Seçime yeni mühendislik...

21 Şubat 2015

2015 seçimlerine fazla bir süre kalmadı. Siyaset her gün biraz daha ısınıyor. Partiler takvimlerini açıkladılar. AK Parti’de resmi başvuru süreci bitti. Pek çok isim adaylık için müracaat etti. Muhalefet partilerine bakıldığında ise ciddi bir durağanlık ve tuhaflık var.İstifa eden kamu görevlileri arasında CHP, MHP, HDP için adaylık düşünenlerin sayısı az. Son iki seçimdir yaşanan gelenek bu seçimde de bozulmadı. Belediyelerden de yeni isimler transfer edilemedi. Söylediğini merak ettiği popüler isimlerin sayısı iki elin parmağını geçmez.Bu isimlerden bazıları son anda adaylıklarını açıklasalar dahi beklenen dinamizmi sağlayamayabilirler. Çünkü seçim atmosferine girildiği için verecekleri tüm mesajlar perdelenecektir. Yani bu transferlerin önceden tasarlanması ve doğru bir stratejinin konulması lazım.AK Parti’nin rakibi kim?Aslında şunu söylemeye çalışıyorum. Seçimlere üç aydan fazla süre olmasına rağmen toplum seçimi satın aldı. On gündür Hatay’dayım. Sokak sokak dolaşarak toplumun nabzını tutmaya çalışıyorum. Halkta büyük bir yenilik beklentisi var. Hangi parti bu değişim talebini doğru okursa eminim o kazançlı çıkacaktır. Türkiye genelinde olduğu gibi Hatay’da da AK Parti açık ara önde. AK Parti’nin en büyük rakibi kendisi.Muhalefette yaşanan tükenmişlik sendromunu anlamak mümkün değil. Muhalefet sokakta yok. Topluma umut vaat edemiyor. CHP ve MHP tüm hesabını AK Partinin yanlış yapmasına bağlamış durumda. HDP’de ise tüm süreç Demirtaş üzerinden yürüyor. Tek kişilik kampanya ne kadar karşılık bulur bunu göreceğiz. HDP’de Demirtaş dışında başka isimlerinde konuşması gerekiyor.CHP yeni bir yol ayrımının eşiğinde. Tuhaf bir durum yaşanıyor. Kılıçdaroğlu mevcut durumu sanki kabullenmiş gibi. Bunu ilerleyen günlerde daha net göreceğiz. Kılıçdaroğlu, stratejisini CHP’ye büyük sıçrama yaptırmaktan çok HDP’nin barajı aşmasına odaklamış görünüyor. Bu tezin somut verilerini listeler açıklandığında göreceğiz.CHP sağ açılımına devam edecek!Son dönemde derin merkezlerde AK Parti’yi anayasayı tek başına değiştirecek çoğunluktan uzak tutmak için yeni planlar yapılıyor. Bu defa bambaşka bir senaryo gündemde. Bu senaryonun ana fikrini HDP’ye barajı aşırtma arayışı var. HDP’nin AK Parti’den vekil alacağı hesabı yapılıyor.CHP’den umudunu kesen aktörler CHP’nin sağ açılımına devam etmesini istiyor. CHP’nin büyük bir sıçrama yapmasını değil mevcut oylarını korumasını planlıyorlar. CHP’ye sağ açılımı yaptırarak partinin rengini soldururken sağ seçmen nezdinde bir alternatif haline getirmeye çalışıyorlar.CHP’de sıçramanın yakalanamaması Kılıçdaroğlu’na açılan kredinin tükenmesine neden oluyor. CHP’ye oy veren Kemalist sol seçmenin başka bir adrese gitmeyeceği düşünülüyor. Kemalist blok yerine Gülen hareketi eklemlenmek isteniyor. CHP’den iki puan HDP’ye taşındığında baraj sorunu kendiliğinden aşılmış oluyor. HDP barajı aşarken CHP’den de vekil alıyor ama daha fazla vekili AK Partiden alıyor.Yeni siyaset mühendisliğini tasarlayanlar bir taşla birkaç kuş vurmak istiyorlar. Öncelikli hedef AK Parti’nin anayasayı değiştirmesine engel olmak. İkincisi Meclis’te daha sert bir muhalefet oluşturmak. Senaryonun ana fikrini AK Parti karşıtlığı oluşturuyor. Ne kadar tutar zaman gösterecek. Ancak 2007’de Cumhuriyet mitingleri, 2011’de sağ transferleri bunu sağlayamadı. Halka dayanmayan bu mühendisliğin de başarılı olmasının imkanı bulunmuyor..

Devamını Oku

2015 seçiminin gündemi ne olacak?

