Cizre’de tuhaf olaylar yaşanmaya devam ediyor. En son Cizre Emniyet Müdürü hakkında Hrant Dink davasında tutuklama kararı verilmesi gözleri yeniden Ankara’ya çevirdi. Cizre gibi kritik bir şehrin emniyet müdürünün son bir yılda üç defa değişmesi bir yana böyle bir ismin emniyet müdürü olarak atanması sanırım fazla söze gerek bırakmıyor.Ortada cevapsız sorular var. Cizre emniyet müdürü neden bu kadar değişiyor? Paralel yapı iddiaları neden araştırılmıyor? Hendekler açılmadan önce neden gerekli tedbirler alınmadı? Sadece son bir ayda dört çocuk hayatını kaybetti. Emniyet bu ölümlerin sorumlusunun kendileri olmadığını söylüyor. Peki tamam da fail kim? Bu failleri kim bulacak? Polis araçları neden plakasız dolaşıyor? 90’lı yıllarda olduğu gibi kimliği belirsiz kişiler akşam karanlığında ortaya çıkıyor. Şeyh Sait seriyyeleri diye yeni bir grup çıktı. Bu grup kim? Kimse bilmiyor.Halkta JİTEM unsurlarının sokağa indiği şüpehesi/algısı var. Bu iddialara kimse net cevap vermiyor. Ekim olaylarıyla başlayan sürece dair herhangi bir soruşturma açılmadı. Tüm bu sorular cevapsız kalırken ‘Cizre’de ne oluyor?’ sorusu soruluyor.KCK/YDGH: KCK, Cizre’yi hükümete karşı bir meydan okumaya dönüştürmüş durumda. Kandil, Cizre üzerinden kanton pratiğini test ediyor. Başarılı olursa bunu bölgeye yayacak. Başarılı olamazsa tazyiklerine devam edecek. Öcalan’ın masada elini güçlendirmiş ve kitlesini dinamik tutmuş olacak. Cizre, PKK ve YDGH’ın sürecin savaşa evrilmesi durumunda yeni savaş pratiğinin pilot bölgesi. Öz savunma gücü adı verilen yapı devreye sokulmaya çalışıyor. Sürecin olumlu yönde ilerlemesi ve silahın masadan kalkması ihtimalinde ise sivil unsurlarla alan kontrolü sınanıyor.HÜDAPAR/Hizbullah: Ekim olaylarıyla Hizbullah yeniden sahneye çıktı. O da kendisini PKK’lı olmayan dindar Kürtlerin öz savunma gücü olarak konumlandırıyor. Yasal uzantısı HÜDAPAR’la Cizre üzerinden çözüm masasına oturmak istiyor. PKK ile aktörlük mücadelesi veriyor.Abdullah Öcalan : En başından beri Ankara’nın paralel yapı ve Cizre olaylarını yeterince ciddiye almadığını düşünüyor. Görüşmelerde Muhammed Dervişoğlu’na dönüp Cizre’yle ilgili ayrıntılı anekdotlar anlattığı ve provakasyona dikkat çekip amacın süreç olduğunu belirttiği iddia ediliyor. Öcalan’ın her görüşmede ‘gidin bu notları hükümete Cumhurbaşkanı Erdoğan’a anlatın’ dediği ve sürecin sonlanması durumunda tarihte görülmemiş olayların olacağını söylediği öne sürülüyor. Öcalan’ın devlet heyetine süreçte sona yaklaşıldıkça provakasyonların çoğalacağını ve eğer başarırlarsa Özal’ın zehirlenmesi gibi hükümete karşı darbe yapılacağının söylediği iddia ediliyor.Ankara/Hükümet: Ajandası en net aktör Hükümet. Ankara, sürece özgüvenle yaklaşıyor. Ancak kimi zaman ‘süreç kontrol altında, sona yaklaşıyoruz’ psikolojisiyle özgüven zehirlenmesi yaşadığı dahi söylenbilir.Aktörler arasında kalıcı barışa görece en hazır taraf Ankara. Sorunları, siyasetle ve müzakereyle çözmek istiyor. Ancak taraflı tarafsız herkes hükümetin hızlı davranmasını istiyor.Bundan sonra ne olacak?Üç gün boyunca Cizre ve Diyarbakır’daydım. Uzun yollar kat ettim. Çok sayıda görüşme yaptım. Demli çaylar eşliğinde güzel sohbetler ettim. Görüştüğüm herkes Cizre’de doksanların hayaletinin dolaştığını söylüyor. Cizre, yeni dönemin aktörlük mücadelesinin test edildiği bir alan. Aktörler, sürecin kalıcı barışa evrilmesi durumunda bölgeyi kontrol etmek ve yönetmek için bayrak gösteriyorlar. Cizre’de olaylar durduğunda sanırım bu defa Silopi’de yeni hadiseler başlayacak. Silahlar susana kadar bölgede gerilimler yaşanmaya devam edecek.
