Neden böyle oldu?

8 Ekim 2014

Son yaşananlar Kürt sorunu denilen meselenin ne kadar karmaşık olduğunu bir kez daha gösterdi. Her şey kontrol altında derken olaylar sürecin kırılgan zeminde ilerlediğini ortaya koydu. Peki tüm bunlar neden oldu? Olaylar neden bir anda kontrol dışına çıktı... Türkiye Kobani’den uzak durmaya çalışırken neden Kobani bir anda ulusal bir mesele haline geldi?Olaylara aktüel siyaset üzerinden bakıp Kobani üzerine yoğunlaşılabilir. Ancak büyük resimde farklı dinamikler var. En başta Kürt sorunu artık uluslararası bir sorun ve büyük güçler denkleme dahil olmak istiyorlar. Şimdi gelin önce görünen, sonra görünmeyen faktörleri analiz edelim.Sürecin doğasında bunlar var: Hep söyledim. Yüz yıllık sorun, yüz günde çözülmez. Sabır ve serinkanlılık gerektirir. Son iki yılı gözünüzde canlandırın. Süreç başladığında Paris cinayetleri işlendi ve Sakine Cansız’la iki arkadaşı katledildi. Gezi olayları yaşandı. Yazın bölgede karakol inşaatlarına karşı eylemler yapıldı. Yani bu tür gelgitler sürecin doğasında var.Mesele Kobani değil, Ortadoğu’da yeniden çizilen sınırlar: Çözüm süreciyle başlayan gelişmelerin sonunda ister istemez yeni sınırlar gündeme gelecek. Sınırların yeniden çizilmesi bir yana, bu süreç kalıcı barışla sonlanırsa Türkiye’nin özgül ağırlığı artacak. Türkiye pivot ülke olacak.Bu bağlamda başta ABD olmak üzere Almanya, İngiltere ve Rusya arasında adı konmamış bir güç mücadelesi yaşanıyor. Kürt kartını herkes kullanmak isterken pastayı Türkiye’nin tek başına yemesine izin verilmiyor.Aktörlerin öncelikleri farklı: Sürecin çok aktörlü bir yapısı var ve herkesin amacı farklı. Türkiye, PKK’ya silah bıraktırıp, nüfuz alanını genişletmek istiyor. PKK, müzakereden maksimum fayda elde etmek ve bölgede kalıcı bir aktör olma hedefinde. KDP yönetiminin Rojava’da PKK’yla aktörlük mücadelesi var.ABD’nin önceliği IŞİD gibi görünse de asıl amacı tek egemen güç olmak. İngiltere’nin nihai hedefi Sykes-Picot düzeninin sürmesi. Almanya’nın amacı Ortadoğu’daki enerjiden pay almak. Rusya’nın hedefi yüzyıllık kazanımlarını kaybetmemek. Türkiye’nin Öcalan üzerinden bu aktörleri denklem dışında tutması, büyük güçlerin farklı unsurlar üzerinden süreci destabilize etmelerine neden oluyor.Türkiye’nin Rojava’da karar verememesi: Asıl mesele bu. Çözüm sürecinin en büyük riski Rojava oldu. Bunu Kürt siyasetinin tüm bileşenleri defalarca ifade etti. Üç yıldır devam eden sorun karşısında Türkiye’nin ‘bekle-gör tavrı’, kendisine büyük bir hareket alanı sağlarken süreci enfekte etti.Bugün gelinen noktada Kobani sorunu süreci sonlandırma riskini doğuruyor. Ancak Kobani sorunu çözülse benzer krizler bu defa Afrin’de, Ciziri’de yaşanacak. Onun için Suriye politikasının yeniden yapılandırılması gerekiyor.PKK’nın bölgeyi kontrol etme isteği: Örgütün son dönemde bölgede sekter bir yapı kurmak istemesi pratik sorunlara yol açıyor. PKK, bölgeyi tek başına yönetmek istiyor ve bunun için rakiplerini denklem dışına itmek istiyor.Yaşananlar neyi gösterdi?1. 'Kriz yarat, kriz çöz yaklaşımıyla’ Öcalan’ın aktörlüğü yeniden güçlendirildi2. Çözüm sürecinin hayatiyeti konusunda yeni bir toplumsal farkındalık yaratıldı.3. Rojava meselesinin, ülkeyi nasıl destabilize edeceği yaşanarak görüldü.4. PKK’nın şehir pratiği test edildi ve yeni senaryonun sınaması yapıldı.5. Devletin çözüm sürecinde hızlı davranması gerçeği ortaya çıktı.6. Gülen grubunun, Erdoğan karşıtlığı nedeniyle sürecin bitmesini istediği görüldü.7. PKK’nın demokratik siyasete evrilme konusunda büyük kriz yaşadığı anlaşıldı.8. Öcalan olmadan sürecin HDP ve PKK’la sürdürülmesinin imkansızlığı görüldü.9. Öcalan’ın son mesajı üzerine eylem Kandil’in talimatıyla yapıldı.10. Gelinen noktada çözüm sürecinin sonlanması değil, sürmesi gerçeği ortaya çıktı.

Devamını Oku

Çözüm süreci, çözülme sürecine mi döndü?