16 Şubat 2015

Özal’ın iktidara geldiği seçimler hayatımdaki ilk seçimler oldu. Henüz ortaokul öğrencisiydim. Seçim haberlerini radyodan dinlemiştik. Kenan Evren’e göre seçimin favorisi Milliyetçi Demokrasi Partisi lideri Turgut Sunalp’ti. Halkın favorisi ise Turgut Özal’dı. Sandıklar açıldığında ülke büyük sürprize uyandı. Turgut Özal yüzde 45’le tek başına iktidar oldu.1983 seçimlerinden sonra tüm seçimleri merakla izledim. Siyaset hayatımızın merkezinde oldu. Özal’lı yılların başlangıcını da bitişini de gördüm. Özal’ın vefatı siyasetin fay hatlarını tetikledi. Süleyman Demirel DYP liderliğinden ayrılıp Köşke çıktı. Siyasette Tansu Çiller rüzgarı esmeye başladı. Çiller, toplumun kendisine açtığı krediyi çok kötü kullandı ve kısa sürede tasfiye oldu.Özal siyasetinden Demirel dönemineDoksanlı yıllar destabilizasyona sahne oldu. Ülke büyük bedeller ödedi. Tayyip Erdoğan’ın sahaya inmesiyle siyaset yeniden yapılandı. On üç yıllık AK Parti iktidarı sessiz devrim yarattı. Türkiye’nin özgül ağırlığı artarken jeopolitik önemi arttı. Şimdi yeni bir seçim var. Erdoğan’a kadar seçimlerin gündemini ‘terör/şiddet, ekonomi, rüşvet, darbeler, işsizlik’ oluşturuyordu. Zaman içinde seçimlerin gündemi de değişti. Daha farklı konular tartışılmaya başlandı.Türkiye, tarihinin en önemli seçimlerinden birine daha hazırlanıyor. Seçimlerin favorisi AK Parti. Muhalefette ise henüz bir hareketlilik görünmüyor. Kesin neticeleri yaşayarak göreceğiz. Ancak Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli.Seçime çok az kalmasına rağmen gündem apolitik ilerliyor. Bunun en büyük sebebi siyasette rekabetin kaybolması. AK Partinin politik ve aritmetik üstünlüğü muhalefette öğrenilmiş çaresizlik yaratıyor. Muhalefetin bu zayıflığı son tahlilde demokrasinin zayıflamasına neden oluyor.AK Partinin yeni vitrini: Seçimlerde nasıl bir sonuç alınacağı kadar sokakta en çok konuşulan konu iktidar partisinde nasıl bir değişimin yaşanacağı. Üç dönem kuralının işletilmesiyle hem AK Partide hem ülke siyasetinde büyük bir konsolidasyon yaşanacak. Bu seçim aynı zamanda Başbakan Davutoğlu’nun partiyi kurumsallaştırma ve yeni bir hikaye yazmasının da startının verildiği dönem olacak.HDP’nin barajı aşıp aşmayacağı sorusu: CHP ve MHP kendi tabanlarında konuşulurken sokağın ilgisini fazla çekmiyor. HDP ise siyasetin gündemini yoğun biçimde meşgul ediyor. Cenazede düğünde HDP’nin barajı aşıp aşamayacağı tartışılıyor. Barajı aşıp aşmayacağını zaman gösterecek ama en azından şimdilik gündem üstünlüğü HDP’de. Toplum CHP ve MHP’den daha çok HDP’yi konuşuyor.Başkanlık konusu: Türkiye adım adım başkanlık sistemine doğru ilerliyor. Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanlığından bu yana savunduğu sistem değişikliği ilk defa bir seçimin gündemi oluyor. Başkanlık sistemine geçilip geçilmeyeceğini zaman içinde göreceğiz. Ancak hali hazırda fiilen yarı başkanlık modeline geçilmiş durumda. Meydanlarda başkanlık sistemine karşı olanlarla savunanların düellosuna hazır olmak lazımYeni Anayasa Yeni Türkiye tartışmaları: Yeni anayasa konusu 1991 seçimlerinden itibaren gündemde oldu. Her seçimde partilerin vaatleri arasında yeni anayasa yapılması konusu vardı. Görünen o ki bu seçimin de ana gündemi yeni anayasa olacak. Ancak bu defa konuşulmakla kalmayıp sanırım ilk defa siviller eliyle çoğulcu bir anayasa yapılacak.Bu seçimlerde yukarıda saydığımız farklı gündemler olsa da, mitinglerin değişmez konusu ‘paralel yapıyla mücadele’ ve ‘paralel devlet yapılanmasıyla mücadele’ olacak.2015 seçiminin gündemi ne olacak?