Başbakan Ahmet Davutoğlu seçim kampanyasını Kayseri’de başlattı. Sembollerle dolu ziyaret bir anlamda yeni dönemin politik kodlarını taşıyor. Bilindiği gibi Davutoğlu sürekli metaforlar ve simgelerle konuşuyor. Kayseri’de pencerelere, yol kenarlarına çıkmış insanlar tarafından karşılanan Başbakan şehirdeki ilk ziyaretini Seyyid Burhaneddin Türbesine yaptı.Seyyid Burhaneddin, Mevlana’nın hocalığını yapmış bir isim. Hoca Burhaneddin onbirinci yüzyılda Anadolu’nun İslamlaşmasını sağlayan ‘kolonizatör Türk dervişlerinden’. Kayseri’nin bazı özellikleri Davutoğlu’nun vurguladığı ‘ihya ve inşaa’ sembolizmiyle örtüşüyor.Son tahlilde romantik bir Türkiye milliyetçisi olan Davutoğlu için bu ziyaret önemliydi ve Kayseri programına önce Seyyid Burhaneddin’in makamında dua ederek başladı. Kayseri, AK Partinin kalesi. Onun için meydandaki kalabalık üzerinden bir politik analiz yapmamak lazım.Davutoğlu’nun iki tarz-ı siyaseti!Kayseri günümüzde Türk - İslam sentezinin rol modeli konumunda. Orta Anadolu asabiyesinin karakteristiklerini bünyesinde barındıran şehir ‘muhafazakar - milliyetçi - kalkınmacı’ kimliğiyle öncü özelliği taşıyor.Kayseri organize sanayi bölgeleri, şehircilikte kat ettiği mesafe, dindar kimliği, Anadolu ulularını bünyesinde barındırması ve dünyaya açık yüzüyle Davutoğlu’nun hayalindeki şehri temsil ediyor. Yer yer bir siyasetçiden ziyade edebiyatçı edasıyla yaptığı konuşmasında buna özel vurgu yaptı. Davutoğlu’nun deklare edilmemiş ‘pergel siyasetinin’ sabit ayağını Kayseri, Konya, Çorum’un derin ‘muhafazakar / milliyetçi’sosyolojik hattı oluşturuyor. Pergelin serbest ayağındaysa açılım süreci başta olmak üzere demokratikleşme reformları ve özgürlükler var.Erken seçim olacak mı?Erken seçim olup olmayacağını zaman gösterecek ancak hükümette erken seçim havası yok. Bununla birlikte Başbakan seçim startını şimdiden verdi. Davutoğlu, il gezileriyle seçim öncesi Anadolu’yu iki defa turlamış olacak. Hafta sonu Afyon kampında seçim stratejisi konuşulacak. Başbakan ilk kampını ve ilk istişare toplantısını yapacak.Davutoğlu, il kongrelerine bizzat katılmak suretiyle teşkilatla tanışacak. Yeni dönemin kadrosunu ve teşkilatlarını bizzate kendi eliyle kurmuş olacak. İl başkanları toplantısı ilk defa Anadoluya götürülerek taşraya farklı bir dinamiz getirilecek.Ahmet Davutoğlu, Erdoğan sonrasında Başbakanlığı devir alarak çok zor bir işe soyundu. Ne yaparsa yapsın, ne söylerse söylesin Erdoğan’la karşılaştırılacak. Bu süreçte Yalçın Akdoğan’ın siyasi hafıza işlevi üstlenerek sorumluluk alması büyük şans. Bir anlamda Akdoğan hükümette politik çıpa vazifesi görüyor.Davutoğlu gezerek ne yapmaya çalışıyor?1. Başbakan olur olmaz başlattığı ziyaretlerle seçim öncesi meydanlara ısınma pratiği yapıyor.2. Erdoğan sonrası dönemde sahada durarak teşkilatların motivasyonunu yüksek tutmaya çalışıyor.3. Dışişlerinden sonra halka giderek milletle aracısız ve sahici bir ilişki kurmak istiyor4. Erdoğan sonrası dönemin test sürüşünü yapıp, kontrollü geçişin adımlarını atıyor.5. Erdoğan’ın ‘karizma/çalışma’ denklemine karşı ‘kadro/çalışma’ stratejisini sınıyor.6. Erdoğan sonrası dönemi sahada geçirerek yeni dönemin teşkilatını kuruyor.7. Sorunları Ankara’dan dinlemeyi değil, yerinde görüp çözmeyi planlıyor.8. Seçim öncesi alana çıkarak psikolojik üstünlüğü ele geçirmeyi amaçlıyor.9. Yeni dönemin hedeflerini halka anlatıp, milleti denkleme dahil etmek istiyor.Davutoğlu yeni dönemde kitleleri toplayacak ‘yeni bir hikaye’nin arayışını yapıyor.
