsizlikle girilecektir.Dış politikada eksen kayması olur mu?Daha önce de söyledim. AK Parti pragmatik bir parti. En büyük avantajı 360 Derece dönebilen bir politik göze sahip olması. Bu bağlamda AB çıpasını asla terk etmeyecek ancak her türlü seçeneği de kaldıraç olarak kullanacaktır. Görünen o ki Ankara, dış politikada romantik iyimserlikten realist ve faydacı bir okumaya geçecektir. 2015, Türkiye’nin bölgesinde özgül ağırlığının ve prestijinin yükseldiği bir yıl olacak.

Devamını Oku

Cizre provokasyonunun arkasında kim var?

29 Aralık 2014

Tecrübeli bir vatandaş olarak Cizre’de yaşananları sıradan eylemler olarak görmüyorum. Yakın tarihe baktığımda şüphelerim daha da artıyor. En basitinden 1992 Cizre Nevroz’unda yaşananları hatırlayıp şimdi olanlara baktığımda ya da 1993 Bingöl’de 33 erin şehit edilmesiyle son günlerde Bingöl’de olanlara baktığımda zihnimde perdeler açılıyor.Bu kadar tesadüf üst üste gelebilir mi? Hangi tesadüfler diyebilirsiniz. Hatırlatayım...Tarih 24 Mayıs 1993. Ankara’da güzel bir bahar sabahı. Kışın kasvetli günleri geride kalırken insanlar baharın umudunu yaşıyorlar. Genelkurmay’da kimsenin fark etmediği olağanüstülük yaşanıyor. Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş PKK’ya af konusunu MGK’ya getirmek üzere hazırlanıyor. Özal’ın başlattığı diyalog arayışında finale giden adım atılacak. Askerler ve hükümet konu üzerinde mutabakata varmış. Ancak MGK’da af konusu tartışılırken Bingöl’de silahsız 33 erin şehit edildiği haberi geliyor. Eylemsizlik sona eriyor. Yok edici bir sürece giriliyor.Zaman ayarlı provokasyonlarTakvim 11 Ocak 1996’yı gösteriyor. Başbakan Çiller’in çağrısıyla 24 Aralık 1995 seçimlerine eylemsizlikle girilirken görece bir huzur var. Ancak huzurlu günleri bitiren olay Şırnak’ın Güçlükonak ilçesinde yaşanıyor. Sivillerin olduğu yolcu minibüsü ateşe veriliyor ve 11 kişi hayatını kaybediyor. Eylemsizlik sona eriyor. Çatışmalar şiddetleniyor.Tesadüf diyebilirsiniz... Bu defa takvimler 21 Ekim 2007’yi gösteriyor.Cumhurbaşkanlığı referandumunun yapıldığı gün. Ne oldu hatırlıyor musunuz? Tesadüfe bakınız ki insanların oy kullanmak üzere sandık başına gittiği pazar sabahı Dağlıca Taburu’na baskın oldu. Referandum günü 12 asker hayatını kaybetti. 16 asker ağır yaralandı. Rastlantı denebilir mi?İkna olmadınız mı?2009 ‘Demokratik Açılım’ süreci dönemi. Başbakan Erdoğan, DTP’li Ahmet Türk ve Emine Ayna ile görüşecek. Toplumda büyük beklenti var. Tesadüfe bakınız ki görüşmeye saatler kala Hakkari’de mayın patlıyor ve 6 asker şehit oluyor. Randevu iptal oluyor.Erdoğan - Obama görüşmesi ve Reşadiye8 Aralık 2009’da Başbakan Erdoğan’ın Washington ziyaretini izlemek için Amerika’dayız. Erdoğan, ABD Başkanı Obama ile görüşecek. Randevuya son bir saat var. Tokat Reşadiye’de askerlere saldırı yapılıyor. 7 asker şehit olurken 3 asker ağır yaralanıyor. Erdoğan’ın, Obama ile görüşmesi öncesine ayarlanan eylem heyette tam bir duygusal deprem yaratıyor. Demokratik Açılım ve eylemsizlik sona eriyor. Yok edici şiddet başlıyor.Zaman ayarlı provokasyonlara dair uzun bir liste var.12 Haziran 2011 seçimleri henüz bitmiş. Adı konuşmamış bir yumuşama var. Oslo’da MİT-PKK görüşmeleri devam ediyor. Öcalan, devlet heyetiyle anlaştığını söylüyor. Ancak tesadüfe bakınız ki 14 Temmuz 2011’de Diyarbakır Silvan’da saldırı oluyor. 14 asker hayatını kaybediyor. Oslo süreci çöküyor.Cizre’de hangi istihbarat örgütü var?Devam edeyim mi?3 Ocak 2013’te ‘çözüm süreci’ başlıyor. Ülkede umut havası var. Sadece altı gün sonra rastlantıya bakınız ki Paris’te Sakine Cansız cinayeti işleniyor. Paris’te gün ortasında kameraların önünde üç kadın cinayete kurban gidiyor.Buradan nereye mi varacağım?Kürt sorununun çözümünde ne zaman kararlı adım atılsa görünmez bir el devreye giriyor. Zaman ayarlı eylemler provakasyon duygusu uyandırıyor. Peki Cizre’de yaşananları nasıl okumalıyız.Sürecinin başından beri Kandil’e seferler düzenleyen komşu ülke istihbaratları KCK’ye ‘Görüşmeleri bitirin’ diyor. Bunları basın açıklamalarından da biliyorsunuz. Ankara’da görüştüğüm askeri uzmanlar son olaylarda İran’a işaret ediyorlar. İran istihbaratının son dönemde Türkiye Hizbullahı’nın uyuyan hücrelerini aktif hale getirdiği iddia ediliyor. Tetiği çeken PKK veya Hizbullah olsa da arkasındaki görünmez aktöre iyi bakmak gerekiyor.