Özal’ın iktidara geldiği seçimler hayatımdaki ilk seçimler oldu. Henüz ortaokul öğrencisiydim. Seçim haberlerini radyodan dinlemiştik. Kenan Evren’e göre seçimin favorisi Milliyetçi Demokrasi Partisi lideri Turgut Sunalp’ti. Halkın favorisi ise Turgut Özal’dı. Sandıklar açıldığında ülke büyük sürprize uyandı. Turgut Özal yüzde 45’le tek başına iktidar oldu.1983 seçimlerinden sonra tüm seçimleri merakla izledim. Siyaset hayatımızın merkezinde oldu. Özal’lı yılların başlangıcını da bitişini de gördüm. Özal’ın vefatı siyasetin fay hatlarını tetikledi. Süleyman Demirel DYP liderliğinden ayrılıp Köşke çıktı. Siyasette Tansu Çiller rüzgarı esmeye başladı. Çiller, toplumun kendisine açtığı krediyi çok kötü kullandı ve kısa sürede tasfiye oldu.Özal siyasetinden Demirel dönemineDoksanlı yıllar destabilizasyona sahne oldu. Ülke büyük bedeller ödedi. Tayyip Erdoğan’ın sahaya inmesiyle siyaset yeniden yapılandı. On üç yıllık AK Parti iktidarı sessiz devrim yarattı. Türkiye’nin özgül ağırlığı artarken jeopolitik önemi arttı. Şimdi yeni bir seçim var. Erdoğan’a kadar seçimlerin gündemini ‘terör/şiddet, ekonomi, rüşvet, darbeler, işsizlik’ oluşturuyordu. Zaman içinde seçimlerin gündemi de değişti. Daha farklı konular tartışılmaya başlandı.Türkiye, tarihinin en önemli seçimlerinden birine daha hazırlanıyor. Seçimlerin favorisi AK Parti. Muhalefette ise henüz bir hareketlilik görünmüyor. Kesin neticeleri yaşayarak göreceğiz. Ancak Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli.Seçime çok az kalmasına rağmen gündem apolitik ilerliyor. Bunun en büyük sebebi siyasette rekabetin kaybolması. AK Partinin politik ve aritmetik üstünlüğü muhalefette öğrenilmiş çaresizlik yaratıyor. Muhalefetin bu zayıflığı son tahlilde demokrasinin zayıflamasına neden oluyor.AK Partinin yeni vitrini: Seçimlerde nasıl bir sonuç alınacağı kadar sokakta en çok konuşulan konu iktidar partisinde nasıl bir değişimin yaşanacağı. Üç dönem kuralının işletilmesiyle hem AK Partide hem ülke siyasetinde büyük bir konsolidasyon yaşanacak. Bu seçim aynı zamanda Başbakan Davutoğlu’nun partiyi kurumsallaştırma ve yeni bir hikaye yazmasının da startının verildiği dönem olacak.HDP’nin barajı aşıp aşmayacağı sorusu: CHP ve MHP kendi tabanlarında konuşulurken sokağın ilgisini fazla çekmiyor. HDP ise siyasetin gündemini yoğun biçimde meşgul ediyor. Cenazede düğünde HDP’nin barajı aşıp aşamayacağı tartışılıyor. Barajı aşıp aşmayacağını zaman gösterecek ama en azından şimdilik gündem üstünlüğü HDP’de. Toplum CHP ve MHP’den daha çok HDP’yi konuşuyor.Başkanlık konusu: Türkiye adım adım başkanlık sistemine doğru ilerliyor. Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanlığından bu yana savunduğu sistem değişikliği ilk defa bir seçimin gündemi oluyor. Başkanlık sistemine geçilip geçilmeyeceğini zaman içinde göreceğiz. Ancak hali hazırda fiilen yarı başkanlık modeline geçilmiş durumda. Meydanlarda başkanlık sistemine karşı olanlarla savunanların düellosuna hazır olmak lazımYeni Anayasa Yeni Türkiye tartışmaları: Yeni anayasa konusu 1991 seçimlerinden itibaren gündemde oldu. Her seçimde partilerin vaatleri arasında yeni anayasa yapılması konusu vardı. Görünen o ki bu seçimin de ana gündemi yeni anayasa olacak. Ancak bu defa konuşulmakla kalmayıp sanırım ilk defa siviller eliyle çoğulcu bir anayasa yapılacak.Bu seçimlerde yukarıda saydığımız farklı gündemler olsa da, mitinglerin değişmez konusu ‘paralel yapıyla mücadele’ ve ‘paralel devlet yapılanmasıyla mücadele’ olacak.