6 Ekim 2014

Hayatında bir defa Diyarbakır’a gitmemiş. Batman’a görmemiş. Cizre’yi merak etmemiş. Hakkari’yi haritada gösteremez. Dargeçit’in adını duymamış. Meseleye dair birkaç temel eseri okumuyor. Tartışma programlarını izlemiyor. Yani okumuyor, dinlemiyor, düşünmüyor, bilmiyor ama sloganla konuşuyor.Ona ne söylerseniz söyleyin fikri sabit. Asla ikna olmuyor. Ezberini değiştirmiyor. Otuz yıllık savaşta dile getirmediği eleştirilerini barış sürecinde hınçla söylemekten geri durmuyor. Çözüme dair savaş dışında bir çıkış yolu ortaya koymuyor. Sürekli bir aksiyoner hali var. Asla mutlu olmuyor.Asker bölgeden çekiliyor mu?‘...Devlet bölgeyi terk etti. Asker, polis bölgeyi PKK’ya bıraktı’ şeklinde bir kara propaganda yürütülüyor. Hakkari’de kaç karakol var. Bölgede ne kadar polis, asker, özel kuvvet personeli bulunuyor? Çözüm sürecinde kaç karakol kapandı? Son iki yılda bölgedeki asker polis sayısı mı azaldı? Genelkurmay gizli bir kararla bölgeden birlik mi çekti?Bizim bilmeyip, sizin bildiğiniz büyük güvenlik açığı nedir diye sorsanız cevap veremez. Bu iddiaları uzatmak mümkün. Ancak o bir ‘kesin inançlı’ ve bölgenin PKK’ya bırakıldığını ileri sürüyor. Güzel insan, belli ki yurdunu çok seviyorsun. Seni tanıyorum ve anlıyorum. Bu kadar çok sevdiğin memleketini git yerinde gör. Esnafına, öğretmenine, cami cemaatine, kahve milletine, ak saçlı ninenlere sor. Tanış, sofrasına misafir ol ve beynini kemren tüm sorularını sor.‘Kesin inançlılar’ nasıl ikna olacak?Çözüm süreci başladığından bu yana hükümet her ay anket yaptırıyor. Süreci takip edip, sokağın nabzını tutmaya çalışıyor. Son iki yılda yapılan tüm anketlerde sürece destek yüzde altmış düzeylerinde. Bu kadar kara propagandaya rağmen böylesine bir destek toplumumuzun sağduyusunu gösteriyor.Peki toplumun bir kısmı neden böylesine olumsuz algılara sahip. Çünkü son otuz yılda medyanın dili öylesine kötüydü ki geçen sürede karşılıklı önyargılar oluştu. Aşılmaz milliyetçilik duvarları inşaa edildi. Şimdi Türkiye bir yandan sorunun kendisi diğer yandan üretilen önyargıları çözmeye çalışıyor.Bölge PKK’ya mı terk edildi?Bu iddiaları dile getiren sosyoloji farklı bileşenlerden oluşuyor. En son Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun bölge milletvekilleriyle görüşmesinde de bu tezlere yakın iddiaların dile getirildiği ifade ediliyor. Kapalı görüşmede milletvekilleri Davutoğlu’na ‘Bölgeyi PKK’ya terk ettiniz’ serzenişini dile getirmişler. Aynı milletvekilleri savaşın yaşandığı dönemlerde bir kez olsun çıkıp bu stratejinin doğru olmadığını deklare etmemişlerdi. Mesele PKK’nın silah bırakması veya çekilmesi değil. Bunlar sonuç. Zaten sürecin doğası gereği bunlar olacak. Asıl mesele Türkiye’nin son iki yüz yıldır kaybettiği müzakere pratiğine kavuşması. Türkiye müzakereci siyasetle İmralı’yla sorunlarını çözerse hiç şüpheniz olmasın Erivan’la, Şam’la Atina’yla da çözecektir. Bize lazım olan sonuç kadar yöntem ve müzakere pratiğidir. Son tahlilde müzakere katılmadığımız fikirleri aynı masada dinleme erdemidir. Güçlü Türkiye’nin yolu çözüm sürecinden geçiyor. Süreç, olumsuz propagandalara rağmen tarihsel mecrasında adım adım sonuca doğru ilerliyor. Unutmayınız ‘savaşın kazananı, barışın kaybedeni yoktur.’

Devamını Oku

Cumhurbaşkanı başkan gibi konuştu!