Devamını Oku

Davutoğlu’nun hayali

27 Aralık 2014

Son dokuz ayda Konya’ya üçüncü gelişim. Birincisi 30 Mart seçimleri öncesiydi. Tayyip Erdoğan’ın son mitingi Konya’da olacaktı. Bir gün önce Diyarbakır’da kendisini canlı dinlemiştim. Sesi kısılmış ve sadece İstasyon Meydanı değil, ülke olağanüstü bir atmosfere girmişti. Bu arada Erdoğan’ın sesinin kısılmasının halkta mağduriyet hissi yaratıp en az iki puan getirdiğini düşünüyorum.Sabah hızlı trenle Konya’ya Erdoğan’ı dinlemeye geldim ancak kürsüde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu vardı. Davutoğlu mahşeri kalabalığa ateşli bir konuşma yapmıştı. Bu konuşma daha sonra Başbakanlığın kendisine verileceğinin işareti olarak yorumlandı. İkinci ziyaret, cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi oldu. Erdoğan’ın Konya mitingi, kampanyanın son konuşmasıydı. Parti için büyük önem taşıyordu. Meydanda iğne atsan yere düşmezdi. Bu defa Erdoğan ve Davutoğlu beraber kitleye seslendiler.Ninesinin duasını gerçekleştiren adamÜçüncüsü dündü. Başbakan Davutoğlu Konya il kongresine katılmak üzere ata yurduna geldi. Yağmurlu ve sisli sabahında Esenboğa’dan havalanan Başbakanlık uçağı Konya’ya hareket etti. Uçak havalanırken aklımda Erdoğan’ın sesinin kısılması ve Davutoğlu’nun konuşması vardı. Davutoğlu artık memleketine ninesinin dualarını gerçekleştirmiş biri olarak dönüyordu. Hocanın programını izlemek için Yenişafak’tan Markar Esayan, Akşam’dan Ufuk Ulutaş ve Türkiye’den Yıldıray Oğur beraberdik.Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası siyasette büyük değişiklik olmuş ve iktidar partisi için yeni bir dönem başlamıştı. Herkesin aklında iki temel soru vardı. Birincisi Erdoğan yukarı çıkınca hareketin kimyası bozulacak mı? İkincisi ise Davutoğlu başarabilecek mi? Davutoğlu eylülün başında başbakanlığı devir aldı. Konya’dan önce beş il gezisinin kendim izledim. Bu sorulara sokağın verdiği cevabı görebiliyorum. Gözlemim o ki Davutoğlu, taban ve teşkilatla hızlı bir uyum sağladı.Son üç ayda 35 vilayet gezmişDavutoğlu genel başkan olduktan sonra tam 35 vilayeti ve bir o kadar da ilçeyi gezmiş. Yorulma sözcüğü lügatinde yok. CHP ve MHP genel başkanlarının gezi performansına bakınca bu rakam daha iyi anlaşılacaktır. Davutoğlu, bir anlamda 2015 seçim kampanyasını erken başlatmış. Başbakan Davutoğlu için Konya önemli. Kafasındaki model burada. Hoca, sanayileşmenin ve refahın olduğu ancak aynı zamanda muhafazakar demokrat sosyoloji arzuluyor. İkili siyasetinin bir ayağını Konya, diğerini İstanbul oluşturuyor. Konya Davutoğlu siyasetinin çıpasını, İstanbul ise dünyaya açık ucunu temsil ediyor. Bu bağlamda Konya mayasını tüm ülkeye mayalama arayışında. Tayyip Erdoğan’la aynı gün doğdukları için Balık burcu ve dolayısıyla romantik ve tutkulu. Davutoğlu, eski kelimelerle ve metaforlarla konuşmayı seviyor. Danışmanları terk etmesini istese de o zaman zaman akademik üslupla konuşmaya devam ediyor.5 başlıkta Ahmet Davutoğlu1. Çalışkan 2. Çok hızlı öğreniyor3. Takım çalışmasını önemsiyor4. Tutkulu/romantik5. CesurKongre salonunda ne gördüm?1. Bir gün saat ikide uyumasına rağmen Davutoğlu ana yurdunda rahat ve moralliydi.2. İrticalen konuşuyor ve tutukluk yapmıyor. Ancak prompter’dan konuşma baskısı devam ediyor.3. Kürsüye Hamas Lideri Halid Meşal’la çıkması büyük alkış aldı.4. Reis ve Usta’dan sonra beğenilir mi denilen Hoca metaforu oldukça benimsenmiş durumda5. Hoca şehirler ve semboller üzerine konuşmayı seviyor. Usanmadan aynı simgeleri kullanıyor.6. Kongre salonunda Gülen için söylenen ‘O hain buraya gelecek’ sloganı oldukça manidardı.7. Kiziroğlu şarkısı daha önce kullanılmış olsa da salonda büyük alkış aldı. Okumuş çocuklara bakmayın siz onlar Dombra’yı da sevmemişlerdi. Ancak Erdoğan’a en az 2 puan getirmişti.

Devamını Oku

HDP’nin masasında kimler var?