Hükümetin ‘bekle gör’ tavrı, Cizre’de yaşanan sorunu güvenlikçi bir yaklaşımla çözmek yerine müzakere yöntemiyle çözmeye dayanıyor. Hükümet sorunu siyasetle çözmek istiyor.Cizre’de yükselen tansiyon, HDP heyetinin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’la yaptığı son görüşmeyle şimdilik aşıldı. Ancak bu sorunun tamamen çözüldüğü anlamına gelmiyor. Muhtemelen yarın veya yakın gelecekte başka krizler olacaktır. Ancak Ekim olaylarında olduğu gibi Cizre konusunda da hükümetle HDP arasındaki diyalogun devam etmesi ve müzakere masanın devrilmemesi yeni ve önemli bir durumdur.Dünkü yazımda ‘Devletin bekle gör’ tavrı hakkında pek çok değerlendirme yapıldı. Sanırım bu cümleyi biraz açmam gerekiyor. Hükümetin bekle gör tavrı, Cizre özelinde yaşanan sorunu güvenlikçi bir yaklaşımla çözmek yerine müzakere yöntemiyle çözmeye dayanıyor. Hükümet, arka kapı diplomasisi yöntemiyle sürecin ruhuna uygun biçimde siyasetle sorunu çözmek istiyor.Hükümete yakın kaynaklar HDP heyetiyle yapılan son görüşmede ‘HDP’lilere Cizre’de yaşanan sorunu ya siz çözün ve yolumuza devam edelim. Siz çözemiyorsanız bırakın biz çözelim’ dedikleri ileri sürülüyor. Eleştirilebilir, beğenmeyebilirsiniz. Ancak mücadele yerine müzakerenin benimsenmesi başlıbaşına değerli bir tavır. Yüzyıllık sorun da ancak böyle olgun ve sorumlu bir tavırla çözülebilir.Kazanhan’ın öldürülmesinden ardından dün ilçeye HDP, DBP’nin de aralarında bulunduğu bir heyet gitti. Cizreliler Kazanhan’ın taziye çadırında saygı duruşunda bulundu.Paralel yapı polisleri mi var?Bu sorunun uzun cevabı var. 17/25 operasyonuna kadar bölgedeki rütbeli polislerin neredeyse tamamı Gülen’e yakın isimlerdi. Bölgedeki pek çok ilin valisi, emniyet müdürü, istihbarat, kaçakçılık ve organize şube müdürleri bu yapıya teslim edilmişti. Nereden mi biliyorum? Her gittiğimde sahada karşılaşır, sohbet ederdik. KCK operasyonlarında kelepçeli fotoğrafın çekildiği gün Diyarbakır’daydım. Operasyonu yürüten müdürle tartışmamız olmuştu. Gülen hareketine mensup güvenlik görevlilerini siz de hemen anlayabilirsiniz, standart bir söylemleri var. Sohbete ‘süreci desteklediklerini’ söyleyerek başlarlar. Bir noktadan sonra PKK’nın bölgeyi kontrol altına aldığını, devletin taviz verdiğini, PKK’nın öncü kadroları yok edilmeden ve örgüt ezilmeden çözümün olmayacağını’ söylerler. Esas sorun Cizre’de paralel yapıya mensup polislerin olması değil. Asıl mesele Gülen ve onu sevenlerin Kürt sorununa yaklaşımı. Müzakere ve diyalogu savunan hareketin Kürt sorununun çözümünde mücadeleyi benimsemiş olması. Tabii kamu görevlilerin politik ve başka tercihleri olacak ama mesele emirleri kimden alıyorlar sorusunda düğümleniyor.Kim ne söylüyor?- Şırnak Valisi Hasan İpek: Makamında görüştüğümüz İpek, ketum biri ve konuşmayı sevmiyor. Ancak tavırlarından olayları yakından takip ettiği ve hakim olduğu anlaşılıyor. Vali olarak hükümetin ve devletin çözüm stratejisine bağlı olduklarını bölgede uzun dönemdir çözülmeyen sorunlar olduğunu belirtiyor. Vali İpek’e Cizre’ye gidip HDP’lilerle görüştüğü iddialarını sordum. İpek, şehrin valisi olarak herkesle görüşeceğini, amacının Cizre’de yaşanan sorunu daha fazla can kaybı olmadan çözmek istediklerini söylüyor.- Cizre Belediye Başkanı Leyla İmret: Yerel seçimlerin flaş ismi Leyla İmret, ilçede görevi teslim alır almaz, büyük olaylarla karşılaştı. İmret’in hikayesi dahi başlı başına bir mesaj taşıyor. 90’lı yıllarda ülkeyi terk eden bir ailenin çocuğu şimdi belediye başkanı oldu. Yaşı genç olmasına rağmen hızla öğreniyor. İmret, bölgede çok sayıda paralel yapıya mensup kamu görevlisi olduğunu ve bu kişilerin halka tahrik edip olaylara sebep olduğunu öne sürüyor. İmret, Cizre Emniyet müdürünün Hrant Dink davasında yakalama kararı çıkarılan bir isim olduğunu bunu kendilerinde ve halkta soru işaretleri doğurduğunu öylüyor. İmret, hükümete çağrıda bulunarak Cizre’ye sürecin ruhunu anlamış kamu görevlilerinin gönderilmesini talep ediyor.- HÜDAPAR İlçe Başkanı Ahmet Elçin: Adliyenin karşısındaki ilçe binasında akşam karanlığında uzun bir sohbet yaptık. Israrla YDGH’ın kendilerine saldırdığını, Nur, Sur ve Yafes mahallelerinde yaşayan HÜDAPAR’lılara baskı yapıldığını söylüyor. Elçin, bu saldırıların son bulamaması durumunda kendilerinin de karşılık vereceğinin altını çiziyor. Diyarbakır’da ise Hüseyin Yılmaz’la son olayları konuştuk. HÜDAPAR bahsini ilerde ayrıca yazacağım.