Duymuyorlar, görmüyorlar, düşünmüyorlar. Bir kez olsun neden böyle oldu diye sormuyorlar. Sanki idrakları bağlanmış. Son bir yılda yaşananları bakınca insan gerçekten hayret ediyor. Doğrusu kendi kendime adıma düşünüyorum, tartışıyorum, anlamaya çalışıyorum. Fakat çözemiyorum...
Daha önce de yazdım. Henüz 25 Aralık olmamıştı. 17 Aralık’tan üç gün sonra Tayyip Erdoğan’ın Samsun, Ordu, Giresun mitinglerini izlemek için alandaydım. Tayyip Erdoğan’ın Ordu’da akşam karanlığında yaptığı mitingde 20 bine yakın insan vardı. Sokaktaki esnafın, meydandaki insanların, çarşıdaki tüccarın gözünde şaşkınlık vardı. İnsanlar yaşananları anlamaya çalışıyordu.
Sokak ayaktaydı. Duygusal bir atmosfer vardı. Bir tarafta sevdikleri, paralarını, çocuklarını hatta umutlarını verdikleri Gülen vardı. Diğer tarafta hayallerini paylaştıkları Tayyip Erdoğan vardı. Çarşıda konuştuğum insanlar yaşananın kötü bir rüya olmasını istediklerini ve uyanıp bu kabusun bitmesini istediklerini belirtiyorlardı.
Özgüven zehirlenmesi yaşandı
Erdoğan’ın Karadeniz gezisi Gülen’in bedduasına (kendisi mülaane diyor) denk gelmişti. Yolumu çeviren insanlar ‘Hocam izlediğimiz görüntü gerçek mi? Hakikaten Fethullah Hoca mı bunları söylüyor’ sorusunu soruyorlardı. Tam anlamıyla bir şaşkınlık, ne yapacağını bilememe hali vardı. Aslında yaşanan duygu halini dün İhsan Kalkavan ‘Abimle, kardeşim arasında kaldım’ diyerek bir kez daha özetledi.
Özgüven zehirlenmesi yaşayan Gülen hareketi Erdoğan’la savaşı kazanacağını düşündü. Bu duygu hali öylesine ağır basıyordu ki Erdoğan’ın yerel seçimi kaybedeceğini, cumhurbaşkanı seçilemeyeceğini hatta ülkeyi terk edeceğine inanıyorlardı. O dönemde yapılan iyi niyetli tüm uyarıları nobranlıkla karşılayıp AK Partinin bölüneceğini ve Erdoğan’ın tasfiye edileceğini söylüyorlardı. Erdoğan’la savaşı kazanmak için tabana CHP’ye oy verdirildi.
Yapılan tüm uyarıları alaycı bir üslupla dinliyormuş gibi gözüküp hedefe odaklandılar. Hiç kimse Gülen hareketini bilmezken takip edip analizler yazan Ruşen Çakır’ın o dönemde yaptığı ‘Denizin ortasında gemileri yakma’ metaforunu görmezden geldiler. Ali Bayramoğlu, Ahmet Taşgetiren gibi vicdanlı demokratları hatta hareketin içinde olan Hüseyin Gülerce’nin kritiklerini ellerinin tersiyle ittiler.
Sonuçta ne oldu?
Erdoğan ve siyasetle ilgili tüm tezleri yanlış çıktı. Olayın üzerinden bir yıl geçmeden hareket büyük yara aldı. Yazının başında anlatmaya çalıştığım şaşkın halk karar verdi. Hareketin maddi kayıplarını bir kenara bırakın. Bunlar telafi edilebilir. Ancak Gülen çok önem verdiği Anadolu insanı nezdinde güvenini ve masumiyetini kaybetti.
Bir yılın sonunda hareket her şeyini kaybetme durumuyla karşı karşıya. Biran geriye yaslanın ve düşünün. Bir yılda bu kadar büyük yaralar alan bu yapı orta ve uzun vade de nelerle karşılaşacak. Olayın ilk günlerinde dediğimi tekrar söyleyeyim. Bu mesele artık Erdoğan-Gülen konusu olmaktan çıktı. Gülen hareketi artık ulusal güvenlik sorunudur. Sonuçta Türkiye Cumhuriyeti kararını verdi.
Suikastçı hedefini ıskaladı. Bundan sonra suikastçının başına gelecekler belli. Darbe teşebbüsü başarısız oldu. Başarısız darbecilerin kaderi neyse Gülen hareketinin kaderi de o olacak. En başından beri istihbarat işlerine meraklı olan Fethullah Gülen, bir an düşünsün. Kendisini kim yanılttı?
Olayın kaderi 20 Aralık’ta Tayyip Erdoğan meydana indiğinde belli olmuştu. Ancak görmek istemediler. Halen tabanı bir arada tutmak için farklı tezler ileri sürseler de Gülen hareketi Erdoğan’la girdiği iktidar savaşını kaybetti.