ANAR, kurulduğu günden bu yana AK Parti için araştırmalar yapan bir şirket. Sadece anket yapmıyor aynı zamanda strateji ekibi için bilgi üretiyor. İbrahim Uslu, zihni açık, mutedil bir sosyal bilimci ve seçmen davranışı üzerine çalışıyor. ANAR’ın patronu İbrahim Uslu’yla bu defa farklı bir sohbet yaptık. Uslu, AK Partinin içini iyi bilen isimlerden ancak biz kendisiyle muhalefet cephesini konuştuk. İşte o söyleşinin satırbaşları...Size göre CHP nerede hata yapıyor?Muhalefetin en büyük hatası edilgenliği. Beğenelim veya beğenmeyelim hükümet partisi plan yapıyor, oyun kuruyor, revizyon gerekiyorsa politikalarında revizyon yapıyor. Bu anlamda AK Parti proaktif bir siyaset yürütüyor. Muhalefet ise kendisini AK Parti’nin karşısında konumlandırıyor. AK parti ne derse desin tersini söyleyerek politika yaptığını sanıyor. Seçmen edilgene oy vermiyor. Seçmen proaktife, oyun kurana ve çalışana oy veriyor. Dünyanın hiç bir yerinde seçmen sadece hükümetin karşısında yer aldığı için bir partiye oy vermez. Bu tutumu devam ettiği sürece CHP’nin oyu değişmez.‘CHP yüz nakli yapıyor’CHP’nin oyu neden değişmez?CHP’nin oyunu artırması için bana bir tek neden söyleyiniz. CHP’nin oyu niye değişsin ki?Niye değişmesin ki?Düşünün suyun kaynama noktasıyla ilgili bir deney yapıyoruz. Suyu koyduğunuz kap aynı, ısı aynı, su aynı, basınç aynı, rakım aynı. Tabii ki sonuç değişmez. Şartlar aynı kaldığı sürece suyun kaynama noktası asla değişmeyecek. Siz hiçbir parametrenizi değiştirmiyorsunuz sonucun değişmesini bekliyorsunuz. Politik denklem değişmediği sürece sonuç değişmez.Kurultayda yeni bir yönetim kuruldu, Bekaroğlu geldi. Bunlar denklemi değiştirmez mi?Hayır değiştirmez. CHP, sadece yüz nakli yapıyor. Partide yüzler değişiyor ama onun dışında her şey aynı. Yeni isimlerin gelmesi, yeni bir vitrin kurulması olumlu adımlar. Ancak CHP’deki temel problem ‘altı ok’tan kaynaklanıyor.Bu yargıya nereden varıyorsunuz?CHP altı ok ideolojiyle ne kadar oy alır bunu test etti. Sonuç değişmiyor. Altı ok ideolojisini değiştirmeden vitrin değiştirerek partinizi rakibinize benzetmeye çalışıyorsunuz. Rakibinize benzeyerek ondan oy çalmaya çalışıyorsunuz. Aslı dururken seçmen neden çakmasına oy versin.CHP aktör transfer ettiğinde ‘yüz nakli yapıyor’ diyorsunuz, siyaset değişikliğine gittiğinde ‘rakibini taklit ediyor’ diyorsunuz. Burada bir çelişki yok mu?Çelişki yok. CHP’nin solcu bir parti olması gerekiyor. Türkiye’nin ihtiyacı olan çağdaş bir sosyal demokrat parti. Muhafazakar bir partiye dönüşerek muhafazakarlardan oy alması mümkün değil. Bu yanlış strateji. CHP sağcılaşarak değil, solculaşarak oyunu artırabilir.‘Bekaroğlu’nun oyu belli’Bahsettiğiniz tüm bu değişiklikleri yaptığında CHP ne kadar oy alır?Bunu yaşayarak görmek lazım. Bilinen ezberlerin aksine seçmen ideolojik değil, rasyonel tercihlerle hareket ediyor. AK Parti hata yaptığında bu seçmen desteğini çekebiliyor. Somut örnek için 2009 yerel seçimlerine bakılabilir.CHP’ye dönersek...CHP siyasal vokabülerisini değiştirmek yerine transfer ettiği isimlerin kişisel popülaritesinden faydalanmak istiyor. Bekaroğlu, yerel seçimde aday oldu. Aldığı oy belli. CHP’ye katkısı da ancak yerel seçimde aldığı oy kadar olacaktır. CHP kendini değiştirmeden oy alamaz. , Almanya’da sosyal demokratlar, muhafazakarlardan iktidarı nasıl aldılar irdelesinler.‘MHP korkutmaktan vazgeçmeli’MHP’ye gelirsek, MHP’nin durumunu nasıl görüyorsunuz?MHP’nin durumu biraz daha farklı. MHP toplumsal korkular üzerinden politika yapıyor. Sadece komünizm korkusu, bölünme korkusuyla siyaset yaparsanız alacağınız oy bellidir. Temel argümantasyonunuz ülke bölünecek bana oy veriniz olunca fazla bir yol almanız zor. MHP tehlikeler üzerinden toplumu korkutarak siyaset yapmaktan vazgeçmeli. Bunun dışında başka şeyler vaat edebilmeli. Toplum MHP’nin ekonomi politikalarını bilmiyor. MHP özelleştirmeye karşı çıkıyor. Ama bunun ne getireceğini söylemiyor. İstihdam sorunu, KOBİ meselesi, ihracat, kalkınma, enflasyon, AB meselelerinde ne yapacağını topluma anlatamıyor.HDP bindiği dalı kestiHDP’ye gelirsek, HDP analiz nedir?HDP, Kobani olaylarıyla bindiği dalı kesti. Bizim ölçümlemelerimizde HDP’nin oyu şiddetin arttığı dönemlerde değil, Türkiyelileşme vizyonuyla hareket ettiği ve pozitif zamanlarda artıyor. HDP’nin kuruluş paradigması doğruydu. Bu cumhurbaşkanlığı seçiminde test edildi ve başarılı oldu. Kobani eylemleri maalesef HDP’yi takip eden bir kabus olacak.