25 Aralık 2014

Kamuoyu fazla bilmese de HDP’nin de ciddi bir süreç ekibi var. Gözlerden uzak İstanbul’da ve Diyarbakır’da toplantılar yapıyorlar. HDP heyetinin adaya gitmesi artık rutin hale geldi. Ancak bu noktaya ciddi dirençler aşılarak gelindi. Yirmi altıncısı yapılan ada ziyaretlerin ilki 3 Ocak 2013’de oldu. Heyetin İmralı adasına gidişini Adalet Bakanlığı, HDP ve MİT organize ediyor. Bir gün öncesinden heyete haber veriliyor ve adaya geçişler İstanbul üzerinden oluyor. Daha önce Ataköy Marina’dan sağlanan geçişler son dönemde kimsenin bilmediği başka bir yerden yapılıyor.Ada ziyareti nasıl oluyor?HDP heyeti sabah saatlerinde adaya gidiyor ve öğle sularında adada oluyor. Rutin olarak öğle yemeklerini adada yiyor. Yaklaşık üç dört saat süren görüşmeden sonra akşam saatlerinde dönülüyor. İstanbul’da bu defa başka bir trafik başlıyor. Heyet otele kapanıyor. Görüşme notları ayrıntılarıyla çıkarılıyor. Bu arada hemen belirtelim notlar kitaplaştırılacaktı ancak son anda bundan vazgeçildi.Heyetin gece deşifre ettiği görüşme notları sabah avukatlarla paylaşılıyor. Daha sonra Diyarbakır’a geçiliyor ve orada başka bir heyetle görüşmenin detayları paylaşılıyor. Son durak olarak Kandil’e gidiliyor. Her defasında aynı prosedürler yaşanıyor. İmralı, heyete ne kadar duyarlı ve özenli davranıyorsa Kandil’de tam zıddı yaşanıyor. Heyetle, KCK merkez komitesi arasında asimetrik bir ilişki var. Zaman zaman sert tartışmalar oluyor. Peki HDP heyetinde kim neyi temsil ediyor...- Pervin Buldan: Heyetin en ketum ismi. Medyanın söyleşi taleplerini şimdiye kadar ustalıkla savuşturdu. Sürecin hassasiyetini en iyi bilen isimlerden. Kadın hareketini temsil ediyor ve Öcalan’ın güvenini kazanmış durumda. Heyetin değişmez ismi. Heyette pekçok değişiklik oldu ama Buldan değişmedi. Soyadı dahi pekçok anlam taşıyor. Masanın demirbaşı.- Leyla Zana: Ekibe yeni dahil olsa da aslında sürecin görünmez mimarlarından. Zana, heyette olmasa da fikirleri ekipte oldu. Her şey Zana’nın ‘Çözerse Tayyip Erdoğan çözer’ sözüyle başladı. ‘Devrimci halk savaşı’ devam ederken büyük bir cesaret göstererek çözümün barışta olduğunu dile getirdi. O dönemde Kürt siyasi hareketinin bazı unsurları tarafından linç edilse de zaman onu haklı çıakrdı.- İdris Baluken: Masanın sessiz adamı. HDP ilk defa Bingöl’den Baluken sayesinde vekil çıkardı. Aslında çok rahat AK Parti’den milletvekili olabilirdi. Ancak o HDP’yi seçti. Muhafazakar Kürtler arasında önemli bir karşılığı var. Medyadan uzak durdu ve işine yoğunlaştı. Kriz zamanlarında arka kapı diplomasisinin aranılan ismi. Masanın rasyonel ve mutedil adamı.- Sırrı Süreyya Önder: Masanın asi çocuğu. Sürecinin Türk kontenjanından, Kürt aktörü. İlerde bu dönemin tarihi yazıldığında Önder için özel bir sayfa açılacak. Kandil görüşmelerinde en eşitlerarası davranan isim. Hükümet cephesinde yüksek kredisi var. Kriz zamanlarında yaptığı espiriler görüşmelerde yeni kapılar açıyor. Türkiye solunun farklı bileşenlerini, Cihangir cemaatini temsil ediyor.- Hatip Dicle: Masanın akil ismi. Doğrudan Öcalan’a bağlı. Türkiyeli çözümü savunan isimlerin başında geliyor. Hem İmralı’da hem Kandil’de özgül ağırlığı ve saygınlığı var. Yeni dönemde daha kritik görevler alacağını söyleyebiliriz. Politik duruşu ve sözleriyle muhataplarının da saygısını kazanan bir isim.- Selahattin Demirtaş: Kürt siyasi hareketinin yıldızı yükselen aktörü. Doğduğunda dedesi onun nazarlardan uzak kalması için ve kıymetli anlamında Eser adını vermiş. Aile içinde kendisine Selahattin değil, Eser deniyor. Cumhurbaşkanlığı sürecinde geniş toplum kesimlerinin takdirini kazandı. Sürecin realist ismi.