Devamını Oku

Seçim öncesi son durum

14 Şubat 2015

Seçimlere az bir süre kaldı. Görünür gündem farklı olsa da sokakta siyaset konuşuluyor. Türkiye, tarihinin en kritik seçimlerine gidiyor. Bu seçimden sonra dört yıl seçim olmayacak. Görünen o ki seçimlerin tarihsel sonuçları olacak. Seçimi ANAR Genel Müdürü İbrahim Uslu’yla konuştuk.Uslu, politik denklemde kısa vade de bir değişiklik olmayacağını söylüyor. HDP’nin an itibarıyla barajı aşamayacağını dile getiren Uslu, CHP’de seçimden sonra Kılıçdaroğlu’nun yerinde kalacağını ve AK Parti’de yeni bir jenerasyonun başarılı olacağını ifade ediyor. İbrahim Uslu son anketlerde AK Parti’nin yüzde 47-49, CHP’nin yüzde 23-24, MHP’nin yüzde 14-15, HDP’nin yüzde 7-8 aralığında bir oy alacağını belirtiyor. Uslu sorularımıza şu yanıtları verdi:Seçimde politik denklemde bir değişiklik bekliyor musunuz?Türkiye’nin tabii ki belli riskleri var. Ortadoğu’da yaşananlar, çözüm süreci, ekonomi bunlardan bazıları. Bunlarla ilgili yeni türbulanslar olabilir. Ülkenin yapısal ve ve coğrafi özelliklerinden kaynaklanan sorunlar hep var oldu ve bundan sonra da olacak. Ancak şu an için politik denklemde büyük bir değişim öngörmüyorum. Bir süpriz yok. 2011’den farklı bir tablo olmayacak. Nasıl ki 2007’den 2011’e geçerken büyük bir değişim olmadı. Bundan sonra da bir değişim olmayacak.8 yılda denge neden değişmiyor?Benim gördüğüm Türkiye iki parti sistemine oturmaya başladı. 1991’le başlayan on yıllık fetretten sonra sağlanan politik ve ekonomik istikrarı toplum sevdi. Türkiye yeni bir ekonomik büyüme dönemine girdi. Seçmen bunu sevdi ve keyfini sürüyor. Son 10 yılda siyasi tabloyu değiştirecek bir hamle de olmadı. İşin tuhafı AK Parti’de bir değişiklik var ama muhalefette bir değişiklik olmuyor. Kabineyi, teşkilatları ve yapısını yeniledi. Yeni dönemde vitrinini de yenileyecek. AK Partide bir hareket var ama diğerlerinde bir değişiklik görmüyorum.Son ölçümlemelerinizde partilerin oyunu kaç görüyorsunuz?Son dönemde yaptığımız ölçümlemelerde AK Parti’nin oyunu yüzde 47-49 bandında görüyoruz. CHP’yi yüzde 23-24, MHP’yi yüzde 14-15 aralığında buluyoruz. Bu sonuçlar 2011 neticesi demek.HDP barajı aşıyor mu?HDP’yi yüzde 7-8 aralığında buluyoruz. Şu an için barajı aşamıyor. Fakat önümüzdeki süreç içinde bunu başarabilir. Teorik olarak böyle bir ihtimal var. Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP’ye oy veren sol, sosyal demokrat ve Alevi kesimlerle koalisyonunu yenileyebilir. Matematiksel olarak bu mümkün. Yurt dışından gelecek oyları da dikkate almak lazım.HDP kimden oy alacak?HDP, barajı aşarsa AK Partiden milletvekili, CHP’den hem milletvekili hem oy alacak.AK Parti’nin yenilenmesi siyaseten ne anlama geliyor?Bir yapının sağlıklı kalabilmesi için elit dolaşımına ihtiyacı var. AK Parti’nin elit dolaşımını başarılı biçimde yapıyor. Parti içinde aşağıdan yukarı çıkmak veya dışarıdan içeri girmek olanağı var. Bu imkan partiyi diri tutan ve kaliteli insan kaynağını devşirmesini sağlayan önemli bir veri. Bazı partilerin politbürosu var. Yirmi yıl boyunca aynı isimler aynı koltukları tutuyorlar. Bu demokratik dönüşüme izin vermiyor. Bu yapı teşkilatların statükoya teslim edilmesi anlamına geliyor ve yapı çürüyor.AK Parti’de durum nedir?AK Parti kurulduğunda üç dönem kuralını koyarak siyasete büyük yenilik getirdi. Siyaseti kişiselleştirmeden kurtararak misyon verdi. Erdoğan bu kuralı getirmek suretiyle ‘Biz koltuğu zamanı geldiğinde bırakmasını bileceğiz ve yeni kuşakların siyasete girmesine olanak vereceğiz. Bizim bir davamız var. Esas olan davadır’ dedi. Seçmen bu vaadi satın aldı ve bu AK Partinin mevki için siyaset yapmadığını gördü ve oy verdi. Bu özellik zaman içinde AK Partinin marka vaadi haline geldi. AK Parti bunu seçim döneminde kullanacak ve meydanlarda yenilendiği dile getirecektir.* AK Parti’deki insan kaynağındaki değişimin ana fikri ne olacak?AK Parti’deki değişimin ana fikrini Yeni Türkiye ve süreklilik içinde değişim vaadi oluşturuyor.* CHP’de beklenen sonuç alınamazsa yönetimde bir değişim bekliyor musunuz?Normal şartlar altında seçim kaybeden genel başkanın değişmesi gerekiyor. Ancak CHP’de Kemal Kılıçdaroğlu teşkilatlara hakim olduğu ve muhalif sesleri tasfiye ettiği için yönetim değişikliği beklemiyorum.

Devamını Oku

Neden siyasete girdim?

9 Şubat 2015

Üniversitede, gazete, televizyonlarda söylediklerimi bu defa farklı bir yerde anlatmak için siyasete girmeye karar verdim. Biz akademisyenler için pratik siyasetin zor olduğunu biliyorum. Ancak fildişi kuleden çıkıp demir çarıkları giyip halka gitmek gerektiğini düşünüyorum.Çocukluğum Akdeniz’in dut ve incir ağaçları altında geçti. Güneşli ve güzel günlerdi. Hatta bugünkü çocuklara göre eski zaman masalı dahi sayılabilir. 12 Eylül darbesi olduğunda henüz ortaokula başlıyordum. Darbenin olduğunu pamuk tarlasında transistörlü radyodan dinlemiştik. Okul binamız askeri kışlaya çevrilmişti.Politik bilincim Özal’lı yıllarda oluştu. Özal’ın transformasyon sözcüğünü nasıl heyecanla söylediğine şahitlik ettim. Özal’ın gerçekleştirdiği büyük dönüşümü yaşayarak gördüm. Doksanlı yıllarda esen özgürlük rüzgarı üniversitemizin kantinine ikinci cumhuriyet olarak gelmişti.Galaksinin merkezindeki bizKendimizi galaksinin merkezine koyarak dünyayı değiştirebileceğimizi düşünüyorduk. Özal’ın glasnost ve perestroyka politikasının Türkiye’yi geri dönüşü olmayan bir yola soktuğunu sanıyorduk. Ancak yalancı bahar çabuk bitti. Özal’ın ölümüyle ülke büyük bir destabilizasyona sürüklendi.1991 seçimleri sonrasında on bir yılda, on bir hükümet kuruldu. Türkiye özgüven ve prestij kaybetti. Gençlik umutlarımız göğ ekin biçilir gibi rüzgara savruldu. Geri dönülmez denilen liberalizasyon politikalar statükoya teslim edildi. Demokratikleşme hamleleri 28 Şubat soğuğuna kurban verildi.Sessiz devrime ortak olmakBu dönem ‘devlete kırgın millet, halkını tehdit olarak gören düzen’ aforizmasıyla özetlenebilir. Sadece bizim kuşak değil topyekün bir ülke umudunu kaybediyordu. İktisadi kriz, toplumsal krizi, toplumsal krizi, toplumsal kriz politik krizi tetikledi. Türkiye irtifa kaybına uğradı. Yeni anayasa, demokratikleşme, AB, Kürt meselesi, Kıbrıs, kalkınma meseleleri unutuldu.Sözü uzatmaya gerek yok. Aslında baştaki sorunun cevabı kafamda çok net. Gençlik hayallerimi gerçekleştirmek için AK Parti’de siyasete girdim. 21. Yüzyılın Türkiye’nin yüzyılı olması hedefine katkı sunmak, evrensel ölçekte bir demokrasi tesisi, özgürlüklerin alanının genişlemesi, refahın büyütülmesi, açılım sürecinin kalıcı barışa evrilmesi ve Büyük Türkiye ülküsü için siyaset tercihinde bulundum.