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Dolmabahçe’de akil heyeti dinledikten sonra bir değerlendirme konuşması yaptı. Kürt sorununu izleyen bir akademisyen olarak bir başbakandan ilk defa bu netlikte sözler duydum. Çok ilginçti ve hayretler içinde dinledim. Davutoğlu, yaptığı sorunu ve geçmiş süreçleri ne kadar yakından izlediğini ortaya koydu.HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ve HDP heyetiyle yaptığı görüşmelerin detaylarını açık yüreklilikle anlattı. Hükümet kurulduktan sonra Demirtaş’la görüştüklerini ‘yol haritası üzerinde mutabakata vardıklarını’ dile getirdi. Davutoğlu ‘Öcalan’dan gelen metnin, Kandil ve HDP tarafından kabul edildiğini, bu mutabakatı bir de HDP heyetiyle yüz yüze konuşmak için bir araya geldiklerini ve her konuda anlaştıklarını’ belirtti. Davutoğlu varılan mutabakata bağlı olarak ‘yol kesemler, vergi adı altında haraç almalar, vatandaşları yargılama adı altında hukuksuz eylemlere son verileceğini’ ifade derken ‘6-8 Ekim olaylarında tam tersi bir durumun yaşandığını’ söyledi.‘Öcalan durdurmadı’Başbakan Davutoğlu, ‘HDP Eşbaşkanı ve heyetle samimi ortamda görüşmelerine ve çözüm sürecinin geleceği, Kobani meselesinde mutabakata varmalarına rağmen Demirtaş’ın eylem çağrısının kendilerinde ciddi bir güven bunalımı yarattığını’ belirtti. Davutoğlu, bayramın üçüncü günü yaşanan olayların ‘Öcalan çağrısı ya da güvenlik güçlerinin tedbirleri sayesinde değil, toplumsal sağduyu ve çözüm süreci psikolojisinin galip gelmesi sonucunda sona erdiğini’ ifade etti.Davutoğlu, ‘yol haritası üzerinde anlaştıktan sonra yaşanan olaylara bakıp çözüm sürecini ve görüşmeleri sorgulamaya başladığını’ dile getirirken ‘örgütün çözümden rahatsız olduğunu belirtti. Geçmişte 2009 demokratik açılım süreci dahil olmak üzere Oslo’da çözüme yaklaşıldığı anda çözümden rahatsız olan dış güçlerin ve PKK’nın süreci sabote ettiğini’ söyledi.‘İmralı sürecini tercih ederiz’Oslo sürecine dair ilginç anekdotlar anlatan Başbakan, Oslo’da yabancı heyetler üzerinden örgütle görüşmeler yaptıklarını bundan rahatsız olduğunu ifade ederken ‘İmralı’da Öcalan’la görüşmeyi Oslo sürecine tercih ettiğini’ vurguladı. Davutoğlu ‘örgütün Oslo sürecinde şu adımı atarsanız, çekilme dahil tüm adımları atarız dediğini ancak geçen dört yılda Oslo’da görüşülen tüm konuların çözülmesine karşın örgütün yine verdiği sözleri tutmadığını’ belirtti.Davutoğlu, örgütün Gezi olayları sonrası ve 17-25 Aralık sürecinde’ hükümet galiba gidecek’ hesabı içine girdiğini ve geri çekilme dahil, mutabakatlara uymadığının altını çizdi.‘Bütün bu yaşananların sonunda örgütün çözümden rahatsız olduğunu, süreci bölgede bir tahakküm aracı olarak gördüğünü ve kendilerinin buna asla izin vermeyeceklerinin’ altını çizdi. Çözüm sürecinin alternatifinin kamu düzenini bozmak olmadığını söyleyen Davutoğlu ‘Hükümetin yol haritasının net olduğunu, HDP’nin Kandil’den gelmesiyle son kararın verileceğini ve örgütün verdiği sözleri tutması durumunda üçüncü göz dahil tüm adımları hızla atacaklarını’ ifade etti.Süreç şeffaflaşıyor!Başbakan Davutoğlu, Kobani’deki IŞİD mevzilerinin bombalanması konusunda koalisyon ülkeleriyle temas halinde olduklarını ve Kobani’ye pek çok yardımda bulunduklarını söyledi. Bu yardımların HDP’lilerin de bildiğini söylerken ‘Erbil’e IŞİD güçlerinin yaklaşmasıyla ABD Dışişleri Bakanı Kerry ile telefonda görüştüklerini ve Erbil’e koalisyon güçlerinin yardım etmesini istediklerini’ söyledi... Hiçbir başbakan şimdiye kadar örgütle görüşmelerini ve varılan mutabakatları bu açıklıkla anlatmamıştı. Anlaşılan o ki Başbakan Davutoğlu, bundan sonra sürecin daha şeffaf ve topluma mal edilerek yürütülmesini arzuluyor. Dolmabahçe toplantısı da bunun ilk adımı oldu. Hükümetin, örgüt üzerinde güvenlik yaptırımları kadar yeni süreçte toplumsal meşruiyet cihazını da kullanacağı görülüyor.