Devamını Oku

Çözüm masasında kimler var? - 1

24 Aralık 2014

Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilirler...Mevlana- Ahmet Davutoğlu: Aslında bu masayı kuran Cumhurbaşkanı Erdoğan. Ancak biz bugün Erdoğan’ı ayrı tutarak başka bir analiz yapacağız. Davutoğlu, Başbakan olarak masanın patronu. Çözüm süreci onun zamanında ilk defa hükümet programına girdi. Dışişleri Bakanlığı döneminden itibaren çözüm sürecinin aktif savunucusu oldu. Hakan Fidan’la yaptıkları çözümlemeler sürecin başlamasına zemin hazırladı. Heyetin daha hızlı ve pratik hareket etmesini sağlıyor. Çözüm sürecinin bölgeye barış vizyonu getireceğine inanıyor. Masanın ‘stratejik aklı’.- Yalçın Akdoğan: Masanın siyasi hafızası ve gerektiğinde ‘savaşsa savaş’ diyen aktörü. Kürt siyasi hareketi onu sert demçleriyle tanısa da çözüm sürecinin gürünmez mimarı. Kabinenin ve masanın Kürt sorununu en iyi bilen isimlerinden biri. Köşk ile hükümet arasındaki kırmızı hat. Realist tavrı, muhataplarına güven veriyor. Akdoğan çok şey bilen adam ve derin AK Parti’yi temsil ediyor. Masanın en ketum adamı.- Hakan Fidan: Davutoğlu ve Akdoğan’la birlikte masanın kara kutusu. Türkiye bugün çözüm sürecinde finale yaklaştıysa bu Fidan’ın insan üstü gayretleriyle oldu. Sürecin siyasi sorumluluğu hükümette olsa da işin mutfağında Hakan Fidan ve yetkin bir kadro var. Muhataplarına verdiği değer, çatışma çözümlerindeki tecrübesi ve her şeyden önce Öcalan’ın kendisine güvenmesi onu ayrıcalıklı kılıyor.- Bülent Arınç: Çözüm masasının romantik ismi ve vicdanı. Son dönemde HDP’lilerle polemikleriyle gündeme geldi. Bölgedeki muhafazakar Kürtler arasında ciddi bir karşılığı var. Süreci destekliyor ancak zaman zaman Türklerin duyarlılıklarının tercümanı oluyor. Masanın siyasi değil, insani tarafında.- Numan Kurtulmuş: Sorunun çözümünde din faktörüne vurgu yapan bir yaklaşımı var. Fazla bilinmese de SP Genel Başkanı iken hazırladığı Kürt Raporu çok değerlidir. Kurtulmuş, ‘Selahaddin Eyyubi’nin torunlarıyla Kılıç Arslan torunları savaşamaz’ tezini savunuyor.- Bekir Bozdağ: Tam bir görev adamı. Markaj yaptığı kişiyi asla kaçırmıyor. İmralı adasından sorumlu bakan olarak sürecin görünmez sessiz kahramanı. İşine odaklanmış durumda. Öne çıkma gibi bir kaygısı yok. Bozdağ açık fikirli biri olmasının yanında Orta Anadolu‘nun hissiyatını temsil ediyor. Masanın sakin gücü.- Efkan Ala: Kamuoyu onu ‘can’a gelmesin, cama gelsin’ sözüyle tanıyor. Entellektüel kişiliği yanında Batman ve Diyarbakır Valiliği dolayısıyla Kürt sorununu en iyi bilen isimlerden. Dahiliye Nazırı olarak sürecin asayiş boyutundan sorumlu. Çözümsüzlüğün maliyetini en iyi bilen isimlerden biri.- Mahir Ünal: AK Parti’nin yeni döneminde yer alacak isimlerin başında geliyor. Mahir Ünal, sezgileri kuvvetli bir siyasetçi. Masanın milliyeçi tarafında oturuyor. Parti ile hükümet arasında köprü görevini yürütüyor. Ünal, sorununun çözümünün Türkiye’yi büyüteceğini savunuyor.- Muhammed Dervişoğlu: Masanın bir sessiz adamı da o. MİT’ten emekli oldu ancak Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’nın başına getirildi. Medyadan o derece uzak durdu ki gazeteler ilk resmini yeni yayınladı. Öcalan’ın İmralı adasına getirilmesinden bu yana Emre Taner’le birlikte yer alan istihbaratçı. Sürecin bu noktaya gelmesinde tarih onun da adını Fidan’la birlikte yazacak. En büyük avantajı Fidan’la uyumu. Süreç bundan sonra onun üzerinden yürüyecek.- Hatem Ete: Masanın en az bilinen ismi. Ancak bundan sonra onun ismini daha çok duyacaksınız. Kürt sorununu kitaplardan değil, yaşayarak öğrendi. ODTÜ sosyolojiden. Siyaset bilimi üzerine doktorası var. SETA siyaset masası direktörlüğünden sonra Davutoğlu’nun süreçle ilgili başdanışmanlığına getirildi.Not: Bir sonraki yazıda HDP’nin çözüm masasını analiz edeceğiz...

Devamını Oku

ABD, Fethullah Gülen'i verir mi?