- DİTAM Başkanı Mehmet Kaya: Diyarbakır’ın eski ticaret odası başkanı. İşadamı olduğu için olaylara rasyonel pencereden bakıyor. Kaya, son olaylarla eski ticari yoğunluk ve zenginliğini kaybedildiğini ve yoldaki TIR sayılarının azaldığını öne sürüyor. İşadamlarının ‘gitmekle kalmak’ arasında gel-gitler yaşadığını ve gelecekle ilgili umudu azaldığını öne sürüyor. Kaya, halkın 90’lı yıllarda devlet ile yaşadığı sorunları bugün örgütle yaşar hale geldiğini Kaya’ya göre hükümetin süreci yürütürken bölgedeki algıları önemseyecek politikalar geliştirmeli. Cizre’de polis öldürüyor, PKK kenti yaşanmaz hale getiriyor algısı var, bu algılarla çözüm sürecinin toplumsal desteği bölgede gittikçe kan kaybediyor.CİZRE’DE NE DUYDUM?1. Halk, Hizbullah’ın HÜDAPAR’a destek verdiğini konuşuyor.2. Geçmişte devletin yaptığı baskıyı şimdi PKK’nın yaptığı belirtiliyor3. PKK’nın şehir yapılanması YDGH yeni, sert ve bilinmeyen bir aktör olarak sürece dahil oluyor.4. Kanaat önderleri ve yaşlılar PKK’nın yeni bir savaş için hazırlık yaptığını iddia ediyor5. Devlet değişti, PKK değişime direniyor algısı daha da güçleniyor6. 5 yıl önce taş atan çocuklar büyüyüp yeni bir politik gerçekliğe işaret eder hale gelmişler.7. YDGH’la mücadele etmek üzere Şeyh Sait Gençliği adını verilen yeni bir yapı ortaya çıkmış. HÜDAPAR’ın gençlik yapılanması olduğu yönünde iddia var.8. Cizre Emniyet Müdürü son bir yılda üç defa değişmiş. Mevcut müdür Hrant Dink davasında yakalama kararı çıkarılan bir isim.9. Kanaat önderleri, süreç ya Cizre’de biter, ya da çıkar diyorlar. Hükümeti, olayları önemsemesi hususunda uyarıyorlar.Yarın: Peki bundan sonra ne olacak?
Cizre’de yaşananların sebebini kimse bilmiyor. Kanaat önderleri olayları anlamlandıramıyor. Kamu görevlileri problemin kaynağına inemiyor. Ancak hadiseler adım adım kontrolden çıkıyor.Öcalan’ın ‘Olayları sonlandırın, sürece bağlı kalın, gerilimi düşürün’ çağrısına bir çocuk cesediyle cevap verildi. Cizre’de hiçbir şey olmasa, bu tekil olay dahi başlı başına yeni bir duruma işaret ediyor. Son olayı kim yaptı bilinmiyor. Olay olduğunda Cizre’deydim. Hiçbir olay, gösteri, protesto, silahlı çatışma yokken bir kişinin hayatını kaybetmesi bence fazla söze gerek bırakmıyor.İçişleri Bakanı Efgan Ala olayın sorumlusunun ‘emniyet kuvvetleri olmadığını’ söyledi. Ancak gözden kaçan bir husus var. Cizre’de yaşananlarda kim sorumlu sorusundan daha önemli bir soru var. Neden sorusu. Bu olayların amacı ne? Kesin talimatlara rağmen olaylar neden durmuyor. Cizre sürece provokasyonÖcalan’ın son görüşmesinde Cizre meselesinin sürece karşı bir provokasyon olduğunu dile getirdiği ve sert biçimde eleştirdiği ifade ediliyor. Öcalan, sızmalara karşı önlem alınması, hükümetin ve PKK’nın olaya ciddiyetle yaklaşması gerektiğinin altını çizdiği ve devlet yetkililerine sürecin sonlanması durumunda hiç kimsenin öngöremeyeceği olayların olacağını anlattığı belirtiliyor. Son olayı Hatip Dicle’ye sordum. Dicle, hedefin çözüm süreci olduğunu belirtirken kendisinin şehirde gençlik örgütü, STK’lar dahil görüşmeler yaptığını ve pozitif bir havanın olduğunu ancak daha oradan ayrılmadan yeni bir ölüm gerçekleştiğini söylüyor. İsterseniz size biraz Cizre’deki manzarayı tasvir etmeye çalışayım. Cizre’de herkes saat beş olmadan evine çekiliyor. İlginç bir tedirginlik var. Akşam üzeri sokaklar biranda boşalıyor. Her akşam gerginlikBu manzaraları doksanlı yıllardan biliyoruz. Şehirdeki tüm MOBESE direkleri devrilmiş. Güvenlik kuvvetleri şehrin kontrolünü artık insansız hava araçlarıyla yapmaya çalışıyor. Neredeyse her akşam bir gerginlik oluyor. Dicle Nehrinin vadi yatağındaki Cizre’nin içinde ve dört etrafında askeri birlikler var. Şehrin göbeğindeki Hamidiye Alayı olarak kullanılan askeri kışla yakın zamanda boşaltılmış. Bu kışla doksanlı yıllarda JİTEM tarafından kullanıldı. Şehrin içinde bir tank taburu var. Cizre’de askerlerin resmi kıyafetle şehre inmesine izin verilmiyor. Esnaf son olaylardan şikayetçi. Neredeyse hemen her gün kepenkler kapatılıyor. Diğer günlerde ise işyerleri erkenden kapatılıyor. Baro Başkanı Nurşirevan Elçi, olayların hızla kontrolden çıktığına ve devletin olayı kavrayamadığına dikkat çekiyor. Hendek muharebesi!Bölgede 6-8 Ekim olayları milat olmuş. Bu durum bölgede travma yaratmış. Vakit kaybedilmeden bununla ilgili meclis araştırma komisyonu kurulmalı. Sur, Nur ve Yafes mahallelerinde çok sayıda hendek var. Görmeden önce kürekle açılan basit bir hendek sanıyordum. Mahallelere gittiğimde iş makinalarıyla açılmış epey büyük çukurlar gördüm. Cizre nüfusunun üçte ikisinin yaşadığı bu mahallelere giriş çıkış gençler tarafından kontrol edilen belli güzergahtan sağlanıyor. Kanaat önderleri bu tür uygulamaları 90’lı yıllarda askerlerin yaptığını şimdi aynı zorlukların gençlik örgütünce yapıldığını anlatıyor. Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi (YDG-H) hendeklerin savunma amaçlı olduğunu, polisin kendilerini almasını engellemek için kazdıklarını söylüyor. Öcalan ve DTK’nın talimatıyla hendeklerin kapatılmasına karar verildiği fakat aynı gün polisin mahallede gözaltı yaptığını iddia ediliyor. Gelinen noktada hendek tali sorun haline gelmiş durumda. Lice ve Yüksekova’daki tuzaktan sonra farklı bir senaryo Cizre’de oynanıyor. Cizre, PKK için Kanton pratiğinin test edildiği, HÜDA - PAR için çözüm masasına oturmanın sınandığı bir mücadele alanına dönüşmüş durumda. Devlet şimdilik ise bekle gör pozisyonunda. CİZRE’DE NE GÖRDÜM?1. Seçimlere kadar adım adım bölgede gerilimin yükseleceği görülüyor.2. Ekim olayları bölgede milat olmuş. Bu durum uzun vadede yeni bir sosyoloji yaratacaktır3. YDGH her geçen gün Öcalan, HDP ve Türkiye PKK’sından farklı bir alana evriliyor.4. Halk çözüm sürecine büyük destek veriyor. Ancak hükümetin hızlı hareket etmesini istiyor.5. Cizre’de büyük bir içe kapanma var. Değişmez gündem çözüm süreci ve son yaşanan olaylar. 6. Bölgede olağan olmayan olaylar yaşanıyor. İran farklı unsurlarla süreci sabote etmek istiyor. 7. Mücadele PKK/HDP-Hükümet arasındaymış gibi gözükse de sonuçta hedef çözüm masası.Yarın: Şırnak Valisi olaylar hakkında ne diyor? Cizre Belediye Başkanı Leyla İmret, HÜDAPAR ilçe Başkanı Ahmet Elçin’in değerlendirmeleri ve diğer soruların cevapları olacak.
VATAN, Suların bir türlü durulmadığı ilçede...Gördüğüm kadarıyla Cizre özel olarak seçilmiş bir yer. Maraş gibi, Çorum gibi pilot bölge tayin edilmiş. Süreci provoke etmek isteyen gizli bir güç peş peşe zaman ayarlı eylemler yapıyor.Son günlerde Cizre’de ilginç olaylar yaşanıyor. Olayları yerinde görmek üzere Cizre’ye gitmeye karar verirken aklımda farklı düşünceler vardı. Yaşananları anlamaya çalışırken bir ölüm daha oldu. Hemen söyleyeyim Cizre diken üstünde. Şehirde doksanlı yıllar benzeri bir gerilim var. Birkez daha olayların Ankara’dan göründüğü gibi olmadığını yaşayarak gördüm.Bu yazıyı Cizre Baro Başkanı Nurşirevan Elçi’nin odasında yazıyorum. Aslında bugün tarafların görüşlerini aktaracaktım. Ancak ölümün yaşandığı yerde söz bitiyor. Cizre’ye gelmeden önce olayların arkasında karanlık ellerin olduğunu düşünüyordum. Burada yaşananları görünce bu kanaatim daha da netleşti.Gördüğüm kadarıyla Cizre özel olarak seçilmiş bir yer. Maraş gibi, Çorum gibi pilot bölge tayin edilmiş. Süreci proveke etmek isteyen gizli bir güç peşpeşe zaman ayarlı eylemler yapıyor. Korkarım ki tedbir alınmazsa olaylar devam edecek.Eylemler dursun çağrısına kurşunlu cevap!Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı Hatip Dicle de dün Cizre’deydi. Dicle, Abdullah Öcalan’ın özel olarak Cizre için hazırladığı mesajı okudu. Öcalan’ın kesin bir dille sokak eylemlerinin son bulmasını istediği gün on iki yaşında bir çocuk daha hayatını kaybetti. Hükümetin, Öcalan’ın, HDP’nin, DTK’nın, HÜDAPAR’ın ve pek çok kanaat önderinin serinkanlı olunması çağrısına rağmen olaylar bir türlü durmuyor. Bu durum dahi başlıbaşına yeni bir momente işaret ediyor.Umudun yükseldiği anda gerçekleşen eylem akıllara karanlık odak şühelerini getiriyor. Eylemler bitsin, çatışmalar dursun, gerilim düşsün, hendekler kapatılsın çağrısının yapıldığı gün bu çağrıya ölümle karşılık verildi. Bu durum aparçık bir meydan okumaya işaret ediyor.PKK - HÜDAPAR gerilimiKarlı bir Ankara sabahında uçağımız güçlükle kalktı. Ankara’da çetin bir kış yaşanırken Cizre’de erken bahar gelmişti. Güneşli bir hava vardı. Cizre’yi 1992 Nevroz’unda yaşananlardan hatırlıyorsunuzdur. Geçen çeyrek asra, atılan onca adıma ve çözüm sürecinde devletin PKK’yla görüşmeler yapmasına rağmen burada huzur sağlanabilmiş değil. Nur, Sur ve Cudi mahallelerinde çok sayıda hendek açılmış. Şehirde ticaret durma noktasına gelmiş. Esnaf tedirgin ve huzursuz. Esnaf şehirde yaşananları normal bulmuyor. Bunca olay yaşanırken diğer yandan şehirde tuhaf bir sessizlik var. Bir tafarta PKK ile HÜDAPAR arasında derin bir rekabet yaşanıyor. Bu gerilimin seçimler yaklaştıkça artacağı görülüyor. Daha da ilerisini söyleyeyim şimdilik mevzi düzeyde yaşanan rekabet ilerleyen günlerde fiili çatışmalara dönebilir.Halkta büyük bir tedirginlik var. Doksanlı