Çözüm süreci kapsamında Başbakan Ahmet Davutoğlu ve hükümet üyeleriyle Dolmabahçe’de bir araya gelen ‘Akil İnsan Heyeti’, Öcalan’ın cezaevi koşullarının iyileştirilmesi de dahil 10 talep iletti.Dolmabahçe’de ilk kez 4 Nisan 2013’te toplanan ‘Akil İnsanlar’ on sekiz ay sonra tekrar bir araya geldi. ‘Birinci Dolmabahçe buluşması’, muhataplık sorununun aşıldığı, Öcalan’ın 21 Mart’ta ‘silahlar sussun, fikirler konuşsun’ dediği, umudun yükseldiği ve PKK’nın yurt dışına çekilme talebinin gündeme geldiği pozitif bir atmosferde yapıldı. Dünkü toplantı ise görece sürecin zorda olduğu bir havada gerçekleşti.Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun konuşmasıyla toplantı başladı. Davutoğlu’nun, bir saat süren konuşması başarılıydı. Konuşmaya bir bütün olarak bakıldığında Davutoğlu, konuya hakim ve özgüvenliydi. Bir anlamda Davutoğlu süreçle, akil insanlarla ve toplumla cesur bir yüzleşme yaptı.‘Demokratikleşme ve süreç devam edecek’Başbakan Davutoğlu, konuşmasının önemli bir kısmını ‘tekelci kapitalist modernite ve kürselleşme’ eleştirisine ayırmıştı. Sıkça ifade ettiği ‘tarihdaşlık/vatandaşlık’ kavramlarına vurgu yaptı. Benzer bir felsefi okumanın Öcalan’ın kitaplarında olduğunu belirtmek lazım. Davutoğlu, üç önemli hedefleri olduğunu söyledi.1 . Süreç ve demokratikleşme adımları kararlılıkla devam edecek. 2 . Çözüm süreci kamu düzenin alternatifi değil. 3 . Çözüm süreci konjonktürel bir konu değildir...Davutoğlu, ‘örgütün geri çekilme dahil verdiği sözleri tutmadığını’ ifade ederken ‘Kobani’nin kaderiyle Suruç’un kaderinin aynı olduğunu’ ilk defa ifade etti. Başbakan, ‘Türkiye’nin Sykes-Picot’un bekçiliğini yapmayacağını ve bölgede yeni düzenin barışla veya savaşla ’ olacağını söyledi.‘Puslu havayı birlikte dağıtalım’Hükümet kanadında farklı kesimleri dinleme tavrı belirgin hal alırken Davutoğlu heyete “Puslu havayı sizinle dağıtmak istiyoruz” dedi. Başbakan, süreçte atılan adımları sıralarken ‘Demokratik Açılım’ ve ‘Oslo Süreci’nden gerekli dersleri çıkardıklarını ifade etti.‘Devrim mahiyetinde adım’Davutoğlu, konuşması sırasında salonda heyet üyelerine “Çok yoğun çabalar gösterdiniz size minnettarız” diye seslendi ve hazırladıkları raporların raflara kaldırılmadığını belirterek şöyle devam etti: “60 bin vatandaşımızla yüz yüze görüşmeler yaptınız. İnsanlık adına da teşekkür borçlu olduğumuzu düşünüyorum. Son gelişmeler olmasaydı da sizinle bir araya gelecektik. Bir araya gelişimiz konjonktürle bir gelişmenin sonucu da değildir. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Demokratikleşme paketinde sizin teklif ettiğiniz bir çok unsur yer aldı. Ama devrim mahiyetinde bence atılan en önemli adım, yine sizlerin hemen hemen her bölgede ki raporda benim gördüğüm ve talebiniz olan ve bu çözüm sürecinin tarafları olan aktörlerinde dile getirdiği yasal çerçevenin çözüm sürecine sağlanması olmuştur. Artık çözüm süreci Türk hukuk sisteminin bir parçası ve yasama kudretiyle Bakanlar Kurulu’nu da bağlayan bir temel esas halini almıştır.Akiller hükümetten ne istedi?1. Her durumda ‘çatışmasızlığın devam etmesi’ gerektiği belirtildi.2. Öcalan’la görüşme çeşitliliği sağlanması dile getirildi.3. Akil insanlar heyetinin yeniden yapılandırılarak devam etmesi talep edildi4. Süreci izlemek üzere ‘3. Göz’ kurulması gerektiğinin altı çizildi 5. Tarafların ve özellikle hükümetin dilini değiştirmesi gerektiği dile getirildi6. Toplumsal desteği güçlendirecek adımlar atılması belirtildi7. Öcalan’ın cezaevi şartları iyileştirilmesi ifade edildi8. Sürece yeni bir ivme verilmesi için parlamentonun devreye sokulması söylendi9. Şiddet olaylarına karşı kamu düzeninin sağlanması ve bölgede hukukun tesis edilmesi vurgulandı10. Süreci hızlandıracak yeni ve sivil aygıtların devreye sokulması istendi.Neler konuşuldu?1 Televizyonlarda, sokakta ne konuşuluyorsa toplantıda da onlar konuşuldu.2 Konuşmaların gündemi son yaşanan şiddet olayları ve toplumsal infialdi.3 Son olayların Anadolu’da derin kaygıların tetiklediği ifade edildi.4 Birinci toplantıda umut konuşulurken bu defa kaygı ve endişeler öne çıktı.5 Önceki toplantıya göre salonda heyecan görece daha düşüktü.6 Söz alanların çoğu Öcalan’la ve hatta Kandil’le görüşülmesi gerektiğini iletti7 Toplantıya Rojava ve Kobani damga vurdu. Hemen her söz Rojava’yla başladı.8 Hükümet politikalarının doğru olduğunu da HDP’nin yanlış yapmadığını söyleyenler oldu.9 Katılımcılar ve konuşmalarda karamsarlık, hükümette umut vardı. 