22 Aralık 2014

Takvimler 25 Temmuz 1990’ı göstermektedir. Irak’ta tansiyon yükselmiş ve kışlalarda hazırlıklar hızlanmıştır. Kavurucu yaz sıcaklarının yaşandığı Bağdat’ta Saddam Hüseyin Dicle kıyısındaki dev sarayında ABD’nin Irak Büyükelçisi April Glaspie’i kabul eder. Saddam, Kuveyt işgali öncesi ABD’nin nabzını ölçmeye ve olacakları kestirmeye çalışmaktadır.ABD’nin Irak Büyükelçisi April Glaspie’in, Saddam Hüseyin'le görüşmesinde ‘ABD’nin Araplar arasındaki sorunlara karışmak istemediğini’ söylediği, bunun da Saddam için cesaretlendirici bir işaret olarak algılandığı belirtilmiştir. ABD’nin telkinleriyle Humeyni’nin İran’ına savaş açan, Halepçe’de kimyasal silah kullanmasına rağmen herhangi bir yaptırıma tabi tutulmayan Saddam için Glaspie’nin bu sözleri örtülü onay anlamına geliyordu. Saddam’ın Kuveyt sınırına askeri yığınak yaptığını bilmesine rağmen ABD’nin hiçbir uyarıda bulunmaması ABD'nin bilinçli olarak işgale yeşil ışık yaktığı şeklindeki değerlendirmelere yol açtı.ABD pragmatizmiBu örnekleri çoğaltmak mümkün. Daha fazlasını Holloywood fimlerinde görebilirsiniz. ABD’nin Vietnam ve Kamboçya’dan çekilmesini anlatan filmlerde ABD için çalışan, CIA için muhbirlik yapan binlerce insanın ABD büyükelçiliklerinin önünde nasıl mücadele verdiklerini görürsünüz. ABD bu ülkelerden çekilirken işbirlikçileri kendilerinin de ABD’ye götürülmesini isterler. Ancak ABD için önemli olan işbirlikçiler değil, ABD’nin ulusal çıkarlarıdır.Bütün bunları ABD’nin pragmatik devlet aklına vurgu yapmak için sıraladım. Kendisini modern Roma olarak konumlandıran ABD için ebedi dostlar ve düşmanlar yoktur. En son Küba açılımı ve İran’la başlayan yeni ilişkiler tam da bunun çarpıcı örnekleridir. ABD değerini bulduğu anda her şeyi alıp-verebilir. Soğuk savaş dönemi bunun örnekleriyle doludur.İadesi hukuki değil, siyasidirABD’nin Roma’yı dahi geride bırakan pragmatizmden sonra Gülen konusuna gelebiliriz. Fethullah Gülen’in iadesi konusu ilk olarak 6 Mart 2014’te Başbakan Erdoğan’ın A Haber televizyonuna verdiği söyleşide gündeme geldi. Erdoğan, Başkan Obama'yla yaptığı konuşmayı anlatırken kendisine "... Ülkemdeki huzursuzluğun kaynağındaki kişi sizdedir, Pensilvanya'dadır dedim. Siz de buna karşı gerekli tavrı koymalısınız. Amerika'nın iç güvenliğini tehdit eden kişiler olduğunda benden nasıl bunları istiyorsanız, ben de sizden bunu isteme hakkına sahip olduğumu söyledim." Erdoğan daha sonra PBS televizyonundan Charlie Rose'a 28 Nisan'da verdiği röportajda aynı konuyu gündeme taşıdı. Gülen’in iadesi konusunda ABD henüz herhangi bir adım atmadı. ABD sözcülerinin, 25 yıl önce Glaspie’nin yaptığı gibi nötr açıklamaları devam ediyor. Genel kanaat ABD’nin Gülen’i iade etmeyeceği yönünde. Ancak Türkiye-ABD ilişkilerini bilenler farklı bir noktaya dikkat çekiyorlar. Uzmanlara göre ABD yönetimi Gülen’in ülkeden ayrılmasını isteyebilir.Seçim öncesi sürpriz olur mu?Böyle bir durumda Gülen için yeni bir süreç başlamış olacak. ABD’den çıkarılan Gülen, Türkiye’nin baskıları sonucu hiçbir ülke tarafından kabul edilmez. Bir anlamda Glaspie’nin Saddam’a örtülü onay verip, sonra ABD’nin bölgeye yerleşmesine olanak sağlayan iki savaş gibi yeni bir hikaye yaşanabilir.Son tahlilde ABD için Gülen konusu hukuk meselesi olmaktan çok siyasi bir sorun. ABD yönetimi, Erdoğan’la yapacağı pazarlık sonrası Gülen’i 2015 seçimi öncesi ülke dışına gönderebilir. Nasıl ki Öcalan’ı Suriye’den çıkartıp Ecevit’e seçim kazandırdıysa benzer bir tavrı 2015’te de Davutoğlu için yapabilir.Ne karşılığında mı? Suriye’de, Afganistan’da, Irak’ta tanımlı sorunlar yaşayan ve İsrail’in güvenliği konusunda kaygıları olan ABD, Türkiye’yle pekçok konuda müzakere yapabilir.

Devamını Oku

Ortak amaç seçimden önce nihai çözüm!