1 Ekim 2014

Dün Ankara’da yoğun bir gün yaşandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasıyla yeni yasama yılı açıldı. Başbakan Ahmet Davutoğlu, HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’la tarihi bir görüşme yaptı. Çözüm sürecine dair çok önemli bir Bakanlar Kurulu kararı resmi gazetede yayınlandı. Başbakan Davutoğlu, partisinin Güneydoğu vekilleriyle buluşup çözüm sürecine dair sohbet etti. 25. HDP heyeti Öcalan’la görüşmek üzere İmralı Adası’na gitti.Neden tarihi bir görüşme oldu? İsterseniz buradan başlayalım. HDP lideri ilk defa Başbakanlıkta resmi olarak ağırlandı. Bunun tarihsel ve sembolik bir anlamı var. Hükümet programında çözüm süreci başlığından sonra böyle bir görüşmenin olması yeni dönemde hükümet ile HDP arasında gerilim değil, ortaklaşma olacağını gösterdi. Başbakan Davutoğlu, bu tercihleriyle varoluşsal önceliğinin çözüm süreci olduğunu birkez daha gösterdi. Bence doğru da yaptı.Hükümet HDP görüşmeleri hızlanıyor!Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’la bu randevuya dair kısa bir görüşmemiz oldu. Hemen belirtelim Davutoğlu-Demirtaş görüşmesinden önce sanırım geçen hafta Yalçın Akdoğan, Selahattin Demirtaş’la özel bir görüşme yapmış. O buluşmadan sonra Akdoğan, üç günlük bir bölge gezisine çıkmıştı. İlk buluşma olumlu bir havada geçince yeni görüşme yapılmasına karar verilmiş. Bunun üzerine Başbakan’la ayrı bir randevu planlanmış.Yalçın Akdoğan, ‘...Davutoğlu-Demirtaş buluşmasının kendileri açısından verimli ve faydalı geçtiğini belirtirken Rojava başta olmak üzere gündemdeki konulara dair pozitif bir görüşme gerçekleştirdiklerini’ ifade etti. Akdoğan, ‘devam eden görüşmeler ve süreçle ilgili olumlu bir seyir yaşanmasına rağmen yapılan bazı açıklamaların farklı olduğunun’ altını çizdi.Erdoğan’ın da önceliği çözüm süreciTayyip Erdoğan, yeni yasama yılının açılışında ilk defa Cumhurbaşkanı olarak hitap etti. ‘Muhtar bile olamaz’ denilen bir siyasetçinin on iki yıl başbakanlık yaptıktan sonra Cumhurbaşkanı olarak siyasi kariyerine devam etmesi başlı başına bir olay. Tayyip Erdoğan, Meclis’e Cumhurbaşkanı olarak geldi ancak ‘Başkan’ gibi konuştu. Erdoğan ‘reformlarla ülke bölünmez, güçlenir’ dedi.Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, birinci tekil şahısla konuşurken daha önceki konuşmalarında olduğu gibi ‘ben buradayım, icraanın başındayım, hiçbir yere gitmiyorum’ mesajını verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, çözüm süreci başta olmak üzere, IŞİD meselesi, paralel yapı, yeni anayasa, 2023 perspektifi, yeni Türkiye gibi konulara değinirken paralel yapıyla mücadele konusuna girdi. Erdoğan bildiğimiz Erdoğan gibi konuştu, kimseyi şaşırtmadı.Erdoğan, konuşmasını yaparken CHP sıralarından zaman zaman sataşmalar olsa da oturum sakin geçti. CHP, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın meclisteki yemin töreninde yaşanan kitapçık fırlatma krizinden ders alarak daha yapıcı bir tutum almıştı.Meclis’te Erdoğan rüzgarı eskiCumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni yasama yılı açılış konuşmasına Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli katılırken HDP lideri Selahattin Demirtaş’ın olmaması dikkat çekti. Gün içinde Başbakan Davutoğlu’yla oldukça olumlu bir görüşme yapan Demirtaş’ın Erdoğan’ın konuşması sırasında mecliste olmaması manidardı.Tayyip Erdoğan meclise girmesiyle başlayan hareketlilik konuşması bitirip çıkarken devam etti. AK Parti milletvekilleri Erdoğan’ın elini sıkmak için kuliste uzun bir sıra oluşturdular.Dün Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da, Başbakan Davutoğlu’nun da gündeminde çözüm süreci vardı. Ortadoğu’da yaşanan türbülans çözüm sürecinin stratejik ve politik önemini artırırken bakanlar kurulu kararıyla ilk defa diyalogdan müzakereye geçişin resmi adımı da atılmış oldu.