Devamını Oku

Tehlike çanları çalıyor!

8 Şubat 2015

IŞİD’de Türkiye’ye karşı yeni bir öfke uyandı. Başta Süleyman Şah olmak üzere Cilvegözü, Reyhanlı, Mürşitpınar, Yayladağı, Kilis gibi kritik yerlerde acilen tedbirler alınması lazım.Kobani’nin, IŞİD’in işgalinden kurtarılmasıyla yeni bir stratejik denklem oluştu. Suriye iç savaşı kırılgan bir süreçten geçiyor. Her an yeni gelişmeler yaşanabilir. Yeni denklemin birkaç boyutu var. Yeni denkleme geçmeden önce birkaç hususun altını çizmek gerekiyor. Her şeyden önce Türkiye provokasyonlara yol açabilecek tüm ihtimalleri masaya yatırmalı. Resmi rakamlara göre Türkiye bugüne kadar 1 milyon 750 binden fazla Suriyeli’yi kabul etti ve 5 milyar dolardan fazla harcama yaptı.Böylesine ciddi sorumluluk alan bir ülkenin aynı zamanda Suriye politikasını dünyaya daha iyi anlatması ve algıları yönetmesi gerekiyor. Görünen o ki Suriye’de iç savaş derinleşerek devam edecek. Ankara dış politikasını buna göre yapılandırmalı. Öncelikle son dönemde Genelkurmay’la MİT arasında sağlanan uyum gerçekten önemli. Çünkü Suriye konusunun bu noktaya gelmesinde koordinasyon sorununun önemli bir payı var.IŞİD Türkiye’yi suçluyorKobani sonrası oluşan tablonun unsurlarını şöyle sıralayabiliriz. Birincisi PYD-IŞİD ilişkisinde yeni bir sayfa açıldı. IŞİD’in Kobani’den sökülüp atılması örgütte hayal kırıklığı yarattı. Kürtlerde ise özgüveni yükseltti. Kürt- Arap ilişkilerinde ise yeni bir krizin tohumları atıldı.İkincisi, Suriye’deki savaşın akıbeti bakımından yeni bir evreye geçildi. IŞİD’e karşı konvansiyonel mücadelenin ancak Kürtlerle yapılabileceği görüldü. PYD-Özgür Suriye Ordusu yakınlaşması Esad ve IŞİD için beklenen sonu hızlandırabilir.Üçüncüsü Barzani yönetimine bağlı Peşmerge birliklerinin IŞİD’e karşı savaşmak üzere bölgeye geçmesi IŞİD’de Türkiye’ye karşı yeni bir öfke uyandırdı.O dönemde de bu konu yazıldı ve çokça konuşuldu.Yerel kaynaklar hali hazırda IŞİD’in Kobani yenilgisini Türkiye’nin tavrına bağladığı yönünde ciddi bilgiler geçiyor. Bu bağlamda IŞİD, Türkiye’yi Suriye’ye çekecek beklenmeyen ya da beklenen hamleler yapabilir.Türkiye geçmişte bu tür saldırıları sükunetle atlattı. Ancak yeni dönemde daha fazla çaba sarf etmesi gerekebilir. Yeni dinamikler ve mevcut aktörler üzerinden bir analiz yapıldığında IŞİD’in Türkiye’ye karşı hasmane bir tutum almasını ciddiye almak gerekiyor. Bu açıdan Ankara radikal terör örgütlerinin muhtemel saldırılarına hazırlıklı olmalı. Yakın zamanda risklerin ne kadar yükseldiğini yaşayarak göreceğiz.IŞİD’in gerçekleştireceği eylem kadar toplumun buna hazır olup olmadığı ciddi bir sorun. Yakın dönemde Türkiye uçağının düşürülmesi, Cilvegözü ve Reyhanlı saldırılarıyla Mürşitpınar kapısında ve sınır boyunca yaşananlar tehlikenin büyüklüğünü ortaya koyuyor. Yanı başında kanlı bir iç savaş yaşanırken Türkiye’nin saldırıları minimize edip yönetilebilir kılması büyük bir başarı.Oldu bitti yaşanmasın!Türkiye-Suriye sınırı 900 kilometre ve hiçbir yerinde merkezi hükümet unsurları bulunmuyor. Türkiye Suriye sınırı fiilen Özgür Suriye ordusu, IŞİD ve PYD güçleri tarafından kontrol ediliyor. Türkiye’nin büyük devlet refleksiyle provokasyonlara karşı proaktif bir siyaset yürütmesi lazım. Önümüzdeki günlerde Suriye’de yeni gelişmelerin olabileceği iddia ediliyor. Spekülasyonlara kulak asmadan Ankara’nın Suriye dosyasında provokasyona açık konuları masaya yatırıp yeni bir eylem planı yapması icap ediyor. Başta Süleyman Şah Türbesi olmak üzere Cilvegözü, Reyhanlı, Mürşitpınar, Yayladağı, Kilis gibi kritik yerlerde acil tedbirler alınması ve mevcut önlemlerin güçlendirilmesi lazım. Özellikle Süleyman Şah Karakolunda oldu bittiye izin vermeden hareket edilmesi gerekiyor. Burada asıl mesele Süleyman Şah, Mürşitpınar veya Cilvegözü değil, asıl mesele Türkiye’yi savaşa sürükleyecek oldu bittilere izin verilmemesidir... Türkiye’ye saldırı sayılır!Suriye’nin Halep ilinin Karakozak Köyü sınırları içerisinde bulunan ve Türkiye’nin kendi sınırları dışında sahip olduğu tek toprak parçası olan Süleyman Şah türbesinde, Türk askerleri bulunuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu topraklarda yapılacak bir saldırı aynen Türkiye’ye yapılmış bir saldırıdır” demişti.