18 Aralık 2014

“Nihai noktaya seçimlerden önce varacağımıza inanıyorum. İyi yoldayız. Görüşmeler sürüyor. Bunun çıktılarını yakında göreceğiz. Son dönemde yaşananlardan herkes gerekli dersleri çıkardı. Aramızda genel bir anlayış birliği var. Seçimden önce nihai çözüme ulaşma konusunda ortak amacımız var.Takvim budur.”Başbakan yardımcısı Doç. Dr. Yalçın Akdoğan’la paralel yapı olgusunu ve çözüm sürecinin geleceğini konuştuk. Akdoğan “Seçimden önce önemli gelişmeler olabilir” ifadesini kullanırken paralel yapıyla ilgili çok sert değerlendirmeler yaptı.Temenni değil!- Çözüm sürecinde tren rayda dediniz, tren hareket etti mi?İyi yoldayız. Mesafe alınıyor. Trenin raya oturması, hareket etmeye başlaması, bunlar iyidir. Önemlidir. Ümitvarım. Nihai noktaya seçimlerden önce varacağımızı inanıyorum.- Benzer bir yorumu Zübeyir Aydar yaptı, bu konuda bir ortaklaşma mı var? Bu bir temenni mi, yol haritasına bağlı tespit midir?Takdir edersiniz ki benim konumum temenni makamı değildir. Bulunduğum noktadan baktığınızda bu temenni olmanın ötesinde bir gerçekçi beklenti veya hedef olarak görülebilir.Bundan sonra neler göreceğiz?Buraya gelinceye kadar bazı kırılganlıklar yaşandı. Birtakım sıkıntılar oldu. Bu tür süreçler kolay süreçler değildir. Sorun çıkar, sabotaj girişimi olabilir, türbülans olur, bütün bunlar sürecin doğasında var. Önemli olan kararlılık, samimiyet, iyi niyet ve bu sorunları çözebilecek kapasite sahibi olmaktır.‘Süreç rayına girdi’- Sorunlar karşısında tutum nedir?Sorunlar çıktı mı, çıktı. Biz bunları çözdük mü, çözdük. Bu çok önemli bir kazanımdır. Karşılıklı görüşme olması önemlidir. Köprünün yıkılmaması değerlidir. Bu sürece başlarken sıkıntılar olabilir demiştik. Bizim dışımızdan kaynaklanan sorunlar olabilir. Suriye olayları, Kobani olayları yaşandı. Türkiye’nin siyasi ikliminde birtakım farklı gelişmeler yaşandı. Bunlara rağmen sorunları aşabildiysek ve süreç rayına girdiyse, hız kazandıysa, doğru yolda ilerleyebiliyorsak önemli bir kazanımıdır.- Bundan sonra neler olacak?Görüşmeler sonucunda yaşananları kamuoyu görecek. Ancak şunu söyleyeyim toplumun kabul etmeyecehiçbir şeyi yapmayız. Toplumun rızası ve desteğiyle bu süreç ilerliyor. Burada toplumu irrite edecek birtakım gelişmeler olacak gibi düşünmek doğru değildir. Netice de demokratik bir çözüm olacaksa bu halkın desteğiyle olacaktır.‘HDP de oyuna gelmez’- Gelinen noktada son durum nedir?İyi yoldayız. Görüşmeler sürüyor. Bunun çıktılarını yakında göreceğiz. Ne yaptığımız somut olarak görülecektir. Son dönemde yaşananlardan herkes gerekli dersleri çıkardı.- Sonuca yaklaştıkça provokasyon bekliyor musunuz?Neticede bazı çevrelerin örgütü yeniden eylemlere sevk etmek için teşvik edici bazı çabaların içinde olduklarını biliyoruz. Bir takım yeni oyunlar devreye konabilir. Hükümet olarak bunlara karşı da gerekli tedbirleri alıyoruz. Bu oyunlarprovokasyon girişimlerinin tutacağını düşünmüyorum. Çünkü halk desteği bizim yanımızda. Bunun dışındaki sabotaj ve yönlendirme çabaları başarılı olamayacaktır. HDP’nin de bunun farkında olduğunu ve bu oyunlara gelmeyeceğini düşünüyorum.- Sürecin ilerlemesi konusunda başta HDP olmak üzere muhataplarınız arasında uzlaşma ortaklaşma var mı?Aramızda genel bir anlayış birliği var. Sonuca ulaşılması, problemin çözülmesi ortak amaç. Seçimden önce nihai çözüm ulaşma konusunda ortak amacımız var. Takvim budur.‘Cennet vaat etmiyoruz’- Bu ne anlama geliyor biraz açar mısınız?Bu her şey güllük gülistanlık olacak anlamına gelmiyor. Tüm sorunlar bir anda sihirli bir çubukla çözülecek değil. Yılların biriktirdiği konular var. Reform ihtiyacı hayat sürdükçe devam eder ve yeni adımlar atılır. Biz süreç sonunda cennet vaat etmiyoruz, ancak on binlerce insanın yaşamını yitirdiği bir soruna demokratik çözüm bulmak, birlik ve kardeşlik içinde gelece yürümek büyük bir başarıdır. Neticede önümüzde duran sorunu çözmek için mesafe alınacağı kanaatindeyim.- Siz demokratik açılım sürecinin içinde oldunuz. Oslo sürecini takip ettiniz. Çözüm sürecini önceki girişimlerden ayıran temel husus nedir?Bugün nihai çözüme bu kadar yakınsak AK Parti döneminde pek çok adım atılmasıyla mümkün oldu. Bu süreçte onlarca demokratik reform yapıldı. Bu mesele bir sorunlar kümesi... Bölgesel geri kalmışlık, ayrımcılık, demokratik alanın genişletilmesi gibi farklı boyutları var.‘Kuyruğuna geldik’Burada esas mesele bir çözüme ulaşmak. Meselenin birçok boyutu halledilmiş durumda. Hal böyle olunca geçmişe nazaran sonuca bir adım daha yaklaşmış haldeyiz. Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik.- Tünelin ucunda ışık görünüyor mu?Bugüne kadar tünelin ucunda bu kadar güçlü bir ışık görülmemişti. Türkiye’de birçok kesimin birçok sorunu olabilir. Biz top yekün bunları çözmeye çalışıyoruz. Demokratik reform süreci devam edecektir. Ancak tekrar söyleyeyim çözüm sürecinde seçimden önce sonuç alacağımızı düşünüyorum.‘HDP kaybedenler kulübüne üye olmaz’- Peki kamu düzeninin sağlanması konusunda bir uzlaşma sağlandı mı?Burada iki temel parametre var. Birincisi kamu düzeninin sağlanması. İkincisi bölgedeki tüm paydaşların sürece dahil olmasıdır. Bu iki olgu da bölge halkının talebidir. Hükümet kamu düzeni konusunda kararlı. Bu sürecin tali konusu değil, asli unsurudur. Süreç bunun üzerine bina edilecektir. Bu konuda iyileşme sağlanmadan ilerleme beklemek gerçekçi olmaz.