Devamını Oku

Kobani, Misak-ı Milli’ye dahil değil mi?

27 Eylül 2014

‘Misakı Milli hududu, İskenderun Körfezi’nin güneyinden Antakya’dan Halep ile Katma istasyonu arasında Carabulus Köprüsü’nün güneyinden Fırat nehrine ulaşır. Oradan Deyrüz Zora iner.’ Mustafa Kemal bu açıklamayı 1 Mayıs 1920’de yaptı. Benzer bir ifadeyi 30 Ocak 1923’te kullandı.Misakı Milli belgesinin ekinde bir harita yoktu. Ancak sözlü olarak vatan hududu çizilmişti. Halep’i içine alan sınır, bugün sorunların yaşandığı Afrin, Kobani, Halep, Deyrüz Zor, Musul, Kerkük, Erbil’i kapsıyordu. Lozan’la buralar sınırın dışında kaldı. Hatay Cumhuriyeti 1939’da plebisitle Türkiye’ye katıldı.Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın, G.Antep-Ş.Urfa-Mardin’e yaptığı üç günlük seyahatte Mustafa Kartoğlu’la beraberdik. Heyette Kamu Diplomasisi Koordinatörü Cemalettin Haşimi ve Kürt sorununu iyi bilen isimlerden Ahmet Davutoğlu’nun başdanışmanı Hatem Ete vardı. Gündem çözüm süreci ve Kobani’ydi. DBP dahil pek çok açık kapalı görüşme oldu. Yalçın Akdoğan, Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü makamında ziyaret etti. Kobani’nin kaderi Suruç’tan ayrılmaz!Yalçın Akdoğan-Ahmet Türk görüşmesi oldukça sıcak bir havada geçti. Samimi diyalog son günlerde yükselen tansiyonun nasıl yumuşayacağını gösterdi. Yalçın Akdoğan’ın, Başbakan Yardımcısı olduktan sonra ilk ziyaretini bölgeye yapmasının sembolik anlamı var. Akdoğan’ın son günlerde HDP’lilerle sıklaşan görüşmeleri çözüm sürecinde önemli bir ortaklaşmaya işaret ediyor. Önümüzdeki günlerde bu trafikten ilginç detaylar çıkabilir.Üç gün boyunca her yerde Kobani konuşuldu. Suruç’la iç içe olan Kobani aslında yaşanan problemin nerede olduğunu gösteriyor. Nusaybin’i Kamışlı’dan, Akçakale’yi Tel Abyad’dan, Kilis’i Afrin’den, Suruç’u Kobani’den, Antakya’yı Halep’ten ayıran dikenli teller bugün büyük soruna yol açıyor.Ahmet Türk’ün TÜSİAD toplantısında dile getirdiği ‘Hani kardeştik. Kardeşlik hukuku bu mudur? kardeşlerimizi göreve çağırıyoruz’ sözünün altını çizmek gerekiyor. Bu çağrıya Akdoğan hemen cevap verdi ve ‘Suriye Kürtlerinin müttefiki Türkiye’dir’ dedikten sonra ‘yaratılan havanın aksine herhangi bir ayrım gözetmeden tüm mazlumlara yardım ettiklerini’ söyledi.Çözüm sürecinde sitem var...Akdoğan, çözüm sürecine dair gerçekçi bir yüzleşme davetinde bulunurken tarafları sorumlulukla hareket etmeye çağırdı. Akdoğan’ın süreçte sorunlar olabilir ancak bunları konuşarak çözmeliyiz dedi. 140 bin göçmene kapılarını açtıklarını ancak halen HDP’nin problem çıkardığını belirtirken bir yandan bölgeye yatırım istenirken diğer yandan iş makinalarının yakılmasını eleştirdi.IŞİD terör örgütü dün gece kritik bir tepeyi daha ele geçirip Kobani’ye bir adım daha yaklaştı. Şehri ele geçirdiğinde büyük bir katliam yapacağı sır değil. Kobani, Şengal’den sonra Kürtlerde ulusal birlik havası yaratırken diğer yandan çözüm sürecini enfekte eden bir işlev görüyor. Kobani düşerse çözüm sürecinde ve bölgede büyük bir türbülansa neden olacak.Türkiye bir Türk ve Kürt cumhuriyetidirTürkiye’nin bir an önce kültürel, toplumsal ve tarihsel bağları bulunan Kürtlerle ortaklaşma sağlaması gerekiyor. Kurtuluş savaşında Kürtler, Türklere yardım etmişlerdi. IŞİD belasına karşı şimdi sıra Türklerde. Türkiye’nin Misak-ı Milli hudutları içinde yer alan kardeşlerine bugün sahip çıkmayacaksa ne zaman yardım edecek. Unutmamak lazım son tahlilde Türkiye, bir Türk-Kürt birlikteliği ruhuyla ortak bir cumhuriyet olarak kuruldu.