Devamını Oku

Hakan Fidan’ın istifası ne anlama geliyor?

7 Şubat 2015

MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın istifası gündeme bomba etkisi yaptı. Belli ki seçimin en çok tartışılacak konularından biri de Hakan Fidan olacak. Fidan meselesi her yerde konuşuluyor çünkü önemli ve tarihi bir gelişme. Türkiye tarihinde bir ilk yaşanıyor. MİT Müsteşarı görevinden istifa edip siyasete giriyor. Batı’da benzer örnekleri vardı ama bizde ilk oluyor. Böylece yeni bir gelenek de başlatılıyor.Normal şartlar altında Hakan Fidan ismi Ahmet Davutoğlu kabinesinde Dışişleri Bakanı olarak yazılmıştı. Ancak son gece Başbakan Davutoğlu’nun Cumhurbaşkanı Erdoğan’la konutta yaptığı görüşmede listeden çıkarıldı. Bir anlamda bugün yaşananlar Davutoğlu kabinesinde eksik kalan işin tamamlanması anlamına geliyor.Dış politikada vites büyüyecek: Hakan Fidan’ın uzmanlık alanı istihbarat ve uluslararası politika. Muhtemelen yeni kabinede Dışişleri Bakanı olacak. Aksi takdirde istifa etmez ve MİT’te devam ederdi. Fidan, Ortadoğu dinamiklerini çok iyi biliyor. Başta Suriye konusu olmak üzere proaktif bir dış politika izlenecek ve yarım kalan projeler tamamlanacaktır. Fidan’ın yeni kabinede Dışişleri Bakanı olmasıyla ishtihbaratta elde ettiği tecrübeyi ve MİT’teki dosyaları daha aktif biçimde kullanacağı anlaşılıyor. Böylece teorik bilgi ve alan bilgisi ilk defa aynı kişide toplanmış olacak.Güvenlik bürokrasisinde yeni dönem: Hakan Fidan’ın müsteşarlıktan ayrılmasıyla beraber MİT’te de yeni bir dönem başlıyor. Fidan’ın istifası güvenlik bürokrasisinde domino etkisi yapıp taşları yerinden oynatacaktır. Diğer taraftan Efkan Ala ve Hakan Fidan’la başlayan güvenlik sektörüne demokratik perspektifin hakim olması daha ileri bir noktaya taşınabilir. Fidan’ın istifası aktörler ve süreçler bağlamında yeni dönem anlamına geliyor.Başbakanlık kaynakları, Fidan’ın yerine Müsteşar Yardımcısı İsmail Hakkı Musa’nın vekalet edeceğini, ilerleyen günlerde süpriz bir atamanın yapılacağını belirtiliyor. Kulislerde pek çok isim geçiyor ancak spekülasyona yol açmamak için bu bahse girmeyelim.Yeni Türkiye-Yeni AK Parti-Yeni Troyka: Fidan’ın istifasının iç politikaya dönük önemli bir tarafı var. Üç dönem kuralı nedeniyle AK Parti’nin zayıflayacağını ileri sürenlere karşı en başından itibaren yeni dönemde AK Parti’nin güçlenerek yoluna devame deceği tezini ileri sürdüm. Politik anlamda yeni bir söylemle güçlenen parti, yeni aktörler devşirerek ve eski isimlerin gölgesinde kalanların devreye girmesiyle daha da özgül ağırlık kazanacak. Seçimlerle beraber Ahmet Davutoğlu, Yalçın Akdoğan ve Hakan Fidan’ın yeni bir troyka oluşturacakları görülüyor.Silah bırakma aşamasına mı geçiliyor: Hakan Fidan’ın Kürt dosyasına oldukça hakim olduğu biliniyor. Emre Taner döneminde başlatılan ‘Diyalog/Görüşme/Müzakere’ süreci Fidan döneminde de devam etti. Fidan, Devrimci Halk Savaşı konseptinin uygulandığı dönemde aktörleri savaş masasından müzakere masasına getirmeye ikna etti. Oslo sürecinde aktif bir rol üstlendi.Kamuoyuna yansımayan görüşme notlarında Abdullah Öcalan’ın Hakan Fidan’a tarihi bir anlam yüklediği görülüyor. Öcalan’ın, Fidan’ın bu meseleyi en iyi bilen devlet görevlilerinden biri olduğunu ve kişisel bir sempati ve güven duyduğu anlaşılıyor. Hatta 6-8 Ekim olaylarının Fidan’ın İmralı adasına gitmemesinden kaynaklandığı ve Öcalan’ın Fidan’ın adaya gitmemesine farklı anlamlar yüklediği dahi ileri sürüldü.Çözümde finale bir adım daha yaklaşıldı: Fidan’ın MİT’ten ayrılıp siyasete girmesi sonuçları üzerinden bir okuma yapıldığında çözüm sürecinde finale yaklaşıldığı anlamına geliyor. Fidan’ın Öcalan dışında Kürdistan Bölgesel Yönetim Başkanı Mesut Barzani’nin güvenini kazanmış olması önemli bir gelişme. Türkiye bugün çözüm sürecinde sonuca bir adım daha yakın noktada ise bu Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere Hakan Fidan’ın inisiyatif almasıyla mümkün oldu.Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan tarafından geçen günlerde dile getirilen ‘Seçim öncesi baharda önemli gelişmeler olacak’ cümlesi süreçte finale yaklaşıldığı savını teyit eden bir gelişme.