yıllarda devlet tarafından uygulanan şiddeti bugün Kürt Kürde yapıyor. Halk bu defa PKK ile HÜDAPAR arasında sıkışmış durumda. Son tahlilde Cizre üzerinden çözüm süreci yeni bir direnç testine tabi tutuluyor.22 yıldır faili meçhulGeçmişte de pekçok benzer olay oldu. 1993 senesinde de PKK ile Hizbullah arasında çatışmalar yaşanıyordu. Olayları yatıştırmak için bölgeye giden DEP vekili Mehmet Sincar gündüz sokak ortasında katledildi. Sincar’ın ölümüne dair pekçok senaryo dile getirildi. En çok dile getirilen ise PKK itirafçısı JİTEM personeli Alaatin Kanat’ın cinayeti işlediği yönündeydi. Sincar’ın ölümünün üzerinden yirmi iki yıl geçmesine rağmen fail bulunamadı. YARIN, Taraflar olaylar hakkında ne diyor? Yaşanan olayların anlamı nedir? Cizre’de hakimiyet kimde? Hendekler ne zaman kapatılacak? Olayların sorumlusu cemaat polisleri mi? Bölgede yabancı istihbaratçılar mı var? Sorularına cevap vermeye çalışacağız.
Türkiye’nin bölünme korkusunun uzun bir hikayesi var. Makedonya’nın kaybedilmesi toplumsal faciaya yol açtı. Sevr Anlaşması, bu psikolojiyi kalıtsal hale getirdi. Cumhuriyeti kuran yönetici elit rüyalarında vatanın bölüneceğini görüyordu. Yeni bir facia yaşamamak için her türlü politik ve sosyolojik mühendisliği yaptı.Tek parti döneminin en büyük korkusu irtica oldu. İlericilerin önünü kesmek isteyen gericilik en büyük tehditti. Yirmi yedi yıllık tek parti iktidarı sona erip Demokrat Parti dönemi başladı. Hükümet, aktörler ve siyaset değişse de bölünme korkusu değişmedi. Hatta daha da yükseltildi. DP döneminin en büyük korkusu Rusların sıcak denizlere inmesi oldu.‘Bu kış komünizm gelecek’Celal Bayar’ın ‘...Bu kış komünizm gelecek ’ sözü tüm zamanların değişmez cümlesi oldu. Altmışlı ve yetmişli yıllar soğuk savaşın zirveye çıktığı dönemdi. SSCB’ye karşı NATO’nun ileri karakolu misyonu verilen Türkiye, komünizm tehdidiyle kontrol altında tutuldu. Ülke sağ ve sol kamplara bölündü. Mahalleler kurtarıldı. Ülke düşman kamplara bölündü.Yetmişlerde yaşanan akıl tutulması ülkenin geleceğini ipotek altına aldı. Dünyada yükselen sol hareketlere karşı Türkiye’nin düşmemesi gerekiyordu. NATO Gladyosu ülkede her türlü gayrı nizami harp stratejisini uyguladı. Ülke büyük bir destabilizasyona sürüklendi...‘İrtica gelecek, laiklik gidecek!’Komünizm gelecek, ülke bölünecek korkusuyla 12 Eylül darbesi meşrulaştırıldı. Takvimler doksanlara döndüğünde yeniden irtica geliyor paranoyası hortlatıldı. Başörtüsünün ülkeyi geriye taşıyacağı ileri sürüldü. Gericilik korkusuna, PKK ülkeyi bölecek argümanı eklendi. Soğuk savaşın sona ermesiyle dünyada gladyo tasfiye edilirken bizde Güneydoğu’ya taşındı. Ülke korkular üzerinden yönetilmeye devam etti. Orgeneral Evren bir gün de Kürtçeyi yasakladı. Kürtçe konuşulduğunda ülkenin bölüneceği ileri sürüldü. Devlet eliti için ‘irtica-komünizm-Kürt sorunu’ vazgeçilmez sopalar oldu.Türkiye bölünerek büyüdü!1. Kürtçe konuşmanın ülkeyi böleceği öne sürüldü. Kürtçe serbest bırakıldı ülke bölünmedi.2. Sıkıyönetim kalkarsa anarşinin geleceği söylendi. Sıkıyönetim kalktı, anarşi gelmedi.3. OHAL son bulursa Güneydoğu’nun elden çıkacağı ileri sürüldü. OHAL kalktı hiçbir şey olmadı.4. Kürtçe gazete çıkarsa ülke bölünür tezi ileri sürüldü. Bugün sayısız yayın var, ülke bölünmedi.5. 141, 142 ve 163 kalkarsa ülke bölünür denildi. Bir gecede üçü de kalktı, hiçbir şey olmadı.6. Komünist parti kurulursa ülkenin bölüneceği söylendi. Pek çok parti kuruldu ülke bölünmedi.7. Kürtçe radyo TV yayının ülkeyi böleceği söylendi. TRT Kurdi kuruldu, ülke bölünmedi.8. Kürt Enstitüsü kurulursa vatanın birliği bozulur denildi. Enstitü kuruldu, ülke bölünmedi.9. Yol kontrolleri kalkarsa güvenlik sağlanamaz denildi. Kontrol noktaları artık yok.10. Kürtçe okuma yazma olursa bölüneceğimiz ileri sürüldü. Kürtçe kurslar açıldı, bölünmedik11. Kürtçe eğitim olursa bölüneceğimiz söylendi. Özel kurumlar Kürtçe eğitime başladı, bölünmedi.12. Başörtüsü serbest kalırsa irtica gelir denildi. Başörtüsü serbest kaldı. İrtica falan hortlamadı.13. N.Fazıl, N.Hikmet, Dostoyevski, Marks okumak suç sayıldı. Serbest bırakıldı hiçbir şey olmadı.Son tahlilde bu toplumun korkutucularından ve korkularından başka korkacak bir şeyinin olmadığı anlaşıldı. Yasakların kalkması bölünmeyi değil, birlik ve bütünlüğü getirdi. Korku siyasetiyle iktidara gelinebileceği ama iktidarda kalınamayacağı görüldü. Geldiğimiz noktada Türkiye’nin bölünme paranoyasını aşıp kurucu bir akılla yeni bir düzen inşaa etmesi gerekiyor.