10 Akillerin konuşmaları öyle noktaya geldi ki hükümet üyeleri heyeti süreç konusunda ikna çabasına girdi.Hakan Fidan toplantıda yoktuYeni Dolmabahçe buluşmasına Hükümet ağır toplarıyla katıldı. Bülent Arınç, Yalçın Akdoğan, Beşir Atalay, Efkan Ala, Ömer Çelik, Bekir Bozdağ, Mehmet Şimşek, Cevdet Yılmaz, Mevlüt Çavuşoğlu’un yanı sıra Grup Başkanvekilleri Mahir Ünal ve Öznur Çalık katıldı. Hükümet toplantıya bir meydan okuma halinde katılırken konuya verdiği önemi gösterdi.Birinci toplantıya katılan MİT Müsteşarı Hakan Fidan dün yoktu. Sürece birinci elden tanıklık eden Hakan Fidan’ın toplantıya katılmaması ilginçti. Onun yerine Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu vardı. Dervişoğlu’nun beş yıldır MİT adına kapalı devre yürüttüğü çalışmaları bundan sonra açıktan yürüteceği anlaşılıyor. Son dönemde Öcalan’la sık görüşen Dervişoğlu toplantıda sürekli not alırken tek kelime konuşmaması ironik bir durum oluşturdu. Yeni görev dağılımında Fidan’ın bir adım geri duracağı görülürken sürecin toplumsal ayağının güçlendirileceği, şeffaf yürütüleceği anlamına geliyor. Bu isimlerin yanında Başbakan Davutoğlu’nun başdanışmanlığını yapan Taha Özhan, Hatem Ete, Ertan Aydın, Adalet Bakanı yüksek müşaviri Adnan Boynukara ve KDGM yardımcısı Emrah Beriş gibi Kürt sorununu ve sürecin perde arkasını bilen isimlerin olması önemliydi.NOT: Bu yazı yazıldığında henüz konuşmalar bitmemiş ve Başbakan son konuşmasını yapmamıştı.
Türkiye son on günde büyük bir türbülans yaşadı. Bir anlamda çözüm süreci yeni bir testten geçti. Ancak kriz başarılı bir diplomasiyle atlatıldı. Son yaşananlar hükümetle Kürt siyaseti arasındaki GÜVEN eksikliğinden doğdu. Şimdi yeni bir okumayla bu krizin aşılması ve sürecin yeniden yapılandırılması gerekiyor.Türkiye bugünlere çok zor geldi. Ülke büyük bedeller ödedi. Kırk bin insan hayatını kaybetti. 350 milyar dolar harcandı. 3 bin 500 yerleşim yeri boşaltıldı. 5 bin faili meçhul cinayet işlendi.Çözüm arayışları neden başarılı olmadı?Otuz yıllık mücadele pratiği ‘mücadele-müzakere-mücadele’ parantezinde ilerledi. İlk ciddi müzakere 1993’te Cumhurbaşkanı Özal’la başladı. Ancak Özal’ın şüpheli bir şekilde hayatını kaybetmesi ve Bingöl’de 33 erin şehit edilmesi süreci sonlandırdı. Özal’ın vefatı önemli bir dönüm noktası olmakla birlikte devlet de PKK da henüz barışa hazır değildi.PKK, savaşarak devleti yenebileceğini; devlet ise şiddetle son isyanı bastırabileceğini düşünüyordu. Yaşanan görüş farkı ülkeyi kanlı boğazlaşmaya itti. Bugüne kadar devletle PKK arasında çok sayıda ‘görüşme/diyalog/müzakere’ arayışı oldu.1. 1993 Turgut Özal İnisiyatifi2. Mart 1995 Hikmet Çetin Diyalogu3. Haziran 1996 Necmettin Erbakan Tecrübesi4. 15 Şubat 1999 Ecevit iktidarı ve Atilla Uğur İnisiyatifi5. Temmuz 1999 Çevik Bir Denemesi6. 2005-2009 Emre Taner İnisiyatifi7. Mart 2009 Demokratik Açılım8. Nisan 2010 Oslo Süreci9. Ocak 2013 Çözüm SüreciSon savaş, son müzakere...Otuz yıllık arayış ‘MUHATAPLIK-GÜVEN-TAKVİM’ sorunları nedeniyle barışla sonuçlanmadı. PKK, Oslo sürecini DEVRİMCİ HALK SAVAŞIYLA bozarken buna barış öncesi son savaş denildi. Çözüm süreci bu dönemde başladı. Devrimci Halk Savaşı nasıl ki son savaştı, çözüm sürecinin de son müzakere arayışı olması gerekiyor.Çözüm sürecinde devrimci bir yaklaşımla MUHATAPLIK ve GÜVEN sorunu aşılırken bu defa TAKVİM problemi ortaya çıktı. Öcalan ve Kandil ‘daha hızlı hareket edilmesini’ isterken hükümet görece temkinli hareket etmeyi tercih etti. Kobani olayları ise GÜVEN bunalımını tetikledi.