Devamını Oku

Gülen, iktidar savaşını kazanabilir mi?

4 Şubat 2015

Duymuyorlar, görmüyorlar, düşünmüyorlar. Bir kez olsun neden böyle oldu diye sormuyorlar. Sanki idrakları bağlanmış. Son bir yılda yaşananları bakınca insan gerçekten hayret ediyor. Doğrusu kendi kendime adıma düşünüyorum, tartışıyorum, anlamaya çalışıyorum. Fakat çözemiyorum...Daha önce de yazdım. Henüz 25 Aralık olmamıştı. 17 Aralık’tan üç gün sonra Tayyip Erdoğan’ın Samsun, Ordu, Giresun mitinglerini izlemek için alandaydım. Tayyip Erdoğan’ın Ordu’da akşam karanlığında yaptığı mitingde 20 bine yakın insan vardı. Sokaktaki esnafın, meydandaki insanların, çarşıdaki tüccarın gözünde şaşkınlık vardı. İnsanlar yaşananları anlamaya çalışıyordu.Sokak ayaktaydı. Duygusal bir atmosfer vardı. Bir tarafta sevdikleri, paralarını, çocuklarını hatta umutlarını verdikleri Gülen vardı. Diğer tarafta hayallerini paylaştıkları Tayyip Erdoğan vardı. Çarşıda konuştuğum insanlar yaşananın kötü bir rüya olmasını istediklerini ve uyanıp bu kabusun bitmesini istediklerini belirtiyorlardı.Özgüven zehirlenmesi yaşandıErdoğan’ın Karadeniz gezisi Gülen’in bedduasına (kendisi mülaane diyor) denk gelmişti. Yolumu çeviren insanlar ‘Hocam izlediğimiz görüntü gerçek mi? Hakikaten Fethullah Hoca mı bunları söylüyor’ sorusunu soruyorlardı. Tam anlamıyla bir şaşkınlık, ne yapacağını bilememe hali vardı. Aslında yaşanan duygu halini dün İhsan Kalkavan ‘Abimle, kardeşim arasında kaldım’ diyerek bir kez daha özetledi.Özgüven zehirlenmesi yaşayan Gülen hareketi Erdoğan’la savaşı kazanacağını düşündü. Bu duygu hali öylesine ağır basıyordu ki Erdoğan’ın yerel seçimi kaybedeceğini, cumhurbaşkanı seçilemeyeceğini hatta ülkeyi terk edeceğine inanıyorlardı. O dönemde yapılan iyi niyetli tüm uyarıları nobranlıkla karşılayıp AK Partinin bölüneceğini ve Erdoğan’ın tasfiye edileceğini söylüyorlardı. Erdoğan’la savaşı kazanmak için tabana CHP’ye oy verdirildi.Yapılan tüm uyarıları alaycı bir üslupla dinliyormuş gibi gözüküp hedefe odaklandılar. Hiç kimse Gülen hareketini bilmezken takip edip analizler yazan Ruşen Çakır’ın o dönemde yaptığı ‘Denizin ortasında gemileri yakma’ metaforunu görmezden geldiler. Ali Bayramoğlu, Ahmet Taşgetiren gibi vicdanlı demokratları hatta hareketin içinde olan Hüseyin Gülerce’nin kritiklerini ellerinin tersiyle ittiler.Sonuçta ne oldu?Erdoğan ve siyasetle ilgili tüm tezleri yanlış çıktı. Olayın üzerinden bir yıl geçmeden hareket büyük yara aldı. Yazının başında anlatmaya çalıştığım şaşkın halk karar verdi. Hareketin maddi kayıplarını bir kenara bırakın. Bunlar telafi edilebilir. Ancak Gülen çok önem verdiği Anadolu insanı nezdinde güvenini ve masumiyetini kaybetti.Bir yılın sonunda hareket her şeyini kaybetme durumuyla karşı karşıya. Biran geriye yaslanın ve düşünün. Bir yılda bu kadar büyük yaralar alan bu yapı orta ve uzun vade de nelerle karşılaşacak. Olayın ilk günlerinde dediğimi tekrar söyleyeyim. Bu mesele artık Erdoğan-Gülen konusu olmaktan çıktı. Gülen hareketi artık ulusal güvenlik sorunudur. Sonuçta Türkiye Cumhuriyeti kararını verdi.Suikastçı hedefini ıskaladı. Bundan sonra suikastçının başına gelecekler belli. Darbe teşebbüsü başarısız oldu. Başarısız darbecilerin kaderi neyse Gülen hareketinin kaderi de o olacak. En başından beri istihbarat işlerine meraklı olan Fethullah Gülen, bir an düşünsün. Kendisini kim yanılttı?Olayın kaderi 20 Aralık’ta Tayyip Erdoğan meydana indiğinde belli olmuştu. Ancak görmek istemediler. Halen tabanı bir arada tutmak için farklı tezler ileri sürseler de Gülen hareketi Erdoğan’la girdiği iktidar savaşını kaybetti.