Dünyanın yaşayan en büyük stratejisti olarak gösterilen Brzezinski’ye 11 Eylül saldırıları sonrası, Afgan mücahidlerine verdiği desteğin çeyrek asır sonra ABD’yi vuran bir bumeranga dönüştüğü sorulduğunda Brzezinski tarihe geçen şu cevabı verdi:‘Dünya tarihi açısından hangisi daha önemli, Taliban mı, yoksa SSCB imparatorluğunun çökmesi mi? Öfkeli bir avuç müslüman mı yoksa Orta Avrupa’nın kurtuluşuyla soğuk savaş döneminin son bulması ve SSCB’nin yıkılması mı?’ Brzezinski, 1977-1981 yılları arasında ABD Başkanı Carter’in ulusal güvenlik danışmanlığını yaptı. SSCB Bloğunun çöküşünü başlatan isim olarak da biliniyor. Carter’ın, Afganistan’ı işgaline zemin hazırlamak için bu ülkeye yüklü miktarda yardım yapması SSCB’nin sonunu hazırladı. Brejnev, ABD’nin tuzağına düştü. Afganistan, SSCB’nin Vietnamı oldu. Brzezinski, SSCB işgaline direnmesi için Afgan mücahidlerini örgütledi, silah ve maddi destek sağladı.- Yeşil kuşak stratejisinden Paris saldırısına...ABD’nin ‘Yeşil Kuşak’ stratejisi günümüze uyarlanarak devam ediyor. Nasıl ki 25 yıl sonra Brzezinski Afgan mücahidlere desteğin politik nedenlerini sıraladı. Eminim bir süre sonra da İŞİD’in Ebu Gureyb’de hangi gerekçeyle kurdurulduğunu da öğreneceğiz. Bu uzun girizgahdan sonra Paris cinayetlerine gelirsek. Olay tam anlamıyla bir vahşet. Amasız, fakatsız kınamak gerekiyor. Hangi operasyona gerekçe olarak hangi kiralık tetikçilerle yapılırsa yapılsın ortada açık bir terör saldırısı var.- Huntington - Brzezinski -El Kaide - IŞİDHaklı olarak şunu sorabilirsiniz, Paris saldırısının Brzezinski ile ne ilgisi var. ABD’nin harika çocuğu Brzezinski’nin benzer tezleri paylaştığı bir isim daha var. O isim medeniyetler çatışması tezinin sahibi Samuel Huntington. Huntington, soğuk savaşın bitmesiyle medeniyetler çatışması tezini dile getirdi.Medeniyetler çatışması, ülkeler arasındaki çatışmaların ve ülkelerin kendi bünyelerinde yaşanan çatışmaların giderek kültürel ağırlık kazanacağı ana fikrini taşıyordu. Huntington, küreselleşme sürecinde Batı ve ötekiler arasındaki çatışmaların artacağı öngörüsünde bulundu.SSCB’nin çökmesiyle düşmanını kaybeden ABD, hegemonisini sürdürebilmek için yeni çatışma alanları yarattı. Irak savaşı, Afganistan müdahalesine zemin hazırladı. Afganistan müdahalesi, Suriye krizini tetikledi.- Paris'te ne oldu? Paris’te tetiği IŞİD, El Kaide veya türevi örgütler çekmiş olsa da olayın farklı bir arka planı var. Pantagon’un içselleştirilmiş medeniyetler çatışması stratejisi kar topu gibi büyüdü ve 11 Eylül’de çığa dönüştü. 11 Eylül saldırısı yeni işgallere, yeni operasyonlar, Paris saldırısına yol açtı .Paris saldırısı, 11 Eylül saldırısının devamı olarak medeniyetler savaşının yeni bir adımı. Dünya hızla ortaçağlaşlaşma atmosferine sokulurken İslam dünyasına görece daha ılımlı bakan Paris hizaya sokulmak isteniyor.- Saldırı sonrası neler göreceğiz? 1. Sadece Avrupa’da değil dünyada dini değerler üzerinden yeni kutuplaşmalar yaratılacak.2. 11 Eylül sonrası Afganistan ve Irak işgali gibi yeni operasyonlara imkan sağlanacak.3. İslam-şiddet ilişkisi şeytanlaştırılıp Ortadoğu’daki diktatörlükler devam ettirilecek 4 . Fransız ve Avrupa sağ’ı uca itilip daha fazla sertleşmesine zemin hazırlanacak 5. Avrupa ve Fransa da demokratlar radikalleştirerek islamofobi konusunda hizalanacak.6. Yaşananların intikamını almak için adı duyulmamış yeni terör örgütleri çıkacak 7. Saldırıyı İŞİD üstlenmiş olsa da arkasındaki derin yapılar asla bilinmeyecek 8. Saldırı yeni operasyonalara, yeni operasyonlar yeni saldırılara zemin hazırlayacak.9. Avrupa’nın Akdenizli değerler etrafında değil, ABD-İngiltere ekseninde yer alması sağlanacak 10. Huntington’un medeniyetler savaşı tezinde olduğu gibi dünya din savaşlarına sürüklenecek