‘Heyete yeni rol verilecek’Hükümetin bundan sonra ne yapacağını Dolmabahçe toplantısı öncesi Başbakan Yardımcısı Doç. Dr. Yalçın Akdoğan’a sordum. Akdoğan, ‘hükümetin çözüm konusunda kararlılığını’ ortaya koydu. Akdoğan, ‘yeni hükümetin göreve başlamasıyla, yeni bir tablonun oluştuğunu ve akil insanların toplanması hususunda bir ihtiyacın doğduğunu’ belirtti.Zor zamanlarda, kritik görevler üstlenen Akdoğan, Dolmabahçe toplantısının ‘süreçle ilgili bir muhasebe yapmak maksadıyla planladıklarını’ söylerken ‘akil insanların görev süresi bitmişti ancak önümüzdeki dönemde yeni görevlerin olabileceğini ilk toplantıda söylemiştik’ diyerek akillerin duruma vaziyet etmesi noktasında bir toplumsal talep olduğunu dile getirdi.‘Kobani kaldıraç olarak kullanılıyor’Akdoğan, ‘hükümetin yol haritasını belirlediğini ve adım atacak tarafın Kandil olduğunu’ belirtirken ‘PKK’nın Kobani konusunu kaldıraç ya da tıkaç olarak kullanmak istediğinin’ altını çizdi.Akdoğan, detay vermese de ‘hükümetin Dolmabahçe’de heyete yeni bir rol verme yaklaşımı içinde olduğu ve süreci hızlandırma bağlamında yeni heyetlerin oluşturulacağı’ anlaşılıyor. Dolmabahçe toplantısıyla sürece yeni bir ivme verilirken HDP heyetinin Kandil’den dönmesiyle Öcalan karar odasına girecek. Son tahlilde gelişmeler üst üste konulduğunda önümüzdeki günlerde ‘iyi şeyler olmaya’ devam edecek.
Çözüm sürecinin yeni yol haritasına girmeden bir hususu belirtmek isterim. Süreç yolunda ilerlediğinde süreç üzerinden PR yapan siyasetçiler/gazeteciler/akademisyenler ve kanaat önderleri süreç zora girdiğinde ateşe benzin döküyorlar. Tam da bu iki yüzlü tavır sorununun çözümüne engel oluyor.Hükümet kanadından yapılmayan bazı eleştirilerin ‘kraldan çok kralcı’ bir tutumla bazı gazeteciler tarafından yapılmasını ayrıca not etmek lazım. HDP ile hükümet arasında acaba bu arkadaşların bilmediği başka bir hakikat olabilir mi? Bu arkadaşlara müzakere yürüttüğünüz muhatabınıza asgari saygı prensibini hatırlatmak isterim.Bazı isimler ‘düşük yoğunluklu savaş’ devam ederken bir kez olsun taraflara sağduyu çağrısı yapmazken bugün milliyetçi bir dille popülizm yapıyorlar.Hükümet ile HDP mutabakata vardıÖnce olağanüstü bir gelişme yaşanmazsa HDP heyetinin 21 Ekim Salı Öcalan’la görüşmeye gideceğini belirtelim. Sürecin kaderi aslında bu görüşmede belli olacak. Öcalan bu görüşmede ya tamam, ya devam diyecek. Öcalan’ın ne diyeceğini şimdiden söylemek için müneccim olmak lazım.Ancak Öcalan’ın önceki krizler karşısındaki tutumları dikkate alındığında sürecin yeniden yapılandırılarak yola devam edileceği anlaşılıyor. Tarafların ‘hasar tespiti’ yapıp, bir adım geri atacakları görülüyor. Bugün itibarıyla hükümet ile HDP arasında sürecin devamı konusunda tam bir mutabakat var.Sürecin diğer aktörü KCK’nın ise Öcalan’a göre pozisyonunu yeniden belirleyeceği anlaşılıyor. Son tahlilde Öcalan’ın, HDP’nin, hükümetin ve toplumun çözümün devamını istediği noktada Kandil’in aksini istemesi zor.Yeni yol haritasını Hakan Fidan yazdıHDP’ye teslim edilen yeni yol haritasını bizzat Hakan Fidan hazırladı. İçeriği sır gibi saklanan o taslağı şimdilik çok az kimse biliyor. HDP taslağı Kandil’le müzakere edip, onların cevabını İmralı’ya götürecek. Yani önümüzdeki günlerde yoğun bir trafik işleyecek.Hakan Fidan’ın hazırladığı yol haritasında hükümetin onayı bulunuyor. Bilindiği gibi Fidan ile Öcalan arasında takvim, içerik ve atılacak adımlar konusunda tam bir mutabakat ve sağlam bir güven var. Ancak zaman zaman bazı teknik sorunlar ve iletişim eksikliği nedeniyle bu diyalog zayıflıyor ve son olaylarda olduğu gibi ciddi sorunlar yaşanıyor.Hükümet ve HDP sözcüleri medya üzerinden birbirlerine sert mesajlar verse de geçmişte yaşananların aksine diyalog sürüyor. Yaşanan arka kapı diplomasisi bir anlamda sürecin sigortasını oluşturuyor.Krizi fırsata çevirmek!Churchill’in sözünde olduğu gibi ‘Karamsar her imkanda zorluk görür, iyimser biri ise her zorlukta bir imkan görür’. Taraflar son yaşananlardan gerekli dersi çıkarmışa benziyorlar. AK Parti iktidara geldiği 2002’den bu yana bu konuda çok sayıda adım attı. Hepsinden öte hiçbir siyasi partinin cesaret edemeyeceğini yapıp Öcalan’la müzakere başlattı.Demokratik Açılım ve Oslo süreçleri yaşandı, bu müzakerelerden gerekli dersler çıkarıldı. Hükümet, çözüm sürecinin alternatifinin Suriye benzeri bir iç savaş olduğunun farkında. Bu bağlamda sürecin sona ermesi, umudun bitmesi demek.Peki sürecin ön şartı haline gelen Kobani ne olacak? Ankara’daki son değerlendirmeler Kobani’nin düşmeyeceği ve sürecin yeniden yapılandırılarak devam edeceği yönünde.