Devamını Oku

Muhalefetin umudu: Erdoğan -Davutoğlu krizi

2 Şubat 2015

Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül arasında kriz çıkarmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Cümleler hatta kelimeler cımbızla seçilerek iddialı analizler yapıldı. Abdullah Gül’e 7 yılda 17 defa parti kurdurdular. Üç ay arayla aynı haberler ısıtılıp servis edildi.Bunlar yetmedi Emine Erdoğan, Hayrunnisa Gül rekabeti devreye sokuldu. Ülkeye, hükümete ve partiye dair eşler üzerinden gelecek senaryoları yazdılar. Algı yönetimi amacıyla söylediklerine bir süre sonra kendileri de inandılar.Peki ne oldu? Tüm senaryoların asılsız olduğu anlaşıldı. Hayatın kendisi komplo teorilerini boşa çıkardı. Şimdi benzer bir kampanyayı Erdoğan-Davutoğlu için yapıyorlar. Erdoğan ile Davutoğlu’nu karşı karşıya getirmek için zihni sinir projeler devreye sokuyorlar. Geçmişte eşler üzerinden yürütülen tezviratlar şimdi danışmanlar üzerinden ısıtılıyor. Yine kelimeler seçiliyor, bağlamı farklı cümleler yan yana diziliyor ve büyük politik değerlendirmeler yapılıyor.AK Parti’yi bölme sonuç verir mi?Muhalefet partilerinin gündemini Erdoğan - Davutoğlu ayrışması oluşturuyor. Kendi projelerini topluma anlatmak yerine Başbakan ile Cumhurbaşkanı arasında sorun çıksın istiyorlar. Kriz çıksın çünkü kendi başlarına iktidara gelemeyeceklerini düşünüyorlar. Darbe teşebbüsleri, kapatma, e - muhtıra, 17 / 25 Aralık girişimleri sonuçsuz kalınca yeniden AK Parti’yi bölme girişimlerini devreye koydular.Muhalefetin stratejisi iktidar olmak değil, AK Parti’yi bölmek. Hükümet partisini parçalamadan iktidar olamayacaklarını düşünüyorlar. Bunun için de ellerine ne geçerse kullanıyorlar. Son argümanları Erdoğan ile Davutoğlu arasında olduğunu varsaydıkları başkanlık meselesindeki yorum farkı. Kendileri açısından kısa vadede tutarlı gibi gözükse de uzun vadede tersine işleyen bir yapı oluşuyor. Muhalefetin bu stratejisi örtülü bir özgüven eksikliği taşıyor.Vaatlerine, söylemine, hayallerine ve son tahlilde kendine güvenmeyen muhalefet umudunu hükümet partisinin hata yapmasına bağlıyor. Halk bu içselleştirilmiş mağlubiyet hissini sezgisel olarak görüyor ve muhalefete gitmiyor. Doğal olarak her seçimde aynı sonuç ortaya çıkıyor. Bu bir anlamda koşulları değiştirilmeyen deneyde aynı sonucun alınmasına benziyor.Komplo teorileri Erdoğan’ı güçlendirdiSeçime çok az süre kalmasına rağmen muhalefette hala ciddi bir hareket görünmüyor. HDP dışında toplumda konuşulan bir parti yok. Durum böyle olunca sürpriz beklenmiyor. Muhalefet 2007’de Tayyip Erdoğan’ı cumhurbaşkanı seçtirmemenin yarattığı politik sonucu hala anlamak istemiyor. Geldiğimiz noktada mesele kişiler değil. Artık o nokta çoktan aşıldı.Mevcut anayasaya göre halkın oyuyla seçilen cumhurbaşkanı fiilen yarı başkan demek. Muhalefetin önünde iki yol var. Birincisi mevcut durumu devam ettirerek, Erdoğan’ın 82 Anayasası’nın kendisine verdiği yetkilerle defacto ülkeyi yönetmesini seyretmek. İkincisi ise sistemi değiştirip eşit şartlarda yeni bir yarışa girmek. Bunun yolu da paradigmalarını değiştirmelerinden geçiyor.Erdoğan ve Gül üzerinden geliştirilen teoriler sonuca ulaşmadı. Hatta tersine bir süreç yaşandı. Tüm yatırımını bu ayrışma üzerine yapan muhalefet iki genel, iki yerel ve cumhurbaşkanlığı seçiminde büyük yenilgi aldı. AK Parti oylarını her seçimde artırdı. Erdoğan’ın liderliği pekişti.Nasıl ki Erdoğan-Gül senaryoları işe yaramadı Erdoğan - Davutoğlu komplolarından da sonuç alınamaz. Şimdiden uyaralım...

Devamını Oku