HDP’nin seçime parti olarak mı, bağımsız adaylarla mı gireceği tartışılmaya devam ediyor. Selahattin Demirtaş İstanbul kongresinde bir kez daha parti olarak gireceklerini ifade etti. Kandil’den bu yönde net açıklamalar var. Görünen o ki Demirtaş ve KCK bu meseleyi kitleyi mobilize edecek taktik bir hamle olarak değil kesin bir karar olarak ifade ediyor. Fiili bir durum yaratılıyor.Geçen yazmıştım, tekrarda fayda var. Bu konuda son kararı Öcalan verecek. Öcalan’ın bu konuda henüz kesinleşmiş bir kararı yok. HDP heyetine de bu konuyla ilgili özel bir telkini bulunmuyor. Devlet heyetiyle yapılan görüşmelerde baraj meselesi genel bir düzenleme olarak gündeme geliyor. Fakat bu başka bir bağlamda konuşulan bir konu. Peki Demirtaş ve KCK neden böyle net ifadeler kullanıyor?- 20 Ekim 1991 SHP-HEP ittifakı kurulduSHP’li Kürt vekiller Paris’teki Kürt konferansına gidince partiden atıldılar. Bunun üzerine HEP’i kurdular. TBMM, HEP’in parti olarak seçime girmesi için gerekli koşulları sağlamadığını öne sürerek onay vermedi. HEP’in RP’yle ciddi flörtü oldu ancak son anda SHP’yle ittifak kuruldu. SHP listelerinden seçilen 22 HEP milletvekili parlamentoya girdi.1992 Nevrozunda yüzden fazla insanın hayatını kaybetmesiyle HEP’liler SHP’de ayrıldılar. HEP kapatıldı, yerine DEP kuruldu. 3 Mart 1994’te DYP-SHP Hükümeti döneminde DEP’li vekiller beyaz Toroslara bindirilip on yıllığına Ulucanlar Cezaevi’ne gönderildiler.- 3 Kasım 2002 seçimine parti olarak girildi3 Kasım 2002 seçimlerine Demokrasi Özgürlük Bloku adıyla DEHAP adıyla girildi. Öcalan o günlerde de büyük bir sol blok kurulmasını istiyordu. Ancak bu olmadı. DEHAP baraja takıldı. Öcalan herkesin özeleştiri vermesini istedi. 13 Kasım 2002 avukat görüşmesinde Öcalan şunları söyledi: “Bu sonuçtan bütün kadrolar sorumludur. Kimse neden benim dediklerimi yapmıyor. DEHAP’ta sorun nedir? Ben perspektifleri verdim. İmkanları da sonuna kadar var. Devlet de müdahale etmiyor. Halk da ölümüne bağlı. Gerisi bu aracı doğru kullanmakta yatıyor. Ancak bu başarılamıyor. Neden?”- 22 Temmuz 2007 seçimine bağımsız adaylarla girildi2007 seçimleri öncesi aynı tartışmalar yapıldı. Öcalan ‘bağımsız adaylarla girilmesi talebine sol ittifakla girilmesi önerisini getirdi. Ancak son anda ‘bağımsız adaylarla girilmesi yönünde yoğun baskı var’ notu iletilince kerhen de olsa bunu onayladı. Ancak şartlarını dile getirdi. Öcalan avukatlarına DTP’nin en az 40 milletvekili çıkarmasını istiyordu. 1991’de olduğu gibi 22 vekil çıkarıldı.Seçim sonuçlarına Öcalan’ın tepkisi sert oldu. 1 Ağustos 2007 avukat görüşmesinde şunları söyledi: “TP’nin elinde binlerce kadro var. Ancak bunları çalıştırmasını bilmiyor. Benim adım etrafında gidip gelip 20 milletvekili çıkardılar. Ben olmasam ne yapacaklardı. Benim ismimi kullanmasalar üç tane milletvekili bile çıkaramayacaklardı. Oysa kendilerinin politika geliştirmeleri beklenir. Politika ciddi iştir. Demokratlık ciddi iştir. Yapamıyorlarsa bırakıp gitsinler.”- 12 Haziran 2012 seçimine bağımsız adaylarla girildi2012 seçimi öncesi aynı tartışmalar oldu... 2007’de olduğu gibi Öcalan son anda ikna edilmişti. Sonuçta bağımsız adaylarla girildi. 35 vekil çıkarıldı. 4 Mayıs 2011’de yapılan görüşmede Öcalan avukatlarına genel seçimlerle ilgili “...Batı’daki Türkiye kamuoyundaki çalışmaların yapılması, geliştirilmesi önemlidir. Sırrı Süreyya Önder, Ertuğrul Kürkçü, Levent Tüzel’e ve diğerlerine selamlarımı söyleyin. Bu konuda onlara önemli sorumluluklar düşüyor. Bunun farkında olsunlar, çalışmalarını genişletsinler, birliği sağlasınlar” dedi.’Tarihsel süreç irdelendiğinde Kürt siyasi hareketinin önce sol ittifak tartışması yapıp son anda bağımsız adaylarla girdiği görülüyor. Bu defa da öyle olabilir. Ancak bu kadar açıklamadan sonra geri dönülürse ciddi bir güven sorunu yaşanacaktır. Bağımsız aday stratejisine taban ikna edilse dahi Demirtaş’ın liderliği büyük yara alacak. Gelinen noktada parti içinde önemli bir kanat bağımsız aday stratejisine daha yakın duruyor. Son tahlilde bu tercih Demirtaş’ın liderliğinin test edildiği tarihi bir seçim olacak.