Son günlerde yaşanan şiddet olayları yeni kaygıları tetikledi. Çözüm süreci bitti mi? Yeniden çatışmalar mı başlayacak? Eylemsizlik dönemi sona eriyor? Sorularını akıllara getirdi. Son bir hafta içinde taraflar ilk defa çok ciddi bir sorgulama içine girdiler. Son anda Öcalan devreye girmese bugün masa devrilmiş olacaktı. Peki bütün bunların anlamı ne? Ankara nerede hata yapıyor.Ankara frene, Kandil gaza basıyor: Hükümet doğru bir okuma, yanlış bir takvim yapıyor. Pek çok düzenleme yapmasına rağmen bunları zamanında hayata sokamaması beklenen faydayı sağlamıyor. Bölgede normalleşmesinin hızlanması yerine KCK’nin istediği gerilim yükseliyor.Hükümet ajandasını, yanlış bir stratejiyle ne Öcalan’a ne Kandil’e anlatabiliyor. Sürekli kriz durumu aktörlerde yorgunluğa yol açıp umudu tüketiyor. Meseleyi somutlaştırmak bağlamında meclis tatile girmeden çıkarılan müzakere yasasının neden geçen yıl çıkarılmadığına dair ikna edici bir cevap bulunmuyor.Hükümet yaptıklarını ne Türklere, ne Kürtlere anlatabiliyor: Başbakan Davutoğlu hükümet programında ilk defa çözüm sürecini almasına ve ilk özel görüşmesini HDP’yle yapmasına rağmen HDP’lilerle rafine bir ortaklaşma sağlayabilmiş değil. Aynı biçimde Meclis grubuna sürecin anlatılamamış olması hem partide hem de tabanda huzursuzluk yaratıyor. Bu huzursuzluk kriz zamanlarında paniğe yol açıp, savrulmaya neden oluyor. AK Parti son tahlilde ne Kürtleri tatmin, ne Türkleri ikna edebiliyor ve süreç başa dönme riski taşıyor.Öcalan’la müzakere, PKK’yla mücadele olur mu: Son kriz, sürecin sadece Öcalan üzerinden değil, toplumsal ve politik bir uzlaşma üzerinden yürütülmesini ortaya koydu. PKK’nın Öcalan istediği için süreci yürütmesi ve çözüme kerhen destek vermesi hesap edilmemiş riskler doğuruyor. Geçmişte sadece PKK’yla diyalog yürütüp Öcalan denklem dışında tutulurken şimdi tersi yaşanıyor. Sürecin hızlanabilmesi için Öcalan’ın neden doğrudan Kandil’le görüştürülmediğini anlamak mümkün değil. Önemli olan görüşme yapılan aktör değil, ne konuşulduğu ve sonuçtur.Beş yıl sonra KCK hatasına düşülür mü: Mart 2009 yerel seçimleri sonrası başlayan süreçte Gülen grubunun polis ve yargı içindeki bağlıları KCK operasyonu düğmesine basmıştı. O dönemde yaşanan irrasyonel uygulamalar süreci zehirlemiş ve üç yılın kaybolmasına neden olmuştu. Hükümet bugün başka bir açmaza düşme ihtimaliyle karşı karşıya. Kim ne derse desin, güvenlikçi yaklaşımlara teslim olamamak ve Kandil’in ustaca kurduğu ‘Esadlaştırma’ tuzağına düşmemesi gerekiyor. Kandil, doksanlı yıllarda olduğu gibi ‘halkla güvenlik kuvvetlerini karşı karşıya getirerek’ normalleşmeyle pozitifleşen AK Parti algısını bozmak istiyor.Ankara, PKK’yı doğru okuyor mu: Bu meseleyi yakından takip eden bir akademisyen olarak en başından beri Ankara’nın PKK’yı doğru okuyamadığını düşünüyorum. PKK’yı statik bir yapı olarak gören siyasi akıl yanılır. PKK canlı bir organizma gibidir. En büyük özelliği değişen şartlara kolay uyum sağlayabilmesidir. Geçmişte örgütü hafife alan partiler tasfiye oldular.Suruç’la barışıp, Kobani’yi yok saymak mümkün mü: Rojava konusu süreci başından beri olumsuz etkiledi. Ankara’nın yanlış okuması, yanlış pratikler doğurdu ve süreç devrilme riski yaşadı. Salt Kobani değil, Rojava meselesinde hükümetin yeni bir okuma yapması gerekiyor.Denizin ortasında gemileri yakmak kimin faydasına: Gelinen noktada Öcalan’ın Eylül 2012’de yazdığı mektubu tarafların yeniden okuması gerekiyor. Süreç sona ererse hükümet ve Öcalan tasfiye edilecek ve yeni bir konsept devreye sokulacak.Ankara’nın genel havasına bakıldığında asla geçmişe dönülmeyecek. Son yaşananlarla beraber taraflar yol haritasını yeniden yapılandırıp, yeni bir mutabakata vardılar.