- Son günlerde HDP’nin CHP ile ittifak yapacağı söyleniyor, siz ne diyorsunuz?Bu süreçte HDP önemli misyonlar görüyor. Ancak siyaseten ne yapacaklarına kendileri karar verirler. AK Parti’ye karşı şimdiye kadar pek çok koalisyon ve seçim ittifakı yapıldı. Ancak hiçbiri başarılı olmadı. Ben HDP’nin kaybedenler cephesinde yer alacağını sanmıyorum. AK Partiye karşı oynanan oyunların içinde suni ittifaklar kuruldu. Ancak bu ittifaklar hep kaybetti. Bunu 30 Mart’ta ve 10 Ağustos’da bir kez daha gördük. HDP’nin süreçten rahatsızlık duyan bu statüko bloğuna katılması kendi aleyhine olur. HDP’nin kaybedenler kulübüne üye olması ona hiçbir şey kazandırmaz.AB, hükümeti mi hayalet yapıyı mı tercih edecek!- Siz sürecin başında paralel yapının kumpas kurduğunu söylemiştiniz. Gelinen noktada söylediklerinizin gerçekliği ortaya çıktı. Bütün bu olan bitene ne diyorsunuz?Ortada çok ciddi iddialar var. Hukuk devletinde hiç kimse ayrıcalıklı veya imtiyazlı olamaz. Her kim hangi sıfata sahip olursa olsun, yargı iddiaları araştıracak ve yanlış yapan varsa hukuk önünde hesap verecek. Bu süreçte o kadar çok yanlış yapıldı, o kadar büyük zulümler edildi ki bunu sadece beşeri hukuk temizlemez. Ahirette de hesap verecekler. Paralel yapıdan mağdur olmayan hiçbir kesim, hiçbir cemaat, hiçbir camia kalmadı. Neredeyse hiçbir fert kalmadı. Milyonlarca insanın hukuksuz biçimde dinlendiği, fişlendiği, dosyalandığı; herkes ilgili farklı farklı şantaj malzemelerinin üretildiği bir tablo var. Devletin içinde paralel biçiminde örgütlenen bu yapı devlet imkanını ve gücünü kullanarak insanlara komplo kurdu, zulmetti. Hem kendi adamlarının önünü açmak hem de güç devşirmek için kullandı. Bu yüzden zamanın ruhunu ve bu yapının temel yöntemini ifade eden kelime ‘kumpas’tır.- Peki nasıl bu kadar büyüyebildi?Bu yapı sevgi ve muhabbet üzerine büyümedi. Korku üzerine büyüdü. Envai çeşit şantajlar üzerine büyüdü, palazlandı. Bu kadar büyük haksızlıklar sürdürülebilir değildi. Bunca insana zulmetmek, hukukunu çiğnemek sürdürülebilir olabilir mi? Bir yalan dünya oluşturmuşlar. Tamamen uydurma ve sahte. Gündeme getirilen iddialar, yayınlanan dosyalar, atılan manşetler, gönderilen tweetler bütün bunlar yalan. Kurumsal yalan ve sahtekarlık var karşımızda.‘Avrupa’yla karşılıklı kullanım var’- AB tarafından gelen açıklamalar oldu, bunlara ne söyleyeceksiniz?AB’den gelen baskıları doğru bulmuyorum. Avrupa’dan bir takım çevreler pazar günü aceleyle açıklama yapıyor. Olay olur olmaz, apar topar konuşuyorlar. Demek ki bu önceden planlanmış. Operasyonla ilgili sosyal medyada şunlar şunlar olacak diye tweet atılması zaten bu yapının varlığının delilidir. Gizli bir yargı soruşturmasının sızması ve bunun ön kesmek için psikolojik harekatın parçası yapılması ortada bir casusluk çetesinin olduğunun göstergesidir. Avrupa’dan gelen açıklamalarda karşılıklı bir kullanım olduğu anlaşılıyor. Hem o çevreler buradaki yapıyı kendi amaçları için kullanıyorlar hem buradaki yapı kendi çıkarları için oradakileri kullanıyor. Buradaki yapı durumu kendi lehine çevirmek için kullanıyor. Oradaki yapı ise Türkiye’yi ve hükümeti baskı altına almak için kullanıyor. - Bu durum karşısında ne yapacaksınız?Biz böyle şeylere eyvallah etmeyiz. Avrupa’nın pek çok ülkesinde suça karışan insanlarla ilgili yargı işlem yapmıştır. Türkiye söz konusu olunca bunu basın özgürlüğüne çevirmek doğru değildir. Nitekim burada birtakım iddialar var. Bağımsız yargı gereğini yapacaktır. Baştan mahkum edip suçsuz ilan etmek de suçlu ilan etmek de hukuken doğru değildir. Ayrıca bu iddialar hükümetle ilgili değildir. Bizim dışımızda yürüyen bir süreç var. Süreci başlatan vatandaşın şikayeti. Zulme uğradığına inanan vatandaş hakkını aramayacak mı?- Arayabilecek mi?Var olan iddialar araştırılmayacak mı? Elbette her iş kendi mecrasında yürümek durumundadır. Burada AB kurumları ve ülkeleri şuna karar verecek: Muhatap seçilmiş hükümet mi olacak yoksa hastalıklı hayalet bir yapıyı mı tercih edecekler. Hukuk sistemine, demokrasiye meydan okuyan, devlet gücünü kullanarak devlete illegal operasyon çeken, ülkenin geleceğine ben karar veririm diyen bir hayalet yapıyı mı tercih edecekler. Onu tercih ettikleri gün veya onun bir şekilde öne çıktığı gün zaten Türkiye’de esaret rejimi başlamış demektir. İşte o zaman bu ülke ne AB ile müzakere yürütebilir ne de demokrasi kalır ne de müzakere edecekleri demokratik düzen kalır.‘Kumpas çetesi var’- Kumpas kuruldu demiştiniz. Bunlar deşifre edildi mi?Sadece kumpas değil, kumpas çetesi var. Her gruba, her yapıya, her ferde bir tezgah kurulmuş. Hukuk, araç olarak kullanılıyor. Hukuk sisteminin içindeki aktörler araç olarak kullanılıyor. Bir vatandaş bunlarla nasıl baş edecek, nasıl göğüs gerecek? Hiçbir vatandaşımızı böyle bir yapının karşısında ezdiremeyiz. Meseleye devlet el koymuş, bu büyük meydan okumaya karşı harekete geçmiştir.‘Demokrasi için tehlike’- Hayalet yapı kavramını biraz açar mısınız?Karşımızda kayıt dışı, hukuk dışı, örgütsel bağla hareket eden hayalet bir yapı var. Devletin vücudunu kullanıyor ama akıl başkasının aklı... Devlet imkanlarını kullanarak kumpas kuruyor ve siyaset mühendisliğine soyunuyor. Demokrasi ve hukuk dışı yollarla söz sahibi olmaya çalışıyor. Bu kabul edilebilir değil. Böyle bir olay AB normlarında var mı? Şimdiye kadar çıkıp neden bir açıklama yapmıyorlar. Böyle bir yapı hukuk ve demokrasi için tehlike değil mi? Eğer tehlikeyse AB niçin uyuyor? Hem ortada bu örgüte dair yargı kararı yok diyorlar, hem yargının işine engel olmaya çalışıyorlar.