Devamını Oku

CHP, HDP’yle ittifak mı yapacak?

24 Eylül 2014

2015 seçimlerine sekiz ay var ve Türkiye hızla seçim atmosferine giriyor. Olağanüstü bir gelişme olmazsa seçime CHP-HDP ittifakı damga vuracak. Konu henüz çok taze ancak CHP’de şimdiden bir heyecan yaratmış durumda. Yönetimde, CHP’nin politik ve ideolojik bir sıçrama yapabilmesi için böyle bir açılımı gerekli görenler çoğunlukta.Kürt siyasi hareketi Türkiye solundan doğdu. TİP’ten dışlanan Kürtler PSK, DDKO, ADYÖD ve PKK’yı kurdular. 15 Ekim 1989 Paris Kürt konferansı ikinci bir kırılma yarattı. Konferansa giden CHP’li Kürt vekiller partiden atıldılar. Bu ayrışma 1991 seçimlerinde SHP-HEP ittifakıyla tamir edilmeye çalışılsa da HEP’li vekillerin ayrılmasıyla üçüncü bir kopuş yaşandı.1999 seçimlerinde CHP-DEHAP işbirliği konuşuldu ama gerçekleşmedi. O seçimde CHP barajın altında kaldı. 2004 yerel seçimlerinde Murat Karayalçın’ın SHP-DEHAP-Sol blok ittifakı var. 2011 seçimleri öncesi CHP-BDP ittifakı dile getirilmiş ancak Kılıçdaroğlu bunları yalanlamıştı.CHP tabanına anlatabilir mi?Görüştüğüm CHP genel merkez yöneticisi şunları ifade etti: ‘CHP kendi tabanına bunu anlatamaz. Böyle bir işbirliği partide ideolojik ve politik bir çatlama yaratır. Eğer böyle bir işbirliği olursa CHP kendi söylemiyle seçime gidemez. İkincisi seçim sürecinde yaşanacak bir karakol baskını büyük bir hezimete yol açabilir.Hepsinden öte geçmişte yaşanan HEP tecrübesi var. CHP çözüm sürecine destek vermeli ancak HDP ittifakını tabana anlatamayız. Siyasette iki artı iki her zaman dört etmez. Bunu Ekmelettin İhsanoğlu deneyiminde gördük. Böyle bir ittifak bize oy artışı sağlamaz. Bütün bunlar HDP’yle işbirliğinin olamayacağını gösteriyor.’CHP yönetimi nasıl bakıyor?Genel merkez yöneticisinin bu tespitlerine karşın tabanda farklı bir heyecanın yaşandığı gözleniyor. Parti yönetiminin işbirliğine sıcak baktığı ve önümüzdeki günlerde bir kamuoyu araştırması yaptırılacağı iddia ediliyor. CHP’nin Kürtleri küstürdüğü ve ne Doğu’daki ne Batı’daki Kürtlerin oyunu alamadığı vurgulanırken özellikle çözüm süreci konusunda daha aktif bir tutum alınması gerektiği dile getirilmiş.Parti yönetiminde geçmişte HEP ititfakını gerçekleştirmiş Ercan Karakaş, Fikri Sağlar gibi tecrübeli isimlerin konuya sıcak baktığı ileri sürülüyor. Gürsel Tekin, Tekin Bingöl, Sezgin Tanrıkulu, Burhan Şenatalar, Mehmet Bekaroğlu, Şafak Pavey, Selin Sayek Böke, Enis Berberoğlu gibi isimlerin bu ittifaka karşı çıkmayacakları belirtiliyor. MYK ve PM’nin yüzde seksenin bu ittifaka destek vereceği ileri sürülüyor.Sol blok ittifak istiyor!Kurultayda Doğu ve Güneydoğu il başkanlarının bu işbirliğini istediği belirtiliyor. Bunun yanında özellikle sol bloğun bu projeye destek verdiği ve önümüzdeki günlerde daha yoğun biçimde gündeme geleceği söyleniyor.Dipten gelen bu dalganın yakında parti yönetimine geleceği ve özellikle Mehmet Bekaroğlu’nun ittifakı kurma konusunda özel bir çalışma içinde olacağı iddia ediliyor. İttifakın sadece HDP ile değil, geniş bir sol bloğu içine alacak bir arayış var. CHP’de ideolojik sönümlenmenin önüne geçmek ve CHP’yi yeniden umut haline getirmek için yeni bir Kürt açılımı gündeme geliyor.