Son günlerde yaşananlar Kandil’in yeni bir okuma yapması gerektiğini ortaya koyuyor. KCK’nin insanları sokağa daveti kendilerinin dahi öngörmediği bir öfke patlamasına yol açtı. Ülke şiddet teslim oldu. Çözüm süreciyle kısmen değişen KCK algısı, bir anda tersyüz edildi. Peki Kandil nerede hata yapıyor?Ret okuması üzerine çözüm stratejisi kurulur mu: Kandil’in en büyük hatası ‘ret ve inkar’ döneminin politik okumasıyla çözümün stratejisini kurmaya çalışmasında yatıyor. Bu bir anlamda AK Partinin yaşadığı ‘inşaa krizine’ benziyor. Kandil’in zihninde dondurulmuş eski bir resmi var. Öcalan’ın savunmalarında dile getirdiği, en son Hatip Dicle’nin altını çizdiği ‘...Devlet değişti PKK de detezini pratikleştirmekte zorlanıyor.Yalıtık/üstenci dil ve demokratik siyaset krizi: Kandil’in problemlerinden bir diğeri de ‘silahın konforundan’ vazgeçmemesi. Yerel seçim sonrası yazdığım analizde şunu söylemiştim. ‘Delil Karakoçan’ın yazısı ciddi bir özeleştiri içeriyor. ‘Değişim Kürtlerin de önemli sorunudur. Kürtler, gerilla mücadelesini benimsemiş. Ancak yeni paradigma sonrası demokratik siyasal mücadeleyi tam anlamıyla içselleştirememiştir. Kürt siyasal elitinin geniş toplumsal kesimlerle buluşamaması, giderek yalıtık üstenci bir karaktere bürünmüş olmasından kaynaklanmıştır.’http://www.gazetevatan.com/huseyin-yayman-624269-yazar-yazisi-bdp—politik-olarak-kazandi—aritmetik-olarak-kaybetti-/Sekter siyaset ve Ortodoks dil: Kürt siyasi hareketi, demokratik standartların yükseltilmesini ve Kürtlerin haklarını mı sahiplenmeli yoksa onlar üzerinde tahakküm mü kurmalı? Bu soruları uzatmak mümkün. Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı adaylığı sırasında kullandığı kuşatıcı pozitif dili, Kandil’in son hamlesiyle negatif bir algıyla yer değiştirdi. HDP’nin ana muhalefet olma rolünü, marjinal bir eylemle boşa çıkardı.Şiddet kazandırır mı: Kandil, çözüm sürecine uygun bir dil kullanmak yerine yanlış bir politik okumayla ‘çatışmacı negatif’ bir dil kullanıyor. Otuz yıllık hikayede ‘şiddet-müzakere-iyileşme’ denklemi yeni süreçte yerini ‘müzakere-iyileşme-müzakere’ pratiğine bıraktı. Ancak Kandil eski alışkanlıklarından ve korkularından kurtulamıyor.‘Zor’un rolü’ kimin için: Çayan’ın kavramsallaştırdığı, Öcalan’ın çözümlemesini yaptığı ‘Suni Denge ve Zorun rolü’ terimi için sosyo-politik koşullar değişmiş ve kavram işlevselliğini kaybetmiş olmasına rağmen KCK kullanmakta ısrar ediyor.Öcalan, ‘zorun rolünü’, PKK’nın aktörlüğü ve güç karşısında denge için kullanmıştı. Kandil ise günümüzde bunu yanlış yorumlayarak, politik bir kaldıraç olarak kullanıyor.Örgütsel öncelik mi, Kürtlerin önceliği mi: Doksanlı yıllarda devletin yaptığı zulmün şimdi KCK tarafından yapılması tarihsel bir paradoks oluşturuyor. KCK bu yöntemle taktik alan kazanabilir, ‘mezarlık sessizliği’ sağlayabilir ama son tahlilde ‘silah’ ortadan kalktığında halkı kaybeder. Eski devletin yanlışına şimdi KCK düşüyor ve ‘halkın desteğini’ sorgulatıyor!Kandil, ‘yozlaşma, çürüme ve değerlerin tahribiyle’ mücadele yerine tarihinde görülmemiş biçimde ‘yağmacılığı’ teşvik ediyor.Öcalan’ı işlevsizleştirme: Öcalan’ın 21 Mart 2013 mesajı çok net olmasına rağmen Kandil, Öcalan’ın elini güçlendirmek yerine onu müzakere masasında zorda bırakıyor. Devletle, Öcalan arasında sağlanan güven ilişkisini zehirleyip, Öcalan’ın ‘özgül ağırlığını’ azaltıyor. Bu bağlamda yakın zamanda Öcalan’ın KCK yönetimini yeniden yapılandırması gündeme gelirse sürpriz olmayacaktır.KCK çözüm istiyor mu: Bütün bu çözümlemelerden sonra akıllara bir soru geliyor. Kandil, gerçekten çözümü istiyor mu? Kandil özünde çözümü istese de söz ve pratiklerinde bu yok.KCK, yanlış bir Öcalan okuması ve eksik bir Ortadoğu yorumuyla çözümün değil, sorunun tarafında yer alıyor. Kandil, her savaş, barışmak için yapılır evrensel prensibini unutuyor.Bir sonraki yazıda Ankara’nın durumunu analiz edeceğim...