Devamını Oku

Böyle mi olacaktı?

17 Aralık 2014

Bir yıl önce ‘Hükümet ile Gülen hareketi düşman olacak’ denilse kimse buna inanmazdı. Gülen, ‘kırmızı bültenle’ aranacak iddiasında bulunulsa o kişinin akıl sağlığından şüphe edilirdi. Fakat bir yılda hayatta olmaz denilenlerin tek tek gerçekleştiğini gördük. Önce askeri, sonra yargı vesayetinin geriletilmesinde koalisyon yapan iki yapı daha sonra meydan savaşına tutuştu.17 Aralık’a kadar işleyen ‘kazan - kazan stratejisi’ yerini büyük bir mücadeleye bıraktı. Geldiğimiz noktada, MGK, TSK, MİT, EGM, Cumhurbaşkanı ve en önemlisi halkın önemli bir kısmını yanına alan hükümet, Gülen hareketine karşı üstünlük sağlamış durumda. Mücadele başladığında medya plazalarda Gülen hareketine ‘AKP gidici, siz kalıcısınız’ diyenlerin tezleri doğrulanmadı.- Hükümet kağıt kaplan gibi devrilecekti!Gülen hareketinin en büyük hatası sosyolojiyi ve politik gerçekliği yanlış okuması oldu. Hükümetin ‘kağıt kaplan’ gibi devrileceğini düşünen ve buna motive edilen hareketin gerçekle yüzleşmesi mümkün olmadı. Geçen bir yıla rağmen hala kendi sanal dünyalarında kazanacaklarına inanıyorlar. Halbuki mesele artık bir ulusal güvenlik meselesi haline geldi.Gülen hareketi Türkiye Cumhuriyeti için başından itibaren bir ulusal güvenlik sorunuydu. Ancak Erdoğan’ın iktidar olması ve hükümetin bütün aparatlarıyla Gülen’in arkasında durmasıyla hareket özgül ağırlık ve özgüven kazandı. Bir anlamda Gülen hareketinin bu ölçüde palazlanması ve toplumsal bir kabul görmesi Erdoğan’ın onayıyla oldu.Geldiğimiz noktada başa dönüldü ve güvenlik bürokrasisi Gülen dosyasını raftan indirdi. Yani artık mesele Tayyip Erdoğan-Fethullah Gülen arasında bir mesele değil. Problem artık Türkiye Cumhuriyeti ile Fethullah Gülen arasında bir mesele haline geldi.- Özgüven zehirlenmesi yaşandı!Gülen hareketi, Erdoğan’ın taktik desteğini eksik yorumladı ve özgüven zehirlenmesine düştü. Cemaat, siyasete talip oldu ve kaybetti. Geçmişte Tansu Çiller’e ‘Devlet için kurşun atan da, kurşun yiyen de şereflidir’ sözünü söyletip onu tasfiyeye ettirenler Gülen hareketine koçluk yapmaya başladılar. Bu süreçte bilge bir tutum sergileyip, tarafları uzlaşmaya davet etmesi gerekenler Erdoğan’la kişisel hesaplarını Gülen hareketi üzerinden kapatmaya çalıştılar.Gülen’e müzakere yerine, mücadeleyi önerenler başarısız oldu. Fethullah Gülen ABD’den kırmızı bültenle istenecek bir aşamaya geldiyse zaten fazla söze gerek yok. Hepsinden önemlisi halk nezdinde Gülen masumiyetini yitirdi. Hareketin büyüsü bozuldu. Dokunulmazlığı kalktı. Kırk yılda kazanılan mevziler bir yılda tek tek kaybedildi. Harekete sızan istihbarat çetesi Gülen’i ‘güvenlikçi paradigmaya’ ikna etti ve büyük bir yıkıma yol açtı.Bütün bu yaşananları görünce insan sormadan edemiyor. Böyle mi olacaktı?GEÇEN BİR YILIN SONUNDA NE OLDU?1. Fethullah Gülen’in dokunulmazlığını Tayyip Erdoğan’dan aldığı anlaşıldı.2. Malezya’ya kaçacak denilen Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı oldu.3. % 30’u geçemez denilen AK Parti üst üste iki seçimi kazandı ve oyunu % 52’ye yükseltti.4. Fethullah Gülen bir yılın sonunda hızlı bir yıpratmayla din adamı kimliğini kaybetti.5. Gülen Hareketine sızan istihbaratçılar hareketi illegalize ve kriminalize ettiler.6. Gülen hareketinin dünyada müzakere, Türkiye’de mücadele konseptini benimsediği görüldü.7. Gülen hareketi ona koçluk eden kurmaylar tarafından politik aktör haline dönüştürüldü.8. Gülenciler, söylem, pratik ve eylem yöntemleri bakımından sol hareketlere yaklaştılar.9. Gülen hareketinin hukuk ve demokrasi mücadelesi değil, iktidar mücadelesi verdiği anlaşıldı.10. Halkın büyük çoğunluğu nezdinde hareketin dokunulmazlığı/masumiyeti kayboldu.

Devamını Oku