Devamını Oku

Türkiye maceraya atılmaz

22 Eylül 2014

Başbakan Yardımcısı Doç. Dr. Yalçın Akdoğan’la rehinelerin kurtarıldığı operasyonun perde arkasını sorduktan sonra Kobani ve Suriye’de yaşanan alt üst oluşu konuştuk...- Kobani’de yaşananlarla ilgili Türkiye’nin tavrı ne olacak?Türkiye başından beri açık kapı politkası güdüyor. Ama maalesef PYD kendi halkına karşı büyük zulümler yapan Esed rejimine karşı muhalif olmaktan çok ‘bekle gör veya durumdan faydalan’ stratejisiyle hiçbir şeye karışmama politikası güttü. Pragmatik bir yaklaşımla hareket ediyor. İlkesel davranmak yerine güç dengeleri arasında ben ne koparabilirsem yaklaşımıyla hareket ettiği için de bugünkü darboğaza sürüklendi ve kendi alanını daralttı. Kendinizi müstakil bir güç gibi görür ve büyük bir kudret vehmederek yanlış yerde pozisyon alırsanız, ilk fırtınada sürüklenir gidersiniz.- Peki Türkiye’nin tavrı nedir?İnsanlık boyutunda Türkiye’nin tavrı bellidir Bundan sonra da elinden geleni yapar. Suriye’nin iç dengeleri açısından bağlamında baktığımızda PYD’nin Esed rejimine bakışını ve genel yaklaşımlarını yeniden gözden geçirmesi lazım.Tampon bölge- Orada bir insanlık trajedisi yaşanıyor Türkiye’nin herhangi bir sıcak müdahalesi olabilir mi?Bizim burada temel önceliğimiz insani yardım konusudur. Tampon bölge konusu da Türkiye’nin güvenliğini sağlamak, askeri anlamda bir tedbir veya savunma kalkanı oluşturmadan önce oradaki insanlara nasıl sahip çıkabiliriz amacıyla düşünülen bir konudur.- Kürt siyasetinden farklı açıklamalar geliyor, buna ne diyorsunuz?Bu konuda Kandil’den ve HDP’lilerden zaman zaman tampon bölge yaklaşım çözüm sürecini bitirir gibi bazı ifadeler geliyor. Bu tabloyu doğru okuyamamaktan kaynaklanıyor. Dediğimiz gibi bu konu insani kaygılarla bir güvenli bölge oluşturulması amacına matuf.Batı’nın yanlışı- Batı’nın tavrını nasıl buluyorsunuz?Türkiye’nin bu konudaki çağrılarına Batılı ülkeler zamanında cevap verebilselerdi bugün yaşadığımız sorunları yaşamazdık. Öngörüsüz ve dirayetsiz yaklaşımları bölgeyi daha büyük bir çalkantıya sürükledi.- Rehineleri kurtarma karşılığında Türkiye IŞİD’e Kobani’yi verdi iddiaları var. Bu iddialara cevabınız nedir?Bu tür bir pazarlık yakıştırması son derece çirkindir ve büyük bir haksızlıktır. Kendi ülkesini sürekli zan altında bırakan, sürekli suçlayan yaklaşım son derece hastalıklı bir yaklaşımdır. Türkiye’nin hiçbir terör örgütüyle ilişkisi yoktur. Kendi ülkesini terörist ülke gibi gösteren bu yerli iş birlikçileri kınıyorum. Silahlı mücadele, şiddet gibi, masum insanları öldürülmesine yol açan terör gibi yöntemler demokratik siyasetin karşıtıdır. AK Parti bu tür yapılanmaların ve anlayışların panzehiridir. Bu iki ayrı yöntem ve anlam dünyasıdır. AK Parti burada karşı kutbu temsil etmektedir.‘Sonrası da planlanmalı’- Peki Barzani’nin konuşmaları oldu, dünyayı müdahaleye çağıran talepleri var.Barzani yönetimiyle çok boyutlu ilişkilerimiz var. İnsani, diplomatik, ticari ilişkilerimiz var. Türkiye bu konuda üzerine düşeni yapmaktan çekinmez. Bundan sonrada insani zeminde üzerine ne düşüyorsa bunu yapar. Fakat bunun ötesindeki mesleler uluslararası toplumun bölgeyle ilgili nasıl bir gelecek öngördüğüyle de bağlıdır.- Sizin öneriniz nedir?Sadece kriz yaşandığında, birileri sıkıntıya düştüğünde hadi adım atın değil... Nasıl bir Irak tasavvur ediyoruz, nasıl bir Suriye tasavvur ediyorsunuz, nasıl bir bölge planınız var? O konuda diğer ülkelerin net, kapsamlı, ikna edici bir çerçevesi ve çözüm önerisi var mı? Ben göremiyorum. Peki ne öneriyorsunuz? Şununla savaşın. Sonra? Sonrasının da görülmesi ve planlanması lazım. Türkiye bu yüzden bu tür maceralara atılmaz. Bölgeye dair nasıl bir gelecek öngörülüyor. Bunun net biçimde anlaşılması gerekiyor.Dün ‘Esad giderse ne olacak, bekleyip görelim’ diyenler bugün Türkiye’nin önüne geleceği belli olmayan flu bir senaryo getirip bunu desteklemesini bekliyorlar. Bu haksızlık oluyor.‘Meseleye biz insani bakıyoruz’- Kobani pazarlığı oldu mu?Dediğim gibi böyle bir durum kesinlikle söz konusu değildir. Biz bölge insanına her zaman kucağımızı açtık. Öyle olmasa 130 bin kişiyi niçin kabul edelim? AK Partinin bölge politikalarında herhangi bir örgütle veya terörist yapılanmayla iş birliği yapma söz konusu olamaz. Ona bakarsanız Türkiye’ye yakın olduğu söylenen Özgür Suriye Ordusu’yla IŞİD mücadele halindedir. - Peki çözüm sürecinin ilerlediği bir dönemde Kobani’nin düşmesi süreci olumsuz etkiler mi?Suriye’de yaşananlar çözüm sürecinin ajandasında yer almamaktadır. Bu bağlantılı bir konu değildir. Gelişmeleri dolaylı olarak etkileyebilecek ilişkili bir konu olarak görülebilir. HDP’lilerin bu konuyu çözüm sürecinin bir maddesiymiş gibi öne sürmeleri de yanlış olur.Biz hükümet olarak meseleye insani olarak bakarız. Onun ötesinde PYD’nin bölgenin geleceğiyle ilgili pozisyonunu gözden geçirmesi lazım. Suriye’ye dönük Türkiye’nin politikası bellidir. Sen burada dün Esed’le işbirliği yapıyordun, bugün pozisyonun nedir? Bunun netleşmesi lazım.- Sonuçta Öcalan’ın da 21 Mart 2013’te söylediği Misak-ı Milli meselesi var. Kürtlerle stratejik ortak olma meselesi var bunu nasıl değerlendirirsiniz?Acaba oradaki ilişkili yapılanma bunu ne kadar idrak etti ve ona göre hareket ediyor, buna bakmak lazım. ‘Aynı kefeye koymuyoruz...’Başbakan Yardımcısı Akdoğan, Suriye’deki Kürt bölgelerinden Türkiye’ye sığınan insanlar konusunda, “Biz PYD’nin yanlış politikalarıyla bölgenin mazlum insanlarını ve Türkiye’ye sığınan kardeşlerimizi aynı kefeye koymuyoruz. İnsani dram her türlü siyasi mülahazanın üzerindedir” dedi.