Tarih 11 Haziran 2014 Çarşamba... IŞİD, ABD’nin gözü önünde Musul’u ele geçirdi. İnsansız hava araçlarıyla IŞİD militanlarının elindeki saatten zamanı gören ABD sesini çıkarmadı. IŞİD denen cani örgüt Musul’da merkez bankasındaki paraları ve Irak ordusuna ait çok sayıda zırhlı araç ve silahı ele geçirdi. IŞİD, özgüven kazanırken hayal edemeyeceği lojistiğe kavuştu. Görünmez bir aktör, IŞİD’in önünü açtı.Musul’da durması beklenen IŞİD, Şengal, Telafer ve diğer şehirlere yöneldi. Analizler, IŞİD’in Bağdat’a yöneleceği şeklindeydi. Fakat beklenen olmadı. IŞİD süpriz yaptı ve gözünü Erbil’e çevirdi. Uzmanlar IŞİD’in Erbil’i neden tehdit ettiğini hala çözebilmiş değiller.Tarih 8 Ağustos 2014, Cuma... IŞİD’in Musul’u ele geçirmesinden bir ay sonra. IŞİD son anda yaptığı manevrayla Erbil’e döndü. Kuşatmaya hazırlıksız yakalanan Kürdistan Bölgesel Yönetimi panikle Ankara’yı aradı. Türkiye’nin Erbil’de çok sayıda güvenlik birimi var. Bunların en başında da MİT Erbil ofisi geliyor. MİT, durum raporu hazırlayarak meselenin aciliyetini Ankara’ya iletiyor.IŞİD Erbil’i neden kuşattı?İstihbaratçılar yaptıkları değerlendirmelerde IŞİD kuşatmasına karşı Türkiye’nin Erbil’e yardım etmesini istiyorlar. Ankara’ya farklı senaryolar sunuluyor. A Planında, Erbil’e hava desteği sağlanması ve Bölgesel yönetiminin içine girdiği krizden kurtarılması var. B Planında ise Bamerni ve Kanimaso’da bulunan zırhlı birliklerin harekete geçirilmesi isteniyor.Başta İran olmak üzere çeşitli ülkeler anında bölgesel yönetime yardım taahhüdünde bulunuyorlar. Ancak özellikle Mesud Barzani Türkiye’nin yardım etmesini istiyor. Erbil’deki güvenlik bürokrasisi bu psikolojiyi Ankara’ya bildiriyor. Hatta konuşmalar öyle bir noktaya geliyor ki bölgede bulunan tank taburunun hareket ettirilmese dahi manevra yaptırılması isteniyor.Bu talep MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a iletiliyor. Fidan, TSK yetkilileriyle görüşüyor ve konunun önemini anlatıyor. Ancak hem Ankara’daki askeri yetkililer hiçbir şekilde bu teklife sıcak bakmıyorlar. O ana kadar Türkiye ile stratejik müttefik ve kardeş olduklarını sanan Barzani yönetiminde bu durum hayal kırıklığına yol açıyor.Ankara - Erbil hattında neler oluyor?Başbakan Davutoğlu’nun Erbil ziyaretiyle bu kırgınlık tamir edilmeye çalışılsa da henüz kriz atlatılabilmiş değil. Son günlerde hatırlı dostların araya girmesiyle yeni bir arka kapı diplomasisi başlamış. Ancak özellikle Neçirvan Barzani’nin üzerinde büyük baskı olduğu öne sürülüyor.TSK’nın, siyasi iradenin onayına, bölgede defacto bir durum elde etme ihtimali doğmasına rağmen kritik bir zamanda Erbil’e yardım etmemesi izahı zor bir durum oluşturuyor. Uzmanlar, Türkiye tank birliğini harekete geçirseydi hem fiili bir kazanım elde edecekti hem de Erbil yönetiminin güveni pekişmiş olacaktı diyorlar.Genel Kurmayın neden böyle bir hal tarzı benimsediğini ilerde öğreneceğiz. Ancak görünen o ki ortada birçok cevapsız soru var. Askerler farkında olmadan, ABD’nin IŞİD üzerinden Ankara ve Erbil’i terbiye etme stratejisini hayat geçirmesine olanak sağladılar.IŞİD kuşatması ABD’nin hava bombardımanıyla atlatıldıktan sonra Ankara yardım ediyor. Ancak zamanında gelmeyen yardım Erbil’de güven krizine yol açıyor. Günün sonunda geleneksel reflekslerle hareket eden Ankara, okyanusu geçip, derede boğuluyor.En başa dönüp tekrar soralım IŞİD, Erbil’i neden kuşattı? Gerçekte IŞİD’in arkasında ABD’mi var? Erbil ve Ankara’nın istemesine rağmen tanklar neden hareket etmedi?