Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül arasında kriz çıkarmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Cümleler hatta kelimeler cımbızla seçilerek iddialı analizler yapıldı. Abdullah Gül’e 7 yılda 17 defa parti kurdurdular. Üç ay arayla aynı haberler ısıtılıp servis edildi.
Bunlar yetmedi Emine Erdoğan, Hayrunnisa Gül rekabeti devreye sokuldu. Ülkeye, hükümete ve partiye dair eşler üzerinden gelecek senaryoları yazdılar. Algı yönetimi amacıyla söylediklerine bir süre sonra kendileri de inandılar.
Peki ne oldu? Tüm senaryoların asılsız olduğu anlaşıldı. Hayatın kendisi komplo teorilerini boşa çıkardı. Şimdi benzer bir kampanyayı Erdoğan-Davutoğlu için yapıyorlar. Erdoğan ile Davutoğlu’nu karşı karşıya getirmek için zihni sinir projeler devreye sokuyorlar. Geçmişte eşler üzerinden yürütülen tezviratlar şimdi danışmanlar üzerinden ısıtılıyor. Yine kelimeler seçiliyor, bağlamı farklı cümleler yan yana diziliyor ve büyük politik değerlendirmeler yapılıyor.
AK Parti’yi bölme sonuç verir mi?
Muhalefet partilerinin gündemini Erdoğan - Davutoğlu ayrışması oluşturuyor. Kendi projelerini topluma anlatmak yerine Başbakan ile Cumhurbaşkanı arasında sorun çıksın istiyorlar. Kriz çıksın çünkü kendi başlarına iktidara gelemeyeceklerini düşünüyorlar. Darbe teşebbüsleri, kapatma, e - muhtıra, 17 / 25 Aralık girişimleri sonuçsuz kalınca yeniden AK Parti’yi bölme girişimlerini devreye koydular.
Muhalefetin stratejisi iktidar olmak değil, AK Parti’yi bölmek. Hükümet partisini parçalamadan iktidar olamayacaklarını düşünüyorlar. Bunun için de ellerine ne geçerse kullanıyorlar. Son argümanları Erdoğan ile Davutoğlu arasında olduğunu varsaydıkları başkanlık meselesindeki yorum farkı. Kendileri açısından kısa vadede tutarlı gibi gözükse de uzun vadede tersine işleyen bir yapı oluşuyor. Muhalefetin bu stratejisi örtülü bir özgüven eksikliği taşıyor.
Vaatlerine, söylemine, hayallerine ve son tahlilde kendine güvenmeyen muhalefet umudunu hükümet partisinin hata yapmasına bağlıyor. Halk bu içselleştirilmiş mağlubiyet hissini sezgisel olarak görüyor ve muhalefete gitmiyor. Doğal olarak her seçimde aynı sonuç ortaya çıkıyor. Bu bir anlamda koşulları değiştirilmeyen deneyde aynı sonucun alınmasına benziyor.
Komplo teorileri Erdoğan’ı güçlendirdi
Seçime çok az süre kalmasına rağmen muhalefette hala ciddi bir hareket görünmüyor. HDP dışında toplumda konuşulan bir parti yok. Durum böyle olunca sürpriz beklenmiyor. Muhalefet 2007’de Tayyip Erdoğan’ı cumhurbaşkanı seçtirmemenin yarattığı politik sonucu hala anlamak istemiyor. Geldiğimiz noktada mesele kişiler değil. Artık o nokta çoktan aşıldı.
Mevcut anayasaya göre halkın oyuyla seçilen cumhurbaşkanı fiilen yarı başkan demek. Muhalefetin önünde iki yol var. Birincisi mevcut durumu devam ettirerek, Erdoğan’ın 82 Anayasası’nın kendisine verdiği yetkilerle defacto ülkeyi yönetmesini seyretmek. İkincisi ise sistemi değiştirip eşit şartlarda yeni bir yarışa girmek. Bunun yolu da paradigmalarını değiştirmelerinden geçiyor.
Erdoğan ve Gül üzerinden geliştirilen teoriler sonuca ulaşmadı. Hatta tersine bir süreç yaşandı. Tüm yatırımını bu ayrışma üzerine yapan muhalefet iki genel, iki yerel ve cumhurbaşkanlığı seçiminde büyük yenilgi aldı. AK Parti oylarını her seçimde artırdı. Erdoğan’ın liderliği pekişti.
Nasıl ki Erdoğan-Gül senaryoları işe yaramadı Erdoğan - Davutoğlu komplolarından da sonuç alınamaz. Şimdiden uyaralım...