Devamını Oku

Bunun adı ‘Rehine Kurtarma Operasyonu’

21 Eylül 2014

49 kişinin serbest bırakıldığı gece Başbakan Davutoğlu’yla birlikte Azerbaycan’da olan Akdoğan, yaşananları dakika dakika anlattı. Akdoğan, “Bu tamamen milli bir operasyondur” diye konuştu.Türkiye tarihinin en önemli olayının perde arkasını Başbakan Yardımcısı Doç. Dr. Yalçın Akdoğan’la konuştuk:- O gece tam olarak ne oldu?Azerbaycan’da önemli görüşmelerimiz, enerji konusunda toplantılarımız vardı. Suriye sınırında sıcak saatler yaşandığı için de bir kulağımız Türkiye’deydi. Sabah sınır bölgesinde bazı istenmeyen gerginlikler yaşandı. Türkiye’nin gelenlere sınırları kapattığı dedikodusu yapılıyordu. Aslında biz tüm mazlumlara sınırları açacağımızı ama önceliğimizin sınırın öbür tarafına insani yardım yapmak olduğunu belirtmiştik... Bunu Başbakanımız Davutoğlu da söylemişti. Hükümet olarak tavrımız bellidir. Bir dram yaşandığında insanları kabul etmemek gibi bir tavrımız olamayacağını söylemiştik. Sınır ötesinde yardım gerçekleştirmek mümkün olmayınca derhal göçmenler kabul edildi.- Yani gündeminizde Kobani vardı?Kürtleri kabul etmediğimiz algısı yayılıyordu. Bu meseleyle meşguldük ve bu konunun ürettiği gerilimler vardı. İlgili bakanlarımız ve bazı HDP’li yöneticilerle görüşüp, meseleyi yakından takip ediyor, herhangi bir gerilim yaşanmaması için uğraşıyorduk. Bu geçişler gün boyu devam etti. AK Parti hükümeti olarak açık kapı politikası uyguluyoruz. Mazlum olan kim varsa, dram yaşayan kim varsa kapımız açıktır. Biz mazlumun dinini, mezhebini, etnik kökenini sorgulamayız.Uçağı hazırlanın, dönüyoruz- Rehineler meselesine dönersek...Azerbaycan saatiyle gece 01.00 - 01.30 sularında odama çekildim. Telefonum çaldı, koruma müdürü Başbakanımızın acil toplantıya çağırdığını söyledi.- O anda ne düşündünüz?Bölgede kısmi gerilimler yaşanıyordu. Gün içinde olayları takip etmişiz. ‘Daha vahim bir durum mu var’ diye düşündüm. Sanırım bir dakika içinde başbakanımızın odasına geçtim. Odalarımız aynı kattaydı.- Başbakan ne yapıyordu?Tek başına oturuyordu ve telefon trafiği yaşanıyordu. Dehşetle ‘Ne oldu’ diye baktım. Tatlı bir tebessüm içinde olduğunu görünce rahatladım. O birkaç dakika içinde aklımdan binlerce olay ve ihtimal geçti. Oturdum. Sonra Ali Sarıkaya içeri girdi. Başbakanımız Ali’ye ‘Uçağı hazırlayın dönüyoruz’ dedi.- Siz sormadınız mı ‘Ne oldu’ diye?Gerek kalmadan kendisi söyledi. ‘Rehineleri alıyoruz’ dedi. Kötü haber beklerken çok güzel bir haber almak bizi inanılmaz mutlu etti. - O anda ne hissettiniz?O an çok kısa olsa da aslında çok uzundu. Gurur hissettim. Başbakanımızın gözlerinde mutluluk ve gurur bir aradaydı. Büyük bir devletin başarabileceği büyük bir operasyon yapılıyordu ve bunun getirdiği bir onur yaşanıyordu. Ülke olarak tarih yazıyorduk. Bu mesele bizi üzdüğü kadar bir kısım söylemlerimizi de kısıtlıyordu. Uzun zamandır uğraşılıyordu. Bunu başarmış olmak tarifsiz bir mutluluk verdi. Taner Yıldız bey, Nabi Bey, danışman arkadaşlar geldi. Şimdi bir planlama yapmamız gerekiyordu. Başbakanımız rahatlamıştı. Başarmanın haklı gururu vardı.Neyin planlamasını yapacaktınız?Tarihi anlar yaşıyorduk. Birincisi, vatandaşlarımız operasyonla alınıyordu. İkincisi, bundan sonrasını planlamamız gerekiyordu. Uçak hazırlanacak. Pilotlar, heyet, gazeteciler uyandırılacak. Basın açıklaması yapılması lazım. Zamanlama yapılacak ve hiçbir haber sızmayacak. Başbakanımızın ağzından ‘Vatandaşlarımız kurtarıldı’ cümlesi çıkmadan hiç kimsenin duymaması ve bilmemesi gerekiyor. Vatandaşlarımız ülke sınırlarını geçmeden can güvenliğini riske eden hiçbir gelişme yaşanmamalıydı. Sonuçta bir tahliye operasyonu var.- Bu sırada rehineler neredeydi?Henüz karşı taraftaydı. Herhangi bir komplikasyon yaşanmaması için bunun duyulmaması lazımdı. Maksat ilk biz söyleyelim değil, oradaki insanlarımızın hayatını riske atmamaktı. Bütün bu işleri normal programmış gibi yönetmeniz gerekiyor. O saatte Türkiye’ye dönüyoruz dediğimizde herkes olağanüstü bir durum yaşandığını varsayacak. Ya savaş ya deprem gibi olağanüstü gelişmeleri düşünecekler. Onun için rehinelerin kurtarma operasyonu kadar bu süreçleri planlama operasyonu da yapıldı. Başbakanlık ekibi çok profesyonel bir çalışma yürüttü.- Peki neye karar verdiniz?O anda şöyle düşündük. Rehineler Türkiye tarafına geçtiğinde bir basın açıklaması yapalım. Çünkü daha önce birkaç defa benzer durum yaşanmış ve sonuç farklı olmuştu.- O anda bu haberi kimler biliyordu?Başbakanımız, ben, Taner Yıldız, Nabi Hoca ve danışman arkadaşlar biliyordu.- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın haberi var mıydı?Cumhurbaşkanımız ilk günden ve olayın yaşandığı ilk andan itibaren meseleyi çok yakından takip ediyordu.- Sonra neler yaşandı?Bizimle gelen milletvekilerimiz, heyet uyandırıldı ve Türkiye’ye dönebileceğimiz ifade edildi.- Peki onların haberi oldu mu?Hayır olmadı.- Sonra ne oldu?Aşağı inip haber beklemeye başladık. Saat 23.29’da Hakan Fidan bey Başbakanımızı aramış ve haberi vermiş. Saat 24.00’te tüm planlamayı yaptık ve herkese ne yapılacağını söyledik. Basını nasıl çağıracağız ve onlara meseleyi nasıl söyleyeceğiz konusu gündeme geldi. Ben TRT’den sorumlu bakan olduğum için TRT’ye haber verelim dedik. Onları otele çağırdık.Kendi bebeğime baktıkça...- Haber ne zaman geldi?Gelişmeleri MİT üzerinden takip ediyorduk. Sabah 05.00’da haber geldi. Gazetecilere ‘5 dakika içinde aşağıda olmaları’ söylendi. Panik ve merakla geldiler. Heyet ve gazeteciler Başbakanımızın ağzından haberi duydular. Heyette büyük bir mutluluk vardı. Uçağın motorları çalıştırıldı ve Ankara yerine Urfa’ya gidilmesine karar verildi.- Rehineler neden Akçakale’den geçtiler?Tahliye operasyonunu tamamen MİT gerçekleştirdi. Vatandaşlarımız Türkiye’ye giriş yaparken, biz de Urfa’ya doğru yola çıktık.- Uçakta neler yaşandı?Büyük bir sevinç ve gurur vardı. Yanıma bebeği olan bir aile oturdu. Benim de bir bebeğim var ve her sabah uyandığımda çocuğuma bakıp Musul’daki o bebekler aklıma geliyordu. Kendi bebeğime baktıkça içten içe ağlıyordum. Hepimiz çok dua ettik. Bu tarihi anı yaşamaktan dolayı da ben kişisel olarak ayrıca çok mutluyum.Diğer devletlerin senaryosu var mı?- Türkiye rehineleri aldı şimdi gerekçeniz kalmadı, şimdi Cidde kararını revize edecek msiniz?Burada mesele sadece bir örgüt meselesi değildir. Genel olarak bölgenin geleceği meselesidir. Bölgenin ne olacağına karar vermek gerekiyor. Diğer devletlerin kapsamlı ve tatminkar bir senaryosu var mı? Irak’ın, Suriye’nin geleceği ne olacağını bize söylüyorlarsa o zaman bir karar verilebilir. Bir faktör ve unsur üzerinden Türkiye hareket etmez. Suriye konusunda büyük devletlerin tatminkar politikaları bulunmuyor. Türkiye milli menfaatleri çerçevesinde daha uzun vadeli hesaplarla hareket eder. Genel yaklaşım ve senaryo nedir? Bunu görmemiz lazım.- Muhalefet rehineleri konusunda önce danışıklı dövüş şimdi tiyatro diyor, cevabınız nedir?Burada zamanlamaya Türkiye tek başına karar vermiyor. Muhalefet dediği için bunlar olmuyor. Seçimden önce olsaydı başka yakıştırmalar yapacaktı. Burada kimin ne dediğinden çok insanların kurtarılması önemlidir.Yeter ki insanlarımız gelsin, Kim ne derse desin. Bu, siyasi kaygılarla değil, insani kaygılarla yapıldı. Muhalefet zaman zaman sorumsuz davrandı. Sevinince ortak olmak yerine şimdi de spekülasyonla hareket ediyorlar. Başbakanımızın önceliği başından bu yana siyasi kaygılar değil insani kaygılar oldu. Kimin ne dediğine bakmadan netice almayı önemsedi. Neticede MİT’in yürüttüğü rehine kurtarma operasyonu da, sonrasında gerçekleşen süreç de başarılı bir şekilde nihayete erdi.‘İlla silah kullanılacak kuralı yoktur’- Peki operasyonunu düğmesine tam olarak ne zaman basılmış?Bazı transferler ve yer değiştirmeler olduğundan biraz zaman aldı.- Bu transferler nasıl yapıldı?Karayoluyla olduğunu düşünüyorum, zamana karşı yarış verildi.- Rehineler alınırken IŞİD’le bir pazarlık yapıldı mı?Bu operasyonun tam adı ‘Rehine Kurtarma Operasyonu’. Bu tür operasyonlar illa silah kullanılarak yapılacaktır şeklinde bir kural yoktur. Her kurtarma operasyonun içinde elbette güvenlik birimleri, istihbarat birimleri vardır. Bu ya silah marifetiyle veya temas ve görüşme marifetiyle olur.- Bu temas ve görüşmeler kimlerle yapıldı?Çok önemli bir nokta burası. Bu temasın illa rehineyi elinde tutanla yapılması gerekmez. Bu yapıların üzerinde etkili olan sivil çevrelerle de bir kısım temaslar olmuştur. Türkiye son dönemde yumuşak güç kullanarak bölgede etkili olan bir ülke. İstihbarat örgütümüz çok boyutlu bir temas ve ilişki yönetimi gerçekleştirmiştir.- Asker bu temasların içinde mi?Tabii ki asker de istihbarat birimleri de farklı boyutlarıyla olayın içindedir. Bizim hem beşeri hem elektronik istihbarat imkanlarımız kullanılarak bu gerçekleştirilmiştir. Bu süreçte MİT büyük operasyon başarmıştır ancak silahlı kuvvetler ve polisler de önemli bir destek vermiştir.MİT’i suçlamak haksızlık olurTürkiye başka ülkelerin başaramadığı çok büyük bir iş başardı...Türkiye bölgedeki en önemli aktörlerden biridir. ‘Türkiye neden başardı’ diye sormak doğru değildir. Sorgulanması gereken diğerlerinin niye başaramadığı olabilir. Rehine kurtarmanın türlü yolları vardır. Kimisi takas etmiştir. Kim farklı yollar vermiştir. Korku veya menfaatla bu tür operasyonlar yapılabilir. Türkiye vatandaşlarını riske atacak bir çatışmaya gerek kalmadan doğru yöntemlerle netice almıştır.CİA, MOSSAD desteği alındı mı?Hayır, bu tamamen milli bir operasyondur. Müttefik ülkelerle genel istihbarat paylaşımı sürekli yapılabilir, ancak bu olayın gerçekleşmesini doğrudan MİT yapmıştır. Hakan beyi ve ekibini gönülden kutlamak lazım. Ulusal güçlerle yapılan bir operasyondur.Bu kadar başarılı olan MİT neden konsolosluğun basılmasını önceden göremedi?MİT’i suçlamak haksızlık olur. İstihbarat örgütleri tabloyu çizer, ilgili bakanlıklar uyarıları yapar, ancak arazideki yerel unsurun değerlendirmesi önemlidir.Başkonsolosun hatası olmuş mudur?Başkonsolos dirayetli bir duruş sergilemiştir. Maiyetindeki personelin can güvenliğini sağlama konusunda ilk andan itibaren başarılı bir sınav vermiştir. İnsanlarımıza kavuştuysak ilk baskından itibaren doğru karar almakla mümkün olmuştur. Bu kadar insanı o çatışma bölgesinden burnu kanamadan çıkarmak başkonsolos ve MİT’in başarısıdır.Konsolosluğun tahliye edilmemesi eksiklik değil midir?Karar verecek olan arazideki kişidir. Tahliye edilse iyi olur bilgisi gitmiştir ancak oradaki şartları gören kişi başkonsolostur. Elli kişi sokağa çıksaydı ve insanların başına bir iş gelseydi. Daha üzücü olaylar yaşanabilirdi. Bu defa da neden çıktılar sorusu sorulacaktı. Bugün insanlarımıza kavuştuysak ilk gün alınan karar sayesinde olmuştur. Diğer ihtimallerde durumun daha iyi mi, kötü mü olacağı kestirmek mümkün değil.YARIN: KOBANİ PAZARLIĞI YAPILDI MI?

Devamını Oku